Etiket arşivi: istikamet

RİSALE-İ NUR HİZMETİNDE NASIL EHİLLEŞİRİM!

RİSALE-İ NUR HİZMETİNDE NASIL EHİLLEŞİRİM!

İşin ehli, işini kural kaideye göre yaparak ehilleşmiştir. İşin kaçamaklarına uyarak veya üstün körü suhre gibi yaparak değil!

“NE GELİYORSA BAŞIMIZA SAFDİLLİKTEN, SAFDİLLERDEN GELİYOR!

 Üstadımız, Risale-i Nur’un meslek ve meşrebini lahikalarda sarihan ve vazıhan ve mücmel olarak yazmıştır. Meslek ve meşreb düsturlarıyla kâlen, hâlen, ilmen ve kalemen meşgul olan ve ihlasla cehd eden, vartaya düşmez. Sair usullerle çalışılırsa varta-i azime düşebilir.

Kâlen meşguliyet: Konuşmalarımızın Risale-i Nur’a uygun olmasına cehd etmeliyiz.

Fiilen meşguliyet: Hatt-ı hareketimizin Risale-i Nur’a muvafık olmasına cehd etmeliyiz.

Kalemen meşguliyet: Risale-i Nur’u medh ederek, kalemle yazmalıyız.”[1]

Her işin bir ehli vardır. Şayet usulüne uygun olarak yapmak istiyorsa bir insan ehlini arar, kendi felsefesine, düşüncesine göre hareket etmez. Nitekim hevaya göre hareket mesuliyet getirir insanın başına.

“Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.”[2] (Nahl Suresi, 43.) İlim sahipleri, “Verrasihune fil ilmi/İlimde derinlik sahibi” (Al-i İmran Suresi, 7.) ve “Muhakkak ki Allah, bu ümmete her yüz sene başında dinini yenileyen bir müceddid gönderir.” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 1.) hadis-i şerife göre müçtehid ve müceddidlerdir. Öyle ise, hakiki, sadık, samimi, dürüst, müttaki bir dindar, içtimai, siyasi yol haritasını kendisi belirlemez, ilim sahibine, otoritesine, yani müceddide sorar.

  • “Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.” (Nahl Suresi, 43.)
  • İlim sahipleri, “Verrasihune fil ilmi/İlimde derinlik sahibi”[3] ve
  • “Muhakkak ki Allah, bu ümmete her yüz sene başında dinini yenileyen bir müceddid gönderir.”[4] hadis-i şerife göre müçtehid ve müceddidlerdir.

Öyle ise, hakiki, sadık, samimi, dürüst, müttaki bir dindar bir insan içtimai, siyasi meslelerde kendi başına hareket edemez meselelerini, ilim sahibi olan müceddide sorar. Tabi herkesin gözünde kendi âleminde bir müceddid / müçtehidi vardır. Maddi meseleler bir şekilde hal olur; ama manevi meselelerdeki hata / ihmaller manevi mesuliyetleri de akabinde getirecektir. Yani kimi manevi önder seçeceğine insan hassas olarak davranmalıdır. Bir yerden peynir bile alacakken bazı yerlere içeriğine bakıp hassas davranan insan manevi meselelerde cesur davranıp başına buyruk hareket etmesi tam bir felakettir.

  • Risale-i Nur Külliyatı “bir mürşid-i a’zam, bir müceddid-i ekber olarak konuşuyor…”[5]

Buna biz safdiline inanmış da değiliz. Bunu makamı ve ilmi olan bir çok kimse de ifade etmektedir. Mesela Eski fetva Emini Ali Rıza Efendi[6] şunu ifade etmektedir.

