Etiket arşivi: Kar

Kar Tanesi Nasıl Yapılır?

Elimizde bir imkanımız olsa ve bütün yağan kar tanelerini bir araya getirip inceleyebilsek, hepsinin birbirlerinden tamamen farklı olduklarını görürüz.

Bunun nedeni, kar tanelerini meydana getiren su moleküllerinin moleküler özelliği ve kar kristallerinin buna bağlı olarak farklı geometrik yapılarda oluşmalarıdır. Asıl dikkat çekici olan ise; meydana gelen bu çeşit çeşit kar tanelerinin mükemmel ve kusursuz bir simetriye sahip oluşlarıdır. Birbirleriyle gevşek bir şekilde bağlanarak kar tanesini meydana getiren kristaller, birbirlerinden o kadar farklı şekillerde oluşurlar ki, hiçbir kar tanesi bir diğerine benzemez.

Kar kristallerindeki muhteşem yapının fark edilmesi, bilim dünyasını şaşırtmış ve bilim adamlarında büyük bir hayranlık meydana getirmiştir. Öyle ki, kar kristalleri üzerinde ilk araştırmaları yapan Amerikalı Wilson Bentley, gördüğü muhteşem sanat karşısında çok etkilenmiş ve elli yıl boyunca sürekli kar kristali resmi çekerek bu kar tanelerini incelemiştir.

Bentley keşfettiği kristal aleminin eşsizliğini ise şöyle dile getirmiştir: “Mikroskobun altında kar tanelerinin mucizevi güzellikte olduğunu keşfettim. Bu güzelliğin başkaları tarafından görülmemesi ve gerekli önemin gösterilmemesi büyük bir kayıp. Her kristal bir tasarım harikası ve hiçbir dizayn bir daha tekrarlanmıyor….”

Kar kristallerinde görülen farklılıklar bitip tükenmediği için günümüzde halen bu konuda araştırmalar devam etmektedir. Çoğu zaman farkına varılmayan sanat eserleri gökyüzünden düşen kar tanelerinin her birinin birbirinden farklı olduğu çoğu insanın bilmediği bir konudur. Bilinse bile bu gerçeğin muhteşemliği üzerinde fazla düşünülmemiş olabilir. Oysa kar kristallerinin hepsinin altı köşeli olup yapılarının birbirinden farklı olması çok büyük bir mucizedir. Böyle bir çeşitliliği hiçbir sanatçı, mimar ya da bilim adamı gerçekleştiremez. Üstelik, Yüce Allah bu sanatı 0.1 milimetre olan bir mekanın içerisine yerleştirmiştir.

Amerikalı Fizik Profesörü Kenneth Libbrecht kar kristallerinin bu muhteşem yapısı üzerinde araştırma yapan bir başka bilim adamıdır. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde çalışmalarını yürüten Libbrecht kar tanelerinin gerçek fotoğraflarını çekerek, Allah’ın (C.C.) yaratma sanatındaki kusursuz güzelliği gözler önüne sermiştir. Profesör Libbrecht, şimdiye kadar yapılan çalışmalar içinde kar tanecikleri arasında aynı büyüklükte, aynı şekilde ve aynı sayıda su molekülü ihtiva eden iki kristalin bile bulunmadığını ifade etmiştir. Libbrecht teknolojik cihazların yardımıyla görüntülediği kar kristallerinin açıları, motifleri ve renkleri arasında bile farklılıklar olduğunu ispatlamıştır.

Kar Kristalleri Nasıl Oluşuyor? Bir kar tanesi küçük bir toz tanesi etrafında oluşmaya başlar. Oluşan bu kristal gitgide büyür ve köşelerinden itibaren küçük kollar oluşmaya başlar. Hava soğudukça bu kolların büyümesi biraz daha hızlanır. Hava değişimlerine maruz kaldıkça, oluşan bu yapı üzerinde kılcal uzantılar gelişir. Kar çevreye savruldukça ve değişik koşullara maruz kaldıkça bu yapılanma devam eder ve her koşula uygun farklı bir özellik kazanmaya başlar. Tek bir kar tanesindeki her kol aynı gelişmeyi yaşadığından bütün kollar birbirine benzer ve son derece kompleks bir yapı meydana gelir. Meydana gelen altıgenle bağlantılı olarak altının katlarına bağlı bir simetri oluşur ve kristal üç boyutlu yapısını kazanmış olur.

