Bediüzzaman Said Nursi ve Kelâm ilmi
Bediüzzaman Said Nursi, 20. yüzyılın önemli İslam âlimlerinden biridir.
Kelam ilmi ise, İslam düşüncesinin temel prensiplerini ve inançları sistematik olarak ele alan bir disiplindir.
Bediüzzaman Said Nursi, telif etmiş olduğu Risale-i Nur Külliyatı ismindeki 21 cilt olan eserlerinde kelam ilminin yanı sıra tasavvuf, tefsir, fıkıh gibi İslam ilimlerinde de önemli eserler vermiştir.
Bediüzzaman’ın eserlerinde kelam ilmiyle ilgili pek çok konuya değinmiş ve İslamiyet’in temellerini detaylı bir şekilde ele almıştır.
Eserlerinde aynı zamanda modern düşünceye karşı İslam’ın doğrularını savunmuştur. Hıristiyanlık’ta olduğu gibi “bilim ve din çatışma halindedir” anlayışının İslamiyet’e olan izdüşümünü tamamen ortadan kaldırır.
Bediüzzaman Said Nursi’nin eserleri günümüzde de önemini koruyan ve geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden eserler arasında yer almasının bir sebebi de kelam, mantık, felsefe, akaid gibi ilimleri bir metinde, bir meselede başarılı bir şekilde karşımıza koyabilmesidir.
“Sözler”, “Mektubat”, “Lem’alar”, “Şualar” Risale-i Nur Külliyatı’nın temel kitaplarıdır. Bu dört eser yaklaşık 3000 sayfa civarındadır. Bu eserlerde kelam ilminin konularına da değinerek İslam’ın temel inançları üzerinde derinlemesine düşünce ve tefekkür yapmamızı sağlamaktadır. Bediüzzaman, Kur’an-ı Kerim’deki tefekkür ayetlerini adeta her eserinde işlemiştir. Külliyat içinde atıflı olarak yapılan okuma ve derleme çalışmalarıyla meseleler çok net olarak anlaşılabiliyor.
Tefekkür ile İlgili Ayet ve Hadisler
Tefekkür nedir, Kur’an’da geçiyor mu? Kur’an-ı Kerim’de geçen tefekkür ile ilgili ayet ve hadisler.
Yüce Allah’ın yarattıklarının büyüklüğünü, dünyanın bir sonu olduğunu, âhiretin dehşetli durumlarını, dünya ve âhiretin öteki hallerini, nefsin kusurlu oluşunu, onu arındırmayı ve doğruluğa yönlendirmeyi düşünmek hakkında ayet ve hadisler.
TEFEKKÜR NEDİR?
Tefekkür sözlükte “düşünme, düşünüş” demektir. Tefekkür, “bir şey hakkında iyice düşünmek, bir işin sonucunu hesaplamak” anlamında kullanılan terimdir.
Kur’ân’da bu kavram fiil şeklinde 18 âyette geçmiş, düşünülmesi teşvik edilmiş ve düşünenler övülmüştür. Yazımıza bir kaç ayeti alıyoruz.
Düşünce ve tefekkür arasındaki farkı şu şekilde izah edebiliriz. Düşünce, herhangi bir şeyi irdelemektir. Bunun sonucunda Allah’a, İslamiyet’e bağlaya bilirse düşünce tefekküre döner artık.
TEFEKKÜR İLE İLGİLİ AYETLERDEN
1. “De ki; size sâde bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer, birer birer kalkıp (huzurunda) durun, sonra iyi düşünün!” (Sebe sûresi, 46)
Tefekkür, dürüstlüğün fikrî yönünü yani temelini teşkil etmektedir.
