Etiket arşivi: ihtida

Ezandan etkilenip müslüman oldular.

Türkiye’de 2011 yılı Kasım ayına kadar 634 kişinin din değiştirerek Müslüman olduğu ifade edildi. Din değiştirenlerin çoğu ise bakın nasıl nasıl etkileniyor.

Kayseri’de ise son dört yılda 14 kişi Müslüman oldu. Kayseri Müftüsü Ali Maraşlıgil, din değiştirenlerin büyük çoğunluğunun, önce ezan sesinden etkilendiğini söyledi.

Türkiye’ye iş ya da turistik gezi için gelen veya burada yaşayan başka dinden birçok kişi, günde 5 vakit okunan ezandan etkileniyor. Başka dinden çok sayıda kişi müftülüklere başvurarak Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olmayı seçiyor. Kendi dinini terk ederek Müslüman olanların çoğunluğunu ise kadınlar oluşturuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı verilerine göre geçtiğimiz yıl 634 civarında kişi Müslüman oldu. Bunların 467’si kadın. Yaş ortalamaları 30-35 olan Müslümanlığı seçen kişilerin çoğunluğunun Almanya, Moldovya, Hollanda, Fransa, Çin, Brezilya, Amerika, Romanya ve Estonya vatandaşlığı pasaportu taşıdıkları belirtildi. Sadece Kayseri’de ise son dört yılda 14 kişi Müslüman oldu. Bunlardan 10’u bayan.

Kayseri Müftüsü Ali Maraşlıgil, din değiştirenlerin büyük çoğunluğunun, önce ezan sesinden etkilendiklerini söyledi. Ardından araştırmaya yönelen kişilerin din görevlilerinden Müslümanlık hakkında bilgi aldığını ifade eden Maraşlıgil, “Bu kişiler Kur’an-ı Kerim’i inceliyor. Anlatılanlar ve Kur’an ayetlerinden etkilenenler ise din değiştirerek Müslüman olmayı seçiyor. Evlilik nedeni de din değiştirmenin başka bir sebebi” diye konuştu.

Müslüman olmaya karar verenler, ilgili mevzuat gereği bir dilekçe ekinde 4 adet vesikalık fotoğraf ile yurt içinde mahalli müftülüğüne yurt dışında ise din hizmetleri müşavirliği ya da ataşeliğine müracaat ediyor. Müftü / müşavir / ataşe tarafından Müslüman olmak isteyen kişiye usulüne uygun şekilde gerekli telkin yapılarak din hakkında bilgiler veriliyor. Kelime-i Şahadet getirerek Müslümanlığı seçenler isimlerini değiştirmek isterlerse yeni isimlerinin nüfus kütüğüne tescili için mahkemeye müracaatla karar aldırıyor.

Cihan

11 Eylül Saldırılarından Sonra Müslüman Oldu

2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları bazı Amerikalıların İslam dinine karşı öfke duymasına ve tüm Müslümanlara terörist gözüyle bakmasına yol açmıştı. Ancak aradan geçen süre zarfında medyanın konuya geniş yer ayırmasıyla İslam dini daha iyi bilinir hale geldi.

Hatta Amerikalılar arasında İslamiyeti kabul edenler bile oldu…. İşte buna bir örnek…

Elizabeth Torres, İslam dininin erdemlerini anlatan biri olarak aklınıza gelebilecek ilk kişi değil kesinlikle. Torres El Kaide’nin saldırı düzenlediği 11 Eylül 2001’de Porto Rikolu ailesinin Dünya Ticaret Merkezi’nde çalışan sekiz ferdini kaybetmiş.

Tores, “O anda akrabalarımın ölümünden hiçbir dini sorumlu tutmadım,” diyor.

