Etiket arşivi: istanbul

İstanbul

istanbulOn beş asırlık İstanbulum mütebahhir,               

İsmini İslam’dan alan güzelim şehir,

İslam’bolum İstanbul’a, edilmiş devir,

Çok inkılaplar geçirmiştin İstanbul. 

 

Evet, hangi şehrin var bu kadar camisi,

Eyyûb-el Ensarî dir onun baş hâmisi,

Peygamberimizin  daha bir çok velisi,

Sahabeler şehrisin güzelim İstanbul.

 

Câmi ve türbeleriyle dünyada birdir,

Kendisi halli müşkül muamma gibidir,

Onun altında yatıyor ne kadar emir,

Nice devirler geçirdin koca İstanbul.

 

Ona hükmetmek için bir çok emir koştu

Fethederim diyerek niceleri coştu,

O Fatihe nasip imiş ötesi boştu,

Nebinin övgüsüne mazharsın İstanbul.

 

İstanbul nasip oldu Fâtih gibisine,

Yedi lisan bilen müstesna birisine,

Koca surları kıran topun mucidine,

Yedi asır İslam’la namdarsın İstanbul.

 

Nafile sünneti bile terk etmeyene,

Kızakla gemiyi karada yürütene,

Bu İstanbul yakışır Fatih gibisine,

Onun Fatihi kendinden güzel İstanbul.

 

Mazlum ile zayıflara yardım edene,

Karşısındaki hunharları ürkütene,

Cesaretle dünyayı tir tir titretene,

Fatih gibisi seni fethetti İstanbul.

 

 

”Letûftehennel…”hadisi ile övülen,

Sultan Fatih o methe liyakat kesp eden,

Askeri de o övgüye layık görülen.

Aşığı kendinden çok güzel İstanbul.

 

2-10- 1992

Evlad ı Fatihan’dan Abdülkadir Haktanır

 

Fatih “İstanbul’”u Fethetmemişti !

Malum, gazetecilik biraz da başlık atma sanatıdır. Başlıkla dikkatler çekilir yazıya. Lakin bugünkü başlığımız, sırf daha fazla kafa bu yazıya yönelsin diye atılmadı. Fetih olayındaki ihmal edilmiş bir inceliği sizlere hissetirmekti maksadım.

Bilmem ismini duydunuz mu daha önce? Levon Panos Dabağyan, bir Türk Ermenisi. Hatta diyebilirim ki, çoğumuzdan daha Osmanlıcıdır. Ne Fatih’e laf söyletir, ne II. Abdülhamid Han’a. Nitekim “Paylaşılamayan Belde” adlı kitabında tarihimizdeki sızılı bir noktayı ustaca avlıyor ve Fatih’in “İstanbul”u değil, “Kostantiniyye”yi fethettiğini bir cerrahın habis uru beyinden çıkarması gibi temizliyor zihnimizden. Ve ekliyor: “İstanbul fethedilmemiştir ve fethedilmeyecektir!” Allah böyle bir fethi kimseye nasip etmesin!

İlk okuduğumda benim gibi bu işlerle uğraşan birinin bile ciğerini sızlatan bu tespit de gösteriyor ki, tarih bizim için ecnebi bir memleket haline gelmiştir. Öyleyse yapmamız gereken şey, ona mecalini yeniden kazandırabilmenin yolunu yordamını aramak, oksijen alabileceği menfezler, havalandırma kanalları açmaktır. Bunun da yolu, elbette bilgiden, ama daha da önemlisi, bakış açımızı, idrak çerçevemizi, muhakeme tarzımızı genişletmekten geçiyor.

Sondaja devam öyleyse…

Eksik olmasın, bir okurum Said Nursi’nin talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’ten bir hatıra göndermiş. Zübeyir Gündüzalp, bir keresinde Fatih’in İstanbul’u fethini gösteren resimlere dikkat çekerek sormuş: “Resimlerdeki yanlışlık nerede?” Kimse işin içinden çıkamayınca kendisi cevaplamış:

“Bu resmi yapanlar, fetih mucizesini küçültmek istiyorlar. 40-50-60 yaşlarındaki bir kumandanın zafer kazanması, bir beldeyi fethetmesi normal ve olağandır; ama 20-21 yaşındaki bir delikanlının böyle bir emsalsiz fethi harikadır. Bu yaşta bir delikanlının sakalı bile bu kadar gür olamaz. Fatih, Efendimiz’in (asm) 9 asır evvel haber verdiği fetih mucizesinin mazharıdır, dolayısıyla bu resimler, Kur’an, Allah ve Peygamber’in Müslümanlarla beraber olduğu, İslamiyet’in hakkaniyetini herkese gösterecek bu mucizevari olayı basitleştirmektedir.”