2. “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıl sahipleri için (Allah’ın birliğine, yüce kudretine delâlet eden) âyetler vardır. Onlar ki ayakta iken, otururken, yanları üzerine yatarkan Allah’ı zikrederler, göklerle yerin yaratılışını düşünürler de, ‘Rabbimiz, bunu boş yere yaratmadın, sen (tüm kusurlardan) münezzehsin, bizi cehennem azabından koru’ derler.” ( Al-i İmrân sûresi, 190-191)
3. “Onlar, devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yerin nasıl yayıldığına bak(ıp ibret al)mazlar mı? Sen hatırlat. Zira sen sâde bir hatırlatıcısın.” (Gâşiye sûresi, 17-21)
4. “Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden önce yaşayanların kötü sonlarına bakmazlar mı? Allah onları yerle bir etmiştir. Kâfirleri de aynı azab beklemektedir.” (Muhammed sûresi, 10)
Risale-i Nur Külliyatı, kelam ilmi ve İslam düşüncesiyle ilgilenenler için önemli bir kaynak olarak kabul edilmektedir. İslam’ın temel prensipleri, akaid konuları ve İslam’ın insan hayatına getirdiği değerler detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Çünkü bu ilmi, modern çağın ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden yorumlamış ve geliştirmiştir ve zamanın formatına sunmuştur. Onun kelam anlayışı, klasik kelamcılardan farklı olarak, dönemin bilimsel ve felsefi meselelerine de cevap vererek şekillenmiştir. Her ilimde olduğu gibi Kelam ilminde de zamanın etkisi yadsınamaz.
İman Hakikatlerinin Savunulması
Bediüzzaman, kelam ilminin en temel hedefi olan iman hakikatlerinin savunulmasına büyük önem vermiştir. Risale-i Nur Külliyatı’nda Allah’ın varlığı, birliği, ahiret, nübüvvet gibi temel inanç esaslarını akli ve mantıki delillerle izah eder. Özellikle 20. yüzyılda artan materyalizm, pozitivizm ve sekülerizme karşı bu hakikatleri müdafaa etmeyi bir vazife bilmiştir ve müsbet bir şekilde yani kimseye sataşmadan yapmıştır.
Akıl ve Nakil Dengesi
Bediüzzaman, kelam ilminde akıl ile nakil (vahiy) arasındaki dengeyi gözetmiştir. Akıl ile dini hakikatlerin kavranabileceğini savunmuş, ancak aklın sınırlarını da vurgulamıştır. Risaleler, aklın rehberliğinde iman hakikatlerinin derinlemesine anlaşılmasını hedefleyen eserlerdir. Bu yaklaşım, onun kelam ilmindeki yenilikçi yönlerinden de birisidir.
İlim ile Din Arasındaki Uyum
Bediüzzaman, modern bilimin bulguları ile İslam’ın iman esasları arasında bir çelişki olmadığını savunur.
Bilimi Allah’ın varlığını ve kudretini anlamada bir araç olarak görür. Özellikle tabiat, kainat ve yaratılışla ilgili konuları işlerken bilimsel bulguları kullanarak Allah’ın varlığını delillendirir. Bu yönüyle kelam ilmine bilimsel bir perspektif kazandırmıştır.
Zamanın İhtiyaçlarına Uygun Kelam
Bediüzzaman, kelam ilmini klasik düzlemden çıkarıp, çağdaş meselelerle ilişkilendirerek geliştirmiştir.
Materyalizm, sekülerizm, ateizm gibi modern felsefi akımlara karşı İslam inanç esaslarını savunmak ve yeni argümanlar geliştirmek onun öncelikleri arasında yer almıştır. Ona göre, her çağın kendine has sorunları, getirdiği soru ve tereddütler vardır ve bu sorunlar o çağa uygun bir kelam anlayışıyla çözülmelidir. Bediüzzaman’ın eserleri de işte tam bu noktaya parmak basarak meselelerin çözümünü yapmaktadır.
