Etiket arşivi: Hadis-i Şerif

40 HADİS-İ ŞERİF

  1. “(Allah Rasûlü) ‘Din nasihattır/samimiyettir’ buyurdu. ‘Kime Yâ Rasûlallah?’ diye sorduk. O da; ‘Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara’ diye cevap verdi.”(Müslim, İmân, 95.)
  2. “İslâm, güzel ahlâktır.” (Kenzü’l-Ummâl, 3/17, Hadis No: 5225.)

   3.“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.” (Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.)

  1. “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.”(Buhârî, İlm, 12; Müslim, Cihâd, 6.)
  2. “İnsanların Peygamberlerden öğrene geldikleri sözlerden biri de: ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap!’ sözüdür.”(Buhârî, Enbiyâ, 54; Ebu Dâvûd, Edeb, 6.)
  3. Hayra vesile olan hayrı yapan gibidir. (Tirmizî, İlm, 14)
  4. Mümin, bir  delikten iki defa sokulmaz. (Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez) (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.)
  5. “Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.”(Tirmizî, Birr, 55.)
  6. “Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi  sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.”(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî,   4/334.)
  7. “İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.”(Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58.)
  8. “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.”(Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.)
  9. “İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda, nöbet tutarak geçiren göz.”(Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12.)
  10. “Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.”(İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta’, Akdıye, 31.)
  11. “Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.”(Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71.)
  1. “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır.  Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n  kusurunu) örter.”(Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58.)hadis
  2. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.)
  3. “Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.)
  4. “Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.”(Buhârî, Edeb, 57, 58.)
  5. “Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.”   (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104.)
  6. “(Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.”(Tirmizî, Birr, 58.)
  7. “(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36.)
  8. “Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539.)
  9. “Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.”(Tirmizî, Birr, 3.)
  10. “Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası.”(İbn Mâce, Dua, 11.)
  11. “Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir  hediye veremez.” (Tirmizî, Birr, 33.)
  12. “Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır.”(Tirmizî, Radâ’, 11; İbn Mâce, Nikâh, 50.)
  13. “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”(Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.)
  14. “Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek: ‘Gerek kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette işte böyle yanyanayız’ buyurmuştur.” (Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42.)
  15. “(İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar nelerdir ya Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah’a şirk koşmak, sihir, Allah’ın haram kıldığı cana kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu.” (Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, İman)
  16. “Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe imân eden misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe imân eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.” (Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75.)
  17. “Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki;  ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.” (Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141.)
  18. “Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri (nafile) oruç tutup gecelerini (nafile) ibadetle geçiren kimse gibidir.” (Buhârî, Nafakât,1; Müslim, Zühd; 41; Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78)
  19. “Her insan hata eder. Hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.” (Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.)
  20. “Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; O’nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete)kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir  darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64; Dârim”, Rikâk, 61.)
  21. “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, İman; 164)
  22. “Söz taşıyanlar (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe)  cennete giremezler.” (Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79.)
  23. “İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.” (İbn Mâce, Ruhûn, 4.)
  24. “Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o Müslüman için birer sadakadır.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10.)
  25. “İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.)
  26. “Rabbinize karşı gelmekten sakının, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun, mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin. (Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz.” (Tirmizî, Cum’a, 80.)

 

Zafer KARLI

Resulullah (asm)’ı gamlandıran ve düşündüren ve neye müştak olduğunu biliyor musunuz?

Bir gün Hazret-i Fahr-i Alem (S.A.V.) Efendimiz, Ebu Zerr’i Gıfari (R.A.)’a buyurdular ki:

Yâ Ebâ Zerr Allah güzeldir, güzeli sever. Benim niçin gamlandığımı ve düşündüğümü ve neye müştak olduğumu biliyormusun, yâ Ebâ Zerr?

Oradakiler:
— Bilmiyoruz yâ Resûlallah, gamını ve  düşünceni bize haber ver yâ Resûlullah.

