Etiket arşivi: kadın-erkek eşitliği

Ev hanımları da psikolojik savaş mağduru

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Ev hanımlığını küçültmek, psikolojik bir savaş taktiğidir”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ev hanımlarının psikolojik savaş mağduru olduğunu ifade ederek “Ev hanımlığını küçültmek, psikolojik olarak yapılan bir savaş taktiğidir. Kadını iş hayatına sokup tüketime katarak ve hanımları cinsel sömürü objesi haline getirerek onların değerini azaltmaya çalışıyorlar. Üstün kültürler farklı olan insanları kendine benzetmek için onlardaki bazı değerleri yozlaştırıp küçülterek karşı tarafta aşağılık ve eksiklik duygusu oluşturmak isterler. Böylece kendisine benzetmeye çalışırlar.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aylık genel kültür dergisi Moral Dünyası’na ev hanımlığı ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Ev hanımlığını küçültmenin psikolojik olarak yapılan bir savaş taktiği olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Üstün kültürler kendilerinden altta kalan kültürleri kendine benzetmek için birtakım taktikler uygular. Bu tip üstün kültürler farklı olan insanları kendine benzetmek için onlardaki bazı değerleri yozlaştırıp küçülterek karşı tarafta aşağılık ve eksiklik duygusu oluşturmak isterler. Böylece kendisine benzetmeye çalışırlar. Bu, Hollywood kültürünün dünyada etkisini yaygınlaştırmak ve tüketimi artırmak için yapılan bir plandır. “Bir moda çıkaralım tüm dünya alsın” diyen bir tüketim ekonomisinin felsefesi vardır burada. Bunun için sinema etkili bir silah olarak kullanılıyor. Buradaki tek tipleşmede ve yozlaşmada sinemanın büyük bir etkisi var. Kadını iş hayatına sokup tüketime katarak ve hanımları cinsel sömürü objesi haline getirerek onların değerini azaltmaya çalışıyorlar. Bu şekilde insanların merak ve ilgisini bu yöne çekmeye çalışıyorlar. ABD, dünya nüfusunun yüzde 5’ni oluşturmasına rağmen kaynakların yüzde 25’ini kullanıyor. İnsanlar bunun farkına varamazsa bu üzücü durum devam edecektir.” dedi.

Psikolojik ve kültürel savaş ortamında, ev hanımlığının korunması için öncelikle yapılması gerekenin ev hanımlarının özlerini kaybetmemesi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “İyi çocuk yetiştirmek ve annelik yapmak iyi bir fabrika kurmaktan daha kıymetlidir. Anneliğin değerini düşüren topluluklar kendilerine zarar veriyor. Anneliği bu yüzden en önemli meslek olarak görmek gerekiyor. Hatta devletimizin onlara zorunlu sigorta yapması gerekiyor. Bu onların özgüvenini artıran bir uygulama olacaktır. Böyle yapılırsa evde kadının çocuğuyla ilgilenmesi külfet olarak algılanmayacaktır.” şeklinde konuştu.

Ev hanımlığını değersizleştiren feministler

Ev hanımlığını değersizleştirenlerin feministler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Feminizm, kadın erkek ilişkilerini kadın-erkek çatışmasına dönüştürdü. Feminizm, kadının özgürleşmesini evden çıkıp iş hayatına atılmasına bağladı. Bunun sonucunda da ev hanımlığı meslek olarak değersizleşti. Ev hanımlarının bu konuma gelmesinin ana nedeni modernizmin getirdiği tezlerdir. Kapitalist sistemde “üretim yaptığın kadar” değerlisindir. “Kadın çalışırsa özgürdür, üretime katılmalıdır” tarzındaki düşünceler ev hanımlığını değersiz gördü.” dedi.

Çözüm, anlaşma yapmada

Bir evde kadınla erkeğin beraber çalışma zorunluluğu varsa evdeki işlerin yine kadına kaldığını, bunun da kadını yıprattığını ifade eden Tarhan, şunları söyledi: “Süreç kadının aleyhine işliyor. Erken yıpranmasına sebep oluyor. Fazla yıpranmayan erkek belli bir müddet sonra “dünyaya bir kez geldim, yaşamak istiyorum” diyerek eşinden ayrılmak istiyor ve yuvalar dağılıyor. Bu durumda kadın da mağdur oluyor. Böyle olmaması için evliliğin ilk aşamasında çiftlerin evde işleri paylaşması gerekiyor. Bir gün sen bulaşığı yıkacaksın, bir gün ben yıkayacağım gibi. Bunun açıkça konuşulması gerekiyor. Kadın eğer bu işleri yetiştiremiyorsa, erkek de evliliğinin yürümesi için bunu yapmak zorunda.”

