Etiket arşivi: kilise

Amerika’da Risale Dersleriyle Hristiyanlıktan Vazgeçti

Bereketli Ramazan ayının üzerimizdeki tatlı esintisi devam ederken sizlerle Washington`tan yaşadığım bir hatıra etrafında bir kaç noktayı paylaşmak istiyorum. Bu hatıra, şu anda görev yaptığımız üniversitede Tıp okuyan bir kız öğrencinin hatırası, ismi Fatıma. Fatıma, Amerika`da doğmuş büyümüş, anne-babası Müslüman olup aslen Tunuslular. Fatıma`nın ailesi, her ne kadar Müslüman olarak bilinse de hakiki anlamda İslamı yaşamadıkları gibi Fatıma`ya da gerçek anlamda bir İslami eğitim vermemişler. Fatıma`nın yaşadığı bir bölgede görüşüp zaman harcayacağı bir İslami ortam da yok.

Fatıma liseye başladığında maneviyat boşluğunu iyice hissetmeye baslar. İslam hakkında neredeyse hiç bilgisi olmayan ancak maneviyata susamış biri olarak dindar Hıristiyan arkadaşlarına takılır. En yakın arkadaşı dindar bir Hristiyandır. Hatta arkadaşının ailesiyle çokça zaman harcar, ailede gördüğü kısmi dindarlığa sempati duymaya baslar. Fatıma, lise son sınıfta Hıristiyan olmaya karar verir. Konuyu ailesine açar. Çünkü Fatıma kendisindeki manevi boşluğu bu yolla kısmen dolduracağına inanıyordu. Fatıma`nın ailesinin tepkisi çok sert olur. Aile her ne kadar dindar olmasa da böyle bir şey kendi geleneklerinde büyük bir ayıp olacaktı.

Fatıma geçen yıl işte bu tereddüt ve bocalamalar içinde bulunduğumuz üniversitede Tıp okumak üzere kayıt oldu. Üniversitede gerek Müslüman öğrencilerle tanışması gerekse Hanim`in evde her hafta kız öğrenciler için düzenlediği Risale sohbetleriyle, Fatıma aradığını Allah`in lütfüyle buldu. Risale sohbetlerinin en müdavimlerinden oldu. Bir nevi kendini yeniden buldu. Yılsonunda örtünmeye karar verdi. Bununla yetinmedi, Tıp yerine üniversitede İslamı çalışmaya karar verdi. Ona göre İslamı kendi durumuna düşenlere anlatmak Tıp okumaktan daha önemliydi artık.

Bu kıta üzerinde ve başka kıtalarda Fatıma`nın hikâyesine benzer çok hikâyeler var. Fatıma`nın Müslüman bir aileden geldiğini düşünürsek, Müslüman olmayan ailelerde yetişen çocuklardaki maneviyat boşluğunu düşünmek çok zor olmaz. Evet, imansızlık içinde bocalayan, maneviyatça yoksul oluşuna bir çare arayan niceleri bir el bekliyor. Onların içinde bulunduğu elemi Üstadımız Şualarda açık bir şekilde ifade ediyor: “Zulümde, fıskta, kebâirde birer menhus lezzet-i şeytaniye bulunabilir. Fakat imansızlıkta hiç bir cihet-i lezzet yok. Elem içinde elemdir, zulmet içinde zulmettir, azap içinde azaptır.” Cenab-ı Hak onların içinde bulunduğu karanlığı aydınlatmaya bizleri vesile kılsın.

