Etiket arşivi: Neden Osmanlıca

Osmanlıca, Öğrenciye Özgüven kazandırır

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “Osmanlıca öğrenmek Türkçe öğrenmenin de bir parçası” dedi.
 
Bakan Avcı, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerine “medya, siyaset ve iletişim” konulu konferans verdi, öğrencilerin sorularını yanıtladı. 
 
Milli Eğitim Şurası’nda tartışılan liselerde Osmanlıca dersinin zorunlu olarak okutulmasına ilişkin bir soru üzerine Avcı’nın, Goebbels’in “kültür deyince elim artık tabancaya gidiyor” sözlerine gönderme yaparak, “Şimdi ben de Osmanlıca deyince şöyle bir yokluyorum kendimi” esprisi öğrencileri güldürdü.
 
Sosyal bilimler liselerinde Osmanlıca Türkçesinin zorunlu olarak 10 yıldır okutulduğunu anımsatan Avcı, şuranın ardından bu dersin nasıl okutulacağına dair tartışmaların yaşandığını dile getirdi.
 
Osmanlıca Türkçesinin öğretiminin neticede bir alfabe öğretimi olduğunu vurgulayan Avcı, şunları kaydetti: “Yani 1928’den önceki alfabeyi tanısınlar. Matematik, kimya, biyoloji ne menfaatimize? Tartışmalarının sonu yok. Ama bir özgüven gelir çocuğa. Bir lise talebesi okuyabilse de okuyamasa da Hüseyin Rahmi’yi orijinal baskısından okumanın verdiği cesareti görecek. Bu özgüven bize lazım. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey özgüvendir. Tarih sahnesine yeni zuhur etmiş bir ülke olmadığımızı, geriye dönük pek çok birikimimiz, zenginliğimizin olduğunu hissetmesi önemli bir kazanımdır. Çocuk bunun üzerine başka şeyler inşa edebilir. Osmanlıca öğrenmek Türkçe öğrenmenin de bir parçası.”
AA

Neden Osmanlıca Öğrenmeli?

Bu neyin kavgasıdır?

Dilin mi, yazının mı?

İmam Hatip okulları dışında kalan okullara seçmeli olarak konan ders dilden ziyade yazıdır, ama hedef 1928’den önce asırlarca kullandığımız ve binlerce eserde kullanılan yazının okunması ve anlaşılması ise hem yazı hem de dil öğretimi isteniyor demektir ki, doğru olan da budur.

Halkımızın büyük çoğunluğu Kur’an-ı Kerim’i okumasını bilir ama manasını anlayamaz; çünkü Arapça ve bunun için gerekli olan diğer ilimleri bilmez. Osmanlıca öğretmekten murat bu olamaz; orta derecede de olsa dil devriminden önce konuşma ve yazıda kullanılan dili ve bunun yazısını öğretmek olur. Bu dilin adı ise -her ne kadar meşhur olanı Osmanlıca olsa da- dil devriminden önceki dilimizdir; yani zengin ve âhenkli Türkçemizdir.

Peki bu dili ve yazıyı çocuklarımız niçin öğrenmelidirler?

Tarih sahnesindeki varlığı binlerce yılı kaplayan bir milletin bu asırlar içinde ortaya koyduğu ilmi, kültürü, medeniyeti doğru ve tam öğrenmenin en önemli şartlarından biri bu yazıyı ve bu dili bilmektir.

Bir millet düşünün, milli marşının yazıldığı yazıyı ve dili bilmiyor, Latin harflerine aktarılmış olan şiiri -bu harfler o dile uygun olmadığı için- yanlış telaffuz ediyor ve manasını da anlamıyor. Medeniyetler aleminde okur yazarları bu cehalete mahkum olmuş bir millet var mıdır?

Şairlerini, alimlerini, düşünürlerini kendi eserlerinden okuyarak anlayamayan; Fuzuli’yi, Baki’yi, Nedim’i bırakın Akif’i, Namık Kemal’i, hatta Yahya Kemal’i anlayamayan bir okur yazar nesline benzer bir nesil başka milletlerde var mıdır?

Zavallı cehalet, bakın yüksek tahsil gömüş birilerine ne dedirtiyor: “Bu yazıyı öğrenip de mezar taşlarını mı okuyacağız?”

Adamın binlerce yıllık geçmişi ile ilgili tek bağlantı yeri “mezarlar” kalmış; çünkü ne kitap görmüş ne de kütüphane!

Hem vaktiyle dil ve yazı devrimi yapılırken halka sorulmadığı gibi “isteyen öğrensin, istemeyen eskisine devam etsin” de denmedi, bütün diğer devrim alanları gibi bu da mecbur kılındı, eskisi yasaklandı, yenisi dayatıldı. Düşünün, bir gece yatarken küçüklükten beri öğrendiğiniz bir yazı ve dil ile yatıyorsunuz, sabah uyanınca size yeni bir yazı ve dil dayatılıyor!

Uyum yapabilmek ve işlerini görebilmek için babalarımız ve dedelerimiz neler çekmişlerdir kim bilir?

Şimdi ise kimse kimseyi yeni bir yazıya ve dile mecbur etmiyor; tam da halkın egemenliğine uygun bir düzenleme ile “dileyen seçsin ve öğrensin” diyorlar.

Asıl sadede, karşı çıkışın asıl sebebine gelelim: Bence bu sebep yine ideolojik muhalefettir; yani bu millet kültür ve medeniyet değiştirerek Batılı mı olacak, yoksa kendi değerlerine sahip çıkarak ve kendi kalarak mı çağdaşlaşacak?

Batı’ya yönelenlere bir bakın; yüz yıla yakındır ne yapmışlar? Bir de kendileri kalarak, binlerce şekilden oluşan yazılarını terk etmeyerek çağdaşlaşan Japonya’ya, Çin’e ve yazısını değiştirmemiş Rusya’ya bakın!

Bu milletlerin sabit ayakları binlerce yıllık kültür ve medeniyetlerinde, hareketli ayakları ise bütün dünyadadır.

Bizimkilerin ise ayakları kaymış.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman