Etiket arşivi: Levent Bilgi

İnsanlığa Koronavirüs Mesajı

Said Nursi Sözler adlı kitabının Onbirinci Söz’ünde değişik bir ehl-i iman tarifi yapıyor:

“Ehl-i iman, kitab-ı kainatın ayatının müfessiri olan Kur’an’ı hakimin şakirtleridir.”

Demiyor ehl-i iman Kur’an şakirtidir. Ehl-i iman kainat kitabının ayetlerini, cümlelerini, mesajlarını, eşyayı, mesela Koronavirüs’ü tefsir eden Kur’an’ın şakirtidir. Kur’an’ı kainata, varlığa, eşyaya, kendimize bakmadan okuyarak O’nun şakirdi olamayız. Olsak olsak mukallit oluruz. Allah’ın o çok güzel isimlerinden biri de Habir’dir. Yani haber veren. En güzel, bize en gerekli haberi veren. Lüzumsuz, malayani, kafalarımızı çöp tenekesi haline getiren sözde haberlerle bizi meşgul etmeyen.

Kur’an kainatın, varlığın, bizi bizden iyi bilen yaratıcımızın konuşmasıdır. Eşya ile, varlık ile, olaylarla, Kronovirüs ile gelen haberleri biz Kur’an’ın tefsiri ile öğrenebiliriz. Vahiysiz gelen, hakikatini anlama sorgulaması yapılmayan haber sadece kuru dedikodudur.

Bazıları Kabe ve camiler bizi reddetti, istemedi diyor. Yok öyle bir şey. Kabe de, cami de dört duvardan ibarettir. Kabe’de de cami de de biz taşlara, süslü yapılara ibadet etmiyoruz. Kabenin, caminin ve bizim sahibimiz başka şeyler anlatıyor bizlere.

Asıl sorgulamamız gereken hiçbir şeyin kendi kendine olmaması. Bir virüsün dünya çapında bu kadar yayılarak insanlığın kurduğu medeniyeti tehdit eder duruma gelmesi elbette kendi kendine, tesadüfen olan bir şey değil.

Demek insanlığın medeniyet tasavvurunda, yaşama şeklinde, kurduğu düzende, sistemlerde bir problem var. Bugün yardımlaşmayı, sevgiyi, kardeşliği, beraber yaşamayı unuttuk. Kurduğumuz vahşi kapitalist, ırkçı, devletçi düzen ile insanın değerini bitirdik. Paran kadar değerlisin ve hayat bir mücadeledir prensiplerini hayata hakim kıldık.

Koronavirüs aynası bize hasta bir dünya kurduğumuzu gösteriyor. Suriye’de, Afrika’da, Asya’da insanlar açlıktan, sefaletten, savaşlardan ölürken sıcak evlerimizde, kuruyemişler atıştırarak televizyonlardan seyretmek güzeldi. Musibet küreselleşip evlerimize dayanınca kötü oldu. Birilerinin açlıktan, borçlarından dolayı intihar etmelerini umursamadık. Ne de olsa biz AVM’lerde keyfediyorduk. Ülkeyi, devleti, zenginliğimizi, şatafatlarımızı kurtarmak için büyük nutuklar atıyorduk.

Böyle şeyler yoksul ve ilkel insanların başına gelir, bize işlemez kibrimizin kurbanı olduk. Batı insanı (Dünyanın neresinde olursa olsun, adı Müslüman, Hıristiyan veya dinsiz fark etmez, Batılılaşmış, emperyalistleşmiş, seküler insan) Koronavirüs aynasında kendi yüzünü, kibrini, kendi çirkinliğini gördü.

Tüketim, para, kar, sömürü, eşitsizlik, mücadele, savaş düzeni bir virüs karşısında kartondan kuleler gibi yıkıldı. İnsana, insanlığa “Nereye gidiyoruz?” sorusunu sordurdu. Kriz derinleştikçe, evinde oturan insanlar televizyonun, internetin uyuşturuculuğundan kurtulabildikleri oranda soru daha da ağırlaşıp yaygınlaşacak. Hayatı, varlığı, insanı, devleti, kurduğumuz çarpık düzeni sorgulayanlar çoğalacak. Doğayı ve insanı kemiren, yavaş yavaş öldüren kanlı ve vahşi kapitalist sistem ayakta kalmakta çabaladıkça biraz daha batacak.

Her ne kadar bazı ülke başkanları hala “Biz iyiyiz, biz büyüğüz, bizden başka alternatifiniz yok, biz, biz, biz” modundaysa da yaratıcının insanlığa son ihtarı bütün çarpık sistemleri kökünden sarsıyor.

İnsanlık, bilhassa devletlerin başındaki siyasiler bu krizden akıllanıp da çıkarlar mı?