Müthiş bir tespit değil mi? Düşünün, hiç 21 yaşında bir Fatih resmi gördünüz mü? Devam edelim biraz daha.

Yarın İstanbul’un fethinin miladi takvimle 553. yıldönümünü idrak edeceğiz. Peki fethin hicri takvimle kaçıncı yıldönümünde bulunduğumuzu merak eden bir Allah’ın kulu yaşar mı aramızda? Fatih Sultan Mehmed İstanbul’a, Ferik Ahmed Muhtar Paşa’nın tespitiyle söylersek, 20 Cemaziyelevvel 857 günü girmişti. Bugün takvim 1 Cemaziyelevvel 1427 ’yi gösterdiğine göre, İstanbul’un fethinin hicri takvimle 570. yıldönümünü kutlamak için önümüzde yaklaşık 20 günlük bir süre var demektir. Hatırlayan olur mu bilmem; ama ben üzerime düşeni yapıp tarihe not düşeyim dedim.

Yalnız üzülerek de olsa bu hicri tarih meselesini biraz hafife aldığımızı söylemek zorundayım. Çünkü bizim asıl manevî damarlarımızda deveran eden kan, hicri takvimin içinde akar. Nitekim Ahmed Muhtar Paşa, “Feth-i Celile-i Kostantiniyye” adlı kitabında eskiden her 20 Cemaziyelevvel gününün halk arasında “Kudüm günü” diye anıldığını, o gün gelince fetih şehidleri ve gazilerinin ruhlarına Kur’an-ı Kerimler okunduğunu, hayır ve hasenatlarda bulunulduğunu yazmaktadır. Demek ki, Osmanlılar aynı damardan akan kandan her daim beslenebilmek için Fatih’i ve fethini hicri yıldönümlerinde hatırlıyor ve hayırla yâd ediyorlar, bunu dirilmenin bir vesilesi addediyorlardı.

Biz de o görkemli dünyanın güzelliklerinden nasiplenebilmek için aynı tarih aralıklarına sokulma imkânlarını zorlamak durumundayız. İşte bu aralık kalmış kapılardan biri de, Fatih’in İstanbul projesidir. Peki İstanbul projesi neydi ve Fatih bu projeyi nereden ilham aldı?

Başka açılardan da yaklaşılabilir meseleye ama ben Fatih’in projesinin hadis merkezli olduğunu söyleyeceğim. Hadis merkezli, yani meşhur fetih hadisinin bir yorumu… Değil mi ki, o İki Cihan Sultanı bir belde’nin fethedileceğini ‘muhakkak’ (le) vurgusuyla beyan eylemiştir, o halde bu bir emir telakki edilmeli ve sadece dünyevî, yani bir şehrin surlarının yıkılıp içerisine ‘kahren’ girilmesi gibi dar anlamda yorumlanmamalıdır. Ya nasıl yorumlanmalıdır? İşte Fatih’in de, Fethin de, İstanbul’un da sırrı burada yatmaktadır.

Muhakkak ki, Fatih’in dünyasında Nebevî müjdeyle müjdelenmenin, göğsüne bir madalya daha takmakla alakası yoktu. O ve çevresi, fethin derin okumasını yaparak malum hadisle, insanlığın ve İslam’ın geleceğinde bu şehrin oynayacağı rolün kastedildiğini keşfetmiş ve sadece fetih sırasında değil, asırlar boyu İstanbul’u dünyanın merkezi kılmaya gayret etmişlerdi. Nitekim Fatih’in sonraki fütuhat stratejisine baktığınızda bu İstanbul merkezli düşüncenin hangi boyutlara ulaştığını görürsünüz.

