Etiket arşivi: hindistan

Risale-i Nur Mütercimlerinin Isparta Ziyareti

1. Uluslararası Risale-i Nur Mütercimleri Toplantısı Isparta ziyareti ile son buldu.

Ruba Vakfının organize ettiği, yaklaşık 50 değişik ülkeden misafirlerin geldiği programın son iki günü Bediüzzaman’ın Risale-i Nurları ilk defa yazmaya başlamış olduğu ve nurun ilk medresesi olan Barla ve Isparta ziyaretleri ile son buldu.

Cumartesi sabah namazından sonra programın düzenlendiği Topkapı’da bulunan, Hamidiye Vakfının Nusret hizmet binasında misafir olarak kalan bazı mütercimler ve İİKV’de misafir olan mütercimler alınarak yola çıkıldı.

Isparta Valisi Ziyaret Edildi

Isparta’ya varıldığı zaman ilk ziyaret edilen mekân Isparta Valiliği oldu. Isparta Valisi Memduh Oğuz, Isparta Kültür Eğitim Vakfı’nın misafirleri olarak gelen Risale-i Nur Mütercimlerini ve Ruba Vakfı heyetini makamında ağırladı.

Vali Oğuz, öncelikle 5 dakikalık zaman zarfı içerisinde Isparta’yı anlattı, akabinde gelen yabancı misafirlerin niçin geldiklerini ve Isparta hakkındaki düşüncelerini sordu.

Dünya Barla’ya Bakacak

Isparta şehri dünyada ki gül üretiminin yüzde 65 karşılamaktadır. Malumunuz gül İslamiyette Hz. Peygamberimiz ile ilişkilendirilmiştir. Peygamberle ilişkilendirilen bir çiçeğin Isparta’da yetiştirilmesinde elbette bir işaret vardır. Bunun dışında Isparta’da enva-i çeşit meyve yetişmektedir, bereketli topraklara da haizdir. Bununla beraber Anadolu’da yetişen birçok âlim Isparta’da ki medreselerde eğitim görmüş ve yetişmiştir… Şeklinde beyanatlarından sonra Vali Bey “Ben inanıyorum ki, ileride bir makine çıkacak ve Isparta’nın en çok ilhama mazhar olunan yer olduğu anlaşılacak. Nasıl cep telefonları bazı yerlerde çekiyor, bazı yerlerde çekmiyor aynen öylede Bediüzzaman’ın Çam dağında katran ağacının başına çıkması boşuna değil, ilhama en çok mazhar olduğu yer orasıdır.” “Isparta Mekke, Medine ve Kudüs’ten sonra gelmektedir. İlk üç şehir müşerref, Isparta ise muvazzaf şehirdir.” “Bizim temennimiz, nasıl dünyanın ilim merkezi Türkiye’dir aynı şekilde Türkiye’nin merkezi Isparta, Isparta’nın da merkezi Barla olacak ve dünya Barla’ya bakacaktır.” “Muvazzaf şehir derken, nasıl bir şehrin kaynakları bakır ise, o şehrin görevi bakırı çıkarmaktır. Isparta’nın da kaynağı ilim olduğu için vazifesi ilimleri ortaya çıkarmaktır.”

Memduh Oğuz: Isparta Kahramanlarını Biz Bastıralım

Vali Bey konuşmasından sonra gelen heyetin düşüncelerini aldı. Tanzanya, Malawi, Irak, Hindistan, Malezya, Endonezya vb. ülkelerden gelen mütercimleri dinledi. Birçok misafir “Biz kendi ülkemizde bir devlet görevlisiyle bu kadar rahat görüşmüşlüğümüz yok ve sizinle böyle görüşmemiz bizi gerçekten çok etkiledi. 5 dakika içerisinde Isparta’yı bize anlatmanızda ayrıca tebrike şayan bir hareketti. Bizler Bediüzzaman’ın yaşamış olduğu bu mekânları görmek için geldik ve sizinle tanışıp ayrıca bilgi aldığımız için gerçekten kendimizi fazlasıyla minnettar hissediyoruz.”

Kerkükten gelen bir misafirimizin “Benim Arapça olarak hazırlayıp bastığım Isparta Kahramanları isimli, Bediüzzaman’ı ve talebelerini anlatan kitabım var. Birçok ülkede de neşredildi” demesi üzerine Vali Bey “O kitabı Türkçeye çevirip bize gönderiniz bizde Isparta Valiliği olarak o kitabı basalım” dedi.

