Etiket arşivi: #MUSİBETETEVEKKÜL

Musibete Karşı Tevekkül Nasıl Olmalıdır?

“Musibete karşı tevekkül nasıl olmalıdır?” konusu ile ilgili şu paragrafı herkes kendi iç aleminde düşünmelidir;

“Evet insan, nihayetsiz şeylere muhtaç olduğu halde, sermayesi hiç hükmünde… Hem nihayetsiz musibetlere maruz olduğu halde, iktidarı hiç hükmünde bir şey… Âdeta sermaye ve iktidarının dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır. Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belaları ise dairesi, gözü, hayali nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir. Bu derece âciz ve zayıf, fakir ve muhtaç olan ruh-u beşere ibadet, tevekkül, tevhid, teslim; ne kadar azîm bir kâr, bir saadet, bir nimet olduğunu bütün bütün kör olmayan görür, derk eder.” (Sözler, s. 22-23)

“İnsan zayıftır, belaları çok. Fakirdir, ihtiyacı pek ziyade. Âcizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelal’e dayanıp tevekkül etmezse ve itimat edip teslim olmazsa, vicdanı daim azap içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar; ya sarhoş veya canavar eder.” (Sözler, s. 32)

Buradan da anlaşıldığı üzere insan aciz ve fakirdir. Ve ancak Cenâb-ı Hakk’a tevekkül ile bu aciz ve fakir insan rahata kavuşabilir.

Sözler eserinde geçen şu cümle içimizi rahatlatmaktadır;

“Tevekkül ile bela yüzünde gül, tâ o da gülsün.

O güldükçe küçülür, eder tebeddül.” (Sözler, s. 227)

Bu yerin izahını kısaca ele almalıyız. Şöyle ki;

Risale-i Nur Külliyatı’ndan Lem’alar’da şöyle buyrulur:

“Nasıl ki, mübârezede müthiş bir hasma karşı gülmekle, düşmanlık dostluğa, husûmet şakaya döner, düşmanlık küçülür, mahvolur. Tevekkül ile musibete karşı çıkmak da öyledir.” (Lem’alar, s. 15)

Bilindiği gibi, tevekkül sebeplere riayet ettikten sonra netice konusunda Allah’ın hikmet ve rahmetine güvenerek rahat etmektir. Belâlar konusunda alacağımız bir tedbir varsa onu almakla görevliyiz. Zira, hem bu vücut, hem de faydalandığımız haricî nimetler bize emanettir. Onlara zarar vermemeye çalışmak durumundayız. Ancak, bize düşen görevi yerine getirdikten sonra nefsimizin hoşuna gitmeyen sonuçlarla karşılaşırsak, bunları rıza ile karşılamamız gerekir. Böyle bir sonucu da bir imtihan sorusu olarak görüp, o musibetten azami derecede istifade etmek için Rabbimizin “bize bizden daha yakın olduğunu” düşünmeli, bela ve musibeti sabırla ve rızayla karşılamalıyız.

“Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. Allah’ın gazabından fazla gazab edilmez.” (Sözler, Lemeat)

Bazı musibetler insanın derecesini artırmak ve fani malını sadakaya çevirmek için verilmişlerdir ve insanın bunlara karşı alacağı herhangi bir tedbir de olmayabilir; zelzele, kaza, sel felaketi gibi. Bu gibi durumlarda, “belâların en büyüğünün enbiyaya, sonra evliyaya… geldiğini” haber veren hadis-i şerifi hatırlayıp, her konuda olduğu gibi sabır konusunda da Allah’ın o sevgili kullarına ittiba ederek o musibetlerden azamî derecede istifade etmeye çalışmamız gerekir.

“Hem her şeyi kendi Rabb’isinin emrine musahhar görür, Rabb’isine iltica eder. Tevekkül ile istinad edip her musibete karşı tahassun eder. İmanı, ona bir emniyet-i tamme verir.” (Sözler, s. 22)

Bizim sığınacak bir tek Rabbimiz var, her şey o Rabbimizin emrinin altındadır. Biz buna iman ediyoruz biiznillah.  Vesselâm…

Abdulkadir Çelebioğlu