Etiket arşivi: mehmet emin ay

Vakıflar Haftası 11-17 Mayıs 2017

11-17 Mayıs tarihleri arasına denk gelen Vakıflar Haftasını NurNet ekibi olarak kutluyoruz.

Bizlerde Prof. Dr. Mehmet Emin Ay‘ın ayetler ve hadisler ışığında vakfın mahiyetini anlatmış olduğu sunumu, metin halinde sizlerle paylaşmak istedik.

Tarihten Günümüze Vakıfların Eğitime Katkıları

Vakıf Nedir?

İnsanlara faydalı olabilecek herhangi bir mülkü veya bu mülkün gelirini Allah’ın mülkü hükmünde kabul ederek, temlik ve temellükten daimi olarak alıkoymaktır.

Tanımdan çıkan sonuçlar:

1. Vakıf malın mülkiyeti Allah’a aittir.

2. Vakıf malın menfaati insanlara aittir.

3. Vakıf süresizdir.

İslam Dünyasında Vakıfların Ortaya Çıkmasında Etkili Olan Faktörler:

1. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri

2. Hz. Muhammed’in (a.s.m) konuyla ilgili hadisleri

Kur’an-ı Kerim’in ayetleri:

Onlar gayb’e inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerine sarf ederler.”  (Bakara,3)

Onların mallarında yoksul ve muhtaçlar için bir hak vardır.” (Zariyat, 19)

Sevdiğiniz şeylerden sarf etmedikçe/sadaka vermedikçe iyiliğe erişemezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allah onu bilir.” (Al-i İmran, 92)

Hz. Muhammed’in (a.s.m) Konuyla İlgili Hadisleri:

İnsan öldüğü zaman amel defteri kapatılır. Ancak ona üç şeyden dolayı devamlı olarak sevap yazılır: İnsanlara ve insanlığa faydası dokunan iyilikler (sadaka-i cariye); insanların faydalandığı ilim ve kendisine dua eden hayırlı bir evlat.

Bir hurmanın yarısı ile; onu da bulamazsanız güzel sözle ateşten korununuz.

Cömert kişiler Allah’a yakındır.

Yoldan insanlara eziyet veren şeyleri kaldırmak da bir sadakadır.

Bu tavsiyelerin insanlar üzerindeki etkileri:

İnsanın en hayırlısı, diğer insanlara yararlı olan;

Malın en hayırlısı, Allah yolunda harcanan/vakfedilen;

Vakfın en hayırlısı da, halkın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi karşılayandır.

Hz. OSMAN: Bir su kuyusu vakfetti

Hz. ÖMER ve Hz. EBÛ TALHA: Birer hurma bahçesi vakfettiler.

Mengücik hükümdarı Behram-Şah, ağır kış şartlarında aç kalıp ölmesinler diye, vahşi hayvanların yemeleri için dağlara yiyecek attırmıştır.

Erbil Atabeyi Muzafferüddin Gökböri, kimsesiz çocuklar için bakımevleri, bakıma muhtaç yaşlı hastalar için darülacezeler yaptırmıştır.

Dindarlığıyla bilinen ve çokça sadaka dağıtan Tuğrul Bey:  “Kendime bir saray yaptırıp yanına bir mescit inşa etmezsem Allah’tan utanırım.”  derdi.

Yoksullara maaş bağlatan ve cömertliğiyle tanınan Alp Arslan’ın duası şöyleydi:  “Allahım! Bana o kadar mal ver ki, ülkemde yoksul kimse bırakmayayım.

Bu anlayış ve geleneğin takipçileri olan Osmanlılar Döneminde atalarımız, hasta ve sakat leylekler için “Gurebahâne-yi Laklakan” adı ile hayvan hastahaneleri kurmuşlardır.

Vakıfların Eğitim Tarihimizdeki yeri ve önemi üzerine Kanuni Devrine ait bilgiler:

KANUNİ DEVRİNDEKİ NÜFUS VE VERGİ SAYIMINA GÖRE:

1527/1528 malî yılı bütçesinde gelirler:

537.928.000 akçedir. Bunun:

%12’si VAKIF gelirlerine aittir.

