Etiket arşivi: italya

İtalya Kitap Fuarı Değerlendirmesi ve Hizmet Lahikası

Bismihi Subhanehu
 
Aziz, Sıddık Ağabey ve Kardeşlerimiz,
 
Evvela içinde bulunduğumuz şuhur-u selasenizi ve leyali-i mübarekenizi tebrik eder, hakkımızda hayırlara vesile olmasını ve Nurların tüm dünyaya intişar etmesini Rabb-i  Zülcelal vel-Cemal Hazretlerinden niyaz ederiz.
 
Saniyen, İtalya’da takip ettiğimiz Risale-i Nur hizmetlerinden bahsetmek ve dualarınıza mazhar olmaz arzu ediyoruz.
 
Beş yıl önce başlayan İtalya hizmetlerimiz -elhamdulillah- devam etmektedir. 3-4 yıldır Varese şehrinde olan medrese-i nuriyemizi bu ay itibariyle Milano şehrine taşıdık. Ehl-i hizmet kardeşimiz ile bir talebe kardeşimiz dershanemizde kalmaktadır.
 
İlk defa bu sene, İtalya’nın en büyük kitap fuarı olan ve 28.si düzenlenen Uluslararası Torino Kitap Fuarı’na (Resmi adı: Salone Internazionale del Libro di Torino)  iştirak ettik. Hizmet Vakfı’nın tecrübesi, ismi ve sahabetiyle, Sözler Yayınevi ve RNK Neşriyat’ın samimane ilgileri ve tavsiyeleri ile, kıymettar ağabeylerimizin tecrübeleri, himmetleri ve duaları ile katıldık. Fuar, 14-18 Mayıs 2015 tarihleri arasında gerçekleşti. Fuardan verilen istatistiğe göre bu sene fuarı 341.000 kişi ziyaret etti.
 
Lillahilhamd, çok letafetli ve manidar bir tebliğ süreci yaşadık. Vecizelerle süslü ve lokum ile ikramlı standımız insanları celbetti.
Vecizelerimiz şunlar idi:
Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.”
İnsan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla herşey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü’l-esası da iman-ı billâhtır.
İnsan, şu kâinat içinde pek nazik ve nazenin bir çocuğa benzer: Zaafında büyük bir kuvvet ve aczinde büyük bir kudret vardır
Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?
Sorularımız ise:
Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Tüm bu mahlukat nereye gidiyor?” şeklindeydi.
 
Vecizelerimizi okuyanlar bir sükunete bürünüyor ve hayrete düşüyorlardı. Eğer yanındaki arkadaşı okumadan geçmişse onu tekrar çağırıp okutturuyorlardı. Kimisi “bunlar zor sorular”, kimisi “cevabı tam yok bunların” diyordu. Basitçe anlatımımızla ve kitapları işaret etmemizle, kitaplarımızı ve broşürlerimizi takdim etmeye çalıştık.
 
Risalelerden hazırlanan broşürleri hem standımızda hem de fuar girişinde dağıttık. Alakadarlık gösterenlere ayrıca kartvizitlerimizi de takdim ettik. Yine muhtelif vecizelerden oluşan kartelalarımızdan da verdik.
 
Muhtelif yabancı dillerde getirdiğimiz diğer tercüme eserler de elhamdulillah hizmete vesile oldu. Arnavutça, Rumence, İspanyolca, İngilizce, Çince, Arapça, Rusça, Almanca eserlerden talep oldu. Farklı dillerdeki tercümelerin varlığı dahi bir kısım insanlar tarafından alınmasa da onları memnun ettiği anlaşılıyordu.
 
Standımızın en tatlı bir özelliği ise lokumlar oldu. Onun tatlılığı ve maddi in’am ciheti, manevi in’am olan vecizeleri okumaya, broşürleri ve Risaleleri almaya vesile oldu. İnşaallah, hakiki nimet ve in’am olan hidayet ile, İslamiyet ile, iman ile müşerref olurlar ve Mün’im-i Hakiki’ye layık birer kul olurlar.
 
Standımız bazı misyonerler, ateistler tarafından da ziyaret edildi ve uzunca konuşmalar yapıldı. Fuarda İslamiyeti anlatan ve İslamiyet ile direkt alakalı tek stant olduğumuz için çok çeşitli sualler vukua geldi. Bu suallerden bir kısmı İŞİD hakkında, bir kısmı tesettür, bazıları ruh ve haşir hakkında, bazıları ise siyasi konular hakkında oldu. Kitaplarımızın bir kısmı hediye edildi ve bir kısmı da satıldı.
Yine, zamanında Türkiye’ye tatile gelmiş veya Türkiye’de çalışmış bir kısım İtalyanlar da bayrağımızı ve lokumlarımızı görünce onlar için bir ünsiyet oldu. Bu da eserlerimizin takdimine ve kabulüne vesile oldu.
 
Müslüman kardeşlerimiz de meraklı ve memnun bakışlarla standımızı ziyaret etti ve kitaplarımızı hediye ettik. Bu ziyaretçilerden biri olan Senegalli Ömer kardeşimiz, bizi görünce o kadar mutlu olmuştu ki, hayran hayran bakıyordu.. Kitabımızdan hediye edince “bu benim için milyonlar kıymetinde” diye sevincini belirtti. Küfür diyarında ezan sesinin duyulmasındaki saadet gibiydi.
 
Fuar hazırlığı sırasında ve fuar faaliyetlerimizde, uçakta tanıştığımız Abdullah Abi ile oğlu Muhammed kardeşimizin de mühim katkıları oldu. 20 yıllık İtalya tecrübeleri bizleri mesrur etti. Abdullah ve oğlu Muhammed.. sanki Sidre-i Müntehadan zahir bir selam vardı ve Ehl-i Beyt müzahir idi. Çokça yaşadığımız güzel hatıralardan bazılarını nümune olarak yazmak  istiyoruz.  
Rumen bir hanımefendi vecizelerimizi hızlıca okuyup geçerken, birden duruverdi ve lakayt kalamayıp bazı sorular sormaya başladı. Türkiye ve Türkçe ile ilgili samimane ifadeleri oldu. Kendisine Rumence ve İtalyanca kitaplardan hediye ettik.
         
