Etiket arşivi: idealist

Hedef sapması yaşamamak için

Bir şey değerlendirilirken ortada sabit bir değerin olması gerekir. Yani sabit ölçülere göre değerlendirmeler yapılır. Bu sistemle ya değer kazanır veya değer kaybeder.

Her sistem kendi içinde yasalardan oluşan bir tüzük oluşturmuştur. Zaten tüzük geliştiremeyen şeylerin sistem olması mümkün değildir.

İslamiyet içerisinde itikadi olarak ehl-i sünnet ve-l cemaat tabir edilen “Eş’ari ve Maturidi” olmak üzere iki kol vardır. Ameli olarak da on iki mezhep olup günümüzde müntesibi olan dört ameli mezhep bulunmaktadır.

Ameli dört mezhebimizden Hanefilik itikatta Maturidi olup, Hanbeli, Maliki ve Şafi mezhepleri itikatta Eş’ari’dir.

Ehl-i Sünnet haricinde de çeşitli fırkalar/gruplar/hizipler bulunmakta. Türkiye, İslamiyet’in garbi kalesi olduğu gibi ehl-i sünnetin de kalesi hükmündedir. Bu topraklarda yaşayan insanların dinden soğutulması, uzaklaştırılması için çeşitli komiteler türlü türlü yollarla çalışmaktadır.

Her fikir akımının içine girerek o grubun yollarını mutlaka kendi köprülerinden geçirerek gene kendi hedeflerine hizmet edecek şekle gelmesini isterler. Bu sebepledir ki, azami dikkat içerisinde olmalıyız.

Hedef ve gayelerinden sapan kişi/gruplar artık çok farklı hedeflere evirilebilecek kıvama gelmiştir. Başlangıç noktasındaki hedefleriyle hâlihazırdaki hedefleri arasında sıra dağlar gibi farklar görülebilecektir.

Bu sebepledir ki, başlangıçtaki hedeflerimizi sık sık kontrol ederek hedef sapması yaşayıp yaşamadığımızı kontrol etmeliyiz. Sapmalar gözlemişsek murakabe/otokontrolle hedefimize tekrar kenetlenmeliyiz.

Sapmalara bazen arkadaşlık ilişkisi kurduğumuz kimseler, bazen yaşadıklarımız, bazen hissiyatımız, bazen de hayatın getirdiği şeyler sebep olabilir. Çiçek bahçesine girene güzel kokuların; kötü kokuların olduğu bir ortama girene kötü kokuların sirayet ettiği gibi beraber zaman geçirdiğimiz kimselerin de ahlakı müspet veya menfi olarak bize sirayet edecektir.

İnsan on sekiz bin alemin hülasası olup, adeta kainata bir takvim, ruzname, harita olmuştur. (1)

Her şeyde bir nakış olduğu gibi sanattaki nakış adeta nakş-ı azam da insan olmuştur. (2)

Kainatta bir çok hususiyeti olupta burada birkaç hususuna dikkat çektiğimiz insanın hedef sapması yaşaması manevi âlemlerden başlayıp maddi alemlere de tesir edecek neticeleri vermektedir.

Ahir zamanın bir hususiyeti de kaht-ı ricaldir. Yani adam kıtlığı yaşanan bir zaman dilimidir. Adam kıtlığı yaşanan bir zamanda pek çok kimseyle samimi ve sağlam bir iş yapılamaz.

Ahir zamanda yaşayıp da yaşamamış gibi olmamak ve madden-manen perişan olmamak için murakabemizi sık sık yapmalıyız.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

 

1) Sözler 538 / Otuzuncu Söz, Birinci Maksad
2) Sözler 687 / Otuz Üçüncü Söz / Otuz Birinci Pencere

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Neden idealist insanlar az çıkıyor?

Neden idealist insanlar az çıkıyor?

Sosyoloji, insanı düşünme ve konuşma kabiliyetine sahip sosyal bir varlık olarak tanımlar. O halde sosyal hayata muhalefet eden ve sosyal hayattan tecride giren kimseler sosyolojik tabirden ihraç gayretine giren kimselerdir.

Meslek-i Nuriye cihetinden bakacak olursak, içtimai/sosyal hayatın her sahasında insan ve insani ilişkiler söz konusu olacaktır. Ehl-i imanın elinde küfre, fıska çeşit çeşit sapık düşüncelere karşı bir mitralyöz olarak ihsan edilen Risale-i Nur Külliyatı ile kendimizi teçhiz etmek bir zaruret halindedir. Çünkü muhteviyatı itibariyle bu mitralyöz her adüvvü alt edebilir. Lakin istimal etmeyi bilirsek. Yoksa elimizde ne olursa olsun hamallıktan öteye geçemez. Bizler de iddia ettiğimiz nur talebeliği sıfatına liyakat kesbetmek gayretinde olmazsak kuru bir söylemden ibarettir.

Meslek-i Nuriye başta olmak üzere ve tüm fikir akımlarının temelinde düşünceleri anlatmak yani tebliğ metodu vardır. Bu ilk insan ve peygamber ile başlamış olup ilk tebliğ meleklere eşyanın ismi ile olmuştur. Felsefenin ortaya çıktığı zamanda da böyle olmuştur. Ve meşaai (gezici, gezerek fikirlerini anlatan) filozoflar kavramı çıkmıştır. Nitekim bu bir gerçektir ki, kendisini ve davasını anlatan kimse muvaffak olur. Davasını ve düşüncesini anlatmayan kimse ise o dava ve düşüncenin hamalıdır. Ne atabiliyor ne işine yarıyor. Sadece ceremesini çekiyor.

