Etiket arşivi: kadınlar günü

Dünya Kadınlar Günü Nedir? (8 Mart)

Dünya Kadınlar Günü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart’ta kutlanan Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin  New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlarlar. Ancak polisle işçiler çatışır, fabrikada yangın çıkar ve fabrika önünde kurulan barikatlardan işçilerin kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verir.

Alman sosyal demokrat partisi işçi önderlerinden Clara Zetkin, 1910 yılında Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında 8 Mart tarihinin “Dünya Kadınlar günü” olarak kutlanmasını önerir, ancak 1921 yılında Moskovada 3.Uluslararası Kadın konferansında 8 Mart tarihinin ”Dünya emekçi kadınlar günü” olarak kutlanmasına karar verilir. Birleşmiş Milletler 16 Aralık 1977 de 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul eder. 1857 yılındaki üzücü olaydan BM lerin bu günü kutlamak için verilen karara kadar aradan tam 120 yıl geçmiştir.

Günümüzde de Dünya ülkelerinde bu kutlamalar yapılmaktadır. Ancak konu bağlamından o kadar çok saptırılmıştır ki bu yozlaşmanın kahramanları maalesef yine kadınlar olmuştur. Emeğinin hakkını almak için greve giden işçilerin mücadelesini anlatan bu gün maalesef bazı Ülkelerde yozlaştırılarak kutlanmaktadır. İşte size bir örnek: “Bu yıl Danimarka’nın başkenti Kopenhag’daki ‘Ulusal Müze’ 100’üncü kadınlar gününü 100 yıllık iç çamaşırı defilesi ile kutladı. Defilede her kilo, boy ve yaşta 40 kadın İç çamaşırının tarihinin anlatıldığı giysilerle podyuma çıkarak gönüllü mankenlik yaptılar. “

Batı toplumunda ve sosyalist toplumda kadının işçi olarak çalışma hayatına girmesi bizden çok önce olmuştur. Osmanlı’da kadınların kırsal alanda üretime katılması vardı. Köylü kadını erkeği ile beraber üreticidir. Hem tarım işçisidir hem de ev ekonomisinde büyük yeri vardır. Tanzimat ile başlayan süreçte İse kadınlar, toplumsal hayata bir özne olarak katılmaya başlamışlardı. Kadınlar; imalat sektöründe, dokuma sanayinde özellikle pamuk ve ipek dokumacılığında Osmanlı’da çalışmaya başlamışladı. Ama onları çalışma hayatına iten bir başka faktör de Balkan savaşları ve 1. Dünya savaşlarıdır. Bu savaşlara katılan erkekler dolayısıyla kadınlar memur, müstahdem ve askeri terzi olarak da çalışma hayatına girmişlerdir. Geçim derdi kadınları geçmişte çalışma hayatına sokmuştur. Ama günümüzde bazı kadınlar çalışma hayatına girip memur ve işçi olarak çalıştıkları gibi bazıları da çalışma yerine zengin koca bulup hayatını garanti altına alma adına kendilerini tehlikelere atmaktadır.

Çalışma hayatının koşulları zordur. İşçilerde vardiyalı çalışma sistemi, çalışan annenin servis, hamilelik, hastalık, emzirme ve kreş gibi sorunları, çalışma hayatından kadını kısıtlayan sorunlardır. Kadına kapılarını çalışmaları için açan devlet ve özel sektör onların işyerindeki bu gibi sorunlarını halen çözebilmiş değildir. Bir tarafta kadını çalışma hayatına iten nedenler bir tarafta çalışma hayatının zor koşulları onları yıldırmış durumdadır. Onlar çalışıyor ama mutlu değildirler, haklarını alamamaktan şikâyetçilerdir. Düşük ücretle ağır işlerde çalışmaktadırlar.

Bediüzaman kadınlara genel olarak şu öneride bulunmaktadır:

*mübarek taife-i nisâiye, fıtraten yüksek ahlâka menşe olduğu gibi, fısk ve sefahatte dünya zevki için kabiliyetleri yok hükmündedir. Demek onlar daire-i terbiye-i İslâmiye içinde mesut bir aile hayatını geçirmeye mahsus bir nevi mübarek mahlûkturlar. Bu mübarekleri ifsad eden komiteler kahrolsunlar! Allah, bu hemşirelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhafaza eylesin. Âmin.

