Etiket arşivi: iffet

Hanım Kızdan!

Ben birinin bir kızıyım, yarın birin annesi,

Müslüman’ın dini ile nurlanmalı sinesi.

 

Allah’ım bir, ortağı yok,dinim haktır şüphem yok,

Ben dinim ile övünürüm, gece gün, aç ve tok .

 

Allah her şeyi Kur’anında, bizim için buyurmuş,

Hak Resulü O hitabı, insanlara duyurmuş.

 

O dediyse hep doğrudur, vardır elbet hikmeti,

Müslüman’a Allahtan gelen, en büyük ni’meti.

 

Ben bir kızım, kız incidir, kayıp olur keseziz,

Korunmalı kız kardeşim, gezmemeli kimsesiz.

 

Bize en çok lazım olan, namusla  şerefimiz,

Örtüsüzler, kalamazlar rezaletten hissesiz.

 

Diyorlar ki, kedi gibi mangal altı mı bize,

Kardeşlerim, sokak kêlbi olmak yakışmaz bize,

 

Hanım kızın tüm varlığı, namus ile iffeti,

Kimse sevmez, rezaleti arsızlığı hiffeti.

 

Kızların en rahat yeri, muhakkak ki hanesi,

Olmayalım çarşu pazar sokaklar divanesi.

 

Ben madem ki mü’mineyim, uymalıyım Hüdaya ,

Kalbim gönlüm tabi olmaz, kof batılı modaya.

 

Ben bugün birin kızıyım, yarın birin annesi,

Mü’minenin nuru imanla dolup taşsın sinesi

 

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Kimlerle resim çektirelim?

Allah, sizden öncekilerin yoluna sizi de eriştirmeyi murad ediyor.
Nisâ Sûresi, 4:26

İffetli bir aile hayatının esaslarını ders veren ve haram ve helâlleri açıkça bildiren âyetlerin devamında yer alan bu âyet, şu cümlesi ile, muhataplarına hem bir müjde veriyor, hem de mü’minler arasındaki birlik ve bütünlüğü vurguluyor.

Bu âyet, aynı zamanda, Kur’ân’ın en başında yer alan ve her gün, her namazın her rekâtında tekrarladığımız bir dua ile de ilgilidir:

Bizi, kendilerine nimetler verdiğin kimselerin yoluna ilet.[1]

Bu âyet, o duanın cevabını içeriyor ve, öncesindeki âyetler de dikkate alındığında, o sözlü duanın hangi fiilî dualarla desteklenmesi gerektiğini gösteriyor. Yani, “Allah’ın çizdiği sınırlara riayet eder, haramı helâli bilir, Onun buyruk ve yasaklarını dikkate alarak yaşarsanız, Allah sizin bu duanızı kabul eder, sizden önce kendilerine nimetler bağışladığı kimselerin yoluna sizi de eriştirir” mânâsını dile getiriyor.

“Sizden öncekiler” ile kimlerin kastedildiğine gelince.

Bunun da cevabı bir başka âyette veriliyor:

Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar Allah’ın nimetlere eriştirdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdir. Bunlar ise ne güzel arkadaştır![2]

İşte, Allah’ın, söz dinleyen kullarına vaad ettiği, böyle seçkin insanların beraberliğidir. Konumuz olan âyetteki “sizden öncekilerin yoluna eriştirme” vaadi, böyle bir müjdeye işaret etmektedir.

Bu, aynı zamanda, mü’minlerin arasından zaman ve mekân ayrılıklarını da gideren bir müjdedir.

Bu müjdenin sevincini ruhunda hisseden bir insan, kendisini, Allah’ın sevgili kulları arasında bulur. Onlardan kimi doğuda, kimi batıda, kimi şu kadar bin sene önce, kimi bu kadar zaman sonra yaşamış veya yaşayacak olsa da, Yer ve Gökler Rabbinin nazarında hepsi bir mecliste, bir aradadırlar.

Âlemlerin Rabbine intisap anlamına gelen iman da, bir kula işte böyle bir genişlik kazandırır.

Bizim geçmiş zaman dediğimiz şey, Bediüzzaman Hazretlerinin o nefis tasviriyle, “baştan başa güzel, yeşil bahçelerle nuranî insanların riyaseti altında ibadet, hizmet, sohbet ve zikir meclislerine” dönüşür.

O yeşil bahçelerdeki dost meclislerinde iman ehlinin refikleri İbrahim’ler, İsa’lar, Musa’lar, Ebu Bekir’ler, Mevlânâ’lar, Bediüzzaman’lardır.

O meclislerde doğruluktan ve güzellikten başka şey bulunmaz. İnanan ruhlar o meclislerden her an bir huzur ve muhabbet kokusu almaktadırlar. Bunun için kıyamete kadar beklemek gerekmez. Zira, yine Bediüzzaman’ın tabiriyle, “ehl-i hakikatin sohbetine zaman ve mekân mani olmaz.” İnsan, Kur’ân’ını açtığı anda, kendisini ya bir peygamberle, yahut, adı sanı belli olmasa da, varlığında ve dostluğunda şüphe bulunmayan bir sevgili Allah kulu ile beraber bulur.