Evreni en ince ayrıntısına kadar Allah (C.C.) yaratmış ve Kendi sıfatlarıyla şekillendirmiştir. Var olan her şey O’ndandır. Tüm güzellikler, incelikler O’nun aklının tecellileridir. İnsana düşen, Allah’ın (C.C.) yarattıklarındaki eşsiz sanatı görmek ve bunların üzerinde düşünmektir. Allah (C.C.) örneksiz olarak yaratandır. Her bir kar tanesi Allah’ın (C.C.) izni ile yeryüzüne düşer. Karın oluşabilmesi için gerekli tüm etkenleri yaratan Allah’tır (C.C.) Isı değişimi, hava akımları, kristalleşme …

Allah (C.C.) her bir su damlasını soğuk hava ile karşılaştırır ve çok ince buz parçalarına dönüştürür. Her şeyi en güzel şekilde yaratan Allah (C.C.), trilyonlarca kar tanesini ihtişamlı bir sanatla yeryüzüne gönderir. Her şeyin Allah’ın (C.C.) dilemesiyle var olduğu bir ayette şöyle bildirilmektedir: “Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca “Ol” der, o da hemen oluverir.” (Bakara Suresi, 117)

Burada Allah’ın sonsuz yaratma gücünün daha iyi anlaşılabilmesi için karla kaplı olan bir manzarayı gözünüzün önüne getirin. Ağaçların, yolların, arabaların ve evlerin çatılarının karlar altında olduğu bir sokağı düşünün. Şimdi burada var olan kar taneciklerini saymaya kalktığınızı farz edin. Böyle bir sayma işlemini başarmak imkansızdır. Çünkü bir metre küp karda bile 350 milyon tane kar taneciği bulunduğu tahmin edilmektedir. Şimdi bu 350 milyon tane kar taneciğinin her birinin farklı altıgen motifleri olduğunu düşünün. Daha sonra karşınızda duran karla kaplı manzaraya bakın ve kaç tane farklı kar kristali motifi ile karşı karşıya olduğunuzu düşünün. 350 milyon tane birbirlerinden açıları, renkleri ve motifleriyle farklı deseni bile insanın zihninde canlandırması mümkün değildir. Dünyada hiçbir ressamın veya hiçbir tasarımcının birbirinden farklı 350 milyon resmi veya desen çalışması yoktur.

Allah ise sadece bir metreküp karda 350 milyon ayrı desen yaratmaya kadir olandır. Kuran’da Rabbimiz’in yaratma ilmi şöyle haber verilmektedir: “Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp düşünmez misiniz? Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nahl Suresi, 17-18)

Canlılardaki Tasarım(Şubat)


Kar Yağarken Düşünmek

“-Bir Allah var.” diyen, Allah’a iman etmiş sayılır mı?

Dinde lakayt, hattâ din düşmanı gibi söz ve tavırları olanların, yeri gelince:

“- Biz de Allah’a inanıyoruz. Sadece siz mi Müslümansınız, Müslümanlık sizin inhisarınızda mı?” şeklinde konuştukları olur ve bu konuşmalarının nasıl yorumlanması gerektiğini düşündürür.

Temel dinî kitaplarımızda, imanın dil ile ikrar ve kalp ile de tasdikle olabileceği, Kur’an’ın Allah kelâmı olması sebebiyle hiçbir âyetini inkâr etmemek gerektiği yazılıdır.

Çok kısa bir şekilde ve gereklilik-yeterlilik bakımından bu sorunun cevabı verilirse:

“- Allah var.” demek, Allah’a iman etmiş sayılmak için gereklidir; fakat yeterli değildir.

Çünkü, insanlar, hakikaten iman etmiş olmadıkları halde, “inkâr etmemek” manâsında da; “Allah var.” diyebilirler. “İnkâr etmemek başkadır; iman etmek bütün bütün başkadır.. Allah’ı bilmek, bütün kâinata ihata eden Rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz’î ve küllî her şey O’nun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat’î iman etmek ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve (lâ ilâhe illallah) kelime-i kudsiyesinin, hakikatlarına iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, ‘Bir Allah var.’ deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnad etmek, hâşâ hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci tanımak ve herşey’in yanında hâzır, irade ve ilmini bilmemek ve emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikatine yaklaştığını göstermez. Belki küfr-ü mutlaktaki manevî cehennemin dünyevî ta’zibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.