Isparta İlim ve Kültür Vakfı’nda görevli olan Turhan Örnekçi’ye dönerek “Turhan abi, yaşça benden küçük ama kendisine abi diyorum ben ve benim yerime kendisini sizlere Isparta’yı gezdirmek üzere tevkil ediyorum, keşke ben müsait olsaydım da ben gezseydik” dedi.

Son olarak Vali Bey’e Ulegder ve Ruba Vakfı işbirliğiyle basılan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitabı ile “Islam in Modern Turkey” kitabı hediye edildi.

Bediüzzaman’ın Evi

Valilikten çıktıktan sonra ki durak Bediüzzaman’ın hayatının son döneminde kalmış olduğu evdi. Üstadın evini ziyaret esnasında Üstad’ın odası, eşyaları tek tek anlatıldı ve hayatının son dönemi nasıl geçtiğine dair bilgiler verildi.

“Bediüzzaman varisim olarak ifade ettiği altı talebesiyle bu evde kalıyordu. Evin önünden geçenler, evin kapısına gelip zile basanlar, evi ziyaret edenler falakaya yatırılıyor ve bir daha gitmeyeceğim dedirttirilene kadar dövülüyordu ve bu dönem Bediüzzaman’ın sürgün hayatı içerisindeki en rahat dönemiydi.”

Cumartesi Dersi

Akşam ve yatsı namazları Bediüzzaman’ın evinden kılındıktan sonra istikamet Isparta Kültür ve Eğitim Vakfının mekânına olacaktı.

Bu sefer yüzlerce kişinin doldurmuş olduğu salonda, gelen misafirler hem Risale-i Nurlardan bahsedecek hem de bulundukları ülkelerden hizmetleri anlatacaklardı.

Afrika’da Risale-i Nurlar Parlıyor

Güney Afrika’da hizmetlerin hızla inkişaf ettiğini ve yeni bir mülk bina aldıklarını ve burada 120 bin tane Risale-i Nur dağıtıldığını ve çevre ülkelere Risale-i Nurların gönderilerek insanların kalplerinin İslamiyet’e daha fazla ısındırıldığından bahsedildi.

Malawi, elektrik yok, su yok, millet aç, fakir bir ülke. Elektrik olmadığı için geceleri erkenden yatan bir ülke. Avrupa ülkelerinin burayı sömürdükten sonra Hanefi ve Şafiileri adeta bir birlerine düşmanmış gibi gösterip aralarına nifak ve adavet tohumunu ekip gittikleri bir ülke. Yapılan Risale-i Nur sohbetleri ile İslam kardeşliğinin gözler önüne serildiği bir ülke. Bu hafta bu kadar yokluk içinde karanlıkta sohbet yaptık, haftaya kesin gelmezler diye kardeşlerin ümitsizlik içerisinde gittiği ama bu hafta 20 ise ertesi hafta 40 ondan sonraki hafta 80 kişinin iştiyakla sohbetlere katıldığı, mum altında Risale-i Nurların okunduğu, kardeşliğin yeniden ve İslam’a uygun bir şekilde tesis edildiği mekân haline gelmeye başladı yer.

Nijerya’da okullar öğleden önce bittiği için genel olarak öğleden sonra özel kurslara talebelerin gönderildiği ve bu talebeler için ufakta olsa Risale-i Nurları anlatan bir kursun yapıldığının müjdesini aldık.

Endonezya’da eskiden bazı köylerde Osmanlı padişahlarının isimlerinin hutbede zikredildiğini ve Risale-i Nurlar vasıtasıyla Türkiye ile Endonezya’nın tekrardan birbirine yakınlaşmaya başladığını işittik.

Barla Ziyareti

Pazar günü sabah ilk Sav’a akabinden Barla’ya geçiyoruz.