Toplumsal İman Problemleri
Bediüzzaman’ın kelam anlayışında, ferdin iman problemlerinin yanı sıra toplumsal iman krizlerine de çözüm bulmak önemli bir yer tutar. Toplumsal ahlakın bozulmasını ve manevi değerlerin zayıflamasını, yanlış düşünce sistemleri ve inançsızlık akımlarıyla ilişkilendirmiş, kelam ilmini bu sorunlara karşı bir kalkan olarak kullanmıştır. Burada toplumu oluşturan fertlerin ne kadar sağlam ayak üzerinde durursa toplumun o kadar sağlam olacağının altını çizmek gerekiyor.
Bediüzzaman Said Nursi’nin kelam ilmi ile ilişkisi daha derin ve kapsamlı bir perspektife sahiptir. Onun bu alandaki yaklaşımı sadece bireysel iman ve inanç savunusuyla sınırlı kalmaz, aynı zamanda sosyal ve entelektüel dünyaya da hitap eder.
Müspet Hareket ve Kelam İlmine Yaklaşımı
Bediüzzaman, İslam dünyasında görülen fikri dağınıklığı ve çatışmaları çözmek için müspet hareket anlayışını geliştirmiştir.
Bu, kelam ilminde farklı görüşlere, inançsızlık akımlarına veya şüpheciliklere karşı bir savunma mekanizması olarak barışçıl ve yapıcı bir yaklaşımı benimsemiştir. O, tartışma ve çatışma yerine pozitif ve yapıcı bir dil kullanmayı tercih etmiştir. Risale-i Nur’da yer alan kelam meseleleri incelendiğinde, en ufak bir polemik ya da düşmanlığa yer vermeyen, müspet bir metodoloji dikkat çeker. Bu, kelamın sert tartışmacı yönünden çok uzaktır.
Marifetullah (Allah’ı Bilmek) ve Hikmet
Bediüzzaman’ın kelam anlayışında, Allah’ı bilmek (marifetullah) temel bir kavramdır. Madifetullaha bakış açısı Yirminci Mektup’ta çok güzel bir şekilde ifade edilmektedir.
Bediüzzaman, her şeyde Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisini görmeyi hedefler. Ona göre kainat, Allah’ın varlığını ve birliğini ispat eden bir kitap gibidir. Bu yüzden, kelam ilminin esaslarından biri olan Allah’ın varlığı ve birliğine dair delilleri kainatın bir marifetullah delili olarak kullanır. O, İbn-i Sina gibi filozofların kullandığı kozmolojik delillere benzer şekilde, Allah’ın varlığını ispat etmek için yaratılışın hikmetini ve mükemmelliğini açıklar.
Tevhid Merkezli Kelam
Bediüzzaman’ın kelamında tevhid (Allah’ın birliği) merkezi bir konumda yer alır. Tevhid sadece Allah’ın varlığını kabul etmek değil, O’nun her şeyi kuşatan iradesini, ilmini ve kudretini kabul etmektir. Sadece varlığını kabul etmek taklidi bir iman değerlendirmesi olarak izah eder. İlmelyakîn, aynelyakîn, hakkalyakîn şeklinde imanı seviyelendirir. (Bkz. Miftahu’l-İman (93))
Bediüzzaman, kelam ilmindeki tevhid delillerini, çağın ihtiyacına uygun bir şekilde yeniden düzenleyerek, akıl ve mantıkla destekler. Ayrıca, tevhidin hayatın her alanına yansımasını savunur; toplumun düzeninden bireysel ahlaka kadar her şeyin tevhid inancına dayanması gerektiğini belirtir. Bu, onun sadece felsefi bir savunma değil, pratik bir hayat nizamı sunduğunu gösterir.
Şüphe ve Vesveselere Karşı Kelam
Bediüzzaman, modern dünyada hızla yayılan şüphecilik, nihilizm ve inançsızlık karşısında iman esaslarını güçlü bir şekilde savunur. Risale-i Nur’da şüpheler, vesveseler ve imana yönelik saldırılar karşısında insanların nasıl korunması gerektiğini anlatır. Bu noktada şüphecilik ve inkâr akımları karşısında kelam ilminin işlevsel olduğunu savunur ve Risaleler aracılığıyla akıl yürütme ve mantık yollarıyla bu şüphelerin nasıl bertaraf edileceğini detaylandırır. Talebelerinin nabzını da yazmış olduğu mektuplarla tutmuştur.
