Etiket arşivi: notlarından

Terbiyenin en makbul olanı, kendi kendimizi terbiye etmektir.

Şuurlu çalışmalı ve düşünerek okumalıdır. Böyle zihnî eksersizler, idmanlar, münazaralar yapmalı. Zihni inkişaf ettirmeli, hafızayı kuvvetlendirmeli.

 

Takip edilecek gaye ise, devamlı cehdleri temin etmekten ibarettir. Zihnî terbiyede esas, her gün bu kabil zor ve devamlı cehdleri kemal-i cesaretle tekrar etmeye alışmaktır.
Cehdlerimizin aynı gaye ve istikamete doğru teveccüh etmiş olması lazımdır.

 

İrade kudreti, çok cehd sarfından ziyade, zihnin bütün kuvvetlerinin aynı gayeye ve aynı istikamete doğru sevk edilmesi ile izah edilebilir.

 

Zihnen çalışmak dikkatli olmaktır. Tefekkür etmek, dikkatin bir noktaya teksif ve temerküzünden başka bir şey değildir. Görülüyor ki, zihnî faaliyetin her ikisinde de dikkat mevzuu bahistir.

 

Tabiaatımızın, mânevî bünyemizin ilmi, teferruatına varıncaya kadar bize yabani olmamalıdır. Zihnî ve nefsî hasselerimizin ve arzularımızın sebepleri bizce mâlum olmalıdır.

 

Fikirler kuvvetlerini hislerden, teesürî hallerden alırlar.

 

Fikirler hisler ile beslenir, kuvvet bulur. Fikir kendi başına bir kuvvet değildir. His ve heyecan, onun mücadele için, muvaffak olabilmesi için muhtaç olduğu kuvvet menbaıdır.

Fikrin mücadelede muvaffak olabilmesi için iki kuvvete ihtiyacı vardır. O da his ve heyecandır.

Fikirler tahkikî imandan gelen aşk ve kuvvetle kuvveden fiile çıkarlar.
Fikrin hareketlerimiz üzerindeki tesiri zayıf olabilir. Fakat his ve heyecanın kuvvet ve tesiri büyüktür.

İrademi kuvvetlendirmekten ibaret olan gayem, bir defa vâzıh surette meş’ur oldu mu, bilhassa çalışmak hususunda iradem şuurlaştı mı, bütün haricî âlemden, ahvalden ve bütün intibalardan his ve fikrimi çekip kurtarmalıyım.

Ben yanmayacağım, sen yanmayacaksın, o yanmayacak. Peki kim aydınlatacak?

Bir Nur Talebesi manen cemiyetin üstüne, yani cemiyetin geleneklerinin ve örfünün üstüne çıkacak. Bu ancak idealist bir düşünce ile mümkün olur. Dava ruhu, ruha ruh olacak. Sokağa zevk ve sefa prensibi ile baksan helak olursun. Şehvet nazarıyla baksan erirsin. Nur Talebesi dava ruhu ve idealist dünya gözü ile bakacak. İşte o zaman bütün dünya nazarında zibil gibi olur. La itibareleh.

Bir Nur Talebesi kasden bizzat cemaatin ruhu olan tesanüdü bozsa, melekût aleminden manen tard edilir. Onun cürmü dünyaya sığmaz, seyyiesini ancak mizan-ı kübra tartar. Bir Nur Talebesinin şahsi kusuru olabilir, bu onun şahsını ilgilendirir ve affa mazhar olabilir. Bundan daha dehşetlisi şahs-ı maneviye karşı olanıdır ki, bu ise cinayet-i azimedir. Cenabı Hak bu tür kusurlardan bizleri muhafaza etsin. Amin.

Nur Talebesinin; çapası şefkat, makası hikmet, gıdası hakaik, güneşi ise hilm ve mülayemet olacak. Nur Talebesi çerağ-ı hakaik olacak, hakikat meş’alesi… Bir Nur Talebesi nefsini kabza-i kahrına almadıkça, tebliğatta müessir olamaz. Tenvir edenin nurani olması lazımdır. Nur, zulmeti mekan ittihaz etmez.

