Etiket arşivi: hristiyan

İslamı Araştıran Amerikalıların Soruları

Ruba vakfından telefon geldiğinde çalışıyordum. Telefon eden kardeş bana; sekiz Amerikalı’nın İstanbul’a ziyaret amaçlı olarak geldiklerini, şu an Eyüp Sultan’da bulunan İlim Yayma Cemiyeti’nde olduklarını ve onlarla ilgilenip ilgilenemeyeceğimi sorduğunda hiç düşünmeden evet dedim. O esnada uzakta olduğumdan dolayı uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra yanlarına ulaştım.

Gruba rehberlik eden kişi Dean isminde, Türkiye’de İngilizce öğretmenliği yapan bir Amerkan vatandaşıydı. Kendisi aynı zamanda Üsküdar’da İngilizce Risale-i Nur derslerine iştirak ettiğini söyledi. Grup sekiz kişiydi. Amerikanın farklı eyaletlerinden; Teksas, New Jersey gibi yerlerden gelmişlerdi. İlk olarak tanıştık. Çoğunluğu genç olan, son derece saygılı ve araştırıcı bir karakterde olduklarını sorularıyla belli eden insanlardı. Ne kadar tuhaf bir şey; dünyanın ta öteki ucundan, Amerika’dan gelen insanlar dini hususlarla ilgili o kadar araştırmacı nitelikte sorular soruyorlardı ki insan hayret etmekten kendini alamıyor doğrusu!

Sordukları ve elimden geldiği kadar cevaplamaya çalıştığım sorular şunlardı:

  •  Hz.İbrahim(a.s.) ve Hz.İsmail(a.s.)’dan Kur’an’da nasıl bahsedilmektedir?
  •  Hz.İsa(a.s.) ve Hz.Meryem hakkında Kur’an- Kerim’in ifadeleri nelerdir?
  •  Hz. Muhammed(s.a.v.) hayatında hiç yalan söylemiş midir?
  •  Günümüzde şiddet ve terör ile ilgili olarak sık sık müslümanların adları geçmektedir. Siz müslümanlar bu olaylara karışanlar hakkında neler düşünüyorsunuz?
  •  İncil’i hiç okudunuz mu?
  •  Kur’an-ı Kerim ilk yazıldığı haliyle muhafaza edilmiş midir?
  •  Risale-i Nur’a islam aleminde nasıl bakılmaktadır?

Yukarda sayılan bu sorular, onların hakikati arayan bir yapıda olduklarının en güçlü kanıtlarıydı. Yapılan sohbetin ardından Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesini ve Eyüp Sultan Camiini birlikte gezdik. Camiin atmosferi onları da derinden etkilemiş olmalı ki; içerde hayret dolu bakışlarla etrafı süzerek bir köşeye oturdular ve uzun süre etrafı seyrettiler. Ardından, Camiin etrafındaki çarşıyı gezdik. Tesbih ve Zemzem suyu ilgilerini çekmiş olmalı ki bunlarla alakalı sorular da sordular. Ardından samimi ve içten dileklerle vedalaştık.

Birkaç gün sonra, grubun rehberliğini yapan Dean ile bir telefon görüşmemiz oldu. Gerçekleştirdiğimiz sohbetten Amerikalı grubun son derece memnun olduğunu ve düşüncelerinde olumlu değişikliklere neden olduğunu belirtti. Kendisinin halen Hristiyan olmasına rağmen, Risale-i Nur derslerine devam ettiğini ve İslamla ilgili araştırmalarına devam ettiğini söyleyerek bu hususlarla ilgili sohbet etmek istediğini belirtti.

İstanbul’a gelen birçok yabancı insan hakikatı arama peşinde ve bu hususta onlara yardımcı olabilmek bizlerin vazifesi. Umarım bunu elimizden geldiğince gerçekleştirebiliriz.

Nurnet Ekibi – İstanbul/Eyüp

www.NurNet.org 

1 Ay Müslümanca!

Blood Foundation(www.muslimforamonth.com) adlı sivil toplum kuruluşu bir ilke imza atarak İslamiyeti, müslüman olmayanlara sevdirmek adına harika bir hizmet yapıyor.

İnsanların 1 ay müslüman gibi yaşamaları için program düzenliyorlar. Program esnasında 5 vakit namaz kılınıyor, oruç tutuluyor, içki ve domuz etinden uzak duruluyor.

Belli sınırda kabul edilen başvurular ile grup oluşturuluyor ve bu grup ile dolu dolu 1 ay geçirilmesi planlanmış.  Ancak çalışma hayatlarından dolayı izin alma problemi olanlar için şimdilik 9 günlük programlar yapılıyor. İleride 1 aylık programların yapılması umuluyor.

Programa katılanlar arasında, Avustralyalı, Hollandalı, Taylantlı, Belçikalı, Amerikalı, İrlandalılar var.

Misafirler ilk önce Eyüp Caminin yanındaki bir konağa yerleştiriliyorlar. Öncelikle islamiyet ile ilgili kısa kısa bilgiler veriliyor. Erkeklere takke, hanımlara da başörtü hediye ediliyor. Burada misafirlere namaz kılmaları öğretiliyor. Program boyunca her gün İslamiyet ile ilgili konular, uzmanları tarafından öğretiliyor.

Organizasyon yöneticileri misafirleri sıkmamak için günde 1 defa namaz kılmayı programlarına koymuşlar. Fakat daha sonra misafirlerden birinin “namaz kılmak çok güzel bir şey, benim

hoşuma gitti, müslümanlar günde 5 defa namaz kılıyorlar, biz niye 1 defa kılıyoruz” gibi bir talepde bulununca, programa 5 vakit namazı da dahil ediyorlar.

Programda teheccüd namazı bile var! Gayri müslimler, kalkıp teheccüd namazını kılıyorlar. Ayrıca programda musiki saati koymuşlar. Musiki saati adı altında namaz tesbihatını yaptırıyorlar.

Ayrıca çeşitli yerlere geziler de oluyor. Edirne Selimiye Camisine gidiliyor, Konya Mevlana hazretlerinin türbesi ziyaret ediliyor.  Konya’da bir de ev ziyareti yapılıyor. Konya’da ehl-i hamiyet bir aile gönüllü olarak, misafirleri evinde ağırlıyor ve bol bol ikramlarda bulunuyor. Böylece turistler islamiyetdeki cömertliği ve müslümanlardaki misafirperverliği bizzat yaşayarak öğrenme fırsatı buluyorlar.

Meşru dairedeki eğlencelere örnek teşkil etmesi açısından, hanımlara kına gecesi, erkeklere de sıla gecesi düzenleniyor.

Program sonunda hayretler içerisinde kalan turistler, İslamiyetin ve müslümanca yaşamanın ne kadar güzel bir şey olduğunu itiraf ediyorlar. Birisi, “bundan sonra kimse bana İslamiyet aleyhinde konuşamaz” diyor, bir diğeri ise “ben, bu programda Allah ile konuşmayı öğrendim (Kuran-ı Kerim okumaları ile)” diyor.

Bu organizasyon İslamın doğru anlaşılması açısından çok önemli. Eğer biz doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruluğu efalimizle izhar etsek diğer dinlerin tabileri de İslâma dahil olur.

Evet, ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır!

www.NurNet.org

Birinci Hastalık “Ümitsizlik-Yeis;” Çaresi “Ümitvar Olmak” (Hutbe-i Şamiye)

Müslüman toplumların karşı karşıya kaldıkları birinci hastalık “ümitsizliktir.” Başka toplumların gerçekleştirmiş oldukları maddî terakkiye ve kendilerinin geri kalmışlığına bakarak, inananlar, geleceğin güç, zenginlik ve dünyaya hâkim olma enerjisine sahip ve aynı zamanda Allah’ın varlığını hiçe sayan materyalist yaklaşımlarda bulunanların olacağı düşüncesiyle “Allah’ın kendilerini terk ettiği” ümitsizliğine kapılmaktadırlar. Bu ruh hastalığına çare mahiyetinde Said Nursî reçete olarak “ümitvar olma”yı önermektedir. Ümitvar olmak için yeteri kadar sebep vardır. Sadece Allah’ın “İstikbal İslam’ın olacak.” ve “Hâkim, Hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacak.” vaadi değil, aynı zamanda ümitvar olmak için bazı somut esasların İslam tarihinden bulunabileceği gibi, mevcut durumların analizi de ümitvar olmaya yeter sebeptir. Eğer Müslümanlar tarihlerine şöyle bir dönüp bakarlarsa göreceklerdir ki, Müslümanlar İslam’ın esaslarına uydukları dönemlerde en yüksek derecelerde medeniyet açısından hep yükselişte olmuşlardır. Tam aksine İslam’dan uzaklaştıkları oranda da her zaman yabancılaşmış, felaketler ve yıkımlarla karşı karşıya kalmışlardır.

Ümitvar olmak için diğer bir prensip de, insan psikolojisinde mevcuttur. Hem bireyler hem de toplumlar dinsiz bir şekilde başarılı ve mutlu olamazlar. Kriz zamanlarında en dinsiz sayılan birisi dahi çareyi dine yönelmekte bulacaktır. Benzer şeklilde, toplumlar da dini referans almadan maddeten teraki edebilirler, fakat böyle yapmakla sürekli bir rekabet ortamında yaşamakta, hırs ve açgözlülükle mücadelede kendilerini bunaltarak netice itibarıyla başarı ve kazanımlarını da tahrip etmektedir. Böylelikle dinin yirminci yüzyılda gerileme hâlinde olduğu görülmekle birlikte, nihaî olarak insanın Allah’a olan ihtiyacının, materyalist düşünce ve yaklaşımların ötesinde, bir gerçek olduğu da kabul edilmelidir.