Barla, ehl-i imanın manevi imdadına gönderilen Risale-i Nur Külliyatının telif edilmeye başlandığı ilk merkezdir. Barla, millet-i İslâmiyenin, hususan Anadolu halkının başına gelen dehşetli bir dalâlet ve dinsizlik cereyanına karşı, Kur’an’dan gelen bir hidayet nurunun, bir saadet güneşinin tulû ettiği beldedir. Barla, rahmet-i İlâhiyenin ve ihsan-ı Rabbanînin ve lûtf-u Yezdânînin bu mübarek Anadolu hakkında, bu kahraman İslâm milletinin evlâtları ve âlem-i İslâm hakkında, hayat ve mematlarının, ebedî saadetlerinin medarı olan eserlerin lemean ettiği bahtiyar yerdir.” Tarihçe-i Hayat

Bayram Yüksek ağabey bir gün içinden “Ya ne işimiz var burada, su yok, ekmek yok, elektrik yok vs. vs. Isparta’da her şey var Üstadımız neden buraya bizi getirir ki” diye içinden geçirdikten sonra Üstadın yanına varınca “Kardeşim bir gün gelecek Barla’yı duymayan kalmayacak, Isparta’yı duymayan Barla’yı duyacak. Barla Risale-i Nurların merkezi olacak.” mealinde müjdeli sözlerini söyler.

Hakikaten de Üstadımızın ifadelerinin fazlasıyla doğru çıktığını gözümüzle müşahede ediyoruz. Sadece bu sene 19 Mayısta Barla’yı 20 bin kişi ziyaret etmiş. Hangi köy bu kadar ziyaret edilebilir ki. Isparta Valisi’de yazın burada yüzlerce kamp oluyor demişti.

Bediüzzaman Valinin Yanına Oturur

Vali Bey’in Barla’yı sıkça ziyaret ettiğini anlatırlar. Geçen sene Vali, SDÜ Rektörünü de alarak Barla’ya Üstadın evini ziyarete giderler. Caminin imamı Abdullah hoca Vali ve Rektöre eşlik ederken hanımı da Valinin ve Rektörün hanımına eşlik eder.

Vali Bey eline Risale-i Nur’u alır ve orada Rektör’e ve Abdullah hocaya ders okur,  yan oda da hanımlar dersi dinlemektedir. Ders bittikten sonra Abdullah hocanın hanımı “Vali Bey eline Risale-i Nurları alıp okumaya başlayınca yakazaten gördümki Bediüzzaman geldi ve Valinin yanına oturdu, okuma bittikten sonrada kalkıp gitti.” der. Anlatılanlar rüya değildir, gerçeğin ta kendisidir.

Çam Dağı

Son durağımız Çam Dağıdır. Arabayla Çam Dağına kadar çıktık. Üstad “Bir gün gelecek benim talebelerim benim bu gittiğim dağın yolunu yapacaklar” demiş. Evet, bizde talebelerinin yapmış olduğu o yoldan arabalarımızla Çam Dağına çıkıyoruz ve çıktık. Çam Dağının eşsiz manzarası ve kesilen katran ağacının yanına dikilen fidanı gördükten sonra, Zarif Ahmet abimiz Üstadın Çam Dağı ile alakalı hatıralarını da dinledikten sonra tekrar İstanbul’a doğru yola çıktık.

Uzun olması gerekirken kısa ve özet olarak anlatmaya çalıştık sürçü lisan ettiysek affola.

Said / NurNet.Org

Risale-i Nurlar şimdi de Hindistan’da…

Risale-i Nur cevherlerini bağrına basan ve üniversitelerinde ders kitabı olarak okutmaya başlayan bahtiyar ülkelerin sayısını, inanınız ki bendeniz de tam olarak sayamam.

Çünkü bir çığ gibi büyüyor. Nil nehri gibi, çorak kalmış beldelere Ab-ı Hayat sunuyor.

Bu güzide eserlerin, özellikle akademisyen camia tarafından bağırlara basılmasının, elbette çok haklı sebepleri var. Risale-i Nur Eserleri, çağımızın kültür, ilim ve fen seviyesine en uygun müspet metotlarla, akla, mantığa ve kalbe hitap ederek, ikna ve ispat yoluyla hizmet ediyor. Bu nedenlerle, yalnız Türkiye’de değil, diğer birçok araştırmacı ülkelerde de hüsn-ü kabule mazhar olmaktadır. Gerçi güzel ülkemizde, yarasaların ışıktan korktukları gibi, İslam Güneşinden ve Kur’an Nurundan korkan zavallı bir zihniyet tarafından, yarım asırdan fazla engellenmeye çalışıldıysa da, bu Nur çağlayanının önüne geçilemedi. Çünkü Allah c.c. Nurunu tamamlayacaktı. “Bin yıl sürecek” diye ilan ettikleri bu şiddetli baskı süreci, öyle bir dürüldü ve toplandı ki, bu ilandan sonra, sadece 10-15 yıl içinde, bir paçavra gibi o bahtsızların başlarına çalındı. Dünyadaki sorgulamalarına başlandı bile…

İşte bu zor şartlarda kazanılan Risale-i Nur cevherlerinin nur saçan parıltıları, tüm dünya ülkelerinde de fark edildiğinden, ısrarlı TALEPLER her geçen gün artmaktadır.

