Etiket arşivi: kitap

Kâinat Kitabı Kimi Anlatıyor?

            Elinize bir kitap geçtiğinde onu yazarının kim olduğunu ve kitabın konusunu merak edersiniz. Kitabın yazarını gösteren bir isim yoksa kitabın konusundan, yazılış tarzından, yazıldığı zamandan ve bunun gibi şeylerden yazarının kim olduğunu anlayabilirsiniz.

Her yazarın da bir amacı vardır, bunun için kitap yazar. Kimisi ünlü olmak para kazanmak için, kimisi de içinden geldiği için yazabilir. Kendi bildiklerini, deneyimlerini aktarmak için de yazanlar olur. Her yazarın amacı kendine göredir.

            Kâinat kitabın yazarı; bu kitabın her bir harfini, noktasını, kelimesini, cümlesini ve satırını acaba niçin yazmıştır? Kendini tanıttırmak, mükemmelliğini bildirmek, kendi güzelliğini göstermek ve kendini okuyucularına sevdirmek için yazmış olabilir mi? Küçük büyük her bir varlık, aslında kendine özel dilleriyle O’nun mükemmeliğini ve güzelliğini en mükemmel bir tarzda anlatıyor ve sevdiriyor olabilir mi?

*bu kitab-ı kebirin müellifini (ŞUALAR,7.Şua)

*bu kitab-ı kebîr-i kâinatın Nakkaş-ı Ezelîsi, bu kâinatla ve bu kâinatın herbir sayfasıyla ve herbir satırıyla, hattâ harfleri ve noktalarıyla kendini tanıttırmak ve kemâlâtını bildirmek ve cemâlini göstermek ve kendisini sevdirmek için, en cüz’îden en küllîye kadar herbir mevcudun müteaddit lisanlarıyla cemâl-i kemâlini ve kemâl-i cemâlini tanıttırıyor ve sevdiriyor. (LEMALAR,30.Lema)

         Bir kitabın anlamı bilinmezse hiçbir değeri olmaz. Böyle her bir harfinde binler anlam gizlenmiş olan bir kitabı, her sınıf insan kendi bilgi, yetenek ve gayreti ölçüsünde anlayabilecektir. Yoksa o kitabın anlamı, yalnızca kendi anladığından ibaret değildir.

*Nakkaş-ı Ezelî, şu kâinatı, kemâlâtını ve cemâlini ve hakâik-ı esmâsını göstermek için, öyle bir tarzda yazmıştır ki; bütün mevcudat, hadsiz cihetlerle nihayetsiz kemâlâtını ve esmâ ve sıfâtını bildirir, ifade eder. Elbette bir kitâbın mânâsı bilinmezse hiçe sukut eder. Bâhusus, böyle herbir harfi binler mânâyı tazammun eden bir kitap, sukut edemez ve ettirilmez. Öyle ise, o kitâbı yazan, elbette onu bildirecektir, her tâifenin istidadına göre, bir kısmını anlattıracaktır.  (SÖZLER,31.Söz)

O kitabın incelenmesi ve özelliklerinin araştırılması gösterir ki;  taşıdığı mükemmel sanatlar ve geniş anlamlar yönüyle o kitap maddi değerinden yüz kat daha fazla önemlidir. Çünki bu kitap, kendinden ziyade yazarının varlığını ve birliğini anlatmak için yazılmıştır. İnsan da kâinat kitabının bir parçasıdır ki ona bakan, bu evrenin sanatkârını ve yazarını bulabilir. Kâinat kitabının hangi parçasına baksan onda o kitabın yazarını görürsün.