Evet, inkâr etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.

Evet, kâinatta hiçbir zişuur, kâinatın bütün eczası kadar şahitleri bulunan Hâlik-ı Zülcelâl’i inkâr edemez… Etse, bütün kâinat onu tekzib edeceği için susar, lâkayt kalır. Fakat O’na iman etmek Kur’an-ı Azîmüşşan’ın ders verdiği gibi, O Hâlikı, sıfatları ile, isimleri ile umum kâinatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek, ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.” (Emirdağ Lâhikası-1)

“KAR” romanındaki bir cümlenin doğru yorumu nasıl olabilir?

Türkiye’de Nobel ödülü alan tek kişi, “KAR” romanını yazmak için, en fazla kar yağışı alan illerimizden olan Kars’ta bir yıl kalmıştı. Bu romanı beğenmek, yazarını takdir ve tüm yazdıklarını tasvip etmek manâsında değil; fakat, bu romandaki diğer cümlelerinden farklı olarak bir karakterine söylettiği bir cümlesinin, “Allah’ı inkâr etmemek” meselesi yönünden tahlil edilmesinde fayda olabilir:

“Bütün hayatım boyunca eğitimsizlerin, başı örtülü teyzelerle eli tespihli amcaların inandığı yoksulların Allah’ına inanmadığım için suçluluk duydum. İnançsızlığımın mağrur bir yanı vardı. Ama şimdi şu güzel karı yağdıran Allah’a inanmak istiyorum. Dünyanın gizli simetrisine dikkat kesilmiş, insanı daha uygar, daha ince kılacak bir Allah var.”

“..dünyanın gizli simetrisine dikkat kesilmiş..”, “..insanı daha uygar, daha ince kılacak..”sıfat cümlecikleri, dinî kitaplarımızda belirtilen Allah’ın sıfatlarına çok benzemese de, “KAR” romanı yazarının, romanının bir kahramanına söylettirdiklerini “..bir Allah var.” hüküm cümlesiyle noktalaması iyidir. Ancak, bu cümlenin Allah’a gerçek iman için yeterli sayılamayacağı yukarıdaki açıklamalardan anlaşılmaktadır.

Kâinattaki en yüksek hakikat nedir?

Allah’ın varlığı ve birliğine: “Tevhîd hakikatı” denilir. Kâinatta en yüksek hakikat budur.Kelime-i şehâdet ve kelime-i tevhîdin ilk bölümü, bu hakikati ifade eder. Kur’an-ı Kerîmin üzerinde en fazla ehemmiyetle durduğu konu da budur. Tevhîdin aksi “şirk”, yani Allah’a ortak koşmaktır ve en büyük günahtır. Varlık âlemi, en küçüğünden en büyüğüne kadar, aslında hâl lisanıyla: “Bir Allah var.” der. Kendisine akıl ve irade verilmiş olan insanların bir kısmı bu hakikat yolunun yolcusu iken, büyük bir kısmı da, bundan dalâlet (sapma) hâli içindedirler.

Kar kristallerindeki “Tevhid” dersi nedir?

Kar kristallerinin hepsi altıgen geometrisindeki kristal yapılarında teşekkül eder; fakat birbirinin ayni iki kar kristaline hiç rastlanmaz! Ömrünün elli senesini kar kristallerinin fotoğraflarını çekerek geçiren ve binlerce kar kristali fotoğrafı çekmiş olan W.A.Bentley, çektiği kar kristali fotoğraflarından 2453 adedini 1931 de Amerika’da 226 sayfalık “Snow Crystals”(Kar Kristalleri) kitabında neşrederek, Allah’ın varlığı ve birliğinin kar kristallerindeki bir çeşit deliline -bilerek veya bilmeyerek- dikkatleri çekmiştir.

Aynı cinsten olan canlı veya cansız bir varlığın, genel olarak anahatlarıyla birbirine benzer yapıda olmalarına rağmen hiçbirinin diğerinin ayni olmaması, konuyla ilgili kitaplarda açıklaması yapılan, Allah’ın “Fert” isminin içindeki “Vahidiyet” ve “Ehadiyet” şekillerindeki birliğinin tecellîleridir.