*Maişet derdi için, serseri, ahlâksız, frenkmeşrep bir kocanın tahakkümü altına girmektense, fıtratınızdaki iktisat ve kanaatle, köylü mâsum kadınların nafakalarını kendileri çıkarmak için çalışmaları nevinden kendinizi idareye çalışınız, satmaya çalışmayınız. Şayet size münasip olmayan bir erkek kısmet olsa, siz kısmetinize razı olunuz ve kanaat ediniz. İnşaallah, rızanız ve kanaatinizle o da ıslah olur. Yoksa, şimdiki işittiğim gibi, mahkemelere boşanmak için müracaat edeceksiniz. Bu da, haysiyet-i İslâmiye ve şeref-i milliyemize yakışmaz. (LEMALAR, 24.Lema)

Clara Zetkin, daha iyi çalışma koşulları için başlatılan grev sonucu ölen 120 kadının anısına önerdiği, “Emekçi kadınlar günü”nü, bizzat kadınlar tarafından yozlaştırılması için önermedi. Bu uğurda canını verenlere saygılı olun!

Ey kadınlar!, kendinize gelin, kendi ellerinizle böyle incitici işlere alet olmayın. Ailesini, geçindirmek için bugün çalışmak zorunda olan binlerce kadın var. Çözüm bekleyen onlarca sorun varken, bu uğurda mücadele veren kadınların anısına hürmetsizlik etmeyin. Onurunuzu siz kadınlar korumazsanız, başkası hiç korumaz. Dünya kadınlar gününü kutlayacaksanız günün mana ve önemini hiç unutmayın!

İç çamaşırı defilesi yaparak Dünya kadınlar günü kutlanmadığı gibi sokakta dans ederek, göbek atarak da kadına şiddet protesto edilemez. Böyle anlamsız şeyler yerine her yıl kadın sorunlarını çözmek için neler yaptıklarınıza dönüp de bir bakın, yeter.

Dr. Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.Org

Tavuk Gibi Erkekler, Horoz Gibi Kadınlar

Ekmek taşıyan kadınlarDünya Kadınlar günü haftasında medya öyle haberler hazırlıyor, öyle afişler kullanıyor ki, bu haber ve afişleri görenler, bütün erkeklerin ‘kadınları dövme fantezisi olan psikopatlar’ olduğunu düşünür.

İnternet sayfası vasıtasıyla, kadınlara uygulanan şiddeti gündeme getirmek için hazırlanan bir sitenin sloganlarından birisi ‘İsyan et! Dans et! Ayaklan!

Bu bakış açısı ve bu mantık, kadın ve şiddet sorununu çözemez. Problemin kaynağını doğru görmeyenlerin üreteceği çözüm yöntemleri, problemin büyümesinden başka bir şeye yaramaz. Yanlış teşhis yanlış tedavi anlamına gelmez sadece. Yanlış teşhis, küçük problemlerin büyümesine kapı aralar. Dizleri ağrıyan birisine göz damlası damlatmaya benziyor, bizim medyanın konuyu gündeme taşıma biçimi.

Doğu’da ezilen Kadın!

Dünya kadınlar günü konuşulurken, dünyanın doğusunda ezilen, eve hapsedilen, ikinci – üçüncü eş olmak zorunda kalan Ortadoğu kadınları gündeme getirilir bir biçimde.

Ortadoğu da kadın merkezli sıkıntıların çok olduğu gerçeğini kimse inkâr edemez. Ancak ‘bu halin suçlusu İslam dini’ gibi göstermeye çalışanlar, insanlığı kandırmak için her türlü takla atan batı kafasından başkası değil.

Dünyanın batsında (Avrupa, Amerika) üretilen bütün bombalar, dünyanın doğusunda patlarken, ‘Doğu’da kadın eziliyor!’ diyenler, kadınlar günü dolayısıyla doğuya saldıranlar, timsah gözyaşı döküyorlar.

Kadını kurtarmak için erkeğe saldırmak!

Birbirini tamamlamak için yaratılmış iki cinsi, birbirine eşitleme söylemi ile yarıştıran batı, yaptığı hatayı haklı göstermek için erkeğe saldırıyor. Allah karşısında erkek ile eşit yaratılmış olan kadını, ‘Erkeği günaha sürükleyen, insanlığın cennetten kovulmasına sebep olan varlık’ olarak yıllarca aşağılayan batı, bu sefer kadını erkekleştirerek, kadını cinsel bir obje olarak kullanarak ‘Kadın hakları’ kılıfıyla kadına kadınlığını unutturdu.