*o kitab-ı kainatın müşahedesi, kendi vücudundan yüz derece daha ziyade katibinin vücudunu ve vahdetini ispat eder (LEMALAR,30.Lema)

*rabbimizi bize tarif eden üç büyük külli muarrif var. birisi şu kitab-ı kainattır (SÖZLER,19.Söz, MEKTUBAT,19.Mektup)

Kâinat kitabı; bu kitabın yazarına ait ulûhiyet ve mabudiyetin gösterilmesi için böyle cisimleşmiş bir tarzda yazılmıştır. Bu yüzden her sayfası bir kitap kadar, her satırı bir sayfa kadar geniş manalar ifade eder. Evrendeki yaratılma ile ilgili olayların her bir kelimesi, harfi, hatta noktası birer mucizedir. Onların her biri; yaratıcısının gücünü gösteren delillerdir. Evreni, anlamlı nakışlarlarla süslenmiş büyük bir mescide çevirirler. Bu mescidin her bir köşesinde her bir grup; kendilerini yaratan, ibadete layık O varlığa karşı, kendilerine ait özel bir tarzla, ibadet içindedirler.

*ulûhiyet ve mâbudiyetin tezahürü için bu kâinatı öyle bir mücessem kitab-ı Samedânî ki, her sayfası bir kitap kadar ve her satırı bir sayfa kadar mânâları ifade eder ve öyle cismânî bir Kur’ân-ı Sübhânî ki, herbir âyet-i tekvîniyesi ve herbir kelimesi, hattâ herbir noktası, herbir harfi birer mucize hükmündedir ve öyle muhteşem ve içi hadsiz âyâtla ve mânidar nakışlarla tezyin edilmiş ve mescid-i Rahmânîdir ki, herbir köşesinde bir tâife, bir nevi ibadet-i fıtriye ile iştigal eder bir şekilde halk eden bir Allah, bir Mâbud-u Bilhak, (ŞUALAR,11.Şua)

         Kâinat kitabının satırları, kelimeleri ve harflerinin bir ve tek yazar tarafından yazıldığını kabul eden kişi, makul ve kolay bir yoldadır. Ancak, o yazıları, harfleri tabiata ve sebeplere dağıtan kişiler ise; imkânsız bir yola sapmış ve çıkmaz bir sokağa girmişlerdir. Bir tek canlı harfin bastırılması için, bütün evrenin bastırılıp tab edilmesi için gerekli malzemelere ihtiyaç vardır. Bu insandaki idrak yeteneğinin kabul etmeyeceği bir hurafedir.

*şu kitab-ı kâinatta yazılı satırlar, kelimeler ve harflerin bir Vahid-i Ehadin kalem-i kudretiyle yazılmış olduğu cihete hükmeden adam, pek rahat ve kolay ve mâkul bir yola sülûk etmiş olur. Fakat, o yazıları, o harfleri tabiata ve esbaba isnad eden herifler, imtina ve muhalin en suubetli ve çıkmaz bir yoluna zehab etmiş olurlar. Çünkü, bu yola zehab edenler için tek bir zîhayatın tab’ ve bastırılması için ekser kâinatın tab’ına lâzım olan teçhizat lâzımdır. Bu ise, vehmin kabul edemediği bir hurafedir. (M.NURİYE, Lemalar)

         Bu kâinatta çeşitli şekillerde yazılmış her bir kelime; kendini o şekliyle gösterse de pek çok başka özellikleri bakımından, taşıdığı anlamlar açısından, hem tek başına hem de bütün harflarla birlikte sanatkârını gösterir, O’nun sahip olduğu üstün özelliklerini yansıtır. Ve her bir harf taşıdığı özellikler, şekiller ve süslemeleri bakımından adeta sanatkârını övgüyle anlatan bir kasideye benzer. Ahmaklığı herkes tarafından bilinen bir adam dahi böyle bir sanatkârı inkâr edemez.

*kitab-ı kâinatta mücessem olarak yazılan herbir kelime, kendi miktarınca kendini gösterirse de, pek çok cihetlerden münferiden ve müçtemian Sâniini gösterir, esmâsını izhar eder. Ve kendi evsafıyla, eşkâliyle, nakışlarıyla, âdeta Sâniini medih için yazılmış bir kasidedir. Buna binaen, meşhur Hebenneka gibi ahmaklaşan bir adam dahi Sâni-i Zülcelâlin inkârına gitmemek gerektir. (M.NURİYE, Lemalar)

         Bu kâinat kitabı öyle bir yazılmıştır ki bir kısmı diğer kısmına muhtaç şekilde tanzim edilmiştir. Maddiyat dünyası; yaratıcının nimetlerinin ışığını gösterebilmek için güneşe muhtaç tarzda yaratılmışlardır.