AYNI DEVİRDE:
Hüdavendigar Livası’na dahil 17 sancaklık Anadolu Eyaletine ait 77.187.788 akçelik genel gelir içinde, VAKIF ve VAKIF MÜLKLERİ hissesi %17.6 gibi yüksek bir oran gösteriyordu.

Anadolu Eyaletinin bu vakıf gelirleri ile:
45     İmaret
342     Cami
1055     Mescit
623     Zaviye ve Hankâh
112     Medrese
154     Muallimhane/İlkokul
1     Kalenderhane
4     Darulhuffaz
55     han ve Kervansaray

Olmak üzere toplam 2371 kuruluş işletiliyor ve işletme giderleri karşılanıyordu.

Yardımcı eğitim hizmetleri kapsamında:

Kütüphaneler açıldı ve ödünç kitap uygulaması başlatıldı.

Vakfedilen paralarla kâğıt-kalem-mürekkep    sağlandı ve kitaplar çoğaltıldı.

Cami, medrese, tekke ve kütüphanelere dini kitaplar yanında tıp, felsefe, astronomi, matematik gibi diğer alanlarda da kitaplar vakfedildi.

Okul çağındaki çocuklara kitap alındı.

Faydalı kitaplar yazdırılarak ücretsiz dağıtıldı.

d’OHSSON şöyle diyor:Kur’an, Türkleri dünyanın bütün milletlerinin en hayırseveri ve en insanseveri hâline getirdi.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

www.NurNet.Org

Çocuklarımıza “İman Esaslarını” nasıl öğretmeli?

İmani konuları, çoğu zaman yetişkinler dahi anlamakta zorlanmaktadır. Böylede olsa çocuklarımıza daha küçük yaşta imanı aşılamak gerekir. Çünkü, çocukluk eğitimi ömür boyu kalıcıdır.

İman esasları daha çok soyut kavramlar olduğu için bu konuları çocuğa anlatmakta zorluklarla karşılaşılır. İman esasları, çocuğu dinden uzaklaştıran ya da dinî değerlere bir daha kopmamak üzere bağlayan iki yönünün bulunması bakımından oldukça önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu konuların çocuğa uygun bir dille anlatılması gerekmektedir.

İnsanoğlunu, mensubu bulunduğu toplumun dinine yönelten, ona gerek kültürel gerekse terbiyevi anlamda büyük oranda tesir eden aile müessesesi, din eğitimi ve öğretiminde de ayrı bir önem taşımaktadır. Aile ortamında verilen din eğitimi tarzının, sonraki yıllarda çocuğu dinden uzaklaştıran ya da dinî değerlere bir daha kopmamak üzere bağlayan iki yönünün bulunması bakımından oldukça önem arz ettiği söylenebilir.

Bu durumda, anne-babalar olarak ”İman esaslarını nasıl bir metotla öğretelim ki, çocuk eğitiminde en önemli ortamı teşkil eden ailede, çocuklar sağlam ve tutarlı bir inancın sahibi olabilsinler?” sorusunun cevabını bulmak durumundayız.

Allah’a iman öğretimi..

İnsanların, ancak beş duyu organıyla algılayabildikleri varlıklar hakkında bilgi sahibi olabilmeleri ve bu özelliğin çocuklar için de geçerli olması, Allah’a iman öğretiminde bir zorluk oluşturmaktadır. Bununla birlikte, iman öğretiminin ihmal edilemeyeceği de bir gerçektir.

Her şeyin bir yaratıcısı ve idare edicisi olduğuna inanmanın, bu yaşlardaki çocukların psikolojik yapılarına da uygun olduğunu söyleyebiliriz. Çocuk, düşünmeden, şüphelenmeden ve itiraz etmeden inanmaya hazırdır. Buna sadece dilin kabul edip inanışı değil, aynı zamanda ruhun da kabulü ve inanışı gözüyle bakılmaktadır. Zira çocuk, inanmakla kendini güçlenmiş ve Allah’a yakınlaşmış hissetmektedir.

