Etiket arşivi: müspet hareket

Siz De Tükürün!

Bir önceki “TÜKÜRDÜM!” başlıklı yazıma yapılan tüm olumlu-olumsuz yorum ve eleştiriler için tüm okurlarıma teşekkür ederim.

Yapılan yorumlardan, müspet hareket etmenin ne demek olduğunun anlaşılmadığını; daha doğrusu, doğru anlaşılmadığını fark ettim.

Sorularla Risale sitesinde müspet hareket şu şekilde tanımlanmıştır:

Müspet hareket, en kısa ifadesiyle “yapıcı olmak”, ortaya bir eser koymaktır. Menfî hareket ise bunun zıddı olup yıkıcı olma manasına gelir. Menfî, nefy edilmiş, sürülmüş demektir. Müsbeti ortadan kaldırmaya yahut ona zarar vermeye yönelik her hareket menfîdir. (…)“Nefy-i nefy ispattır.” kaidesine göre menfîyi nefyetmek de, netice itibariyle, bir müspet harekettir. [1]

Bu tanımla, önceki yazımda ifade ettiklerimin ve yaptığımın menfî hareket olmadığı, hatta müspet hareket olduğu anlaşılıyor değil mi?

Zira menfî hareket, müspeti ortadan kaldıran hareket olarak ifade edilmiş. Ortada müspet bir durum yok ki o insan müsveddelerinin yanında duraksayıp yere tükürmem menfî hareket olsun. Kaldı ki ben duraksayıp yere tükürdüğüm zaman onlar kalkıp gittiler. Olan menfî durum son buldu.

Bunları söyleyince, Peygamber Efendimizin, menfî durumlara karşı tepki verilmesi gerektiği ile ilgili bir hadisi geldi aklıma:

“İçinizden her kim kötü bir şey görürse, onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse dili ile; buna da gücü yetmezse kalbiyle ona buğz etsin ki bu; imanın en zayıf derecesidir.” [2]

Elimizle, yani fiilimizle değiştirebileceğimizi, engelleyebileceğimizi engellememiz gerekir. Önceki yazımda ifade ettiğim rezilliğe karşı yaptığım da buna uyuyor, değil mi?

İman’ın ve İslam’ın izzetine dokunan mevzularda yumuşak davranmak yanlış bir tutum gibi geliyor bana.

Hatırlayın. Zina etmek için izin isteyen gence, Efendimizin sorduğu ve gencin “hayır, asla” diye cevap verdiği soruları:

“Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin? Bu çirkin hareket hoşuna gider mi?

Peki, bu çirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, sever misin?”[3]

Ne kadar damara dokunur sorular değil mi?

Üstad Bediüzzaman Said NURSİ hazretlerinin hayatında da İman’ın ve İslam’ın izzetini muhafaza etme örnekleri var:

Üstad Bediüzzamanın sarığını çıkartıp, şapka giydirmek isteyen dönemin Ankara Valisi Nevzat TANDOĞAN’a, hiddetle, boynunu gösterip “bu sarık bu başla beraber çıkar” diyerek, şiddetli bir şekilde reddetmesini hatırlayın;

31 Mart ayaklanmasında hiçbir suçu olmadığı halde, hatta isyanın son bulması için çaba gösterdiği bilinmesine rağmen, tutuklanıp, Divan-ı Harb-i Örfî’de, idam talebiyle yargılanırken. Hadiseye karışan on beş kadar kişi, mahkeme binasının bahçesinde asılı durdukları ve kendisi de pencereden onları gördüğü bir halde muhakeme olunurken. Mahkeme başkanı Hurşid Paşa’nın, hiddetle “Sen de şeriat istemişsin?” sorusuna Üstad Bediüzzaman’ın verdiği cevabı hatırlayın: “Şeriatın bir hakikatine, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat, ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!” O dehşetli mahkemeden idamını beklerken beraat edip, mahkemeye teşekkür etmeyerek, yolda Bayezid’den Sultanahmed’e kadar, arkasında kalabalık bir halk kitlesi ile “Zalimler için yaşasın Cehennem! Zalimler için yaşasın Cehennem!” nidâlarıyla ilerleyişini hatırlayın.

Rusların Kafkas Orduları Komutanı Grandük Nikola Nikolaviç’in, kampı teftişe geldiğinde, Bediüzzamanın önünden geçmesini ve onu tanıdığı halde ayağa kalkmamasını hatırlayın. Ve kalkmama sebebi sorulduğunda, oturduğu yerden, korkmadan verdiği cevabı hatırlayın. Ben bir Müslüman âlimiyim. İmanlı bir kimse, Cenâb-ı Hakkı tanımayan bir adamdan üstündür. Binaenaleyh, ben sana kıyam etmem”[4]

Bütün bu örnekler, imanın ve İslam’ın izzetine dokunan mevzularda yumuşak davranmanın anlamsız, gereksiz ve yanlış olduğunu ispatlamıştır umarım.

