Etiket arşivi: korona

Ahlaksızlık Pandemisi

Ahlaksızlık Pandemisi

“Sedd-i Zülkarneyn’in tahribiyle, Ye’cüc ve Me’cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi; şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) olan sedd-i Kur’anın tezelzülüyle Ye’cüc ve Me’cüc’den daha müdhiş olan ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.”[1] 

Ahlak; hulk, huy, tabiat. İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları anlamına gelmektedir. Bu değerler birden fazla şeylerin ortak neticesi olarak toplum tarafından kabul edilmektedir.  

Değer yargılarının toplumlar arasında farklılık göstermesinin sebebi kültür olarak da ifade edilen ahlaki değer farklılıkları sebebiyledir. 

Toplumları kendi hedefleri için kendi kültürlerinden kopartarak melez bir toplum haline getirmek isteyen komitelerin olduğu aşikardır.  

Toplumlarda kültürel ve ahlaki değerler takriben elli senede değişime uğramaktadır. Bunu bilen komiteler toplumsal değerleri değiştirmek ve kendi emellerine müsait bir hale getirmek için kullanabileceği her şeyi kullanmaktadır. Toplumsal ahlak ve kültürü baltalayarak bir sonraki toplumsal kültürün temelleri ve şekli atılmaya başlıyor.  

Bu o kadar etkili bir silahtır ki, gelen kültürle önceki kültür tamamen zıtlıklar içerebilir. Şimdi Sosyal medya, önceleri radyo, tv, boyalı basın, sinema ile dünyada bir derece melez bir kültür haline getirilmek veya gayrinizami harp olarak kullanıldı, kullanılıyor ve kullanılacaktır. 

Herkesin bildiği malum sosyal mecralarda ahlaki ve kültürel dezenformasyon yaşanmaktadır. İlköğretim çağı çocukları geleceğin toplumsal dinamikleri olarak gören ve keşfeden sistem, sosyal medya silahıyla çocuklara önceki kültür ve ahlakın aktarılmasına mani oluyor. Neticede kuşak çatışması dediğimiz değer yargıları farklı olan kuşakları görüyoruz. Teknolojik emzik dediğim cihazlarla toplumun tüm kuşakları tehdit ve teşkil ediliyor, şekillendiriliyor. İlk kuşaklara bazı olumsuz değerler kabul etmese de kanıksatılıyor, sonraki kuşakta biraz daha tavizkar olarak ve son kuşakta ilk kuşakla tamamen farklı değerler tezahür ediyor.  

Dünya genelinde yaşanan Covid-19 pandemisi gibi ülkemizde ve İslam coğrafyasında da ahlak pandemisi yaşanmaktadır. Bu pandemi dünya genelinde toplumları tehdit ederek en kolay yayılma mecraları da sosyal medya mecraları olarak tablo görünüyor. Bu sebeple teknolojik emziklerin kullanımında hem kendimizi hem de neslimizin murakabesini yapmamız gerekiyor. 

Birisi ailemize laf etse, kan çıkarken aile efradımızın çeşitli fotoğrafları sosyal mecralara akarken buna sessiz kalmamız da bir garabet tablosudur. Gerçi ileride dijital sorunlara sebep olacaktır ama şimdilik fazla bir sorunu görünmüyor. 

Biz Müslümanlar milli ve manevi kültürümüzü, ahlakımızı yeni nesle aktarabilmek için mevcut sistemleri ve mecraları en randımanlı şekilde kullanmamız gerekmektedir. 

Aksi taktirde milli ve manevi değerlerimizde kuşak çatışması yaşanacaktır. 

“Hem bir müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıd altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez.”[2] 

“Kemalâta medar hiçbir halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.”[3] 

“Bu millet ve vatan, hayat-ı içtimaiyesi ve siyasiyesi anarşilikten kurtulmak ve büyük tehlikelerden halas olmak için, beş esas lâzım ve zarurîdir: Birincisi; merhamet.. ikincisi, hürmet.. üçüncüsü, emniyet.. dördüncüsü, haram ve helâlı bilip haramdan çekilmek.. beşincisi, serseriliği bırakıp itaat etmektir.”[4] 

Selam ve dua ile 

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Tarihçe-i Hayat (304) 
[2] Tarihçe-i Hayat (507) 
[3] Emirdağ Lahikası-2 (244) 
[4] Kastamonu Lahikası (241)

Kaynak: RisaleHaber

Yeni dönemde iman hizmeti şarttır

Yeni dönemde iman hizmeti şarttır

“Bu memleket için en büyük tehlike nedir?” diye sorulduğunda elbette herkes kendine göre değerlendirmede bulunacaktır. Bizler de bu yazımızda bazı tahlillerde bulunacağız. Yapılan tahlil ve yorumların gerçeğe uygun olması gerekir.

