Etiket arşivi: Hatice Başkan

Efendimize (S.A.V.) Ait Kur’an’da Zikredilen Mucizeler

Bir peygambere mucize verilmesinin sebeplerinden birisi, peygamberin o mucize ile insanlara karşı peygamberliğini ispat etmesidir. Bu sebebi Kur’an’ın şu ayetleriyle tetkik edelim:

Mucizeler, Allah-u Teâlâ’nın, peygamberinin sözünü tasdik etmesi ve: “Bu benim peygamberim, işte bakın, onun için âdetimi değiştiriyorum. Öyleyse ona iman edin” demesidir.

Musa dedi ki: “Ey Firavun! Ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Bana düşen, Allah’a karşı hak olandan başka bir şey söylemememdir. Gerçekten ben size Rabbinizden bir mucize getirdim, artık İsrailoğulları’nı benimle gönder. Firavun dedi ki: “Eğer bir mucize getirdiysen ve eğer doğru söyleyenlerden isen onu göster” (Araf 105-107)

Salih (a.s) dedi ki: “Gelin! Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Yeryüzünde fesat çıkartıp, ıslah etmeyen bozguncuların emrine uymayın.” Onlar dediler ki: “Sen ancak büyülenmiş birisin! Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir.” (Şuara 150-154)

Havariler dediler ki:” Ey Meryemoğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” İsa da: “İnanıyorsanız Allah’tan korkun” dedi. Havariler: “İstiyoruz ki biz ondan yiyelim, kalplerimiz iyice mutmain olsun, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım” dediler. (Maide 112-113)

Peygamberleri müjdeciler ve azap habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın.” Yine Maide suresi 19. Ayette şöyle buyrulmuştur: “Ey kitap ehli! Peygamberlerin arasının kesildiği bir sırada size Resulümüz geldi, gerçekleri açıklıyor ki, (yarın kıyamet gününde): “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi” demeyiniz. İşte müjdeleyici ve uyarıcı geldi.”

“Onları siz öldürmediniz, lâkin Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, lâkin Allah attı. Bu, Müminleri katından güzel bir imtihanla denemek içindi. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.” (Enfal 17)

“Kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir.” (İsra 1)

“Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı.” (Kamer 1)

İmam Buhâri der ki: Bize Yahya İbni Bükeyr’in… İbni Abbas’tan rivayetine göre, o şöyle demiştir: Ay, Allah’ın Resulü (s.a.v) zamanında yarıldı.

İbni Cerir der ki: Bize İbni Müsennâ’nın… İbni Abbas’tan rivayetine göre, o şöyle demiştir: “Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı. Onlar bir ayet görürlerse yüz çevirirler ve ‘süregelen bir büyüdür’ derler.” (Kamer 1-2) ayetleri hakkında şöyle demiştir: Bu geçmişte olmuştur. Hicretten önce idi. Ay yarıldı ve onlar iki parça halinde gördüler.

Abdullah İbni Ömer şöyle demiştir: “Bu, Allah’ın Resulü (s.a.v) zamanında oldu. Ay iki parçaya yarıldı. Bir parça dağın önünde, bir parça da arkasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.v): “Allah’ım şahit ol.” dedi. Müslim ve Tirmizî de hadisi bu şekliyle muhtelif kanallardan olmak üzere Şu’be’den, o A’meş’den, o da İmam Mücahid’den rivayet etmiştir. İmam Müslim, İmam Mücahid’in rivayetini Ebu Ma’mer kanalıyla İbni Mesud’a kadar ulaştırır.

Peygamber Efendimize (s.a.v.) savaş esnasında melekler gönderilmiş ve meleklerle yardım edilmiştir. Ali İmran suresi 124 ve 125. ayetler ve Enfal suresi 9. ayet-i kerime Bedir günü gönderilen meleklerden haber verir. İlk önce 1.000 melek, sonra 2.000 melek ve daha sonra yine 2.000 melekle toplam 5.000 meleğin Bedir günü gönderildiği bildirilir. Tevbe suresi 26. ayet-i kerimede Huneyn günü gönderilen meleklerden haber verilir.  Yine Tevbe suresi 40. ayet-i kerimede, Efendimizin (s.a.v) Hz. Ebubekir (r.a.) ile mağarada iken “görünmeyen bir ordu ile desteklendiği” bildirilir. Bu görünmeyen ordunun melekler olduğu tefsirlerde beyan edilmiştir. Yine Ahzab suresi 9. ayet-i kerimede “Onların üzerine görmediğiniz ordular gönderdik.” buyrularak Hendek savaşında gönderilen meleklere işaret edilmiştir.

Yukarıda belirttiğimiz ayet-i kerimeler ile sabittir ki, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ordusunda melekler vardır ve O’nun peygamberliğine bir mucize olması için bu melekler sahabeler tarafından görülmüştür.

“Allah seni insanlardan koruyacaktır.” (Maide 67)

Bu ayet-i celile inmeden evvel Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine’ye hicret etmişti. Yahudiler, Efendimize: “Ya Muhammed, biz çok kalabalığız ve silah sahibiyiz. Eğer bu davandan ve dininden vazgeçmezsen seni öldürürüz.” demişlerdi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimizi (s.a.v.) Ensardan ve Muhacirlerden kişiler bekliyor ve koruyordu. Yahudilerin suikast yapması korkusundan O’nun yanında geceliyor ve O’nun ile beraber her gittiği yere gidiyorlardı. Bu ayet-i kerime inince Allah’ın Resulü (s.a.v.) kendisini bekleyenlere şöyle dedi:

“Ey insanlar, gideceğiniz yerlere gidin, artık beni beklemeyin, şüphesiz ki Allah beni insanlardan koruyacaktır.”