Biz, sessiz ve tepkisiz kaldıkça önceki yazımda belirttiğim haller, bulaşıcı bir hastalık gibi yaygınlaşıyor ve büyüyor; gittikçe daha da vahim ve daha da çirkin bir hale geliyor.

Bundan 10-15 yıl öncesini hatırlayın. Var mıydı öyle şeyler; yada bu kadar yaygın mıydı? Hayır! O zamanlar çok az olan bu gibi durumlara tepki verilmediği için zamanla arttı ve bu halini aldı.

Velhasılıkelam; arsızlıklarını sergileyen, namustan bihaber,  hastalıklarını bulaştırma gayesinde olan bu mahlûklarla karşılaştığınızda; siz de, kendinize göre, yani, yapabileceğiniz bir şekilde tepkinizi ortaya koyun, menfi durumun önüne geçmeye çalışın derim. Unutmayın ki; menfîyi defetmek netice itibariyle müspettir ve müspet bir harekettir.

Yok, eğer hiçbir şey yapamıyorsanız, yani yapılamıyorsa yada yapılaması imkansızsa, kalben buğz edip, “Allah sizi ıslah etsin, şerrinizden bizi muhafaza etsin” diye dua edin derim.

Selam ve dua ile..

 

Halil İbrahim DEDE  –  Facebook

29/03/2016 – Çorlu

 

[1] http://www.sorularlarisale.com/makale/1578/musbet_hareket_ve_mesveret.html

[2] Müslim İman 78

[3] (Müsned, V. 257)

[4] Tarihçe-i Hayat – İlk Hayatı

Taksim Gençlerine Bediüzzaman’ın Metodunu Kullanabiliriz

Prof. Dr. Nevzat TarhanGünlerdir konuşuluyor, tartışılıyor. Çevre duyarlılığı uğruna her taraf yakılıp yıkılıyor. Yüzlerce insan yaralanıyor ve hatta ölenler oluyor. Taksim’de başlayan ve gündemimizi bir anda değiştiren Gezi Parkı olayları neden bu kadar büyüdü? Gençleri sokağa döken idealin arkasında nasıl bir güç var? Özellikle doksan sonrası yetişen gençlerde nasıl bir anlayış var? Türkiye bu soruların cevaplarını ve çözüm metodları arıyor.

Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Taksim olaylarını konuştuk. Rektör Tarhan, “Toplumda maalesef popüler ve Holywood kültürünün etkisi ile yetişen sınırsız ve sorumsuz bir gençlik kitlesi var” diyor. Çözüm noktasında ise, “eğitim sistemimizde insani değerleri yücelten bir sistem oluşturulmalı” şeklinde öneride bulunuyor.

Prof. Tarhan’a Bediüzzaman Hazretlerinin müspet hareket metodunu da sorduk.

TÜRKİYE’Yİ SADECE DIŞ GÜÇLER KARIŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR DEMEK DOĞRU OLABİLİR AMA EKSİKTİR

Gezi Parkı’nda ağaç kesilmesi ile başlayan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Taksim olaylarını komplo teorilerine bağlıyorum. Fakat komplo teorilerinin uygulanabilmesi için psikolojik bir zeminin olması lazım. Senaryoyu yazanlar toplumda oluşacak bir birikimi harekete geçirmeye çalışıyor. Toplumun sosyo-psikolojik temelini değerlendirmeden sadece dış güçler yapıyor, Türkiye’yi karıştırmaya çalışıyorlar gibi değerlendirme doğru olabilir ama eksiktir. Ben kendi mesleğimle değerlendirdiğimde daha çok olayın psikososyal yönü ile değerlendiririm.

GENÇLER POPÜLER KÜLTÜR RÜZGÂRLARININ ETKİSİNDE KALIYOR

Olayların temelinde genç bir kitlenin olduğunu müşahede ediyoruz, bu gençliği nasıl tanımlayabiliriz?

Toplumda maalesef popüler ve Holywood kültürünün etkisi ile yetişen sınırsız ve sorumsuz bir gençlik kitlesi var. Bu gençlik kitlesinin ellerinde hedef ve amaç bulunmuyor. Popüler kültür rüzgârlarının etkisinde kalıyor.

DOKSAN SONRASI YETİŞEN GENÇLİKTE SOSYAL HEDEFLER VE İDEALLER YOK

Hangi genç kuşağı bu gruba alabiliriz? Önceki genç kuşak ile şimdiki kuşak arasında ne fark var?

