Etiket arşivi: Necmeddin Şahiner

Bediüzzaman’ın Duası Ve Maymuna Mersiyesi

Allah (cc), Müslümanlara ve mazlumlara yardım etmektedir. Bunu dilerse sebepsiz yapar, dilerse bir sebeple, bir bahaneyle yardım eder. Kâinat Allah’ın mülkü, mahlukat da itaatkâr kulları, askerleridir.

2016 Temmuz ayında yaşadığımız o hain emelli düşmanlarımıza karşı yardım ettiği ve planlarını gerçekleştirmelerine engel olduğu gibi, geçtiğimiz asırda da İngilizlerin desteğiyle Yunanlıların Anadolumuzu işgal planlarını akim bırakmıştı. Hem de ne ile biliyor musunuz?

Bir maymunla!

Evet, Allah (cc), zulümden, yıkmaktan başka işleri olmayan aşağılık kibirlilere karşı, ordularını göndermeye bile tenezzül etmeyip, sadece bir askerini yolluyor, işlerini bitiriyor… Nemrut’u da topal bir sineğiyle mağlup ettiği gibi…

Bediüzzaman Hazretleri de, bahsettiğimiz maymunla ilgili haberi okuyunca çok sevinmiş ve o maymuna mersiye yazmıştı.

Nakletmeye çalışacağım hatıralar, yirmibeş yıl boyunca bütün vatan sathını bucak bucak dolaşarak hazırladığımız Son Şahitler adlı çalışmalarımız arasında dinlediğimiz yüzlerce bergüzar hatıradan birisi olup Bigalı Molla Süleyman Efendiye aittir.

Süleyman Ayaz Efendi, görüştüğümüz zaman seksen yaşın üzerinde idi. Aslen Doğubeyazıtlı idi ve Birinci Cihan Harbi’nde arkadaşı Molla ve şehid Habib’le birlikte Bediüzzaman’a talebe olmuştu. Gerek İstanbul’un düşmanlar tarafından işgali sırasında, gerekse mütareke zamanlarında Üstad Bediüzzaman’ın yanında ve hizmetinde bulunmuştu.

Mezkûr günlere ait kendilerinde orijinal hatıralar vardı. Muhtelif gün ve zamanlarda Bandırma ve Biga’daki evlerinde uzun uzun görüşmelerimiz olmuştu. Bu ziyaret ve mülâkatların akabinde 1974 senesinin yazında Biga’da vefat etmişti. Merhuma bulunduğu çevrelerde “Süleyman Hoca Efendi” diyorlardı. İlim irfan sahibi muhterem bir insandı.

“Nice harpler ve karışıklıklardan sonra tekrar Bediüzzaman’la nasıl mülâki oldunuz?” diye sorduğumda, İstanbul’da Üstad Said Nursi’yi bularak, yeniden hizmetine girdiğini anlatmış ve “Bediüzzaman Ayasofya’nın kubbesi veya Süleymaniye’nin minareleri gibi bir şahsiyettir. Sanki o bir alemdir, bir işarettir, nerede olursa hemen yıldızlar gibi parlar” demiş ve Bediüzzaman’ın iki buçuk yıl süren Rus esaretinden dönüşünü gazetelerden okuduğunu söyleyerek, Üstadın vatana dönüş haberlerini anlatmıştı.

Kafkas Cephesinde talebeleriyle birlikte Ruslarla çarpışan ve yaralı olarak esir düşen Bediüzzaman, sonunda esaretten kurtularak İstanbul’a teşrif etmiş ve 25 Haziran 1918 tarihli Tanin Gazetesi, bu haberi “Bediüzzaman Said Efendi, esaretten İstanbul’a döndü” şeklinde vermişti. Bu haberi sadece gazetelerden değil, yıllar sonra canlı bir şahit olan Molla Süleyman Efendi’nin hatıralarından da dinlemiştik.