Horoz taklidi yapan tavuklara döndürdü kadınları batı uygarlığı. ‘Modern kadın’ tabiri ile çağdaş gösterilmeye çalışılan kadın, ne tavuk kalabildi, ne de horoz olarak kabul gördü.

Kadın ve Erkek eşit olamaz, olmamalı…

‘Hayvan Okulu’ adlı hikaye, kadın – erkek eşitliği söyleminin, yaratılışa ne kadar ters bir söylem olduğunu göstermek açısından önemlidir.

Bir gün ormandaki hayvanlar bir araya gelerek okul açmaya karar verirler.

Bir tavşan, bir kuş, bir sincap, bir balık ve yılanbalığı yönetim kurulunu oluşturdu. Tavşan, müfredatta koşmanın bulunmasını istemektedir. Kuş, uçmanın dâhil olmasını, balık, yüzmenin dâhil olmasını ve sincap, ağaca tırmanmanın mutlaka zorunlu dersler arasında olması gerektiğini söylemektedir.

Bütün bunları bir araya getirip, bir müfredat programı yaptılar. Ve bütün hayvanların bu dersleri görmesini istediler. Tavşan, koşu dersinde A alıyor olmasına rağmen, ağaç tırmanmak onun için çok ciddi bir sorundu. Sürekli kafa üstü düşüyordu. Bir süre sonra beyni hasar gördü ve artık eskisi gibi koşamadı. Artık koşuda A almak yerine, C alıyordu. Ve tabii, ağaç tırmanmada ise her zaman zayıf alıyordu. Kuş, uçmada çok başarılıydı, ama sıra toprak kazmaya geldiği zaman, o kadar başarılı değildi. Sürekli gagasını ve kanatlarını kırıyordu. Bir süre sonra, toprak kazma notu hâlâ F olmasına rağmen, uçma notu C’ ye düşmüştü. O da ağaca tırmanmakta çok zorlanıyordu.

Sonuçta, sınıf birincisi olan hayvan her şeyi yarım yapabilen, geri zekâlı yılan balığı oldu. Ancak eğitimciler çok mutluydu çünkü herkes bütün dersleri görüyordu.

Bu meşhur hikaye ‘Bu eğitime ‘Eşit eğitim hakkı’ dediler’ diye bitiyor. Kadın erkek eşitliğini, kuş sürünecek, tavşan uçacak mantığıyla sağlamaya çalışmak, tavuklara horoz, horozlara tavuk görevi vermek kadar komik ve yanlıştır.

Erkeklere ‘Böbürlenerek yürümeyin’ diyen Allah, kadınlara ‘Kırıtmayın’ diyor. Çünkü ikisinin de zaaflarını Allah biliyor. Adalet budur işte!

Modern ve Muhafazakâr Cahiliye

Batı’nın kadına yaşattığı sıkıntının adı Modern cahiliyedir. Yaratılışı, kalbi ve ruhu merkezli değil, bedeni merkezli bir kadın algısı, tam bir cahiliye adetidir.

Batıyı eleştirirken Doğu’nun problemlerini de doğru okumak gerekir. Özellikle ülkemizde ‘Din ve Kadın’ adına uydurulmuş o kadar çok hurafe var ki, bu hurafelerin yayılmasına sebep olan kitapları eleştirmek bile cesaret istiyor.

Bizim dindarlarımızda yaşanan problemi ‘Muhafazakar Cahiliye’ benzetmesinden başka bir benzetme ile anlatmak çok zor.

Allah ‘İnsan zayıf yaratılmıştır’ derken, bizim birçok hocamız ‘Kadın zayıf yaratılmıştır’ diye yazdı yıllarca.

Allah ‘İnsanı yarattığını’ söylerken, bizim hocalarımız, ‘Allah erkeği yaratıp, erkeğin kemiğinden kadını yarattığını’ anlatıp durdu senelerce.

Allah, Kadın ve erkek arasına mesafe koyarken, bizimkiler duvar örüp, kadını dört duvar arasına kapattı yıllarca.

Allah insanoğlunun nankör olabileceğini söylerken, bizim hocalarımız ‘Kadın milleti nankördür’ diye anlattı yıllarca.

‘Batı’nın çekici ile Doğu’nun Örsü arasında kalan kadın’ benzetmesi, kadın merkezli problemleri çok güzel özetliyor.