Uzun zamandır hayatında manevi bir anlam aradığını söyleyen Torres, Fas’a tatile gittiğinde o anlamı bulduğunu söylüyor. İslam dinini kabul eden ve kendinden 22 yaş küçük bir Mısırlıyla evlenen Torres, Safiye El Kasabi adını almış: “İslam dini zarar vermeyi emretmiyor. Saldırıları düzenleyen kişilerin beyni yıkanmıştı, manipüle edilmişlerdi.

El Kasabi iki yıl boyunca Florida eyaletinin Tampa kentindeki en büyük caminin işletme müdürü olarak çalışmış. Camide kültürel gelenekler ve Kuran öğretileri üzerinde farklı görüşlere sahip kişilerle çatıştığını anlatan El Kasabi bu gerilim nedeniyle görevinden ayrıldığını söylüyor: “İslami değerlerin iyi anlatılması gerekiyor. Bazı yanlış anlamaların önüne geçilmesi gerekiyor mesela İslam karınıza şiddet uygulamanızı emretmiyor.

Ailesi İslam dinini seçen El Kasabi’yi reddetmiş. Asker eşini kaybeden büyük kızı Silvia, El Kasabi’yle artık konuşmuyor. 16 yaşındaki kızı Natalia ise arkadaşlarının olumsuz tepkilerine maruz kalmış: “Bana annen terrörist mi diye soruyorlar. Ben de terörün dinden tamamen farklı olduğunu söylüyorum.

El Kasabi İslami geleneklerin çoğunu benimsememiş. Alışveriş yaptığı Ortadoğu süpermarketindeyse nasıl davranması ve nasıl giyinmesine dair birçok örnekle çevrelenmiş durumda.

Carolyn Presutti / Florida / voanews

Risale-i Nur Vesilesiyle Müslüman Olan Ugandalı Segawa

Uganda, Mukono Üniversitesi Matematik Bölümünde Öğretim Görevlisi olan Zelihanur Zebra Segawa, Risale-i Nur vesilesiyle İslâmla tanıştı ve bir gezi vasıtasıyla Türkiye’ye geldiğinde Müslüman oldu. Şu anda İngilizce Sözler kitabını okuyan Segawa, “İnsanların nereden gelip, nereye gittiği Risâle-i Nur’da çok güzel anlatılıyor. Bu, düşünen bütün insanların ihtiyacıdır” diyor.

Yasemin Güleçyüz’ün haber;

RİSÂLE-İ NUR HERKESE HİTAP EDİYOR

Türkiye’den bir vesile ile tanıştığı arkadaşı, okumaya ve araştırmaya meraklı olan Segawa’ya “Risâle-i Nur nedir? Bediüzzaman kimdir?” isimli küçük bir kitap hediye ediyor. Kitabı ikinci defa okuyan Segawa, “Fark ettim ki, Bediüzzaman’ın sadece Türkiye’dekilere ya da sadece Müslümanlara değil, hangi dinde olursa olsun, hatta dinsiz de olsa bütün dünya insanlarına söyleyecekleri var. Bana da söyleyecekleri vardı. Dinledim…

Bir ihtida öyküsü…

Zelihanur Zebra Segawa, İslâmiyeti yeni kabullenmiş Ugandalı bir hanım. Kampana şehrindeki Mukono Üniversitesi Matematik  Bölümünde Öğretim Görevlisi. 32 yaşında, evli, bir çocuk annesi. Yazın doktorasını yapmak üzere İngiltere’ye gitmek var yıllık programında.  Çevirmenimiz Cezayirli Kafiye Hanım vasıtasıyla üçlü sohbet sırasında Segawa’yı Sahabe hanımlarına benzetiyorum. Eşi ve küçük oğlu Uganda’da. Bir gezi vasıtasıyla Türkiye’ye geldiğinde artık Müslümanlığı kabul etmenin zamanının geldiğini düşünüyor. Müftülüğe giderek İslâmı kabul ediyor.

SAHABE HANIMLAR GİBİ

Eşinin Müslüman olup olmadığını soruyorum. Eşi Müslüman değil. Hanımının bu yeni dini karşısında alacağı tavır ne olacak acaba? Eşine yeni bir dine gireceğini söylemiş mi?