*bu kitab-ı âlemin de bir kısmı, diğer bir kısmını izah ediyor. Meselâ, maddiyat âlemi Cenab-ı Hakkın envar-ı nimetini cezb etmek için hakikî bir ihtiyaçla şemse muhtaç olduğu gibi (M.NURİYE, Zeylül Habbe)

         Evrene bakış açınız çok önemlidir. Sanatkârının nurani güzelliğini görüp de bu gözle bakamazsanız, evren herkesin ağladığı bir matem evine döner. Gözünüzde herşey birbirine yabancı ve düşman olur. Cansız varlıklar birer cenaze suretinde algılanır. Hayvanlar ve insanlar; sanki yetimler gibi ayrılık ve yokoluş korkusuyla ağlayıp sızlamaya başlarlar. Kâinat; gösterdiği hareket, değişim ve bütün çeşitliliği ve süslemeleriyle onların gözünde tesadüflerin oyuncağına döner. Özellikle insanlar hayvanlardan daha aşağıya düşer.

        Evrene iman nuruyla bakan kimse; onun bir ağlama evi değil, zikir ve şükür mescidi olduğunu görür. Birbirinin düşmanı zannedilen varlıklar; dost ve kardeş olurlar. Bütün cenazeler ve ölü gibi olan cansız varlıklar; dostluk ve ahbablık içinde yaşayan varlıklara dönerler. Ve yaratıcılarını, kendi dilleriyle anlatan, konuşan birer görevli memura benzerler.

*Evet, o zatın nuranî güzelliğiyle kâinata bakılmazsa, kâinat bir mâtem-i umumî içinde görünecekti. Bütün mevcudat birbirine karşı ecnebî ve düşman durumunda bulunacaktı. Cemâdat, birer cenaze suretini gösterecekti. Hayvan ve insanlar, eytam gibi zeval ve firakın korkusundan vâveylâlara düşeceklerdi. Ve kâinata, harekâtıyla, tenevvüüyle ve tagayyüratıyla, nukuşuyla tesadüfe bağlı bir oyuncak nazarıyla bakılacaktı. Bilhassa insanlar, hayvanlardan daha aşağı, zelil ve hakir olacaklardı.

İşte, o zatın telkin ettiği İmân nazarıyla kâinata bakılmadığı takdirde, kâinat böyle korkunç, zulümatlı bir şekilde görünecekti. Fakat o mürşid-i kâmilin gözüyle ve İmân gözlüğüyle bakılırsa, her taraf nurlu, ziyadar, canlı, hayatlı, sevimli, sevgili bir vaziyette arz-ı dîdâr edecektir.

Evet, kâinat İmân nuruyla mâtem-i umumî yeri olmaktan çıkıp mescid-i zikir ve şükür olmuştur. Birbirine düşman telâkki edilen mevcudat, birbirine ahbap ve kardeş olmuşlardır. Cenaze ve ölü şeklini gösteren cemâdat, ünsiyetli birer hayattar ve lisan-ı haliyle Hâlıkının âyâtını nâtık birer musahhar memuru şekline giriyorlar. Ağlayan, müteşekkî ve eytam kıyafetinde görünen insan, ibadetinde zâkir, Halıkına şâkir sıfatını takınıyor. Ve kâinatın harekât, tenevvüat, tagayyürat ve nukuşu abesiyetten kurtuluyor. Rabbânî mektuplar, âyat-ı tekviniyeye sayfalar, esmâ-i İlâhiyeye aynalar suretine inkılâp ederler. (M.NURİYE, Reşhalar)