Bu sayı öyle hızlı bir şekilde artmaktadır ki, 50’ye yakın lisana çevrilerek, yüze yakın ülkede hüsnü kabul ile yayılmaktadır. Yüce Rabbimiz daha ziyade etsin. Amin…

Asya, Avrupa, Kuzey Afrika gibi yakın kıta ülkelerinde düzenlenen, birçok sempozyumlara bizzat katıldığım halde, bu Hindistan sempozyumuna bazı sağlık tedbirleri nedeniyle katılamadım. Fakat bu 9-10 günün faaliyetlerini, çok yakından takip etmeye çalıştım. Hindistan’a giden 49 kişilik gurup içindeki ağabey ve arkadaşlarımın tespitlerinden de yararlanarak, okurlarımı ve dostlarımı, bu bayram havasından haberdar etmeyi, önemli bir görev addediyorum…

***

Öncelikle, Hindistan nasıl bir ülke olduğunu kısaca hatırlayalım:

Hint felsefesi, çok tanrılı din anlayışına dayanıyor. Binlerce tanrı (inancı) var. Binlerce inanç ve farklı görüş var. Tek bir yaratıcıya inanmamanın, yani “tevhit hakikatinin” olmamasının doğurduğu sonuç olarak, insanlar kendilerinden farklı, ilginç ve güçlü gördükleri her şeye tapıyorlar. İnek kutsalların başında geliyor. Hint felsefesine göre inek, insanlardan daha güçlü ve ilginç. Çünkü, insanlar şu teknolojiyle bile süt yapamıyor. İnekler süt üretiyor. Süt, olağanüstü bir terkip. O halde inekler, insanların yapamadıklarını yapan tanrılardır ve o halde inekler kutsaldır. Hindistan, 1 milyar 200 milyonun üzerindeki nüfusuyla, dünyanın ikinci büyük ülkesi olarak dinlerin, medeniyetlerin, kültürlerin, zenginliklerin buluştuğu bir belde. Bugün, onlar da Risale-i Nur hakikatlerine susamışlar ve bunu fark etmişler…

Hangi açıdan bakılırsa bakılsın; İslam dininin ve Müslümanlığın ne kadar kıymetli olduğu, böylesine akla ziyan inançlara muhatap olmanın ve putperestliğin çaresizliği artık fark ediliyor. Akl-ı selim liderler ve akademisyenler, bu çaresizliği, huzur ve mutluluğa çevirebilmek için, arayış içindeler. Bu nedenlerle de, Hindistan’ın çeşitli bölgelerinde, üç farklı üniversite tarafından ve İ.İ.K.V. (İst. İlim ve Kültür Vakfı) işbirliği ile 29 Ocak – 03 Şubat tarihleri arasında üç farklı konferans düzenlendi. Konu: “Çok Kültürlü Bir Dünyada Barış İçinde Yaşama Pratiği : Risale-i Nur Örneği” idi…

Hindistan denilince, İslam’ın en büyük müceddidlerinden İmam-i Rabbani akla gelir. Bugünkü verilere göre Hindistan’da yaklaşık 300 milyon Müslüman yaşamaktadır. Bu rakama göre dünyanın en kalabalık İslam ülkesi “Hindistan” kabul edilmektedir.

Hindistan’a Müslüman Arap tüccarlar 7. yüzyıldan itibaren sık-sık gelmeye başlamışlar. 12. Yüzyılda Müslüman Delhi sultanlığı kurulmuştur. İslam’ın putperestliğe olan düşmanlığı, tek tanrılı inancı ve kast sistemine karşı çıkmasına rağmen, yüzyıllarca İslam’ın hoşgörüsüyle Hindular ve Müslüman’lar bir arada huzur ve güven içinde yaşamışlardır. Şer güçler tarafından kışkırtmalar, tahrikler ve provokasyonlar olmasa, yine aynı birliktelik sürdürülebilecektir. Sağlam basabilmek için, R.Nur ekolü incelenip, benimsenmektedir.

