Etiket arşivi: Hüsnü Bayramoğlu

Nurlu Mektub

hüsnü bayram ile ilgili görsel sonucuNurlu Mektub

Hüsnü Bayram Abi ile ilk vicahi görüşmemiz yirmi sene kadar öncesine dayanır. Risale-i Nur’u kendi rengine, kendi boyasına bulandırmadan saf ve duru haliyle adeta bir reşha gibi aksettirişine hayran olmuştum.

Sözü Bediüzzaman Hazretlerinin şahsına getirmiş, onun zühtünü, verasını, takvasını ve nasıl bir ahlak-ı hamideye sahip olduğunu uzun uzun anlatmıştı. Sohbetinin sonu hitamühül miskti.

Şöyle demişti: Üstadımız güzel koku sürmeyi ihmal etmez, sürekli kullanırdı. Fakat bunu da azami ihlas adına yapardı. Yani kendi teninin güzel kokusunu gizlemek için bu kokuları sürerdi.

Evet, sizler de o manevi kokunun ne olduğuna mutlaka aşinasınızdır. Dünyada benzerine rastlamanın mümkün olmadığı o güzel kokuyu, ya bir veli kulu ziyaretinizde, ya bir zikir halkasının nefes kesen rayihasında ya ihlas donanımlı bir Kur’an tilavetinde ya da berzaha göçmüş Allah dostlarının kabirlerinde selam almaya mukabil gelen ve adeta bütün mahiyetinize yayılan güzel kokularda duymuş, hissetmişsinizdir.

Allah’ın sevgili kullarındaki bu hal elbette onların Peygamber izinden gidişlerinin ve Peygamber Efendimizin varisi alimlerden oluşlarının da bir işaretidir. Nitekim Hz. Ayşe validemiz şöyle buyururlar: Allah Resulünün teni ve teri o kadar güzel kokardı ki, o terlediğinde biz hemen onun terini alır ve kokularımıza karıştırır yani tefarik yapardık.

Birkaç hafta önce nasip oldu, Hüsnü Bayram Abiyi ziyaret ettim. Risale-i Nur’u yine aynı saflığında, aynı duruluğunda aksettirdiğini görmek beni sonsuz sürura gark etti. Geçen yıllar, seneler onu asla aşındırmamış sadece hizmet aşkını, hizmet şevkini artırmıştı.   

1950 yılında henüz 15 yaşında çiçeği burnunda bir delikanlı iken tanıdığı, rahle-i tedrisine oturduğu Üstadından o, tam on yıl ilim, irfan ve feyiz massetmiş, ömrü boyunca da sadakat ve vefasından zerrece taviz vermeden Üstadından gördüklerini, onunla yaşadıklarını talipleriyle paylaşmış durmuştur. Sadece aklıyla, kalbiyle, ruhuyla değil adeta bütün mahiyetiyle hizmet-i imaniye ve Kur’aniyeye kilitlenmiş bu mümtaz şahsiyet elan da irşat vazifesini külli ve umumi manada deruhte etmekle meşguldür.

Geçtiğimiz günlerde, Hüsnü Bayram Abi, basına da yansıyan şekliyle bir mektup neşretti. Önümüzdeki yerel seçimlerde niçin Ak Partinin ve Cumhur ittifakının desteklenmesi gerektiğini Risale-i Nur’a dayalı teorik ve Bediüzzaman Hazretlerinin icraatına dayalı pratikleri referans alarak değerlendiren, yorumlayan ve hükme bağlayan bu mektup, selim bir aklın, keskin bir ferasetin ve istikballe musafaha eden bir basiretin şekillenmiş yankısı mahiyetindeydi.

Mektup uzun. Ben, şahsı maneviyi temsilen yazıldığı için herhangi bir mektuptan daha öte mana ifade eden bu nurlu mektubun son bölümünü teberrüken sizlerle paylaşmak niyetindeyim:  

“Üstadımızın 1957 erken seçimlerinde hareket tarzını bizatihi şöyle gördük:

Ehl-i dalaletin komitelerinin bu zamanda Reis-i Cumhurumuz Recep Tayyib Erdoğan aleyhinde ittifak ettikleri gibi, 1957 seçimlerinde de Adnan Menderes’in aleyhinde ittifak etmişlerdi. Vatan, millet ve memleket aleyhinde tehlikeyi gören Üstadımız ile birlikte hayatında ilk defa rey kullanılacağı sandığa gitmiştik.