İnsandaki Vahidiyet ve Ehadiyet Tecellîleri nelerdir?

Allah’ın, Vahidiyet ve Ehadiyet şekillerindeki birliğinin tecellîleri en fazla, en mükemmel mahlûku olan insanların yaratılışlarında görülür: İnsanların DNA’larında, parmak izlerinde, yüzlerinde, avuç içlerindeki ve ayak tabanlarındaki çizgilerde, ellerinin damarlarında, bakışlarında ve daha başka birçok yerlerinde Allah’ın Vahidiyet ve Ehadiyet şeklindeki birliğinin delilleri mevcuttur. Bilim ilerledikçe, bu birlik tecellîlerinin yeni misallerini de keşfetmektedir.

İnsanlardaki kadar çok olmasa da, diğer bütün varlıklarda, Allah’ın bu birlik tecellîleri vardır. Meselâ bütün koyunlar, genel görünüşleri ile birbirine benzemekle Allah’ın Vahidiyet şeklindeki birliğini ispatlar; fakat birbirinin tamamen ayni iki koyunun bulunmaması da, her bir koyunda ayrı olarak Allah’ın Ehadiyet şeklinde birliğini gösterdiğinin delilidir. Ayni şey, bir ağacın bütün yaprakları ve bütün meyveleri için de söylenebilir.

Asıl Bulunması Gerekeni, Nobel Kendisi Bulmuş muydu?

Bir asırdan fazla zamandır, dünyanın en prestijli ödülü olan Nobel Ödülünü alabilmek için değişik branşlarda insanlar yarışmakta, bu ödülü alanlar şöhret ve servet, ülkelerine de itibar kazandırmaktadırlar. Bu ödülü koyan kimdi ve kendisi neyi bulmuştu?

Alfred Nobel (1833-1896), özel olarak kendi kendini yetiştirmiş ve yirmi yaşına geldiğinde, o devrin bilim seviyesine göre mükemmel bir kimyacı olmuştu. Ana dili olan İsveç dilinden başka Rusça, Almanca, Fransızca ve İngilizceyi de mükemmel şekilde konuşabiliyordu. Yaptığı ilmî keşiflerini endüstriye uygulamakta da çok muvaffak olmuş; yirmiden fazla şehirde seksenden fazla şirket kurmuş ve büyük servet kazanmıştı. Hiç evlenmemiş, son derece mütevazi bir hayat yaşamış ve ölümünden bir yıl önce hazırladığı meşhur vasiyetnamesi ile, büyük servetinden her yıl insanlığa en faydalı olanlara mükâfat verilmesini istemişti. Alfred Nobel’in bu vasiyetnamesi gereğince, her yıl fizik, kimya, fizyoloji veya tıp, edebiyat, barış ve kardeşlik için en büyük çalışmayı yapanlar seçilmekte ve bu seçimlerin neticelerini bütün dünya alâka ile takip etmektedir.

Nobel’in 31 milyon İsveç kron’luk servetinin her yıl getireceği gelir, bu vasiyetnamesine göre 5 eşit kısma bölünerek, ölümünün yıldönümü olan 10 Aralık’ta Stokholm’ün meşhur Konser Salonunda, büyük bir merasimle sahiplerine verilir. Mükâfatlar, berat, altın madalya ve para çeki halindedir.

Nobel’in hayatını yakından takip edenler, l896 yılında 63 yaşında ölen ve 119 yıldır yüzlerce kişiye kendi adı ile şöhret ve servet dağıtmış olan Nobel’in, topluluk içinde neşeli görünmesine rağmen, yalnız kaldığında büyük bir sıkıntı haline girdiğini nakletmektedirler.

