Etiket arşivi: hayat döngüsü

Tekrar da güzeldir

Nasıl ki mahrûtî bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir, fakat birbirinin güneşi görmelerine mâni olmaz, birbirinden geçebilir, birbirine bakar. 28. Söz’den.

Tekrar, hikmetsizlik değil, dairevî bir hikmettir. Çözemezsen haltedersin. Bir hikmeti var ki, yaşam sürekli (bazı açılardan) tekrar olunuyor. Varlık ölüyor, diriliyor, ölüyor, diriliyor… Ama arılar ve çiçekler heyecanlarını asla yitirmiyorlar. Yaşamak, ama omuzda yük gibi değil, heyecanla yaşamak. Bu heyecanın çılgınlıklara ihtiyacı yok. Bizim heyecanımız mü’minane heyecan. Ânı tıkabasa fiillerle doldurmanın heyecanı değil. Anlamlı bir bekleyişin ve duruşun heyecanı. Ahirete inanan herkes için bu dünya bir bekleme salonu.

Yaşamak: Bekleyiş ve beklenen olma.

Mü’minlik: Emin olunma veya kendinden bekleneni yapma.

Eylemenin kısacık heyecanı dindiğinde beklemenin uzun ömürlü heyecanı başlar. Dinlemenin tadını farkettiğinde konuşmaktan soğursun. Tevekkül de, teslim de, tefekkür de bu bekleyişteki lezzetten çıkıyor.

İnsan yaşlandıkça ağırlaşır. Hareket etme yeteneği azaldığı gibi buna arzusu da azalır. Hayat fiiller topluluğu değildir ondan sonra. Bir seyirdir. Beklediğinde derinliği görünür herşeyin. Boyutlar artar. Başladığınız yere dönersiniz. Çocukken de seyretmişsiniz aynı şeyleri. Şimdi, yani yaşlıyken, yani dairenin sonundayken, yeniden seyredersiniz. Tekrarlar birşeyin etrafında döndüğünüzü hatırlatır. Yolunuzu kaybetmenizi engeller. Aklınızı başınızda tutar. Demek: Hayat bir dikey veya yatay doğru değil dairedir.

Şu dünyada zamanın fenâ ve zevâl-i eşyadaki tesiratı gayet muhteliftir. Ve mevcudat ise, mütedahil daireler gibi birbiri içinde iken, hükümleri zeval noktasında ayrı ayrı oluyor. Nasıl ki; saatin saniyelerini sayan dairesi, dakikayı ve saati ve günleri sayan daireleri zâhiren birbirine benzer, fakat süratte birbirine muhaliftir. Öyle de, insandaki cisim, nefis, kalb, ruh daireleri öyle mütefavittir. Meselâ, cismin bekası, hayatı, vücudu, bulunduğu bir gün, belki bir saat olduğu ve mazi ve müstakbeli mâdum ve meyyit bulunduğu halde, kalbin hazır günden çok gün evvel, çok gün sonraki zamana kadar daire-i vücudu ve hayatı geniştir. Ruhun hazır günden seneler evvel ve seneler sonraki bir daire-i azîme, daire-i hayatına ve vücuduna dahildir.

Hayatın özü bu şahitliktir. Sonra senin yaptıklarına da başkaları şahit olur. İzlerken izlenirsin. Bıraktığımız izler şahidimizdir. Bize bırakılan izler şahidimizdir. Yaralarımız şahidimizdir. Kırışıklarımız şahidimizdir. Pişmanlıklar bile zamana bırakılmış ayıraçlardır. Yani şahidimizdir. Acısıyla-tatlısıyla yaşadık bu hayatı. Allah şahidimizdir.

Zaten biz de birşeyin yaşlandığını detaylarının artmasından anlamaz mıyız? Daha çok yüz çizgisinden. Daha ağır ve dolayısıyla komplike tavırlardan. Derinlikli fikirlerden, sözlerden, bakışlardan. Birşeyin yavaşlaması detaylarının farkedilmesini de sağlar. Cisimden kalbe, kalpten ruha geçtikçe, dün ve bugün yavaşlar. Nesne yavaşlarsa detayı artar. (Artış salt eşyada değil farkediştedir.) Bir pir-i faniyi seyrederken mesela, hayat sanki daha da karmaşıklaşır. Oturması, kalkması, yürümesi ve hatta nefes alması… Hepsi yavaşlığıyla korkutur bizi. Hayatın detayı, yani yavaşlığı, yani şahit olunanların artması adeta yormaya/korkutmaya başlar. Derin sularla yüzleşmeyi bilmez kulaçlarımız. Belki biraz da bu yüzden, gençler, ihtiyarlarla oturmayı pek sevmez. İnsan bu denli detaylıyken gaflet dağıtır.

Tekrar döngünün habercisidir. Senin yaşlanman, senden önce yaşlananlar; senin ölmen, senden önce ölenler. Bu gitmeler gelmeler başka türlü açıklanamaz. Baharın döngüsü, dünyanın döngüsü, döngüler… Sürekli tekrar eden fiiller bize bir dairenin etrafında olduğumuzu anımsatmıyor mu? Eğer hayat bir doğru olsaydı ve yaşanılan hiçbir şey bir daha yaşanmayacak olsaydı, yani ‘hiç’ gerçekten varolsaydı, tekrar olabilir miydi?

Tekrarın ahiretin şahidi olduğunu düşünüyorum. Belki de bu yüzden Cenab-ı Hak vahyinde, başka yerlerde görsek eksiklik sayacağımız, tekrarlar (tekrarat-ı Kur’aniye) yapıyor. Tekrarın eksiklik olmadığını gösteriyor hem. Hem kainat yüzündeki tekrarların eksiklik olmadığını/olmayacağını hatırlatıyor. Mesela Bakara 28’de diyor: “Ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek ve sonunda O’na döneceksiniz; öyleyken Allah’ı nasıl inkar edersiniz?” Veya diyor: Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız.

Ölüp ölüp dirilenler. Sizi ve sizden öncekileri… Müstakil değilsin yani, öncekiler var. Birşeyin tekrarısın. Benzerliklerin var. Senden daha önce yapılmamış hiçbir fiili yaratıyor veya yapıyor değilsin. Büyük döngünün parçasısın. Tekrar Ona döneceksin. Büyük ‘ol’un içinde bir ‘ol’sun sadece. Milyarlarca insan var yeryüzünde. Hepsinin de yüzleri diyor ki: “Birimizi yaratan hepimizi yaratandır!” Hem de diyor ki: “Bu tekrarın içinde dahi bir orijinallik var. Hiçbirimiz bir diğerimizin tastamam aynısı değiliz.”

Tekrarlara dikkat et. Tekrar kibir kırıcıdır bence. Benzerlikler daha çok dikkatini çeksin. Unutma ki; sen tek, biricik, olmazsa olmaz değilsin. ‘Tekrar ölen tekrar dirilen’sin. Ve ‘tekrar ölen tekrar dirilenlerin’ bir ferdisin. Varlığı büyük bir tekrarın parçası olan nasıl döngüden bağımsız olur? Kıyame sûresinde dendiği gibi;İnsanoğlu kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır? Tekrarda kast var. Tekrarda kast var. Tekrarda kast var. Zarlar hep aynı geliyorsa ardındaki ele ve eldeki niyete dikkat et. Kapına her gün çiçek bırakılması sevgilinin kalbinin güzelliğindendir. Ve de sevin arkadaşım: Varlığın gelişigüzel değil, kastedilensin.

Ahmet Ay – hicbisey.com