Etiket arşivi: Hasan Tayfur

Doğu Meselesine Reçete II

Gürültülü, karmakarışık ve intizamsız bir fıtrata sahip olan ekradın, sorduğu suallerin evveli Baskı ve istibdat rejimi hakkındaydı.

Evvela, “İstibdat nedir?” diye bir soru sorulması lazımdı ki; meşrutiyetin can düşmanı olan, asırlardır kürtleri vahşet batağında, fakirlik ve sefalet derelerinde durduran “İstibdat ve Baskı rejimi” nasıl bir görüntüyle karşımıza çıkıyor bilsinler ve bu fikriyata sahip Cehalet Ayılarını tanısınlar..

Zira Kürtlerin tabiat-ı meşrutiyetperveranelerine binaen saadetleri meşrutiyettedir.

Ve baskı ve zulümlerden herkesten ziyade biz zarardide olmuştuk.

Bundan dolayı meşrutiyet ve istibdatın ne anlama geldiğini, halkın zihinlerindeki yansımasının ne olduğunu teşhis edip tespit etmek vazifesi de bu asrın manevi doktoru Bediüzzaman hazretlerine aitti.

 Burada bahse konu olan“meşrutiyet” kelimesi, halkın yönetimde söz sahibi olduğu ve kendi seçtiği temsilciler vasıtasıyla yönetildiği “Cumhuriyet” ve bunun halk içinde yaşamsal yansıması olan  “Demokrasi” anlamlarıyla eşdeğer bir ifadedir.

 Bununla birlikte “İstibdat” kelimesi ise haksızlık, adaletsizlik ve keyfi muamelelerin egemen olduğu, “Baskı” ve “Zulüm” rejimleri anlamında kullanılmıştır.

 Evet, meşrutiyeti, demokrasiyi ve bunun muhalifi olan İstibdat ve baskı akımlarını gayet garib bir surette telakki eden bu millete evvela İstibdat rejimini şöylece tarif edip ders veriyordu:

“İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husûmeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hatta herşeye sirâyet ile zehrini atan bir hastalıktır.”  

 Bediüzzaman evvela istibdat ve baskı diktasını en geniş çerçevesiyle ve farklı yönleriyle ele alıp ders veriyor.

 Zira “Şeytan, hiç kimseyi; ben şeytanım deyip aldatıp kandıramaz.” kaidesince, hariçten sözlerine ve görünüşüne bakıldığında “Demokrat” görünen, ama damarlarında baskı, zulüm ve isyan ateşleri dolaşan; kan ve şiddetle beslenen; dışı süs, içi pis; bulduğu her fırsatta çirkin ve vahşetli yüzünü gösteren beşer; bu milleti en fazla zarardide kılmış, sefalete atmakla mazinin en derin derelerinde durdurarak gelişmesine ayakbağı olmuştur.

 Evet “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” düsturu bu zaman ve zeminde en fazla tatbika ve yaşanmaya değer, ihtiyaç duyulan bir külli kaide ve hüküm olmuştur.

Şimdi bizler de, Asrın doktorundan aldığımız derse binaen, şöylece etrafımızı bir süzgeçten geçirip, ince eleyip sık dokuyarak; “Demokrat” geçinen zevatı, sözleriyle değil, yaptıklarıyla bir parça tecrübe edip teşhis edeceğiz; ta gerçekte ne fikriyatta oldukları anlaşılsın;  maskelerinin ardındaki gerçek yüzleri ortaya çıksın ve şeytanın arkadaşları olan bu pürşer beşer, gariban ve safi milleti kandırıp yoldan çıkarmasın, maddi ve manevi felaketlere sürüklemesin.

Sureten medeni, fikren mazinin en derin derelerinde olup, insanlığı ateşe atan bu bedbaht ruhlu beşeri, gözlemlerimize dayanarak şöylece teşhis edip tanımaya çalışıyoruz;

Örf adet bilmez; kanun ve nizam tanımaz; her türlü ahlaksızlığı ve fuhşiyatı irtikap edip işlemekten geri durmayarak keyfi muamelelerde bulunur..