“Yazdığım bazı şeylere dair fikrinizi soruyordum. Maksadım, “Gördüğüm hakikat acaba hakikat mıdır?” diye sormuyorum. Belki “Hakikata açılan yol, acaba umuma yol olabilir mi?” diye soruyorum. Çünki, umumun telakkisini sizin kadar bilmiyorum.” Barla (251)
Bu yönüyle, klasik kelamcıların akılcı yöntemini çağdaş bir dil ve üslupla devam ettirir. Eğitim sistemi klasik usulle yüzyüze değil uzaktan eğitim sistemi şeklinde ilerlemiştir.
İman ve İrade Özgürlüğü
Kelam ilminde önemli bir yer tutan kader ve irade (kaza, atâ kanunu) özgürlüğü meseleleri de eserlerinde detaylı bir şekilde ele alınır. O, insanın iradesi ile Allah’ın iradesi arasındaki ilişkiyi açıklarken, kelami bir yaklaşımla akıl ve nakli birleştirir.
İnsan iradesinin sınırlı olduğunu, ancak Allah’ın sonsuz ilmi ve kudreti ile uyumlu çalıştığını ifade eder. İnsanın sorumluluğu ve hürriyeti konusundaki dengeli yaklaşımı, kelam ilminin bu klasik tartışmasına yeni bir derinlik kazandırır.
İman ve İbadet İlişkisi
Bediüzzaman’ın kelam ilminde iman ile ibadet arasında kuvvetli bir bağ da kurulur. İman sadece bir düşünce veya inanç meselesi değil, aynı zamanda insanı Allah’a kulluk etmeye sevk eden bir ameldir.
İman hakikatleri, insanı ibadete yönlendirmeli ve ibadet de bu iman hakikatlerini pekiştirmelidir. Karşılıklı bir etkileşim iman ve amel arasında söz konusudur. İman, amel ilişkisine bir de insan ve kainat kavramlarını da ekleyerek tüm hayata tatbik etmiştir. Bu, kelam ilmine ahlaki ve pratik bir boyut katarak, iman esaslarının gündelik hayatla bütünleşmesini sağlamıştır.
Yeni Bir Kelam Metodolojisi:
Tefekkür ile Anlayış
Bediüzzaman’ın kelam ilmindeki en özgün yaklaşımlarından biri de tefekkür ile kelam ilmine katkıda bulunmasıdır. O, klasik kelamcıların sistematik akıl yürütmelerinin yanı sıra, kainat üzerinde derin düşünmeyi ve yaratılışın sırlarını anlamayı teşvik eder.
Risale-i Nur, insanı tefekküre davet eden bir eser olarak kelamın soyut ve teorik tartışmalarının ötesine geçer. Tefekkür, kainatın Allah’ın isim ve sıfatlarını gösteren bir ayet olduğu bilinciyle yapılan bir düşünme sürecidir. Bu yaklaşımıyla kelam ilminde yeni bir boyut açmıştır.
Kelamda Maneviyatın Önemi
Bediüzzaman, kelamın sadece zihinsel bir uğraşı olmadığını, aynı zamanda kalp ve ruh dünyasını besleyen bir ilim olduğunu vurgular. O, kelam ilminde manevi derinliğin önemini ön plana çıkararak, iman hakikatlerinin sadece akılla değil, aynı zamanda kalple ve hissiyatla da kavranması gerektiğini savunur. Risaleler, bu dengeyi kurarak iman meselelerini sadece akıl düzeyinde tartışmaz, aynı zamanda insanın manevi hayatını da kuşatan bir yaklaşımı vardır. Maneviyatsız olarak kelam ilmi istenen neticeye insanı ulaştırmaz.