Anadolu’da binyıldır hakim olan dindar, Müslüman Türk milletidir. Bu milletin bütün tarihî başarıları ve dünyadaki yeri de İslâm ile anılmış ve öyle bilinmiştir. Tabi sadece Türk milletini anlamamak gerekmektedir. Türk ismi alem ve ünvan da olmuştur. Türk’ten kasıt yazımızda İslam milleti olacaktır.

Dünya genelinde arzi dinler, semavi dinlere (son Semavi Din ise İslamiyet’tir. Öncesi nesh olmuştur) savaş açmış halde her alanda mübareze etmektedir. Kendi uydurma itikad ve normlarını her alanda yaymak ve kendilerine adam devşirmek için de ellerinden gelen çabayı sarf etmektedirler.

İslam beldesi olan bu toprakların milli ve manevi değerlerinden kopmaması ve İslam sancağının düşmemesi için nice ulema sarf-ı kelam etmiş ve neşriyatta bulunmuşlardır. Bu mücahid ruhlu kalemlerden, seslerden birisi de belki sesini dünya genelinde yankılatan isim de Bediüzzaman Said Nursi olmuştur. Çünkü telifatı olan Risale-i Nur Külliyatı eserleri dünyanın elliden fazla diline muhtelif bölümleri gönüllülük esası temelinde tercüme edilmiş ve o dilde İslamiyetin sesine güç vermiştir.

Covid-19 dünyada yeni bir çağın açılmasına sebep olduğunu düşünüyorum. Çünkü tüm dünyayı etkiledi ve birtakım değişikliklere sebep oldu sosyokültürel olarak.

Covid-19, Hicaz’da, Vatikan’da, Kudüs’te semavi dinlerin mukaddes kabul ettikleri yerlerde kendisini göstererek insanları hem bu mekanlardan hem de ibadet ve amellerinde bireyselliğe sevk etmiştir.

Dünya genelinde sosyoekonomik ve kültürel olan bu değişim 4. Sanayi devrimi olan dijital çağın açıldığını/geçişin olduğunu ilan etmiştir.

Mezkur yerlerde Covid-19 görülmesiyle yeni neslin bu mekanlara olan manevi sadakatini kırmayı hedefleyen bazı mihraklar olduğu ve semavi dinler yerine batıl ve sapkın olan Pagan inançlarını körpe dimağlarda yerleştirmek emelinde olduğu bedihidir. Dijital oyunlar, filmler vb. şeylerde pagan ritüelleri, sapkın itikad ve amelleri yer yer serpiştirildiği ve başta İslamiyet olarak kendilerinden başka tüm dinlere savaş açtığı bilinmelidir.

Özde İslam beldeleri, genelde dünyadaki inançlar önce Deizme, sonra Hedonizme ve Ateizme sürüklenecektir. Son adımda Pagan ritüeli içerisinde veya düşüncesinde bulacaktır. Bu vb. akımların temelinde zevk u sefa yatmaktadır. Z Kuşağı olarak adlandırılan kuşağı dünyaya iştihasını her şeyle kabartarak nefs-i emarenin merkubu haline getirdikten sonra milli manevi hiçbir değerin, sefahetin yanında önemi olmayan bir hale getirdikten sonra istedikleri istikamete sürükleyeceklerdir.

Bediüzzaman Hazretleri Osmanlı’nın ve şimdi Türkiye’nin dünya genelinde bu önemini gördüğü için “İmanı kurtarmak ve Kur’ana hizmet için, Mekke’de de olsam buraya gelmek lazımdı.”[1] diyerek bu toprakların öneminin altını çizmiştir.

İnsanın imanı ne kadar mükemmel olursa maddi ve manevi hayatı da o kadar mükemmel olur. Bu sebeple Bediüzzaman Hazretleri de her şeyin başı imandır şiarıyla hareket etmiş ve kalplere tahkiki imanın kök salması için say u gayret etmiştir.

“En mühim, en lüzumlu, en selâmetli olan imana hizmet cihetini tercih ettim.”

