Etiket arşivi: mutluluk

Mutluluk Çiçekleri (Şiir)

Musa Peygamber yardı

asasıyla Kızıldeniz’i, kurtardı ümmetini

gezerken, altındaki jeeple asfaltlarda

otururken, elindeki nargile sopasıyla kafelerde

koşarken, elinde bayrakla mitingden mitinge

yaramazsın ,delemezsin,geçemezsin

nefsinin kızılırmağını bir nokta kadar

Asım’ın nesli olamazsan sen

nasıl kurtaracaksın ki milleti?

Eritirsen bir havuzda benliğini

dilinden düşen bir damla su,

kaleminden damlayan bir kelime

alır götürür belki de tüm kirleri

açar mutluluk çiçekleri…

Dr.Selçuk Eskiçubuk

Marifet

bilim_teknolojiMarifet, insana makamını gösterir,

Gaflet uykusundan bizleri uyandırır.


Doğruyu gösteren marifet bir mercektir,

O hakkı batıldan ayıran bir gerçektir.

 

Sen  marifetle çok net, yolunu görürsün,

Ona sağlam tutunursan imanla ölürsün.

 

İlimlerin padişahı Marifetullahtır,

Eşyayı araştırıp Haliki bulmaktır.

 

Allah seni kâinata bir hulasa yaptı,

Bütün azalarını yerli yerine taktı.

 

O Halik, kâinatı küçültüp  seni yapmış,

İradeni eline vererek hür bırakmış.

 

Düşün güneşi senin için göğe O takmış,

Mumdarlık yapan ay’ı de oraya çakmış.

 

Bu insan bulmalı  hakiki Sahibini,

Mucize olan vücudunun  Banisini.

 

Düşün önüne kim serdi o nimetleri?,

Sonra kalp ile gönülden diz şükürleri.

 

O sana gözler verdi her şeyi göresin,

Sana akıl verdi cennetlere, yükselesin.

 

Buğday tanesi kadar senin dimağına,

kütüphaneleri kim sığdırıyor ona.

 

Mucize duygularını sana kim verdi?

Sonsuz nimetleri önüne kim serdi?

 

Düşün,  incele, acaba kim yaptı bunu,

Marifete sahip ol kullan şuurunu.

 

Ondan sonra sende basiret hasıl olur,

Aklın her şeyin ana sahibini bulur.

 

Bulduktan sonra o başın secdeye eğilir,

Kullukta ilerlersin tâ ki son gün gelir.

 

Abid olan kul insanlığın hakkını verir,

Sonra Allah’ına kavuşma günü gelir.

 

Allah’ı sevindirdiysen tebrikler sana,

Böylece kavuşursun Rabbin rızasına.

 

İnsan ancak onunla mutluluğu bulur,

Böylece hakiki muradına ermiş olur.

 

Sonra sonsuz mutluluklar durur önünde,

Zındandan kurtuluş başlar ölüm gününde.

 

Abdülkadir HAKTANIR

Huzurun Kaynağı

Günümüz insanı, birçok nimetlere sahip olduğu halde maalesef huzursuz, bunalımlı ve güvensiz bir halet-i ruhiye içinde olduğunu görmekteyiz. Öncelikle şunu hemen belirtelim ki mutluluğu sadece maddi değerlerde arayan insanlar, büyük bir gaflet içindedirler. Eğer huzur ve mutluluk zenginlik ile elde edilecek olsaydı bütün zenginlerin mutlu olmaları gerekecekti.

Hâlbuki nice huzursuz zenginler ve nice mutlu fakirler vardır. Bundan anlaşılıyor ki mutluluk sadece maddi değerler ile zenginlik ile elde edilemez. Dünyanın en zengini bile eğer ruhen ve kalben aç ise onun tam manasıyla mutlu olması mümkün değildir.