Bütün bu yönleriyle, Bediüzzaman Said Nursi’nin kelam ilmiyle ilişkisi, hem klasik İslam düşüncesi hem de modern sorunlarla başa çıkmak açısından kapsamlı ve özgündür. Risale-i Nur Külliyatı’nın, kelamın sabit ilkelerini çağın meselelerine uygun bir biçimde sunan bir eser olarak değerlendirilir.
Bediüzzaman Said Nursi, kelam sahasında İslam düşüncesine yaptığı özgün katkılarla ismini okunmaktadır. Kelam bir ilim olduğu için ilim birikimli olarak ilerlemektedir.
Bediüzzaman’ı geçen birisi olmuşmudur şeklinde bir ifade kullanmak, kelam gibi geniş ve derin bir alanda çok sübjektif olur. Çünkü her insan mutlaka birileri tarafından eğitilmiş ve fikirlerini benimsemiştir. Objektiflikten bu sebeple söz etmek pek mümkün değildir.
Farklı zaman dilimlerinde farklı âlimler, kendi dönemlerinin sorunlarına göre kelam ilmine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bu nedenle bir âlimi diğerinden üstün görmek yerine, her birinin kendi zaman diliminde ve şartlarında ne kadar önemli ve değerli olduğunu vurgulamak daha yerinde olur. Mesela İmam Gazali zamanındaki şartlar başka, Bediüzzaman zamanında anlayış başkadır ve günümüzde de başkadır.
Bediüzzaman’ın kelamda özgünlüğü, bilhassa modern çağın bilimsel ve felsefi meydan okumalarına karşı geliştirdiği savunma mekanizmaları ve Risale-i Nur’da ortaya koyduğu yeni yaklaşımıyla öne çıkmaktadır. Onun kelam anlayışı, klasik kelamcılardan farklı olarak hem aklı hem de kalbi birleştirip modern dünyanın ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışır. Bu zamanda akıl ve kalp beraberliği şarttır.
Kelam tarihinde Bediüzzaman’ı aşmış bir isim arayışından ziyade, Nursi’den önce ve sonra kelam ilmine katkı yapan büyük âlimleri anmak önemlidir. Bu âlimlerden bazıları:
1. İmam Maturidi (853-944):
Hanefi mezhebinin itikadi alanındaki kurucusu olan Maturidi, kelamda aklın önemini vurgulamış ve iman ile amel arasındaki dengeyi sağlamıştır. Onun akıl ve vahiy ilişkisine dair geliştirdiği görüşler, klasik kelamın temel taşlarından biri olarak kabul edilir.
2. İmam Eş’ari (873-936):
Eş’ariyye mezhebinin kurucusu olan İmam Eş’ari, kelam ilminde akıl ile vahiy arasında dengeyi kurmaya çalışan büyük bir âlimdir. Ehl-i Sünnet itikadının temel görüşlerini sistematize eden Eş’ari, bu alanda derin izler bırakmıştır.
3. Fahreddin Razi (1149-1209):
Fahreddin Razi, kelam ve felsefe arasında köprü kurarak kelam ilmine önemli katkılar yapmıştır. Onun derin felsefi birikimi ve kelamî tartışmalarda aklı güçlü bir şekilde kullanması, birçok sonraki kelamcıyı etkilemiştir.
4. Gazali (1058-1111):
İmam Gazali, kelamı tasavvuf ve felsefe ile birleştirerek İslam düşüncesine büyük katkılarda bulunmuş bir âlimdir. Onun “Tehâfütü’l-Felâsife” adlı eseri, felsefi akımlara karşı kelamî bir savunma olarak önemli bir yer tutar.
