Etiket arşivi: MUHAMMED NUMAN ÖZE

Risale-i Nur Hizmetinde Yolsuz İşlerin Sebebi Nedir?

Risale-i Nur Hizmetinin neşrine mani olmak ve insanları ehl-i sünnetin kalesi olan ülkemizde itikadî ve amelî sapkınlığa sürüklemek isteyen beynelmilel cereyan çok çeşitli şekillerde bu amacına adım atmaktadır.

Bu yöntemlerin başında da insanları korkutmak gelmektedir. İnsanların çoğu ehl-i tahkik olmadığı için de kolayca tuzaklara düşebilmekteler. Korku yayarak insanların İslamiyet’ten, imandan uzaklaştırmak, itikadi ve ameli rehavete sürüklemek vatan ve millet üzerine belaların celbine sebeptir. İşin kötü tarafı musibet “geldiği vakit zalimlere mahsus kalmaz, masumlar ve mazlumlar da içinde yanar.”[1]

Müstakim manevi hizmetler bulunduğu coğrafyaların manevi sigortalarıdır. Bu sebeple manevi hizmetlerin ehemmiyeti çok büyüktür. Bunu maddi gözle anlamak pek mümkün olmaya bilir. Çünkü “Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.”[2]

Risale-i Nur Hizmeti de bu ülkenin manevi sigortalarının ve manevi direklerinin başında gelmektedir. Tabiki hal böyle olunca bu hizmetimizin üzerine de her şekilde abanmak ve vahdet-i hizmeti bozmak, sebat ve metaneti tarumar etmek, hizmette ikilikler çıkmasına yollar açarak cemaatin maddi ve manevi kuvvetinin meşreplere inkısamıyla daha sühuletle tahribatlarını yapmaktalar. Ehl-i iman da saftirik davranışlarla ehl-i dalalete davetiye çıkartıyor.

Eskiden Nurlara karşı tehlike daha açıktı, mukabele kolaydı. Bugün ortada daha sinsi cereyan nifakla her yere sinip sirayet edebiliyor. Mezkûr desiselerle piyasada arz-ı endam ediyor. Hizmet zeminlerinde çeşitli mübarek ve sureten parlak kelamları kullanarak iman hizmetinin rotası ile oynanmak isteniyor. Meşveret, şura, istişare, adalet, hizmet gibi kavramlar en çok kullandıkları kalkan duvarlarıdır.

“Yolsuz işlerin, ancak âsâr-ı diniye mütalaasında hüsn-ü niyet taşımayarak, kendi kafalarına göre mana vermelerinden ileri geldiğini anladım.”[3]

Burası hakikaten çok mühim, yanlış işlerin, adımların, kararların başka bir sebebi bulunmamaktadır.

Hizmet zeminlerine halis niyetle girmeyen, Allah rızası için değil aldanmak ve aldatmak için giren naehiller az önceki kalkan duvarı kavramları safi niyetle hizmet zemininde bulunan manevi itaptan içtinap eden kimseler sözüm ona istişare, meşveret kararlarına ters hareket etmekten korkarak bir şekilde kendilerini okudukları hakikatlere taban tabana zıt bir yerde bulabilirler.

Safi niyetle, din ve iman için hizmet eden kimseleri de susturmak için hizmet prensipleri dersini veren yerleri de işkembelerinden Risale-i Nur mebhaslarını ve mektuplarını yorumlayarak kendilerine çürük deliller üretmektedirler. Kendilerine muhabbeti olanları da cerbezeler ve çeşitli martavallarla kandırmaya devam edeceklerdir. Bu ise, Risale-i Nur hizmetine karşı bir ihanettir.

Hizmeti ve Risale-i Nur’u şahsî, cemaatî, maddî, manevî, siyasî menfaatlere alet etmek, dünyevî makam ve mevki, imkân ve maddî destek gibi menfaatlere tabi yapmak, böylece Risale-i Nurun ve hizmetin kutsiyetini ve hakikatlerin tesirini kırmak, hizmetin zihinlerde Nurculuğun yanlış yorumlanmasına ve etkisinin azalmasına, zihinlerde hakikatten çok farklı yorumlanmasına sebep olmak bu komitenin icraatlarındandır. Dünya genelinde yaşanan musibetlerde manevi sigortaların zarar görme ihtimal-i kavidir.