Kadına dair problemleri ne ‘Modern Cahiliye’ kafası ne de ‘Muhafazakar Cahiliye’ kafası çözemez. Kur’an ve Sünnet üzerine kafa yoracak Kadın müfessirler zihinsel emek harcamaya başlamadığı sürece, erkek yorumlarına mahkum sıkıntılardan kurtulamayacağız bu meselelerde.

Sahi Kur’an Tefsiri üzerine kafa yoran kaç bayan hatırlıyorsunuz? Veya Müfessir denilince aklınıza hiç kadın ismi geliyor mu? İslam kadının Tefsir yazmasını mı yasakladı ki, böylesi büyük bir boşluk var ortada?

Kadının kadına uyguladığı şiddet!

Erkeğin kadına uyguladığı şiddetten daha fazlasını, kadın kadına uyguluyor. Bahsettiğim şiddet fiziksel bir şiddet değil.

İhanet eden bir erkek, bu ihaneti başka bir kadın ile yapıyor. Evli erkeği yoldan çıkartan kişi, yine başka bir kadın değil mi?

Kocasının kayınvalidesi tarafından şımartıldığından şikayetçi olan bir kadın, oğlunu şımartarak büyütüyorsa, hemcinsi olan gelinine ‘psikolojik şiddet’ uygulamanın zeminini hazırlamış oluyor.

‘Annen olarak bana gösterdiğin saygıyı, eşine (gelinime) göstermezsen, sana annelik hakkımı helal etmem!’ diyen, kaç kadına rastladınız?

Allah’a karşı duruşumuz

Kadının erkek karşısında ki durumunu, erkeğin kadın karşısında ki tavrını konuşuyoruz sürekli. Piyasada konuya dair yüzlerce kitap var. Birbirlerini tamamlamak için yaratılmış olan iki cins, birbirleriyle savaşıyor gibi bir algıyla yazılıyor, bu ve benzeri kitaplar.

Kadının erkek karşısında, erkeğin kadın karşısında ki duruşunu düzeltmek istiyorsanız, ikisinin de Allah karşısında ki duruşunu düzeltin.

Dünya Kadınlar günü dolayısıyla, Kadına şiddeti konuşmaktan, ANNE olmayı konuşmayanlar, hiçbir soruna çözüm üretemezler.

Said Çamlıca

Bir Kul Olarak Kadın (Cuma Hutbesi) – 08.03.2013

Kıymetli Kardeşlerim!

Yüce Allah, kâinatın en şerefli varlığı olan insanı, bir tek özden yaratmıştır. İnsan olma onur ve sorumluluğunu hem kadına hem de erkeğe yüklemiştir. Sahip oldukları bu sorumluluk ve değer açısından kadın ve erkek, Rabbimiz nezdinde aynı önemi haizdir. Nitekim Yüce Rabbimiz “Mümin olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” buyurmaktadır. Dolayısıyla kadınıyla erkeğiyle bütün insanlar, Allah’ın kuludur. Önemli olan bu kulluğun farkında olmak, karşılıklı görev ve sorumluluk bilinciyle hayatı sürdürmektir. Peygamberimiz de, “Kadın ve erkek bir bütünü tamamlayan iki eşit parçadır.” sözüyle kadın ve erkeğin biri olmadan diğerinin eksik kalacağını ortaya koymuştur. Bu itibarla kadın ve erkek, sağlıklı ve huzurlu bir toplumu birlikte inşa eden, birbirlerini koruyan ve sükuna ulaştıran iki ayrı değerdir.

Değerli Kardeşlerim!

Rahmet Peygamberi, kadının toplum içinde saygın bir yere sahip olması için bugün bile gıpta ile karşılanacak nice gayretler göstermiştir. Öyle ki dönemin kadına yönelik bütün acımasızlığına rağmen O, her daim kadının onurunu korumuş, kadına karşı şiddete başvuranları sert bir dille uyarmıştır. O’nun kadına muamelesi şefkat, merhamet, nezaket ve anlayış örnekleriyle doludur. O, vahye muhatap olmanın heyecan ve ağırlığını ilk olarak sadakât timsali eşi Hatice annemiz ile paylaşmıştır. Sütannesi Halime’ye derin hürmet göstermiş, kızı Fatıma’yı sevgi ve şefkatle büyütmüştür. Kız torunu Ümâme’yi omzuna alarak ashabına imamlık yapmıştır. “Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır” buyuran Efendimiz, hem eş, hem baba, hem de evlat olarak bir kadına nasıl davranılması gerektiği hususunda bize en güzel örnek olmuştur.