Köhnemiş düzen aynada yüzünü gördü.

Bu virüs elbette daha öncekiler gibi mesajlarını bırakıp gidecek. Bu İlahi mesajı iyi okumalıyız.

Ya dünyanın efendileri istibdatlarını arttırıp ulus devlet ve kapitalist anlayışlarını daha da sıkılaştıracak ve bütün dünya koyu bir faşizmin pençesinde kıvranan esirler haline gelecek.

Ya da insan odaklı, hak, hürriyet, adalet, paylaşım, eşitlik, vahiy odaklı başka bir dünya, başka bir düzen, başka bir medeniyet kuracağız.

Levent Bilgi – hicbisey.com

İbadet Ve Aşk

Başlıktaki iki kelime 1920 yılında Said Nursi’nin yazdığı, “Şuaat-ı Marifetü’n Nebi” (Peygamber efendimizi tanıma, bilme, öğrenme ışıkları) adlı eserde geçiyor. Bu eserin başında Nursi “Marifetullahın bürhanları nefesler kadar hadsizdir.” diyor ve Peygamberimizi marifetullahın en büyük delillerinden biri olarak zikrediyor. Ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) i anlatırken bir yerde bu cümleyi kullanıyor: “O ibadete herkesten, herşeyden ziyade aşıktı.”

Bu cümleyi okuyunca bir türlü geçemedim. Adeta başıma bir topuz yemişçesine sersemledim. Üzüldüm, kendi halimi düşündüm. Ben şimdiye kadar bir insana, güzel bir manzaraya, güzel bir çiçeğe, güzel bahçeli bir eve, estetik bir arabaya aşık olmuştum. Ama bunca yıllık hayatımda ibadete aşık olduğumu hiç hatırlamıyordum.

Gençliğimden beri namaz kılar, oruç tutarım. Ama hiç de namaza, oruca aşık olduğumu hatırlamıyorum. Hatta çoğu zaman namazları iş yerinde, koşuşmalar arasında, aradan çıkarma endişesiyle kıldığımı hatırlıyorum. Oruçlarımı da hep kolayca geçiversin, açlığımı fark etmeyeyim, bana zahmet vermesin düşüncesiyle tutmuşumdur.

Biz Peygamber’i seven insanlarız. Bizim kalbimizde, ruhumuzda O’nun ayrı bir yeri vardır. Mevlitlerde gözlerimiz dolar, adı anıldığında salavatlar getiririz.

Peygamber bizim kalbimizde, ruhumuzda, sevgimizde var da hayatımızda, yaşadığımız dünyamızda ne kadar var acaba?

O adını duyduğumuzda heyecanlandığımız Peygamber, “Benim susmam fikir, konuşmam zikir, bakışım ise ibret bakışıdır.” buyurmuşlardı. Zaman zaman ortadan kaybolunca anlarlardı, O Eris adlı bir kuyunun bulunduğu bahçeye gider, bahçeyi seyreder ve tefekkür ederdi.

Hz. Aişe O’nun az uyku dışında gecelerini ibadet ve tefekkürle geçirdiğini söyler. Bazı geceler ay ışığında oturur, uzun uzun gökleri seyreder ve derdi:

“Şüphesiz, yerlerin ve göklerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbirini izlemesinde, derin kavrayış sahipleri için alınacak dersler vardır.Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni bütün noksanlardan tenzih ederiz. Bizi ateş azabından koru” (Âl-i İmran, 190/91) ayetlerini okuyup da  uzun uzun tefekkür etmeyenlerin vay haline.”

Peygamberin savaşlarını, fetihlerini okuyoruz. O’nu çok seviyoruz. Ama Nursi’nin bu cümlesini okuyunca bir defa daha anladım ki hayatımızda, dünyamızda, işlerimizde, evlerimizde Peygamber yok. Dünyamızda Peygamber’in bir kahramandan, bir film şahsiyetinden farkı yok. Ve bunu değiştirmek için Peygamber’in savaşlarından, fetihlerinden başka anladığımız, anlattığımız bir şey de yok.

Dini, imanı, Kur’an’ı içselleştirmediğimiz, ilimle onlara muhatap olmadığımız, Allah’ı, Peygamber’i hayatımızın aktif merkezine, hedefine oturtmadığımız müddetçe; din de iman da hayatımızda sadece bir süs ve kültür olarak kalmaya mahkûm olacaktır.

Sanırım bizim sakalını öpmeyi marifet saydığımız Peygamber ile gerçek Peygamber çok farklı.