  • “Bedîüzzaman, şu zamanda din-i İslâma en büyük bir hizmet eylediğini ve eserlerinin tam doğru olduğunu; ve böyle bir zamanda ve mahrumiyet içinde tam bir feragat-ı nefs ettiğini ve onun Risale-i Nur’u müceddid-i din olduğunu kat’iyyen tasdik ederim. Cenab-ı Hak onu muvaffak eylesin, âmîn!”[7]
  • Risale-i Nur, bu zamanın bir mehdisi ve müceddididir.[8]

Biz Risale-i Nur Külliyatını okuyanlarca Bediüzzaman Said Nursi ahirzamanın fıkh-ı ekberini elinde tutacak olan Mehdi-i Azamdır. Eserleri olan Risale-i Nur külliyatı namındaki telifatı sadece iman dersi değil, içtimai meselelerde de ders verir ve bir muslih olarak ders verir. Bu suretle Bediüzzaman hazretlerinin tebliği eserleri durana dek devam edecektir. Zaten fertler gelip geçer eserleri baki kalmaz mı? Derler ya sen kuşu değil uçuşunu hatırla.

Bediüzzaman Hazretlerinin;

İmani ve İslami eserleri: Sözler, Lemalar, Mektubat, Şualar, Mesnevi-i Nuriye, İşarat-ül İ’caz olarak..

İçtimai Hayata dair: Münazarat, Hutbe-i Şamiye, Divan-ı Harb-i Örfi, Sünuhat, Tuluat, İşarat, Emirdağ, Kastamonu, Barla lahikaları ve bunlardan terkip edilmiş olan Beyanat ve Tenvirler, Şualar. Ve bu reçetelerin yekünu Eski Said Dönemi Eserleri olarak Asar-ı Bediiyye namıyla tab edilmektedir.

  • “Risale-i Nur talebesi; imanî bahisleri okur, ehl-i salat ve takva olur, fakat başka cereyanlara aldanabilir. Eğer, meslek ve meşrebe dair mevzuları, lahikaları okursa, aldanmaz.”[9]

Sadece imani bahisleri okuyanlarda çeşitli içtimai meselelerde keşmekeşler olabilir çünkü üç sac ayaklı olan hizmetin sadece bir kısmını esas alarak hayatına devam ediyor. Böyle bir keşmekeş yaşamaması ancak keramet olur zaten. Bu sac ayak İmani bahisler, Lahikalar ve Müdafaalardır.

İmani ve İslami meselelerde Risale-i Nur Külliyatının bahislerine kimse itiraz etmemektedir ve edemezde, çünkü iman, mâl-i umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır.”[10]

  • Bizlerin bu zamanda ihtiyacı, tahkik-i imandır. Akıl, ruh ve kalbimizi, bütün manevi cihazatımızı nur-u imanla doldurmalıyız. Çünkü insanın 30-40 yaşlarına kadar kabiliyet ve istidatları alışkanlık haline gelir. Bu yaşa kadar nur-u imanla meşgul olmak elzemdir.”[11]
  • “Lâhika Mektupları: Lâhikalarda geçen siyasi mektuplar, şahsa değil umuma yazılmıştır. Üstadımızın hususi neşrettiklerine nazaran, çok kısa, hatta bir satır olarak umuma neşrettiği mektuplar vardır. Mektuplar ihtiyaca binaen yazılmıştır.”[12]
  •  Lahikalardaki mevzuular, aynen bu zamandakilere de hitap eder.”[13]
  • Üstadın Mektupları: Üstadın 2 çeşit mektupları vardır. Biri hususi… Diğeri: Kıyamete kadar Nur talebelerini herbir mes’elede tenvir edecek mektuplardır.

Üstad bu ikincileri ayırmış ve neşretmiştir. Bu mektupları kim okursa, ona hitap ediyor, yoksa eskiden yazılmış, hususi mektup değildirler. Onun için, Nur Talebelerine hitap ederken “Aziz, Sıddık,.. kardeşlerim” diyor. Ben de bu mektupları okuduğumda veya okunduğunda “Lebbeyk Üstadım” diyorum.”[14]