Erkek, kadını anlamak için kendini geliştirmeli

Evlilik süresince erkeğin kendinde eksik olan yönlerini geliştirirse kadını anlayabileceğini söyleyen Prof. Dr. Tarhan, bu durumu şöyle izah etti: “Erkekler olayların sonucuna bakar, sürece bakmaz. Estetik algılaması daha düşüktür. Mesela alışverişe gittiğinde erkek bir şeyin “ucuz ve kaliteli” olmasını isterken, kadın “hoş ve güzel” olsun der. Estetik algısı kadında daha öncedir. Kadın kendini iyi hissetmediği, problemin var olduğu bir anda sonuçtan çok süreçle ilgilenir, yani neyden çok nasıla bakar. Erkek, sorunu bir an önce çözmek isterken, kadın çözümden çok süreçle ilgilenir. Kadın, sıkıntıyı gidermek için sorunu çözmekten çok paylaşmayı ister. Biyolojik olarak bu böyledir. Eğer kadınla erkek birbirini anlamak isterlerse yapması gereken şeyler vardır. Kadının sonuçlara daha önem veren bir anlayışı benimsemesi gerekirken, erkeğin de estetik algısını geliştirmesi gerekir. Bunu yaparlarsa çiftler birbirini tamamlar. Erkeklerin algı karakterli, atak ve cesur bir yapısı vardır. Kadın da genetik olarak çocuklara annelik yapmaya daha uygun olduğu için korkuya ve estetiğe duyarlıdır. Kadın beyni duygusal eğilimlidir. Ona göre programlanmıştır. Kadın ve erkeğin birlikte mutlu olması için erkeğin zihnine duyguyu, kadının ise zihnine mantığı katması gerekiyor. Böyle olmazsa aile arasında çatışma yaşarlar.”

Ev hanımlarına yeni sıfat: Aile mühendisi

Moral Dünyası dergisinin, “Ev hanımlığı” tabirinin içinin gerek toplum gerekse fertler tarafından bir şekilde boşaltıldığı, ev hanımlığına “Aile Mühendisliği” gibi bir yeni bir sıfat verilmesinin toplumda ne gibi bir etki oluşturacağını sorması üzerine Prof. Dr. Tarhan, şu cevabı verdi: “”Aile Mühendisliği” aslında ezber bozacağı için söylenebilir. Ama kabul edilip tutar mı bilemiyorum? “Aile Mühendisliği” konuyu tartışmak için söylenebilir. Ev hanımlığı meslek olarak ailenin bir bakıma iç işlerinde karar vericisidir. Onlara değerini belirtmek ve iyi hissetmelerini sağlamak için bu söylenebilir. “Ev hanımlığı” kariyer basamağı olarak görüldüğü takdirde daha da yararlı olabilir. Bu kavramları yeniden tanımlamak çok güzel bir düşünce tarzı olacaktır.”

Sevgi ve İktidar İlişkisi

“Horozu çok olan köyün sabahı geç olur.” (Atasözü)

SEVGİ ve İKTİDAR İLİŞKİSİ (“Huzur Bulalım Diye” kitabından)

Sevgi ve iktidar konusunda ülkemizde pek bir çalışma yapılmamış. Avrupa ülkelerinde aile kurumunun neredeyse bitmek üzerine olmasından dolayı evlilikler üzerine çok fazla araştırma ve çalışmalar yapılıyor. Uzun yıllar klinik psikolog olarak çalışan Dr. Michael Vincent Miller “Aşkta Terör” kitabında sevgi ve  iktidar konusu üzerinde uzun uzun duruyor. Şöyle diyor:

İktidar sözcüğünün varlığının açıkça kabul edilmesi sevgi ve demokrasi dışı bir şeymiş gibi görünüyor. İktidar zaten vardır, nasıl kullanılacağı önemli. Karı-koca arasında iktidar bölüşümünü korumanın en iyi yolu böyle bir iktidar bölüşümü olduğunu kabullenmektir. İnsanlar arası yakınlıkta iktidar da sevgi kadar rol oynuyor. Karar verme hakkı kimde? Bir ilişkide sevgi ve iktidarın birbirlerine oranlarını ayırt etmek ilişkinin sağlığı açısından önemlidir.