İtalyan bir çifte Hastalar Risalesini uzatınca, “ben Yaratıcı’ya inanmıyorum ki teselli bulayım” babında bir ifadesi oldu, biz de Ayetül Kübra’yı verdik, inceledikten sonra hoşlarına gitti, aldılar ve teşekkür ettiler.
 
Antonio isminde bir amca ise yeni Kuran okumaya başlamış. Yanımıza gelmesi onun hakkında latif bir tevafuk idi ve bu hidayet huzmelerinin arasında bir atom bombası olan Ayetül Kübra Risalesini kendisine hediye ettik.
 
Yine İtalyanlardan Katolik bir amca standımıza geldi. Bize “Hz.İsa’yı kim öldürdü, yahudiler mi?” diye sordu. Kardeşimiz de “Daha ölmedi, inşaallah kıyametten önce dönecek” dedi. Çok şaşırdı. Allah’ın oğlu olmadığını belirttik, O da “Ben de öyle düşünüyorum. Asıl inanmayan bu Papa. O çıkarıyor bu işleri.” dedi. 23.Söz’ü verdik, o akşam için okuyacağını belirtti.
 
İtalyan bir anne, çocuklarıyla standımızın önünden geçerken, vecizeleri görünce okumaya başladı. Çocukları ise devam ettiler. Anne, vecizeleri hayretle okuduktan sonra, çocuklarını tekrar çağırdı. 13-14 yaşlarındaki çocuklarına okutturdu, onlara broşürlerimizden takdim ettik.
 
Kimi İtalyanlar ise gayet ciddi bir şekilde standımızı, vecizelerimizi inceleyip, soru dahi sormadan, kitaplarımızdan satın alıp gittiler. Kimileri ise sadece vecizelerimizin fotoğraflarını çekip gittiler. Ümit ediyoruz ki, standımızın yanından geçmek ve oradaki hidayet zerrelerini teneffüs etmek dahi onlar için büyük bir fırsat oldu.
Komşu standlarla da güzel muhabbetlerimiz ve meselemizin takdimleri oldu. Onlardan bir hanımefendiye kartelamızdan vermiştik. 1-2 gün sonra geldi, çok etkilendiğini söyledi. Kitaplarımızdan birinin kapağında bulunan bulut ve gökyüzü resminin kendi hayalindeki Cennet olduğunu belirtti, bu kitap ise Ayetül Kübra idi. Bu vesileyle yeniden konuştuk, kitabı hediye ettik ve çok mutlu oldu. 
 
Yehova Şahitleri isminde Hristiyan bir mezhebin standını ziyaret ettik. Bu akım, tek Yaratıcı’nın var olduğuna ve Cehennem’in olmadığına inanıyorlar. Tebliğimize kapalı olmakla birlikte 23.Söz hediye ettik.
 
Yine agnostiklerin (ateistlerin) bir standını tebliğ niyetiyle ziyaret ettik. Katolik mezhebinin etkisi ve İncil’deki hurufat yüzünden tüm dinlere zıt olan bu grup hiçbir soruya cevap vermediği gibi bizim fikirlerimizi de pek dinlemek istemedi. Yine de onlara bir kitabımızı takdim ettik.
 
Vatikan adına katılan bir stant da ziyaret edildi ve broşürlerimizden hediye edildi. Yine Askeriye adına açılan büyük bir stant ziyaret edildi ve hediyelerimizi verdik.
 
Fuarda, bizden başka İslami ve kültürel faaliyet gösteren Suudi Arabistan standını ziyaret edip, meselemizi anlattık ve Arapça ile İtalyanca tercümelerden hediye ettik. Kendileri de İngilizce Kuran Meali hediye ettiler.
 
Beş günlük bu tebliğ mevsiminin bizlerde bıraktığı inanılmız lezzeti tarife, kelimeler yetersiz kalıyor. Fuar, kitap okumayı seven ve ‘kelimelerini arayanlar’ın mekanı olunca, Risale-i Nur gibi bir mitralyozun, bir güneşin orada tecelli etmesi –indallah- çok makbul olacağına ümitvarız. İnşaallah ‘kendi içlerinden’ müstakbel İtalyan Nur Talebelerine ulaşmışızdır. Herşeyden öte –inşaallah- rıza-yı bimisaline, muhabbet-i layezaline Ol Sultan-ı Ezel ve Ebed’e vasıl olmuşuzdur.
 
Şahs-ı manevi, 14-18 Mayıs’ta Torino’daydı. Dualarınızla ayaktaydı. Yine bu azalarınız daima dualarınıza muhtaçtır.
 
İtalya Risale-i Nur Hizmetleri
Kocaeli Nur Talebeleri

500 Bilim Adamı İstanbul’da Nübüvveti Konuşacak

risale-i nur nubuvvet sempozyumu 2013

22-24 Eylül tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek olan “Nübüvvet” konulu 10. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumuna dünyanın birçok ülkesinden bilim adamları geliyor.

İtalya, Somali, Brunei, Güney Afrika, Suriye, Mısır, Irak, Cezayir, Fas, Tunus, Kırgızistan, Rusya, Burkino Faso, Uganda,  Nijer, Nijerya, Yemen, Suudi Arabistan, Ürdün, İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Filistin, Malezya, ABD, Almanya, İngiltere, Avustralya, Romanya, Endonezya, Sudan, Azerbaycan, Malezya, Singapur, Filipinler, Lübnan, Moritanya, Kırım, Türkiye ve daha birçok ülkeden, 13 ü bayan 83 ü erkek toplam 96 tebliğci, 300 ün üzerinde gözlemci katılıyor. Ayrıca gözlemci olarak da 50 kadar bayan akademisyen geliyor.

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen “Hakikat Arayışında Nübüvvetin Rolü: Risale-i Nur Perspektifi” konulu sempozyum için gelen bilim adamları Peygamberlerin insanlığın yolunu aydınlatmada üstlendikleri ilahi vazifenin önemine dikkat çektiler.