Küçük yaştaki çocukların kolay inandıkları, kendilerine anlatılanları, olduğu gibi kabul ettikleri bilinmektedir. Büyüklere sorduğu sorular, onun öğrenme merakını ve olumlu yaklaşımını gösterir. Anlatılanları dinlemeye ve kabul etmeye hazır olduğundan, ona doğru ve anlaşılır bilgiler vermek gerekir. Allah’ın yüceliği, çocuğun sevdiği her şeyi O’nun yarattığı, iyiliklerin ve güzelliklerin sahibi olduğu anlatılarak iman öğretimine başlanabilir. Çocuğun, bebekliğinden itibaren duymuş olduğu “Hû hû hû Allah / Sen uykular ver Allah” şeklindeki ninniler, “Allah kazadan belâdan esirgesin”, “Allah uzun ömürler versin”, “Allah yardımcın olsun”, “Allah korusun” gibi dualar, çocuğun merak ettiği Allah hakkında sorular sormasına zemin hazırlamaktadır. İşte, bu soru sorma çağında çocuklara Allah anlatılırken Allah sevgisine dayalı bir eğitim verilmelidir.

İnanç duygusunun temeline bakıldığında, iki esas duygu görülecektir. Allah sevgisi ve Allah korkusu. Bu duygular aynı zamanda ibadete yönelten faktörlerdir. Ancak bizim için söz konusu olan, henüz ibadetle mükellef olmayan çocukta bu iki duygunun nasıl etki bıraktıklarıdır. Yerli-yersiz yapılan Allah korkusu telkinlerinin çocuk ruhunda birtakım olumsuz sonuçlara yol açtığı belirlenmiştir. Bu nedenle, denilebilir ki, ilk yaşlardan itibaren başlatılması gereken iman esasları öğretiminde Allah sevgisi esas olmalıdır. Zira henüz mücerret kavramların, suç ve cezanın, günahın ve sevabın ne demek olduğunu kavrayamayacak yaştaki çocukların, hayatlarında önemli bir rol oynayan korku duygusunun, “Allah korkusu” şekline dönüştürülmesi ve ebeveynin bundan faydalanma yoluna gitmeleri yanlış bir tutumdur. Daha önemlisi, çocuğun ilk eğitimcisi olan anne-babaların, çocuğun herhangi bir hatalı hareketini gördüklerinde “Allah seni taş yapar“, “Gözünü kör eder“, Cehennemde yakar” vb. ifadelerle vazgeçirmeye çalışmaları, çocuğun ruh sağlığı ve gelecek hayatı için son derece zararlıdır. Öte yandan, çocuğa Allah Teâlâ’yı sadece “cezalandıran, azap veren biri” olarak tanıtmak, İslam inancına ters düşmektedir. Çünkü gerçekte kullarını çok seven ve “sayılamayacak” kadar nimetler veren Allah Teâlâ’yı, çocuğun henüz işlenmemiş, temiz ve saf zihninde, “kızan, azap veren, cezalandıran” biri olarak şekillendirmenin hiçbir doğru tarafı yoktur.

Meleklere iman öğretimi..

Meleklere iman öğretimi hususu da, Allah’a iman konusu gibi hassas bir meseledir. Çünkü melekler de gözle görülemeyen soyut varlıklardır. Kur’an ve hadislerde, meleklerle ilgili verilen bilgiler ise daha ziyade yetişkinlerin anlayabilecekleri niteliktedir. Bu sebeple, meleklere iman öğretimi yapılırken öncelikle, çocukların zihin gelişimine uygun ifadelerle konu anlatılıp kavratılmalıdır.

Çocuklardaki egosantrik duygular, meleklerin onlara yardımcı olduğu, çocukları, Allah ile birlikte meleklerin de sevdiği düşüncesinde olumlu rol oynar. Böylece çocuk Allah’ın, melekleri, çocukları kötülüklerden korusunlar diye yarattığı fikrine ulaşır. Özellikle küçük yaştaki çocuklar için bu düşünce oldukça normal ve aynı zamanda faydalıdır da.