Hayır söylememiş. Sürpriz olacak…

“Aynen Hz Ali (ra) gibi…” diyorum. Henüz küçücük bir çocukken İslâma girmeye karar veren Hz. Ali’ye (ra) Peygamberimiz (asm) “Babandan izin almayacak mısın?” diye sorduğunda, Hz. Ali (ra) “Allah beni yaratırken babamdan izin almadı ki!” tarzında bir cevap verir. Kafiye Hanım gülümseyerek dinlediği bu misâli Segawa’ya aktardığında, o da başıyla tasdik ederek gülümsüyor…

Segawa’da zaten “Eşim ne der?” gibi bir tedirginlik havası yok. Bu yeni hayatında o kadar huzurlu ki… Çikolata rengindeki yüzünde bunu görmek çok kolay. Bana Sahabe hanımlarını hatırlatan yönü de bu hâli işte… Kafiye Hanım “Çok duâ edelim. Hem de duâlarımızı secde halinde iken yapalım. Zelihanur döndüğünde bir aile problemi yaşamasın ve eşi de İslâmı kabul etsin inşaallah!” diyor. Bu yazımızın da ona yapacağınız duâlara vesile olmasını ümit ediyoruz.

ERTELEMEDİM, ZAMANI GELMİŞTİ…

İslâmı elbette ki, bir anda kabul etmemiş Segawa. Uzun bir hazırlık dönemi var. “Kararımı ansızın vermedim ve Türkiye’ye Müslüman olmak için gelmedim. Sadece buradayken, artık zamanın geldiğini anladım. Ertelemedim. Hemen Müslüman oldum. Zaten ben önceden de inançlıydım” diyor.

İlginç bir öyküsü var Segawa’nın. Dedesi ve babannesi Müslümandır, ama babası hiçbir dine mensup değildir. “Gittiğimde babama İslâmı neden seçmediğini soracağım!” diyor. Annesi de hiçbir dine mensup değildir. Ama inançlıdır. Öğretmen olan annesi evlendiğinde babası onun çalışmasına izin vermez. Annesi de beş çocuğuna öğretmenlik yapar adeta. Sadece bir Allah’ın olduğunu, başka küçük ilâhların bulunmadığını çocuklarına iyice öğretir.

“Kardeşlerim hiçbir dine mensup değiller, ama hepsi de Allah’ın bir olduğuna, eşi ve benzeri bulunmadığına inanırlar. Annem bunu bize çok iyi öğretti” diyor. Geçtiğimiz Mart ayında vefat eden annesini anlatırken gözlerinin ağlamaklı olduğunu fark etmemek mümkün değil…

İZCİLİK EĞİTİMİ

Ardından öğrencilik hayatı boyunca severek aldığı izcilik eğitimi de onu insan haklarına saygılı bir kişi yapar. İzcilikte “Kâinatta Allah’ın, diğer insanların ve kendi hukukumuz vardır. Bu hukuklara  dikkat ederek yaşamalıyız” düsturu onu çok etkilemiştir. 1999’da aldığı Uluslararası İzcilik Ödülü vardır. “Türkiye’de iken Cenova’daki Dünya İzcilik Klübü’nden çalışma teklifi geldi. Ama doktoramı yapacağım, kabul etmeyeceğim” diyor…

Aldığı Uluslararası Ödül de ülkesinde gençlerle yaptığı bir çalışma üzerinedir. “Gençlerin ihtiyaçları nelerdir?” konusunda hazırladığı bir anketi uygulamış ve neticelerini bir proje haline getirerek devlete sunmuştur. 1999’daki bu çalışması birincilikle ödüllendirilmiştir.

RİSÂLE-İ NUR NEDİR? BEDİÜZZAMAN KİMDİR?