Kardeşlerim!

Yüce Kitabımızda Allah’ın övgüsüne mazhar olmuş kadınlardan kesitler sunulur. Yaratılışın kendisinde tezahür ettiği annemiz Havvâ, iman ve cesaretin zirveye ulaştığı Asiye, hayâ ve iffetin mekan tuttuğu Meryem, sadakât ve teslimiyetin anlam bulduğu Hacer, namus ve haysiyeti Yaratıcı tarafından tescillenen Âişe validemiz bu yüce şahsiyetlerden sadece birkaçıdır.

İnancımızda kadın Allah’ın emaneti olan bir eş, ayaklarının altına cennet serilen bir anne, Allah’ın rahmeti ile sarmalanmış bir evlat ve Rabbimizin mükerrem kıldığı bir varlıktır. Bu itibarla kadın her türlü hürmet ve saygıya layıktır. Kadınları incitmek, hangi gerekçeyle olursa olsun dövmek, mağdur ve mazlum durumuna düşürmek inancımızla bağdaşmaz.

Kardeşlerim!

Ne hazindir ki günümüzde hemen her coğrafyada kadın baskı, şiddet ve zorbalıklara maruz kalmaktadır. Kadın onuru ve saygınlığını hiçe sayan bu çirkin davranışlar cehalet, merhametsizlik, vicdanî değerlerden yoksunluk, dahası insan oluştan uzaklaşma gibi etkenlerden kaynaklanmaktadır. Söz konusu yanlış tutum ve davranışların İslam ile bağdaştırılması ise daha da vahimdir. Çünkü zulüm ve şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın, düşüncenin, geleneğin ve inanışın, kendisine Kuran ve Sünnet’te yer bulması mümkün değildir. Unutmayalım ki yüce dinimiz İslam ve onun peygamberi Efendimiz eşimize, evladımıza güzel davranmayı imanın kemali için gerekli görmüştür.

A’râf,7/189.
Nisâ, 4/ 124.
Ebû Dâvûd, Tahâret, 94.
Tirmizî, Radâ’, 11.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Kadının İslâm’daki yeri nedir?

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü… Peki İslam’da kadının yeri ve önemi nedir? Sizler için Mehmet Kırkıncı hocamızın İslam’daki kadının yeri, yazısını paylaşıyoruz…

İslâmiyet kadına pek büyük bir mevki ve şerefli bir makam vermiştir. Cenab-ı Hakk bir ayet-i kerime de “Ana-babanıza öf bile demeyin” (İsra Sûresi, 28) buyurmuştur.

Efendimiz Hazretleri de, “Cennet anaların ayakları altındadır.” (Suyûtî, el-Camiü’s-sağir, 3642) buyurmakla validelere çok büyük bir makam vermiştir. Bu münasebetle, İslâm’da kadın-erkek eşitliği olmadığı şeklindeki itirazlara kısaca temas edelim:

Cenab-ı Hakk sonsuz hikmetler sahibidir. Mahlukatını, hikmetinin iktizasına göre, istediği gibi yaratır. Bazısına diğerinden farklı kabiliyetler ve meziyetler verir. Hiçbir mahlukun, bu hüküm ve iradeye müdahale etmeye hakkı yoktur.

Allah, erkekler ile kadınları her yönden eşit yaratmamıştır. Bu iki cinsi her cihetle eşit kılmaya çalışmak ancak fıtratı değişmekle mümkündür, bu ise muhaldir. Erkeğin ve kadının mahiyetleri bir çok cihetle farklılık gösterir. “Hüküm çoğunluğa göre verilir” kaidesinden hareketle şöyle diyebiliriz: Erkekler, “güç ve kuvvette, teşebbüs kabiliyetinde, cesarette”, kadınlar ise, “şefkatte, hassasiyette, vefa ve sadakatte” daha ileridirler. Gerek kadının gerek erkeğin birbirinden üstün tarafları vardır. Aile çatısı altında, her iki tarafın üstün meziyetleri birleştirilir ve böylelikle ailenin ihtiyaçları yanında, saadeti de temin edilmiş olur.