O karanlık günlerde, Yunan Başbakanı Venizelos ve İngiliz Başbakanı Lloyd George, yeni yeni silahları ve taarruz plânlarıyla İslâmiyet’in son ordusu ve son kalesine hücuma hazırlanıyorlardı.

Bediüzzaman ise bir Cuma gecesi, Ayasofya’da sabahlara kadar kurtuluşumuz ve zaferimiz için yaptığı ibadetlerde:

“Yâ Rabbi!.. Senin askerlerin daha çoktur, bu mel’unlara fırsat verme!..” diye dua ediyordu.

Sabahleyin erken saatlerde Süleyman Ayaz Efendi, Divanyolu’ndan Bediüzzaman’a gazeteler ve sabah çorbasını getirdi. Gazeteler, Yunan Kralı I. Aleksandros’u kendi maymununun ısırdığını, maymunu ise öldürdüklerini yazıyordu.

Gazeteyi okuyan Bediüzzaman sevinç içinde tebessüm ederek, “Süleyman bir kalem getir de bu hayvana bir mersiye yazalım,” dedi.

Bediüzzaman, gazetenin kenarına şu mersiyeyi yazmıştı:

“Vemâ ya’lemu cünude Rabbike illâ Hû”

“Rabbinin ordusunu ancak kendisi bilir…”

İşte o cünuttan bir gazi-şehid,

Nev-i hayvandaki maymun-u said.

Ey maymun-u meymun, müminleri memnun,

Kâfirleri mahzun,

Yunanı da mecnun eyledin.

Öyle bir tokat vurdun ki,

Siyaset çarkını bozdun.

Lloyd George’u kudurttun,

Venizelos’u geberttin.

Mizan-ı siyasette pek ağır oturdun.

Ki, küfrün ordularını, zulmün leşkerlerini

Bir hamlede havaya fırlattın…

Başlarındaki maskelerini düşürüp, maskara ederek

Bütün dünyaya güldürdün.

Cennetle mübeşşer olan hayvanların isrine gittin

Cennette saidsin, çünkü gazi, hem şehidsin…”

Bediüzzaman’ın maymun mersiyesini günümüz Türkçesi ile şöyle ifade edebiliriz:

Mücahid Bir Hayvan Mersiyesi

Rabbinin askerini kendisinden başka hiç kimse bilmez. (Müddessir sûresinden 31. âyetten meâlen)

İşte o askerlerden bir gazi şehid,

Hayvan nevindeki mesut ve bahtiyar maymun.

Ey mesut ve bahtiyar maymun,

Müminleri memnun, kâfirleri mahzun,

Yunan’ı deli eyledin.

Öyle bir tokat vurdun ki, siyaset çarkını bozdun.

Lloyd George’u kudurttun, Venizelosu geberttin.

Siyaset terazisinde pek ağır oturdun ki,

Kâfirlerin ordusunu, zulmün askerlerini,

Bir hamlede havaya fırlattın.

Başlarındaki maskelerini düşürüp, maskara ederek,

Bütün dünyaya güldürdün.

Cennetle müjdelenen hayvanların yolundan gittin.

Sen de cennette mesut olacaksın,

Çünkü hem gazi, hem şehidsin.

•••

Yakın tarihimizin büyük edip ve şairi Merhum Yahya Kemâl Beyatlı da, “Eğil Dağlar” ismindeki nefis kitabında, tarihin bu garip ve enteresan hâdisesini şöyle yazmaktadır:

“Kral Konstantin’in şu altı senelik macerası, epey bir romandır. Bu romanın maymun faslından evvelki fasıllarında Konstantin, vukuatı misli görülmemiş bir inat ve bir iradeyle idare ediyordu. Yunanistan kaza ve kaderin pençesindedir. Bir maymunun bile alel acayip bir rol oynadığı bir kaza ve kader dramında eşhas (şahıslar) zebundur.

Venizelos, Kral, hepsi alınlarının karayazısı ne ise, öyle hareket ediyorlar.

Yunanlıların Selanik’e soktukları bir krallarını günün birinde palikaryanın (Rum delikanlısı) biri vurdu.