Bizler Fatıma`nın içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurarak, acaba daha farklı neler yapabiliriz diye düşündük, hem ailelere hem de öğrencilere, bayan erkek daha rahat hizmet edebileceğimiz bir yer nasıl bulabiliriz? Bunun için Risale-i Nurlara muhabbeti olan Üstad üzerine Batı`daki önemli yayınevlerinden üç kitap basan bir İlahiyat okulunun rektörüne, bize üniversite bölgesine yakın bir yerde bir kilisenin salonunu bize tahsis edebilirler mi diye başvurduk? Hamd olsun, bazı yazışmalar neticesinde, hem merkezi hem de çok da iyi bilinen bir kilise haftalık sohbetlerimizi yapmamız için bize bir yer tahsis etti. Yer dediğimiz kilisenin bahçesindeki bir ev. Onlar da orayı kamp yeri olarak kullanıyorlar. Evde ders için düşünülebilecek her şey var, ders salonundan tutun da mutfak ve yemek salonuna kadar. Ev iki katlı olduğu için bayan erkek ayrı katlarda aynı zamanda toplanabiliniyor. Kilise Beyaz Saray`a yakın olup Washington`daki üç büyük üniversiteye eşit mesafede. Hizmet potansiyeli açısından güzel bir muhitte. Kilise`nin başkanıyla tanıştığımız zaman, kendi kilisesinden bir profesörün Üstad üzerine yazdığı kitabı hediye ettik. Bu kitap vesilesiyle bize güvenmeleri daha kolay oldu. Ramazan`ın ilk haftasından itibaren Cumartesi günleri akşam 6`dan 10`a kadar kilisede toplandık. Gerek dünyanın farklı yerlerinden gelen öğrenciler, gerekse yerli halk ve ailelerin kendi imkanlarıyla getirdiği yiyeceklerle iftarımızı açtık. Teravihlerden sonra da İngilizce Risale sohbetlerimizi yaptık. (Duaya vesile olur düşüncesiyle ders salonumuzun resmini de ekledik.).

Bu mektubu Üstadımızın Mesnev-i Nuriye`de dünya`nın mahiyetini çok güzel ve ibret verici şekilde dile getirdiği sözleriyle noktalamak istiyorum: “İ’lem eyyühe’l-aziz! Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!

Selam ve dua ile

Amerika

NurNetwork

Almanya-Köln’de Dinlerarası Toplantı Düzenlendi

Geçtiğimiz Cuma Almanya’nın Köln şehrinde tekrar dinler bir araya geldiler.

Programa çeşitli İslami, Hıristiyan ve Budist cemaatler katıldı.

Dershanemizin de üyesi bulunduğu bu platform, yılda 3-4 kez konferans tarzında yapılmakta. Yılda bir defa da büyük bir kilisenin salonunda, her dinin kendine mahsus müziklerini, ilahilerini sunması şeklinde gerçekleşmekte.

Böylelikle her din mensubu, kendi dinini tanıtma fırsatı bulmakta  ve sevgi, saygı, hoşgörü, diyalog ekseninde bir program oluşmakta.

Programa açılış konuşması yapmak üzere, bölgenin milletvekili kürsüye çıktı. Ardından Hıristiyan ve Budist cemaatler çeşitli sunumlarda bulundular. Bizler de Köln Medresesi Gençleri olarak iki tane ilahi okuduk.

Sunumların arasında her cemaat kendi binasını ve hizmetlerini tanıttı.

Aramızda bir de Türkiye’den misafirimiz vardı:Üstadın en yakın talebelerinden Mehmet Fırıncı abi. Kendisi de bir selamlama konuşması yapmak üzere kürsüye davet edildi.

Programın son bölümünde, herkese açık büfeden istifade edip, birbiriyle konuşma ve karşılıklı soru sorma imkanı verildi.

Böylesi programların, Müslüman olmayan ülkelerde yaygınlaşması çok büyük bir önem taşımakta. Ancak böyle kendimizi ifade edebilir ve yaşadığımız topluma kendimizi anlatabiliriz. 

Hüseyin Tuğrul

h.tugrul92@gmail.com

Medrese-i Nuriye Köln

www.NurNet.org

Avrupa Hakkında Bazı Sosyolojik Tespitler

Bediüzzaman’ın, Avrupa’nın Hıristiyanlık’tan tasaffî ederek İslâma yaklaşmasıyla ilgili öngörüsünün delillerini sunmaya devam ediyoruz: Bugün Avrupa, Müslümanlar da dahil herkese sosyal devlet yüzünü gösteriyor. İşsizlere geçinecek kadar maaş veriyor. Her türlü haklardan yararlandırıyor.

İslâm devletinin özelliklerinden birisi adalettir. Bugün, Türkiye bile, adalet konusunda AB, yani AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine) müracaat ediyor.

Bütün bu gelişmeler, AB’nin “hak ve hürriyetler projesi” olduğunu göstermiyor mu?

