Etiket arşivi: İttihad-ı İslam

Arap Baharı (Rebîu’l Arabî)

Dünyanın dengeleri yeniden kuruluyor.

Yıllardır emperyalist batı sömürgesinin kıskacındaki İslâm âlemi bir bir zıncirlerini kırıyor, ayağındaki prangaları darmadağın ediyor.

Emperyalist güçlerin son payandası, gönüllü kuklaları müstebid liderler, halkın nazarında bir bir değerini kaybediyor…

Bunlar zalimler güruhunun son halkaları…

Bunlar totaliter rejimlerin, uydu sistemlerin son aktörleri…

Ülkelerini şunun bunun bilmem kaçıncı eyaleti yapmanın vebalini ödemek zorunda kalıyorlar… Ve alacaklar…

Şişirilen batınlar, şatafatlı ve gösterişli muhteris hayatlar, hak ettikleri azaba düçar olacaklardır.

Yetimin, mazlumun, şehid Furkanların hesabı bir gün görülecektir elbet…

İslâm âlemi; büyük uyanışın, yeniden dirilişin, ümmet olma şuurunun baharını yaşamaya hazırlanıyor.

İslâm Birliği’nin (İttihad-ı İslâm) kutlu beşareti yüzünü çıkarmış, İ’lâ-yı kelimetullah dâvasının adalet, hak/hukuk, hürriyet, kalkınma, ümran ekseninde yükselişinin seyrine hazırlıyor dünya insanını…

Hz. Mehdî’nin önderliğinde, Hak ve adaletin hâkim olacağı bir dünyaya doğacak güneşin huzmeleri yavaş yavaş tulû’ etmeye başlıyor biiznillah…

Geçmişte azametli kıtaların yeniden dirilişini fısıldıyor tüm âleme…

Dostlar seviniyor, düşmanlar mahzûn…

İnşâallah bu ittihadın neticesinde zulümler bitecek, mazlum milletler hak ettikleri yeri alacaktır.

Sömürgeci emperyalizmle omuz omuza Müslüman kıyımına destek veren, kendine gelince özgürlük nâraları atan, ama Müslümanları terörist ilân eden kokuşmuş batı zihniyeti, deccal ruhlu habis aktörler, onun uzantıları, şakşakçıları ve tek dişli canavar can çekişiyor biiznillah…

Uyuyan dev uyandı artık, uyanıyor inşallah… Haklarına, İslâm’ın, Kur’ânın, Resûlü’nün öngördüğü ve deklare ettiği haklara koşuyor. Koşuyor, çünkü; tek çıkışın İslam kardeşliği, tesanüd, ittihad ve ittifak ruhunun olduğunu artık anlıyor.

Bediüzzaman’ın Yüz yıl önce Şam Emevî Camiinde, tüm İslâm âleminin eline tutuşturduğu meş’âle, elhamdülillah gönüllerde ma’kes buluyor, dalga dalga özgürlük dalgaları, şirkin, küfrün, istibdadın, tahakkümün, sömürünün belini kırıyor ve kırmaya da devam edeceğe benziyor inşâallah…

Son firavunlar devrini tamamlıyor, gönüllerdeki uyanış, Kur’ânın hâkimiyetine doğru hızla ilerliyor.

Hamanlar, Karunlar, Ümerâ-i sû’, mutrefîn-i sû’ ve işbirlikçileri gazab-ı İlâhînin pençesinden kendilerini kurtaramayacaklardır hiç kuşkusuz…

Bu uğurda çaba sarfeden tüm mücahid ve kahramanlar, devlet adamları, hizmet erbabı, şehâdet şerbetini içen kutlu şehidler, gönül erleri, hayırla anılmayı ve gerekli övgüyü fazlasıyla hak ediyorlar.

Başlar, eninde-sonunda Âlemler Sultanının emrine boyun eğecek, zalimlerin iradesi yerine Hakk’ın iradesi hâkim olacaktır.

Gözleri kapamak çare değildir. Gözünü kapayanlar kendilerine gece yaparlar.

Yaşasın İttihad-ı İslâm… Yaşasın sıdk, ölsün yeis ve karamsarlık…

Selam, dua ve muhabbet Hüdâya ve hidâyete tâbi olanlara olsun.