Meleklere iman öğretiminin Allah’a iman öğretimiyle beraber başlatılmasında herhangi bir mahzur yoktur. Ancak bu süreci, özellikle çocukların hayal dünyasında bir genişlemenin, zenginleşmenin yaşandığı, çocuğun tabiatüstü güçlerin varlığına ilgi duyduğu, hikâye ve masallardan özellikle zevk duymaya başladığı 3-4 yaşlarında başlatmakta isabet vardır. Yaşına paralel olarak artık meleklerin Kur’an ve hadislerde zikredilen özelliklerinden de bahsedilebilir. Bu anlamda, meleklerin, yemek, içmek, evlenip çoğalmak, erkek ya da dişi olmak, uyumak, yorulmak, genç veya ihtiyar olmak gibi insana mahsus özellikleri olmadığı anlatılabilir. Ancak, onların “nur”dan yaratılmış olduklarını uzun açıklamalarla anlatmaya gerek yoktur. Zira çocuksu duyguları, meleklerin mahiyeti hakkında fikir yürütmek yerine, çocuğa bu tabiatüstü varlıkların varlığına inanarak rahatlamayı tercih ettirecektir. Bu nedenle, çocuklara, meleklerin Allah’a daimi olarak ibadet eden, ona hiçbir zaman karşı gelmeyen varlıklar olduğu anlatılmalı, eğer insanlar da ibadetlerine devam edecek olurlarsa, meleklerin derecesine yükselecekleri telkin edilmelidir.

Bu bilgilere ilave olarak, büyük melekler ve görevlerinden de kısaca bahsedilmelidir. Cebrail, Mikail, Azrail ve İsrafil adlı dört büyük melek, Kiramen Katibin, Hafaza ve Münker-Nekir melekleri ve görevleri, çocuklarla basit bir anlatımla anlatılmalıdır.  – Kitaplara iman öğretimi İman esaslarından üçüncüsünü, “mukaddes kitaplar” olarak bilinen, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an’a iman teşkil eder. Bu kitaplar, Allah Teâlâ tarafından, peygamberleri aracılığıyla insanlara gönderilen hidayet rehberleridir. Diğer iman esaslarına nazaran çocuklara öğretimi daha kolay sayılabilir. Zira tahrif edilmiş şekliyle de olsa Tevrat ve İncil ile birlikte, vahyedildiği gibi muhafaza edilen Kur’an-ı Kerim, şu anda elimizde mevcuttur. Bu anlamda, çocuklara öğretimi yapılacak olan konu, somut olarak görülebilmekte, tanıtılabilmekte, okunuşu dinletilebilmektedir.

Çocuklara mukaddes kitapların adları küçük yaştan itibaren soru-cevap metoduyla öğretilmeli, ancak tahrif edilmeleri noktasında detay bilgilere girilmemelidir. Özellikle Kur’an-ı Kerim hakkında çocuklara verilecek bilgilerin, teorik bilgilerden ziyade, onun Kur’an’a yaklaşmasını, ısınmasını ve nihayet okumaya çalışmasını sağlayan bilgiler olmasına dikkat edilmelidir. Bu amaçla Kur’an-ı Kerim’in güzel sesli kişilerce okunan teyp ve video bantları çocuklara dinletilmeli veya izletilmelidir. Kur’an’ın manevî ve lâhutî cazibesi küçük yaştan çocukların kulağında yer etmelidir.

Peygamberlere iman öğretimi..

Peygamberlere iman öğretimi konusu, iman esasları içinde en kolay olanıdır denilebilir. Zira peygamberler, tarih içinde yaşamış, hayatları ve mücadeleleri tarihî vesikalara kaydedilmiş kimselerdir. Özellikle son peygamber Hz. Muhammed (a.s.m.) hayatı en ince teferruatına kadar bilinebilen ve her insanın, kendisine yönelik bir şeyler bulabileceği müstesna bir şahsiyettir.

