Etiket arşivi: mehmet çetin

Kazanırken kaybetmek

Bir akşamüstü Altınyol’dan Kemeraltı’na giderken, sahil tarafındaki bir çift, gayr-ı ihtiyari dikkatimi çekti.

Beraberce yürüyorlardı. Muhtemelen ikisi de işlerinden dönmüş, eve gelip spor kıyafetlerini giymiş, deniz kenarında yürüyorlardı. Muhabbet dolu gezintilerini yapan bu gençlerin beraberliklerinden aldığı zevklerini, akşama kadar koşuşturmam yetmiyormuş gibi, şu geç vakitte de “Aman! Toptancı kapanmadan yetişeyim, yapılan bağlantıyı kaçırmayayım.” telâşıyla kıyaslama yapıyorum. Kendime diyorum ki bunların aldığı maaş ile senin bir aylık kazancın kıyaslanamaz iken onların mutluluğu da seninki ile kıyaslanamaz, bunun farkında mısın?

Dedim ya, daha fazla kazanma arzusunun zirve yaptığı zamanlarda evden erken çıkıyor ve geç geliyordum. Giderken uyuyan evlatlarım, geldiğimde de uyuyorlardı. Hafta sonlarının bazısında toplantılar veya şehir dışı geziler dolduruyordu. Kala kala istisna kalbilinden arada bir Pazar sabahı kahvaltıları ve nihayetinde ailecek piknik gezileri. İşte bu yoğun iş hayatı sırasında oğlum beni çok özlediğinden olsa gerek ki “Hiç affetmeyeceğim o yılları, babam hayatta iken, öksüz büyüttü beni.” Hatırladıkça kendimi affedemediğim bu anı, unutamayacağım dersimin bir ifadesidir.

Evet, bir yerde değil çok yerde hata yapıyoruz! Risale-i Nur dershanelerini açarken evdeki dershanenin ihyasında o kadar başarılı olamadık. Buna bir çare bulmalıyız. Hatanın yapıldığı yerden tamire başlamak gerekir. Tebliğde en yakından başlamak doğru olanıdır. Başkalarına gösterdiğimiz hoşgörüden daha fazlasını ailemize göstermek gerekir. Böyle dedim de yine acıtan hatıram debreşti. İş yerimde para kazanmak için müşterinin o kadar kahrını çekerken eve geldiğimde eş ve evlâdıma patlıyordum. Umarım sizler daha sabırlı ve olgun davranıyorsunuzdur. Ailemin rızkını temin edeceğim vehmi, bu hataları mı yaptırdı diyorum, şimdilerde. Yaş ilerleyince, hareket durağanlaşınca muhakeme ve muhasebeye vakit ve fırsat oluşuverdi, her nasılsa. Öncesi hareketlerimle akıbetimi bağlıyor, neslimi ağlatıyormuşum meğer!

Bilmeliydim rızkın, Rezzak’ın taahhüdü altında olduğunu. O’nun rahmet hazinesinin kapısının ancak meşrû ve makul şekilde çalınarak açılacağını unutmamalıydım. Hayatı veren ile rızkı verenin Allah olduğunu bilmeme ve iman etmeme rağmen gaflete dalmışım. Bu da yetmiyormuş gibi azim ve gayret kılıfındaki hırs her yanımı sarmış. Hâlbuki hırs mahrumiyete ve hasara sebep, tevekkül ve kanaat ise rahmete vesile imiş. Hem meşrû rızk, iktidar ve gayretimin derecesine göre değil de acz ve ihtiyacıma binaen Rabbimin ihsanı ve ikramı imiş.

İktisatlı olmakla beraber rızka kanaat etmenin berekete vesile olduğunu artık anlamaya çalışırken esasen rızk temini için değil, kulluk için yaratıldığımı şimdi daha iyi hissediyor ve yaşıyorum. Artık,  rızkı temin bahanesiyle kulluğumu ertelemenin doğru olmadığını bilmekle beraber rızkın ihsan edilmesine vesile olmak için çalışırken kulluğumu daha şuurlu idrak edebiliyorum.  Hayat, nihayetinde ihsan edilen ve görünen bir netice iken; rızık ise henüz elde edilmeyendir ve temini de yavaş yavaştır ve işte bunu düşünerek kılınan namazın ardından rızkı aramak bir güzel ibadettir. Demek beni bağlayan rızık temini duygu ve düşüncesi bu esaslara oturtulduğunda Rezzak burcunda tecellileri tezahür eden Rahman’a ulaşılır gam ve keder şükre ve kanaate dönüşür.