Edirne’ye götürdükleri krallarını bir maymun ısırdı…”

(Yahya Kemal, Eğil Dağlar, sayfa 178 ve 125)

•••

Ordumuzu zafere götüren içli ve tesirli dualardan habersiz David Fromkin “Barışa Son Veren Barış” isimli kitabının Mehmed Harmancı tarafından yapılan tercümesinde ise, konuyla alâkalı satırlarında şunları okumaktayız:

“İtilaf Devletleri’nin, İzmir’den içeri yürümeleri için Yunanlılara izin vermesi isteniyordu. Böylece Venizelos’un ilhak etmek istediği topraklar Yunan ordusunca işgal edilecekti.

Lloyd George her şeye hazırdı. Daha önce Venizelos ile görüşmüştü. Yunanlılar 22 Haziran 1920’de üç koldan başarılı bir ilerlemeyle Anadolu platosuna kadar olan toprakları ele geçirdiler, İtilaf devletleri aylar önce İstanbul’u işgal ederken başkentteki direnişi kırmışlardı.

Yunan ordusu başkent dışındaki direnişi de kırmış gibiydi. Lloyd George muzaffer bir ifadeyle:

“Türkiye öldü!..” diyordu. Sevr anlaşması 10 Ağustos 1920’de hemen hemen tutsak olan padişahın ve çaresiz hükümetin temsilcileri tarafından imzalandı.

Venizelos ile Lloyd George’un nasıl bir karara varacakları hiç bir zaman kesin olarak bilinemeyecektir. Çünkü çağdaş tarihin en garip politik kazalarından biri, konuyu onların elinden almıştır.

Genç Yunan Kralı Aleksandr 30 Nisan 1920’de sarayının bahçesinde gezinirken bir maymun tarafından ısırılmıştı.

Hemen şiddetli bir ateş başladı ve Aleksandr 25 Ekim’de öldü.

Winston Churchil daha sonra şöyle yazmıştır:

“Bu maymunun ısırması sonunda, çeyrek milyon insanın öldüğünü söylemek belki de abartma değildir.”

•••

Evet duaların tesiri büyüktür…

Yahya Kemal’in “Ordunun Duası” ne yaman ve şahane bir niyazdır:

“Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbi!

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın.

Galib et çünkü bu son ordusudur İslâm’ın..”

Amin… amin… amin…

Necmeddin Şahiner – Zafer Dergisi (Ağustos 2016)

Bediüzzaman Ramazan’ı Nasıl Geçirirdi?

Talebeleri, Üstad’ın Ramazan’da uyumadığını, tüm gece ara vermeden, Kur’an, Cevşen, Risale-i Nur, Hizbu’l-Envar, Hakaiku’l-Nuriye okuduğunu aktarıyor. Üstad Hazretleri, özellikle Ramazan’ın on beşinden sonra talebelerini de uyutmamaya çalışır, geceleri ihya etmelerine vesile olurdu.

Kur’an odaklı bir hayat yaşayan Bediüzzaman Hazretleri’nin, Kur’an ayı olan Ramazan’a da bu yüzden çok ehemmiyet verdiğini belirten talebeleri, Üstad Hazretleri’nin bütün hayatında, özellikle akşam ve sabah namazlarından sonra evrad-u ezkârla geçirdiğini, mübarek gecelerde de kesinlikle uyumadığını ifade ediyorlar. 1954 yılında Bediüzzaman Hazretleri’nin yanına giden ve O’na talebe olma şerefine erişen Mustafa Sungur ağabey, Üstad Hazretleri’nin Ramazan’ını anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Üstad’ımız Ramazan ayında uyumazdı. Bütün bir gece hiç durup aralık vermeden, Kur’an, Cevşen, Risale-i Nur, Hizbu’l-Envar, Hakaiku’l-Nuriye okurdu. Geceleri arada bir 15-20 dakika gibi kısa dalmalar dışında hiç uyumazdı.