Bu itibarla da Hindistan’da “Bediüzzaman Rüzgârı” esmeye başlamıştır.

İlk üniversitede 29.02.2012 günü “Risale-i Nur ve Türkiye’de İslam” konulu, iki bölümden oluşan konferansın ilk bölümü, sempozyuma kayıt yaptıran binin üzerinde yüksek lisans, doktora öğrencisi ve akademisyenlerin katılımı ile gerçekleştirildi.

Kur’an tilaveti ve dualar ile açılan konferansın açılış konuşması, Darul Hüda Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Bahaüddin Nadwi tarafından yapılarak konferans hakkında genel bilgi verildi. Açılış konuşmalarının ardından, Türkiye’den Abdullah Yeğin, İhsan Kasım Salihi, Ali Katıöz, Rıza Akçalı, Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç, Prof. Dr. Faris Kaya, ABD’den Prof. Dr. Thomas Michel, Prof. Dr. Irfan Omar, İngiltere’den Prof. Dr. Colin Turner, Kanada’dan Prof. Dr. Bilal Kuşpınar, Dubaiden Prof. Dr. Abdulhakim El-Enis, Hindistan’dan Dr. Onampilli Muhammad Faizy, Dr. Faisal Hudawi, Dr. Bahauddin Hudawi, Dr. Said Hudawi Nadapuram, Prof. Dr. Sayed Abdul Muneem Pahsa, İngilizce veya Arapça olarak birer tebliğ sundular.

JNU Üniversitesinden, Arap ve Afrika Çalışmaları dekanı, Prof. Dr. M.A. Islahi konuşmasında; “..100 yıl önce, ilginç ve barıştırıcı fikirleriyle dünyaya gelen bu zatı, (Bediüzzaman’ı) yeni tanımanın sevinci içerisindeyiz. Ona Bediüzzaman ismi verilmesi boşuna değildi, çünkü kendisi bu ismi hak etti ve çok sıkıntılar çekti. O İslam’ın bir şiddet dini olmadığını öğretti ve O her zaman İslam’ın şiddet karşıtı olduğunu söyledi” dedi.

Hindistan Devlet Bakanı Janab Arif Muhammad Khan, konuşmasında; “..Risale-i Nur-u araştırdım, okudum ve Risale-i Nuru şöyle tanımlayabilirim “Bereket-ul Kuran”. Yani Bediüzzaman yazdığı risalelerin hakikatlerini Kurandan almıştır. Bediüzzaman Hutbe-i Şamiyede şunu der, “Gelecek, İslam’ındır ve İslam’ın olacak, bu da iman ile olacak.” Bu çok-çok önemli bir cümlesidir.

JNU, Edebiyat ve Kültür Çalışmaları dekanı Prof. Dr. R.N. Menon ise konuşmasında; “Bugün maalesef günümüzde, din adına öldürülen insanların, din adına kurtarılan insanlardan fazla olduğunu görmekteyiz. Bunun sebeplerinden birisi vahiy kaynaklarının yanlış tefsir edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bediüzzaman’a bu konuda çok ihtiyacımız var, Bediüzzaman 6000 sayfalık eserlerinde Kur’anı akıl ve kalbin işbirliği ile tefsir etmiş ve insanlığa sunmuştur. Bediüzzaman’ı ben de bu konferans vasıtası ile yeni tanıdım. Onun “en büyük düşmanlarımızdan birisi cahillik ve bu düşmana ilimle karşılık vereceğiz” demesi beni çok etkiledi. Konferansı düzenleyenlere çok teşekkür ediyorum…

***

Daha sonraki tarihlerde; Mevlid-i Nebevi münasebetiyle üniversite tarafından Kerala eyaletinin geneline hitap eden büyük bir program gerçekleştirildi. Peygamber Efendimizi (SAV) anma ve anlama adına sabah saat 09:00 da başlayan program gece 24:00 a kadar devam etti. Yüz binlerce insanın “on stadyum” büyüklüğündeki dev bir alanda salatü selamlar ve tekbirlerle, olağanüstü bir güzellik oluşturdukları bu atmosferde Türkiye’den gelen misafirlere de, bu topluluğa hitap etme imkânı verildi. Türkiye’deki hizmetler anlatıldı. Risale-i Nur dünyanın en büyük ikinci ülkesi olan Hindistan’da, yüz binlerce insanın ilgi ve dikkatle dinlediği Risale-i Nur külliyatındaki, “Kâinatın efendisi” SAV. ile alakalı bölümler katılımcıların “Allahuekber” nidalarıyla çınladı…

***

Böylesine çok önemli bir sempozyumu ve bayram havası içinde geçen sunumları, elbette bir makaleye sığdıramazdım. Biraz uzattığım için hakkınızı helal ediniz.