Avam-ı nasın imanını kurtarma vazifesini şefkatkarane yükleneceğiz. Risale-i Nurla ilgili herşeye (eserlere, dershanelere ve kardeşlere) sahip çıkacağız. Nur Talebesinin bu zamanda şefkatinin hikmetinden fazla olması lazım gelir.

Ben yanmayacağım, sen yanmayacaksın, o yanmayacak. Peki kim aydınlatacak?

Nefsine itimad ederek mesai arkadaşlarını âmiyane görenin sonu tehlikelidir!

  • Nefsinden gelen sözün samimiyet olduğuna inat edenden korkulur. Bunlardan kendinizi koruyunuz. Kendiniz, aynı bilmemezliğe düşmemek için düşününüz.
  • Nefsin desiselerini beyan eden eserleri kendinize hitab ederek okuyunuz.
  • Nefsine itimad ederek mesai arkadaşlarını âmiyane görenin sonu tehlikelidir.
  • İstişare esnasında kendi fikrine saplanarak vereceği cevabı düşünen; azaların fikirlerini küçümseyen, hatadan kurtulamaz.
  • İşin içine çok acı söz girdi mi, onun tadı tuzu kalmaz.
  • Kendi fikrini çok beğenip, arkadaşını daima isabetsiz görmek kıyamet alâmetidir.
  • Nefsin desiselerini açıklayan eserleri sık sık kendinize hitab ederek okumak bu hastalığın yegâne devâ ve dermanıdır.
  • Başkalarını ıslah için evvelâ kendimizi ıslah etmek icab eder.
  • Kendini ıslah ve derse muhtaç görmeyen, bilemeyen gafletten uyansın uyarıcı eserlere sarılsın.
  • Dostlarına şiddet-i hiddet eden, haşin davrananın dostları dağılır. Bu neticeyi kendinden bilmek, güzel bir fazilettir.
  • Herkesin bir kusurunu bulup, kendi kusurlarını görmeyerek dostlarını terk eden, terk edilir.
  • Halini, etvarını, gidişatını başkasından dinle! Çünkü senin fenalığın, yanlışlık ve hataların senin nefsine, dostun gözüne iyi görünür.
  • Seni medhedenlere aldanma. Senin yanlışlık ve isabetsiz hareketlerini sana söyleyenler senin hakikî dostlarındır. Hastaya şeker vermek câiz olmayabilir Onun için acı ilaç faydalıdır.
  • “Senin yolunda şöyle bir kuyu var” diyen insan senin hayırhahındır.
  • Yanlış hatt-ı harekette giden, zararlı hali olan bir kimseye her zaman, “İyi gidiyorsun” demek, onu gaflete düşürmek ve ona zulmetmek olur
    Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin Notlarından

Riyanın gizli bir cephesine salahat ile giriliyor.

Bir Nur Talebesinde ihlas olmazsa, manen helâk olur. İnsan dünyada hatasını setredebilir, bâtılı hak gösterebilir. Fakat ahiret, daire-i fâştır, her şey apaçık tebarüz edecektir. Bir müminin hayatında en büyük afat, riyadır. Bir Nur Talebesinde riya olsa, onun, kabuliyet ve makbuliyete çıkması mümkün olamaz. Riya nefsin ve şeytanın şe’ni bir desisesidir. Riyanın gizli bir cephesine salahat ile giriliyor.

Şeytan, dalaletten çekiyor, zahiren salahat mertebelerine çıkarıyor, ta ki nefsine itimat edip, ucbe girsin. Bir mürşid-i kâmilin en mümeyyiz vasıflarından birisi, riyadan tecerrüttür. Nur Talebesinin iki kanadı var : biri mücahede, diğeri ubudiyet. Matlup olanı, ikisini denk tutmaktır.