Peygamberlere iman konusu çocuklara yine soru cevap metoduyla, peygamberimiz Hz. Muhammed’den (a.s.m.) başlamak suretiyle öğretilebilir. Daha sonra Kur’an-ı Kerim’de ismi ve kıssaları geçen peygamberlerden bahsedilebilir. Özellikle Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’in başından geçenler, Hz. Yusuf’un ibretli kıssası, Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun’un Firavun’la olan mücadeleleri… İşte bunlar, çocukların ilgi ve merakla dinleyebileceği, yaşanmış hadiselerdir. Bütün bunlar, onların anlayış ve kavrayış seviyelerine uygun bir anlatımla anlatıldığı takdirde, çocuklar tarafından rahatlıkla kavranılabilecek ve peygamberlere iman öğretiminde istifade edilebilecek kaynaklardır. Özellikle, Peygamberimizin çocuklara gösterdiği ilgi, şefkat ve sevgi örneklerle verilebilir.

Çocukların hikâye ve masallara ilgi duydukları üç-dört yaşlarından itibaren dinî hikâye ve menkıbelerden bölümler okunarak, Kur’an’da geçen peygamberlerin hayatlarını ihtiva eden çocuk kitaplarından faydalanılmalıdır. Peygamberlerin inançları uğruna çektikleri sıkıntı ve eziyetlere karşı sağlam bir irade ve metanetle göğüs germeleri, gerektiği zaman mucizeler göstermeleri ve sonuçta Allah’ın yardımıyla başarıya ulaşmaları… Bütün bunlar, çocuk ruhunda derin ve olumlu izler bırakacaktır.

Özellikle Peygamberimizin hayatı, çocukluğu, mucizeleri, savaşları çocuklar için zevkle dinlenen konulardır. Mekke’den Medine’ye hicret esnasında mağarada gizlenmeleri olayını dinleyen pek çok çocuk, Peygamber’in görülmesine engel olmak için ağ ören örümceğe, yumurta yapan güvercine minnet duygularıyla sevgi beslemekte ve günlük yaşantısında onları koruyup gözetmektedir. Uykudan önce dinlediği sıcak ve tatlı ifadelerle yüklü bir peygamber kıssası, çocuğun ruhunu saracak, kalbine peygamber inancı ve sevgisinin yerleşmesine vesile olacaktır.

Ahirete iman öğretimi..

Ahirete iman konusu öğretimi en zor olan hususlardan biridir. Ancak, ahiretle ilgili anlatılanlara inanma noktasında çocukların herhangi bir tereddütleri söz konusu değildir. Çocuğun ahiret inancına yönelik sorularına da bu nazarla bakılmalıdır. Zira çocuk bu soruları, inancını pekiştirmek için sormakta ve “kolay inanırlık” özelliğiyle anlatılanlara da “şüphe etmeden” inanmaktadır. Burada önemli olan, ahirete ilişkin sorularda çocuğun seviyesine uygun ve anlaşılabilir cevaplar vermektir.

İlk çocukluk yıllarında çocukların ahiret hayatına yönelik sorular sormasına sebep olan en önemli olay, karşılaştıkları ölüm hadiseleridir. Ölüm, çocukları hem derinden etkileyen hem de bunun izahını yapmaya çalıştıkları, onunla birlikte her şeyin bitmemesi gerektiğine inanma ihtiyacı hissettikleri bir hadisedir. Zira insanda yaratılıştan var olan bir “ebedi olma” arzusu mevcuttur. İşte, açıklanma ihtiyacı hissederek sordukları sorulara verilecek makul ve anlaşılır cevaplar, çocuklara ahirete iman öğretiminde en önemli noktayı teşkil eder. Verilecek cevaplarda kullanılacak misaller ve öğretimin yapılacağı zaman ve mekân, anlatılanların etkisini pekiştirecektir.

Ancak, ahiret hayatıyla ilgili konularda teferruat bilgiler vermekten kaçınılmalıdır. Bu dünyanın geçici olduğu ve burada bir sınavdan geçtiğimiz söylenebilir. İnancımıza göre ölüm bir son değil, yeni ve ebedi bir hayatın başlangıcıdır. Çocuklara bu konu tabiattan ve çevremizdeki olaylardan örnekler gösterilerek kavratılabilir. Tıpkı bitkilerin ve ağaçların ilkbaharda yeniden ve daha bir gür şekilde canlanmak üzere, güz mevsiminde yapraklarını dökerek kış uykusuna daldıkları gibi, insanlar da kabirde geçici bir süre kalacaklardır. Sonra cennet veya cehennemde sonsuz bir hayat için yeniden canlanacaklardır. Dünyadaki hazırlık ve davranışlarına göre cennet veya cehenneme gideceklerdir.