Raif Öztürk / Moral Haber

Hindistan’da Bediüzzaman Rüzgarı Esti 2. Bölüm, New Delhi

Hindistan konferanslar zinciri kapsamında gerçekleşen konferansların ikinci ayağı New Delhi’de devam etti. JNU ve İİKV işbirliği ile 1-2 Şubat 2010 tarihlerinde yapılan Nursi konferansının ilk günü yoğun katılım ile gerçekleştirildi. Konusu “Çok Kültürlü bir Dünyada, İmanlı, Anlamlı ve Barış İçinde Yaşama Pratiği; Risale-i Nur Yaklaşımı” olan konferansa 300 e yakın yüksek lisans, doktora öğrencisinin yanı sıra çeşitli ülkelerden ve çoğunlukla Hindistan’dan olmak üzere akademisyenler katıldı. 43 ilim adamının tebliği sunduğu bu iki günlük konferans Hindistan’ın önemli üniversitelerinden birisi olan ve sadece yüksek lisans ve doktora eğitimi veren Jawahurul Nehri Üniversitesi’nde ve bu ülkede ilk defa gerçekleştirilmesi yönünden önem taşımaktadır.(Bütün tebliğ başlıklarını görmek için tıklayınız)

Açılış konuşması, JNU Üniversitesinden, Arap ve Afrika Çalışmaları dekanı Prof. Dr. M.A. Islahi tarafından yapıldı. Islahi konuşmasında “100 yıl önce fikirleriyle dünyaya gelen bu zatı yeni tanımanın sevinci içerisindeyiz. Ona Bediüzzaman ismi verilmesi boşuna değildi, çünkü kendisi bu ismi hak etti ve çok sıkıntılar çekti. O İslam’ın bir şiddet dini olmadığını öğretti ve O her zaman İslam’ın şiddet karşıtı olduğunu söyledi” dedi.

Sempozyum koordinatörü Dr. Mujeebur Rahman sempozyum ön bilgilendirme konuşması yaptı. Sempozyumun nasıl başladığı konusunda bilgi vererek Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında temel açıklamalar yaptı. Konuşmasında “Nursi Hindistan’da tanınmamaktadır ve onun Kuran tefsirindeki dinamik yaklaşımından maalesef Hindistan’ın haberi yok.  Nursi’den öğreneceğimiz çok şey var, gençlik, yaşlılık ve bir çok konuda ondan öğreneceklerimiz var. Bu konferansın Bediüzzaman ve onun düşünceleri üzerine çok şey öğreneceğimiz bir konferans olmasını temenni ediyorum” dedi.

Daha sonra Bedüzzaman ve Risaler-i Nurlar hakkında hazırlanan 13 dakikalık tanıtıcı video gösterimi yapıldı.

Sinevizyonun ardından, eski çevre bakanı Rıza Akçalı bir konuşma yaptı. Akçalı konuşmasında “İnsanların kavgasız dövüşsüz mutlu bir dünya aradı ancak bunu insan aklı bulamadı. Her altı ayda bir bilginin ikiye katlanmaktadır diyebiliriz, ancak buna rağmen bir çözüm bulunamadı. İnsanlık beraber nasıl yaşarız sorusuna ve bu probleme çözüm aramaktadır. Ian Markham kitabında, Bediüzzamandan öğreneceklerimiz olduğunu ve Müslümanlar ve diğer ehli kitap birlikte işbirliği içerisinde yeni bir dünya inşa edebilirler ve sürdürülebilir bir dünya oluşturulması konusunda ipuçları vermektedir. İçinde bulunduğumuz dünyaya baktığımızda vahyi nazara almayan mevcut paradigmaların çözümden ne kadar uzak olduğu açıkça görülmektedir.

Akçalı konuşmasında ayrıca Bediüzzaman’ın şu sözlerine de konuşmasında yer verdi: “Yahu, şu asilzade evlâd, şehadetnamelerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyet’in bayrağını âfâk-ı kemalâtta temevvüc ettirmekle, kader-i ezelînin nazarında feleğin inadına, nev’-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.