En önemlisi, insanın bu dini yaşarken de kendisini o dost meclisinde bilmesidir.

İşte o güvenle insan bir güzel iş yaptığı yahut bir güzelliği yaymak için bir adım attığı, bir söz söylediği zaman, bütün bir dostlar âlemini arkasında bilir, oraya dayanır, oradan kuvvet alır.

Öyle bir kuvvetin karşısında da dünyanın en büyük yaygaraları bir sinek vızıltısından öteye geçemez.

Onun için, insan, her hareketinde kendisini yoklamalı, kimlerle beraber olduğuna, kimlerden uzak düşüp kimlere yakın durduğuna dikkat etmelidir.

— ÜMİT ŞİMŞEK, Âyetler ve İbretler

[1] Fatiha Sûresi, 1:7.

[2] Nisâ Sûresi, 4:69.

Mehmet Kırkıncı’ya göre gençliğin hali..

Erzurumlu İslam Alimi Menmet Kırkıncı, Allah’a giden yolları anlattığı eserinde böyle giderse gençliğin halinin ne olacağını bakın nasıl tarif etti.

Erzurumun manevi önderlerinden ve Bediüzzaman Said Nursi’nin yaşayan talebelerinden İslam alimi Mehmet Kırkıncı, Hekimoğlu İsmail’in tabiri ile “İslam âlimi olduğu kadar, insan mühendisi” olarak da tanınıyor.

Pek çok öğrenci yetiştiren Mehmet Kırkıncı, Alevilik Nedir?, Siyasette Ölçü, İslam’da Birlik, İçtihad Nedir?, Hikmet Pırıltıları, Nükteler, Kader Nedir?, Ruh Nedir?, Nasıl Aldanıyorlar?, İrşad Sahasında Bediüzzaman, Cihad Sahasında Bediüzzaman, Bediüzzaman’ı Nasıl Tanıdım?, Fikir Damlaları, Gönül Damlaları, İnsan, Millet, Devlet, Peygamber Efendimiz, İslam Birliği ve Yavuz Sultan Selim, Merak Edilen Cevaplar, Dar’ül Harp Nedir?, Rahman’ın Misafiri İnsan, İstikamet, Ölümün Gerçek Yüzü, Terakkide Maneviyatın Rolü adlı kitaplarına da imza atmıştı.

Mehmet Kırkıncı’nın son eseri, Allah’a Giden Yollar, Zafer yayınlarınca neşredildi. Ese, ilmin, ibadetin, duanın ehemmiyeti ile zikir, zekât ve sadaka, edep-haya konularına değinerek, insanı Allah’a götüren yolların ayrıntılarına dikkat çekiyor…

Mehmed Kırkıncı eserinde, “Maalesef bugün, eğitim sistemimiz gençlerin yaralarına merhem sürmekten, ıstıraplarını dindirmekten ve endişelerini gidermekten, onları hamiyetli, edep ve hayalı yetiştirip, vatan ve milletine faydalı fertler haline getirmekten pek uzaktır. Eğer bu camia kendi üzerine düşeni yapamazsa, milletin ve hele gençliğin ne hale geleceğini tasavvur ediniz” diyerek uyarıda bulunuyor.

Kırkıncı eserinde günümüz gençliğini şöyle tanımlıyor: “Bugün gençliğimiz çoğunlukla, tarihine yabancı, mazisinden habersiz, milletini ve vatanını sevmekten haz duymayan, manevi değerlere sırt çevirmiş, yabancı doktrinlere açık, mesuliyet duygusundan mahrum, şehvani arzuların zebunu, behimi hislerin mahkumu, duygusuz, gayesiz, hedefsiz, kozmopolit bir gençlik halini almıştır…

Vatan bir milli ailenin hanesi” olduğundan, Milli Eğitim bu hanenin çocuklarının, gençlerinin kalp ve ruhlarına iman, marifet, istikamet, samimiyet, fazilet, hamiyet, edep, iffet, fedakarlık… gibi mukaddes mefhumları zerk etmekle mükelleftir” diyen Kırkıncı’ya göre bu yapılmaz ise “gençlerimizin hissiyatı ilim, irfan ve vatan sevgisi yerine, sefahat, ahlaksızlık ve sarhoşlukla kuşatılır ve o zaman fikir ve kültür hayatımız süratle hezimete uğran ve neticede yabancı fikir ve kültür hayatımız süratle hezimete uğrar ve neticede yabancı kültür ve adetler karşısında maddi ve manevi hayatımız gitgide erir ve sonunda muzmail olur gider…

Haber7