  • “Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi; Risale-i Nur eserlerinde ve Lahika mektuplarında, Risale-i Nur’un meslek ve meşreb düsturlarını sarihan, vazıhan, mücmelen vâ’z ve beyan etmiştir.
  • Nur Talebeleri; Risale-i Nur eserlerini ve Lahikaları devamlı okuyarak ve bilhassa ameli ve tatbiki hakikatları not edip (halen, kalen, fiilen ve kalemen) bu Kur’anî düsturlarla amel ederse veya ihlasla amil olmaya cehd ederse; Kur’anî, imanî ve mücahidane (Nur-u Kur’an hizmeti) olan Risale-i Nur hizmetinde, ömrü boyunca muvaffak olur. Ve bu muvaffakiyetinde bilerek veya bilmeyerek herhangi bir varta’ya düşmez. Sair şeylerin usulleriyle hareket etme varta-i azimine düşerek, ömür dakikalarını zayi etmez ve ettirmez…”[15]
  • “Hiçbir müfsid [bozguncu, yoldan çevirici] ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür [veya gösterir cerbeze sahibi olduğu için]. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette [hayatta, hizmette..] geziyor…”[16]

Siyasi ve içtimai meselelerde ortaya çıkan keşmekeşlerin en temel sebebi bu kaideleri tatbik etmemektir.

Hülasa: Hiç kimse kendi indi, hissi, şahsi, hevesi, nefsi, nakıs, konjonktürel, siyasi görüş ve yaklaşımlarını Risale-i Nur Hizmetine, Bediüzzaman Hazretlerine izafe etmeye, amiyane tabirle yamamaya sahip değil! Hizmetin prensipleri hizmet içindedir. Harici metodlarda aramak veya ihdas etmek nurculuktan feragat etmek demektir. Ben bu sözleri yazıyorum gene mihenge vuracak olan bu satırları okuyanlara aittir.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL


[1] Bir dava adamından notlar (118)
[2] Nahl Suresi (43)
[3] Al-i İmran Suresi, (7)
[4] Ebû Dâvûd, Melâhim (1)
[5] Tarihçe-i Hayat (60)
[6] Son dönem Osmanlı ulemasının önde gelen isimlerindendir. Medrese eğitimini en üst seviyeye kadar tamamlandıktan sonra birçok görevde bulunmuş ve İstanbul’da Fetva Eminliği de dahil, çok önemli mevkilerde hizmet vermiştir. O da çağdaşları gibi tarihimizin üç önemli devrini yaşamıştır. (1861-1943)
[7] Tarihçe-i Hayat (307)
[8] Barla Lahikası (146)
[9] Bir dava adamından notlar (130)
[10] Emirdağ Lahikası-1 (180)
[11] Bir dava adamından notlar (101)
[12] Bir dava adamından notlar (102)
[13] Bir dava adamından notlar (116)
[14] Bir dava adamından notlar (148)
[15] Bir dava adamından notlar (127)
[16] Münâzârât (49) / Hizmet Rehberi (161)

İmani Kuvvetimiz de Metodumuzda Risale-i Nurdur

Ehl-i sünnet İslami hizmetler içinde hiç şüphesiz Risale-i Nur Hizmetinin büyük bir yeri vardır. Bu önem de zamanın tehlikesinden ileri gelmektedir. Dinsizlik ve ateistliğin ipini koparttığı bir dönemde tevhid hakikatlerini kainata avazı çıktığı kadar haykıran ve bu tebliğ hizmeti sebebiyle eza ve cefalara maruz kalmıştır.

Risale-i Nur Talebelerinin hizmetteki tevakkufu, ataleti, rehaveti manevi mesuliyetleri de beraberinde getirmektedir. Bu ademe müncer olan haller ve fiiller manevi fırtınaların kopmasına bile vesile olmaktadır.

Hizmet sahamızda Risale-i Nur hakikatlerinin tebliği ve neşrine azami ihtimamı göstermek, neşretmek ve mesuliyetlerimizi yapmak manevi olarak insanlara destek ve kuvvet de vermektedir.

Mesela,

“Bu mübarek Ramazan-ı Şerif’teki dualar, ihlas bulunmak şartıyla inşâallah makbuldür. Fakat maatteessüf ekseriyetçe Risale-i Nur şakirdlerinin nazarlarını dünyaya çevirmek ve huzur-u kalbi bozmak için bazı taarruzlar yüzünden o ihlas, o huzur-u tam bir derece zedelenir.”[1]

Vatanı, milleti maddî ve manevî musibetlerden muhafaza eden Kur’an hakikatleri olan Risale-i Nurların tesirinin azalması hizmet sahasının daralması maddi ve manevi musibetlerde İlahî gazabı celp eder.