Cenab-ı Hak bu eseri günahlarımıza kefaret yapsın. Bizi Ehli Sünnet itikadından ayırmasın. İtikadımızı bozacak kişilerin şerrinden bizleri muhafaza etsin. Bizi imanla yaşatsın, imanla öldürsün ve bu iman üzere diriltsin. Âmin

Selam ve dua ile…

Hatice BAŞKAN

www.NurNet.org

Nâbi’nin Hz. Peygamber aşkı

Osmanlı’nın ünlü şairlerinden biridir. Nâbi’nin içini Medine ve Hz. Resulü’nün aşkı yakmaktadır. Bir gün, İstanbul’dan kalkan hac kafilesine dâhil olur. İçinde bulunduğu kafile devrin âlimlerinden ve idarecilerinden oluşmaktadır. Medine’ye yaklaşılır, vakit gecedir. Ufukta Mescid- i Nebevi’nin minareleri görülünce durulur ve dua edilir. Herkes istirahate çekilir. Ancak Nâbi’yi bir türlü uyku tutmaz, büyük bir heyecanla çadırlarda dolanır durur. Bir an önce sabahın olmasını istemektedir. Çadırların arasında deli gibi dolaşırken, valilerden birini, sırtını çadır direğine dayamış, ayağını peygamberin şehrine, Medine’ye doğru uzatmış olduğunu görür. Bu durum Nâbi’ye göre ciddi bir saygısızlıktır. Hemen idareciyi tutup sarsar ve edebe davet eder. Bu manzara karşısında hiç de tasalanmadığını görür ve şu muhteşem naat dilinden dökülür: “Sakın terk-i edepten kuy-ı mahbub-ı Huda’dır bu Nazargah- ı ilahidir Makam-ı Mustafa’dır bu, Müraat-i edep şartıyla gir Nâbi bu dergâha, Metaf-ı kutsiyandır cilvegahı enbiyadır bu.” Vali bu cümlelerden haylice rahatsız olur ve kin besler. Kervan Medine’ye girdiği saatlerde müezzinler sabah ezanını okumaktadırlar. Kervandakiler huşu içinde ezanı dinlerler. Ezanlar bitmiştir ama minarelerden bütün müezzinler: “Sakın terk-i edepten kuy-ı Mahbub-i Huda’dır bu, Nazargah-ı ilahidir Makam-ı Mustafa’dır bu” naat’ını okumaya başlamışlardır. Herkes neler olduğunu birbirine sormaya başlar. Büyük sır az sonra çözülür. Müezzinler bu naat’ın hikâyesini şöyle anlatırlar: “Gece Allah Resulü (sav) rüyama girdi. ‘Ümmetimden çok sevdiğim Nâbi isminde birisi benim misafirim olarak geliyor. Kendisini bu naat’ı okuyarak karşılayın’ dedi. Bu bize rüyamızda öğretildi.”

AŞK-I MUHABBETVeysel Karani

“Bana, ‘Sen kimsin?’ diye sormayın. Ömrü azıcık kalmış bir HİÇ’im. Ben, hiçbir şeyim, hiçbir şeyim. Yürek vermediğiniz, ta içinize erişemez. İnsanlara baktım ki her biri kendisine bir sevgili edinmiş. Kimi kadın, kimi erkek. Bazısı nefis, bazısı da heva. Kimi mal, kimisi de şöhret. Herkes o sevgiliyle ölüm anına kadar beraber olabilmiş, bazısı da kabrin başına kadar beraber bulunabilmiş, toprağa verilince ona veda etmiş. Herkes sevgilisini karanlık bir kuytuya bırakıp geri dönüyor. Düşündüm. Kendime öyle bir sevgili bulayım ki, hayatımda ve vefatımda benimle beraber olsun. Ömrüm, özüm ve sözüm üç aşk üzerine örüldü: Allah aşkı, Peygamber aşkı ve Annem. Bana kendini üç kelimeyle anlat deseler; yetimlik, yalnızlık ve yolculuk derim… Babasız kalmanın acısını imanla doldurdum, yalnızlığımda Allah’a sağındım. Yolculuğumu Habibullah’ın aşkına adadım.“(2)

SEVME K     &   SEVEBİLMEK

İman etmedikçe cennete giremezsiniz” diyordu; fakat daha müthiş, insanı iliklerine kadar sarsan bir şey daha söylüyordu: “birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş sayılmazsınız!” Bu, imanı yetiştiren toprağın sevgi olduğunu ifade etmekti. Muhabbetin yürekte istikrar bulmuş hali olan iman, ancak sevgi toprağında boy verebilirdi.

Dahası “Mü’min, seven ve sevilen dost olan ve dostluk kurulandır, sevmeyen ve sevilmeyende, dost olmayan ve dostluk kurulmayanda hayır yoktur!” diyordu. Sadece demekle kalmıyor, bu sözün nasıl hayata dönüştürüleceğinin en güzel örneklerini de veriyordu.

Onun sevgisi, canlıları aşıp cansızları dahi kuşatıyordu. Uhud için diyordu ki; “Uhud, o bir dağ; ama o bizi sever, biz de onu severiz!”

Allah’ın bize gönderdiği Hz. Muhammed (sonsuz sayıda selam, hürmet ve muhabbet ona olsun).

Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabul et. Emânetini kabzetmek zamanına kadar bizi emânette emîn kıl.(1)

AMİN AMİN ALLAHÜMME AMİN…

SELAM VE DUA İLE…

Hatice Başkan

www.NurNet.org

1.Sözler /6. Söz

2Aşk’a Yolculuk – Veysel Karani-272