Resûlullah (S.A.V.) bir Aah! dedi:
— İştiyakım benden sonraki ihvanıma kavuşmak içindir. Onların durumları Enbiyaların durumları gibidir. Onlar Şühedaların menzilesindendirler. Babalarından ve kardeşlerinden sadece Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için ayrı düşerler. Malı Allah için terk ederler. Nefislerini tevazu ile hor hakir ederler. Şehevata ve dünya fuzûliyyâtına rağbet etmezler. Allah’ın beytlerinden bir beytde Muhabbetullahdan dolayı mağmum ve mahzûn olarak toplanırlar, kalplerini Allah’a verirler. Ruhları Allah’a bağlı, onları bilmek Allah’a ait. Onların birinin hastalanması bir sene ibadetten efdal olur.

— Eğer istersen anlatayım yâ Ebâ Zerr?

— İsterim yâ Resûlullah.

— Onların birisi öldüğü zaman Allah indindeki şereflerinden dolayı semada ölenler gibidirler.

— Eğer istersen daha anlatayım yâ Ebâ Zerr?

— İsterim yâ Resûlullah.

— Onlardan birisi elbisesindeki bir böcekten müteezzi olduğu vakit ona Allah indinde yetmiş Hac ve gazve ecri ve İsmâil zürriyyetinden kırk köle azad etmiş sevabı yazılır. Onlardan da her birisi onikibin kişiye muâldir.
— Eğer istersen daha ziyade edeyim yâ Ebâ Zerr?

— Evet yâ Resûlullah.

– Onlardan birisi ehlini hatırlayıp da gamlandığı vakit her bir nefesine bir derece yazılır.

— Eğer istersen daha ziyâde anlatayım mı yâ Ebâ Zerr?

— Evet yâ Resûlullah.

– Onlardan birisinin arkadaşları arasında iki rekat namaz kılması Nuh (A.S.)’ın Cebel-i Lübnan’da binyıl ibadet ettiği gibi ibadet eden bir adamın ibadetinden daha efdaldir.

— İstersen daha ziyade anlatayım mı ya Eba Zerr?

— İsterim yâ Resûlullah.

– Onlardan birisinin tesbihi, kıyâmet gününde bütün dünya dağları kadar altın tasadduk edip de gelen bir kimsenin ecrinden daha fazladır.
— İstersen daha sayayım mı yâ Ebâ Zerr?

— Evet yâ Resûlullah, dedim. Mefhar-i Mevcudât (S.A.V.) Efendimiz saymaya devam ederler.

– Onlardan birine bir kere nazar etmen Allah indinde Beytullaha nazar etmenden daha sevimlidir, ona nazar  eden Allah’a nazar etmiş gibidir. Onun sevindirdiği kimse Allah’ın sevindirdiği kimse gibidir.

— Eğer istersen ziyâde edeyim yâ Ebâ Zer?

— Evet yâ Resûlullah.

– Onların yanında günahlarda ısrar ede ede hantallaşan bir topluluk oturunca Allah onlara nazarı rahmeti ile nazar edip, günahlarını onların hürmetine affetmeden kalkmazlar. Yâ Ebâ Zerr, onların gülmeleri ibadettir, şakalaşmaları tesbihtir, uykuları sadakadır. Allah onlara her gün yetmiş kere nazar eder. Ben bunlara müştakım yâ Ebâ Zerr.

Resûlullah (S.A.V.) bitkin bir şekilde saçlarını düzeltti, sonra başını kaldırdı, ağlıyordu, gözyaşları gözlerinden inci daneleri gibi dökülüyordu, bir kere daha “Allah” dedi. Onlara müştakım, onlara kavuşmak istiyorum, sonra Nebi (S.A.V.) Efendimiz:

Allah’ım! Onları muhafaza et, muhaliflerine karşı onlara yardım et, kıyamette gözümü onlarla nurlandır.

Dikkat edin, Allah’ın o velileri ki onlara  korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Yunus Sûresi: 82)

buyurdular.

Geleceğin İnşasında İslamî Bakış (Müslümanların Zaafı ve Çareleri..)