Eskiden hizmete dair sıkıntılar hariçten gelirdi. Hariçten geldiği için de içerde ve şahsi alemlerde ittihada ve ittifaka sebep olur ve kenetlenmeler olurdu. Şimdi ise durum değişmiş artık harici saldırılar hizmete azalmış hizmet içi meseleler başlamış ve enaniyet, gurur, kibir, fikir ve usul farkları gibi sebeplerle ittihad ve ittifaklar çatırdamaktadır. Gönül kırgınlıkları oluşmaya başlamış ve hizmetten beklenen manevi destek de havayı tasaffi edememektedir.

Risale-i Nur hizmetimizi şahsî, cemaatî, maddî, manevî, siyasî menfaatlere alet etmek, dünyevî makam ve mevki, imkân ve maddî destek gibi menfaatlere tabi yapmak,  Nurun tesirini kırmak, hizmetin zihinlerde yanlış yorumlanmasına, etkisinin azalmasına ve hatta hakikatlerin tekzibine sebep olmakta, adeta hizmetin istikametiyle oynamak büyük bela ve musibetlerin celbine sebeptir.

Hizmette bulunan kimselerin zaafları hizmeti kişilerin şahsi insafına terk etmek, nurların tesirini kırmak, hizmetin gücünü değişik içtimaî, siyasî güç ve komitelerin insafsız insafına bırakmak vebali daha da ağırlaştırmaktadır.

Bediüzzaman’ın hayatında mücadele ettiği zihniyete vermediği tavizleri bugün hizmet adına o komitelere destek vermek adeta hizmeti tam tersi istikamete çevirmek; maddî menfaatlere esir olmak ve yanlışları söyleyenleri fitneci olarak lanse etmek hakikatlerin tesirinin azalmasına ve bela ve musibetlerin artmasına sebeptir.

İşin kötü tarafıysa zaaf sahibi ve bir şekilde hizmet içinde şuzuzat kesbetmiş, isim makam mevki yapmış kimseleri sanki dedektörle teşhis etmiş gibi bularak hakikatleri nefsî, şahsî, siyasî yorumlarla saptırılmaktadır. Mesela İslamiyete karşı dehşetli darp ve harpler yapmış olan bir partinin çeşitli toplantılarına katılıp sözde orta yolu bulmaya çalışmakta. Halbuki şu serlevha hizmet prensibi mıh gibi gözleri önünde durmaktadır.

Ey uykuda iken kendilerini ayık zannedenler! Umûr-u diniyede müsamaha veya teşebbühle medenîlere yanaşmayın. Çünki aramızdaki dere pek derindir. Doldurup hatt-ı muvasalayı temin edemezsiniz. Ya siz de onlara iltihak edersiniz veya dalalete düşer boğulursunuz.”[2]

Üstad Bediüzzaman’ın hayat safhalarını değişik saiklerle bir bütün olarak ele alınmaması bir o kadar tehlikedir. Bu durum, Risale-i Nurlara muhatap olanlar için büyük bir imtihan sebebidir.

Allah kimseyi şaşırtmasın, şaşırtırsa süründürmesin, süründürürse çektirmesin, çektirirse rezil etmesin, rezil ederse perişan etmesin, perişan ederse sersem âvâre etmesin.”[3]

Selam ve dua ile Risale-i Nurun imani esaslarıyla meşgul olup hatt-ı hareketini lahikalardan ahzedenlere olsun.