Çocuklara, dünyadayken iyi olan ve iyilik yapan insanların, öldükten sonra cennete gidecekleri ve orada en çok sevdikleri insanlarla birlikte olacakları, kötü kimselerin ve kötülük yapanların ise cehenneme gidecekleri ve yaptıklarının cezasını orada çekecekleri söylenebilir. Ancak, küçük yaştaki çocuklara, kıyametle ilgili detay bilgiler ve ahiret âleminde karşılaşılacak olaylar ile cehennem ahvali hakkında uzun uzadıya bilgiler vermeye gerek yoktur.

Cennetin iyi, güzel ve Allah’ın nimetleriyle dolu, rahat ve huzur içinde yaşanabilecek bir yer; cehennemin ise, kötü insanların gidecekleri ve cezaların çekildiği bir yer olduğunu bilmeleri yeterlidir. Bu bilgilere ek olarak, sınavlarda başarılı olan kimselerin çeşitli ödüllere hak kazandıkları; kötülük yapanların ise, cezalarını çekmek üzere hapishanelere konuldukları örneği de verilebilir.

Ahirete iman konusu öyle bir şekilde anlatılmalıdır ki bu, çocukta ümit ve yaşama sevincinin artmasına yardımcı olmalıdır. Sevdiklerine, güzelliklere, ruh ve beden bakımından haz duyduğu bütün arzularına ebedi âlemde kavuşacağını düşünerek daima ümitli ve mutlu olabilsin. Bu dünyada elde etmek istediklerine çalışarak ve helal yoldan kavuştuğu takdirde, ahiret âleminde daha güzellerine ve iyilerine kavuşabileceğine inanabilsin. Bu hayatın, bilinen hazları ve mutluluklarının geçici olduğu telkin edilmelidir. Asıl önemli olan, bu hayatın ötesinde gerçek mutluluğun tadılacağı bir hayatın daha var olduğunun ve orada Mutlak Hakim olan Allah Teâlâ’nın huzurunda iyilerin mükâfatlandırılacağı, kötülerin ise cezalandırılacağının çocuklara ve gençlere anlatılması gerekmektedir. Bu duygu ve inancın kazandırılmış olması, aynı zamanda onlara önemli ölçüde sorumluluk duygusunun kazandırılmış olması demektir.

Öte yandan, ebedi âlemin varlığına inanan insanların, bu dünyada gerçekleşemeyen ümitlerini ve arzularını sürekli olarak baskı altında tutma yerine, bunların ebedi âlemde gerçekleşeceği ümidiyle ruhen rahatladıkları da bilinen bir gerçektir.

Prof. Dr. Mehmet Emin AY

Kaynak : nurdergi.com

O’nu (sav) evinize de buyur edin

Belediyeler, okullar, sivil toplum kuruluşları, Efendimiz’in doğumunu kutlamak, O’nu layık olduğu şekilde anmak için yarışıyor. Başınızı çevirdiğiniz her yerde O’nun için düzenlenen bir Kutlu Doğum afişi görüyorsunuz. Ailelerde bin bir telaş, her gün bir programdan diğerine koşturuyor. Kutlu Doğum, Nisan ayına sığmıyor sanki… Peki, dışarıda yaşanan bu coşku evlere yansıyor mu?