Batı “Lâ ilâhe illallah” demeye başlamıştı, artık “Muhammedü’r-resûlullah” demeye de başladı. Bediüzzaman, bir eserinde, “Âhirzamanda Hz. İsa’nın (as) din-i hakikisi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek” 1 der.

1984 yılında Avrupa’nın 114 kilisesi toplanıyor ve Hz. Muhammed’in (asm) peygamberlik kriterlerine uyup uymadığı tartışılıyor; bunun için öne sürdükleri altı kriterin aynen Hz. Muhammed’de de (asm) bulunduğu görülüyor. Sonunda 114 kilise, müştereken Hz. Muhammed’in (asm) “peygamber” olduğunu açıklıyor.

David A. Barrett tarafından 2001 yılında yayınlanan “Dünya Hıristiyan Ansiklopedisi”nde (World Christian Encyclopedia) 2025 yılında Müslümanların toplam sayısının 1.784.875.653’e (yani dünya nüfusunun yüzde 22.8’ine) yükseleceği tahmin ediliyor. 2050 yılında ise bu rakam 2 milyarın üstüne çıkarak 2.229.281.610’a (yani dünya nüfusunun yüzde 25’ine) yükseliyor. Kimbilir belki de Kur’ânî ifadeyle söyleyecek olursak insanlık İslâmiyet’e “fevc fevc” akın edecektir. 2

Yine Bediüzzaman’ın tesbitiyle; “Hıristiyanlık ya intifâ veya ıstıfâ edecek”, yani sönüp gidecek, İslâmiyete teslim-i silâh edecektir.

Kiliselere pek itibar eden yok. Ateistler veya agnostikler (din ile ilgilenmezciler) çoğunlukta. Artık kiliseler, “gönüllü kültür kuruluşu” olarak çalışıyor. Hasta, göçmen, bakıma muhtaçların yararına işler yapıyor.

Müslümanlar, dinsizlik ve ahlâksızlık karşısında, Hıristiyanların hakikî dindar rûhânî ve misyonerleriyle ittifak edecek.

İşte bu hakikat de apaçık görülüyor. Avrupalılar, uyuşturucu gibi madde bağımlılığına karşı birlikte çalışıyor ve tedbirler üretiyorlar. Müslümanları kiliselere dâvet edip konuşmalar yaptırıyorlar. Risâle-i Nur, bazı okullara ve kiliselere girdi. Zaten pek çok kilise, eğlence ve iş yeri olmaktansa, “Hiç olmazsa mabed olarak kalsın, ibadethane olsun!” diye Müslümanlara veriliyor. Öte yandan ibadet edenlere inanılmaz saygı gösteriliyor. Zira, bu değerler tamamen bittiğinden, inanılmaz çarpıcı geliyor onlara.

Ali Ferşadoğlu

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, s. 111.

2- Umut Yavuz, Yeni Asya, 21.2.2009.

saidnursi.de

Kilisede İslam Konferansı

İbrahim (A.S.) ve Risale-i Nur’da Diyalog

Risale-i Nur bu asrı ve gelecek asırları nurlandıran bir nurdur. Rabbim bizleri perde etmesin. Nurun paklığına, aydınlığına bizimle gölge düşürmesin. Hidayet Rabbimizin elinde, kalpler de Onun yed-i  tasarrufunda. Şahıslar, kabiliyetler, yetenekler, istidatlar, planlar, projeler, büyük fikirler vesaire değil, Rabbimiz ve Halıkımız, Kerim ve Rahman isimleri ile Hadi ve Halim isimleriyle bu millete muamelede bulunuyor. Bizlerde şahitlik ediyoruz. Ya Rabbi bizi şahitlerden yaz diye diliyor ve dileniyoruz. Perişan halimiz, ihlastan yoksun tavırlarımız, bir şey biliyor edamız ve hodfuruşluğumuz için de Rabbimizden af diliyoruz.

Bu gibi hizmet haberlerinin nakli bir derece lahikalardaki iman hizmetlerinin kardeşler arasında şevke ve ümide medar olması içindir. Yoksa birilerini nazara vermek, birilerini ön plana çıkarmak gibi çok süfli ve gayet adi, pespaye, riya ve sum’a için değildir.

