Etiket arşivi: Makedonya

Slovak Karete Şampiyonu Müslüman Oldu

Şu günlerde yaşadığımız şevk dolu günlerin bir sebebi var, onu da sizlerle paylaşmak amacıyla yazılmış mektuptur.

Geçenlerde Makedonya’ya gelen gençlerde dünya karate birincisinin hikâyesidir, kendisinden dinleyelim:

Bundan iki sene önceydi. Uluslararası bir müsabaka için Rusya’ya gitmiştik, tabi başka ülkelerden gelenler olmuştu; Müslüman, Hristiyan hepsi ordaydı. Herkes müsabaka telaşına düşmüş, karşındakini mağlup etsem, bu mücadelede ben galip gelsem diye uğraşırken, bir tarafta da müsabakaya geldiği halde bu hisleri taşımayan, dövüşürken bile şefkatli davranan, aralarda bir köşeye gidip namaz kılan insanlarda vardı ve benim asıl dikkatimi çeken onlardı. Artık dövüşmüş, yarışmış bunları bir tarafa bırakmış düşündüğüm tek şey, takip ettiğim, merak ettiğim tek şey Müslümanların o halleriydi. İnsanlara bu ulvi hisleri ihsas eden bir din de ulvi’dir deyip, artık âlemimi dolduran tek şey vardı ”İslam”.

Memleketim Slovakya’ya döndükten sonra yaptığım ilk şey Slovakça bir Kur’an alıp okumaktı ve öyle de oldu. Aldım ve defalarca okudum. Sonra da aklıma bir şey geldi, Slovakya’ya çalışmak için Makedonya’dan gelmiş bir Müslüman tanıyorum. Hemen yanına gittim ve sordum; sen Müslüman mısın? Evet, dedi arkadaşım ama biraz tereddütlü. Meğer aklından geçen şuymuş: Bu çocuk karate birincisi, Müslüman olduğum için beni dövmeye geldi herhalde. Ama olsun ben yine de ne olacaksa olsun deyip Müslümanım dedim ve çocukta ki o heyecan anlatılmaz. Hemen İslam’ı merak ettiğini, kafasında soruların olduğunu söyledi. Bir süre böyle devam ettikten sonra karar verdi, arkadaşının olduğu Makedonya’ya bir gelip oradaki Müslümanları tanımak, İslam dini hakkında biraz daha malumat sahibi olmak.

Makedonya’ya gelince de arkadaşı bunun için en uygun yerin kendisinin de bildiği medreseler olduğunu söyleyince hiç tereddütsüz kabul etti ve medresede kalmaya başladı. Sonra Haşir ile vesveseyle, şerlerin icadında ki hikmetiyle alakalı sorularına cevap alınca, bu sefer karar verdi; ben Müslüman olacağım ve ”kelime-i şehadet”. O artık milyarlarca kardeşimizden biri, o artık “Yanko” değil ”Yusuf”.

İşte ”Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek” neler olacağının bir numunesi…

Dualarınıza muhtaç kardeşleriniz…

Makedonya Nur Talebeleri / NurNet.Org

Dumanı Üfleyenler Bir Kez Daha Düşünsün

TÜTÜNSÜZ CAMİİ-ÜSKÜP 

İki kardeşmişler. Biri müthiş tiryaki imiş. Kardeşinin bütün ikazına rağmen sigara içmeye yıllarca devam etmiş. Sonunda hastalanmış ve sigarayı bırakmış. Tabii ki , “Neden daha önce vazgeçmedim?” diyerek de çok pişman olmuş.

 O derin pişmanlık ile, hemen bir karar vermiş: Bütün ömrünce içtiği sigaraların parasını hesap etmiş. Bu tesbiti yaptıktan sonra da ortaya çıkan toplam para ile bir cami yaptırmış. Böylece, Üsküb’ü hala süsleyen güzel bir mabet ortaya çıkmış:

Tütünsüz Camii…

Vehbi Vakkasoğlu

Makedonya Üsküp’te bulunan bu camiide 520 yıldır ibadet ediliyor. Dumanı üfleyenler neyi üflediğini birkez daha düşünsün.

Dünya Savaşı’nı Gören İhtiyardır!

Balkanlarda yaşadığım bazı hadiseleri NurNet okuyucuları ile paylaşacağım:

Evet, Üstad Bediüzzaman: “Cihan Harbini Gören İhtiyardır” Demesi ile İhtiyar olduğumuzu ispat ediyor. “İhtiyarların tecrübesinden istifade etmek lazım“: Düsturunun yazımıza tevafukunu  eklersek, yaşadıklarımızdan bir şeyler anlatmak lazım.