İslâmiyet hakkında bir dolu kitap okumuş. Tanıdığı bir çok Müslüman dostu bulunuyor. Bunlardan biri de Mehmet Emin Bey ve ailesi.

Mehmet Emin Bey okumaya, araştırmaya meraklı Segawa’ya “Risâle-i Nur nedir? Bediüzzaman kimdir?” isimli küçük bir kitap hediye ettiğinde hemen okur. Bitirdiğinde “Bu Türkiyeli bir Müslüman âlim. Risâle-i Nurları ülkesinin problemleri için yazmış!” hükmüne vararak kitabı bir kenara kaldırır.

On beş gün sonra kitabı tekrar okumaya karar verir.

İkinci kez kitabı bitirdiğimde fark ettim ki, Bediüzzaman’ın sadece Türkiye’dekilere ya da sadece Müslümanlara değil, hangi dinde olursa olsun, hatta dinsiz de olsa bütün dünya insanlarına söyleyecekleri var. Bana da söyleyecekleri vardı. Dinledim…

Çevirmenimiz Kafiye Hanım Şamlı Hafız Tevfik Ağabeyin hatırasını aktarıyor. Bir gün yine dağ başında Üstadın kâtipliğini yaparken “Üstadım, sen söylüyorsun ben yazıyorum. Halbuki, dinsizlik matbaalarda basılıyor, yayılıyor!” dediğinde Üstad Hazretleri “Bu Nurlar bütün dünyaya yayılacak, okunacak. Yaz kardeşim!” cevabını alır. Yazmaya devam eder…

Hatırayı gülümseyerek dinleyen Segawa “Aynen öyle!” diyor.

Şu anda İngilizce Sözler kitabını okuyor, 29. Söz’e kadar gelmiş. “İnsanların nereden gelip, nereye gittiği, vazifesinin ne olduğu üzerine bütün soruların cevapları Risâle-i Nur’da çok güzel anlatılıyor. Bu, düşünen bütün insanların ihtiyacıdır” diyor. “İslâma inanıyorsak, inandığımızı yaşantımıza aktarmamız gerekiyor. İnandığımızı yaşamazsak kendimize, diğer insanların hukukuna ve Allah’ın hukukuna hürmetsizlik ederiz” diye de ekliyor.

RİSÂLE-İ NUR: BİR KUR’ÂN OKULU

Segawa, Risâle-i Nur’da kâinatta hiçbir olayın tesadüfen gerçekleşmediğini okuduğunda bu eserlerin son derece realistik özelliklere sahip olduğunu anlar. Eserlerde bilimsel bir yaklaşım vardır. Gerçekçidir, delillerle İslâmiyet insanlara sunulur. Bu Kur’ân’ın da metodudur. Zaten Risâle-i Nur bir Kur’ân okuludur. Arapça bilmediği halde Kur’ân ve Risâle-i Nur’un aynı hakikatlerden bahsettiğini anlamak çok kolaydır. Yaradılışın sırrı, Haşir, Kader gibi akıldan uzak görünen konulara getirilen izahlar son derece mantıklıdır. Risâle-i Nurlar bizi doğrudan Kur’ân’a ve Peygamberimize (asm) götürdüğü için çok önemlidir. Bu yüzden de en önemli referansımız olmalıdır.

PLANLI BİR RİSÂLE-İ NUR PROGRAMI

Yeni hayatında yapmayı düşündüklerini soruyorum. Müslüman arkadaşlarıyla Risâle-i Nur okuma programı yapmayı tasarlıyor. Başkalarına Risâle-i Nurları nasıl aktarabileceklerini böylelikle düzenlemiş olacaklar. Doktora çalışmalarının bu plana engel olmayacağını düşünüyor. İngiltere’de Risâle-i Nurları bilen kişilerle tanıştığında bu hedefinin daha kolay gerçekleşeceğine inanıyor.