Zira nefis cümleden edna, vazife cümleden aladır. Rabbim dudaklarımızla değil nefsülemirde batınımızda bu manayı bize hissettirsin. Amin.

25 Kasım 2010, saat 18.30 da  kendilerine Mormon Hristiyanları ismini veren bir grup tarafından ikinci kez kiliselerinde konferans vermek uzere davet edilmiştik.

Akşam namazı vaktine tevafuk eden konferans öncesi, kilisede bir oda temizlenmiş, resimler dışarı çıkartılmış, yerlere halılar serilmiş ve mescid yapılmıştı.

Bundan iki üç sene evvel plaza denen bölgede bir debate (tartışma) programına davet edilmiştik. Bu toplantıda papazlar incili anlatıyor, kutsal ruhtan dem vuruyor, İsa’ya inanmayanların ebedi hüsrana uğrayacaklarından bahsediyorlardı, müslüman ulema da buna karşın, İncildeki tenakuz ifadelerini, hristiyanların şirk içinde olduklarını, İncilin uydurma olduğunu vesaire anlatıyorlardı, hatta iş hakarete kadar varıyordu.

Bize sorduklarında İsa kimdir diye, evvela diyorduk, hristiyanlık  semavi bir dindir. Hristiyanlık tevhid dinidir ve İsa (as) tevhid peygamberidir, bunun dışında ki tüm öğretiler beşeridir, semavi değildir.  İsa (as) kim değildiri değil İsa (as) İslamda kimdir Onu anlatmamız lazım. İsa (as), Ruhullahtır, Mesihtir, babasız olarak mucize eseri olarak dünyaya teşrif etmis en büyük –ululazm- beş peygamberden birisidir. Annesi kainat hanımları içerisinde en değerli hanımlardan birisidir. Biz böyle Hz.İsa ve Hz.Meryem Annemizi anlatınca kiliseden gelen papazlar gelip kilisede bunları anlatmamızı istemişlerdi. Hz.İsa (as) ın tevhid üzere olduğu, en büyük davasının tevhid olduğu, İncilde buna dair yüzlerce ayetler bulunduğunu anlatıp İncildeki tevhide dair ayetleri okumaya başladık. Mesela; “işitin ey israiloğulları, sizin de Rabbiniz benimde Rabbim olan Allah birdir. Onun eşi ve benzeri yoktur.”   “en büyük iki esas; Allah birdir ve bütün mevcudiyetinizle Onu seveceksiniz, ikinciside komşunuzu seveceksiniz” bu ve buna benzer tevhid ayetlerini incilden okuduk.

İşte bu konuşmalardan sonra artık kiliselerde dersler mutad hale geldi, hatta bir kaç sene içerisinde 10 kadar hristiyan misyoner papaz, İslam ile şereflendi.

Dün ise Mormon kilisesindeydik. Buraya tebliğimizin özetini almak istiyoruz;

Tebliğimiz Kuran’da diyalog, Bediüzzaman ve diyalog, tevhid Peygamberi, Allah dostu Hz.İbrahimden oğreneceğimiz 7 husus ve Hz. İbrahimden dualar diye dört bölümden oluşmaktadır.

Bu tebliğin bir kilisede sunuldugu unutulmamalıdır.

Kuran ve Diyalog

Bir ayeti kerime de Rabbimiz “ey insanlar! Şüphesiz ki biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık birbirinizi tanımanız içinde sizleri kabile kabile, millet millet halkettik, doğrusu Allah katında sizin en ustun olanınız, en takvalı olanınızdır. Muhakkak ki Allah Alimdir Habirdir.…” burada 26.mektuptaki milliyetçilik bahisleriyle alakalı bir kaç cümle zikrettik.

Daha sonra Maide Suresi 82.ayet-i kerimede Hıristiyanlarla alakalı kısmı okuduk ki orada Rabbimiz; “Muhakkak ki iman edenlere sevgi cihetiyle en yakını olarak da, “doğrusu biz Hıristiyanız” diyenleri bulacaksın. Bunun sebebi onların içinde âlimlerin ve ibadet ehli rahiplerin bulunması ve gerçekten onların mütevazı olup kibirlenmemeleridir.” buyuruyor.