Prof. Dr. Mustafa Nutku

www.NurNet.Org

Kar Misali (Şiir)

Ağır, ağır; lapa, lapa; havada süzülerek yağıyor kar
Miski amber gibi, ter temiz hava var, bayılıyor insan
Derin bir nefes, ruhumun en ince hassas telini çaldı
İlahi bir musikiyle, ulvi ve kutsi ses etrafa sanki yayıldı

Tempo tutturdu, gökten inerken kar taneleri
Aşk ve şevkle ayrıldı, yurdundan yuvasından belli
Adeta yere düşen kara tanelerinin, geliyordu eceli
Bizimde beyaz kefene sarılıp, mezara inişimiz gibi

Ne güzel süslenmiş kar taneleri, bir gelin misali
Yere düştü eridi kayıp oldu, o güzellik nerede hani?
Neden geldi dünyaya? Görünmeseydi göze bari
İnsanda gelir fani dünyaya, eriyip gider kar misali

Acaba en son inen kar tanesi, kaç gün yaşar
Bunları görüp düşününce, insanın uykuları kaçar
Asıl gerçek olan bu, insan olan kendisine sorar
Alınca cevabı, yaşama zevkini işte o zaman tadar

Kar misali, süslenerek gönderildik dünyaya
Her şey bizim gibi, aç gözünü bak bir etrafa
Duygu, organlar boşuna mı takıldı bu insana
Anladıysan, o zaman sonsuza dek ebedi yaşa

Borborunbekir- Bekir Özcan

www.NurNet.org

Kar Niçin Yağar?

Çocuklara; “Tavuk mu yumurtadan, yoksa yumurta mı tavuktan çıkar?” diye sorarlar. Bu soruya benzer şekilde soracak olursak: “Kar yağdığı için mi hava soğuk olur, yoksa hava soğuk olduğu için mi kar yağar?” Bu iki soru birbirine benzese de, cevaplar birbirinden farklıdır.

Okullarda, ansiklopedilerde ve kitaplarda ‘Kar niçin yağar?‘ başlığı altında anlatılanlar, aslında ‘kar’ın niçin yağdığına değil, nasıl yağdığına dâirdir. Çoğu zaman ‘nasıl’ ve ‘niçin’ sorularının doğru yerde kullanılıp kullanılmadığına dikkat edilmez. ‘İlim’ ve ‘bilim’ kelimelerinin doğru yerlerde kullanılmadığına da çok rastlanır. ‘İlmî hakikatler’ ve ‘bilimsel gerçekler’ her zaman birbirinin yerine kullanılabilecek mânâda değildir.

Yale Üniversitesi profesörlerinden Arthur Thomson , bu yanlışlığı şöyle izah ediyor:

Hakikat, yalnız bilimin gösterdiğidir.‘ demek doğru değildir. Çünkü bilim şunları arar: ‘Bu nedir ve hangi sebeplerle meydana gelmiştir?‘ ‘Bu niçin böyledir? Bunun mânâ ve gâyesi nedir?‘ gibi sorular bilimin sahasına girmez. Her şeyin ‘niçin‘i bilimi aşar, bu bilimin ötesidir. Bu problemleri felsefe cevaplandırmaya çalışır; fakat felsefe de dinden kopuksa, bu soruları doğru cevaplayamaz. Beşerin sorularını onları huzura sevk edecek tarzda hikmetlerle cevaplayan ise dindir.”

Kar niçin yağar?’ sorusuna verilecek doğru bilgiler, ‘kar’ın yağmasının hikmetleridir. Bu hikmetleri, ‘kar’ın kendisinden bilmek büyük bir yanlışlık olur. Bunlar, ilâhî hikmetlerdir.

‘Kar’ın nasıl yağdığının cevabı ise, fizik ve kimyanın araştırma metotlarıyla yazılmış fen kitaplarında mevcuttur.

Aslında, yalnız karın yağmasında değil, varlık âleminde gördüğümüz ve göremediğimiz her şeyde, Allah’ın diğer isimleri ile birlikte bilhassa Hakîm isminin tecellileri vardır. Çünkü, bu dünya dârü’l-hikmet; insanın ölüm kapısından geçerek gideceği âhiret âlemi ise dârü’l-kudrettir. Bu dünyada olanlar, Allah’ın koyduğu sebepler perdesiyle cereyan eder; bu sebepleri yapan ve çalıştıran Müsebbibü’l-Esbâb’ı (bütün sebepleri meydana getiren Allah) bu perdede takılıp kalmadan tanımak, insanın bu dünyada en mühim imtihanıdır. Âhirette ise, imtihan olmadığından, Allah (cc), kudretini sebepler perdesini kullanmadan doğrudan tecellî ettirir.