Ülkesinde yeni dininden, başörtüsünden dolayı hiç zorluk çekmeyeceğini düşünüyor. Çünkü Uganda’da kadınlar arasında Müslüman olsun ya da olmasın başörtüsü yaygın. Bu konuda fıtrî bir ortam söz konusu.

Onu dinlerken yeni hayatının hep huzur ve inkişaflarla dolu olacağını düşünüyorum…

Çünkü o kadar ümitvar ve gayretli ki!

Rabbimiz “Ben kulumun zannı üzereyim” demiyor mu?

Yeni Asya (Haberin Orjinali  için Tıklayınız)

Macaristan’dan bir hizmet haberi

Esselamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu

Macaristanın başkenti Budapeşte’de Kuran-ı Kerim Mealinin Macarcaya çevirilmesi hizmetine muvaffak olan ve yaklaşık 1,5 yıldır irtibatta olduğumuz Ahmet Barışçıl ve Halima Zsuzsanna’nın davetlisi olarak 07 ocak- 14 ocak tarihleri arasında Budapeşte’ye hizmet maksatlı bir seyehat yapmak nasip oldu. Bu meal projesinde 3 yıldır birçok zorluğa ve kısıtlı imkanlara rağmen sebatla gayretlerini eksiltmeyen bu kardeşlerimiz, Macaristan’da bulunan tüm müslümanların bu meal üzerinde ittifak etmesi ve Türkiye Diyanetinin Avrupa temsilcilikleri eliyle mütalaa edilip umumi kabul görmesi üzerine 08 Ocak Cumartesi günü saat 15:00’te Danubius Astoria Otel’in konferans salonunda bir tanıtım toplantısı organize ettiler. Bizim de Cemaat olarak davet edildiğimiz programa Türkiye’den, Macaristan’dan ve Avrupanın dört bir yanından müslim-gayrimüslim 300’e yakın davetli katıldı.

Türkiye’den bizimle birlikte Fatih Camii imamı Hafız Osman Şahin Hoca, TRT Haber ekibi, TRT Tasavvuf Musikisi Korosu ve İHH temsilcisinin de davetli olduğu programa Macaristan’dan Fas, Tunus, Mısır, Irak, Katar, Malezya Büyükelçileri, Macar Jobbik partisi milletvekili Gyöngyösi Marton, kutsal metinler hususunda Macaristan’da çok önemli bir yere sahip olan ve Arap diline mükemmel derecede hakim olan Protestan kilisesi rahibi Nemet Pal, Viyana’dan Büyükelçilik Din Hizmetleri müşaviri Seyfi Bozkuş’ta katıldılar.

Program Osman Hocamızın muhteşem Kur’an tilaveti ile başladı. Seyfi Bozkuş, Irak’ın Macaristan büyükelçisi Dr. Kasim Asker Hasan, Gyöngyösi Marton, Nemet Pal memnuniyetlerini, takdirlerini ve bu çalışmada emeği geçen herkese teşekkürlerini ifade eden birer konuşma yaptılar. Meal çalışmasında çok yoğun emeği bulunan ve yaklaşık 8 yıl önce hidayetle şereflenen Macar asıllı Halima Zsuzanna’ da mealin çeviri sürecinden bahsederek misafirlere teşekkür etti.

Milletvekili Gyöngyösi Marton program vesilesiyle gecede bulunmaktan mutluluk duyduğunu söyleyerek Macar toplumunun yüzünü artık batıdan doğuya çevirmesi gerektiği, müslümanlarla ilişkilerin Macaristan için ne kadar önemli olduğun konularından bahsetti. Akşam namazı için kısa bir ara verilirken Fatih Camii imamı Hafız Osman Şahin hocamızın okuduğu ezan-ı Muhammedî salonun da ötesinden adeta Budapeşte sokaklarında yankılandı ve Akşam namazı gruplar halinde sahnede kılındı. TRT Tasavvuf Musikisi Korosunun sunduğu kısa ilahi dinletisi özellikle Macar misafirlerin adeta gönüllerini mestetti.