ÜRDÜN , Ehl-i Beyt Üniversitesinden Prof. Dr. Ziyad Halil Al Daghamin :

RİSALE-İ NUR NÜBÜVVETİN GEREKLİLİĞİNİ EN GÜZEL DELİLLERLE AÇIKLIYOR

Sempozyuma Ürdünden katılan  Prof.Dr. Daghamin tebliğinde Risale-i Nur’un kâinat kitabının tarifini ele aldığını bununla birlikte kâinatın varılması gereken maksatlarından Allah’a imanı, Tevhidi, Ahiret’e imanı, nübüvvetin gerekliliğini, peygamberlere imanı ve insanın şükür’e erişmesini en güzel delillerle açıkladığını ifade etti.

Bedizzaman Said Nursi’nin nübüvvet konusuna bakışı hakkında dünyanın farklı ülkelerinde bulunan akademisyenlerin görüşleri şöyle;

PEYGAMBER SÜNNETİ BÜTÜN DERTLERE ÇARE

Nübüvvet sempozyumuna Cezayirden katılan Prof. Dr. Rabah Dafrur, tebliğinde şu görüşlere yer verdi:

“Bediüzzaman Hazretleri, Peygamberimizin Sünnetinin insanın bütün hayatının bütün yönlerini şümullü bir şekilde ele aldığını ve bütün problemlerine çözüm getirerek bütün dert ve hastalıklarına çare olduğu tasavvurundadır. O; Sünnetin desturlarının ruhi, aklı, kalbi ve sosyal bütün hastalılara en güzel ilaç olduğunu ispat eder.”

GÖRDÜĞÜMÜZ GÜZELLİKLER YARATICININ GÜZELLİĞİNİN GÖLGELERİNİN GÖLGELERİDİR

 Yıldız Teknik Üniversitesinden  Rasim Soylu etrafımızdaki güzelliklerin kemal sahibi bir yaratıcıdan geldiğini belirterek tebliğinde şunları kaydetti.

“Bediüzzaman sevdiğimiz şeylerde gördüğümüz güzellik ve mükemmelliğin, sonsuz güzellik ve kemal sahibi bir yaratıcının güzelliğinin çok perdelerden geçmiş zayıf bir gölgesi, hatta gölgenin gölgesi olduğunu söyler.”

ABD Trinity Enstitüsünden Robert Owens Scott tebliğinde Bediüzzaman’ın bakış açısından peygamberliği kalema aldı.

‘‘Said Nursi egemenlik, istismar ve şiddet sistemlerine yol açan saptırmalara peygamberliği bir siper olarak görmektedir. Said Nursi’ye göre peygamberler lider ve eğitimcilerdir. Onların rolleri insanları İlahi irade doğrultusunda bir düzene getirmektir.’’

İNSANLIĞIN NÜBÜVVETE OLAN İHTİYACI YERYÜZÜNÜN GÜNEŞE OLAN İHTİYACI GİBİDİR

Sempozyuma Hindistan Jamia Millia Islamia Üniversitesinden katılan öğretim görevlisi Prof. Dr. Iqtidar Mohammad Khan tebliğ metninde Bediüzzaman’ın diğer İslam filozofları gibi karmaşık bir dil yerine kolay ve anlaşılır bir dil kullandığını kaydetti.

Khan ayrıca tebliğ metninde Kur’an’ın temel gayelerini ele alarak şunları kaydetti.

‘‘Bediüzzaman’ın nübüvvet hakkındaki görüşleri, diğer İslam filozoflarının görüşlerine kıyasla oldukça nettir. Kur’an’ın mesajını ve nübüvveti anlatırken diğer İslam filozoflarının kullanıldığı karmaşık dilin aksine kolay anlaşılır bir dil kullanmıştır. Üstad Bediüzzaman “Kur’an’ın temel gayeleri dörttür; tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ve ibadet” der. Buradan da anlaşılacağı üzere nübüvvet Nursi’nin fikir ve eserlerinde önemli bir yere sahiptir. Nursi, insanlığın nübüvvete olan ihtiyacını yeryüzünün güneşe olan ihtiyacına benzetir. Çünkü peygamberler insanlığın önderleridirler.’’

BÜTÜN PEYGAMBERLER AYNI MESAJI VERMİŞTİR: YARATICI BİRDİR VE TEKDİR

ABD Virjinya İlahiyat Okulundan Nübüvvet sempozyumuna katılan Prof. Dr. David Scott tebliğ metninde şu önemli konuları ele aldı:

‘‘Allah’ın tüm peygamberlerinin insanlığa bildirdiği esas mesaj, Yaratıcının birliğidir. Bütün peygamberler aynı mesajı vermiştir: Yaratıcı birdir ve tektir. Bu mesaj hayatın özüdür. Bu, post modern insanlarla iletişime geçerken yararlanılacak en önemli husustur çünkü bu gibi insanlar hayatın manasını ararlar. Ve mana ve birlik temelde birbirleriyle bağlantılıdır.’’

 

NÜBÜVVET TARİHİN ŞAH DAMARINA HAYAT VE CANLILIK VERDİ

Mısır Zegazig Üniversitesinden tebliğ metnini sunan Usama Abul Abbas Şahvan kurumak üzere olan tarihin şah damarına hayat ve canlılık veren şeyin tanımını şöyle yapmaktadır.

‘‘Nübüvvet Bediüzzaman’ın fikrinde çökmek üzere olan zamanı ayakta tutan, yükselten ve ona direnç kazandıran bir güç, kurumak üzere olan tarihin şah damarına hayat ve canlılık veren, aydınlatan ışıltılı, parlak,  nurani canlı bir kandır.’’

ÜSTAD NURSİ AKLÎ DELİLLERLE NÜBÜVVETİ İSPAT ETTİ

10. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumuna Suudi Arabistan Kral Halid Üniversitesi’nden katılan Prof. Dr. Ali Bin Hüseyin Musa tebliğ metninde Nübüvvetin ispatını kalema aldı.