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Kastamonu Lahikası ( 265 )

[2] Mesnevi-i Nuriye ( 126 )

[3] Asar-ı Bediiyye ( 123 )

 

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Dünya, Büyük Bir Manevî Buhran Geçiriyor

Dünya, Büyük Bir Manevî Buhran Geçiriyor

 

 

İman hakikatleri, ebedi bir hayatın dünyadaki kilometre taşlarıdır. Sağlam adımlarla yol alınmazsa dönüşü olmayan yolda insan hüsrana uğrayacaktır. Unutulmamalıdır ki, “Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor.” [1]

Buhran geçiren insanlıksa nereden, nasıl cünununu tedavi edeceğini bilmediği için rastgele her şeyi istimal etmektedir. Rast gele istimalse insana şifa değil dert getirir. Bunu çok defa tecrübe etmesine rağmen insanlık bundan ders almamakta önüne gelen şeyleri denemeye devam etmektedir. Bu uğurda her türlü rezaleti ve melaneti de üzerine kaftan olarak giymektedir.

İnsanlık olarak geçen her zaman dilimi zordur. Böyle zamanlarda insanlık doğru ilacı bulsa da midesinde çok ilaçlar olduğu için hakiki dermanı da belki istimal edecek kendinde cesaret ve kudret bulamayacaktır.

Her zamankinden daha ziyade manevî hakikatlere insanlığın ihtiyacı var. Hassaten kurtuluş reçetesini elinde tutanların da manevi mükellefiyetleriyle mesuliyetleri daha da artmaktadır. Cenab-ı Hakk muvaffakiyetler versin, hayırlara vesile kılsın.

İbadetlerdeki noksanlıklar, iktisad ve kanaatsizlikten hasıl olan israf ve bunun neticesi olan kanaatsizlik ve ekonomik sıkıntılar gibi bir çok sebep insanlığın buhranını daha da arttırmaktadır.

Buhranlara en tesirli çare ahir zaman reçetesi olan Kur’an-ı Kerim’in tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatından geçmektedir. Risale-i Nur Külliyatını, mutad bir tefsir olarak düşünmek ve o gözle bakmak Risale-i Nur’un mahiyetini bilmemek ve biliyorsa da kabul etmemekten çıkmaktadır.

Risale-i Nur Külliyatını evrad makamında ve mahiyetinde okumak ve okutmak hem zındıkanın hem de mutaassıbların bir tertibi, bir vartasıdır.

Risale-i Nur Külliyatını doğru okuma ve anlama ve hayata tatbikiyle bir çok buhrana derman olacaktır. Tabiî ki gemisini kurtaran kaptan gibi kendini düşünmek bencillik, egoistlik ve bunların neticesi olan narsistlik alametidir. Bir nur talebesi elindeki hakikatleri başkasına anlatmıyor, tebliğde bulunmuyorsa şayet adım adım narsizme doğru gitmektedir.

Risale-i Nur Külliyatının mahiyetini, nurcular bilmektedir, fakat ya birilerinin tesirinde kalmış olmaları veya ülfet sebebiyle sadece kendilerine inhisar ediyorlar. Çevresindekilere tebliğ etmek ve derslere davet etmekten istinkaf edip, çekiniyorlar.

İçtimai ve ahlaki nizamın sağlanması için Risale-i Nur Külliyatıyla insanlığın buhranına çareler gösterilmesi elzemdir.

“Evet talebe, profesör, meb’us, kim olursa olsun, mes’uliyet dairesi olanlar, muhitini tenvir ile mükelleftir. Bir vilayet, hattâ bir memleketin saadet ve selâmeti, tenvir ve irşadı ile mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkız davranmak mecburiyetindedirler.” [2]

Ne mutlu ona ki, Risale-i Nur Külliyatıyla hem kendini hem de muhitini tenvir ede…

Selam ve dua ile.

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Tarihçe-i Hayat (628)
[2] Tarihçe-i Hayat (29)

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org

Risale-i Nur Hizmetinde Yolsuz İşlerin Sebebi Nedir?

Risale-i Nur Hizmetinin neşrine mani olmak ve insanları ehl-i sünnetin kalesi olan ülkemizde itikadî ve amelî sapkınlığa sürüklemek isteyen beynelmilel cereyan çok çeşitli şekillerde bu amacına adım atmaktadır.