Ümitvar olmak için diğer bir işaret de eğitim kalitesinin artışında bulunabilir. Öyle ki, eğitimle, insanlar liderlerini körükörüne takip etmenin ötesine geçerek, varlıklarının sebep ve hikmetini düşünmeye başlamakta ve dinî inanışın yaradılışla ilgili gerçeklerini daha iyi anlamakta ve değerlendirebilmektedirler.

Said Nursî, İslam toplumlarını maddî terakkiye ulaştırmak için gerekli “ümit” için de temeller olduğunu görmektedir. İnançta hiçbir insanî idolojinin ikame edemeyeceği bir kuvvet mevcuttur. Değerler, “Allah’a iman”da kökleşmiştir. İnsanın değerinin takdir edilmesi, Allah’ın: “Hayırda yarışınız.” emrini takip etmekte gösterilen samimiyetle sağlanan kuvvet, şefkat ve merhametle dengelenen cesaret, kısa vadeli kazançları gözardı eden faziletli bir görüş, baskıcı olmayan ve baskıcı olanlara da müsamaha göstermeyen bir adalet duygusu, daha insanî, daha adil, daha medeni ve daha da zengin bir gelecek için ümitvar olmayı gerektiren kuvvetli unsurlar olarak sayılabilir. Eğer ümitsizlik meyveleri “kayıtsız kalma, keder, tembellik ve hor görme” olarak sayılırsa, ümit, insanları Allah’ın insanları yaradılış gayesine uygun bir biçimde davranmaları hususunda mükemmelliğe götürür. Günah ile hayır ve iyiliğin savaşı, eşit şartlarda geçen bir mücadele değildir. Allah’ın yaratması itibarıyla fenalık, çirkinlik ve abesle iştigal, doğrulukla elde edilen kuvvet, güzellik ve iyilik yanında ikincil dererecede olup ehemmiyetli değildir. Allah’ın yaratmasından gaye, iyilik, güzellik ve mükemmelliktir. İnananların, Allah’ın insanlığı bu amaçlara yönlendirdiği hususunda ümitvar olmaya hakları vardır. Bu birinci hastalık üzerine bu kadar ısrarla eğilmemin sebebi, Said Nursî’nin hutbesinde diğer hastalıklara ayırdığı yerin toplamından ziyade ümitsizlik ve ümitvar olma üzerinde durmasındandır. Onun için oldukça net olan bir husus, günümüz Müslüman’ını en çok tesir altında bırakan hastalık “ümitsizlik”tir ve buna çare olarak önerilebilecek en önemli ilaç da “ümitvar olmak”tır.

Said Nursî, İslam’dan bahsediyor ve hutbesinde hitap ettiği kesim de Müslümanlardır. Buna rağmen, bir Hristiyan olarak ben onun yapmış olduğu tahlil ve tespitleriyle, durumu teşhisiyle zamanımızın manevî hastalıklarına önerdiği reçeteleriyle görüş birliği içindeyim… Hristiyanlar da ümitsizlik haricinde başka bir manevî hastalığın bizlerin düşüncelerini daha derinden Allah’ın merhametine kapatmayacağı hususunda mutabıktırlar. Ümitsizlik başlı başına inançsızlığın bir başka şeklidir; zira Allah’ın kudretinin, rahmetinin ve ihsanının, hem aczimizin hem de fert ve toplum olarak Allah’ın istediği kullar hâline gelmemizin üstesinden gelip gelmeyeceğini sorgulamaktadır. Hristiyanlar Allah’ın bütün lütufları içinde en büyüklerinin, “iman, ümit ve sevgi” olduğuna inanırlar.

Ümit öyle bir mükafattır ki, bizi oldukça büyük karanlık ve başarısızlıklarda, Allah’ın mevcudiyetine teslim olmamızı sağlar; günaha girdiğimizde bizleri Allah’ın merhametine ve affına sığınmaya sevk eder ve büyük işler başarmak için -ki bunlar bizlerin kabiliyetinin çok ötesinde olsa da ve önümüze çıkan engeller aşılamayacak gibi görünse de- maddî manevî enerjimizi harekete geçirmemizi ilham eder. Buradan hareketle, Said Nursî’yi takip ederek Müslüman ve Hristiyanların günümüz dünyasına sunabilecekleri imanın büyük bir meyvesi “ümitvar olmak”tır, sonucuna varmaktayım. Bu ümit, Allah’ın varlığında kök bulmuştur ve günümüz dünyasının gerçeklerine olan yansımalarıyla da hem tasdik hem de teyit edilmiştir.

Prof. Dr. Thomas Michel

Kaynak:iikv.org