Yazıma başlamadan: Allah memleketimizi ve âlem-i İslamı böyle durumlara düşmekten muhafaza eylesin. İkinci cihan harbini yaşayan biri olarak Balkanlarda yaşadığım bazı tecrübe ve bilgileri kardeşlerle paylaşmakta fayda görüyorum:

Her ne kadar ikinci dünya savaşı zamanında yaşım biraz küçük idi ise de, yaşlı adam gibi hadiseleri hatırlıyorum.

Alman, Bulgar ve Yugoslavya’nın partizanlarından oluşan üç düşman kuvvet, yaşadığımız kasabacığı bomba ve tüfekler ile biri diğerine saldırarak, savaşlar oluyordu. 24 saatte onlardan biri ötekileri kovalayıp kasabamızı istila ediyorlardı. En son Bulgarlar, Kasaba sakinlerini okul meydanına toplayıp insanlardan bazılarını halkın önünde öldürüyorlardı ve Bulgarca halka: “Hepinizi sabun yapacağız” diyerek halkı korkutuyordu.

Onlardan bir subay Bulgaristan Türklerinden olup imanından gelen merhametle,  bize Türkçe “korkmayın, sizleri şimdi salacayız” diyerek bize gayret veriyordu. Ama onlardan çoğu Bulgar gavuru olduğu için, biz okul meydanında iken  evlerimizdeki eşyaları yağmalamışlar. Eve döndüğümüz zaman sandıklardaki eşyaları bile alıp götürmüşler. Bu sırada dellallarla evlerimizi terk etmeyi emredip evlerimizi yakacaklarını ilan ediyorlardı. Zavallı bizler canlarımızı kurtarmak için elimizde hiçbir eşya alamamak şartı ile uzak köylere gitmeye mecbur olduk. 4-5 ay dışarıda kaldıktan sonra perişan evimize döndük.

Bunu de anlatayım: Bulgarlar bize zulüm yaptılar ama Almanlar yapmadılar. Müslüman olduğumuzu öğrenince: “Müslümanlar iyi insanlardır” manasında (Muhammedan guut) diyorlardı.

Balkanlarda II. Cihan Harbinden Sonraki Hal ve Sosyalizm İdaresi

Savaştan sonra başımıza çok kurnaz Hırvat asıllı Mareşal Tito isminde bir lider geldi. Komunizmden biraz daha yumuşak bir idare olan sosyalizmi kendine idare sistemi olarak benimseyen Tito’nun idaresinde kanun, kâğıtta değil, harfiyen tatbikatta idi. Ülke 7 federalden oluşuyordu: Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Karadağ, ve Makedonyadan oluşuyordu. 12 milletten oluşan Yugoslavya devleti her millete kendi dilinde okul açmaya kadar eşitlikle idare etti. Bu sebepten dolayı, çoğu devlet Tito’yu makbul bir şahsiyet olarak biliyordu. Amma Tito, zavallı halka, özellikle genç nesillere, okul eğitiminde dinsizlik propagandası yaptı.

Kurnaz dedim, evet yaşlılara hiç dokunmadı, camileri kapamadı. Hacılar, hocalar dışarıda sarıkla geziyordu, isteyen ve parası olan hacca gidebiliyordu. Fakat 1948’de dini tedrisati yasat yerleri olan mektepleri kapadı, ta 1959’a kadar öyle devam etti. 1959’de camilerde hocalar, çocuklara kitapsız din dersi verebildi, 4-5 sene öyle devam etti. Ondan sonra: “Camilerde hocalar kitapla ders verebilir” izni devletten geldi. Öte yandan okullardaki öğretmenlere “dikkatli olun camide din dersi almaya giden çocukların notlarını kırınız” dedi ve böylece istikbalin teminati olan gençlerin manevi dünyalarına çok zarar verdi. Şöyleki:

Mareşal Tito, her zaman halka hitab edeceği sırada konuşmalarına “Genç kızlar ve genç erkekler” sözleri ile başlardı. Yani yaşlıları kale almazdı. İdareyi sağlam ele alınca “Kolektif” sistemini uygulamaya başladı, Yani halk, beraber çalışacak, tarlaları beraber ekecek, beraber biçecekler, herkese yetecek kadar buğday verilecek. Fakat bunu uygulayamadı bıraktı.

Sonra 10 hektarın üzerinde arazisi olandan alıp, daha az arazisi olana verdi ve merhametten mahrum olan, âileden kopuk asaletsiz kimseleri alıp muhtar, mahalle azası ve ispiyonluk gibi vazifeyi onlara verdi. Yani böyle şerefsiz kimseleri idare makamına yükseltmekle, şerefli insanların sesini kesti.