Bediüzzaman’ı aşan bir âlimden söz etmek yerine, her âlimin kendi dönemine ve şartlarına göre kelam ilmine farklı açılardan katkıda bulunduğunu söylemek daha doğru olur. Bediüzzaman, kelamı modern dünyanın şartlarına uyarlamış ve yeni bir tarzda sunmuş; bu yüzden, kendi bağlamında oldukça özgün ve öncü kabul edilmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi’den sonra kelam ilmi
İslam dünyasında modern sorunlar ve düşünsel meydan okumalar karşısında farklı âlimler ve düşünürler tarafından devam ettirilmiştir. Bu dönemde, geleneksel kelam metotlarını modern felsefi ve bilimsel gelişmelerle uyumlu hale getirmeye çalışan birçok önemli isim ortaya çıkmıştır. Bediüzzaman’ın Risale-i Nur ile başlattığı modern kelam çalışmaları, onun talebeleri ve etkisi altında kalan entelektüel düşünürler tarafından da sürdürülmüştür. İşte, Bediüzzaman’dan sonraki bazı önemli kelam ilmi temsilcileri:
1. Said Havva (1935-1989)
Suriye doğumlu İslam âlimi Said Havva, İslam’ın temel inanç esaslarının savunma ve yeniden yorumlama konusunda çalışmalarıyla tanınmıştır. O, kelam ilmine dair eserlerinde iman, tevhid ve ahiret gibi temel kavramları ele almış ve İslamî düşüncenin modern dünyadaki sorunlara çözüm sunabileceğini göstermeye çalışmıştır. Havva, Müslümanların zihin dünyasını aydınlatmak amacıyla eserlerinde akıl-vahiy dengesine vurgu yapmıştır.
2. Mustafa Sabri Efendi (1869-1954)
Osmanlı’nın son Şeyhülislamlarından olan Mustafa Sabri Efendi, modern düşüncenin İslam’a yönelik saldırılarına karşı güçlü bir kelamî savunma geliştirmiştir. Onun en bilinen eseri “Mevkıfu’l-Akl” adlı kitabıdır. Bu eser, akıl ve vahiy ilişkisini incelemiş ve modern rasyonalizm, pozitivizm gibi akımların İslam inancına yönelik tehditlerine karşı savunma yapmıştır. Sabri Efendi, Batı felsefesi ve İslam kelamı arasındaki farkları açık bir şekilde ortaya koymuştur.
3. Muhammed Hamidullah (1908-2002)
Pakistanlı bir alim olan Muhammed Hamidullah, İslam’ın inanç esaslarını Batı dünyasında savunan önemli bir isimdir. İslam tarihçiliği ve İslam hukukunun yanı sıra, inanç esaslarını modern felsefe ve bilim karşısında savunmuştur. Hamidullah, kelam ilminin sadece Müslüman dünyasında değil, aynı zamanda Batı’da da temsilcisi olarak kabul edilebilir.
4. Aliya İzzetbegoviç (1925-2003)
Bosna-Hersek’in bağımsızlık mücadelesinin lideri olan Aliya İzzetbegoviç, İslam’ın temel inanç esaslarını ve insan hayatındaki yerini modern dünyaya açıklayan önemli bir düşünürdür. Onun “Doğu ile Batı Arasında İslam” adlı eseri, İslam’ın modern dünyaya uygun bir düşünce sistemi sunduğunu gösterir. Kelam ilmindeki katkıları, daha çok modern dünya ile İslam arasındaki ilişkiyi açıklamak üzerine olmuştur.
5. Fazlur Rahman (1919-1988)
Pakistanlı bir düşünür olan Fazlur Rahman, İslam’ın temel kavramlarını modern düşünce ışığında yeniden yorumlama çabasıyla tanınır. O, Kur’an ve sünnetin daha derinlemesine anlaşılması ve modern dünyanın sorunlarına çözüm sunabilmesi için akılcı bir kelam anlayışı geliştirmiştir. Ancak, onun görüşleri bazı Müslüman çevrelerde tartışmalı bulunmuş, modernist olarak eleştirilmiştir. Buna rağmen kelam ve tefsir alanındaki çalışmaları geniş bir yankı uyandırmıştır.
