Etiket arşivi: İsraf

Günde 2 Milyon Ekmek

ON BİR ayın sultanını ağırladığımız kutlu zaman diliminin yarısı bitti bile. Afrika’daki açlığın damgasını vurduğu bu günlerde israf kelimesi kendine gündemde yer aradı durdu. Kimi zaman buldu. Ama bunun hiç yeterli olmadığını anlamak için tek bir haber yetti de arttı bile. Manşeti şöyleydi bu haberin; “Günde 2 milyon ekmek çöpe atılıyor”..

Haberin devamını okumak için beklerken beynimde dönüp durdu bu cümleyi oluşturan kelimeler. Sadece bir gün.. Tam 2 milyon adet.. Ekmek ve çöp. Bir arada olmasının hiçbir açıklaması olmayan kelimelerden oluşmuş bir cümle bu. Önce bir günde böyle bir rekor rakama sahip olan yerin neresi olduğunu merak ettim. Allah biliyor, Amerika, Avrupa gibi bir coğrafyadan bir isim bekledim, umdum. Ancak ne yazık ki burası tam da benim yaşadığım yerdi, İstanbul. Bu şehir tarih boyunca ne kadar güzel sıfatlarla anılmıştı oysa. Hiç yakışmamıştı bu cümleye İslambol, hiç.

Sonra bunun kaynaksız bir haber olmasını umdum. Abartıldığını düşünmek istedim. Ama ne yazık ki kaynak da oldukça sağlamdı. “İstanbul Ekmek Fırıncıları, Sanatkarları ve Ekmek Satıcıları Esnaf Odası Başkanı Fahri Özer, sadece İstanbul’da günde yaklaşık 2 milyon ekmeğin çöpe atıldığını söyledi.” diyordu haberde. Benzer bir açıklamanın ve rakamın Kadir Topbaş tarafından da yapıldığını okudum sonra. Fahri Özer bu durumu ekmek gramajlarının yükseltilmesine bağlıyor ve şöyle diyordu; gramaj artınca bir ekmek 1,5 ekmek oldu dolayısıyla diğer yarısı ertesi güne kaldı. Ertesi güne kalan ekmeği bizim vatandaşımızın yüzde 90’ı tüketmez.

Gözlerimi gayrı ihtiyari gökyüzüne çevirdim, toplumda gördükleri kötüleşme karşısında eskilerin dillendirdiği meşhur söz geldi aklıma; “Taş yağacak başımıza”. Masmavi gökyüzüne bakarken içimden sadece şunu söyleyebildim; “Eğer bize azap edecek olursan biz bunu kesinlikle hak eden bir topluluğuz. İnşallah azmaları için mühlet verilenlerden olduğumuz için değildir bu dinginlik, inşallah katında bize rahmetini indirmen için şefaat edicilerimiz daha çok olduğu içindir…

Satış noktalarında satılmayan ekmeklerin sadece yüzde 10’u galeta unu yapılıyor, geriye kalan yüzde 90’ı ise çöpe atılıyormuş. Çöpe atılmak için bekleyen dağ gibi ekmek yığıntılarını görseler, herkesin için parçalanır diyor yetkili. Keşke parçalansa. Keşke.

BM’ye göre bu rakam Türkiye geneli için günde 5 milyon ekmek. Bunun ülkeye sadece maddi zararı 8 trilyondan fazla. Rakamlar demişken, sadece Somali’de ölüm sınırında olan insan sayısı ise 1,2 milyon.

Haberin kenarında bir küçük fotoğraf var. Hiç dokunulmamış bütün bütün ekmekler, yarım olanlardan fazla bu karede. Bir çöp tenekesinin kenarındaki kaldırıma dizilmişler fotoğraf çekimi için. Damarlarımda kanımın donduğunu hissediyorum. İçimi haşyet kaplıyor, uzun zamandır hissetmediğim kadar hissediyorum Allahın celalini. Utanç duyuyorum, insanlık ailesinin bu fertleriyle aynı aileden olduğum için. Ve çöpe atılmak üzere toplanmış ekmek yığınlarını hayal ettikçe kendimi çok çaresiz hissediyorum.

Daha birkaç gün önce gördüğüm bir fotoğraf gelip duruyor gözümün önüne. Mülteci kampına henüz adım atıp, doktorun muayene etmesi için masaya yatırdığı oğlunu, doktor daha ona ulaşamadan kaybeden anne… Parmaklarıyla az önce ölen oğlunun gözkapaklarını kapatıyor. Öyle sessiz ki. Ne kadar acı olduğunu buradan anlayabilirsiniz, zira en derin acı en sessiz olanıdır..

İnsanların nasıl bu hale geldiğini anlamaya yetmiyor beynimin çapı. Zevke ve sefaya düşkünlüğüyle ünlü Doğu Roma, Bizans hatıralarında okusam veya Firavun ve Nemrut saraylarında günlük yaşamın anlatıldığı bir metinde, dese ki, sarayın ocaklarında pişirilen ekmekler hükümdar ve eşrafına sunulur, geriye ne kadar ekmek kalırsa kalsın onlar çöpe atılarak ertesi gün yeniden ekmek pişirilirdi. Bu hiç şaşırtıcı olmazdı.

Ekmeğin her zaman ana besin maddesi olduğu bir coğrafyada. Ekmeğin azizliği üzerinde büyük bir kültürel portföyü olan bir ülkede. İstanbul gibi bir mübarek İslam beldesinde. Ramazan-ı şerif gibi kutsal bir zaman diliminde. Ve 6 dakikada bir çocuk açlıktan ölürken hem de…

Bu bir üstünlük göstergesi mi, burjuvaizmin bir gerekliliği mi? Çok mu üstün oluyorsunuz bayatlamış ekmeği kendinize layık görmeyerek. Kendi elinizle, para karşılığı aldığınız ekmeği, hiç dokunmadan ertesi gün yenisini almak üzere çöpe fırlatıyorsunuz öyle mi? Bu ne nefistperestlik, bu ne enaniyet, bu ne insanlık dışı bir hareket. İki milyon ekmeğin, nimetin çöpe atıldığı bu şehirde, ertesi gün ne yiyeceğini düşünerek yarı aç yarı tok uyuyan iki milyon insan yok mudur? Sadece bir günlük ‘çöp ekmek’leri Somali’ye göndersek ölüm sınırındaki insanların hepsi kurtulur. Bu ne yaman bir hesap. Bu ne acı bir tablo.

İnsanın kalbinde Allah korkusu kalmayınca böyle oluyor demek ki. Ekmeğin kırıntısının bile zayi olmaması için teşvik olunan bir dinin mensupları bu hale gelebiliyor demek ki. Bayatlasa da ekmeğe aynı hürmeti gösterenler, basit insanlar yani, ağızlarının tadını hiç bilmiyor olsa gerek. Ertesi güne kalan ekmeği kızartmak, üzerine sos yapıp fırına sürmek, küçük parçalar halinde tereyağı ile kızartıp çorbalara eklemek, köftelerde vs kullanmak için dondurucuya koymaktan başlayan bir sürü bayat ekmeği değerlendirme tarifi hiç ama hiç ilgi alanlarına girmiyor ne yazık ki. Neden zahmet etsinler ki! En azından ne olursa olsun çöpe atmak eylemini işlemek istediklerinde ekmekleri bir plastik kaba koyup üzerine biraz süt veya etli yemeklerin sosundan gezdirip hayvanlara vermek “inceliğini” göstermeyi neden tercih etsinler ki. Çöpe basket atmak varken!

Bu ay ne kadar kutsalsa, bu nimet ne kadar kutsalsa, israf ne kadar haramsa ve ülkemizde aç yatmakla, ümmetimizde açlıktan ölmekle karşı karşıyaysa insanlar, çöpe ekmek atmanın günahı, vebali hayal bile edilemeyecek boyuttadır. Diliyorum Allah toplumumu bu günahın vebalinden merhametiyle arındırsın. Yoksa çok iyi biliyoruz ki, nimet şükür bulamazsa gider. Nimete yapılan hareket gayretullaha dokunur. Ve insanı en çabuk mazlumun ahı bulur.

Son olarak sözlerinden en güzelinden birkaç damla düşsün avucumuza ve kendimiz ve ümmetimiz için hidayet dileyelim, af dileyelim. Elimizde, dilimize, kalbimizle mücadele edelim. Umulur ki, kurtuluşa ereriz.