İnsanların yakın ve uzak olmak üzere, iki geleceği vardır. Yakın ve fani olan, dünya hayatının geleceğidir. Uzak ve baki olan ise, ahiret hayatının geleceğidir. Dengeli bir bakış açısının gereği, bu her iki hayatı da dengede tutmaktır; burada da iyilik istemek, orada da iyilik istemektir.

Ancak eğer ikisinden birini tercih etmek zorunluluğu hâsıl olursa, baki olanı fani olana tercih etmek aklın gereğidir.

Aşağıdaki hadis-i şerifte bu hakikatin altı çizilmiştir:

Dünyasını sevenler ahiretine zarar verir. Ahiretini sevenler de dünyasına zarar verir. Sizsiz olun, baki olanı fani olan tercih edin”(Mecmau’z-Zevaid, h.no:17825).

Bu konuda önemli bir rehberimiz Hz. İbrahim’dir. O göklerin melekutunu tarassut ederken, gördüğü güzel bir yıldızı sevgiye değer bulmuştu. Fakat onun batıp kaybolduğunu görünce, o faniye fena halde takmış, fanilik damgasını vurmuş ve onun sevgisini hemen kalbinden silivermiştir. “Gece karanlığı kendisini basınca, bir yıldız gördü. Ve “Rabbim budur” dedi; yıldız batınca da; “ben batanları sevmem” dedi”(Enam:76) mealindeki ayette onun bu izzetli ve de akıllıca tavrına dikkat çekilmiştir.

Bediüzzaman hazretleri bu ayetin bir nevi tefsiri mahiyetinde bu gerçeği şöyle seslendirmiştir: “Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim.“(Sözler, 221 )

Dünya sevgisi hataların başıdır

İçinde bulunduğumuz dünyanın iç yüzünün üç yüzü vardır:

Bir yüzü Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynasıdır, onları ders veren bir kitaptır.

İkinci yüzü ahiretin tarlasıdır. Burada ekip orada biçmek için güzel bir ticaretgâh, bir ahiret pazardır.

Üçüncü yüzü ise, ahirete zıt olan fani yüzüdür.

Dünyanın fani yüzü, Allah’ı düşünmeye, ona kulluk etmeye mani olan yönüdür. Rivayetlerde “Dünya sevgisi bütün günahların başıdır”(Aclunî, 1/397)denilmiştir. Onun geçici olduğunu, hiç kimseye sonuna kadar yâr olmadığını görmek, ondan vazgeçmenin bir yoludur. Ondan vazgeçmek ise, kalben sevmemektir. Yoksa, çalışmayı bırakmak demek değildir. Abdulkadir Geylanî Hazretleri “Dünyayı kalbinden çıkarıp, eline alırsan, sana zarar vermez.” der.

Dünya hayatının istikbali

– İslam âleminin en büyük düşmanı Cehalet, Zaruret/fakirlik ve İhtilaftır. Bunlarla mücadele etmek için İlim, Sanayi ve İttihat silahını kullanmak gerekir.

– İslam âlemi, istikbalde o üç düşmanına karşı mücadelesinde bu üç silaha sahip olduğu takdirde, uluslararası arenada söz sahibi olacak ve dünya barışı için bir muvazene unsuru haline gelecektir.

– İlim silahı: Maddî ve manevî /dinî ve fennî ilimlerden meydana gelir. Çünkü insanın bilge haline gelmesi için iç barışını sağlaması gerekir. İç barışı sağlamak için, iç dinamiklerin başında gelen vicdan ile aklın barışmasını sağlamak gerekir. Vicdan ile aklın barışması ise, her birinin kendi sahasında gerçeğin ışığıyla aydınlanması gerekir. Bu aydınlık yapan ışık ise, farklı ilimler ışığıdır. Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru ise Fünun-u medeniyedir. Bu ikisinden yalnız dini ilimlere sahip olan kimsede taassup başladığı gibi, yalnız fennî ilimlere sahip olan kimsede ise –din konusunda- şüpheler doğmaya başlar. Bu ikisini kendinde toplayan kişinin himmeti pervaz eder. İki kanatlı kuş gibi arş-ı kemâlata doğru kanat açar.