Programı medyadan TRT, Anadolu Ajansı ve Macar Hirlap gazetesinden yetkililer takip etti. Türkiye’de de aşağıda linklerini verdiğimiz medyada geniş yer buldu ve 08 ocak akşamı TRT Ana haberde yayınlandı.

Programın bizim açımızdan çok hizmete medar olduğunu ifade etmeliyiz. Davetlilerin birçoğuyla tanışma, Risale-i Nurları tanıtma ve Türkçe, Macarca, İngilizce ve Arapça Risale-i Nur’lardan hediye edebilme fırsatımız oldu. Macar Jobbik partisi milletvekili Gyöngyösi Marton ile tanıştık ve Türkçe olarak telif edilen, yaklaşık 50 dile çevirilen, tüm dünyada kalabalık bir okuyucu kitlesine sahip olan, tamamının Macarcaya çevirilmesi için çalışmaların devam ettiği ve Kuran-ı Kerimin manevi yüksek bir tefsiri manalarını nazara vererek Risale-i Nurlardan bahsettik.

Kendisi de Macarların Türk asıllı olduklarını ve Avrupalıların İslamiyete gerçek manada muhtaç olduğunu her ortamda ifade ettiğini söyledi. Bahsettiğimiz eser ile Macaristan’da özellikle Macar müslümanlara İslami  noktada hizmet etmeyi arzu ettiğimizi ve bu maksatla Samsun Araştırma ve Kültür Eğitim Vakfımızın Budapeşte’de bir temsilciliğini açmayı istediğimizi ve kendisinden bu hususta yardım talep ettiğimizi izah ettik. Mr. Marton bunu memnuniyetle karşıladı, elinden gelen yardımı yapacağını söyledi ve bize “Selamun Aleyküm” diyerek ayrıldı.

Programdan sonra davetlilerden oluşan yaklaşık 60 kişilik bir grup ile bir Türk lokantasında akşam yemeği yedik ve burada da semeredar tanışmalar ve sohbetler devam etti.

Ahmet Barışçıl ve Macar asıllı müslüman arkadaşları tarafından bir buluşma mekanı, ders verme, namaz kılma ve Cuma günleri de camii olarak kullandıkları kiralık dairede, bu vesilelerle tanıştığımız otuzdan fazla Macar müslüman kardeşlerimiz ile sonraki bir hafta boyunca birlikte olma imkanı bulduk. Bazılarının çileli, bazılarının ibretli, bazılarının kerametvari, bazılarının ise hüzünlü ama hepsinin çok farklı hidayet hikayelerini dinledik. Bu hamiyetli insanlar İslamiyet nurunu bulduktan sonra etraflarına bu nuru neşretmek için çok zor şartlarda hizmet etmeye çalıştıklarını sevinçle müşahede ettik. Bizim de inşallah yakın zamanda Risale-i Nur yolu ile Budapeşte’de kendi hizmetlerini tekmil etmeyi niyet ettiğimizi duyduklarında çok sevindiklerini ve bize kucak açtıklarını gördük. Bizim ziyaretine giderek birebir dinlediğimiz bu hidayet öykülerinden bir tanesini misal olarak anlatmak istiyoruz.

Bahsedeceğimiz Katolik Macar asıllı Müslüman amcamızın ismi Taha ve şimdi 58 yaşında. Taha amca Mastırını vergi-maliye alanında yapmış bir Avukat, aynı zaman da şair ve yazar. İslamiyetle şereflenmediği dönemde büyük kısmının yahudilerden oluştuğu finans patronlarına, banka sahiplerine, birçok işadamına danışmanlık yapıyormuş. Bundan yaklaşık 15 yıl önce oğlu Riki (şimdiki ismi Yasin) ile birlikte Hristiyanlığın hak din olmadığını gerçek manada görmüşler ve dinleri araştırmaya karar vermişler. Taha amca Yahudiliği araştırmak için bir yıldan uzun bir süre İsrailde kalmış ve İbraniceyi de öğrenmiş. Ancak bir dinin tek bir ırka saadet vermek için gelmiş olamayacağı, insanlığa zulmetmeye cevaz veremeyeceği, tahrif edilmiş Tevratta gördüğü ırkçılık ve buna benzer birçok butlan sebebiyle Yahudiliğin de hak din olmadını oğluyla birlikte kabul etmişler.