Üstad Nursi aklî delillerle nübüvveti ispat etti. Bu konuya daha önce âlimler böyle yaklaşmamıştı. Beşeri hayatta birçok ilim vardır; tıp, astronomi gibi ve sair mevcut ilimler. İnsanın bu ilimleri öğrenmeden bilmesi çok zordur. Yani bir rehberden öğrenme olmadan mümkün değildir. Vahiy yoluyla Allah öğretti. O zaman bilim, vahiy ile olur.

Prof. Dr. Musa nübüvvetin Hz. Muhammed (s.a.v)’in yüksek ahlakı, güzel nitelikleri ve onun kişisel özellikleriyle ispat edileceğini üzerinde vurgu yaptı.

Nübüvvet sadece mucizelerden ibaret değildir. Kişisel örnekler ile nübüvvet ispat edilebilir. Yani Hz. Peygamberin yüksek ahlakı, eşsiz kişisel durumu, güzel nitelikleri, iyi davranışları, nübüvvetin doğru olduğunun delillerinden birkaç tanesidir. Üstat şöyle diyor:

“Zâtında gayet kemâldeki ahlâk-ı hamîdesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secâyâ-yı gàliyesi ve kemâl-i emniyeti ve kuvvet-i imanını ve gayet itminanını ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti, dâvâsında nihayet derecede sadık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.”

SEMPOZYUMA BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN HAYATTAKİ TALEBELERİ DE KATILACAK

Sempozyumun açılış oturumu 22 Eylül Pazar günü saat 10:00’da Ataköy Sinan Erdem Spor Kompleksi’nde yapılacak.

Sempozyumun oturumları ise 23 ve 24 Eylül günlerinde Yeşilköy Wow Hotel Convention Center salonlarında devam edecek.

Üç gün sürecek olan Uluslararası Sempozyum boyunca, dünyanın dört bir yanından gönderilen 400 tebliğ arasından seçilen 96 tebliğ sunulacak ve müzakere edilecek. Nübüvvet sempozyumuna Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebeleri de katılacak.

Sempozyuma 40’ın üzerinde ülkeden gelen akademisyenler tebliğleriyle katılıyor.

www.nubuvvetsempozyumu.com

İSTANBUL İLİM VE KÜLTÜR VAKFI
Kalenderhane Mah. Cüce Çeşmesi Sok. No:6 Vefa Fatih / 34134/  İstanbul
Tel :90212 527 8181 Fax:90212 527 8080
Web site: www.iikv.org     E-mail: iikv@iikv.org

İtalya Trieste’de Bir Kutlu Doğum Daha

İtalya’nın Trieste kentinde Hz Muhammed’in (sav) kutlu doğumu nedeniyle düzenlenen program, gençlerin katılımıyla coşkulu bir şekilde gerçekleşti. Programda, Hz Muhammed’in (sav) herkese en güzel örnek olduğu mesajı verildi.

İTALYA – Trieste şehrinde kültürel faaliyetleriyle tanınan Said-i Nursi Kültür Merkezinin her yıl düzenlediği kutlu doğum programı bu yıl da, genç-yaşlı her yaştan erkek ve bayanların iştirakiyle gerçekleşti.

Said-i Nursi Kültür Merkezi yetkilileri, her yıl düzenlenen mütevazi kutlu doğum programlarının her yıl daha iyi geçtiğini ifade ederek, gelecek yıllarda programları daha büyük salonlarda gerçekleştirerek hayırlara vesile olacaklarını belirtti. Programa araştırmacı yazar Çetin Tufanoğlu, Mehmet Nasır hoca ve Konya’nın taninmiş simalarından Ahmet hoca katıldı. Sunuculuğunu Adem Yavuz’un yaptığı program saat 14.30’da başladı.

Mehmet Nasır hocanın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan program, okunan Kürtçe mevlitle devam etti. Erkek ve kız ilahi gruplarının salavat ve tekbirler eşliğinde ayrı-ayrı olarak seslendirdikleri ilahiler ise katılımcıları coşturdu. Programa misafir konuşmacı olarak katılan Konya’nın taninmiş simalarından Ahmet hoca tüm misafirleri Allah’ın selamıyla selamlayarak sohbetine başladı.

“Karınca hacca gitmek ister”
Ahmet hoca; karınca bir gün hacca gitmek ister. Karıncaya gidemezsin bu yolculuğa ömrün yetmez derler. Karınca olsun ömrüm bu yolda gider der. Karınca kendince bir şeyler anlatır burada değerli misafirler. Hedefe ulaşmak için çalışmak. Nice Peygamberler geldi. Çoğu insan onlara sadakat göstermedi. Ama onlar Allah razı olsun gerisi önemli değil dediler. Onlar hiç bir zaman yılmadı. Onlara başarılı olamazsınız dediler. Onlar olsun Allah bilsin yeter dediler. Bu gün de malumunuz peygamber sevdalıları platformu dalga dalga büyüyorlar. Ömürleri yetmezse bile hedefe doğru çalışmaktalar. İste bizler de bu kutlu yolculukta onlarla beraber olmalıyız” diye konuştu.

Mehmet Nasir hocanın İsmi azam duasıyla sona eren programda, Trieste’de bu yıl okunan bin 734 milyon salavat ve 6 hatim teslim edildi. Programda ayrıca misafirlere çeşitli ikramlar sunuldu.

Yunus Can – İLKHA

Papazı Ağlatan Soru Onu Müslüman Yaptı!

Teslis(3 Tanrı) inancı kafasını karıştırınca papazların kapısını çalan İtalyan kız, yanıtsız kalan sorularına son papaz ağlayarak cevap verince kararını verdi.

Papaz sorularımı dinledikten sonra sessiz bir şekilde ağlamaya başladı. Bana “Ben de yıllardır teslis konusunda şüpheler taşıyorum. Bence doğru yoldasın, İslam’ı araştırmaya devam et” dedi.”

İtalya’nın Katolika Şehrinde doğan İtalyan Kız Elisa, felsefeye duyduğu merak nedeniyle üniversite yıllarında “Gerçek nedir?” sorusunun izini sürmeye başlamış. İçinde enteresan olayları barındıran bu süreç, Mısır’da gördüğü ilginç bir rüyanın ardından Elisa Hanım`ın 3.5 yıl önce İslam’a girmesiyle sonuçlanmış. Şu an Şam’da Arapça eğitimi alan Elisa Hanım artık Rahme ismini kullanıyor. Rahme Hanım bugünlerde son derece mutlu. Mutluluğunun sebebi ise annesinin de tıpkı kendisi gibi, kısa bir süre önce Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olması. Biz de Rahme Hanım’ın sevgili annesine İslam Ailesi’ne “hoş geldiniz” diyoruz. Rahme Hanım’ın İslam’ın erkeğe tanıdığı 4 eşlilik hakkı, İslam’da kadının yeri ve Avrupa’da yaşayan Müslümanların durumları hakkında yaptığı tespitler son derece ilginç.

– Müslüman olmadan önce her hangi bir dine ilginiz var mıydı? Kendinizi ne olarak hissediyordunuz?

Lise son sınıfa kadar dinlere karşı pek fazla ilgim yoktu. Çünkü gerçeğin peşine düşmemiştim. Lise son sınıfta düşünce akımlarıyla ve dinlerle ilgilenmeye başladım. Felsefeye olan bu ilgim nedeniyle Verona Üniversite’sine kaydolarak felsefe okumaya ve gerçeği araştırmaya başladım. İlk olarak felsefe tarihini oluşturan düşünce akımları üzerine yoğun şekilde okumalar yaptım. Daha sonra ise İncil okumaya başladım, ayrıca haftada 2 veya 3 gün kiliseye gidip papazların vaazlarına katılırdım. İncil bana felsefe tarihindeki düşünce akımlarından çok daha etkili geldi ve iyi bir Hıristiyan olmaya karar verdim.

-İncil’in neyinden etkileniyordunuz? Birkaç örnek verebilir misiniz?

İncil’de beni en çok etkileyen bölümler Hz. Meryem ve Davut Peygamberin kıssalarının olduğu bölümlerdi. Ayrıca Allah’ın var olduğuna dair delillerden de çok etkileniyordum. O dönem İncil’e gerçekten inanıyordum ve İncil okumak bana huzur veriyordu.

– Müslüman olmadan önce İslam’la ilgili neler biliyordunuz?

Üniversite 2. sınıfta okurken dinler tarihi dersimize İslam Ülkeleri’nin birçoğunu gezen bir hocamız giriyordu. Hocamız hiçbir dine inanmıyordu, fakat bize gezdiği ülkelerdeki gözlemlerini anlatıyordu. İslam Ülkelerini ziyaret ettiğinde iki şey hocamızı çok etkilermiş. İlki ezan sesi, diğeri de Ramazan Ayın’da birçok insanın aynı anda oruç tutması.

Ezan sesi hocamıza büyük bir heyecan veriyormuş ve ezan sesini duymaya başladığı andan itibaren kalbinin huzur bulduğunu hissediyormuş. İslam’la ilgili duyduğum olumlu bilgiler sadece bunlardan ibaretti. Fakat sürekli olarak İtalyan Medyası’nın İslam hakkında yaptığı olumsuz haberleri takip ediyordum. İtalyan Medyası, İslam’ı kadınları ezen bir terör ve cehalet dini olarak göstermeye çalışyordu.

-İtalyan Medyası’nın İslam hakkında yaptığı bu olumsuz yayınlara rağmen İslam’a ilgi duymaya nasıl başladınız?

İslam’a üniversitenin 2. sınıfında ilgi duymaya başladım. Okuldaki bir hocamız benden Musevilik hakkında bir ödev hazırlamamı istedi. Bu ödevi hazırlarken annemin kütüphanesindeki Kur’an-ı Kerim dikkatimi çekti. Kur’an’ın Musevilik’ten nasıl bahsettiğini merak ettim ve ödevimi hazırlarken Kur’an’dan da yararlanabileceğimi düşündüm. Kur’an’dan birkaç bölüm okudum ve Kur’an bana ilginç gelmeye başladı. Kur’an’ı ilk okuduğumda bazı bölümlerinin İncil’e çok benzediğini fark ettim. Fakat Kur’an’ın insan ve hayat hakkındaki tespitleri bana İncil’den daha gerçekçi geldi. Kur’an’daki kıyamet hakkındaki ayetler de beni çok etkiledi.

“MISIRLI AİLE’DEN ÇOK ETKİLENDİM”

– İslam’a ilgi duymaya başlamanızdaki temel etken Kur’an mı oldu?

– Hayır. İslam’a ilgi göstermeye Mısırlı bir aileyle tanıştıktan sonra başladım. Mısırlı Meryem isminde bir arkadaşım vardı. Meryem’i çok seviyordum ve Meryem’in babası İmad da zaman zaman bize İslam’dan bahsediyordu. Meryem’in babasının İslam hakkında anlattıkları beni çok etkiliyordu. Ayrıca Meryem’in evindeki huzurlu ortamı da seviyordum. Meryem’in ailesini gözlemleyip babasının İslam hakkında söylediklerini dinledikten sonra İslam hakkında güzel duygular hissetmeye başladım.

– Meryem’in babası size İslam hakkında neler anlatıyordu? Bunları bizimle paylaşır mısınız?

Özellikle ahlak üzerinde duruyordu. İnsanın hayatında doğruların ve yanlışların olması gerektiğini ve İslam’ın insanlara sunduğu ahlaki kuralların tamamının doğruları temsil ettiğini söylüyordu. Ayrıca insanın ahlakını arttırdığı sürece iyi bir insan olabileceğinden ve insanın sürekli olarak ahlakını güzelleştirmesi gerektiğinden bahsediyordu. Ayrıca Meryem’in Ailesi’ndeki bütün fertlerin kişilikleri de beni çok etkiliyordu. Karakterleri çok güçlüydü ve hayattan hiçbir şekilde korkmuyorlardı. Bunun sebebi de İslam’a olan güvenleri ve Allah’a olan imanlarıydı.