– Sanayı silahı: Özellikle bu asrın hayat standardını zirvelere taşıyan, ekonomi bağımsızlığı ve buna bağlı olarak siyasal bağımsızlığı kazandıran hayati öneme haiz bir unsurdur. Bu zamanda İslamî ve fennî ilimlerin tahsil edilmesi, kalem ve fikir üzerine cereyan eden manevi cihadın en büyük hedefi olan “i’la-yıkelimetullah”a yönelik hizmetlerin yapılması için maddeten terakki etmeye ve dolayısıyla da teknolojik ürünlerin unvanı olan sanayileşmeye büyük ihtiyaç vardır.

– İttihat silahı: İslam âleminin dağınıklığından, tefrikasından istifade ederek hâkimiyetini sürdürmeye çalışan düşmanların bu hâkimiyetine son verecek bir güce sahiptir. “Şüphesiz Firavun bulunduğu yerde (Mısır’da) zorbalığa kalkışıp büyüklük tasladı. Oranın halkını çeşitli gruplara böldü. Onlardan bir zümreyi güçsüz kılıyordu, onların oğullarını boğazlıyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardan biriydi”(Kasas:4) mealindeki ayette işaret edildiği gibi, tarih içerisinde Firavunlar gibi zalim despotlar, hep halkın tefrikasından istifade ederek onları ezmişler ve hâkimiyetlerini, sürdürmüşlerdir.

İslam birliğini, dirliğini, kardeşliğini, ittihadını zedeleyen unsurlardan biri de dünya sevgisi ve ölüm korkusudur. Bu iki duygunun kaynaklarından biri ise, iman şuurunun, din kişiliğinin, mümin kimliğinin deforme olmasıdır. İslam’ın en büyük ve en başında gelen iki rüknü Allah’a ve ahirete imandır. Allah’a iman ona güvenmeyi, ona tevekkül edip ona dayanmayı ön görür. Ahirete iman ise, insanı ölüm korkusundan kurtarır. Çünkü hakiki iman hem nurdur, hem kuvvettir. Öyle bir kuvvettir ki, bütün dünya bomba olup patlasa ihtimaldir ki onu korkutmaz. Böyle bir iman, Müslümanları Allah rızası ve ahiret sevgisi potasında eritir, birleştirir, homojen hale getirir.

Güçlü bir iman şuurundan yoksun olmanın sonucunda meydana gelen aşırı dünya sevgisi ve ölüm korkusu ise tefrikacıdır, “Vah Nefsî!” cidir, ego-duygucudur, menfaatperesttir. Bu sebepledir ki, dünya sevgisi ve ölüm korkusu, İslam kardeşliğini zedeleyen, birliğini parçalayan, insanları Allah’ın rızası merkezinde oluşan fazilet duygularını törpüleyerek aslî hedeften saptıran unsurların başında gelir.

Nitekim ahir zamanda Müslümanların rezil, değersiz ve perişan bir duruma düşeceğini belirten hadis-i şeriflerde de bu iki unsurdan söz edilmiştir.

Örneğin; Hz. Sevban şunları anlatıyor: “Rasûlullâh(sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi, birbirlerini çağıracakları zaman yakındır.”

Orada bulunanlardan biri: “O gün sayıca azlığımızdan mı bu durum başımıza gelecek?” diye sordu.

(Hz. Peygamber) “Hayır, bilakis o gün siz (sayıca)çok olacaksınız. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!” buyurdu.

Zaaf da nedir ey Allah’ın Rasûlü?” denildi.

“(Zaaf) Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!” buyurdular.” (Ebu Davud, Melahim 5/4297).

Demek ki sekülerlik düşüncesi bizi uhrevilik duygusundan uzaklaştırmış ve bizi çer-çöp haline getirmiştir. Çer-çöp dağınık bir halde olduğu gibi, Müslümanlar da birkaç asırdır böyle bir konumla karşılaşmaktadır.

Bu günkü aşağılık bir hayata mahkûm olan Müslümanların bu rezillikten kurtulmaları için, her şeyden önce Allah’ın rızasını esas yapacak, nefsani arzularınıittihad-ı İslam potasında eritmek, iman kardeşliğini imanlarının baş tacını yapmak, İslam’ın hakikatleri ile fen bilimlerinin doğrularını birlikte talim etmek, umumun menfaatini şahsi menfaatine tercih etmek gerekir.