Necmeddin Şahiner’in kaleme aldığı Son Şahitler isimli çalışmada Üstad’ın Ramazanlarını anlatan talebeleri onun bu aya verdiği kıymeti ve ayı değerlendirişini anlatırken insanı hayrete düşüren ifadeler kullanıyorlar. Üstad’ın 1953’te Fatih Çarşamba’daki evinde üç ay kadar misafir olarak kalan talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey bir Ramazan ayında Üstad Hazretleri’nin özellikle geceleri hiç uyumadığını, onun bu mübarek aya has bir usulünün olduğunu belirterek söz konusu usulünü şöyle izah ediyor: “Üstad Hazretleri bize derdi ki: ‘Ramazan’da insan oruçla ibadet halinde olduğundan, uykuda da olsa farz bir ibadeti ifa etmiş oluyor.‘ Her dakikası bire bin verilen bir ayda ibadetsiz bir zaman boşluğu bırakmak istemiyordu. Onun için iftardan sonra zaten akşamla yatsı arası kendisinin her zaman normal olarak evrad vaktidir. Tâ sahura kadar, imsak vakti girer girmez hemen sabah namazını kılar, tesbihatı kendisine mahsus ifadan sonra istirahata çekilirdi. Tâ kuşluğa kadar. Ondan sonra kalkar, gene Nur dersleri ve evrad u ezkâr ile meşgul olurdu. Üstad Hazretleri geceleri çok parlak ışıkta evrad ve ezkâra devam ederdi. Loşluktan hoşlanmadığını görürdüm.”

Bediüzzaman Hazretleri’yle 1947 yılında tanışan rahmetli Bayram Yüksel ağabey de Üstad’ın Ramazan’ını anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Üstad’ımız Ramazan’ın on beşinden sonra kendisi yatmazdı, bizi de yatırmazdı. Hattâ çok gece kontrol ederdi. Eğer uyurken yakalarsa, bize su döker, uyandırırdı. Bizleri uyumamaya alıştırırdı. Mübarek geceleri ihya ettiğimiz zaman sabah namazını kılar, yatardık.

Cüz taksim ederek hatim yapardı

Mübarek, mualla Üstad’ımız üç aylar girdiğinde Isparta’daki Nur talebelerine hatim için Kur’ân-ı Kerim taksim ettirir, herkese bir cüz vererek vazife taksimi yapardı. Isparta, Sav, Kuleönü, Atabey, Bozanönü gibi Nur hizmeti ile müşerref olmuş, mübarek köylere cüzleri taksim ettirir, böylece mübarek şuhur-u selasede her gün hatim indirilirdi. Bütün duasını umum Nur talebeleri namına kendisi yapardı. Başta Peygamberimiz (sas) ve ashabı olmak üzere bütün ehl-i iman ve Nur talebelerine bağışlardı.

‘Kimdir bu Ramazan?’

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan ayında da zulüm ve haksızlıklara uğramıştı. “Isparta’da ani yapılan baskın ve araştırmalarda ele geçirilen Risale ve mektuplar arasında bir kitabın üzerinde ‘Ramazan’a aittir’ diye bir yazı vardı. İslam yazısını okuyamadıkları için kimdir bu Ramazan diye aradılar, taradılar, nihayet Isparta Atabey’in köylerinden Ramazan isimli bir vatandaşı da ellerini bağlayarak Eskişehir Hapishanesi’ne yolladılar. Aradan iki ay geçtikten sonra kitabın Ramazan Efendi’ye ait değil, Ramazan ve orucun hikmetlerini anlatan Bediüzzaman’ın Ramazan Risalesi olduğu anlaşıldı. Mazlum ve masum Ramazan Efendi tahliye edildi. Hapishanede Bediüzzaman tebessüm ederek ‘Kardaşım Ramazan hakkını helal et’ diye Ramazan’ı teselli ederdi.” diyor Üstad Hazretleri’nin talebelerinden Refet Barutçu.

Samanyolu Haber