Enaniyetini tam eritmeyende çeşm-i basiret açılmaz, sadr-ı şifa hasıl olmaz. Gönül ikliminde ebedi inşirah ve ferah hasıl olmaz.

Nur Talebesinin meşrebi Hz.İbrahimin meşrebi gibi olmak gerektir. Putları kırmak… Nur Talebesinin elinde balta olacak. Ne ki seni Allan’dan alıkoyuyor, vur başına, kır.

Her sadık Nur Talebesi asr-ı saadetteki bir sahabinin meşrebini taşır. Risale-i Nurun meşrebi, meşreb-i sahabedir. Bir Nur Talebesi davasına sâdıkane bağlansa, makam-ı rızaya çıkar. Risale-i Nur’a sadıkane bağlanan bir Nur Talebesine sedd-i inkıbaz perde olamaz. Bir dava adamının en mümeyyiz vasfı, davanın kudsiyetini kavramasıdır. Her şey bununla başlıyor, herşey bununla bitiyor.

Bir Nur Talebesi şahs-ı manevî namına Risale-i Nur’dan konuşsa, kabiliyeti miktarınca inbisat ve inkişafata mazhar olur. Bu inbisat gayri şuurîdir. Bu inkişaf iki koldan nebean eder; biri Peygamber efendimizden (asm), ikincisi ise üstaddan. Kişinin hiç haberi olmadan feyzi artar.

Prof.Dr. Şener Dilek’in Notlarından

Zerreyiz, ama arşa gebeyiz

Nur Talebesi hakaiki talim ettiği gibi ruhları ateşlendirmesini de bilmelidir. Bir Nur Talebesi İsm-i Nur’a mazhar olsa, hakikat aleminde hem yanar, hem de yakar.
 
Bir Nur Talebesinin, marifete erişmiş bir Kur’an şakirdinin menhiyata düşmesi arş-ı azamı titretiyor. Kıyametin kopması bir Nur Talebesinin kayması kadar bana korku, dehşet ve haybet vermiyor.
Risale-i Nura sadık, halis ve hakiki bir Nur Talebesinin ind-i ilahideki makbuliyeti, kutbiyyet ve gavsiyyetten üstündür. Çünkü bunlar kuldan Allah’a kurbiyyettir. Velayet-i Kübra ise Allah’dan bize akrebiyet, ezeli atâ ve nusrettir.

Bir Nur Talebesinin kalbi celâli, ruhu inşirah içinde cemâli olur ise, yani onun mahiyeti hem celâli hem de cemâli isimlerin tecellilerine birlikte mazhar olursa, perdesiz, hicapsız doğrudan doğruya Hz.Hızır’dan ders alabilir.

Bir Nur Talebesinin en mümeyyiz vasfı, etrafını aydınlatmasıdır. Zerreyiz, ama arşa gebeyiz Bir Nur Talebesi, Risale-i Nur’un kıymetini bilemeden ölürse, indallah mes’uldür.

Bir Nur Talebesinin ömrünün sonuna kadar taşıyacağı en büyük endişesi, “Acaba ben Risale-i Nurun şahs-ı manevisine layık olabildim mi?” olmalıdır. Risale-i Nuru okuyup anlamasak ibadettir, zikirdir. Birde anlasak ilimdir. İşte, Risale-i Nuru anlamasak da yine okuyacağız, çünkü zikirdir.

Bir Nur Talebesinin idrakı ve hali Nurcu olacağı gibi, tabı yani mizacı da Nurcu olacak. Mizaç, Nurcu olunca sırr-ı ihlasa vasıl olunur. Risale-i Nurun kudsiyyet manası tab’a nüfuz etmezse, o Risale-i Nuru kendi mizacına uydurur. Fakat mizaca Risale-i Nur müessir olursa o vakit mizacı Risale-i Nurda esir olur. Makam-ı rızaya vusül, mizacını da Risale-i Nur’da eritmekle olur.