Her yıl Kutlu Doğum Haftası’nda Efendiler Efendisi’nin (sav) dünyaya teşrif ettiği o kutlu gün birçok etkinlikle anılıyor. Binlerce kişinin katıldığı seminerler, konserler ve yarışmalar düzenleniyor. Gönüller hep birlikte O’na yöneliyor, O’nu hakkıyla duymaya çalışıyor. Çekilen salâvatlar, sokaklarda kurulan stantlar O’nu hatırlamak/hatırlatmak için dağıtılan güller ve hediyeler… O’nun adının anıldığı her yer cennet bahçesine dönüşüyor adeta. Peki, aynı atmosfer evinize, eşinize, çocuklarınıza ne kadar yansıyor, O’nu (sav) hanenizde de soluyabiliyor musunuz? Cevapları duyar gibiyiz. O halde harekete geçme zamanı. Kapınızın dışında buyur bekleyen Güllerin Efendisi’ni evinizin içine almaya, O’nu bu kutlu ayda ailenizle birlikte anmaya var mısınız? İşin uzmanlarından, imdadınıza yetişecek öneriler:

Efendimiz’in hayatı ailece okunmalı

PROF. DR. YUNUS VEHBİ YAVUZ: Hz. Peygamber’in mübarek hayatı ailece okunmalı. Bu yapıldığında Kutlu Doğum yalnızca salonlarda kutlanan bir organizasyon olmaktan çıkar ve evlere de girmiş olur. Dışarıdaki kutlamalar aile içinde perçinleneceğinden etkisi kalıcı olur. Sadece Kutlu Doğum Haftası’nda değil, her aile haftada bir gün çocuklarıyla birlikte okuma günü yapmalı. Ama okurken kişi, okuduğuyla amel etmeye niyet etmeli. Çok okumadan ziyade doğru kitaptan okuma ve doğru anlama, anladığı üzerinde düşünme ve bununla amel etmek gerekir.

Kutlu Doğum’u çocuklarınızla da kutlayın

KUDRET EREN YAVUZ (Uzman pedagog): Kâinatın en özel ve en ahlaklı insanının hemen her köşede anıldığı bir haftada çocuklarımızı böylesi bir cennet ikliminden uzak tutmak üzücü olur. Kutlu Doğum Haftası’nda çocuklarınızla birlikte gönüllerinizi Efendimiz’e yakınlaştırabilmek için bazı öneriler:

Çocuğunuza gül hediye edin ve yüzyıllardır insanların Efendimiz’e ‘Kainatın Gülü‘ dediğini söyleyin. O’nun güle benzetildiğini hatırlatın.

Çocuğunuzun bebeklik fotoğraflarına bakarken O’na Efendimiz’in bebekliğinden bahsedin.

Efendimiz’in doğduğu ülkeyi gösterin. Mekke, Medine’nin fotoğraf ve videolarını birlikte izleyin.

Bu hafta yemeklerinizi ailece yiyin ve birlikte yemek duası yapın. Elhamdülillah diyerek yemeğinizi tamamlayın ve çocuklarınıza şükretmek konusunda Efendimiz’in sözlerini hatırlatın.

Çocuğunuzun ve eşinizin yanlış davranışları karşısında bu hafta, Efendimiz gibi öfkelenmeden usul usul konuşmayı deneyin.

Efendimiz, ümmetine hediyeleşmeyi tavsiye ederdi. Bugün çocuğunuzla birlikte aile ve akrabalarınız için küçük hediyeler hazırlayın.

Uyumadan önce sağlıklı ve huzurlu bir uyku için ümmetine yatmadan üç İhlas, Felak ve Nas sûrelerini okumayı öğütlediğini anlatın.

Yürürken karşılaştığı insanlara selam verirdi. Bu hafta, çocuğunuzla çarşı veya pazarda dolaşırken karşınızdan gelen insanlara selam verin.

Hasta ziyaretine önem verir ve tavsiye ederdi. Çocuğunuzla hasta ziyareti yapın ve Efendimiz’in tavsiyesini hatırlatın.

Elbisesini sağdan giyerdi. Siz de bugün çocuğunuz giyinirken yanına gidin ve onun elbisesini giyerken önce sağından başlamasını söyleyin.

Yeni kıyafetlerini ilk kez cuma günü giyerdi. Çocuğunuza yeni aldığınız bir kıyafeti cuma günü giydirin ve o an Efendimiz’e salavat gönderin.

Sadaka vermeyi tavsiye eder ve sadakayı bizzat kendi eliyle verirdi. Bu hafta çocuğunuzun harçlığından bir miktar sadaka ayırmasını söyleyin ve bunu sadaka kutusuna atmasını sağlayın.

