Etiket arşivi: iş

Bir İşi Az da Olsa Devamlı Yapmak

                                                                      

Hayatımızda başarılı olabilmemizin en önemli  şartı bir işe başlarken  düzenli   ve devamlı yapmaktır. Düzenli kavramı göreceli bir kavramdır. Kimisine göre planlı olarak sürekli yapılan iştir. Kimisine göre de  azda olsa bir işi sürekli yapmaktır.

Bir çok  insan  çok hızlı ve şevkli bir şekilde işe başlar ve birden  bitirmek için hırs gösterir.Fakat çoğu zaman  işin sonunu  getirmeden  pes ederler.Hatta pes etmekle kalmaz bazen yaptıkları işe karşı bir soğuma ve işten bıkma hali ortaya çıkar.

Zamanla yaptığı işte başarısız olur.İşindeki başarızlık hayatta başarızlıkla sonuçlanır.Bu durum bir alışkanlık halini alır.Yaptığı işlerde başarısız oldukça daha da kendini bırakır.Zamanla bu insan hayatında daha büyük sorunlarla da karşılaşır.

Hz.Ayşe (r.a) rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Amellerin, Allah Teâlâ’ya en sevimli olanı, az da olsa onların en devamlı olanıdır”

Hz Peygamberin(s.a.v) düzenli ve devamlı yapılan işlerle ilgili bu Hadisi Şerifini hayatıma uygulamaya çalışmışımdır.

Evet ibadetlerde olduğu gibi hayatta da en sevimli ve makbul iş azda olsa devamlı olanıdır.

Mesela bir insan günde 10 sayfa kitap okumayı kendine alışkanlık haline getirirse bu insan yılda 3650 sayfa kitap okumuş olur.Yani bu kadar sayfa okumak yılda ortalama 35 kitap okumak demektir.Bir yılda bu kadar kitap okumak insanın bilgi alemine ne kadar çok şey katar düşünelim.

Olumlu bir şekilde zamanı kulanırsak bir insan günde 1 hadis ezberlese yılda 365 hadis ezberler.Günde bir ayet ezberlese yılda 365 ayet ezberlemiş olur.Böylece dini manada kendini geliştirmiş olur

Yine bir  insanın yabancı dil öğrenmek için düzenli olarak her gün 30 kelime ezberlediğini düşünelim bu kişi aylık 900 kelime yıllık 10800 kelime ezberler demektir.Bu kadar yabancı kelime ezberleyen bir insanın öğrenmek istediği yabancı dili genel anlamda kavraması demektir.

Bir de  olumsuz anlamda düşünelim sigara gibi zararlı alışkanlığı olan bir insanın sigaraya harcadığı günlük,aylık ve senelik parayı toplayalım. Bir de onun üstüne sigaranın sağlığına verdiği zararı ve sigara içerken harcadığı zamanı  ekleyelim.

Bu insanın bir yılda harcadığı parayı,vücuduna verdiği zararı ve sigara içerken harcadığı zamanı düşünürsek ne kadar zararda olduğunu düşünelim. Az da olsa devamlı yaptığı alışkanlığın boyutunu görüp ona göre hayatımızı planlayalım.

Televizyon seyretmek gibi başka bir alışkanlığı ele alalım.Bir insanın günde 4 saat televizyon seyrettiğini düşünelim.Bu insanın aylık ve yıllık olarak boşuna harcadığı zamanı hesaplayalım ve bu insanın ne kadar zararda olduğunu kavrayalım.

Evet bazen az ve bize basit gelebilecek sıradan bir alışkanlığı genel bir manada topladığımızda olumlu ve olumsuz ne kadar ciddi sonuçlar ortaya çıkardığını görüyoruz.Olumlu alışkanlıkların az da olsa devam etmesi için çaba gösterelim. Olumsuz alışkanlıkları da az da olsa hayatımızdan çıkarmak için gayret gösterelim.Böylece hayatımızda olumlu ve üretgen bir süreç başlar.

Hamit DERMAN

www.NurNet.org

Hanımlar Nasıl Mutlu Olacak?

Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metaı yapmış. Şer’-i İslâm onları Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik zînetleri. Haşmetleri, hüsn-ü hulk; lütf-u cemali, ismet; hüsn-ü kemali, şefkat; eğlencesi, evlâdı. Bunca esbab-ı ifsad, demir-sebat kararı Lâzımdır tâ dayansın.

Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe riya ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları! Yatmış olan hevesat, birdenbire uyanır. Taife-i nisada serbestî inkişafı, sebeb olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birdenbire inkişafı.

Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir; hem müdhiştir tesiri. {(**): Nasıl meyyite bir karıya nefsanî nazarla bakmak nefsin dehşetle alçaklığını gösterir. Öyle de, rahmete muhtaç bir bîçare meyyitenin güzel tasvirine müştehiyane bir nazarla bakmak, ruhun hissiyat-ı ulviyesini söndürür.}

Memnu’ heykel, suretler: Ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riya, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır: Celbeder o habis ervahları. ( Sözler, 727 )

Hanımların rahat edip hürmetle anıldıkları ortam, evleri ve aile hayatlarıdır. Fıtraten hassas ve nazik olarak yaratılmış hanımlar ailedeki manevî, hissî paylaşımları yönlendiren, geliştiren, ferdler arasındaki akışı sağlayan birer nazenin şefkat aynalarıdır. Bu aynalar aile hayatları dışında “ekmek kavgası”nın kıyasıya yaşandığı ortamlara girdiklerinde yapılarındaki ince hisler ve duyarlılık bozulur. Kendi ruh dünyasında çatışmalar yaşadığı gibi aile ferdlerini birbirine bağlama, problemleri çözme, çocukların terbiyesi, manevî alışverişlere zemin oluşturma gibi ailenin temelini oluşturan görevleri atıl kalır. Bunun neticesinde anne, baba, çocuklar arasında kopukluklar olur. Aynı sofrayı paylaşsalar bile fikir ve his olarak birbirlerine aks edecek sıcak bir ortam yakalanamaz. Birbirini anlama, destek olma, alakalanma gibi pek çok ruhî ve insanî ihtiyaç karşılanmamış olur.

Neden? Çünkü evin annesi sabahtan akşama kadar dışarıda bir sürü insanla uğraşmış, sinirleri yıpranmış, kendisi dolmuş ve deşarj olacak bir ortam ararken bir de ev işlerinin üstüne ailenin diğer ferdlerinin problemlerine yönelmesini beklemek insafsızlık olur.

Peki ne olacak? Evin annesi geçim derdini üstüne aldıysa, fizikî olarak anne olsa da mana olarak “babalaşmıştır”; yani artık evin 2 babası vardır.

Peki anne nerde? Anne yok; anne misyonunu yüklenecek kimse yok çünkü.

Peki annesiz aile devam eder mi? Sırf maddeyi paylaşmaya aile hayatı diyorsak, annenin muazzam terbiye misyonu olmadan da aile o kadar devam eder; yani etmez. Çocuklar ve eş ilgiye, şefkate, uyarılmaya, dertleşmeye, paylaşmaya, konuşmaya muhtaç bir şekilde maddî hayatlarına devam ederler; ama mana hayatlarında doldurulması müşkül kocaman gedikler açılmıştır. Güven, aidiyet hisleri tam tatmin olamamıştır. İhtiyacı olduğunda yanında olan bir annesi, eşi yoktur çünkü. Anne de yoğunluktan -kendi dahil- ailede kime ne olup bittiğini fark edemiyordur. Dış alemde mesul olduğu vazifesi ve onunla ilgili bir sürü sıkıntılar üstüne ailedeki karmaşık insanî sorunlar hanımı da zaman içinde çok yıpratır. Saçını süpürge etse de: “çocuğuma laf geçiremiyorum, onu anlamıyorum, o da beni anlamıyor” gibi yakınmaları duyarız. Halbuki çocuğunu veya eşini dinleyecek vakit, kendinde istek dahi bulamamıştır. Bu yüzden:

“Şer’-i İslâm onları Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede.” Demiştir.

Üstad Hz.(RA)’ın dediği gibi:

“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zâtlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki; en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki; o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma, merhum vâlidemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.” (24.Lema)

Hanımların ailedeki en esaslı görevi çocuklarına manevî ders vermesi, sağlam bir ahlak üzere yetiştirmesi, hayata istikametli bir bakış açısı kazanmalarına gayret etmesidir. Bu çok zaman ve emek, ilgi isteyen manevî terbiyeyi ailede şefkatli bir otorite olan anneden başkasının vermesi mümkün değildir. Dolayısıyla toplumun geleceğini oluşturan çocukların en ehemmiyetli muallimi olan annelerin vazifesi çok büyüktür. Hanımı dışarı çıkarıp çalıştırmak suretiyle evdeki dengelerin bozulmasına sebep olmak akıllıca bir iş değildir. Ailesinden kopuk, ahlakı kötü, manevî değerlere duyarsız bir evladın açtığı zararı annenin kazandığı binler maaşla dahi kapatmak mümkün değildir. Çünkü kaybedilen bir “insan”dır. Ergenlik yaşına gelmiş, karakteri oturmuş bir çocuk için “uzman desteği” de alsak ne kadar onun ruh dünyasında düzeltmeler yapabiliriz?

“Temizlik zînetleri. Haşmetleri, hüsn-ü hulk; lütf-u cemali, ismet; hüsn-ü kemali, şefkat; eğlencesi, evlâdı.”

Hanımın takvası yani manevi temizliği zînetidir; hanımı güzel gösteren suretten ziyade sîret yani ahlakıdır. Ahlakının güzelliği haşmet verdiği gibi, günahtan muhafaza olunmuşluğu da hanımın cemalidir. Fıtratındaki şefkat kendindeki kemalat olmakla beraber, evladı ile geçirdiği vakitler eğlencesidir.

Halbuki hanımlar evlerinden dış hayata çıktığında, dahil olduğu ortamda hevesleri uyandıracak, nazarları kendiyle meşgul edecektir. Böylece pek çok olumsuzluğun ortaya çıkmasına sebep olur. Aile hayatında bunca vazifeyi atıl bırakıp, dış alemde de verimi düşürecek durumların ortaya çıkmasına sebep olacak bir karar, hiçbir ehli aklın karı değildir ve olamaz. Bu yüzden rızık için -hakikaten mecbur kalmadıkça- dışarı çıkma vazifesini İslam hanımlara yüklememiştir.

Nabi

www.NurNet.org