Bu dünya dârü’l-hikmet ise, ‘hikmet‘ ne demektir? Bir âyet-i kerimede: ‘O hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet nasip edilmişse, doğrusu, o büyük bir hayra mazhar olmuştur.‘ (Bakara, 269) buyrulmaktadır. Erkek ve kadınlara isim olarak da verilen hikmet kelimesinin lûgat mânâsı: ‘İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip, hayırlı işleri yapmak sıfatı’dır.

Şimdi, ‘Kar yağdığı için mi hava soğuk olur?‘ sorusunun cevabı olabilecek bir hikmetten bahsedebiliriz. Kar, havanın soğuk olduğunu gösterir; fakat kar yağdığı için hava soğumaz, aksine kar soğuğu azaltır. Bunu şöyle izah edebiliriz: Bir gram maddenin erimesi için gerekli ısıya o maddenin ‘erime ısısı’ denir. Buz, su haline gelirken gram başına 80 kalori ısı alır. Bu, buzun erime ısısıdır. Su, buz hâline gelirken erime ısısını verir ve her bir gram suyun donup kar kristali haline gelmesi esnasında atmosfere 80 kalori verilir. Bu hesaba göre, 10 ton karla atmosfere verilen ısı, 100 kilo iyi cins maden kömürünün yanmasıyla verdiği ısıya eşittir. Bunun hesabı basittir: 10 ton = 10.000.000 gram. Bu kadar suyun kar haline gelirken atmosfere verdiği ısı = 10.000.000 x 80 kalori = 800.000.000 kalori. Bir gram iyi cins maden kömürünün yanmasıyla verdiği ısının 8.000 kalori olduğu göz önüne alınırsa, on ton suyun kar hâline gelirken verdiği ısı, 800.000.000 / 8.000 = 100.000 gram = 100 kilogram iyi cins maden kömürünün verdiği ısıya denk bulunur. Atmosferdeki suyun kar haline gelirken verdiği bu ısı, soğuğun şiddetini kırmaktadır. Hava 0 ºC civarında iken, 10 ton yağmurun teşekkülü esnasında atmosfere yayılan ısı, yaklaşık 750 kg iyi cins kömürün yanmasıyla verdiği ısı kadardır. Bitki, hayvan ve insanlar, karın diğer faydaları yanında, aşırı soğuğun meydana getireceği çeşitli zararlardan da korunmaktadır. Baharda, karların erirken atmosferden aldığı gram başına 80 kalori ısı ile, atmosferdeki sıcaklık azaltılmakta, böylece yeni filizlenen bitkilerin sıcaktan zarar görmesi önlenmektedir. Kar yağmasının bazı hikmetleri de şunlar olabilir: Karların erimesi neticesi meydana getirilen sular, dengeli şekilde toprağa karışıp yeraltına geçer, böylece toprak muhtemel sel ve erozyonun tesirlerinden korunur. Ayrıca havadaki toz ve zehirli parçacıklar, karla yere indirilerek hava temizlenir.

Yazının başındaki soruya tekrar dönecek olursak; kar yağdığı için hava soğuk olmamakta, hava soğuk olduğu için kar yağmaktadır. Yağan kar hem atmosfere ısı vermekte hem de (kendisi de soğuk olmasına rağmen) yeri bir yorgan gibi örterek bazı bitki ve hayvanların aşırı soğuktan telef olmasını önlemede rol almaktadır.

Prof. Dr. Mustafa Nutku

www.NurNet.Org

Kar Yağdığı İçin mi, Hava Soğuk Olur?