Aziz Üstadımız sandık başkanına “Bana Demokratların pusulasını ver evladım” dediler. Açıktan Demokrat Parti pusulasına parmak bastılar.

Şimdi de aynı hal daha dehşetli bir surette cereyan ediyor. Sadece dahilde değil hariçten de çok düşmanlar insanları aldatarak aziz vatanımızda istikrarı bozmak ve hükümeti zayıflatmak için her türlü bahaneyi istimal ediyorlar. Aynen öyle de bu seçimler her ne kadar mahalli seçimler olsa da, sonuçları itibariyle bütün memleketi ilgilendiren bir meseledir. Hükümetin meşruiyetine darbe vurmak ve asayişi bozup memlekette anarşi çıkarmak isteyenler, seçimlerde hükümet aleyhine çıkacak bir neticeyi; vatan, millet ve memleket aleyhine Allah muhafaza istimal edebilirler. Buna karşı aynen Üstadımız gibi bizler de vatan, millet ve İslamiyet namına Cumhurbaşkanımızın intihap ettiği adayları destekleyeceğiz.”

Latif ERDOĞAN

Kaynak: YeniAkit 

www.NurNet.Org

Tayland Televizyonunun Hüsnü Ağabeyle Ropörtajı

Tayland Devlet Televizyonu 2 saate yakın bir röportaj ile Hüsnü Ağabeyden Risale-i Nur ve Türkiye’de İslam konusunu dinledi. Ezcümle; 1940 ’ların Türkiye’si, cumhuriyet devri, tek parti sultası, Anadolu’da İslami inkişaf, Risale-i Nurun bu inkişaftaki rolü, müsbet hareket metodu, tasavvuf ve İslam gibi konuların ele alındığı uzun bir sohbet oldu.

Nurlardan, Lahikalardan ve İşarât-ül İ’caz’dan derslerle tezyin edilen sohbet, Tayland’dan gelen yayıncılar kadar bizleri de mest etti… Bediüzzaman Hazretlerinin hayattaki son varis ve vekili, manevi evladı Hüsnü Bayramoğlu Ağabey 1941 senesinde ilk defa Nurları yazmaya başladıklarını ifade ederek şöyle devam etti;

“Pederim Hıfzı Efendi Safranbolu âlimleri ve hocalarıyla Üstadımızı Kastamonu’da ziyaret etmişti. Bu ziyaretinde 5 küçük eseri kendisine Üstadımız vermiş ve sizin hanenizi medrese-i nuriye olarak ve iki evladını ve hanımını Nura talebe olarak kabul ediyorum. Karşımızda imansızlık cereyanı var. Bu cereyana karşı Nur-u Kur’an ile ve Kur’an’ın bu asrın fehmine bir dersi olan Risale-i Nurlarla mukabele edilebilir. Ev halkına selam et, Nurları yazsınlar!” buyurmuş. Bu selamı bize Pederim getirdi. Artık dünyalar bizim olmuştu. Bize dünyada en sevgili şey Nurları yazmak oldu. 15 günde hatt-ı Arabiyi öğrenmiş, her şeyi bir kenara koymuş aşk ile Nurları yazmaya koyulmuştuk. Ben kasem ederim 8 yaşımda aldığım o selamın lezzetinin yerini dünyada hiçbir şey alamaz! Adeta kendimizden geçmiştik. Ta o yaşlarda bu Zat-ı Fatinulasr’ı bu asırda vazifedar en büyük müceddid olarak idrak etmiştik. Kardeşim, işte o selamın manevi hazzı ve duasıdır ki 80 seneye yakın bizi bu hizmette istihdam ediyor. Rabbim ayırmasın.”

Risale-i Nur tarikat mıdır? Tasavvuftan ve kelamcılardan farklı yönleri var mıdır? Varsa nelerdir? sorusuna Hüsnü Bayramoğlu Ağabey Kastamonu Lahikasından şu mektubu okuyarak cevap verdiler; “ Hem Risaleti’n-Nur, sâir ulemanın eserleri gibi, yalnız aklın ayağı ve nazarıyla ders vermez ve evliya misillü, yalnız kalbin keşf ve zevkiyle hareket etmiyor; belki akıl ve kalbin ittihad ve imtizacı ve ruh vesâir letâifin teavünü ayağıyla hareket ederek evc-i âlâya uçar; taarruz eden felsefenin değil ayağı, belki gözü yetişmediği yerlere çıkar; hakaik-ı imâniyeyi kör gözüne de gösterir.  RN-Kastamonu Lâhikası/11”

Bu hayatın gayesi nedir ve dünyaya neden gönderildik, vazifemiz nedir?.. Sualine ise şu gelen nurani parça ile cevap verdi; “Saniyen: Kur’ân’daki anâsır-ı esasiye ve Kur’ân’ın takip ettiği maksadlar; Tevhid, Nübüvvet, Haşir, Adâlet ile İbadet olmak üzere dörttür. Bu dört unsuru beyan edeceğiz.