Hemen akabinde ki ayette ise o rahiplerin Kuranı dinledikleri zaman gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün buyurmaktadır Rabbimiz.

Ankebut suresi 46.ayet-i kerimede Rabbimiz bize ehl-i kitap ile nasıl muamelede bulunmamız gerektiğini öğretir ve bize der; “İçlerinden zulmedenler hariç, ehl-i kitapla ancak o en güzel olan suretle mücadele edin ve deyin ki; “biz bize indirilene de ve size indirilene de iman ettik; bizim ilahımız da sizin ilahınız da birdir ve biz ancak Ona teslim olanlarız.”

Bediüzzaman Said Nursi ve Diyalog

A-      İmam Nursi son asrın en mükemmel sulh temsilcisi, en berrak diyalog numunesidir. Bediüzzamanın  hayatı evvela Rabbisiyle diyalogdan, sonra mahlûkat ile diyalogdan ve belki çok ender insana nasip olacak kendisiyle diyalogdan ibarettir. Risale-i Nur Külliyatı baştan sona bir diyalog seyyahının müşahedatıdır.

B-      İmam Nursi cehalet, zaruret ve ihtilafı asrın üç hastalığı ve insanlığın üç düşmanı olarak tespit etmiş, tedavi için ise Kuran eczanesinden aldığı su ilaçları tavsiye etmiştir; sanat, marifet ve ittifak.

C-      21.asrın  dalalet ve cehalet ummanı inancın yeniden keşfi ve imanın tecdidini zaruri kılmaktadır.  Risale-i Nur ise İmanın ve inancın bu fen ve dalalet asrında yeniden inşası için, değil yalnız Müslümanlar mabeyninde hem Hıristiyanlar ve hem bütün insaniyet için yazdırılmış Kuranın bu asrın fehmine bir dersidir.

D-       20. Lem’a’da Üstad Bediüzzaman ahirzamanda hakiki dindar İseviler manasında bir Hıristiyan cemaatin vücud bulacağından bahsetmektedir ve bunu da hadisin manalarından anladığını söylemektedir.

E-      2.dünya harbinden sonra yazmış olduğu mektuplarda diyalogdan öte Müslümanların Hıristiyanlarla işbirliği yapması gerektiğini de ifade etmiştir.

F-      Yine 1946 da yazmış olduğu mektubunda, hem nurcuları hem dindar Hıristiyan misyonerlerini teyakkuza davet ediyor ve Doğu Avrupa’ya doğru yayılan kominizim tehlikesine karşı beraber mücadele etmekten söz ediyordu.

G-      Vefatından beş yıl önce Bağdat Paktını müdafa edip tebrik eden bir mektubunda; bu pakt ile sadece 400 milyon Müslümanı değil 800 milyon Hıristiyanı da kendinize dost edeceksiniz ve her zamandan daha ziyade ihtiyacını hissettiğimiz sulhu umumiye mühim hizmet edeceksiniz diye beyanda bulunmaktadır.

20.Lema’dan 9 Emir

Bu esasatı belirttikten sonra Nurun en mühim risalelerinden olan İhlâs Risalesinde Üstadımızın ders verdiği 9 emri sunum tarzında dinleyicilerle paylaştık;

1.    Müsbet hareket etmektir ki, yani, kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun  fikrine ve ilmine müdahale etmesin, onlarla meşgul olmasın.
2. Belki, daire-i İslâmiyet içinde, hangi meşrepte olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek,
3. Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, “Mesleğim haktır” yahut “daha güzeldir” diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden “Hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek,
4. Ve ehl-i hakla ittifak, tevfik-i İlâhînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle,
5. Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüt sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı manevinin dehasıyla hücumu zamanında, o şahs-ı maneviye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı manevi çıkarıp, o müthiş şahs-ı manevi-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek,
6. Ve hakkı, batılın savletinden kurtarmak için,
7. Nefsini ve enâniyetini,
8. Ve yanlış düşündüğü izzetini,
9. Ve ehemmiyetsiz, rekabetkârâne hissiyatını terk etmekle ihlâsı kazanır, vazifesini hakkıyla ifa eder.