Bu yöntemlerin başında da insanları korkutmak gelmektedir. İnsanların çoğu ehl-i tahkik olmadığı için de kolayca tuzaklara düşebilmekteler. Korku yayarak insanların İslamiyet’ten, imandan uzaklaştırmak, itikadi ve ameli rehavete sürüklemek vatan ve millet üzerine belaların celbine sebeptir. İşin kötü tarafı musibet “geldiği vakit zalimlere mahsus kalmaz, masumlar ve mazlumlar da içinde yanar.”[1]

Müstakim manevi hizmetler bulunduğu coğrafyaların manevi sigortalarıdır. Bu sebeple manevi hizmetlerin ehemmiyeti çok büyüktür. Bunu maddi gözle anlamak pek mümkün olmaya bilir. Çünkü “Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.”[2]

Risale-i Nur Hizmeti de bu ülkenin manevi sigortalarının ve manevi direklerinin başında gelmektedir. Tabiki hal böyle olunca bu hizmetimizin üzerine de her şekilde abanmak ve vahdet-i hizmeti bozmak, sebat ve metaneti tarumar etmek, hizmette ikilikler çıkmasına yollar açarak cemaatin maddi ve manevi kuvvetinin meşreplere inkısamıyla daha sühuletle tahribatlarını yapmaktalar. Ehl-i iman da saftirik davranışlarla ehl-i dalalete davetiye çıkartıyor.

Eskiden Nurlara karşı tehlike daha açıktı, mukabele kolaydı. Bugün ortada daha sinsi cereyan nifakla her yere sinip sirayet edebiliyor. Mezkûr desiselerle piyasada arz-ı endam ediyor. Hizmet zeminlerinde çeşitli mübarek ve sureten parlak kelamları kullanarak iman hizmetinin rotası ile oynanmak isteniyor. Meşveret, şura, istişare, adalet, hizmet gibi kavramlar en çok kullandıkları kalkan duvarlarıdır.

“Yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden ileri geldiğini anladım.”[3]

Burası hakikaten çok mühim, yanlış işlerin, adımların, kararların başka bir sebebi bulunmamaktadır.

Hizmet zeminlerine halis niyetle girmeyen, Allah rızası için değil aldanmak ve aldatmak için giren naehiller az önceki kalkan duvarı kavramları safi niyetle hizmet zemininde bulunan manevi itaptan içtinap eden kimseler sözüm ona istişare, meşveret kararlarına ters hareket etmekten korkarak bir şekilde kendilerini okudukları hakikatlere taban tabana zıt bir yerde bulabilirler.

Safi niyetle, din ve iman için hizmet eden kimseleri de susturmak için hizmet prensipleri dersini veren yerleri de işkembelerinden Risale-i Nur mebhaslarını ve mektuplarını yorumlayarak kendilerine çürük deliller üretmektedirler. Kendilerine muhabbeti olanları da cerbezeler ve çeşitli martavallarla kandırmaya devam edeceklerdir. Bu ise, Risale-i Nur hizmetine karşı bir ihanettir.

Hizmeti ve Risale-i Nur’u şahsî, cemaatî, maddî, manevî, siyasî menfaatlere alet etmek, dünyevî makam ve mevki, imkân ve maddî destek gibi menfaatlere tabi yapmak, böylece Risale-i Nurun ve hizmetin kutsiyetini ve hakikatlerin tesirini kırmak, hizmetin zihinlerde Nurculuğun yanlış yorumlanmasına ve etkisinin azalmasına, zihinlerde hakikatten çok farklı yorumlanmasına sebep olmak bu komitenin icraatlarındandır. Dünya genelinde yaşanan musibetlerde manevi sigortaların zarar görme ihtimal-i kavidir.

Hizmette, istişareyi hâkim kılmadan, içeriden zaafları olan kişilerin insafına terk etmek, nurların tesirini kırmak, hizmetin gücünü değişik içtimaî, siyasî şer odaklarına bağlamak adeta arka bahçesi gibi olmak vebali daha da ağırlaştırmaktadır.