Daha sonra Risale-i Nur külliyatını Arapçaya tercüme eden İhsan Kasım Salihi yaptığı konuşmasında, insanlığın huzur ve saadet içinde yaşaması için bu asrın manevi bir ilacı olduğunu ve bu ilaca bütün insanlığın ihtiyacı olduğunu belirtti ve şu ifadeleri kullandı : “Siz bir doktora gidersiniz ve doktor size aspirin verir, aspirin sizin Türk mü müslüman mı olduğunuza bakmaz. Risale-i Nur’da aynı bu ilaç gibi bütün insanlığa hitap etmektedir. İnsanlığa Kur’an eczanesinden ilaçlar sunmaktadır.

Dubai’den konferansa katılan Prof. Dr. Abdulhakim El Enis, konuşmasında: “Hindistan’la ilgili Bediüzzamanın söyledikleri var. O Hindistan’a uzak değildi, İmam Rabbaniye çok saygı duydu ve hatta onun da bir kitabı var adı da Mektubat. Bediüzzaman milyonlarca insana barış yolunu gösterdi ve insanlık için çalıştı. Büyük insanlar ölünce büyüklükleri bitmez ancak daha da artar. Risale-i Nur bir fikirler fabrikasıdır ve sizi bu  fikirleri keşfetmeye davet ediyorum.

Hindistan Devlet Bakanı Janab Arif Muhammad Khan, konuşmasında; “JNU bilim üretilmesinde ve problemlere çözüm getirilmesi konusunda çok büyük işler yaptı. Ancak bugün sadece bir iki ülkenin değil bütün insanlığın ihtiyacı olduğu bir konuda konferans düzenliyor ve çözüm önerileri sunuyor. Bu konferans vasıtasıyla Risale-i Nur-u araştırdım, okudum ve Risale-i Nuru şöyle tanımlayabilirim “Bereket-ul Kuran”. Yani Bediüzzaman yazdığı risalelerin hakikatlerini Kurandan almıştır. Bediüzzaman Hutbe-i Şamiyede şunu der, “Gelecek İslam’ındır ve İslam’ın olacak, bu da iman ile olacak.” Bu çok çok önemli cümledir. O normal bir yazar değildir ve kafamızdaki birçok yargıyı yıkıcı şeyler söyledi.  Bizim kafamızdaki ayrımcı fikirleri yıkıyordu. Bediüzzaman eserlerinde çoklukla şu ayeti yazar “vein min şey’in illa yusebbihu bi hamdihi” kullanması, yani her şey Allah’ı tesbih eder, bilerek ya da bilmeyerek, bütün insanlar da bunun içerisine girer. İnsanların farklı olması Allahın bir sanatıdır, Allahın sanatına savaş mı açacağız. Bu Allahın merhametidir. Hindistan’daki Müslümanlar çok zülüm gördüler ancak kesinlikle ülkeyi terk etmediler. Bu yüzden bu konferansı burada organize etmeniz çok anlamlı. Bu muhteşem mesajı buraya getirdiğiniz için çok teşekkür ederim. İnsanları barış ve mutluluk içerisinde yaşatacak bu konferansta onun mesajı verilecek.

İİKV icra kurulu başkanı Prof. Dr. Faris Kaya ise konuşmasında Hutbe-i Şamiye’de Bediüzzaman’ın yüz yıl öncesinden günümüze çözümler sunduğunu ve bugün hala bu çözümlere insanlığın çok ihtiyacı olduğunu belirterek, Hutbe-i Şamiye’deki altı hastalık ve bu hastalıklara Bediüzzaman’ın nasıl çözüm ürettiğini açıkladı.  Ayrıca Bediüzzaman’ın risalelerinde en çok kullandığı ayet’in “Vela veziratun vaziratun vizra uhra” olduğunu ve bunun günümüz için çok ayrı bir anlam ifade ettiğini belirtti.

JNU, Edebiyat ve Kültür Çalışmaları dekanı Prof. Dr. R.N. Menon ise konuşmasında; “Bugün maalesef günümüzde, din adına öldürülen insanların din adına kurtarılan insanlardan fazla olduğunu görmekteyiz. Bunun sebeplerinden birisi vahiy kaynaklarının yanlış tefsir edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bediüzzaman’a bu konuda çok ihtiyacımız var, Bediüzzaman 6000 sayfalık eserlerinde Kur’anı akıl ve kalbin işbirliği ile tefsir etmiş ve insanlığa sunmuştur. Bediüzzaman’ı ben de bu konferans vasıtası ile yeni tanıdım. Onun “en büyük düşmanlarımızdan birisi cahillik ve bu düşmana ilimle karşılık vereceğiz” demesi beni çok etkiledi ve bu yüzden konferansı düzenleyenlere çok teşekkür ediyorum.” dedi.