Kalp ve ruh ise manevi değerler ile dini sohbetler ile ahlak ve fazilet ile ibadet ve özellikle de namaz ile doyar. Bediüzzaman Said Nursi, ne güzel ifade etmiş: “İnsanın ruhu, ancak namaz penceresi ile nefes alabilir.”

Bütün iyilikler ve güzellikler İslamiyet’te toplandığı için insanlar, İslam’a muhtaçtır. Her şeyi Allah, bizim için yaratmıştır. Bizi de O’nu tanımak ve        O’na kulluğu yerine getirmek için yaratmıştır. İman, Allah’ı tanımaktır. İbadet ise kendimizi O’na sevdirmektir. İbadetin sebebi,  Allah’ın emretmiş olmasıdır. Sonucu Allah’ın rızasını kazanmaktır. Cennet ise Allah’ın hediyesi ve lütfudur.

Müslümanın her sözü ve her hareketi İslam’a uygun olmalıdır. Eğer hata etse veya günah işlese hemen tövbe edip haramdan helale dönmeli. Allah’tan da ümit kesmemelidir. Ancak çok da rahat davranmamalı. Günahlara karşı hassas olunmalı ve mesafe korunmalıdır.  Kısacası gerçek bir Müslüman, korku ile ümit arasında olmalıdır.

Allah’ın nimetleri saymakla bitmez. Bu, herkesçe bilinen bir hakikattir. Fakat bunca nimetlere karşı da layık olmaya çalışılmalıdır. Bu konuda sıkıntı vardır. Yoksa nimetler azaba dönüşür. Diğer dünyada da hesaba dökülür. Nimet şükür ister. Şükür nimeti arttırır. Nimet şükür görmezse elden gider.

Gerçek bir Müslüman, bulduğunda şükreder, kaybettiğinde ise sabreder. Müslümanın defterinde isyan ve şikâyetin yeri yoktur/olmamalıdır. Daima alttakine bakıp haline şükretmelidir. Üsttekine bakmak, insanı isyana ve şikâyete götürür. İnsanın isyana hakkı yoktur ve haddi de değildir.

İbrahim YARDIM / İlahiyatçı-Yazar

Mutlu olmak için eşinize hoşgörülü davranıp ilgi gösterin!

Bireyselliğin çok ön plana çıkartıldığı, herkesin kendini göstermek, ön plana çıkarmak için uğraştığı günümüzde, hep takdir edilen olma isteğinin artış gösterdiği belirtildi. Uzmanlar, bu durumun aile yaşamına yansıtılmasıyla, aile saadetini yakalamanının zorlaştığına dikkat çekiyor.

Psikolog Ümran Akıncı, kadın ve erkeğin ikisinin de çalıştığı durumlarda, eşlerin çok yorgun olduklarını belirterek, birbirlerinden daha çok yardım beklediklerine bunu bulamayınca sorun yaşadıklarına dikkat çekti. Kadınların çalışmayıp evin içinde kendilerini her gün temizlik ve yemek gibi işlerle harap edip, eşleri eve geldiğinde onlardan yardım beklediğine dikkat çeken Akıncı, “Her iki taraf da gerekli yerlerde susmayı, dinlemeyi, alttan almayı, anlayışlı olmayı, eleştirmemeyi ve eksik aramamayı, övmeyi, takdir etmeyi, teşekkür etmeyi, zeytinyağı misali üste çıkmamayı öğrenmeli. Hep tek taraflı övgü, ilgi, anlayış, hoşgörü ve saygı göstermek diğer taraf için hem yorucu hem de bunaltıcı olsa gerek.” dedi.

Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Psikolog Ümran Akıncı, işten yorgun gelen ev reisinin hanımı tarafından mutlulukla karşılanmak istendiğini söyledi.