Birbirlerine karşı çok nazik davranıyorlardı ve birbirlerine çok değer veriyorlardı. Sürekli olarak Allah’ı hatırlıyorlardı. Arabaya binecekleri zaman, yemeğe başlayacakları zaman besmele çekiyorlardı. Meryem’in Ailesi tanıdığım İtalyan Ailelere göre çok daha güvenli bir aileydi.

İtalyan Aileler genelde problemlidir ve aile içinde sürekli bir rekabet vardır. Fakat Meryem’in ailesinde böyle bir rekabet yoktu ve herkes birbirine yardımcı olmaya çalışıyordu. Bu bana çok ilginç geldi. Meryem’in ailesi İtalya’da göçmen olmaları nedeniyle birçok problem yaşıyordu. Her türlü soruna rağmen mutlu olmasını başarıyorlardı. Ben de bu aileyle birlikteyken çok mutlu oluyordum. Bu dönemler İslam’a sevgi duyuyordum; fakat hiçbir zaman Müslüman olacağım aklıma gelmezdi. Daha sonra Meryem’le camiye gitmeye başladık. Camide Şeyh Emin ile tanıştım.

– Şeyh Emin ile tanışmanız bu süreçte sizi nasıl etkiledi. 

-Şeyh Emin yeni bir peygamber geldiğini fakat Hıristiyanların bu yeni peygambere iman etmediklerini söylüyordu. Zihnim iyice karışmıştı. Bu süreç benim için gerçekten çok zorlu bir süreçti. Ne yapacağıma karar veremiyordum ve zihnimde İslam ve Hıristiyanlık hakkında birçok soru geziniyordu. Şeyh Emin’in anlattıkları çok mantıklı şeylerdi; fakat Hıristiyanlığı terk etmek, Hıristiyanlık hakkında şüpheye kapılmak beni son derece üzüyordu. İlk olarak bir papaza gidip Şeyh Emin ile tanıştıktan sonra Hıristiyanlıkla ilgili kendi kendime cevaplayamadığım soruları sordum.

– Neydi bu sorular?

Teslis inancı iyice kafamı karıştırmıştı. Katolikler Hz. İsa’nın hem Tanrı olduğuna, hem de Tanrının Oğlu olduğuna inanıyorlar. Bu nasıl olabilirdi? Hıristiyanlar İsa Mesih’in insanların günahlarına kefaret olması için öldüğüne inanıyorlar. Bu inanışı da sorgulamaya başladım.

-Ziyaretine gittiğiniz papaz sorularınıza nasıl cevaplar verdi?

Bu konuları fazla karıştırmamam gerektiğini, İsa Mesih’e inanmaya devam edersem mutlu olacağımı söyledi. Bu papazın dışında üç papazı daha ziyaret ettim. Onlardan başta teslis olmak üzere Hıristiyanlıktan şüphe duymama neden olan sorularımı cevaplamalarını istedim. En son ziyaret ettiğim papaz sorularımı dinledikten sonra sessiz bir şekilde ağlamaya başladı. Kendisine niye ağladığını sorduğumda cevap olarak “Ben de yıllardır teslis konusunda şüpheler taşıyorum. Bu soruya bir türlü cevap bulamadım. Bence doğru yoldasın, İslam’ı araştırmaya devam et” dedi.

Papazın bu cevabı beni çok şaşırttı ve son ziyaretimden sonra Allah’ın tek olduğuna kesin olarak inanmaya başladım. Bu süreçte gerçeğin peşine düştüm ve sabah akşam İslam hakkında kitaplar okudum. Kur’an’ı ve İncil’i yanımdan ayırmıyordum, sürekli olarak İncil’le Kur’an-ı Kerim arasında kıyaslamalar yapıyordum. Belli bir süre sonra İslam’ı daha iyi tanımak için bir İslam Ülkesi’ne gitmeye karar verdim ve 3.5 yıl önce Mısır’a yaptığım gezi sırasında Müslüman olmaya karar verdim.

“KIBLEYE YÖNELİRSEN GERÇEĞİ BULACAKSIN”

– Bu kararı nasıl aldınız? Mısır’da başınızdan neler geçti?

Nil Kenarı’nda gezerken ilk defa ezan sesini duydum. Ezan’da neler söylendiğini anlamıyordum; fakat ezan sesi tıpkı üniversitedeki dinler tarihi hocamız gibi beni de çok etkilemişti. O an, içimden Allah’a secde etmek geldi ve bir camiye giderek dakikalarca Allah’a secde ettim. Daha sonra otele dönüp ağlayarak Allah’a bana doğru yolu göstermesi için dua ettim.

Duadan sonra uyumaya başladım ve ilginç bir rüya gördüm. Rüyamda çok kötü bir yerdeydim ve oradan kurtulmak istiyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir anda güzel bir yere geçtim. Bu güzel yerde bir ses bana; “kıbleye yönelirsen huzura kavuşacaksın ve gerçeği bulacaksın” dedi. Ben de rüyada kıbleyi aramaya başladım. Kıbleyi ararken uyandım, bu rüyayı gördükten sonra kesin olarak Müslüman olmaya karar verdim ve bir camiye gidip Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldum.

– Müslüman olmadan önce İslam’la ilgili kabullenemediğiniz hiçbir şey olmadı mı? Mesela Batı Kültürü’nün içinde yetişen bir bayan olarak İslam’ın erkeğe verdiği 4 evlilik hakkını kendinize nasıl izah ettiniz?

İslam, bir erkeğin birden fazla evlilik yapmasına izin veriyor, fakat bunu bazı şartlara bağlıyor. İslam, birden fazla evlilik yapacak erkeklere eşler arasında adaleti sağlama şartını öne sürüyor; bu da bir erkek için yerine getirilmesi çok zor bir şart. Ben, gerçek anlamda Allah’tan korkan bir erkeğin eşler arasında adaleti sağlayamama kaygısı taşıyacağını, bundan dolayı da birden fazla evlilik yapmayacağını düşünüyorum. Çünkü İslam’a göre eşler arasında adaletsizlik yapmak büyük bir günah olarak görülüyor. Batı da bir kadın birçok erkekle, bir erkek de birçok kadınla birlikte olabilir. Fakat İslam, cinsel hayatı da evlilik vasıtasıyla bir düzene sokuyor.