Mehmet Çetin

Londra’da Nur Hizmetleri

Risale-i Nur ile iman hizmeti, hamdolsun dünyanın her tarafında devam etmektedir. Bu hizmetin temel esasları, doğrudan âyet ve hadis kaynaklı Risale-i Nur Külliyatı’nda belirtilmiştir. Dünyevî bir maksat gözetilmediği gibi uhrevî gayeler bile vesile edilmez, sadece Allah rızası için yapılır.

Risale-i Nur hizmeti gönüllülük üzerine yürüdüğü ve maddî manevî menfaat gözetilmediği için rekabetin tesirinden uzaktır. Azamî tesanüt, azamî sadakat, azamî fedakârlığın ruhu olan azamî ihlâs, olmazsa olmazıdır. O olmadığı zaman, önündeki sonundaki hizmetler akamete uğramaktadır. Esasında bu anlayış, Kur’ân hizmetinde olan her Müslümanda olması gerekir.

Başta, Üstad Bediüzzaman Hazretleri ve onun zamanından başlayarak günümüze ve yarınlara kadar hizmet eden ve edecek bütün mağfur ve muhterem zevatı özellikle yurt dışındakileri bu satırlar arasından rahmet, şükran ve hayırla hatırlayarak dua ederiz

Dünya dillerine tercüme edilen Risale-i Nur Külliyatı’nı okuyan Nur Talebeleri azamî irtibat ile birbiriyle sürekli haberleşme ve görüşmelerle hizmetlerini yaparlar. Bu cümleden olmak üzere yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da irtibat fevkalade ehemmiyetlidir. Londra’da, mevcut Nur gruplarının beş dershane etrafında müttehid hareket ettiğine şahid oluyor ve tebrik ediyoruz. Türkiye’den iş icabı ve dil öğrenmek için gidenlerin zemin oluşturarak, yüksek lisans ve doktora yapmak üzere giden kardeşlerimizin de organizesiyle devam eden hizmetlere o çevreden dâvet ve alâkadar olmalarla dâhil olanlara dünyanın diğer ülkelerine mensup kardeşleri de ilâve etmek gerekir.

Haftanın hemen her günü dersler yapılmaktadır.  Bunlar Türkiye’den gelenlerle yapılan dersler olduğu gibi, diğer ülkelerden gelenlerle yapılan sohbetlerin yanı sıra akademisyenlere ve özellikle yüksek lisans ve doktora talebelerine yönelik sohbetler de yapılmaktadır. Risale-i Nur çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Colin Turner bu hizmetlerde çok katkıda bulunmaktadır.  Birkaç kardeşin kiraladığı hususî evlerinde yapılan dersleri de ilâve etmeliyiz. Onlar, yakın ve uygun bulduklarını bu sohbetlere dâvet etmektedirler.

Çocuklara yönelik hafta sonları sohbet ve alâkayı da unutmadan ilâve edelim. Çevre il ve muhitlerdeki ayda bir dersleri de unutmamak lâzım. Yılda iki defa Londra dışında okuma programı yapılır. Bu programlar daha çok yılbaşı ve Paskalya tatiline denk getirilir. Bütünüyle sohbete gelenlerin az bir kısmı hariç, diğerleri İngiltere’de Nurları tanıyanlar çoğunluğu teşkil etmektedirler. Yerli İngilizlerin önceleri Risale-i Nur sohbetlerini dinlemek üzere gelmeleriyle başlayan sürecin, İslâm’ı kabul ederek gün geçtikçe fazlalaşması şükre ve sevince vesile olmaktadır.