İsmail Aksoy / NurNet.Org

Bu Kapı Açılacak, Alem-i İslâm Açılacak

Said Özdemir Bediüzzaman’ı ziyaretini şöyle anlatır:

“Üstad Hazretleri’nin huzuruna girdik, elini öptük. Sarıldı bize ve beni görünce;
-Nerelisin..? dedi.
Tillo.. dedim.. dedi;
Ben tam 70 sene evvel Tillo’daydım.. Orada 20 bin büyük zat var. Onları şefaatçı kılarak. . Buradan bana bir yardımcı çıkar, diye Cenab-ı Hakk’a dua etmiştim.. .Demek Cenab-ı Hakk seni gönderdi. “

“Bu arada ben dedim ki;

Üstadım ben bu memleketten gideceğim...’

Nereye gideceksin..? dedi. Ben dedim

Ya Mekke-i Mükerreme’ye ya Medine’ye gideceğim.’

Niye gideceksin..? dedi.

Benim acizane kanaatime göre bu memleket gittikçe bozuluyor…’ dedim.

“Kardeşim” dedi. ‘Ben Mekke-i Mükerreme’de veya Medine-i Münevvere’de olsa idim Türkiye’ye gelirdim.. Çünkü âlem-i İslâmın kapısı Türkiye’dir..’

“Bu kapı açılacak, âlem-i İslâm açılacak’ dedi.  Onun için buradan gitmek katiyen caiz değil.

…….

Said Özdemir, Bediüzzaman vefat edene kadar tam yedi yıl boyunca onun çok yakınındakilerden biri olur, hatta o kadar güvenini kazanır ki, Said Nursi, ona bir vekaletname bile verir: Hem parmak izi var, hem eski yazıyla, hem de yeni yazıyla yazılmış imzası var.

Şöyle diyor ;

“Ben gayet hasta ve perişan olduğum için gayet müstakim ve sadık bir vekil isteyordum. Cenab-ı Hakk’a hadsız şükür olsun ki bana tam bir hakiki kardaş, müstakim ve sadık Tillo’lu Said’i verdi. Ben de onu hakiki ve her cihetle bana ve Risale-i Nur’a hizmet için tevkil ediyorum. Benim vekilimdir. O, ne yapsa ben yapıyorum gibi kabul ediyorum.”

8 Ekim 1953,

İmza: Said Nursi.
Bediüzzaman’la Yaşayan Hatıralar

Bediüzzaman’ın talebeleri

Bediüzzamanın talebeleri

 

Kurban Bayramını, kıymettar kardeşlerimizle beraber Filipinlerde geçirdik.

Filipinler, 120 Milyon insanın yaşadığı 7.000 küsur adadan oluşan bir ülke. 12-16. yy’da müslüman olduktan sonra İspanyol misyonerleri tarafından hristiyanlaştırılan bir ülke. Budistler, Paganlar var. Müslümanlar azınlık. Fakir bir ülke. İhtiyaçlar içinde. İnsanı perişan, gençleri perişan, kadınları perişan bir halde. Kilise ve dünyanın süper güçleri buralarda hakim ve etkin.  Dünyadaki en çok kilise sanki bu ülkede vardı. En küçük yerleşim yerlerinde bir çok kilise var ve inanılmaz güzel yapılmış. Camiler ise sundurmadan yapılmış, genelde mescit gibi bakımsız durumda.

Fakat orada, Cagayan de Oro’da insanların üçte ikisinin Hristiyan olduğu, 600.000 kişinin yaşadığı bir Filipin şehrinde ve etrafında, Hristiyan ve Müslümanların yarı yarıya olduğu İligan’da bir şeyler oluyor. Buralarda Bediüzzamanın talebeleri bir enstitü kurmuş. Çok cevval bir faaliyet var.  Burada bir hakikat gösteriliyor. Türk insanı dünyada okul açıyor. Yardım faaliyetleri yapıyor.

Bunlar güzel. Fakat burada dünyaya örnek olacak başka bir şey var. Olağandışı, olağanüstü. Kainatın en muazzam meselesi olan, imana, İslama, Kur’ana hizmet etmek gibi. Dünyaya bir şeyler gösteriyorlar. Asıl mesele olan ebediyete hizmet. Türk insanı, özellikle Bediüzzaman’ın talebeleri. Buralarda Kuran hakikatlarını sergiliyorlar, iman hakikatlerıinin tevhidin güzelliğini, neşrediyorlar. Tevhidin hakikatını aleme ilan ettikleri gibi Hristiyanlara Hz. Peygamberin (a.s.m.) kemalatını gösteriyorlar.

Bediüzzaman’ın talebeleri , Hz. İsa’nın (a.s.) talebelerine, sevgilimiz Hz Muhammed’i (a.s.m.) sevdiriyor . Tevhidi gösteriyor ve diyor “dünyadaki hakim güç, dünyada insanlığı zülümata(karanlığa) atıyor, her yerde kan var. Gelin biz beraber Kuranın içindeki gerçek İsa (a.s.) ile beraber, adaleti ve saadeti dünyaya ilan edelim”.