– Müslüman olmanız aileniz ve çevreniz tarafından nasıl karşılandı?

Müslüman olduktan sonra özellikle babamla birçok sorun yaşadım. Babam örtünmeye başladığım ilk zamanlarda başörtümden nefret ediyordu ve bu nedenle eve ancak başörtümü çıkardıktan sonra girebiliyordum. Fakat babam zamanla Müslüman olmamı kabullendi. Şu an dini inancıma ve başörtülü olmama son derece saygı duyuyor. Annem ise ben Müslüman olduktan sonra İslam’a ilgi duymaya ve İslam hakkında araştırmalar yapmaya başladı. Kısa bir zaman önce de İslam’a girme kararı alıp O da benim gibi Müslüman oldu. Annemin Müslüman olmasına gerçekten çok sevindim, şimdi annemle birlikte babamın Müslüman olmasını bekliyoruz. Babam da son zamanlarda İslam’la ilgileniyor ve zamanının birçoğunu Kur’an-ı Kerim okuyarak geçiriyor.

– Batılı Feminist çevreler sıkça İslam’ın kadını ezdiğini dillendiriyorlar. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce İslam kadına nasıl yaklaşıyor?

İslam’ın kadın anlayışı bana göre son derece nazik ve kadını koruyan bir yaklaşımdır. Avrupa’da kadın özgür gibi gözükür; fakat asla özgür değildir. Erkekler kadınlara pek fazla değer vermezler ve kadınlara karşı olması gereken saygı ve nezaketi göstermezler. İslam, kadının bütün yaşamını koruma altına alıyor. Babam 18 yaşıma ulaştığımda bana; “Artık sana bakmayacağım, kendine iş bul ve evden ayrıl ” demişti.

İtalya’da hep böyledir. Fakat Müslüman Aileler çocuklarına asla bu şekilde davranmazlar. Mesela Meryem’in anne ve babası maddi sorunlar yaşamalarına rağmen çocuklarına çalışma zorunluluğu getirmiyorlardı. İslam’a göre kadın evli değilse babası ona bakmak zorundadır; eğer evliyse bu sefer de eşi kadının geçimini sağlamakla sorumludur. Kadına karşı bu denli güçlü bir koruma ne Avrupa’da ne de Amerika’da var.

– Örtünmeye nasıl karar verdiniz?

-Meryem’in babası İmad sık sık İslam’a göre bir kadının altın gibi değerli olduğunu ve altın kıymetinde olan bir kadının mutlaka korunması gerektiğini söylüyordu. İmad’ın bu sözü bana zamanla çok mantıklı geldi ve örtünmeye karar verdim.

“MÜSLÜMAN OLAN İTALYAN ÇOCUK”

– Siz aynı zamanda bir yazarsınız? Sonradan İslam’a giren İtalyanlarla telefon vasıtasıyla yaptığınız röportajları bir araya topladığınız kitabınız özellikle dikkatimi çekti. Böyle bir kitap hazırlamaya niçin karar verdiniz? Ayrıca İslam’a giriş öyküsünü yazdığınız İtalyanlar arasından hangisinin yaşadıkları size daha ilginç geldi?

Bu kitabı hazırlamaya Pakistanlı bir arkadaşımın teşvikiyle başladım. Pakistanlı arkadaşım İslam’a giriş hikayelerini okuyan birçok insanın bu hikayelerden etkilenerek Müslüman olmaya karar verdiğini, ayrıca doğuştan Müslüman olan kişilerin de bu hikayelerden büyük dersler aldıklarını söyledi.

Ben de bunun üzerine sonradan Müslüman olan 26 İtalyan’la telefonla röportajlar yaparak, onların hikayelerini kitaplaştırdım. Avrupa’da İslam’a olan yoğun ilgi nedeniyle de kitabıma “İslam’ın Dönüşü” ismini verdim. Kitabım İtalya’da büyük ilgi gördü ve hatta bazı insanların İslam’a girmesine vesile oldu. Görüştüklerim arasında özellikle 13 yaşındaki İtalyan bir kızın daha çocuk denilebilecek bir yaşta İslam’a girmesi beni çok etkilemişti.

-Bu İtalyan Kız Müslüman olmaya nasıl karar vermiş?

-Öğretmeni ona İslam ve İslam Ülkeleri hakkında bir ödev vermiş. O da bu ödevi hazırladığı sırada İslam hakkında okuduğu yazılardan etkilenerek Müslüman olmaya karar vermiş. Kızın ismi Hatice’ydi. Hatice 14 yaşına geldiğinde de örtünmüş. Hatice ile görüştüğümde çok güçlü bir karaktere sahip olduğunu hissettim. Ona “bu gücü nereden alıyorsun” diye sorduğumda bana “İslam’dan alıyorum, bağlı olduğum din bana büyük bir güç veriyor” diye cevap verdi.

“MÜSLÜMAN’IN ÖZGÜVENİ OLMALI”

-Sonradan İslam’a girenlerle yaptığım röportajlarda bir çoğu Müslümanları tanıdıktan sonra uğradıkları hayal kırıklıklarından bahsetti. Aynı hayal kırıklıklarını siz de yaşadınız mı?

Evet. İnsanların namaz kılmadıkları, örtünmedikleri, yalan konuştukları ve sözlerinde durmadıkları halde Müslüman olduklarını söylemeleri beni çok şaşırtıyor. İslam Ülkeleri’nden gelip Avrupa’ya yerleşen Müslümanlar Batılılarla bir arada yaşayabilmek için İslam’ın birçok emrini yerine getirmiyorlar ve İslam’dan utanırmış gibi davranıyorlar.