Levent Bilgi – hicbisey.com

Muhabbet Fedaileri

“BİZ MUHABBET FEDAİLERİYİZ HUSUMETE VAKTİMİZ YOKTUR”

Önce biz insanız. İnsan insana sırf insan olduğu için saygı duyar. İnsan olan insana tahakküm etmeye çalışmaz. İnsan insanın hürriyetini tanır. İnsan insana insanca muamele eder. Etmelidir. İnsan olan sadece insan olduğu için hiç kimseye zulüm etmez. Kimsenin tahakkümü altına da girmez.

Başka insanları sevmek zorunda değiliz. Onlar gibi düşünmek, yaşamak zorunda değiliz. Ama onların hürriyetlerine, seçimlerine, yaşama tarzlarına, düşüncelerine saygı duymak zorundayız. Bu saydıklarım bir erdem değil. Bir fazilet, sufist bir söylem, bir üst kimlik filan değil. Bilakis insan olmanın asgari şartıdır.

Bir insana sırf insan olduğu için saygı duymuyorsak insan bile değiliz demektir. İnsanlığımız her şeyden önce tüm insanları insan olarak görmeyi, insanca saygı beslemeyi gerektirir. Başka insanlara saygısı olmayanın kendisine de saygısı yoktur. Başkalarının tercihlerine karışmak, herkes benim gibi olsun demek, ilk önce kendimize hakaret etmektir.

Sonra müminiz. Bir yaratıcıya iman etmek, bütün insanların, canlıların O’nun kulu, mahlûku olduğunu bilmek hepsine saygı duymayı, hatta hepsiyle kardeş olmayı gerektirir. Yaratılan her varlığı Yaratan’dan ötürü sevmektir iman etmek.

Tek bir Allah’a inanmak kardeş olmak, su-i zan etmemek, birbirimizin her daim lehinde olmak, hüsn-ü zan mümkün olduğu müddetçe, insanlar aleyhinde düşünmemektir. İman ne büyük bir birlik ve beraberliktir. Dünyevi menfaatler, sen ben kavgaları, koltuklar imanın yanında ne kadar da anlamsızdır. Bir Allah’a iman etmek sadece O’nun kulu olmayı,  hiç kimsenin tahakkümü altına girmemeyi gerektirir. Aynı zamanda iman etmek hiçbir insana, hatta hiçbir hayvana, bitkiye, canlıya, hatta cansıza tahakküm etmemeyi de gerektirir.

Madem ki her varlık Allah’ın en güzel bir sanatıdır, varlığa zulmetmek, Allah’a zulmetmektir. İnsanların kalbi Beytullah’tır. Bir kalp yıkan Beytullah’ı yıkmış gibidir. Kim, ne, hangi düşünceden, hangi yaşayıştan olursa olsun onun kalbi kutsaldır. Allah’ın evidir ve sırf bu yüzden bile saygı duyulmaya layıktır.

Sadece insan olarak da baksak, mümin olarak da düşünsek her varlık saygıyı hak ediyor. Zulüm ile kimse mutlu, huzurlu olmadı bu dünyada.  Seçimler, referandumlar, siyasi çatışmalar, kavgalar, gruplar geçici şeylerdir. Siyasetçiler elbet kavga edecek, birbirlerine bağırıp çağıracak, birbirlerini suçlayacaklar. Maalesef ülkemizde bir yerlere gelmenin, kazanmanın yolu bu.

Ama biz önce insan, sonra müminiz. Bir insanı kırmaktan, bir insana zulüm etmekten korkup titremeliyiz. Bir savaşta bir sahabe Peygamberimize gelip sordu: “Burada şehit olursam bütün günahlarım affedilir mi?” “Evet, dedi Resulullah affedilir.” Adam ayrılırken hemen Cebrail’i gönderdi Allah. “Ey Muhammed, Ona söyle kul hakkı hariç.”

Sizi bilmem ama bir dünya için, dünyevi bir menfaat için, mal, mülk, maddi menfaat için ahiretimi feda etmeye hiç arzum, niyetim yok. Çevreme bakıyorum sen ben kavgası her yeri sarmış. Bu kavgalara girmeye, takip etmeye en ufak bir arzu duymuyorum. Bunun için de bir tarafın yalakası, sopası olan bütün gazeteleri, internet sitelerini, televizyon kanallarını protesto ediyor hiçbiri ile ilgilenmiyorum. Oturduğum yerde zalimlere taraf olup, zulme ortak olmaktan, kul hakkından ve ahiretteki hesaptan korkuyorum.

Sanırım artık insanları sadece bir satranç oyununun piyonları olarak gören, bizi birbirimize düşman etmeye, tektipleştirmeye çalışan, tercihlerimize saygı göstermeyen, bizi propaganda malzemesi olarak gören zihniyetlere dur demenin zamanıdır.

Levent Bilgi – hicbisey.com