Hizmette, istişareyi hâkim kılmadan, içeriden zaafları olan kişilerin insafına terk etmek, nurların tesirini kırmak, hizmetin gücünü değişik içtimaî, siyasî şer odaklarına bağlamak adeta arka bahçesi gibi olmak vebali daha da ağırlaştırmaktadır.

Üstad Bediüzzaman hazretlerinin ömrü boyunca çilelerle bir hayat geçirdiği sağır sultanın bile malumudur. Onun hayatında vermediği tavizleri bugün sözüm ona hizmet adına kurulan kurumlara destek bulabilmek için vermek adeta maddî menfaatlere esir olan bu güruhun “kaynaktan su içip helak olanlar[4] gibi bir akıbete düçar olacaklarını görmek için kâhin olmaya lüzum yoktur.

Risale-i Nur hizmetinin istikamet dersini veren, hizmette istikamet direkleri olan kimseleri gayr-ı müstakim, tekinsiz, itimat edilmez, fitneci kimseler olarak tasvip etmek, Nurun sesinin kısılmasına, hakikatin tesirinin azalmasına ve bela ve musibetlerin celbine sebeptir.

Zındıka komitesine alet olan müstameller “Hücumat-ı Sitte Risalesinde”[5] beyan ve izah edilen zaaflarına yenik düşerek indi ve şahsi yorumlar ve tevillerle insanları itikadi ve ameli hatalara sürüklemekteler.

Dün, Risale-i Nurların sadeleştirilme teşebbüsü ne kadar tehlikeli idiyse, bugün de densiz ve indi yorumlar/teviller, lahika mektuplarının okunmaması, eski Said Dönemi eserlerini okutmamakla, setretmekle, Üstadım Bediüzzaman hazretlerinin hayat safhalarını kısmen inkâr kısmen tevillerle bütün olarak ele alınmaması, eserlerin külliyat bütünlüğü inkâr edilmesi de bir o kadar tehlikedir. (Bu mevzudaki daha önceki yazılarımıza bakabilirsiniz)

Rabbim, hizmette azami istikametten, azami ihlastan, azami sadakatten hiçbir nur talebesini ayırmasın. Okunan hakikatleri kendi indi ve şahsi yorumlayanlara ve onların desiselerine karşı da azami müteyakkız eylesin inşaallah.

Selam ve dua ile

[1] Emirdağ Lahikası-1 (33)
[2] Mektubat (473)
[3]Emirdağ Lahikası-1 (236)
[4] Tâlût, Câlût’un (Golyat) ordusuyla savaşmak üzere yola çıkar; askerlerine Allah’ın kendilerini bir nehirle imtihan edeceğini söyler ve nehirden bir avuçtan fazla su içmemelerini ister. Ancak askerlerin çoğu nehrin suyundan bol miktarda içer ve Câlût’a karşı savaşma güçlerini yitirir. Tâlût’un uyarısını dikkate alanlar ise nehri geçip Câlût’un ordusuyla savaşır; Câlût’un karşısına çıkan Dâvûd isimli bir genç onu öldürür (el-Bakara 2/249-251). Kaynak: https://islamansiklopedisi.org.tr/talut
[5] Bu eser, Mektubat mecmuasının Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Risale Olan Altıncı Kısmındadır. Bkz. Envar/ihlasNur N. Mektubat s. 412

Kaynak: Risale-i Nur Hizmetinde Yolsuz İşlerin Sebebi Nedir? – Muhammed Numan ÖZEL

ümmet Şuuru

İnsan üzerine nice tarif yapılmış nice terimler ıstılahta da dolaştığı herkesin malumudur. İnsanlık olduğu müddetçe de devam edecektir.