*Öyle bir Allah ki, vücub-u vücud ve vahdetine, şu kitab-ı kebir denilen âlem, bütün yazıları ve fasıllarıyla, sayfalarıyla, satırlarıyla, cümleleriyle, harfleriyle şehadet ettiği gibi; şu insan-ı kebir denilen kâinat da, bütün âzâsıyla, cevahiriyle, hüceyratıyla, zerratıyla, evsafıyla, ahvaliyle delâlet eder (M.NURİYE, Katre)

*Evet, meselâ, herbir kelimesi bir kitabı ve herbir harfi bir satırı içerisinde tutan bir kitabın, kâtipsiz vücudu mümkün değildir. Kâinat kitabı da Nakkaş-ı Ezelînin vücub-u vücuduna bağlıdır. Sarhoş olmayanlar, ancak Nakkaş-ı Ezelîye İmân etmekle kitab-ı kâinata şahit olabilirler.

Ve keza, pek çok san’at harikalarına ve nakış ve ziynetlerin garaibine müştemil olan bir binanın bâni ve sânisiz vücudu mümkün olmadığı gibi, bu âlemin vücudu da Sâniin vücuduna tâbidir. Dalâlet sarhoşluğuyla sarhoş olmayanlar, onu bunsuz tasdik edemezler. (M.NURİYE, Lasiyyemalar)

Dr.Selçuk Eskiçubuk

 www.NurNet.org

“VI. Dini Yayınlar Kongresi” 29 Kasım’da başlıyor…

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından altıncısı düzenlenecek “VI. Dini Yayınlar Kongresi” 29 Kasım 2013 Cuma günü İstanbul Grand Cevahir Kongre Merkezi’nde başlayacak. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in katılımıyla gerçekleşecek ve üç gün sürecek kongrenin ana teması “İslam-Sanat ve Estetik” olarak belirlendi.

Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü tarafından organize edilen kongrede, yayıncılık alanındaki gelişmeleri takip etmek, yayın hizmetleri için kısa, orta ve uzun vadede hedefler ve yeni projeler oluşturmak, konunun uzmanlarından istifade etmek, kendi bilgi ve tecrübelerimizi özel sektör ile paylaşarak dini yayıncılık alanındaki gelişmelere katkı sağlamak hedefleniyor.
“İslam-Sanat ve Estetik” ana teması altında ‘Dinler ve Estetiğin Keşfi’, İslam Sanatının Tarihsel Serüven,’, ‘İslam ve Edebiyat’, ‘İslam ve Mimari’, ‘İslam ve Musiki’, ‘İslam ve Görsel Sanatlar’, ‘Geleneksel Türk-İslam Sanatları’, ‘Din ve Sanat Konulu Neşriyat’, ‘İslam, Sanat ve Estetik Konulu Yayıncılıkta Gelecek İçin Perspektifler’ konularının oturum başlıkları halinde değerlendirileceği kongrenin son oturumuna Diyanet İşleri Başkanı Görmez başkanlık edecek.
Dokuz oturum halinde gerçekleştirilecek kongreye, alanında uzman pek çok akademisyen, sanatçı, araştırmacı ve yayınevi temsilcisi katılacak. Kongrede ele alınacak konuların, ‘İslam, Sanat ve Estetik’ konulu dini yayınlara ve bu konuda yapılacak akademik çalışmalara önemli katkılar sağlaması bekleniyor.www.diyanet.gov.tr

Ali İhsan Tola Ağabeyin Hayatı Kitap Oldu

İhsan Atasoy’un Said Nursi hazretlerinin talebelerinin hayatlarını ve hatıralarını bir araya getirerek hazırladığı çalışmalardan biri olan Ali İhsan Tola ağabeyin hayatı Nesil yayınlarından çıktı.

Özellikle genç kardeşlerimizin çok istifade edeceğini düşündüğümüz bu çalışmalar Said Nursi hazretlerinin hayatına ve davasına ve onun yanında bu davada yer alan bu nurlu insanların hayatlarına farklı açılardan bakmamıza vesile olacaktır.