İslama hücum eden İslam düşmanlarına bir Osmanlı tokadı aşkediyor ve onların yanlış fikirlerine kapılmış bazı ehli imanı ise uyandırıyorlar. “Ahir zamanda İsa (a.s.) gelecek ve Hz Peygambere tabi olacak” hadisinin  tezahürleri buralarda gözüküyor.

Bediüüzzamanın talebeleri hiç durmuyorlar. Hele o Filipinli Saidler. Öyle kahramanlar ki, durmuyorlar, durmak bilmiyorlar. Bediüzzaman’ın Türk ve Filipinli talebeleri, Filipin alemine kardeşlik neşrediyorlar. Kur’an ayetleri Kiliselerde okunuyor.

Her şeye rağmen Bediüzzaman’ın talebeleri Filipinler’de her yerde seviliyor ve kendilerini sevdiriyorlar. Sadece buralarda değil. Filipinli Müslümanların tüm camilerinde Bediüzzaman’ın talebeleri var. Onlar konuşuyor. İttihadı İslamı anlatıyorlar.

Müslümanların tekrar aziz olması gerektiğini öğretiyorlar. Kendilerine güveni azalmış, zelil kalmış, fakir kalmış, azınlıkta kalmış Filipinli kardeşlerini gayrete getirmeye azm etmişler.

Sonra girişte dünyanın tek İslam şehri diye yazan Marawi’ye geliyoruz. Burası Müslümanların hakim olduğu şehir. Orada Avrupadan Avustralyadan gelmiş Milli görüşteki kardeşlerimizden Enes ve arkadaşlarını, Bediüzzaman’ın talebeleri ile beraber İslam bölgesinde beraber hizmet etmenin süruru içinde görüyoruz. Bu bölgede Risale-i Nur Enstitüsü çok faal.

Kuran’ın bu asrın fehmine bir dersi, müslümanların ilacı, gıdası, Kuran hakikatlarının manzumesi olan Risale-i Nur, 64 üniversitede ders kitabı olmuş. Üniversitelerde bu hakikatlar konuşuluyor. Bu hakikatlar anlatılıyor. Üniversitelerde kürsüler kurulmuş. Risale-i Nur dersinin öğretim görevlileri var.

Görüyoruz kii ahir zamandaki iman hizmetini yapmanın yanında İttihad-ı İslam’ı sağlamaya en ehliyetli,,  kudretli ve  varis-i Nebevi ve Muhammedi, Risale-i Nur olacağı müjdesini gözlerimizle teyit ediyoruz.

Bunun yanında Bediüzzaman’ın talebeleri Kuranın güzelliğini, İslamın izzetini, kiliselerde ilan ediyorlar terennüm ediyorlar.

İslamı kabul etmiş, namaz kılan, Kuran okuyan yeni Müslüman olan bir çok Filipinlileri görünce insan gerçekten dünyada, son devirde “Hristiyanlık tasaffi edecek, tevhide ait yanlışlarını bırakacak ve müslümanlarla beraber dünyadaki hakim adaletsizlik ve zulme son verecek” hakikatının ne muazzam bir hakikat olduğunu müşahede ediyor ve dünya bunu bekliyor.

“Kuranın güzelliği, alemde son defa tam ve mahza şekilde güneş gibi doğacak” müjdesinin bir cilvesini burada görmüş olduk.  Kuran talebelerinin sadece ve sadece Allah’a (c.c.), Kurana Tevhide hizmet etmeleri, diğer alanlarda yapılan hizmet ile imana yapılan hizmet arasındaki farkın dünya ile ahiret kadar olduğunu hissediyoruz.

Özellikle meşhur Datu ile tanıştık, eskiden Paganmış, yıldıza, tabiata tapıyormuş. Bir kabile reisi. Yanlış anlamadıysam 16 hanımı 80 çocuğu varmış. Risale-i Nur ona imanı tattırmış ve kabilesi ile beraber İslam’a girmiş. Şimdi hanımlarını 4’e indirmiş. Fakat tüm kabileye bakıyor. Kabilenin büyük talebeleri İslam’ın hadimi olmuşlar. Küçüklerinin başlarında bile başörtüsü var.

İman bir güneş gibi. Kalbe girince kainat o kalpte nurlanıyor. Bir değil, bin güneş bin esma aydınlanıyor. Sonuçta koca bir ağaç gibi cennet meyvesini veriyor.

Oradaki hizmet kahramanlarına binler selam olsun.

Filipininleri ziyaret eden kardeşleriniz.