Sual: Kur’ân’ın, şu dört hedefe doğru yürüdüğü neden malûmdur?

Cevap: Evet, benî-âdem, büyük bir kervan ve azîm bir kafile gibi mâzinin derelerinden gelip, vücud ve hayat sahrasında misafir olup, istikbalin yüksek dağlarına ve müzeyyen bağlarına müteveccihen kafile kafile müteselsilen yürümekte iken, kâinatın nazar-ı dikkatini celbetti; “Şu garip ve acip mahluklar kimlerdir? Nereden geliyorlar? Nereye gidiyorlar?” diye ahvallerini anlamak üzere hilkat hükûmeti, fenn-i hikmeti karşılarına çıkardı ve aralarında şöyle bir muhavere başladı:

Hikmet: – Nereden geliyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bu dünyada işiniz nedir? Reisiniz kimdir? Bu suale, benî-âdem nâmına, emsali olan büyük peygamberler gibi, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm, nev-i beşere vekâleten karşısına çıkarak şöyle cevapta bulundu: – Ey hikmet!

Bu gördüğün insanlar, Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle, yokluk karanlıklarından, ziyadar varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî, bütün mevcudatı içinde biz insanları seçmiş ve emanet-i kübrâyı bize vermiştir. Biz, haşir yoluyla saadet-i ebediyeye müteveccihen hareket etmekteyiz. Dünyadaki işimiz de, o saadet-i ebediye yollarını temin etmekle re’sü’l-malımız olan istîdadlarımızı nemalandırmaktır.

Ve şu azîm insan kervanına, bundan sonra Sultan-ı Ezelî’den Risâlet vazifesiyle gelip riyaset eden benim. İşte o Sultan-ı Ezelî’nin Risâlet beratı olarak bana verdiği Kur’ân-ı Azîmüşşân elimdedir. Şüphen varsa al, oku! Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın verdiği şu cevaplar, Kur’ân’dan muktebes ve Kur’ân lisaniyle söylenildiğinden, Kur’ân’ın anâsır-ı esasiyesinin şu dört maksatta temerküz ettiği anlaşılıyor.” (İşârât-ül İ’caz, 15)

Böylece gece uzun ve tatlı musahabelerden sonra gelen misafirlere namazın hakikatı da anlatılarak vedalaşıldı. Cenab-ı Hak yapılan sohbetlerin ve programların tesirini halketsin. Amin. Röportaj kayıt: www.nurdanhaber.com  19.10.2018

Kaynak Linki : http://www.nurdanhaber.com/

www.NurNet.Org

Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyin Hicri Yılbaşı Tebrik Mektubu

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Aziz, fedakar, sadık kardeşlerimiz;

Evvela: İçinde bulunduğumuz yeni hicri yılınızı, mübarek günlerinizi ve gençlerimizin yeni eğitim öğretim yıllarını ruh u canla tebrik eder, muvaffakiyetler dilerim. Saniyen: Memleketimizin içinde bulunduğu bu dehşetli musibetler içinde bizler birlik ve beraberliğimizi, ittihat ve ittifakımızı, tesanüdümüzü, sadakatımızı muhafaza etmemiz lazımdır.

Anadolu’da Risale-i Nur hizmetinin zor şartlarda, dehşetli tahribatlar içerisinde neşri ve intişarı, en nazik ve lüzumlu zamanda Kuran’ın bu asra bakan derslerinin Risale-i Nur ile intişarı, hakaik-i imaniye ve Kuraniyenin en avamdan en havassa kadar herkesin anlayacağı tarzda Risale-i Nur ile zuhuru, Risale-i Nurun müsbet hizmeti, inayet-i ilahiyenin tecellisidir. Başlangıçtan bugüne kadar Kur’an hakikatları bütün insanları hitabiyle uyandırmış şuurlandırmış, içinde bulunduğumuz tehlikelerden kurtuluş yolunu göstermiştir. Bugün de milletimizin şahlanışı ve idraki ve bütünlüğü bu hizmetin bariz ve açık bir tecellisidir.