Çocuklara sorarlar: “- Tavuk mu yumurtadan çıkar, yoksa yumurta mı tavuktan çıkar?” Buna verilecek cevapta delilin davaya ve davanın da delile bağlı olması sebebiyle dönüp dolaşıp eski hâle gelmek, yani “Devir” denilen hâl vardır. Bu manâdaki “Devir”de, bir şeyin müsbet bir tek neticesine ulaşamadan doğruluk ve yanlışlık dereceleri eşit kavramlar arasında dönüp dolaşılır. “Devir” tarzındaki sorgulamalar, insanın mutlak hakikati bulmasını sağlayamaz. Bu  sorgulamaya başka bir misal de şu olabilir: “Yenidoğan (bebek) mı anne-babaya sebebtir, anne-baba mı yenidoğana sebebtir? Bebek büyüyünce anne veya baba olabileceği gibi, anne-baba da bebeğin dünyaya gelmesine sebeb olabilir ve bu sorgulamada da bir tek neticeye ulaşılamaz ve “Devir” vardır.
ağaç dalında kalp şeklinde karBu sorgulamalara benzer olarak sorulabilecek; “- Kar yağdığı için mi hava soğuk olur; hava soğuk olduğu için mi kar yağar?” sorusunda ise, sorunun cevabı fennî bakımdan açık ve net olarak verilebileceği için, bunu “Devir” cinsi sorulardan saymamak gerekir.
Okullarda, ders kitaplarında, ansiklopedilerde vb. kitaplarda “Kar yağmasının fennî izahıyla ilgili yazılanlar, “kar”ın niçin değil, nasıl yağdığına dairdir. “Nasıl?” ve “Niçin?” soru edatlarının kullanılış yerlerinin doğru seçimine ekseriya dikkat edilmez. “İlim” ve “Bilim” kelimelerinin doğru yerlerde kullanılmadığına da çok rastlanır. “İlmî hakikatlar” ve “Bilimsel gerçekler” de, her zaman birbirinin yerine kullanılabilecek manâda değildir.
Yale Üniversitesi profesörlerinden Prof. Dr. Arthur THOMSON, bu yanlışlığı şöyle izah ediyor:
“Hakikat yalnız bilimin gösterdiğidir, demek doğru değildir. Çünkü bilim şunları arar:
‘-Bu nedir? Ve hangi sebeplerle meydana gelmiştir?’
Şunlar ise:
‘-Bu niçin böyledir? Bunun manâ ve gayesi nedir?’ Sorusunun çevabı, bilimin sahasına girmez. Her şeyin ‘Niçin’i bilimi aşar, bu bilimin ötesidir. Bu problemleri felsefe cevaplandırmağa çalışır. Felsefenin de sükût ettiği hallerde, beşerin imdadına din yetişir ve bizi huzura sevk eder.”
“-Kar niçin yağar?” sorusuna cevap olarak söylenecek doğru bilgiler, “kar”ın yağmasının hikmetleridir. Bu hikmetleri, “kar”ın kendisinden bilmek büyük bir yanlış olur. Bunlar, “ilâhî hikmetler”dir. Kar, bütün varlıkları yaratan, idare eden Allah(c.c.)’ın Hakîm isminin, diğer bazı isimleriyle birlikte tecellîleri sebebiyle yağar.
“Kar”ın nasıl yağdığının cevabı ise, fen kitaplarında bu mevzuda yazılanlardır. Aslında, yalnız karın yağmasında değil, etrafımızdaki varlık âleminde gördüğümüz ve göremediğimiz her şeyde, Allah(c.c.)’ın diğer bazı isimleri ile birlikte, bilhassa Hakîm isminin tecellîleri vardır. Çünkü, bu dünya dâr-ul hikmet; insanın ölüm kapısından geçerek gideceği âhiret âlemi ise dâr-ul kudrettir. Yani bu dünyada olanlar, Allah(c.c.)’ın koyduğu sebebler perdesiyle cereyan eder; bu sebebleri yapan ve çalıştıran müsebbib-ül esbâbı (bütün sebebleri meydana getiren Allah’ı) bu sebebler perdesinde takılıp kalmadan tanımak da, insanın bu dünyada aklıyla en mühim imtihanıdır. Âhirette ise, insanın aklıyla imtihanı olmadığından, Allah (c.c.) kudretini sebebler perdesini kullanmadan doğrudan tecellî ettirir.