Açılış konuşmalarının ardından bakan Janab Arif Muhammad Khan ve JNU Edebiyat ve Kültür Çalışmaları Dekanı Prof. Dr. R.N. Menon’a Prof. Dr. Rıza Akçalı ve İhsan Kasım Salihi tarafından İİKV adına plaket takdim edildi. Daha sonra oturumlara geçildi. İki gün boyunca ve iki ayrı salonda devam bu oturumlarda toplam 43 akademisyen İngilizce ve Arapça dillerinde tebliğler sundular. Ayrıca konferans salonları önünde açılan kitap stantlarında Risale-i Nurlar ile birlikte Nursi ve Risaleler üzerine yazılan akademik kitapların tanıtımları yapıldı. (Tebliğ Özetleri İçin Tıklayınız)

Kaynak: iikv

Hindistan’dan Çağrı Var: Birbirimizi Daha Yakından Tanımalıyız!

27 Ocak gecesi, Hindistan İstanbul Başkonsolosluğu’ndan almış olduğumuz davet üzerine, Hindistan Milli günü kutlamalarına iştirak ettik.

Kutlama ilk olarak Sayın Başkonsolos Vanlalhuma’nın yapmış olduğu konuşma ile başladı. Sayın Başkonsolos konuşmasında özetle; ülkesi ile Türkiye arasındaki ilişkilere, ilişkilerin hızla artmakta olduğuna, bu bağlamda neler yapılabileceğine, Sivil Toplum Kuruluşlarının ( Vakıf, Dernek vb. ) rolünün mühim olduğuna değindi.

Hindistan’da İstanbul İlim ve Kültür Vakfının, Sözler Yayınevinin öncülüğünde ard arda Risale-i Nur Sempozyumlarının düzenlendiği, Kitap Fuarlarının organize edildiği şu günlerde katılmış olduğumuz bu Hindistan Milli Günü etkinliği bizler açısından da son derece manidardı doğrusu. Bir milyarı aşan nüfusa, son derece çeşitli kültürel ve dini inanış farklılığına haiz Hindistan’da, günümüzde yapılmakta olan ve gelecekte de yapılacak olan hizmetleri desteklemek olarak değerlendirilecek bu faaliyetimiz, hizmet açısından hepimizi ümitvar etti.

Heyet Başkanı Şemsettin Türkan, Sayın Başkonsolosla uzun müddet son derece samimi bir sohbet gerçekleştirdi. Bu sohbette, iki ülke arasındaki kültürel yakınlaşmanın sağlanabilmesi için yapılması gerekenler temel konu olarak konuşuldu.

Heyet olarak; Macaristan, Cezayir, Çin ve Malta Devletlerinin İstanbul Başkonsoloslarıyla ve Konsolosluk personeliyle de tanışma ve sohbet etme imkanını yakaladık. Bu ülke Başkonsolosları, bizleri daha yakından tanımak istediklerini, dialog kopukluğunu önemli bir eksiklik olarak gördüklerini ve en kısa zamanda karşılıklı ziyaretler yapılmasını arzu ettiklerini belirttiler.

Hanım ablalar da bayanlarla ilgilenerek onlarla sohbet ettiler. Birçok yabancı bayana İngilizce Risale-i Nurlar hediye edildi. Kutlamalara gelen Türk bayanların da Türkçe Risale-i Nur talepleri karşılandı. Hatta, Hindistan Milli Dans gösterisi ekibinde yer alan bir Türk bayan, 10.Sözü okuduğunu, Külliyatın diğer kısımlarını da okumak istediğini ablamıza söyleyince, ablamız da kendisine gereken yardımı sağlayacağını söyledi.

Son derece faydalı geçtiğine inandığımız kutlama programının ardından davetlilerle vedalaşarak salondan ayrıldık.

RUBA-SUFFA-HAMİDİYE VAKIFLARI YURTDIŞI HİZMET EKİBİ

Ocak 2012-İstanbul

www.NurNet.org