Bu dokuz emir içinde bir haşiye var; “Hatta hadis-i sahihle,  âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.

H-      Ve Bediüzzaman kendi şahsi gayretleriyle 1950 senesinde bizatihi hazırlatmış olduğu el yazma Risale-i Nur Külliyatından 25.Söz ve 19.Mektup gibi Kuranın mucizeliğini ve Efendimizin (a.s.m) nübüvvetini anlatan eserlerini  Papa 12. Pius’a göndermiştir.

J-      22 şubat 1951 tarihli Papalığın göndermiş olduğu teşekkür mektubunu da yine Risale-i Nur Külliyatından Emirdağ Lahikası 2 mektupları arasına dercetmiştir.

K-   Bediüzzama’nın kitap hediyelerinden takriben 10 sene sonra ikinci Vatikan konseyi toplanmış ve Müslümanlar ilk defa Hak Din takipçileri olarak zikredilmiştir.

L-   1953 senesinde Bediüzzaman İslam Hakikatlerini anlatmak ve bir diyalog zemini arayışı için İstanbul’da Patrik Atenegoras’i ziyaret etmiştir.

Hz. İbrahim, Allahın dostu ve Tevhid Peygamberi

1-      Eski Atik Yaratılış kısmi 12.bolum 1.ayetten itibaren  Rabbisinin İbrahimden memleketini terk edip başka bir diyara (Harrandan Mısıra) gitmesi emriyle başlar. Bildiğin her şeyden ayrıl, tanıdıklarını terk et, ünsiyet ettiğin vatanını, aileni, tanıdığın bildiğin memleketini terket, yeni bir diyara git, yeni insanlarla tanış, farklı insanları gör.

21.yy da bu öğretiden alınacak çok büyük dersler olacak. Kendi ruhani dünyamızdan başkalarının ruhani dünyasına seyahat etmek. İkinci elden başkalarıyla- ötekiler hakkında- öğrendiklerimizi bizatihi kendilerinden dinlemek. Ve bizimle alakalı başkalarının başkalarına anlattıkları şeyleri başkalarının yeniden gözden geçirmelerine vesile olmak. Ruhani hicretler içerisinde bulunmak kısacası.

Günümüz dünya problemlerinin çözümü kata ve asla bir milletin veya bir ideolojinin tek başına çözemeyeceği kadar büyük ve karmaşık. İslam dünya problemlerinin çözümünde hususiyle Risale-i Nur ile bu asırda çok büyük bir açığı kapatmakla birlikte daha yapılacak ve ulaşılacak çok yer ve çok şey olduğu unutulmamalıdır. Dünya bugün Hıristiyan ve İslam dünyasının dört şey için birlikte çalışmasını beklemektedir; adalet, ahlak, barış ve insan hürriyeti.

İbrahim Peygambere hicretinde verilen söz; “şüphesiz biz seni büyük bir millet yapacağız” idi. İste bizler İbrahimi Milletin ahfadıyız. İshakiler ve İsmaililer olarak söz verilmiş milletler bizleriz. Bu büyük milletler büyük sorumluluklar taşımaktalar. Bizler âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir millet olarak sorumluluğumuzun bilincine varmamız gerekmektedir.

2-      İbrahim (a.s) İncil’de de Kuranda da kerim bir ev sahibi olarak karşımıza çıkar ve öyle tanıtılır. 11,5 milyon insanin hala kamplarda, 25 milyon insanın ise evinden edildiği, toplumundan şu veya bu sebeple sürüldüğü dünyada İbrahim’den öğrenilecek, bir kerim ve misafirperver Nebiden öğrenilecek çok şey olmalı.