Vakıf kardeşlerin motorize gayretiyle organizeli hizmetleri meşveretle devam etmektedir. Cemaatin durumuna göre standart dersle beraber, yeni gelenlerin olduğu zeminde izahların, hayat ve hatıralardan nakillerle yapılan derslerin yanı sıra mütalâa ve müzakereli yapılanlarını da hususî olarak zikrederiz. Bu dersler Türkçe yapıldığı gibi İngilizce olarak da yapılmaktadır. Seminer ve konferansların yanı sıra Uluslararası organizelerle yapılan Nur Programları çok verimli olmaktadır. Kitap fuarlarına iştirak edilerek yapılan anlaşmalar sonunda buralarda Risale-i Nur’un tanıtımına yönelik hizmetler, satışlar yapılmaktadır.

Kırk üç yıldır ülkemde Nur Hizmetlerinin içerisinde bulunma huzur ve mutluluğunu yaşayan birisi olarak; Londra’daki kardeşlerle bulunurken de, Güney Amerika’nın Ekvador ülkesinden gelen o kardeşimin samimî heyecanında aynı huzuru gördüm ve mutlu oldum. Londra’daki Nur Talebesi kardeşlerime tebrikler ve teşekkürler.

Mehmet Çetin – 09.02.2017 

www.mehmetcetin.de

Meşveret ve şûrânın enfüsî mütalâası

İçtimaî konuların tanziminde, âyetten alınan en mühim ders meşverettir.

Allah’ın emri olma noktasından da meşveret bir ibadettir. Resul-i Ekrem’in (asm) hayatı pahasına tatbik ettiği sağlam bir sünnetidir. Üstadımın da, âyet ve hadise dayanarak ısrarla vurguladığı, hizmetin selâmeti noktasından olmazsa olmazı anlamında ehemmiyet verdiği bir esastır.

Rahmetli Zübeyir Ağabeyin Üstadımızdan tevarüsle, hizmetin tanziminde en esaslı karar organı, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevisini temsil eden ve amir makam olan meşveret heyeti ve şûrâdır.

Meşveret hür bir zeminde yapılmalıdır. Her müşavir, fikrini serbestçe, ama müşavere kurallarına uygun olmak kaydıyla söyleyebilmelidir. Âyetin ve hadisin emri gereği meşverete ehil, görüşülecek konuya muhatap kişilerle hakkı verilerek meşveret edilmelidir. Meşveret heyeti bir takım grup ve kanaatlerin tasdik makamı olmaktan azade olarak her bir üyenin fikir ve kanaatini çekinmeden ifade edeceği kalitede olmalıdır. Şûrânın üyeleri, hizmetin her bir meselesi ile alâkadar, tenkide müheyya, hatayı kabul etmez, yalanı çok çirkin görür bir heyet olmalıdır. Bu hakikatler ile meşveret adam harcama yeri olmamalı, yerinde adam istihdam etme makamı olmalıdır.

Nur Talebesi, hayatı ve içerisindekileri, maharet ve salâhat zaviyesinden değerlendirdiği için meşverette de salâhat önemli olmakla beraber Nur Risalelerinin meslek ve meşrebinin doğru idrakî ve yorumu da kesinlikle ehemmiyetlidir. İşte bu noktadan meşverete seçilecek kişinin ehl-i takva olmasıyla beraber meslek ve meşrep prensiplerinin yorumu ve uygulamasında mahir olmasına dikkat edilmelidir.

Meşveret edilecek insanın şahsiyeti çok önemlidir. Bu noktadan meşverete dâvet edilen kişi, Risale-i Nur prensiplerinin imbiğinden süzülmüş ölçü ve vasıfları kişiliğine, karakterine sindirebilmiş, yerleştirebilmiş olmalıdır. Hayatın içerisindeki hadiseleri, şahıs ve vesilelerin değil, hizmetin selâmeti açısından değerlendirecek kapasitede olmalıdır. Heyet ve kurula seçilmeyi genel seçim havasıyla karıştırmadan, kendisinin değil de gerçekten ehil kardeşlerinin tensip edilmesinin daha doğru olacağı kanaatinde samimî olarak, menfaatini ve kendisini geri, ehil kardeşini ileri tutabilmelidir. Ama seçilerek meşverete gitme görevini de bir hizmet bilerek o şuurla kabullenmelidir.