“Said Nursî, Kur’an ve imana hizmet mesleğini ihtiyar edip, hiçbir maddî ve manevî menfaat, salahat ve velilik gibi manevî makamları maksad ve gaye etmeden, sırf Cenab-ı Hakk’ın rızası için hizmet yapmıştır.”[2]

“İşte böyle bir zamanda imana hizmet için, dünyaya el atmadım, dünyayı terk ettim. Hizmet-i imaniyemi hiçbir şeye âlet etmeyeceğim” der.”[3]

Bediüzzaman hazretlerinin Rahle-i tedrisinden geçenlerin de dimağlarında şu vardır: “Ümmet-i Muhammediyeyi sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbaniyenin hademeleri olduklarına inanmışlardır. Hayatta en büyük gayeleri; Kur’an ve imana hizmet ederek, ümmet-i Muhammed’in refah ve saadet içinde yaşamasına vesile olmaktır.”[4]

“Onların tek bir istinad noktaları vardır. O da, sırf rıza-yı İlahî için, ihlasla, Kur’an ve imana hizmetleridir.”[5]

“Maksadımız; imanımızı kurtarmaktır, imana hizmettir, Kur’ana hizmettir.”[6]

“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”[7] diyen Rasulü’s-sakaleyn (asv) efendimiz yeryüzünde Kelamullahın hakim olması ve insanların Hakka ibadet etmesi ve yaşanabilirliği artan bir dünyanın tesisi için say u gayret etmiştir. Efendimiz (asv)’ın yolunda yürüyen salih insanlar da Liva-ül Hamd sancağını dalgalandırmaktadır.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

1)Tarihçe-i Hayat (510)
2)Sözler (758)
3)Sözler (760)
4)Tarihçe-i Hayat (163)
5)Tarihçe-i Hayat (542)
6) İşarat-ül İ’caz (228)
7)Müstedrek-II 670 (Hadis-i şerif meali)

Kaynak: RisaleHaber

 

www.NurNet.org

Bulaşıcı Hastalıklarda Okunacak Dua

Bu taun yani bulaşıcı hastalıklar konusunu da içinde ihtiva eden bir dua ve onun tercümesi ile münâcât makamında söylenilen kısmını; Allah’a bir yakarış ve arz u hal olarak takdim ediyoruz.

وَ اَنْ تَصْرِفَ عَنَّا وَ عَمَّنْ عُلِّقَ عَلَيْهِ هٰذِهِ الْاَسْمَٓاءُ اٰفَةَ الْجِنِّ وَ اْلاِنْسِ وَ الشَّيَاط۪ينِ وَ زَلْزَلَةَ الْاَرْضِ وَ دَكْدَكَةَ الْجِبَالِ مِنْ خَشْيَتِهِ وَ اٰفَةَ الطَّاعُونِ وَ الْوَبَٓاءِ وَ عَيْنَ السُّٓوءِ وَ وَجَعَ الْجَوَارِحِ وَسَٓائِرَ اْلاٰفَاتِ

“Bizden ve bu isimleri üzerinde taşıyan kimselerden cin, insan ve şeytanlardan gelecek âfetleri, yer sarsıntılarını ve Allah korkusundan meydana gelen dağ parçalanışlarını, tâun ve vebâ musîbetlerini, kem gözleri, vücut ağrılarını ve diğer felâketleri def eyle! Bizi bütün şer ve kötülüklerden muhâfaza et.” (Mealli Cevşen, 100. Ukde)

Aynı yerin Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerinden Hoca Sabri (Rahmetullahi Aleyh) tarafından yapılan şu güzel münâcât şeklindeki duası ile konuyu bitiriyoruz;

“Ey Azamet-i Celal ve İzzet-i Cemal Sahibi olan Mevla-yı Müteâl Hazretleri. Salifüz Zikr Esma-i Mübareke ve Evsaf-ı Âliye-i Kudsiyeni Vird-i Daimi bilen ve okuyanları ve hamil olanları cin ve ins ve şeytan şerlerinden emin ve masuniyet müyesser eyle. Ya Rabbi hem taun, veba ve emsali müzmin hastalıklardan ve aza-yı bedenimizin gûna-gûn ağrı ve sızılarından ve ayrı ayrı zikri mümkün olmayan âfât ve şerlerden ve bed ef’alden ve bidalardan Lütuf ve İnayetinle Hıfz ve Himaye buyurmanı ve iki cihanda İnayet ve Riayet ve Afiyet ve Saadet müyesser ve Hayrat ile merzuk ve mesrur buyurmanı Niyaz eylerim.” (Mealli Cevşen, Mütercim: Hulusi-i Sâni Hoca Sabri, s. 172)

Ebu’d-Derda (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizden kimin bir tarafı ağrırsa veya bir kardeşi, ona hastalığından dolayı müracaat edecek olursa, (meâlen) «Ey semadaki Rabbimiz olan Allah! Senin ismin mukaddestir. Emrin de, yerde ve gökte geçerlidir. Rahmetini, gökte tecelli ettiği gibi yerde de tecelli ettir. Bizim günahlarımızı ve hatâlarımızı bağışla. Sen iyilerin Rabbi’sin. Şu hastalığa rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa indir.» desin, Allah’ın izniyle hastalıktan kurtulur.” (Ebû Davûd, Hadîs no: 3892)

Ellerimizi Dergâh-ı İlâhîye’ye açıp niyaz ediyoruz ki;

“İlâhî!