Sonra devletine gelir sağlamak için buğdaydan, sığır hayvanların etinden, sütünden, tavuktan, tavuğun yumurtasından vergi aldı. Halk evleri yapmak için ormanda ağaçları olandan vergi aldı. Gerçi dükkanlar çok az  değildi, ama evin ihtiyaçlarını gidermek için, memurlara “Taçka” ismi ile bir çeşit kupon, zavallı köylülere et, yumurta, buğday gibi ürünlerden alabilmeleri için “Bon” adında başka bir çeşit kupon verildi.

Evet bugün gibi hatırlıyorum, küçük bir ineğimiz vardı, 157 litre süt vergi götürmüştüm. Sıkı isen içine azıcık su kat, kendini hapishanede bulursun. Ve daha önce anlattığım, gibi savaştan çıplak çıktık. Çok zaruri ihtiyaç içindeyken, içine saman koyup bir yatak yapmak için, bir beyaz astar için 10 adet tavuk ve 60 adet yumurta vermiştim. Bu bilgiler Allah’ın verdiği bol nimetlere daha çok şükretmemize fayda sağlar tahmin ediyorum.

Abdulkadir Haktanır

www.NurNet.Orgwww.AlbNur.com

Rumeli Seyahatimiz: Köy Ziyaretleri / Makedonya

Çalıklı köyü:

Türkiye’den Diyanet vasıtasıyla gönderilen Hafız Kadri kardeşimizi Doğu Makedonya Valendova vilayetine bağlı Çalıklı köyünde ziyarete gittik.

Güzel olan gayretlerini ve çalışmalarını müşahede ettik. On beş tane köy dolaşarak insanlara İslamı ve güzelliğini anlatmakta. Küçük bir Kur’an kursu ve imam evi yaptırıp güzel hizmetlere vesile olmuş. Allah ziyade etsin inşallah.

Banyska Köyü:

Valendova’dan 40 km ilerideki Strumitsa’da ki Banyska köyüne vardık. Bursa’da ilahiyat’ta okuyan bir kardeşimiz vasıtasıyla başlayan hizmet, 20-25 kişi tarafından haftanın dört günü yapılan dersler ve Kur’an öğretme programlarıyla pürşevk devam ediyor.

Sımsıcak bir atmosferde bizi samimiyetle karşılayan kardeşlerimizin halini görünce hem şevklendik, hem de her yerde nurun müştaklarının olduğunu görmekten mesrur olduk. Seralarda çalışarak geçimini temin eden bu samimi insanların Türkiye’ye binler selamlarını sizlere ulaştırmayı borç biliyoruz.

NurNet Ekibi

 

 

Rumeli Seyahat notlarımızın devamı gelecek…

Yazı Dizisinin Tamamı için tıklayın

Rumeli Seyahatimiz: Üsküp/Makedonya

Üstadımızın Sultan Reşat ile olan seyahatinde uğradığı ve kaldığı tarihi bir Osmanlı şehrine geldik. Tarihi mekanlarıyla önemli bir tarihi vesikamız olan Üsküp her yerden yükselen minarelerle hem Allah’ın birliğine hem Osmanlıya hem de istikbalimize şehadet fermanını kaldırmış.

Üsküp Nur Dershanesinde çok sayıda üniversiteli ve liseli gençleri görünce çok memnun olduk. İstikbalin ufuklarından parlayan ışıkların tuluundan haber veren bu hizmetler bizi mesrur eyledi.

Ertan’ın Ezanı:

Dershanede Risale-i Nur okurken apartmanımızdan komşumuz Ertan isimli ayakları özürlü masum bir genç emekleyerek içeri girdi. Erdoğan kardeşten Kur’an dersi aldı. Sonra tanıştık ve bizi Paşa camisine ezan okumak için davet etti.

Ezan-ı Muhammediyi çok sevdiğini söyleyerek, kendisinden beklemediğimiz bir tarzda tatlı sesiyle bir ezan okudu. Ve arkasından İstanbul camilerini televizyondan gördüğü kadarıyla dedi ki “O camileri görseniz bayılırsınız” diyerek hayret, hasret ve iştiyakını ifade etti.

Masum bir çocuğun Kur’an öğrenmesi, ezan okuması ve camilere iştiyakı ruhlarımızı ihtizaza getirdi.

NurNet Ekibi

 

 

Rumeli Seyahat notlarımızın devamı gelecek…

Yazı Dizisinin Tamamı için tıklayın