Önderliğini yaptığı ve temsil ettiğini iddia ettiği milletinin mallarını ceplerine indirdikleri gibi, akıllarını da ceplerine hapsederek düşünmelerine ve konuşmalarına söz hakkı tanımayıp tahammülsüzlük gösterdikleri gibi; mukadderatlarını ve geleceklerini de ağızlarından çıkan, gerçekte de nefis ve şeytanlarından gelen şahsi kararlarına mahkum ederler..

Asırlardır aynı topraklarda sırt sırta, kardeş kardeşe yaşayan; aynı havayı soluyup, Bir olan Rablerine Secde ederek, ibadet edip kulluk eden; Allahın farklı renkleriyle boyanmış milletler arasında huzursuzluk çıkarıp kin, nefret ve düşmanlık tohumlarını ekip yetiştirmek için her türlü fedakarlıktan çekinmeyerek, canlarını ve mallarını feda etmekten geri durmazlar..

Hak ve hakikate değil; parasına, güç ve kuvvetine, nüfuzuna güvenip dayanarak; sadece ve sadece kendi menfaatlerini düşünüp, hakikatte de nefsinden başka hiç kimseyi sevmemekle birlikte milletini küçümseyip hor hakir gören; aynı zamanda umumun menfaatine olup bu amaçla yapılan çalışma ve gayretleri boşa çıkarıp mani olmak için türlü desise, hile, iftira ve dolaplarla engellemeye çalışırlar. Ne acıdır ki, şeytanın hesabına yaptıkları bu şer işlerinde; can, mal ve namus demeden her yolu mubah görürler.. Hak hukuk demeden yakıp yıkarlar…

Ve son olarak şunu da açıkça belirtmek gerekiyor; bunların temel felsefesinde, yaratanımız Allah’la, firavuncuklar misali savaşmak vardır. “Kork, Allahtan korkmayandan” diye güzel bir tabirimiz vardır. Zira bunların Allah korkusu olmadığı içindir ki; böyle telafisi mümkün olmayan büyük acılara sebebiyet vererek, nev-i beşerin her iki cihan saadetini mahvetmeye azm-ü kast etmişlerdir bu bedbaht cehennem yolcuları..

Bütün bu müşahedelerimize istinaden, kitlelere muhatap olan zevatı sorgulamak mecburiyetindeyiz. Millet olarak saf, temiz yaratılışımızdan dolayı “Her gördüğümüz sakallıyı; Hacı” olarak algılayıp tabi olup peşine takılarak çabuk aldanıyoruz. Zira bu millet, hadiselere konu olan zevatı; akıldan geçen bir sorgulama neticesinden ziyade, Gözüyle gördüğü ef’aline bakarak hüküm veren bir inanca sahiptir.

Şimdi.. Körü körüne inanıp, safiyane tabi olmanın neticesi olarak, birilerinin cebinde mahpus olarak bıraktığımız akıllarımızı serbest bırakıp özgür kılmanın zamanı..

Şimdi.. Maddiyatta bizleri cahil bırakıp, sefalete atan, zenginlerin ve paranın kölesi olup, zulüm sisteminin kurbanı haline getiren ve fakirliğin kaderimiz olarak önümüze sunan cehalet ayılarından kurtulma zamanı..

Şimdi.. Maneviyatta da bizleri BeNamaz bırakıp; (haşa!)Allahı zalim(güya haklarını vermemiş yahut kendilerine yapılan baskılara müsaade etmiş gibi tasavvur ediyorlar), indirdiği dinini de ayak bağı görerek, kendi fikriyatlarına uygun olarak bu semavi dini arzileştirerek, bizlere dayatmaya çalışarak; ebedi hayatımızı mahvetmeye çalışan yılanların zehirlerini Asrımızın iman nurları olan Risale-i Nurlar ile tedavi etme zamanı…

Şimdi.. Fikren mazinin en derin derelerinde bizleri yuvarlayıp, insani değerlerimizi ayaklar altına almakla vahşetlere gark eden; baskı, zulüm ve keyfilik prangalarını kırma zamanı..

Ve Şimdi.. Asrın imamı Bediüzzaman hazretlerinin çağları aşan mesajlarını yeniden okuma, anlama ve anlatma zamanı… Vesselam

Hasan Tayfur

www.NurNet.org