Osmanlı, İstanbul’u alınca adeta uzun zamandır yatağını arayan bir nehir gibi hissetti kendisini ve bu nehrin yatağını, kuyumcu titizliğiyle bezemeye girişti. Bugün Süleymaniye veya Sultanahmet için ‘Bu eserler Bizans’ın başkentine uygun düşmüyor’ diyebilecek bir mimar olmadığını, geçen yaz İstanbul’da toplanan mimarlık kongresi katılımcılarının basındaki demeçlerinden görmüş olduk.

Fatih’in biri Karadeniz, öbürü Akdeniz olmak üzere iki denize birden hakim olmak şeklinde özetlenebilecek denizcilik siyaseti, yolları İstanbul’a bağlamaya matuf bir girişimdi. Keza Balkanlar ve Anadolu yönündeki hareketi de, İtalya’nın Otranto limanına yaptığı çıkarma da, Memlukler üzerine düzenlediğini tahmin ettiğimiz son seferi de hep İstanbul’un merkezde durduğu ve ışınlarının dalga dalga çevreye yayıldığı bir projenin elmas parçalarıydı. Tabii aynı zamanda Orta Asya, İran, Hindistan ve Mısır’dan davet ettiği Müslüman alimler ile Bizanslı filozof ve bilginleri kucaklaması, Petrark’ı Arapçaya çevirtmesi ve İbn Arabi’nin “Füsus”una şerh yazdırması, Ali Kuşçu ile ressam Bellini’yi İstanbul’da buluşturması, müfessir Musannifek’i yanına aldırması, ama öte yandan Truva harabelerini ziyaret etmesi gibi gelişmeler de gösteriyor ki, o, hadiste emir buyurulan fethin çok daha derinlerde ve uzun vadeli olduğuna inanmış ve tohumları ekmişti.

Tohumlar bitmediyse “toprak utansın” deyip işin içinden sıyrılabilir miyiz? Ben şahsen tohumların bitmediğini söyleyemiyorum. Bu proje, tarih içinde gelişti, şekillendi; ve Necip Fazıl’ca söylersek, “havada donan şimşek” gibi tarihin bağrında bizi beklemeye durdu. Belki de Fatih bu projeyi asıl bizim gerçekleştirmemizi istiyor ve zemini hazırlıyordu. Kim bilir?

M. Armağan

İstanbul İkinci Kez Fethedilecektir !

Rahmetli Sungur Agabey’e 2009 da Fas’ ta yapılacak olan sempozyum öncesi evine bizleri yemeğe davet eden,  aslen Suriyeli olan büyük  âlim Faruk el Hammadi’nin bir suali olmuştu..

İstanbulun iki defa feth edilecegini hadislerde gördüm. . Bu ikinci Fetihin manasi ne olabilir.?

Rahmetli Sungur agabey de şu cevabı vermişti:

Manen fetihtir.. İnşaallah manen fetihtir.

Ya Rab bize ikinci Fetihi nasib et. AMİN

Kadir Daglı

Fatih Sultan Mehmet’in büyük ideali neydi?

Fatih Sultan Mehmed Türk tarihinin en önemli devlet başkanlarındandı. İcraatları ve düşünceleriyle dünya tarihinin en önemli isimlerinden oldu. Bunu hiç bitmeyen merakı, devamlı okuması ve farklı milletlerden, âlimlerden istifade etmesiyle başarmıştı.

Batı’da olan bitenleri hep haber aldı

Ali Kuşçu, Amirutzes, Georgios Trapezuntios, Hocazâde gibi Doğu’yu ve Batı’yı temsil eden devrin büyük zekâları Fatih Sultan Mehmed huzurunda bir araya geliyorlardı. Fatih, Doğu’nun ve Batı’nın âlimlerine sahip çıkan bir hükümdardı. Hıristiyan âlim ve sanatkârları sarayına davet ederek, birikimlerinden istifade etmiştir.

Fatih, çevresinde yalnız Müslümanlar’ı bulundurmaz, Hıristiyanlar’la da oturup konuşmayı severdi. Büyük İskender, Anibal, Keykavus ve Sezar gibi büyük komutanların dünyayı sarsan zaferleri nasıl kazandığını merak eder ve bu konularda kitaplar okuturdu.

Fatih, Hıristiyan devletlerin askerî güçleri ve kendi aralarındaki rekabetle ilgili bilgi almak için de Floransalı Benedetto Dei gibi birçok Batılı’yı kullandı. Rahipler, tüccarlar, her sınıftan insan Fatih’e hizmet etmiş, Türkler aleyhine toplantı yapılan şehirlerden haberler kısa sürede Osmanlı sultanına ulaşmıştı. Rahip Jacop Unrest, 1472’de yazdığı eserinde “Türk imparatoru Avrupa’daki bütün şehirleri haritasında belirlemiş. Sürgün edilmiş bir rahipten ve iki yüksek rütbeli Hıristiyan din görevlisinden bilgi alıyor” demişti.

İtalya’nın geleceğini gördü

Floransalı Benedetto Dei, 1460’larda Fatih’le görüştüğünde sultana İtalya’daki devletlerin özelliklerini anlatmış ve “Para, itibar ve silah sahibi dört güç Milano, Napoli, Floransa, Venedik ve diğer İtalyan prenslikleri kara ve deniz güçlerini birleştirebilirlerse günümüzdeki İtalyanlar atalarından daha başarılı olurlar” deyince ilginç bir cevap almıştı.

Fatih, Dei’ye “Floransalı, söylediğin her şeyi dinledim. Hepsine inanıyorum. Ancak sana şunu söyleyeyim ki, İtalya geçmişte yaptığı büyük işleri artık başaramaz. Çünkü büyük işler yaptığı günlerde, bunları Romalılar’ın gücü sayesinde yapıyordu.

Romalılar o zamanlar İtalyan’ın tek hakimiydi ama günümüzde ülken 20 devlete ve çeşitli güç odaklarına bölünmüş durumda. Birbirinizle savaşıyorsunuz ve birbirinizin can düşmanısınız. Yaptığım plana yardımcı olacak çok şey biliyorum. Genç, zengin ve talihli olduğumu gördüğümden Sezar’ı, İskender’i, Anibal’ı, Afrikalı Scipio’yu, Pyrhus’u ve Keykavus’u aşmak niyetindeyim” dedi.

Fatih’e hizmet eden Batılı âlimler

Fatih’in Batı kültürüyle tanışması Manisa’da şehzadelik yıllarında başlamıştır. Fatih’in hizmetine giren İtalyan hümanisti Ciriaco d’Ancona 1454 yılına kadar maiyetinde bulunmuş, saraydaki diğer İtalyan ve Rumlar padişaha Roma ve Batı tarihlerini okumuşlardır.

Fatih, İstanbul’un fethinden sonra şehirde kalan âlimleri huzuruna çağırarak onlara görevler vermiş ve eserler yazdırmıştır. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesine karşı çıkan ünlü Bizanslı âlim Gennadios’u saklandığı köyden getirterek patrik olarak atamış ve onunla Hıristiyanlığı tartışmıştı.

Gennadios, bu tartışmayı yazıp Fatih’e sunmuş, sultan da eseri tercüme ettirerek incelemişti. Gennadios veya başka bir kişi tarafından 15. yüzyıl yeni Platoncusu Gemistos Plethon’un Kanunlar isimli eseri yine Fatih zamanında Arapça’ya tercüme edilmişti. Bizanslı tarihçi Kritovulos uzun müddet padişahın yanında bulunmuş ve savaşlarını anlatan kıymetli bir tarih kitabı yazmıştı.

Osmanlı hükümdarı, 1461’de Trabzon’un fethinden sonra hizmetine giren ve felsefî konuşmalar yaptığı Trabzonlu Amirutzes ile oğluna kitapların çevirisini yaptırmıştır. Amirutzes’in çevirdiği eserler arasında Batlamyus’un Geographia adlı eseri de vardı. Amirutzes, ayrıca bir İstanbul haritası da çizmişti.

Fatih, coğrafî ve askerî konuları özel bir ilgiyle izlerdi. Onun 1458’de Atina’yı ziyareti sırasında Akropol’ü gezerek “Medînetü’l-hükemâ” (filozofların şehri) şeklinde Atinalılar’a iltifatta bulunması İslâm düşüncesinde Aristo ve Platon’a (Eflatun) duyulan saygıdan kaynaklanmaktaydı.