PROF. DR. MEHMET EMİN AY: 20 yılı aşkın bir zamandır kutlanagelen Efendimiz’in doğumu, özellikle son birkaç yıldır onu anma ve anlama seferberliğine dönüştürüldü. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, her yıl belirlediği bir ana konunun varlığı da önemli rol oynadı. Mesela evvelki yıl ‘Peygamberimiz ve Kur’an‘, geçen yıl ‘Merhamet‘ bu yıl da ‘Peygamberimiz ve Kardeşlik‘ konusu belirlendi. Konuşmacı olarak katıldığım bu programlarda, önceki yıllara nazaran daha çok şuurlanma ve Peygamberimiz’i hayatımıza dahil etme anlayışının arttığını söyleyebilirim. Ancak bu konuda henüz ideal noktaya ulaşmadığımızı düşünüyorum. Kanaatimce bizler henüz Efendimiz’i yeterince tanıyabilmiş değiliz. O’nu sadece bir Peygamber olarak tanımak ve tanıtmak bizi hataya düşürüyor. Oysa O, hem ‘Son Peygamber‘ hem de hayırlı bir evlat, nezaketli bir eş, şefkatli bir baba ve sevecen bir dededir. Kısaca aile hayatımız için en ideal örnektir bizlere. Aynı zamanda O, dürüst ve güvenilir bir uluslararası ticaret erbabıdır. Yine O, kurduğu devletinde insanları adaletle yöneten bir devlet başkanı ve ordusunu başarıyla yöneten gönlü şefkat ve merhametle dolu bir komutandır. Günlük hayatına baktığımız zaman da hepimiz gibi sade ve sıradan bir yaşantının sahibidir. Kısaca O, herkes için ‘En Güzel Örnek‘ vasfına sahip bir peygamberdir. İşte bu özellikleriyle Peygamberimiz’i tanıyabilmek için de okumamız ve anlamamız gerekir. Unutmayalım: Peygamberimiz bir gül misalidir, açıldıkça kokusu daha çok duyulur. Sevildikçe daha çok tanınır, tanındıkça da kendisine meftun olunur.

Reyhan Gül / Zaman Gazetesi

Bursa’da “Bediüzzaman Haftası” başlıyor

1960 Mart ayında vefat eden Bediüzzaman Said Nursi’yi anma etkinlikleri Türkiye ve dünyanın çeşitli bölgelerinde düzenleniyor.

Bursa Bediüzzaman’ı Anma ve Anlama Paltformu bu yılki anma programını iki güne sığdırdı.

BİRİNCİ GÜN PANEL

24 Mart Cumartesi günü başlayacak olan Bediüzzaman Haftasında “Bediüzzaman’a göre temel hak ve hürriyetler” başlıklı panel düzenlenecek.

Saat 19.45’te Merinos Kültür Merkezi’ndeki panelin yöneticiliğini Av. Mustafa Tuncel yaparken Prof. Dr. Mümtazer Türköne, Prof. Dr. Şadi Eren, Doç. Dr. Osman Can, Doç. Dr. Ahmet Yıldız konuşmacı olarak katılacak.

İKİNCİ GÜN MEVLİD

25 Mart Pazar günü ise Bursa Ulu Camii’nde Mevlid-i Şerif okunacak. Saat 11.30’da başlayacak olan mevlidin yöneticiliğini Mustafa Yılmaz yaparken Prof. Dr. Mehmet Emin Ay konuşma yapacak.

Hafızlar Ayhan Polat, Adnan Damar Kur’an-ı Kerim okuyacağı mevlid Yahya Alkın’ın yapacağı dua ile sona erecek.

BEDİÜZZAMAN’IN TALEBELERİ DE KATILIYOR

Anma haftasına Bediüzzaman Said Nursi’nin talebeleri Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin, Mehmet Fırıncı, Said Özdemir, Hüsnü Bayram, Ahmet Aytemur, Salih Özcan, Mahmut Çalışkan ve Abdülkadir Badıllı da katılacak ve hatıraları anlatacak.

Hüseyin Hiçdurmaz / Risale Haber