Hz. İbrahimin kendi şehrini terk etmek zorunda bırakılması, Hz. Musanın bir gece vakti İsrailoğullar ile Mısırdan kaçmaları, bebek İsa’nın Herodun askerlerinden Mısır’a annesi tarafından kaçırılması, ilk inanan Müslümanların Etiyopya’ya sığınmaları,ve sonrasında Bizatihi Resulullahın (a.sm) Medine’ye hicreti…ve şimdi bu asırda Afgan ve ıraklı muhacirlerin hali ve dünyanın dört bir tarafında hicrete zorunlu bırakılmış insanların hali. İbrahim (a.s) bizi ikrama davet etmiyor mu sizce de…

3-      İbrahim(a.s) Allah’ın dostudur. Halilullahtır fakat İbrahim (a.s)  insanlarında dostudur. Dost canlısı bir insandır. Darusselam Meliki Melkizedek ile yaptığı anlaşma, karşılıklı saygı ve sevginin en güzel örneklerinden birini oluşturmaktadır.

4-      İbrahim (a.s) barış tesis eden ve bu uğurda hak ve hukukundan feda eden bir peygamber olarak karşımıza çıkar, kendi teyze oğlu Lut’a ey Lut Rabbimin mülkü geniştir, sen nereyi alırsan al, geri kalan da banadır demiş, hakkından feragat etmiştir. Fakat bu feragat kabileler arasında dostluk ve kardeşliği pekiştirmiş, nefret ve savaşın önü alınmıştır.

5-      Davası uğruna ateşlere atılan ve sonrasında o ateşlerin gül bahçelerine döndüğü İbrahim’in (a.s) da bize anlatacağı çok şey var. Son asırda dünyanın en ücra köşelerine kadar maddiyunluk ve seküler eğitim götürülmüş ve din tamamıyla hayatin her alanından çıkartmaya kadar varmıştır. Fakat görüldü ki ne dünya savaşları, ne ideolojik çatışmalar, ne soğuk savaş ne sıcak çatışmalar beşerin hafızasından din hakikatini atamadı. İbrahim (a.s) gibi ateşlere atıldılar ama o ateşlerden güller gülistanlar saçıldı. Din temsilcilerine ve fikir önderlerine yapılan haksızlıklara karşı bütün dini grupların beraber hareket etmeleri de İbrahim’in (a.s) kıssasının bir öğretisi olduğunu düşünüyoruz.

6-      İbrahim (a.s) kıssasında herhalde en mühim noktalardan biride Hacer annemiz olmuştur, olmalıdır. Şefkat Kahramanı hanımlar. Acz ve fakr içerisinde fakat irade-i ilahiyeye tam teslim olmuş muttaki hanımlar.

Hz. İbrahim kıssası ile alakalı daha birçok noktaya değinildi ve konuşma şu ayetlerle son buldu;

Şuara Suresi 69- 104

69.       Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku.

70.       Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.

71.       “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi.

72.       İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?”

73.       “Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?”

74.       “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler.

75,76.  İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?”

77.       “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.”

78.       “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.”

79.       “O, bana yediren ve içirendir.”

80.       “Hastalandığımda da O bana şifa verir.”

81.       “O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.”

82.       “O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.”

83.       “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”

84.       “Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.”

85.       “Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.”

86.       “Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.”

87.       “(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!”

88.       “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”

89.       “Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”

90.       Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak.

91, 92, 93. Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.

94, 95.  Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar.

96.       Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler:

97.       “Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.”

98.       “Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.”

99.       “Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.”

100.     “İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.”

101.     “Candan bir dostumuz da yok.”

102.     “Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.”

103.     Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi.

104.     Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.

Bu ayetler ile bir hitamuhul misk oldu. Konferanstan sonra çokları kitaplarımızdan istediler. Kurandan sordular. Hz. İbrahim kıssasının bu denli güzel anlatılmış olması şaşırtıcı dediler. Ve birçoğu bugün 1 saat içersinde o kadar çok şey öğrendik ki diyenler oldu. Bir çokları adres ve telefonlarımızı istiyordu. Hatta bir Hollandalı 50 yaşlarında bir Misyoner yanımıza gelerek, çok sasırdım, bu ne kadar güzel bir ders, bu ne kadar güzel bir tebliğ, o kadar meraklandım ki simdi Kuranı okumaya ve bahsettiğiniz kitapları almaya. Bana size ulaşabileceğim bir adres veya telefon verebilir misiniz? Diyordu.

Rabbim kalplerimizi ve kalplerini Risale-i Nur’a musahhar etsin ve iman nasip etsin inşaallah.

Muhammad Rıza  DALKILIÇ
Filipinler Risale-i Nur Enstitüsü