Oysa bizler Müslüman olduğumuz için büyük bir özgüvene sahip olmalıyız ve Avrupalılara “En bilgili olan Allah’tır ve yaratıcımız insanlar gerçeğe bağlı kalarak yaşasınlar diye Hz. Muhammed vasıtasıyla İslam’ı gönderdi. Bu nedenle en doğru olan emir ve kanunlar İslam’ın kanunlarıdır” diyebilmeliyiz. Bir Müslüman ne olursa olsun İslam’ın emirleri ile ilgili doğruları söylemekten asla korkmamalı.

– İtalya’da İslam’a olan ilgi hangi boyutlarda?

İtalyanların geneli Müslümanlardan korkuyor. Bunun nedeni ise televizyon ve gazeteler. İtalyan Medyası sürekli olarak İslam’ı kötü göstermeye çalışıyor. İtalya’da İslam’a her tülü saldırı serbesttir; fakat Yahudilikle ilgili olumsuz bir haber yaptığınızda hemen cezalandırılırsınız. Medyanın İslam’a yönelik yoğun saldırılarına rağmen özellikle İtalyan Gençler arasında İslam gün geçtikçe daha da yayılıyor. Örneğin benim doğduğum ilçe nüfusu az olan küçük bir yer; fakat sadece bu ilçede son 2 yıl içinde 100 bayan ve 23 erkek İslam’a girdi.

Gerçek Hayat Dergisi – Adem Özköse

İtalyan Profesörün ‘Namaz’ duyarlılığı

İtalya’da yüksek lisans öğrenimi gören Türk öğrencinin ibadet sorunu, eşine az rastlanır bir hoşgörü örneğiyle çözüldü. Namaz kılması için üniversitede yer tahsis edilemeyince, Türk kızı Melek Nur Soylu’ya İtalyan profesör bizzat kendi odasının anahtarını verdi.

Ekim ayında Milano Bicocca Üniversitesi Psikoloji Bölümü yüksek lisans programına kayıt yaptıran Melek Nur Soylu’nun namaz için yer talebi, yönetmelik engeline takıldı. Ancak buna rağmen öğrencisine sahip çıkarak, “çözüm bulununcaya kadar ibadetini rahatça eda etmesi için” odasının anahtarını Türk öğrencisine veren Prof. Chiara Volpato, oldukça anlamlı bir hoşgörü dersi de vermiş oldu.

TÜRK KIZI MELEK: HOCAM BANA MORAL VERDİ

Olayı Cihan Haber Ajansı’na anlatan Melek Nur Soylu, namaz kılmak için Psikoloji Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Chiara Volpato’ya kampüste ibadet edebileceği bir yere ihtiyacı olduğunu, bu konu hakkında ne önerebileceğini soran bir mail yazdığını ifade etti. Soylu, Prof. Volpato’nun kendisine ibadet için uygun bir yer aradığını; ancak meselenin üniversite yönetmeliğine takıldığını, iki hafta sonra konuyla ilgili görüşmek üzere kendisini yanına çağırdığını anlatarak şöyle devam etti: “Profesör gayet demokratik ve hoşgörülü bir üslupla, bu konuda bir çare bulununcaya kadar kendi odasında ibadet edebileceğimi söyledi ve odasının anahtarını bana verdi!” Soylu, Prof.

Volpato’nun bu yaklaşımının kendisine büyük moral verdiğini dile getirdi.

Öte yandan İtalyan La Repubblica gazetesinde önceki gün konuyla ilgili yayınlanan haberde önemli yanlışlıklar olduğu da ortaya çıktı. Haberde, Türk öğrencinin Torino kentinde okuduğu belirtilirken, Melek Nur Soylu’nun Torino’da değil Milano’da öğrenim gördüğü ortaya çıktı. La Republica’nın haberinde Torino Politecnico Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde okuduğu iddia edilen Soylu Milano Bicocca Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde yüksek lisans öğrenimi görüyor.

TÜRK MEDYASINDA OLAY ÇARPITILDI

La Repubblica’daki hatalar bunlarla sınırlı değil. Ancak haberdeki yanlışların Türk medyasında katmerlenerek olayın farklı bir şekilde yansıtılması dikkat çekti. Melek Nur Soylu, Türkiye medyasında hadisenin, “Türk kızının üniversitede dua etme isteği, Torino’yu dönüm noktasına götürdü” başlığıyla yansıtılmasını ve bu başlığın La Republica’ya atfedilmesini oldukça ‘provokatif‘ bulmuş. Oysa La Repubblica gazetesi “Müslüman kız öğrenci Üniversite’de namaz kılmak için yer istedi” başlığıyla sadece vakayı rapor etmiş.

Soylu, La Repubblica’nın haberinde “3 vakit namaz” için izin ifadesinin geçtiğini, ama bu ifadenin Türk medyasına “5 vakit için izin” şeklinde yansıtılmasını da anlamakta zorlandığını belirtti. Ancak iki ifadenin de yanlış olduğunu vurgulayan Türk öğrenci, talepte bulunduğu günlerde yaz saati uygulamasının devam ettiğini ve “sadece öğle namazı için” bu isteğinin geçerli olduğunu dile getirdi. “Herhangi bir sayı ifade etmedim. Sadece namaz kılabilmek için bir yer olup olmadığını sordum.” diyen Soylu, bir öğrencinin 5 vakit okulda olmasının imkânsız olduğu halde Türk medyasında bu şekilde yansıtılmasını “doğru ve tarafsız habercilikten uzak bir yaklaşım” olarak yorumladı.

İTALYANLARA SEMPATİM ARTTI

Namaz için kendisine odasının anahtarını veren İtalyan profesörün tavrının özellikle Müslüman ülkelerdeki tahammülsüz ve antidemokrat akademisyenlere örnek olmasını dileyen Soylu, İtalya’daki öğrenim hayatından oldukça memnun. Melek Nur Soylu, Prof. Volpato’nun bu örnek yaklaşımı sonrası hem okuluna hem de İtalyanlara karşı sevgi ve sempatisinin arttığını da dile getirdi.

Cihan