Şerefli bir hayat için gerekli olan bağımsız bir ekonomi, bağımsız bir siyaset, bağımsız bir yönetim tarzını benimsemek şarttır. “Ey iman edenler! Allah’a ve rsulüne(yeniden) iman edin” (Nisa:136) mealindeki ayetin emrine dikkat etmek, asrın getirdiği manevi sıkıntılardan kurtulmak için tahkiki imanı elde etmek, maddi sıkıntılardan kurtulmak için de kitap ve sünnetin uhrevi ve dünyevi emir ve yasaklarına riayet etmek, ehl-i tasavvufun ifadesiyle “İbnu’l-vakt”(zamanın çocuğu) olmak gerekir.

Hülasa, meşhur haysiyet kahramanı Antere gibi:

Zilletle elde edilen bir hayat suyu cehennem gibidir/ İzzetle cehenneme girmek ise medar-ı iftiharımdır” demek lazımdır. gerektiğinde “zillet içinde yaşamaktansa, izzetle ölmeyi” tercih etmeyi bilmek, fakat bir hiç uğruna ölmeyi değil, yaşamayı ve yaşatmayı prensip haline getirmek gerekir.

Doç. Dr. Niyazi Beki

RisaleHaber

Cuma Duası – Ey Rabbim! Gizlide ve açıkta senden haşyetini istiyorum

Efendimiz (ASM) buyurdu ki;

“Ey, Rabbim! Gayb ilminle ve halk üzerine kudretinle, hayatı benim için hayırlı gördükçe beni yaşat, ölü­mü benim için hayırlı gördüğün zaman da beni vefât ettir.

Ey Rabbim! Gizlide ve açıkta senden haşyetini istiyorum. Rızâ hâlinde de, gadab hâlinde de ihlâs sözünden ayırmamanı istiyorum, fakirlikte de zenginlikte de i’tidâlden ayırmamanı istiyorum. Senden tükenmez bir ni’met, kesilmez bir göz ferahlığı (yüzde açıkça görülen neş’e ve huzûr) istiyorum. Senden beni kazâna râzı kılmanı, ölümden sonra yaşamanın serinliğini istiyorum. Senden, sana kavuşmanın şevkini istiyorum. Bütün bunları zarar vericinin zararından, saptırıcı bir fitneden uzak olarak vermeni istiyorum.

Ey Rabbim! Bizi îmân zîynetiyle süsle, bizi doğru yolda olan hidâyet rehberleri kıl.”

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) akşam olunca yaptığı şu duayı okuyarak hem bedenen hem de ruhen yenilenip dinlenmeyi alışkanlık haline getirebiliriz.

Elhamdülillah geceye erdik. Mülk de Allah için geceye erdi. Allah’tan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur, hamdler O’nadır. O her şeye kadirdir. Rabbim, bu gecede olacak hayrı da bundan sonra olacak hayrı da senden istiyorum. Rabbim, bu gecede olacak şerden de bundan sonra olacak şerlerden de sana sığınıyorum. Rabbim tembellikten, yaşlılığın kötülüklerinden, cehennem ve kabir azabından sana sığınıyorum.” (Müslim)

www.NurNet.Org

Biz Her şeyi “O”ndan (asm) Öğrendik!

Zor zamanlardı. Dünya kederleri bir bir çökmüştü omzuma. Kurduğum ve duyduğum hiç bir cümle avutmuyordu beni. Kanayan yaralarım vardı. Kitap sayfaları ve insanlar üflesinler diye yaralarıma, medet umuyordum her birinden. Oysa 14 asır önce söylenen ne varsa bakmak lazımmış, bilemedim. Sonra bir kitabın arasından;

İnsan ne için yaratılmışsa ona o kolaylaştırılır.” hadis-i şerifi çıktı bahtıma. İşte dedim istediğim bu, bana zor gelen ne varsa yaratılış gayeme ters oluşundanmış. Asıl yolculuk bundan sonraymış.