 “Yakın ilişkilerde insanlar arasında hep eşit olmayan iktidar dağılımı vardır. Eskiden iktidar gizli yürütülürdü. Günümüzde açık açık yürütülüyor. Günümüzde aşk, cinsellik, yakınlık ya da evliliği iktidarı aklımıza getirmeden düşünmemiz neredeyse olanaksız.

Yakın ilişkilerde kaygı, çaresiz bir kurban ya da yardımsever bir diktatör olarak ortaya çıkıyor. İlişkinin kontrolünü ele geçirme savaşı aralarında mücadele başlatıyor. Çiftler iktidarı ele geçirmek için manevra yapıyor bazen şefkat kılıfında.

“Sevgi hakkında gereğinden fazla duygusallığa kapılmak, insanı saflığa ve bağımlılığa sürükler. İktidara sevgiyi unutacak kadar değer vermek de insanı yalnızlaştırır, paranoyaklaştırır… İktidar hayatın her alanında vardır. Siyasetten anne-baba-çocuk ilişkisine kadar… Karı ile koca arasındaki iktidar bölüşümünü korumanın en iyi yolu, böyle bir iktidar bölüşümü olduğunu yadsımaktır…”

Batılılar yıllarca savundukları kadın-erkek eşitliğinin kendilerine ne getirdiğini gördüler. Eşitlik davasının ortaya çıkardığı kadın-erkek arasındaki iktidar savaşlarının sonuçlarını gördükleri için artık insaf sahipleri gerçekleri göstermeye başladılar.”Herkes kendi cinsiyet rolünü yaşarsa mutlu olur.” diyorlar. Fakat feministlerden korktukları için şu safhaya gelemediler: “İktidar erkekçe bir şeydir, kadınlar erkeklerle mücadele  etmeyin, erkekler siz de iktidarı kadınlara bırakmayın, yoksa mutluluk yüzü göremezsiniz,” diyemiyorlar. “İki insanın ilişkisinde iktidar mutlaka vardır, bunu kimin alacağını konuşun, kabul edin.” diyebiliyorlar ancak.

Bizim güzel dinimiz bize bunu açık açık söylüyor.  “Erkekler, kadınlar üzerine kavvam (yönetici ve koruyucu) dırlar.” buyuruyor Rabbimiz Nisa suresi 34. âyet-i kerîmede. Eve bir reis tayin ediyor ve daha çıkmadan iktidar savaşlarının önüne geçiyor. Kadınlara da “Saliha, kadınlar gönülden itaatli, saygılıdırlar.”buyurarak evin reisine saygı şartı getiriyor. Sonuçta “İki aslan bir posta sığmaz.” Aynı çatının altında bir aslan olur. O da erkek olacak. Zira iktidar kadınca bir sorumluluk değil.

Yaratılan her varlığın bir görevi var. Herkes görevinin gereklerini yerine getirirse hayatta intizam olur uyum olur. Bir Gana atasözü var: “Tavuk günün doğduğunu bilir fakat horozun ağzına bakar.” Zira günün doğumunu duyurmak horozun işidir, tavuk sınırlarını ölçüsünü bilir ve horozu bekler, onun işine karışmaz. Zira tavuğun yaratılış amacı farklıdır.

Günümüzde kadınlar hem kendi cinsiyet özelliklerinin keyfini çıkarıp, hem de bir yandan erkeğin elindeki güçleri almaya çalışıyorlar. Kadınlar hem kadın hem erkek gücüne sahip olmak istiyorlar hem de gücünü sömürdükleri erkeklerle mutlu olmak istiyorlar. Böyle bir şey ise hiç mümkün değil.

Müslümanların bir kısmı dinimizin insan fıtratına uygun olan emirlerini feminizme uymuyor diye kabul etmek istemiyorlar. Hatta bazı dindar görünümlü kişiler, kadın-erkek eşitliğine uygun bulmadıkları sahih hadisleri dine uymuyor diye reddedip, hoşlanmadıkları hadislerin kitaplardan çıkarılmasını istiyorlar. Oysa dine uymayan, sahih olarak günümüze gelen hadis-i şerifler değil, kendi zihniyetleridir.  Cehaletleri ve sığ bakışlarından dolayı hadisleri anlamaktan âciz oldukları için kendiler dine uymayıp, dini kendilerine uydurmaya çalışıyorlar. Kafalarına göre yorumlamaya çalıştıkları âyetler ve inkar etmeye çalıştıkları sahih hadisler huzurun, muhabbetin reçeteleri. Ah bir de samimiyetle okuyabilseler. Zira “Din samimiyettir.” buyuruyor Sevgili Peygamberimiz.

Sema Maraşlı

cocukaile.net