Mitralyöz-ü nuriyede tebliğ metodu ve terk edilmemesi ve muvaffak olmak için temel şartlardan sayılan bir esas olduğuna dair birkaç misal. “Evet talebe, profesör, meb’us, kim olursa olsun, mes’uliyet dairesi olanlar, muhitini tenvir ile mükelleftir. Bir vilayet, hattâ bir memleketin saadet ve selâmeti, tenvir ve irşadı ile mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkız davranmak mecburiyetindedirler.” (1)

“Mustafa Oruç çok tali’lidir ki, kendi sisteminde ve ruhunda ve ciddiyetinde, az bir zamanda sizleri buldu. Bir iken on Mustafa oldu.” (2)

“Nur kahramanlarından Re’fet kardeşimiz, kendi sisteminde gayet ehemmiyetli Abdül’ehad namında bir büyük hocayı, Risale-i Nur’a tam bağlı bir kardeşi İstanbul’da bulmuş. Cenab-ı Hak ikisini de daima muvaffak eylesin, âmîn!” (3)

Ahir zaman müezzin-i azamı olan Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi, bilhassa cemiyetin içinde ve her kademesinde Nur Talebesinin bulunmasını istiyor ki, “talebe, profesör, meb’us kim olursa olsun..” tabirini kullanarak bu meseleyi nazara veriyor. Çünkü bir Nur Talebesi, Risale-i Nur’un verdiği şuur ve tahkiki iman ile cemiyetin olumsuzluklarının etkisinde kalmadığı gibi okuduklarının verdiği hizmet şuuru ile başkalarına da el atmaya gayret edecektir. Zaten bu hamiyet sayesiyle o insan bu diğergamlık sebebiyle bir dâvâ adamı, bir idealist olur.

Zaten idealist olmayan bir insan hangi hizmet metodunu benimserse benimsesin cemiyetin hangi kademesinde olursa olsun ayakta kalmaya muvaffak olamaz ve sair insanları da kurtarmaya vesile olamaz, erir gider. Zaten seküler dünya tarzı idealist insan üretmeye en büyük bir manidir. Bu sebeple içtimai hayatın zaruretini alıp gayr-ı zaruri olan şeylerden uzak kalındığı nispette muvaffakiyet, başarı ve saadet hasıl olmaktadır.

Bazılarının, “Bu cemiyet çok bozuk, bu insanlar çok fena. Allah bunların şerrinden korusun, aman bunlardan uzak kalalım. Daha çok kendimizi kurtarmaya uğraşalım” şeklinde bütün bütün dünyadan uzak kalmak ve tebliğ metodunu terk etmek gayretine, yoluna düşüyorlar. Biz onların o mesleklerine bir şey demiyoruz ama Üstadımızın hizmet anlayışı böyle değil, ölçüsü de böyle değil. Yani, onun verdiği ölçüde, “Günü kurtaran kaptan!” anlayışının yeri yok. Aksine bu ölçüde, “Karşıda yangın ve fırtınaya tutulmuş görünen gemileri de kurtarmak” var. Çünkü içtimai hayatın gereği budur. Sosyolojik olarak da bu gereklidir. Çünkü, “İnsan, insaniyet cihetiyle gayrın elemiyle müteellim olduğundan, hadsiz bir eleme giriftar oluyor.” (4) Bu diğergamlık ile insanlaşıyoruz.

O halde beşeriyetin halası ancak tebliğ metoduyla mümkündür. Küllün saadeti ve ferahına ve manevi zenginliğine de bu vesile ile vasıl olabiliriz. Aksi takdirde cüz’ün salahı ve ferahı, küllün dalaletine ve buhranına sebeptir. Bu buhran ise, manevi havayı telvis ederek umuma sıkıntının sirayet etmesine sebep olmaktadır. Ben kendi köşeme çekilip okuyup anlayım terakki edeyim düşüncesi de tebliğ metoduna ters olan bir anlayıştır. Tebliğ etmeyen kimseler de şirk-i hafi tabir edilen enaniyetin kavi olduğu da anlaşılmaktadır. “Bahtiyar odur ki; kevser-i Kur’anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir.” (5) Enaniyet insanı tebliğden uzak tutmaktadır.

Ahir zaman müezzin-i azamına talebelik iddia edenleri, müezzin tebliğe davet ediyor.

“Karşımda müdhiş bir yangın var.. alevleri göklere yükseliyor, içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müdhiş yangın karşısında bu küçük hâdise, bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler… ” (6)

“En bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.” (7)

Selam ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

Haşiye – Dipnot:

1-Tarihçe-i Hayat ( 29 )
2-Emirdağ Lahikası-1 ( 203 )
3-Emirdağ Lahikası-1 ( 252 )
4-Lem’alar (116 )
5-Lem’alar ( 166 )
6-Tarihçe-i Hayat ( 13 )
7-Mektubat ( 71 )

Kaynak: RisaleHaber 

 

www.NurNet.org