Doksan sonrası yetişen gençlikte sosyal hedefler ve idealler yok. Soğuk savaş sonrası kuşak bunlar. Doksan öncesi gençlikte hangi dünya görüşünde olursa olsun sosyal hedefleri vardı. Sağ ve solu seçiyordu. Toplum için riske girmeyi biliyorlardı, başarıyorlardı. Ama şimdiki gençler; toplum için riske girmek değil, egoları daha yüksek bir gençlikle önümüze çıkıyor.

MİLLİ EĞİTİM GENÇLİĞİ YEMEK, İÇMEK VE ÜREMEKLE POPÜLER KÜLTÜRÜN ETKİSİ İLE YETİŞTİRİYOR

Peki bunların temelinde ne yatıyor? Doksan sonrası gençlikte niye sosyal hedefler yok?

Dediğim gibi daha bireyselleşmiş daha bencilleşmiş bir izlenimim var. Son olaylarda da gördüğümüz gibi gençler kendilerine sosyal ideal olarak yeşile sahip çıkmayı görüyorlar. Toplum için bir şey yapmak yerine ağaç için bir şey yapmayı hedeflemiş. Uğrunda gençlikte yaşanacak bir ideali yoksa popüler kültürün rüzgârlarına kapılır ya da gizli odakların oyunlarının etkisinde kalır. Buradaki temel sorun milli eğitim sistemimiz bu gençliği yemek, içmek ve üremekle popüler kültürün etkisi ile yetiştirmesidir.

Taksim olaylarındaki gençliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

On tane dükkânın camlarını kırıyor, ATM’yi kırıyor, araba yakıyor ama öbür taraftan da yeşili koruma idealim var diyor. Çok ciddi bir çelişki var. Açık açık dezorganize olmuş bir gençlik geliyor.

EĞİTİM SİSTEMİMİZDE İNSANİ DEĞERLERİ YÜCELTEN BİR SİSTEM OLUŞTURULMALI

Nasıl önlem alınabilir?

Eğitim sistemimizde insani değerleri yücelten bir sistem oluşturulmalı. Pozitif psikoloji ve insani değerleri yüceltmek gerekiyor. Bunlar orta ve uzun vadede. Kısa vadede ise bu gençliğe özeleştiri kültürünü sağlamak gerekiyor. Bunları karşımıza almak yerine yanımıza alıp yönlendirmemiz gerekiyor. Şu anda yapılan, bir ergene nasıl yaklaşılırsa bu gençliğe o şekilde yaklaşılıyor. Doğrularımızdan vazgeçmeyelim ama karşı tarafta öfke birikimini harekete geçirecek metotlardan uzak durmalıyız.

Gezi parkında çevre duyarlılığı ile eylemler başladı. Belli bir süre sonra şiddet olayları da bulaştı. Şiddet bir hak arama yöntemi midir?

Şiddet hak arama ve sorun çözme yöntemi değildir. Yeşili koruma ideali ile yola çıkılıyor ama çevredeki dükkânları tahrip ediyor. Burada yüzde yüz çelişki var. Niyet iyi ama metod yanlış.

BEDİÜZZAMAN, MÜSPET HAREKET METODU İLE DUYGULARI İFADE EDECEK KANALLAR AÇTIRIYOR

Bu olayları Said Nursi Hazretleri’nin “müspet hareket” prensibini çerçevesinde nasıl yorumlayabiliriz?

Bu tür toplumsal olaylarda Üstad’ın müspet hareket metodu çok önemlidir. Mütehakkimle hareket eden birine tahakkümle yaklaşmak daha çok inatlaşmaya yol açar. “Bunu niye yapıyorsun, ne biçim adamsın demek yerine şu şekilde hareket edilse daha doğru olmaz mı?” denilmelidir. Bediüzzaman’ın bize öğrettiği müspet hareket yöntemi budur. Hatta 9.Mektup’ta Bediüzzaman, nasihat verenlerin nasihatlerinin tesirsiz kalmasının sebeplerini açıklıyor. İnatçı adama “inat etme”, hırslı adama “hırs gösterme” denildiğini söylüyor. Hâlbuki bu tür insanlara müspet yollarla yaklaşılsa inadı da, hırsı da hayır tarafına dönüşür. İşte o gençlere de “enerjini kullanma, yanlış yapıyorsun” deyip karşımıza almak yerine onlara duygularının ifade alanlarını açacak kanallar oluşturmamız gerekiyor. Eğer ifade alanı oluşturamasak duygular birikir. İşte Bediüzzaman hazretleri, bize öğrettiği müspet hareket metodu ile duyguları ifade edecek kanallar açtırıyor.

Risale Haber / Ömer Çelebi