Üstad Bediüzzaman hazretlerinin ömrü boyunca çilelerle bir hayat geçirdiği sağır sultanın bile malumudur. Onun hayatında vermediği tavizleri bugün sözüm ona hizmet adına kurulan kurumlara destek bulabilmek için vermek adeta maddî menfaatlere esir olan bu güruhun “kaynaktan su içip helak olanlar[4] gibi bir akıbete düçar olacaklarını görmek için kâhin olmaya lüzum yoktur.

Risale-i Nur hizmetinin istikamet dersini veren, hizmette istikamet direkleri olan kimseleri gayr-ı müstakim, tekinsiz, itimat edilmez, fitneci kimseler olarak tasvip etmek, Nurun sesinin kısılmasına, hakikatin tesirinin azalmasına ve bela ve musibetlerin celbine sebeptir.

Zındıka komitesine alet olan müstameller “Hücumat-ı Sitte Risalesinde”[5] beyan ve izah edilen zaaflarına yenik düşerek indi ve şahsi yorumlar ve tevillerle insanları itikadi ve ameli hatalara sürüklemekteler.

Dün, Risale-i Nurların sadeleştirilme teşebbüsü ne kadar tehlikeli idiyse, bugün de densiz ve indi yorumlar/teviller, lahika mektuplarının okunmaması, eski Said Dönemi eserlerini okutmamakla, setretmekle, Üstadım Bediüzzaman hazretlerinin hayat safhalarını kısmen inkâr kısmen tevillerle bütün olarak ele alınmaması, eserlerin külliyat bütünlüğü inkâr edilmesi de bir o kadar tehlikedir. (Bu mevzudaki daha önceki yazılarımıza bakabilirsiniz)

Rabbim, hizmette azami istikametten, azami ihlastan, azami sadakatten hiçbir nur talebesini ayırmasın. Okunan hakikatleri kendi indi ve şahsi yorumlayanlara ve onların desiselerine karşı da azami müteyakkız eylesin inşaallah.

Selam ve dua ile

[1] Emirdağ Lahikası-1 (33)
[2] Mektubat (473)
[3]Emirdağ Lahikası-1 (236)
[4] Tâlût, Câlût’un (Golyat) ordusuyla savaşmak üzere yola çıkar; askerlerine Allah’ın kendilerini bir nehirle imtihan edeceğini söyler ve nehirden bir avuçtan fazla su içmemelerini ister. Ancak askerlerin çoğu nehrin suyundan bol miktarda içer ve Câlût’a karşı savaşma güçlerini yitirir. Tâlût’un uyarısını dikkate alanlar ise nehri geçip Câlût’un ordusuyla savaşır; Câlût’un karşısına çıkan Dâvûd isimli bir genç onu öldürür (el-Bakara 2/249-251). Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/talut
[5] Bu eser, Mektubat mecmuasının Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Risale Olan Altıncı Kısmındadır. Bkz. Envar/ihlasNur N. Mektubat s. 412

Kaynak: Risale-i Nur Hizmetinde Yolsuz İşlerin Sebebi Nedir? – Muhammed Numan ÖZEL

Hafakanlar

Hafakanlar[1]

 

“Şu zamanda, Kur’anın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Mülevves ve ufûnetli bir çamur içinde kafile-i beşer düşe kalka gidiyor.

Bir kısmı, selâmetli bir yolda gider.

Bir kısmı, mümkün olduğu kadar çamurdan, bataklıktan kurtulmak için bazı vasıtaları bulmuş.

Bir kısm-ı ekseri o ufûnetli, pis, çamurlu bataklık içinde karanlıkta gidiyor.

Yüzde yirmisi sarhoşluk sebebiyle, o pis çamuru misk ü anber zannederek yüzüne gözüne bulaştırıyor.. düşerek kalkarak gider, tâ boğulur. Yüzde sekseni ise, bataklığı anlar, ufûnetli, pis olduğunu hisseder.. fakat mütehayyirdirler, selâmetli yolu göremiyorlar.”[2]

 

Kaht u rical zamanı olan helaket ve felâket asrında yaşamaktayız. Yani öyle bir zamandayız ki, dünya nüfusu artıyor ama insanlık erimekte değerlerinden vaz geçerek yozlaşmakta, insan sayısı artmasına rağmen. İnsanlığı adeta bir sarmala alan ve kapana kıstıran saran ve sardıran maddi manevî tahribatlar, komiteler ve onları kullandığı materyallerle yıkımı, ümitsizliği intaç edip ayyuka çıkartıyor. Bu maddi ve manevi tahribata karşı ilk ve en birinci şey tahribatı tamir için kolları sıvamaktır. Belki bu yazıyı okuyana dek bunun farkıda olmamış olabilirsiniz; ama artık bu yazıyı bir milad yapıp bana da dua ederek aşk u şevkle vira bismillah diyelim.