Güven duygumu kaybettiğim zamanlar oldu. Çetin bir imtihanın arifesindeydik hepimiz. Ağzımızdan çıkanı eğip bükmek hayatın bir parçasıydı. Hep bu cümleyi hatırlattım kendime. Nasıl da güvenilmez, bir de namaz kılıyor diyenlerin sayısı çokken, ağzımızdan çıkan her bir kelime bir senet değil mi bedeli ağır olan? Başkaları gibi olmamak için unutmamam lazım.

Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kişidir.”

İnsanları çok iyi tanıdığımı düşündüm geçmişte. Duygularım hiç değişmez, sevdiğim her kişi hayatımın her döneminde benimle olur sandım. Omzumda ve kalbimde yaralarım yoktu henüz. Güven en büyük sermayemdi. Neden böyle söyledi, neden böyle yaptının derdine düşerken büyüdükçe, çok ve azın arasında gezinirken duygularım, yolumu yine bir ışık aydınlattı;

Sevdiğini ölçülü sev! Çünkü o,bir gün nefret ettiğin kişi olabilir. Nefret ettiğinden de ölçülü nefret et. Çünkü o, bir gün sevgili dostun olabilir.”

Galiba hepimiz yavaş yavaş bencilleşiyoruz. Her şeyin en iyisi benim olsun diyenlerimizin sayısı arttı. Kalbime soruyorum o da aynı cevabı veriyor. Ama Efendimiz yine yine uyarıyor, hizaya çekiyorum kalbimi…

Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.”

En çok utanma duygusunun kaybetmemiş olanları sevdim. Utanma duygum asla beni terk etmesin istedim büyüdükçe. Çocukca masumiyet benimle kalsın, normalleşmesin hiç bir şey. Nasıl olsa kimse görmüyor duygusu sardıkça benlikleri, utanma perdeleri bir bir yırtıldı. Çözüm yine Resulden geldi;

İnsanların Peygamberlerden öğrene geldikleri sözlerden biri de: “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür.

Nasıl mümin oluruz, cevap “O”nda…Nasıl baba , nasıl anne,nasıl eş oluruz hepsi “O”nda.Ücreti veren miyiz cevap yine “O”nda..

İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.

Sevginizi nasıl gösterirsiniz. Ya da birini sevme nedeniniz nedir? Neden Allah’sa eğer yine bir müjde var hepimize; İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız

Verilmiş sadakan vardır.”Ne çok kullanmışızdır kim bilir bu sözü ömrümüzde. Bir ihtiyaç sahibinin giderilmiş hizmeti sevinç olarak dönmüş “an”ımıza. Nedir sadaka sorusunun cevabı yine “O”ndan;

(Mümin) kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır.”

En çok evliliği konuşuyoruz bugünlerde. Televizyondaki izdivaç programları evi, arabası ve maaşı olanların iyi bir eş olacağını öğütlüyor ruhumuza. Ruhlar yorgun, evlilikler virane. Oysa kulak kabartsak geçmişten gelen sese;

Kişi zevcesinin yüzüne baktığı vakit, zevcesi de onun yüzüne bakarsa Allah her ikisine de rahmet nazarıyla bakar. Keza erkek hanımının ellerini avucunun içine alınca o da zevcinin ellerini tutarsa parmaklarının arasından günahlar dökülür.”

Şöyle durup ardıma baktığımda ne varsa çözümsüz, Efendimizin cümleleriyle kolaylaşıvermiş. Ardına bakanlar ve yaşamı “Onunla kolaylaştıranlar bir kere daha anımsayacaktır Efendimizin güzel cümlelerini. Modern zamanlar sevdiklerimize dair unutmamamız gerekenleri cep telefonuna not ettiğimiz çağrılarla hatırlamamızı sağlıyor. Peki Efendimiz(s.a.v)’in doğum gününü bize ne hatırlatır. O’nun cümleleri bize neyi anlatır?

Tuğba Akbey İnan

Kaynak: cocukaile.net