Özgeçmişi, kişiliği, özgüveni, idarecilik ve müdebbiriyette yeterliliği, ileri görüşlülüğü, başkalarının etkisinde kalmaması, kararlı olması, alınan kararlara uyması, malî ve ailevî konularda mümkünse probleminin olmaması, mütevazı kişiliğe sahip özellikleri olan kişiler seçilmelidir. İşin özü meşvereti hakkıyla yapacak kişi seçilmelidir.

Meşveret, her meselemize hâkim olmalıdır. Dolayısıyla hadiselerin ve alınan kararların üzerinde kaderin de kararı ve hükmünün olduğu unutulmamalıdır. İmtihan dünyasında bitmeyecek olan ihtilâf ve fitnenin en az zararla atlatılması istikametinde feraset ve belâgatle hareket edilmelidir. Tarihin sürekli tekerrür ettiği gerçeğinden hareketle bazı hadiseler yaşanmadan ders alınamayacağı da unutulmamalıdır.

Her ne yaşanırsa yaşansın cemaatin uhuvveti, tesanüdü esastır. Fikir ve kalbe danışılarak, münakaşasız şekilde yapılan meşveretler her zaman ehemmiyetle muhafaza edilmelidir. Bu noktadan her meşveret heyeti adayı ve üyesi Ümmet-i Muhammedi (asm) sahil-i selâmete çıkaran geminin hademesi olduğunu katiyen unutmadan, meşveret heyetine veya yönetim kuruluna seçilmeyi bir hizmet makamı bilip, nefsine de makam sahibi olmadığını aksine hizmetkâr olduğunu kabul ettirmelidir. Bu cümleden hareketle cemaat içerisinde “Yönetim kurulu üyesi ağabeyimiz” şeklindeki takdimler, kişiyi uçurmaya değil sorumluluk altına girmeye ve daha fazla şuurlu olmaya hazırlamalıdır. Bu nev’î takdimlerde cemaat de dikkatli ve hikmetli olmalıdır.

Sistem dışı çare aramak,  tahribattır. Sistem içi çözüme odaklı olmak dâvâ adamının şiarıdır. Eski halin artık muhal, yeni halin ise izmihlâl değil, aksine şûrâ olduğunu, bedellerini ödeyerek dersimizi aldık. Haklı şûrâmız bütün kuvvetini, haktan, tesanütten ve ihlâstan almaktadır.

Mehmet ÇETİN

Aç Kapat Yaptınız Mı?

-Üstadımın vefat yıldönümü münasebetiyle

Sıkıntıların kaynağının çoğunluğu okuyamamaktan gelir. Cehalet, okumakla giderilir. Okumakla marifet elde edilir. Kazanılan marifet kişinin maddi hayatına san’at katarken manevî hayatına ufuk ve ahlâk katar ve katmalı. Ahlâklı insan ihtilâfı ittifaka tebdil ederek ferdî ve içtimaî huzuru yakalar.

Bediüzzaman, Barla’da ikamet ederken talebelerine Risale okumaları konusunda nasihatte bulunur. Lâkin köy hayatının ve işlerin fırsat vermediğini gerekçe göstererek okuyamayacaklarını anlatan talebesiyle nihayet pazarlığa dönüşür. Üstadın da ısrarla kazandırmak istediği bir davranış biçimi var. Her gün on sahife okumalarını ister, onlar okuyamayacaklarını söyler. Dokuz, sekiz derken hiç okuma fırsatlarının olmayacağını anlatırlar. Pazarlık uzun sürmez ve Üstadlarının “Günde hiç olmazsa Risaleyi ellerine alıp, rastgele açıp ve tekrar kapatma” teklifini sevinçle kabul ederler.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, köylülerden her gün kitabın kapağını açıp kapatma sözü alır. Onlar da açıp kapatırken zamanla ‘içinde ne varmış, bir bakalım’ diyerek okumaya başlar

Kitabı açıp kapatın! Okumak için en kolay yerden başlayın, yani kitabı sadece açıp kapatın. Göreceksiniz Risale-i Nur, size kendini okutturacak, siz yeter ki her gün aç kapat yapın!

Aç kapatların ardından gelen bir tehlikeyi size bu satırların ardından söyleyelim: “Okuduğumu anlayamıyorum. Böylesine şuursuzca okumaktansa okumamak daha iyidir.”