Evet Risale-i Nur, Sefine-i Nuh gibi Anadolu’yu Cebel-i Cudi hükmüne getirip, küre-i arzın yangınından ve tufanından kurtulmasına bir sebebdir. Çünki za’f-ı imandan gelen tuğyan, ekser musibet-i âmmeyi celbettiği gibi; imanı fevkalâde kuvvetlendiren Risale-i Nur, o musibet-i âmmeyi dairesinin haricine bırakmağa rahmet-i İlahiye tarafından vesile oldu. (Kastamonu Lahikası, 131)

Ben tahmin ediyorum ki: Bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalarında, selâmet-i kalbini ve istirahat-ı ruhunu muhafaza eden ve kurtaran, yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranlar, Risale-i Nur’un dairesine sadakatla girenlerdir. (Kastamonu Lahikası, 123)

Risale-i Nur hizmetinde tecelli eden rıza-yı İlahi ve tevfik nurlarının tevali ve devam etmesi için Hazret-i Üstad Bediüzzaman’ın takib ettiği meslek ve meşrebi devam ettirmemiz, derslerde de okuduğumuz gibi ancak iki husus ile mümkündür: Risale-i Nur’a ve Üstadımıza SADAKAT VE KANAAT

“Risale-i Nur kendi sadık ve sebatkar şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kar ve kazanç ve pek çok kıymetdar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve halis bir sadakat ve daimi ve sarsılmaz bir sebat ister. (Kastamonu Lahikası, 122)

“Risale-i Nur, hakaik-i İslamiyeye dair ihtiyaçlara kafi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat’i ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, imanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkiki yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur’dadır. Evet on beş sene yerine, onbeş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir, iman-ı hakikiye isal eder. (Kastamonu Lahikası, 77)

“Risale-i Nur gerçi umuma teşmil suretiyle değil; fakat her halde hakikat-ı İslamiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velayet ve esas-ı takva ve esas-ı azimet ve esasat-ı Sünnet-i Seniye gibi ince fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek, bir vazife-i asliyesidir. Sevk-i zaruretle, hadisatın fetvalarıyla onlar terkedilmez. (Kastamonu Lahikası, 78)

Zannederim ki, hakaik-i aliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya lüzum yok. (Kastamonu Lahikası, 6)

Elhasıl: Ne arasak, hep Risalet-ün Nur’da güneş gibi görünüyor. Risalet-ün Nur şakirdleri dikkat etseler, daha bu fani alemde iken Liva-ül Hamd-i Ahmedi (Aleyhissalatü Vesselam) altında bulunduklarını inayet-i Hak ile anlarlar. Hulusi (r.h.)

Evet bu zamanda, bu dehşetli ve cihanşümul hadiseler hengamında Kur’an Şakirdleri cüz’i ve külli, ferdi ve içtimai bütün ders ve ikazlarını Risale-i Nur’la tahsil ediyorlar. Çünki Kur’an’ın bu asra bakan vechesini ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam’ın bu zamandaki vezaif-i diniye tavrını külli bir mana ile şimdi bu suretle Risale-i Nur’la görmüş, anlamış bulunuyoruz. Risale-i Nur’daki hakaik, nasılki doğrudan doğruya feyz-i Kur’an’dan mülhem hakaik-ı imaniyedir, zaman ve zemine göre değişmez ebedi hakikatlardır. O kudsi hakaikın ders ve taliminde, neşir ve ilanatında da hizmete taalluk eden meseleler de değişmez dersler ve esasattır ki, Nur Talebeleri hayatın ve hizmetin muhtelif saha ve safhalarında onlardan istifade ederler, müşkilatlarını giderirler. “Madem şimdiye kadar ekseriyet-i mutlaka ile Risale-i Nur şakirdleri, Risale-i Nur hizmetini her belaya, her derde bir çare, bir ilaç bulmuşlar. Biz her gün hizmet derecesinde, maişette kolaylık, kalbde ferahlık, sıkıntılara genişlik hissediyoruz, görüyoruz. Elbette bu dehşetli yeni belalara, musibetlere karşı da, yine Risale-i Nur’un hizmetiyle mukabele etmemiz lazımdır.”