Hamdini sözüme sertâc ettim. Zikrini kalbime mi’râc ettim. Kitabını kendime minhác ettim. Ben yoktum var ettin. Varlığından haberdar ettin. Aşkınla gönlümü bî-karar ettin. İnayetine sığındım, kapına geldim. Hidayetine sığındım, lütfuna geldim. Kuluk edemedim, affina gedim.

Saşırtma beni doğruyu söylet. Neş’eni duyur, hakikati öğret. Sen duyurmazsan, ben duuyamam. Sen söyletmezsen, ben söyleyemem. Sen sevdirmezsen, ben sevemem. Sevdir bize hep sevdiklerini. Yerdir bize hep yerdiklerini. Yâr et bize hep erdirdiklerini.

Sevdin Habîbini, kaináta sevdirdin. Sevdin de hil’at-i risâleti giydirin. Makam-ı İbrahim’den Makamı Mahmud’a erdirdin. Server-i Asfiya kıldın. Hatem-i Enbiya kıldın. Muhammed Mustafa kildın.

Salât ü selâm, tahiyyat ü ikrâm, her türlü ihtirâm O’na, O’nun Âl ve Ashâb ve Etbâına. 

Ya Rab!” (Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Mukaddime, s. 1)

Vesselâm…

Abdulkadir Çelebioğlu

Korona Ne Zaman Bitecek?

Bu Koronavirüsün ve diğer başımıza gelebilecek şeylerin ne zaman biteceği bellidir; “…böyle umumî musibetler, ekser nâsın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekseri –kısm-ı a’zamı– tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle def’olur.” (Emirdağ Lâhikası 1, s. 34)

Yani bu umûmî musibetler insanların çoğunun hatasından geldiği için, yine o insanların tevbe etmeleri, nedamet edip pişman olmaları ve istiğfar ile temizlenmeleri ile son bulacaktır, bu musibetler def’ olacaktır; inşaAllah.

Bu virüsün hep devam edeceğini zannedip karamsar olanlara da diyoruz ki; “Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.” (Tarihçe-i Hayat, s. 76)

Aynen bunun gibi de bu umûmî musibetler ile yaşanan mânevî kışlar son bulacak, mânevî bahar gelecektir. Bu karanlık gece geçecek, aydınlıkları göreceğiz inşaAllah.

Aynı mânâları ifade eden şu yer de bize ümid vermektedir; “Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi nev-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşâallah. Hakikat-i İslâmiyenin güneşi ile sulh-u umumî dairesinde hakiki medeniyeti görmeyi, rahmet-i İlahiyeden bekleyebilirsiniz.” (Tarihçe-i Hayat, s. 93)

İnşaAllah hem maddî hem mânevî tüm musibet ve hastalıklar def’ ü ref olurlar. Ve huzur, refah ve ferah ile nice baharları görürüz Allah’ın izni ve inayetiyle. Vesselâm…

Abdulkadir Çelebioğlu

Korona Bize Ne Demek İstiyor?

Koronavirüs’ün bize mânen ne dediğini öğrenmek istiyor isek şu yeri dikkatle okumalıyız;

“Nasıl bir sultan-ı azîmin bir âdi neferi, o padişahın namıyla ve onun kuvvetiyle bir memleketi hicret ettirebilir, iki denizi birleştirebilir, bir şahı esir edebilir. Öyle de ezel ve ebed Sultanı’nın emriyle, bir sinek bir Nemrut’u yere serer, bir karınca bir Firavun’un sarayını harap eder, yere atar. Bir incir çekirdeği, bir incir ağacını yüklenir.” (Sözler, s. 329)

Cenâb-ı Hak, bir sinek ile Nemrut’u yere seriyor; bir karınca ile de Firavun’un sarayını harap ediyor. Nemrut’a ve Firavun’a bir sinek ve bir karınca ile ders veren bir Rabbimiz var. Bize de hurdebini yani mikroskobik bir virüs ile diyor ki; “Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.” (Lem’alar, s. 249)

Bizim ölümlü olduğumuzu, başıboş olmadığımızı, bir vazifemizin olduğunu, gururu bırakmamız gerektiğini, bizi yaratan Rabbimizi düşünmemizi, kabre gideceğimizi düşünüp öyle hazırlanmamız gerektiğini; bize manen söylüyor. Vesselâm…

Abdulkadir Çelebioğlu