“Şuurluca okuyamıyorum” diye, okumayı terk etmek şuurlu bir hareket midir? Bu hatalı davranış yerine şuurluca okumanın yolunu öğrenmek daha şuurlu olmaz mı?

Ne okunmalı? Cevap gayet kolay; ihtiyaç hissettiğin konuyu oku! Sana vacip olanı. Zekât düşmeyen birinin, zekâtın ayrıntılarını anlatan kitabı okumak yerine kendisine farz olan iman ve namazı anlatan kitapları okuması daha doğru olmaz mı?

Okumaya teşvik etmenin uygulanabilir ve sürdürülebilir en yapıcı tavsiyesi, aç kapat değilse nedir, o zaman? Ve hâlâ okuyamamaya mazeretimiz var mı?

Mehmet Çetin

26 Mart 2016

Devam eden günahın küfürle ilişkisi

Hastalar Risalesinin Sekizinci Devası’ndaki şu cümleyi her okuyuşumda dehşete kapılırım: “Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır; bu hayat-ı dünyeviyede dahi kalb, vicdan, ruh için manevî hastalıklardır.”

Birbirinin tamamlayıcısı bağlamında İkinci Lem’a’daki “Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol var.” anlamındaki kırmızı çizgiyi işaret eden bir başka ikaz.

Habbe’deki “Masiyetin mahiyetinde, bilhassa devam ederse, küfür tohumu vardır.”son uyarı ile uçurumun kenarı gösterilir. Dehşetinden Allah’a sığınılan ahirzamanın fitnesi o kadar dehşetli ki nefse hâkimiyet neredeyse imkânsız hâle gelecek. O fitneler, nefisleri kendilerine çekip, meftun ederek tiryaki edip bağımlı hâle sokar ve zaten çokları da zevk aldıkları için ihtiyar ve iradesiyle günahı işlerler.

Ahirzamanda yüzlerce müfsidin karşısındaki iradeyi çok çetin bir imtihan beklemektedir.

İşte bunların en dehşetli ikilisi: Fıtraten kendi güzelliğini göstermekten zevk alan kadın ile buna cevap veren fıtraten güzel düşkünü erkeklerdir. Burada irade baskın bir şekilde ifsat edilmektedir.

Bu nasıl olmaktadır?

Günah ve harama hassasiyetin kırılmasıyla ilk delik açılmaktadır. Bir başka ifadeyle günahın tahrip ediciliğini ilk yalanda, ilk şüphede ve ilk haramın örseleyiciliğinde aramak lâzımdır. Dolayısıyla bir lokmada, bir kelimede, bir danede, bir işarette, bir öpmekte batmamak çok ehemmiyetlidir. Yalan bir söz doğru sözden daha cesaretle söyleniyorsa tehlike uçurumunun kenarına gelinmiş demektir. Haramın çekim alanına girildikten sonraki süreçte irade, kalb ve aklın değil nefsin sözünü dinler.

Sonrasında neler olur?

Tiryakisi olduğu kötü alışkanlık, zevk kaplı acılarla devam ederken işlenen her bir günah kalbi karartır. Ülfetle devam eden alışkanlığın terkine imkân bulamayınca işlediği günahın cezayı gerektirmediğini ifade ederek sıradanlaştırmaya başlıyor. Başkalarının da yaptığını ifadeyle yaygınlaştırıp teşmil ediyor. Vicdanı, yaptığından rahatsız olduğu için nefsi kaçamak yollar ararken işlediği günahından başkasının haberdar olmasının getirdiği sıkıntı ile her an kendisini takip eden meleklerin varlığı ağır gelerek inkâra bahane arıyor. Yaptığı hatasının cezası anlamındaki bütün dehşetiyle kendisini bekleyen cehennemin reddine gider. Nihayet bunların sorumlusu olarak emir ve yasakların koyucusu olan Allah’a önceleri gizli sonrasında aleni düşmanlık ve inkâra varan son ile noktalar.

Günah, hem dünya ve hem de ahirette daimî hastalık kaynağı olduğu ve bu hastalığa yakalanan kişinin kalbi, vicdanı ve ruhu da muzdariptir. Dünyası da ukbası da rahat değildir.

Haftaya çaresini konuşalım inşaallah.

Mehmet Çetin