Bundan önce de Said Nursi hazretlerinin talebelerinden Zübeyir Gündüzalp , Mustafa Sungur, Mehmet Feyzi Pamukçu, Hulusi Yahyagil, Molla Hamid Ekinci, Ahmet Feyzi Kul, Mehmet Kayalar, Ceylan Çalışkan , Bayram Yüksel ve Ali Uçar, Tahiri Mutlu, Bekir Berk gibi isimlerin hayatlarını kitaba aktaran İhsan Atasoy bu güzel çalışmaya Ali İhsan Tola ile devam etmektedir.

ALİ İHSAN TOLA kimdir?

Ali İhsan Tola, Üstad Bediüzzaman’ın harikulade hallere mazhar, maddi ve manevi ilimlerle mücehhez, çok yönlü, nev-i şahsına münhasır bir talebesidir. Nebatat, madeniyat ve ledünniyat gibi farklı ilimlerin sırlarına vakıftır.

Ali İhsan Tola, orman mühendisi olarak zaten bitki ve ağaçlarla ilgili bir bilgi altyapısına sahiptir. Ancak Üstad’la görüşmesi sırasında, bildiklerinin çok ötesinde, Üstad bilmediği çok derin sırlardan bahsederek onu hayrette bırakmıştır.
Sav’da risaleleri teksir ederken Üstad’ın himmetiyle bitkilerin esrarı kendisine açılır. Lokman Hekim gibi, bitkiler kendi dilleriyle konuşup neye yaradıklarını, hangi dertlere deva olduklarını ona anlatmaya başlarlar. O da birer şifa kaynağı olan bu bitkiler üzerinde çalışır, yanına gelen binlerce insana iman hakikatleriyle birlikte maddi olarak da şifa dağıtır. Soranlara, bu işi kendiliğinden yapmadığını, özel olarak tavzif edildiğini, asıl gayesinin Tıbb-ı Nebevi’yi ihya olduğunu ifade eder.Devamı Kitapta…
25.11.2012

Risale Ajans

 

Yeni Neslin Kapısında Durulmaz!

O bir saîd, mutlu ve huzurlu. Elinde muhtefîce okuduğu kitap 10. Söz Haşir bahsi. Kimden mi bahsediyorum? Şehir içi otobüste 10-12 dakikalık bir yolculukta bile cebinde taşıdığı küçük risâleyi çıkarıp okuyan biri: Said, 12-14 yaşlarında yaşı küçük olanlardan biri sadece.

Sınava gitmek için bindiğim otobüste boş koltukların birine oturduktan sonra farkına vardım; küçük gibi gözüken, yüreği büyük Said’i.

Otobüs duraktan durağa kalabalıklaşmaya başladığı sıralarda sağımda bulunan küçük Said sol cebinden çıkardığı risâlenin satırları arasına dalıp gitmeye başladı. Kalabalık otobüsün boğunukluğunda, Said’in manzarasına bakınca ayrı pencere açıldı bende, ferahlandım adeta. Ve üniversiteye kadar olan kısa yolculuğumda gözlerimi ondan alamadım. Müsmekât bu manzaraya gıpta ediyordur. “Elhamdülillah, mâşâallah” diyorum Said’in her sayfayı çevirişinde.

Kısa ve mânâlı düşünmeye başlıyorum. Düşünüyorum, imdad isteyen insanlığa âcil yardımı sağlayan Nurları. Az sözle çok mânâ ifade eden, az ve öz konuşan Üstadı. Ve küçük Said gibi daha nicelerini…

Tefekküre dalıyorum; saf, temiz olan kişilerin nur simasını düşünerek. Leyle-i zulmet-i cehîli, tenvir edeni. Altınların üstünde kıymeti olan sayfalar, içimdeki cahilliği kaldıran benliğimi ‘biz’ yaptıran sayfalar. Taşlık yerlerden geçen insanlığı dümdüz yola sevk ettiren Nur dolu hakikatli sayfalar…

Ne büyük nimet Allahım! Şükürler olsun ki; orada, burada, şurada değil de nurdayız, nurlardayız, kendimizdeyiz.
Genç okurken haşri, yaşamaya başlıyorum haşri. Said, satırların arasında öyle bir zevk ve lezzet alıyor olacak ki, arada bir, iki dudağının arasında çıkan Haşir bahsinde geçen “Hem hiç mümkün müdür ki…” sözlerini duyuyorum.