Allah’ın, üzerinizdeki nimetini ve “İşittik, itaat ettik” dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah kalplerin özünü çok iyi bilir. (5 – 7)

Allah’ın nimetlerine nankörlükle karşılık veren ve sonunda milletlerini helak yurduna konduranları görmedin mi? (14 – 28)

Sonra, yemin olsun ki, o gün (size verilen) her nimetten hesaba çekileceksiniz. (102 – 8)

Nuriye Çakmak

karakalem.net

Yarım Şekerin İsrafı

Son derece iktisatlı ve tutumlu bir hayatı vardı. Elbisesi, kullandığı eşyalar, yediği içtiği şeyler hep bu tarzdaydı. Kesinlikle bir şeyi israf etmez, aksini yapan talebelerini de hemen uyarırdı. Bir tek lastik ayakkabıyla yıllarca idare eder, bir gömleği yırtılınca yama yapar yine giymeye devam ederdi. Yemesi içmesi de böyleydi. Bir ekmeği 15 günde bitirir, bir-iki zeytini veya bir yumurtayı da ona katık ederdi. Çok sade ve iktisatlı bir çizgide hayat sürerdi.

Barla’da kaldığı günlerde hizmetini gören talebelerinden birisi de Sıddık Süleyman’dı. Bir gün uzaktan misafirleri gelmişti. Sıddık Süleyman’a, “Kardeşim misafirlerimize çay ikram edelim” dedi. Sıddık Süleyman, odun ateşinde küçük demlikle çayı demledi, getirdi. Misafirlere dağıtmaya başladı. Çayları dağıttıktan sonra, yarım tane kesme şeker artmıştı.

“Bunu ne yapayım?” diye düşünürken, o yarım şekeri boş bir bardağa atıverdi. Bunu gören Bediüzzaman’ı bir sıkıntı bastı, çok üzülmüştü.

Kardeşim,” dedi. “Yirmi kişiye daha çay verseydin de böyle yapmasaydın, o zaman ruhum bu kadar sıkılmazdı. Çünkü sen iktisat etmedin.

Ömer Faruk Paksu

İsraf

İnsanın sahip olduğu nimetleri gereksiz ve aşırı tüketmesi. Bu tür bir davranış, İslâm tarafından uygun görülmemiş ve insanoğlunun yeme, içme ve harcama konusunda belirli bir denge içerisinde kalması istenmiştir. Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerîm’in çeşitli yerlerinde bu hususa işaret etmiştir: “Elini bağlı olarak boynuna asma. Onu büsbütün de açıp saçma. Sonra kınanmış pişman bir halde oturup kalırsın” (el-İsra, 17/29). Burada “boynuna asma” tabirinden cimrilik etmenin kasdedildiği belirtilmektedir. “Açıp saçma” tabirinden ise, israf olduğu belirtilmektedir. Bu iki husus da birbirinin zıddı olan fakat tasvip edilmeyen alışkanlıklardır. İkisinde de hem kişiye hem de topluma sayısız zararlar bulunmaktadır.

Başka bir ayette Cenâb-ı Hak, “Ey Âdemoğulları, her mescide gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyin. Yiyin için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” (el-A’raf, 7/31). Cimrilik, meşru bir şeyden faydalanmaktan nefsi mahrum bırakmaktır. İslâm ise, meşru sınırlar içerisinde kişiyi faydalanmakla mükellef tutar, haram kılınmamış bir şeyi insanların haram olarak kabul etmelerinden hoşlanmaz. Çünkü hayatın güzelleştirilmesi, çirkinliğe ve israfa kaçmaksızın gerçekleştirilmelidir. İsraf hem fert ve hem de toplum için bir bozuluştur. Hepsi bu yolda verilse bile, Allah yolunda malı infâk etmek israf değildir.

Hz. Peygamber ve ashabının; “yüce Allah dağ gibi altın verse, bunu O’nun yolunda harcamayı temenni ettikleri” nakledilmektedir (bk. Buhârî, Fedâilü’s-Sahâbe, 6, Temennî, 2, Zekât, 4, Müslim, Münâfîkîn, 52, Zekât, 31, Fedâilü’s-Sahâbe, 221, 222; İbn Mâce, Mukaddime, 10, Zekât, 3).