6. Muhammed Kutub (1919-2014)
Mısırlı bir düşünür olan Muhammed Kutub, modern dünyadaki inançsızlık ve materyalizm akımlarına karşı kelamî savunmalar geliştiren bir isimdir. Onun eserlerinde modern Batı felsefesi ve materyalizme karşı İslam’ın akılcı ve hikmetli yapısı savunulur. Kutub, özellikle gençlerin dini ve felsefi şüphelere karşı İslam’ı savunma ihtiyacına yönelik yazılar kaleme almıştır.
7. Muhammed Abduh (1849-1905)
Muhammed Abduh, modern İslam düşüncesinde reformist bir isim olarak bilinir ve kelam alanındaki çalışmaları da bu reformist bakış açısıyla şekillenmiştir. O, akıl ile vahyi uyumlu hale getirme çabası içinde olmuştur. İslam’ın akılcı ve evrensel bir din olduğunu savunan Abduh, Batı’nın modern bilimsel ve felsefi gelişmelerine karşı İslam’ı yeniden yorumlamaya çalışmıştır.
8. Said Ramazan el-Buti (1929-2013)
Said Ramazan el-Buti, İslam kelamı, fıkıh ve tasavvuf alanında önemli çalışmalara imza atan Suriyeli bir alimdir. El-Buti, özellikle iman hakikatlerini savunma ve inançsızlık akımlarına karşı İslam’ın temel esaslarını güçlendirme çabasında olmuştur. Onun kelam ilmine katkıları, modern dünyadaki sapmalar ve inkârcı akımlar karşısında güçlü bir savunma geliştirme çabasına dayanmaktadır.
9. Şerafettin Gölcük (1948-)
Türkiye’de kelam ve İslam felsefesi üzerine çalışan önemli akademisyenlerden biri olan Şerafettin Gölcük, Bediüzzaman’ın ve diğer İslam âlimlerinin kelam anlayışını modern akademik düzlemde incelemiş ve bu alanda dersler vermiştir. Kelam ilminin modern meselelerle bağdaştırılmasında önemli katkıları olmuştur.
Elbette ki kelam ilmiyle meşgul olan başka isimler de vardır. Burada biz bir kaç ismi misal olarak verdik.
Sonuç olarak, Bediüzzaman Said Nursi’nin ardından gelen kelam ilmi temsilcileri, İslam düşüncesini modern dünyanın felsefi ve bilimsel meydan okumalarına karşı savunmaya ve yeniden yorumlamaya çalışmışlardır. Her biri, kendi dönemlerindeki farklı sorunlar ve şartlara uygun bir şekilde kelam ilmini geliştirmiş ve İslam’ın inanç esaslarını korumaya gayret etmiştir.
Kelam ilmi, klasik dönemden modern döneme kadar akıl ve iman arasındaki dengeyi koruma ve savunma misyonunu sürdürmeye devam etmektedir ve edecektir.
“Risale-i Nur, Kur’anın emsalsiz bir tefsiridir.” Sözler (772)
“Risale-i Nur ise, Kur’anın malıdır ve manasıdır.” Şualar (749)
“Risale-i Nur, Kur’anın hakikî bir tefsiri ve hakikatının bir tercümanı ve mes’elelerinin bürhanıdır. Kur’an ise, sair kelâmlar gibi kışırlı, kemikli ve şuuru hususî ve cüz’î değildir. Belki Kur’an, umum işaratıyla ve eczasıyla ayn-ı şuurdur, kışırsızdır; fuzulî, lüzumsuz maddeleri yoktur. lem-i gaybın tercümanıdır.” Şualar (685)
Selam ve dua ile..
Muhammed Numan ÖZEL
Kaynak: RisaleHaber