Hem hiç mâkul müdür ki, hattâ çekirdek kadar her bir mevcuda bir ağaç kadar vazife yükü yüklesin, çiçekleri kadar hikmetleri bindirsin, semereleri kadar maslahatları taksın da, bütün o vazifeye, o hikmetlere, o maslahatlara dünyaya müteveccih yalnız bir çekirdek kadar gâye versin, bir hardal kadar ehemmiyeti olmayan dünyevî bekasını gâye yapsın; ve bunları, âlem-i mânâya çekirdekler ve âlem-i âhirete bir mezraa yapmasın; tâ, hakikî ve lâyık gâyelerini versinler ve bu kadar mühim ihtifâlât-ı mühimmeyi gâyesiz, boş, abes bıraksın, onların yüzünü âlem-i mânâya, âlem-i âhirete çevirmesin; tâ, asıl gâyeleri ve lâyık meyvelerini göstersin? Evet, hiç mümkün müdür ki…

Farkında olmadan sesinin çıkması Said’i utandırmış olacak ki, yüzü kızarmaya başlıyor. Said istifini bozmayarak hemencecik sayfalar arasında bulduğu lezzete geri dönüyor. Bende suhuf-u semâviyeden damlayan bu kitapların bu duyguları yaşatan olduğunu hatırlıyorum. Tebessüm ediyorum.

Final sınavımın stresini azaltan otobüsteki o manzara, sözlerin arasında mânâlı bir söz’e dönüşmüştü. Otobüs üniversite durağına yaklaşmış olacak ki, düşüncelerim bölünüyor, ‘inecek var’ seslerini duymaya başlıyorum ve o manzaraya veda ediyorum.

Çocukluğumuza armağan olsun bu nakarat:

“Bir üstad tanıyorum, o da Bediüzzaman,

bir Üstad tanıyorum, en büyük bir kahraman,

Bir üstad tanıyorum; asrın vekili,

ancak Lâilâhe illallah, elinde duran sancak”.

İçimden de nurlu nesil kapısında asla durulmaz, duramazlar diyerek iniyorum.

Muhammed ZORLU – muhammedzorlu@saidnursi.de

Camiler Hem İbadetin Hem de İlmin Merkeziydi!

Bartın’a bağlı Yıldız Köyü Camii imam hatibi tarafından ‘Cami okuyor, cemaat okuyor, insanı kitaba çağrı‘ isimli kitap okuma etkinliği düzenlendi.

Kitap Etkinlik ilgi gördü, gencinden yaşlısına kadar kitabını alan çok sayıda insan camiye koştu.

Yıldız Köyü Camii’nde düzenlenen etkinliğe Bartın Müftüsü İsmail Bayrak, Müftü Yardımcısı Rıdvan Karataş, AK Parti İl Başkanı Yaşar Arslan, İlçe Başkanı Regaip Bayraktar, Yıldız Köyü Muhtarı Reşat Günay, İl Genel Meclisi Üyesi Kenan Dursun, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, öğretmenler, Diyanet görevlileri, daire amirleri, üniversite öğrencileri, işadamları, cami cemaatiyle birlikte yaklaşık 250 kişi katıldı. İkindi namazının kılınmasından sonra başlayan etkinlik, Kuran’ı Kerim’le devam etti. Daha sonra Bartın Müftüsü İsmail Bayrak kitap okumanın önemi hakkında vaaz yaptı. Müftü İsmail Bayrak, kısa vaazında ilmin peygamberimizin mirası olduğunu vurguladı.