Bu yönüyle israf, İslâm’ın ileri derecede hoş görmediği lüks hayattan kaynaklanmaktadır. Servetin büyüyüp lüks uğruna harcanması sonucuna gitmemesi için malın zenginler arasında dönüp dolaşan bir devlet olması İslâm tarafından reddedilmiştir (bk. el-Haşr, 59/7). Bu yüzden lüks, bir toplum için “şer” kabul edilmiştir. Lüksün hoş görülmediği ve haram kılındığı konusunda çeşitli nasslar bulunmaktadır. Ancak buradaki lüks’ü ileri teknoloji ürünü aletleri evimize sokma şeklinde anlamak yanlıştır. Burada lüksten içki, kumar, fuhuş, aşırı giyim, gücünun üzerinde gereksiz harcamalar, gurur-kibir, şan ve şöhret için ziyafet düzenlemeler gibi harcama ve yaşantılar kastedilir.

Kur’an-ı Kerîm bazen tarih boyunca lüks ve rahat bir hayat sürenlerden söz eder. Bu tür halklar kendilerini helâke sürükledikleri gibi onlara uyanları da aynı âkıbete götürmüşlerdir. Bir toplumda lüks içerisinde olanlar varsa, mutlaka orada zayıf durumda olan mağdur kesimler de bulunur. Refah ve lüks içerisinde olanlar hasta ve rahat hayatlarına tutkundurlar. Şehvet ve lezzetlerine bağlıdırlar. Kur’an-ı Kerîm bu tür sapmış ve haddi aşmış toplumların isyan içerisinde bulunduklarından söz etmektedir.

“Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşlere, besili atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı duyuları aşırı istek, insanlara süslü gösterildi. Oysa bunlar, sadece dünya hayatının geçici malıdır. Varılacak güzel yer ise Allah’ın katındadır” (Âlu İmrân, 3/14). “Biz herhangi bir ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, oranın zengin ve şımarık ileri gelenleri, mutlaka; “Biz, sizin getirdiklerinizi inkâr ediyoruz” demişlerdir” (Sebe’, 34/34)

İsraf, ferdin olduğu kadar İslâm toplumuna yön verecek otoritelerin de dikkat etmesi gereken bir husustur. Tüketici, gerekli ihtiyaç maddelerinden kabul edilen malları harcarken de, gereğinden fazla harcamamaya dikkat etmek durumundadır. Kişinin iyi bir hayat sürmesi için yapacağı harcamalara hiçbir şekilde sınırlama getirilemez. Elverir ki, bu harcamalar etkinliğin artmasına ve İslâm’ın gerçek bir müslümandan toplum içinde beklediği hizmetlerin yerine getirilmesine yarasın.

Öte yandan “kıt kaynaklar” iddiasına rağmen sınırsız ihtiyaçlara göre üreten Batı iktisat sistemi tabii kaynakları alabildiğine israf eder. Oysa israf fikrinin olmadığı bir İslâm toplumu kaynakları verimli olarak kullanır. Yine İslâm toplumunda ihtiyaçları öncelikle zaruretler tayin eder. İslâm, kaynaklarla ihtiyaçlar arasındaki ilişkileri esasta israfın bertaraf edilmesi gereği açısından düzenler. İsraf yasağı temeli üzerinde oluşan İslâmî üretim tarzı, İslâm devletine tabi olanların beslenme, barınma, giyinme, ulaşım ihtiyaçlarını yeterli olarak karşılamak hedefine yöneliktir. Bu üretim tarzında ihtiyaç dolayısıyle tüketim ilk sevkedici güçtür. Çağdaş kapitalist sistemde ise tüketimin sevkedicisi üretimdir. Üretim yapıldığı için insanlar tüketmek durumundadırlar. Tüketim sınırsız arzular oldukça cazip pazarlama ve reklâm faaliyetleriyle sürekli olarak kamçılanır. Böylece ihtiyaçlar üretimin peşinde koşar.

Kapitalizmin tüketim hırsı sınırsız bir insan tipi meydana getirmiştir. İslâm’da gerçekleştirilen üretimin hedefi insandaki maddi tatmini manevî sahaya aktarmakla bu ihtiyacı giderir. Bir müslümanın tüketim sahasında göz önünde tutacağı başlıca esaslar, haramdan kaçınma, helâlinden tüketme, temizlik, aşırılıklardan kaçınma, sağlığını tehlikeye düşürmeme ve çevredekileri de hesaba katma şeklinde ortaya çıkar.