Akıncı şunları kaydetti: “Türk toplumu modelinde kadınların geneli, eşleri kapıdan girer girmez günün en olumsuz ve kötü haberlerini verirler; çocukların yaramazlıklarını, kavgalarını, ödevlerini yapmamaları gibi ne kadar can sıkıcı haber varsa bir çırpıda sayarlar hemen. İyi güzel de; akşama kadar bin bir türlü insanla karşılaşmış, ekmek parası kazanmak için çalışıp didinmiş aile reisi evine gelir gelmez bunları duymak ister mi acaba? Kadınlar kendilerini beylerinin yerine koyarak bir düşünsünler bakalım.

Kendilerini güler yüzle karşılayıp, gününün nasıl geçtiğini halini hatırını soran bakımlı bir hanım karşılasa daha iyi olmaz mı? Hanımlar akşama kadar yorulmuş, yorulmadıysa da sıkılmış, ‘bey gelsin de konuşalım’ diye beklerler, beyler işten gelince de; konuşamayıp içlerini dökemedikleri için daralıp bunalıyorlar. Beyler biraz dinlenip de hanımlarının gönlünü alsa, akşama kadar yollarını gözleyen hanımları ile biraz ilgilenseler dünya tersine dönmez elbet.”

AİLE DIŞINDAKİLERE GÖSTERDİĞİMİZ İLGİ, NEZAKET VE SAYGIYI EVDEKİLERE DE GÖSTERELİM

Aile dışındaki insanlara gösterilen nezaket, güler yüz, hoşgörü, anlayış ve sabrın evdeki eş ve çocuklara da gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Akıncı, ‘nasıl olsa evdekiler çantada keklik’ anlayışının yanlışlığına dikkat çekti. Evde saksıdaki bir çiçeğin bile gerekli su, güneş ve ilginin verilmemesi halinde kuruduğuna işaret eden Akıncı, hanımların eşleri ile iletişim yolu bulamamaları halinde kayınvalidelerini gözlemlemelerinde yarar olduğunu dile getirdi.

Aile saadetinin empati yapmaktan geçtiğine işaret eden Akıncı, eşlere şu tavsiyelerde bulundu: ‘Kayınvalideler oğulları ile nasıl iletişim kuruyorlar? Her annenin oğlu paşadır, kraldır, padişahtır. Biz hanımlar da beylerimize evin padişahıymış gibi davransak daha çok hoşlarına gitmez mi acaba? Tabii bu arada erkekler de çok havaya girip hatunlarına köle muamelesi yapmadan onların kraliçesi gibi davranmaları gerekir. En nihayetinde her hanımda kendi anne ve babasının nazlı çiçeği, prensesi, gözünün nuru, kınalı kuzusu değil midir? Her iki tarafta gerekli yerlerde susmayı, dinlemeyi, alttan almayı, anlayışlı olmayı, eleştirmemeyi ve eksik aramamayı, övmeyi, takdir etmeyi, teşekkür etmeyi, zeytinyağı misali üste çıkmamayı öğrenmeli. Hep tek taraflı övgü, ilgi, anlayış, hoşgörü ve saygı göstermek diğer taraf için hem yorucu hem de bunaltıcı olsa gerek. Ancak böyle bencil eşler kendilerinin hiç farkında olmazlar nedense. Genellikle karşıdakini suçlayıp dururlar.

Her insanın her gün yapamasa da arada bir durup kendine bakması gerekir. ‘Ben ailem için ne yapıyorum, onlara nasıl davranıyorum, nerede eksik ve yanlışlarım var?’ gibi sorularla özeleştiri yaparak kendini sorumluluk sahibi bir anne, baba, eş haline getirmek için çaba harcaması gerekir. Unutmayın ki yuvayı dişi kuş yapar ve idare eder. İlm-i siyaset kavramındaki siyaset kelimesinin ‘seyis’likten geldiği gözetildiğinde; idarecinin yükünün ağır olduğu açığa çıkar. Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır. Başarı da mutlu olmanın ilm-i siyasetini bilmekten geçer.”

Cihan

Mutluluk Nasıl Yakalanır?

