Bediüzzaman meşhur Şam Hutbesinde alem-i islamı geri bırakan 6 hastalıktan ve 6 tedaviden tıpkı manevi bir doktor gibi bahsediyor. Bunlardan en birincisini şöyle ifade ediyor.
“Ye’sin, ümidsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.”
Tedavi olaraksa “el-emel” dediği Rahmet-i ilahiyeden kuvvetle ümitvar olmaktan bahsediyor. Efendimiz sav’in “Müjdeleyiniz” sedasını kulaklarından eksik etmeyen bir nur pınarı olarak müjdeler veriyor ardı arkasına; hem de gayet ayakları yere basan müjdeler.
Peki Bediüzzaman bunları nasıl bir dönemde ifade etmiş de “İstikbal yalnız ve yalnız İslamiyet’in olacak. Ve hakim, hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacak. Öyle ise şimdiki kader-i İlahi ve kısmetimize razı olmalıyız ki, bize parlak bir istikbal, ecnebilere müşevveş bir mazi düşmüş..” veya “Ümitvar olun! Şu istikbal inkılabı içinde en yüksek ve gür seda islamın sedası olacaktır!” diyor?
Bu ifadeleri söylediğinde herkesin ümitlerinin bittiği ve “galiba artık İslamiyet daha dirilmez, kıyamet geldi” dedikleri bir dönemde söylüyor. Şaşılacak şey doğrusu! Dünya çapında islam alemi ağlıyor, zulüm görüyor ve hiçbir dayanağı, gücü yok maddi planda…
Tüm Müslümanlar ümitsizlik içinde boğulurken Bediüzzaman’ın sesi sanki İsrafil’in Sur’u üflemesi gibi ölmüş ruhları diriltiyor!
Risale-i Nur okuyan her ferdde de bu bas’u badelmevt tüm coşkusuyla hissediliyor.
Fakat bu yazıyı yazma sebebim olan bazı ümitsiz feryatlar ve bu ağlamaların sahibi olan düşünce adamları…
Kitlelere nasıl da ümitsizlik zehri aşıladıklarını görmüyorlar mı? Bediüzzaman en karanlık gecede sabahın müjdesini verirken, gün doğumunda karanlık kabusları görenlere ne oluyor?
Gelin dostlar, dinlemeyin “çivisi çıkmış bu memleketin” diyen sahte hülya nidalarını. Kur’an beşer kürsüsünde ezeli bir hutbe veriyor onu dinleyelim; onun nağamatını terennüm edelim.
Zira 6 ay Avrupa’da yaşayana ve döndüğümde Risale-i Nur’la hayatlanana kadar ben de o ümitsizlikle boğuluyordum.
Fakat gördüm ki asıl feryat etmesi gereken batı dünyasıymış. Hiç mi sokaklarda dolaşmıyorlar; hiç mi yurdum insanının ruh ve mana zenginliğiyle irtibat kurmuyor bu aydınlar?
Vallahi iman ile dolu öyle sineler var ki insanlığa insanlık dersini iman ile veriyor. Gidin cumalarda camileri hınca hınç dolduran gençlere sorun! Ne pınarlar çağlıyor gönüllerde! Ne çınarlar filizleniyor yüreklerde!
Ondan Allah’a sığınırız ki kibir en çirkin bir haslet… Herhalde ‘hasta eden sahte doktor’ ların yakalandığı veba bu olsa gerek… Gelin dostlar, Tebessüm edelim kader-i ilahiyeye ve vereceği nimetleri beklerken ümitle açalım ellerimizi semaya ve şükredelim.
İffeti, ahlakı, irfanı, imanı tamir eden milyonlar namına size kat’iyen müjde veriyorum ki imanla şahlanan bir nesil geliyor! Ben buna inanmayanları Ankara Çınaraltı’na davet ediyorum; delilimiz olan yüzlerce kahramanı göstermeye her zaman hazırız elhamdülillah!