Aynen öyle de: Manevi bir elektrik olan Resail-in Nur dahi gayet yüksek ve derin bir ilim olduğu halde, külfet-i tahsile ve derse çalışmaya ve başka üstadlardan taallüm edilmeye ve müderrisinin ağzından iktibas olmaya muhtaç olmadan herkes derecesine göre o ulum-u aliyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifade eder, muhakkik bir alim olabilir. Risale-i Nur doğrudan doğruya Kur’anın bahir bir bürhanı ve kuvvetli bir tefsiri ve parlak bir lem’a-i i’caz-ı manevisi ve o bahrin bir reşhası ve o güneşin bir şuaı ve o maden-i ilm-i hakikattan mülhem ve feyzinden gelen bir tercüme-i maneviyesi olduğundan onun kıymetini ve ehemmiyetini beyan etmek Kur’anın şerefine ve hesabına ve senasına geçtiğinden, elbette Risale-i Nur’un meziyetini beyan etmekliği, hak iktiza eder ve hakikat ister, .. Risale-i Nur’un mesleği, sair tarikatlar, meslekler gibi mağlub olmayarak belki galebe ederek pek çok muannidleri imana getirmesi; pek çok hadisatın şehadetiyle, bu asırda bir mu’cize-i maneviye-i Kur’aniye olduğunu isbat eder. O dairenin haricinde, ekseriyetle bu memlekette bu hususi ve cüz’i ve yalnız şahsi hizmet; veya mağlubane perde altında veya bid’alara müsamaha suretinde ve te’vilat ile bir nevi tahrifat içinde hizmet-i diniye tam olamaz diye, hadisat bize kanaat vermiş.

Bu vesile ile Hizmet-i Kur’aniyenizde ve yeni eğitim öğretim senesinde kardeşlerimize muvaffakiyetler niyaz eder, dualarınızı bekleriz. Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin Talebesi ve Hizmetkarı

Hüsnü BAYRAMOĞLU

Kaynak Linki : NurdanHaber

 

www.NurNet.Org

Hüsnü Ağabey’in Zeytindalı Harekatı Hakkındaki Açıklaması

 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Aziz kardeşlerimiz,

 
Reis-i Cumhurumuzun emriyle şanlı ordumuz Suriye’nin kuzeyinde sınırımızda emniyeti tesis için ve dahili ve harici düşmanlarımızın vatan, millet, İslamiyet ve alem-i islamla alakalı emel ve planlarını bertaraf etmek için hayat-ı içtimaiyede zehir hükmüne geçen mürted manasındaki dinsiz anarşiştlere karşı Farz olan cihad vazife-i vataniyesini ve diniyesini başlatmış bulunuyorlar. 

O dinsiz anarşiştler ki ya Avrupa ve batının kafir zalimlerinin veya Asya münafıklarının alet ve temsilcileri olarak vatanımızı ve alem-i islamı daha ziyade parçalamak ve bölmekle Anadolu’daki mücahid Müslüman Türk halkının kardeşleri olan Arap ve ehl-i iman diğer kavimlerin arasına bir hançer olarak sokularak ileride kuvvetle ümit ve itikad ettiğiimiz ittihad-ı İslamın önünü kesmek ve zalimlerin elinde inim inim inleyen Suriyede ve diğer islam diyarlarındaki masum ehl-i imana maddi, manevi yardımları engellemek istiyorlar.

Muazzez Üstadımız “Sağlam, dindar, hakperest ululemre itaat farzdır” buyuruyor.
 
Ve hem “Bu zamanda cihad farz-ı ayn hükmüne geçmiştir.” diye ifade etmiştir.
 
Yine Aziz Üstadımız;
İnşaallah yine Arablar ye’si bırakıp İslamiyet’in kahraman ordusu olan Türklerle hakiki bir tesanüd ve ittifak ile el ele verip Kur’an’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilan edeceklerdir. (Hutbe-i Şamiye – 45) diyerek ittihad-ı İslamın ehemmiyetini ifade buyuruyorlar.
 
“ Şu devlet-i İslamiye yirmi otuz milyon iken, bütün Avrupa’nın büyük devletlerine karşı hayatını ve mevcudiyetini muhafaza ettiren, şu devletin ordusundaki nur-u Kur’an’dan gelen şu fikirdir: “Ben ölürsem şehidim, öldürsem gaziyim.” Kemal-i şevkle ölümün yüzüne gülerek istikbal etmiş, daima Avrupa’yı titretmiş.
 
Acaba dünyada basit fikirli, safi kalbli olan neferatın ruhunda şöyle ulvi fedakarlığa sebebiyet verecek hangi şey gösterilebilir? Hangi hamiyet onun yerine ikame edilebilir ve hayatını ve bütün dünyasını severek ona feda ettirebilir? “ diye hamiyet-i islamiyenin ehemmiyetini ifade buyuruyorlar.
 