Mutluluk, her insanın arzusudur. Kadın, erkek, çocuk herkes mutlu olmak ister. Elbette mutluluk herkesin hakkı. Ama bu o kadar da kolay değil. Çünkü mutlu olma kriterlerinizi iyi tesbit etmeli ve daha kolaylaştırmalısınız!

Geçirdiği kaza sonucu dostumun bir gözü kör olmuştu. Sürekli yakınıyor, tek gözle yaşayamayacağını, işini bile yapamayacağını söylüyordu.
Dünyaya küsmüş, evden dışarı çıkmaz olmuştu.

Ziyaretine gittiğimde yana-yakıla şikâyetlerini sıraladı. Sabırla dinledikten sonra sordum:

“Âmâ olarak dünyaya gelseydin ve geçirdiğin kaza sonucu gözlerinden biri açılsaydı ne hissederdin?”

Düşünmeden cevap verdi: “Herhalde çok mutlu olurdum.”

“Öyleyse” dedim, “şimdi de ol, çünkü bir gözün görüyor.” Bir şaşkınlıktan sonra, aylardır ilk defa gülümsedi.

Dikkat!.. Mutluluk aradığımız yerlerde değil, aramadığımız yerlerde saklı olabilir.
Belki mutluluk, sadece görmektir…
Belki sadece işitmektir…
Belki hayatı koklamaktır…
Belki yalnızca dokunmaktır, tutmaktır…
Belki elimizdekini fark edip şükretmektir…
Belki mutluluk, hayatın olumlu yönlerini keşfetmektir…
Belki de yalnızca nefes almaktır…
Bir hasta için en büyük mutluluk sağlığına tekrar kavuşmaktır…
Peki, acaba sağlıklı günlerinde neden mutlu değildi?
İflas eden iş adamı için en büyük mutluluk, tekrar zengin olmaktır…
Zenginken neden mutlu olmadı?
Ağrılar içinde kıvranan biri için ağrılardan kurtulduğu an en mutlu andır…
Öyleyse ağrısız geçen onca yıl neden mutlu olamamıştı?
Gözleri kör biri için mutluluk, hayatı görmektir:
Oysa bu, her zaman görenleri mutlu etmeye yetmiyor.
Sağır biri için mutluluk, sesleri duymaktır…
Oysa bu, her zaman duyanları mutlu etmeye yetmiyor.
Elsiz-kolsuz biri için mutluluk, dokunmaktır, tutmaktır, sarılmaktır…
Oysa bunlar, her zaman dokunabilenleri, tutabilenleri mutlu etmeye yetmiyor.
Bacakları olmayan biri için mutluluk, yürümek, koşmaktır.
Oysa bu, her zaman yürüyebilen, istediği zaman koşabilenleri mutlu etmeye yetmiyor.
Çünkü kendimizi fark etmiyoruz. Kendini fark edemeyen tabiatı fark edemez, tabiatı fark edemeyen kâinatı fark edemez, kâinatı fark edemeyen hayatı fark edemez…
Bunları fark edemeyenin mutluluk kaynaklarını fark etmesi imkânsızdır.
Evlâtlarımızın sadece sıkıntılarını yaşıyoruz. Yalnızca bizi nasıl kızdırdıklarını, nasıl yorduklarını, nasıl incittiklerini anlatıyoruz.
Evlâtlarımızın aynı zamanda mutluluk kaynaklarımız olduklarını düşünmüyoruz bile!
Hayatı kendimize kendi ellerimizle zehir ediyoruz.
İşte bütün bunları aşmak, hayatla kucaklaşmaktır. Belki de mutluluk, hayatın sadece olumsuz yönlerine bakmak yerine olumlu yönlerine de bakmaktır.
Bunun için öncelikle hayatı her şart altında gülümseyerek yaşamayı öğrenmek lâzım. Gülümseme en büyük güçtür. Bu yetenek ve özellik tüm yaratılanlar arasından yalnızca insana verilmiştir. Allah’ın büyük ikramıdır.
Yavuz BAHADIROĞLU