Kitap konulu vaazın ardından davetliler ney dinletisi eşliğinde yaklaşık bir saat kitap okudu. Kitabı olmayanlara kitap hediye edildi. Programda Türkçe Olimpiyatları için Türkiye’ye gelen Hindistanlı Jainam Gala isimli öğrencinin ‘Zamanı Geldi’ isimli şiirini okuması büyük alkış aldı. Programa katılan bazı davetliler kitapla ilgili anılarını dile getirdi. Bartın’da katıldığı en güzel etkinliklerden birisinin camide kitap okuma programı olduğunu ifade eden üniversite öğrencisi Ekrem Aktaş, 65 sayfa kitap okuduğunu, huzurlu ve faydalı geçen programı düzenleyenlere teşekkür ettiğini söyledi

Yıldız Köyü Camii İmam Hatibi Şeref Yıldırım ve cami cemaatini tebrik eden Bartın Müftüsü İsmail Bayrak, peygamberimiz zamanında camilerin ibadetin merkezi olduğu gibi ilmin de merkezi konumunda olduğunu söyledi. İlmin temelinin kitap olduğunu ifade eden Müftü İsmail Bayrak, “Dinimizin ilk emri ‘oku’dur. Camilerimizde mütevazi kütüphaneler olmalı. Camiye gelen cemaat vakit öncesi veya sonrası kitap okumalı, ilmi müzakereler yapmalı. Özellikle camilerimiz okuma salonu haline getirilmeli. Bartın’daki tüm camilerimizde mütevazi de olsa kütüphanelerimiz var. Kütüphanelerimizi bundan sonra daha çok zenginleştirerek çeşitlendirmek istiyoruz. Yıldız Köyü Camii’ndeki okuma etkinliği cami bazında ilk etkinliktir. Diğer camilerimizde de bu tür etkinlikler düzenlenecek. Katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.” dedi.

OKUMAYLA İLGİLİ HASTALIKLARIMIZ VAR

Yıldız Köyü Camii İmam Hatibi Şeref Yıldırım, cami bahçesinde açık havada planladıkları kitap okuma etkinliğini havanın yağmurlu olmasından dolayı caminin içinde yaptıklarını ifade etti. Okuma alışkanlığına dikkat çekmek için böyle bir etkinlik düzenlediğini belirten Şeref Yıldırım, “Allah’a hamd olsun ki okumayı emreden bir dinin mensubuyuz. Nesillerimize örnek olma adına camide kitap okuma programı düzenledik. Okuma ihtiyacının dalga dalga köy, kasaba demeden yayılmasını istiyoruz. Hem camilerde hem diğer mekanlarda okuma alışkanlığının oluşmasına dikkat çekmek istedik. Okumaya ciddi ihtiyaç var. Düzenlediğimiz kitap okuma programına her yaştan insanın katılmasını görmek bizleri ayrıca sevindirmiştir. Okuma alışkanlığının küçük yaşlarda aşılanması gerektiğini düşünüyorum. Bu etkinliğimizi geleneksel hale getirmek istiyoruz.” şeklinde konuştu.

OKUDUĞU KİTAP MISIR’A GÖTÜRDÜ

Alaattin Turan isimli iş adamı, Zeynep Gazali’nin zindan hatıraları isimli kitabını 15 yaşındayken okuyunca kitapta adı geçen dava adamını görmek için imam hatip lisesini bitirdikten sonra Mısır’a gidip kitap kahramanıyla tanıştığını söyledi. Camide toplu kitap okuma projesinin çok güzel bir etkinlik olduğunu anlatan Turan, “Bu tür faaliyetler yaygınlaşarak devam etmeli. İş hayatında olduğumuz için sohbet veya kitap okumaya konsantre olamıyoruz. Bu program sayesinde bir saatliğine de olsa hayatımızın diğer bölümünü unutup bir başka dünyaya geçiş yaptık. Bu programı düzenleyen cami imam hatibine ve müftülüğümüze teşekkür ediyorum.” dedi.

Program sonunda kitap okuma programına katılan davetlilere kitap hediye edilmesinin yanı sıra çeşitli ikramlarda bulunuldu.

Cihan