İslâm, israf yasağı ile özel mülkiyet hakkına bir sınır getirmiş ve servet kimin olursa olsun, onda toplumun hakkı bulunduğu ilkesini benimseyerek, israfla bu hakkın yok edilmesine engel olmak istemiştir.

İslâm’ın yasak ettiği her türlü harcama, -içki, kumar, uyuşturucu maddeler gibi- kişiye ve topluma hiçbir yararı olmayan ve insanı başkalarına muhtaç hale getirecek kadar ölçüsüz yapılan bağış ve harcamalar israf sayılmıştır. Yalnız israf kavramını daha geniş tutmak ve maddî-manevî her türlü servet ve imkânın boşu boşuna harcanmasını israf olarak değerlendirmek mümkündür.

Sağlık, Allah’ın bize bir lütfu, bir nimetidir. Zaman yine bir nimettir. Sağlığımıza dikkat etmemek, zamanımızı boşa harcamak israftır ve bunun hesabı bizden sorulacaktır. Gereksiz olarak musluktan akıtılan su, yakılan elektrik israftır. Bütün ümmete ait olan nimetlerin boşa harcanmasıdır.

Sami ŞENER

Prof.Dr.Saffet Solak anlatiyor…

Amerika’da master yaptığım yıllarda çalıştığım üniversitenin yemek salonu açık büfe şeklindeydi. Herkes dilediği yemekten istediği kadar alabiliyordu. Yemekhanenin kapısında “Take what you need.Eat what you take” (Yiyeceğin kadar al, aldığını da ye) diye yazmakta idi.

Bir gün aynı masada yemek yediğimiz Çinli bir arkadaşı tabağında kalan son pirinç tanesini almaya çalışırken görünce dayanamadım denemek için dedim ki;

– Bir pirinç tanesi için neden bu kadar uğraşıyorsun? Bırak tabakta kalsın. Çinli arkadaşın verdiği cevap çok düşündürücüydü;

– Her çinli bir pirinç tanesi israf etse, Çin nüfusu ile çarp bakalim, kaç ton pirinç yapar? Biz kalabalık bir ülkeyiz, isref etme gibi bir lüksümüz yoktur. dedi

Yine denemek için dedim ki;

– Şu anda Çin’de değil Amerika’dasın. Tabağında bırakacağın pirinç tanesi Çin’i degil Amerika’yı zarara uğratacaktır. bu sözlerim karşısında güldü ve şöyle dedi;

– Yaşadığım ülke olan Amerika’yı zarara uğratmak onurlu bir davranış olmaz.

Çinli arkadaşı bu onurlu davranışından dolayı tebrik ettim ve düşüncesini paylaştığımı söyledim. İslam dininin bu konudaki “Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” buyruğunu açıkladım.

Çok hoşuna gitti. Tam o sırada, Ürdünlü müslüman bi arkadaş tabağındaki yemek artıklarını çöp sepetine boşalttı. Bunu gören Çinli arkadaş Ürdünlü’yü göstererek ;

O Müslüman değil mi? dedi.

O kadar üzüldüm ki ne diyeceğimi bilemedim.

 

Allah(c.c) kullarının duasına şu 3 halden biri ile cevap verir

Hiçbir müslüman yoktur ki, Allah’a dua etsin de, Allah duasına şu 3 halden biri ile cevap vermesin:

-Kişi dua ettiğinde, Allah, onun karşılığını dünyada acilen (peşin) verir.

-Duanın karşılığını ahirete erteler.

-Yaptığı dua kadar, o kuldan bir dert ve sıkıntıyı giderir.

Bu sözü işitince sahabiler sevinç içinde: Öyleyse, bizler çok dua ederiz, dediler. Allah Resulü de şu açıklamayı yaptı: Allah’ın kabul etmesi, sizin duanızdan daha çoktur.
Hadis (Müsned).

İyiliği yap, kötülükten de sakın. Yanlarından kalktığında, halkın senin hakkında söylemelerinden hoşlanacağın şeyleri gözet ve onları yerine getir. Yanlarından kalktığında halkın senin hakkında söylemelerinden hoşlanmayacağın şeylere ise, dikkat et ve onları yapmaktan da sakın.
Hadisi Şerif ( Beyhaki )

Her canının istediğini yemen, israftandır.
Hadis (İbn-i Mace).