Hem Muhterem Üstadımız;
“Cihada asker sevketmekte elbette bazı cüz’i ve maddi ve bedeni zarar ve şer olur. Fakat o cihadda hayr-ı kesir var ki, İSLAM KÜFFARIN İSTİLASINDAN KURTULUR. Eğer o şerr-i kalil için cihad terkedilse, o vakit hayr-ı kesir gittikten sonra şerr-i kesir gelir.O AYN-I ZULÜMDÜR.”
ifade buyurarak, malum bölgedeki emperyalistlerin kuklası olup -Allah muhafaza etsin- hem oradaki müslümanları hem vatanımızı tehlikeye atacak anarşistlerin şerlerinin bertaraf edilmesi ile islam topraklarının küffarın istilasından kurtulmasının ehemmiyetine işaret etmiştir.
 
Elhasıl: Afrin’e gerçekleştirilen “Zeytindalı Harekatı” nda Allah c.c, askerlerimize yardımını esirgemesin – ﻭَﺍﻟَّﺬِﻳﻦَ ﺟَﺎﻫَﺪُﻭﺍ ﻓِﻴﻨَﺎ ayeti ise, o tuğyana karşı mücahede edenleri sena ediyor ki- Mehmetçiği bu sena-yı Kur’ani’yeye dahil eylesin..
Kalplerinde şecaati daim eylesin, düşmanla mücadelede ayaklarını sabit kadem eylesin
Bedir’de Resulullah’a nusret ettiği gibi bu Milletin Ordusuna da nusretini esirgemesin
Bu vesile ile kardeşlerimizden Sure-i Feth’i virdi zeban etmelerini rica ediyorum.
 
Bu mektubu dua niyetiyle ve düşman “Siyasetinin hassa-i mümeyyizesi; fitnekarlık, ihtilaftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikab etmek, yalancılık, tahribkarlık, hariçte menfilik..” olduğundan cerbeze ile “zulme adalet, cihada bağy, esarete hürriyet namı veriliyor” olmasından umum kardeşlerimizi teyakkuza teşvik ile müslüman ordumuza duada ve yardımda müstekar olunmasını teşviktir.
 
Bediüzzaman Hz.’nin talebesi ve hizmetkarı
Hüsnü Bayramoğlu

Said Nursi’nin mesleğinde makam ve para peşinde koşmak yoktur

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Hüsnü Bayramoğlu ağabey, “Risale-i Nur’da, Nur talebelerinde hiçbir maddi menfaat yoktur. Makam mevki için çalışmak, para peşinde koşmak yok bizde. Gayemiz Allah’ın rızasını ve ahireti kazanmaktır” dedi.

Risale-i Nur’un birinci talebelerinden Hacı Hulusi Yahyagil, vefatının 31. yıldönümünde Mevlid programı ile yad edildi. Burada konuşan Hüsnü Bayramoğlu ağabey, Nur talebelerinin FETÖ ile hiç bir ilgisinin olmadığını bir kez daha açıkladı.

Hüsnü ağabey, “Üstadımızın mesleğinde, bizde hiçbir maddi menfaat yoktur. Makam mevki için çalışmak, para peşinde koşmak yok bizde. Gayemiz sırf Allah rızası için ehl-i imanın imanına hizmet etmektir, ahireti kazanmaktır. Dinleyenlere Risale-i Nur okumalarını tavsiye ediyorum. Bu eserler dünyanın her tarafına yayılan en matbu eserlerdir. Ama FETÖ denen içimizdeki hainlerle hiçbir bağlantısı yoktur. Onlar İslamı kendi işlerine alet edip çarpıtan kimselerdir.

Biz Nur talebelerinin katiyyen olarak onlarla hiçbir bağımız yoktur.

Onlar İslami hizmetleri yaparken şaşırmışlardır.

Onların imanı zayıftır.

Bunlar Resulullah’a karşı çıkan bir gruptur.

Kur’an’a karşı çıkan gruplardır.

Risale-i Nur talebesi sadece Kuran için çalışır başka amacı olamaz.

Onlar ise sadece mevki makam peşinde olan insanlar.

Bizim bu insanlarla alakamız yok.

Hükümet de herkes de bunu biliyor.

Bizim hizmetimiz iman hizmetidir, Kur’an hizmetidir.

Milyonlarca talebe vardır Bizim hizmetimiz Allah rızası içindir” dedi.

Kaynak:RisaleHaber

 

www.NurNet.Org