Bu dünya dâr-ul hikmet ise, “Hikmet” ne demektir? Bir âyet-i kerîmede: “Kime hikmet verilmişse, işte o­na pek çok hayır verilmiştir” (Bakara Suresi, 2/269) denildiğinden, hem erkeklerde hem kadınlarda isim olarak da kullanıldığına çok rastladığımız “Hikmet” kelimesinin mühim manâsına dikkati çekmekte fayda vardır. Hikmet kelimesinin lügat manâsı: “İnsanın, mevcudâtın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâl ve haricî, batınî keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor.) * Herkesin bilmediği gizli sebep. Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gaye * Ahlâka ve hakikata faydalı kısa söz * Sır * Bilinmeyen nokta. İlim, adalet ve hilmin birleşmesinden doğan değerli sıfat (Kuvve-i akliyenin vasat mertebesidir; Hakkı hak bilip imtisal etmek, bâtılı bâtıl bilip içtinab etmektir. İ.İ.) * Allah’a itaat, fıkıh ve Sâlih âmel. Allah’tan haşyet ve takvâ. Verâ’ * Akıl, söz ve harekette uygunluk * Hak emre uymak * Allah’ın yarattıklarında tefekkür.” (İslâmî, İlmî,Felsefî Yeni Lügat, A.Yeğin).
Bu söylediklerimizden sonra şimdi, bu hikmetler dünyasında ; “Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kâinattaki ve yaradılıştaki ilâhî gaye” manâsındaki, ilk sorumuzun cevabı olabilecek karla alâkalı bir hikmetten bahsedebiliriz:
Kar yağması, havanın soğuk olduğunu gösterir; fakat kar yağdığı için hava soğumaz; aksine, kar yağması havanın soğuğunu azaltır. Bunun nasıl olduğunun, bu sebebler dünyasında bazılarının Asıl Fiil Sahibi’nden bahsetmeyerek “tabiat kanunları” dediği “âdetullah kanunları” ile izahı, şöyledir: Bir gram katı maddenin erimesi için gerekli ısıya o maddenin “erime ısısı” denir. Buz, 0’C de su haline gelirken gram başına 80 kalori ısı alır. Bu, suyun katı hali olan buzun erime ısısıdır. Su, buz haline gelirken erime ısısını verir ve her bir gram suyun donup kar kristali haline gelmesi esnasında, atmosfere seksen kalori ısı verilir. Bu hesaba göre, 10 ton kar yağmakla atmosfere verilen ısı, yüz kilo iyi cins maden kömürünün yanmasıyla verdiği ısıya eşittir. Bunun hesap şekli basittir: 10 ton = 10.000.000 gram. Bu kadar suyun kar haline gelirken atmosfere verdiği ısı = 10.000.000 x 80 kalori = 800.000.000 kalori. Bir gram iyi cins maden kömürünün yanmasıyla verdiği ısının da 8.000 kalori olduğu göz önüne alınırsa, o­n ton suyun kar haline gelirken verdiği ısı: 800.000.000 / 8.000 = 100.000 gram = 100 kilogram iyi cins maden kömürünün verdiği ısı, 10 ton karın suyun donmasıyla teşekkülü esnasında, atmosfere verdiği ısının karşılığı olarak bulunur (Benzeri bir hesapla, 0’C civarında 10 ton yağmurun teşekkülü esnasında atmosfere verilen ısının da, yaklaşık 750 kilogram iyi cins kömürün yanmasıyla verdiği ısı kadar olduğu bulunur.).
Atmosferdeki suyun kar haline gelirken verdiği bu ısı, kışın soğuğunun şiddetini kırmaktadır. Kar yağmasıyla, karın diğer faydaları yanında, bitki, hayvan ve insanlar, aşırı soğuğun meydana getireceği çeşitli zararlardan korunmaktadır. Baharda ise, karların erirken atmosferden aldığı gram başına 80 kalori ısı ile atmosferdeki sıcaklık azaltılmakta, bu defa da yeni filizlenen bitkilerin, havanın aniden ısınmasıyla, sıcaktan zarar görmesi önlenmektedir.
Demek ki, başlangıçtaki sorumuzun cevabı olarak; kar yağdığı için hava soğuk olmamakta; hava soğuk olduğu için kar yağmaktadır. Yağan kar hem atmosfere ısı vermekte, hem kendisi de soğuk olmasına rağmen, yeri bir yorgan gibi örtüp bazı bitki ve hayvanların soğukla telef olmasını önleyecek şekilde, atmosferdeki aşırı soğuktan muhafaza etmektedir.
Kar, karılan cansız ve şuursuz bir madde olarak, bunu kendisi mi yapıyor dersiniz? Bu hâl, bize “Kâinattaki ve yaradılıştaki ilâhî gaye”yi düşündürmez mi?
Prof.Dr.Mustafa NUTKU