Hadiseler vukua geldiğinde insan da kendi alemine göre renk vermektedir. İnsanın alem rengi hadiselerin tahakkukuyla zahir olmaktadır. Bir nevi insanın hamiyeti de mizacı da. .

Ortadoğu şu anda sanki Avrupanın ortaçağı gibi kan revan içinde. Bu topraklara asırlarca ümmetçilik anlayışıyla ve hoşgörü içerisinde hükmetmiş bir medeniyet banisi Osmanlı’nın olduğu herkesçe bilinmektedir. Osmanlıyı asırlarca hükümran eden bu anlayıştı. Dönem dönem bazı anlayışlar baş gösterse de bu fikir daima hükümferma olmuştur.

Son dönem osmanlıda diğer fikirlerin etkin ve etkili olduğu zamanlarda imparatorluktan kopuşlar başlamıştır. Neticede bugünkü topraklarımız elimizde kalmıştır. Osmanlı gittiği yere esenlik ve huzur götürerek bunun garantörü olmuştur. Ama şimdinin avrupası gittiği yere kan ve göz yaşı götürmüştür. Ümmetçilik fikrinin içerisine milliyetçilik girmesiyle bir cirmi teşkil edenler kenara çekilmiş ve yeni yeni devletçikler kurulmuştur.

Bu hadiseyi sosyolojik olarak incelemek gerekmektedir. Ümmet çatısı altında Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Acem. . ve bu çatıda hoşgörüyle yer edinen sair milletler huzur içerisinde 6 asır boyunca var oldu. Bu birlikteliğin parçalanması en fazla islam karşıtı anlayışa sahip olanların işine yaramıştır. Bir şey iyi midir kötü müdür bunu anlamak ancak onun neticelerine göre belli olur.

Tek çatı altında olan milletleri birbirine düşürmek için de çeşitli entrikalar çevirdiği tarihçe sabittir. Bu şekilde Arabı Aceme, Acemi Türke düşman ettiler.

Son zamanlarda Türkiye hem sınır güvenliğini muhafaza etmek hem de ümmet şuuruyla dindaşlarına yardım için operasyonlar yapmaktadır. Bu operasyonlara bazı mahfiller kınama, tenkid yayınlayarak Türkiye’yi eleştirmiştir. Bunun içinde ümmet içinde kanayan yara olan, Filistin içerisinde yer edinmiş olan israil sempatizanı Mahmut Abbas da kınamaya dahil olmuştur. Hatta Arap Birliği de. .

Biz müsbet kesimleri üzen bu hadisede Milliyetçilik/Irkçılık penceresinden bakan ve yorum yapan ve basiretli bir duruş gösteremeyen yöneticilerin ümmet şuuruyla hareket edemediğini görüyoruz. Nitekim o kadar ki kendi içlerinde bile milliyetçilikle yola çıktıkları halde ittihad edememişlerdir. Tabiki şu bir realitedir ki, ülkelerinin yöneticileriyle aynı görüşte olmayan halkı da aynı sebeple taşlamamak gerektir. Çünkü alem-i islamda Mazlumların Hamisi olarak Türkiye bilinmektedir. Halk da bu sebeple Türkiye sempatizanıdır.

Türkiye bu hadisede ümmetçilik şuuruyla hareket eden devletler Türkiye’ye desteklerini açıklarken, müsbet manada milliyetçilikle hareket eden bazı Türki devletler de desteklerini açıklamıştır. Adeta müslüman olmaktan utanan bazıları, bir yerlere yaranmak için kınamada bulunduğu da aleni bir durumdur.

Türkiye intikamla değil, lütuf ve ıslah ile hareket etmektedir. Avrupa kaselislerine aldırmadan ve onların halklarına rağmen bu tutumlarını yanlış olduğunu söyleyerek ümmet şuuruyla hareket etmektedir.

Netice itibariyle şunu görüyoruz ki, milliyetçilik ve uzantıları yerine umum insanları kucaklayan ümmet bilinciyle hareket etmek daha kapsayıcı bir harekettir.

Selam Hüda’ya tabi olanlara olsun

Muhammed Numan ÖZEL