Erkeklerin güç ve kuvvet yönünden daha ileri olmaları sebebiyle, Cenab-ı Hakk, ailenin sorumluluğunu, birinci derecede, erkeklere yüklemiştir. Erkekleri, kadınların ihtiyaçlarını yerine getirmek, onları maddî ve manevî her tehlikeden koruyup gözetmekle mükellef kılmıştır. Bu hakikat şu ayet-i kerimede açıkça beyan buyurulmuştur; “Erkekler kadınlar üzerine yönetici ve koruyucudurlar. Çünkü bir kere Allah bazılarını diğerlerinden üstün kılmıştır. Bir de erkekler mallarından (kadınlarına) nafaka verirler. Onun için iyi kadınlar, itaatkardır. Allah onları (kocalarının himayesine vermekle) koruduğu gibi, onlar da gaybı (namuslarını ve kocalarının mallarını) korurlar.” ( Nisa Sûresi, 34)

İslâmiyet erkeğin kadına karşı yaptığı bu ihsanlara karşı kadına da kocasına karşı itaati vacip kılmış ve bu itaati ibadet saymıştır. Bu ayet-i kerime bir taraftan erkeklerin hakimiyetini, diğer taraftan da kadınların kıymet ve faziletini ders veriyor.

Şu var ki, aile reisi olmak başkadır, Allah katında üstün olmak daha başkadır. Kur’an-ı Kerime göre, üstünlüğün ölçüsü cinsiyet değil takvadır. Takva ise en kısa ifadesiyle, Allah’tan korkmak, günahlardan sakınmak, Onun razı olmadığı hareket, tavır, hal ve sözlerden uzak durmak, Onun rızasına ermeyi en büyük maksat bilip, bunu kaybetmekten son derece korkmaktır.

Aile içindeki nizam ve ahengin devamı için erkeğin aile reisi olması ve kadının da ona itaat ile mükellef kılınması zarurîdir. Mutlak eşitlik bu itaati kırmakla ailedeki nizamı bozar; huzur ve saadeti mahveder ve çoğu zaman boşanmalara yol açar.

Kadının erkeğine itaati ne kadar lazım ise, erkeğin de kadının hak ve hukukunu gözetmesi o kadar vaciptir. Buna göre İslâmiyet’te “kadınların erkeklere esir oldukları” iddiası tamamen batıldır. Aksine İslâm’da kadın erkekten daha fazla zevk ve sefa imkanına sahiptir. Zira İslâm, erkeği kadının nafakasını temin ile mükellef kılarken, kadını bundan muaf tutmuş, bunun yerine kadına en zevkli bir vazife olarak “çocuk terbiyesini” vermiştir. Bunun içindir ki, Allah, şefkat hissini kadınlara, erkeklerden çok daha fazla lütfetmiştir.

Bugün kadın hürriyeti diye ortaya atılan şeyler, kadınların ancak sefahate düşmelerini ve sefaletlerini netice vermiş, izzetlerini zillete çevirmiştir. İslâmiyet ise onların iffet ve namuslarını muhafaza altına almakla, şeref ve haysiyetlerini korumuştur.

Bazı çevreler, İslâm’ın örtünme emrini kadının hürriyetinin kısıtlanması şeklinde takdim ediyorlar.

Öncelikle şunun bilinmesi gerekir: Kadınların örtünmeleri bütün semavi dinlerin ortak hükmüdür. Rahibelerin örtünmeleri bunun açık bir delilidir.

Öte yandan, örtünme sadece kadınlar için değil, bütün insanlar için fıtrî bir vazifedir. Hiçbir millette erkeklerin veya kadınların çıplak olarak gezdikleri görülmez. Ancak örtünmenin sınırında münakaşa vardır. İslâmiyet’e göre kadın, yabancı erkeklerin şehvetlerini tahrik edecek bütün azalarını örtmekle yükümlüdür. Böylece, dünyada haysiyet ve şerefini, ahirette ise ebedi saadetini kurtarmış olur. Öte yandan, kadınlar, İslâm’ın men ettiği şekilde açılıp saçılmakla, erkekleri günaha sokmakta ve “sebep olan işleyen gibidir,” hükmünce, onların günahlarının bir katı da kendilerine yazılmaktadır. İslâm, örtünme emriyle kadınları bu tehlikeden de muhafaza etmiş olur.

Mehmet Kırkıncı / Sorularla İslamiyet