Hayatın ağırlığını insan hissedince önceden kendini dünya şampiyonu zannederken artık bir tüy sıklet olduğunun farkına varmaya başlar ve neticesinde büyük bir karamsarlık, çöküş ve inkisar-ı hayalle burun buruna kalmaktadır. Adeta adem alemleri insanın üzerine abanmış ve insan nihayetsiz vuhuşa, kimsesizliğe ve yalnızlığa düşmüş gibi hissetmektedir artık. Bir nevi karabasanlar, hafakanlar insanın kalb ve dimağına çöreklenmiştir.

İnsanlığın yozlaşması sebebiyle seküler bir anlayış insanın hafakanlarını çağırmaya devam etmekte. Ne din ne millet ne örf ne anane kabul etmediği için. Bu durum ister istemez insanlık için cinnet havası estirmektedir. Çünkü insanın alemi dünyaya dönerse kalb ve dimağı da dumura uğrar.[3] Bulduğu/bulunduğu çamur batak içinde sürüklenmekte. Halbuki bu batak deniz suyu gibi içtikçe içiren ama ihtiyacını gidermeyen bir batak. Debelendikçe batıran..

Bataktan kurtulmaksa ancak Kur’an ve sünnet dairesinde hareket etmekle mümkün olabilmektedir. Çünkü bu daire insana önce doğruları öğretir. İnsan doğrularla kendini mücehhez edip donatırsa bunun dışında kalanlar zaten batıl olacaktır. Ama bu dairenin haricinde insan deneme yanılma usulüyle hareket ettiği için önüne gelen her şeyi tecrübe edip deneyerek doğru veya yanlış diyecektir. Tabi bu ayırma işi çok mu çok meşakkatli olacak çünkü ne doğru ne yanlış bunu ayırt edecek bir mikyası ölçüsü bulunmamaktadır insanın elinde. Doğru da karar verse elinde bir sabite olmadığı için gene de şüpheli olacaktır.

İnsan yanlış bir yerde kendini bulmuşsa onu benimser doğru da bulmuşsa onu da.. fakat yanlışın doğruluğuna kendini o kadar inandırmıştır ki artık bu yanlışlar onun için doğru ve hayatın bizzat kendisi olduğunu düşünmektedir. Yanlışlar hayat sabitesi olmuştur. Aksi mana da da doğrular..

Bu sabiteler şayet yanlışsa insanın da eğer ömrü kifayet ederse bu yanlışları görecektir; ama kafasını çok çarptığı için ya kendine gelemeyecek bulunduğu çamuru misk u amber zannedip devam edecektir veya bir çok pişmanlıkla kendini huzur-u ilahiyeye verecektir.

Doğru sabiteleri olanlarsa, nefs-i emare taşıdığı, hayatın getirdiği şeyler sebebiyle, gaflet ve dalalete her an düşmekle karşı karşıya olacaktır.

Unurulmamalıdır ki, dünya hafakanlardan kurtulmak söz konusu değildir. Çünkü burası dünya hayatı. Ebedi alemde Cennete gidenler ancak hafakansız bir hayat geçirecektir.

“Mevlâ, bizleri de o bahtiyarlar zümresine ilhak eylesin, âmîn.”[4]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

[1] Hafakan: yürek çarpıntısı, çarpıntı, sıkıntı, boğuntu, buhran.

[2] Mektubat ( 48 )

[3] Bkz. Kastamonu L. 265

[4] Tarihçe-i Hayat ( 11 )