Daha sonra Taha amca oğlu Yasin’i doğu dinlerini araştırması için Nepal’e göndermiş. Bir müddet Nepal’de tapınaklarda kalan Yasin, Budizm, Hinduizm vb. dinlerin toplum hayatına bir nur, bir hidayet ve bir reçete sunmadığını, bu dini yaşamak isterlese herkesten uzak bir tapınakta rahip olmaları gerekeceğini babasına anlatmış. En sonunda ingilizce Kuran-ı Kerim meali ve bazı tefsirler alıp islamiyeti araştırmaya başlamışlar.

Yasin’in ifadesi ile “diğer dinlerde hakikatin bazı parçalarının bulunduğunu ancak hakikatin kendisi olmadığını, hakikatin bir bütün olarak İslamiyette bulunduğunu” müşahede edip birlikte hidayete ermişler. Taha amcanın İslamiyeti seçmesinin ardından bütün işverenleri ile tek tek bağları kopmuş, bazı iş başvurularını da bu eski patronlar engellemişler. Taha amca elinde kalan parası ile Budapeşte’nin yaklaşık 150 km. kuzeyinde Slovakya sınırında ve tabiri caizse dağ başında bir ev satın almış. Arabayla üç saatte ancak varabildiğimiz bu köy benzeri yerde yeniden evlenmiş ve hayatını İslamiyete göre yeniden dizayn etmiş. Şimdi yeni eşinden Habil, Meryem ve İlyas isimlerinde üç çocuğu var. Eşi de iki yıl önce müslüman olmuş ve bu dağ başında maddi noktada kıt kanaat ama manevi açıdan mutlu ve huzurlu bir hayat geçiriyorlar.

Taha amca birkaç yıldır bir kitap üzerinde çalışıyor. Yazdığı bu kitap üç bölümden oluşuyor ve ilk bölümde Avrupalının mantığı ile neden İslamiyetin hak din olduğunu, bu mantıkla neden kendisinin İslamiyeti seçtiğini ve neden Avrupalıların da İslamiyeti seçmek zorunda olduklarını anlatıyor. İkinci bölümde Avrupalının tarihten beri yaptığı en büyük hatalardan biri olan din ile bilimi ayrı görme hatasını delillerle yıkıp, bilimin insanı dine ulaştırdığını anlatmaya çalışıyor. Üçüncü bölümü ise yazdığı şiirlere ayırmış.

Risale-i Nurlardan ve Üstad Bediüzzaman’dan da uzun uzun sohbet ettiğimiz Taha amca Risale-i Nurları okuduğunu, istifade ettiğini söylüyor. Biz de Taha amcanın Risale-i Nurlardan daha çok istifade ederek bu yolla çevresinde İslamiyeti anlatmaya çalıştığı insanlara bu noktada daha faydalı olabilmesi duasıyla kendisini Samsun’a davet ettik. İnşallah ortanca oğlu Habil ile birlikte bu yaz bir müddet misafirimiz olacaklar.

Bir haftalık yoğun ve akıcı bu ziyaretlerin ardından bir kez daha müşahede ettik ki: “Avrupa, bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak.” Cenab-ı Hak bu manaya hizmette gayretimizi, şevkimizi ve hamiyetimizi ziyadeleştirsin. Bu hizmetlerde bizi ve bütün Nur talebelerini muvaffak eylesin. Bütün ağabeylerimizden de bu meyanda dular taleb ediyoruz.

Samsun Yurtdışı Hizmet Heyeti