II. Mehmed, Avrupa’dan birçok ressam ve bilim adamını ülkesine davet etmişti. Onun döneminde Osmanlı sarayına birçok İtalyan ressam, heykeltıraş ve sanatçı gelmiştir. Bunların en ünlüsü 1479-1481 yılları arasında sarayda bulunup, padişahın çeşitli portrelerini ve madalyonlarını yapan Gentile Bellini’ydi. Fatih’in saltanatının son iki yılında önemli sayıda Avrupalı’nın İstanbul’da atölyesi bulunmaktaydı. Ancak Avrupa’dan ne kadar sanatçı geldiği belli değildir. Costanzo da Ferrara, Bertoldo di Giovanni eserleri elimizde olan sanatçılardır.

Fatih’in yanında Floransalı, Cenevizli, Raguzalı ve Rum danışmanlar da bulunmaktaydı. Demetrios Apokaukos Kyritzes, Thomas Katabolenos (Yunus Bey) ve Dokeianos gibi Rum âlim ve tercümanlar Fatih’e hizmet etmişti.

Avrupalı âlimlerin Fatih’e ithaf ettiği kitaplar

1480’lerin başlarında Floransalı Francesco Berlinghieri, “Geographia” isimli eserini Fatih’e ithaf yazısıyla göndermişti. Casenalı Angelo Vadio da, “De re Militari” isimli savaş üzerine yazdığı kitabını sultana hediye etmişti. Giovanni Maria, Fatih için 4.706 dizeden oluşan Latince bir methiye yazmıştı. Osmanlı sultanı için 16 Grekçe yazma kaleme alınmıştır. Türk tarzı ciltlenmiş bu eserlerin bugün 14’ü İstanbul’da 1’i Paris’te biri de Vatikan’dadır.

Fatih, Bizans’tan kalan Latince ve Grekçe el yazmalarını muhafaza ettirmiştir. Fatih’in kütüphanesindeki Batı kültürüyle ilgili 60 kadar eser günümüze intikal etmiştir. Bunların 42’si Grekçe’dir. Eserlerden sekizi tarihe, altısı matematik ve astronomiye dairdir. Tarihe ve coğrafyaya ait eserler mevcudun üçte birinden fazladır. Julian Raby’in Fatih’in kütüphanesi üzerine yaptığı araştırmalardan bu konuda teferruatlı bilgileri öğreniyoruz.

Seher vakti doğdu

Osmanlı tarihinin en büyük hükümdarı Fatih Sultan Mehmed 30 Mart 1432 Pazar günü, seher vakti Edirne Sarayı’nda dünyaya geldi. II. Murad’ın dördüncü oğluydu. Annesi Hüma Hatun’dur. Şehzade başlangıçta dikbaşlı ve sert olmasına rağmen zamanla hocalarının yardımıyla çok iyi bir eğitim gördü. Molla Gürani gibi devrinin önemli âlimleri tarafından yetiştirildi.

Şehzadeliğinden itibaren Batı’yı inceledi

Fatih’in Batı kültürüne olan ilgisi daha şehzade iken Manisa Sarayı’nda başladı. İtalyan hümanisti Ciriaco d’Ancona (Anconalı Ciriaco) ve saraydaki başka İtalyanlar ona Roma ve Batı tarihleriyle eski Yunan filozoflarının hayatlarıyla ilgili kitapları okutmuşlardı.

Erhan Afyoncu / Bugün gazetesi

Nurettin Yaşar Abi’nin anlatımıyla Risale-i Nur Gözlüğünden Deprem (Video)

Bir yaprak bile kainatın sahibinin izni dışında hareket etmezken, koskoca zeminin harekete geçtiği deprem hadisesinin hikmeti nedir?

Hangi günahlar umumi musibetlerin gelmesine sebep olabiliyor?

Ahir zamanda işlenen günahlar ve insanların başına gelen hadiseler nelerdir?

Dünyada işlenen ameller, misal aleminde nasıl şekil alıyor?

Hepsini bu sohbette bulacaksınız.

Uzun yıllar vakıfane iman ve kuran hizmetinde bulunmuş  Nurettin Yaşar abinin İstanbul Şirinevler Dershanesinde bol açıklamalı ve samimi uslubuyle anlattığı bu dersi kaçırmayın.

www.NurNet.org