Etiket arşivi: nur talebesi

Bediüzzaman ve Nur Talebeleri

Üstad Bediüzzaman ve sonra talebeleri
Dünyaya ilan etmişler büyük hakikatleri

Hakikati Kuran’iye etrafında dönmüşler
İman hakikatlerini tamamıyla görmüşler

Gaye ölünceye kadar onlara hizmet etmek
Bu Hakikati Kübrayı dünyaya ilan etmek

Dalalet ve zındıkanın en azgın devresinde
Böyle müthiş ve çok ağır şartlar içerisinde

Bütün bu gizli dinsizlik fesat komiteleri
Büyük tahribat yapıyor bu faaliyetleri

O zaman âlem-i İslam maddeten çok fakirdi
Dönemin Firavunları İslam’a karşı birdi

İşte böyle bir zamanda bu Zat meydana çıkar
Eli kolu bağlı iken bütün putları yıkar

Dehşetli bir esarette eserleri yazıyor
Kuran’dan aldığı dersi insanlara okuyor

O zaman Arapça harfler yasak da edilmişti
İlgili matbaaların hepsi kapatılmıştı

Üstad Bediüzzaman’ın malı serveti yoktu
Mevcut dünya metaıyla hiç alakası yoktu

Risaleleri el ile yazarak çoğaltanlar
Ancak ihtiyaçlarını zor temin ediyorlar

Yazanlar karakollara hemen götürülüyor
Onlara eziyetler ve işkence yapılıyor

Din adamlarını asıp idam ettiriyorlar
İnsanları korkutarak gözdağı veriyorlar

Dindar insanlar sükûta mahkûm ettirilmişti
İslami dersleri vermek kesin menedilmişti

İslam’ı ruhsuz bir ceset yapmak istiyorlardı
İslam’ın uyanmasını hiç istemiyorlardı

Risale dersini alan o Nur Talebeleri
İslami cesaret alıp olmuşlar iman eri

Risale-i Nur’u gaye edinen bu insanlar
Her birisinin kuvveti olmuş yüz adam kadar

Bu da halkın üzerinde çokça tesir yapmıştır
İnsanlarda uyanıklık husule getirmiştir

Dinsizliğin şaşaalı o taarruzlarına
Karşı gelip şahlanmışlar imanları uğruna

Üstad’larıyla beraber korkmadan canlarını
Feda edip kurtarmışlar güçlü imanlarını

Risale-i Nur’ları pür dikkatli okuyanlar
Hiçbir beşeri eza ve cefadan korkmuyorlar

İslam ve iman uğrunda katiyen yorulmazlar
Musibetler karşısında tahammülsüz olmazlar

Hapse memnuniyetle ve iftiharla girerler
Allah için gerekirse ölüme de giderler

Zahirde zararlı gibi görünen bu hizmetler
Hakikatte ise rahmet oluyor bu zahmetler

İman hizmeti uğrunda ne yapsalar hayırdır
Bütün bu çalışmaları onlar için ecirdir

Ey Allah’ım bu Cemaat bütün Sana emanet
Aciz kulun Tanyeri’yi lütfünle hidayet et

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Arjantin Risale-i Nur’a Sahip Çıkıyor

Arjantin’de gönüllü Risale-i Nur Hizmetlerinde bulunan kardeşlerin mektubu:

Bismihi Sübhanehu

Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakatühü

Türkiye’den 14 bin km uzaktan ve yüzölçümü Türkiye’nin 3.5 katı olan Arjantin’den başta Türkiye ve bütün dünyaya selamlarımızı takdim ediyoruz.

18 Mart Çanakkale Zaferi yıldönümü çıktığımız Arjantin yolunda, 22 saatlik uçak seyahatimizde tanışabildiğimiz kişilere Üstadımızdan ve Risale-i Nurdan bahsedip kitap takdim ettik. Ses sanatçılarından Atilla Taş ve yanındaki birkaç ünlüye de kitap vermek nasib oldu. Atilla Taş bize “Türkiyeden bu kadar kilometre uzakta ve yerden bu kadar yüksekte sizi bana Allah gönderdi, benim de bu ara böyle bir ihtiyacım vardı” diyerek hissiyatını ifade etti.

Aslında daha biz yolda iken Müslüman bir kardeşimiz bizi misafir etmek için dört gözle bekliyormuş. Tabi bizim bundan hiç haberimiz yok. Bu kardeşle, gitmeden evvel internette birkaç defa görüşmüştük. Mısırlı Fathi El Dessuki, 10 senedir Müslüman olan aslen Arjantinli ailesi ile beraber burada yaşıyor. Arjantin’e geldiğimizde bir yere uğradıktan sonra önce bu ailenin yanına da uğrayalım sonra bir otele geçeriz dedik. Baba oğul, Fathi El Dessuki ve 6 yaşındaki çocuğu Rami bizi çok hoş bir şekilde karşıladılar ve biz otele gitmek istediğimizi söylesek de kesinlikle bizi bırakmadılar. 60 m2’lik evlerinde bizi misafir ettiler. Ve iki gün boyunca bütün işlerini bırakıp bizim için Dershane aradılar. Türkiye’den bu kadar uzakta böyle misafirperverlik ve ikram karşısında hayretler içinde kalmıştık.

Risaleleri ve Aziz Üstadımızı bilen ve nur talebelerine karşı muazzam bir muhabbet taşıyan fakat henüz hiç Risale okumamış olan Fathi abi sanki senelerdir nur talebesi ve biz onları senelerdir tanıyormuşuz gibi bize ilgi, alaka gösterdiler ve her konuda yardımcı oldular ve oluyorlar.

Buenos Aires’e ayak bastıktan iki gün sonra Rabbimiz bize içindeki eşyalarla beraber hiç kullanılmamış bir Dersane nasib etti. Şehrin merkezinde olan bu dersanemiz yirmi bin metre kare üzerine inşa edilen ve içinde bir spor kompleksi ve iki okul bulunan Kral Fahd camiine otobüsle 10 dk uzaklıkta. Bu camiye de gidip çok kişilerle tanıştık. Üstadımızdan Risalelerden bahsettik. Bunun yanı sıra bize metro ile yarım saat uzaklıkta bulunan ve Mısırlıların alakadar olduğu diğer bir camiye de gidip en başta imam ve müezzinle tanışıp kitaplarımızı hediye ettik, çok memnun kaldılar. Cemaattan de çok kişilere kitap verdik.

Yine camide tanıştığımız ve sonradan arapça Hutbe-i Şamiye ve Uhuvvet risalelerini verdiğimiz aslen mısırlı Usame isminde avukat bir zatı kitapları okuduktan sonra dersanemize davet ettik. Çok memnun olup dershanemize geldi. Arapça ders esnasında “Maşaallah Şeyh Bediüzzaman bu kelimeleri nerden bulmuş, ben anlıyorum ki o direkt Kurandan ders veriyor.” Mealinde hissiyatını beyan etti ve bize Risalelerin neşri hususunda yardım edeceğini belirtti ve hemen ne gibi planlarımız olduğunu sordu.

Buranın insanları genellikle cana yakın, samimi, saygılı insanlar. Geleli iki hafta oldu ve üç dilde (Arapça, İspanyolca ve İngilizce) derslerimiz oldu. Erkekler arasında da Hanımlar arasında da dersler başladı, Risale okuduklarında çok beğendiklerini ve aşk ve şevkle Nurlara sarıldıklarını müşahede ediyoruz. Burada tanışabildiğimiz herkese taksi şoföründen, manava, ayakkabıcıya, otobüste, durakta, metroda hemen hemen merhaba değimiz herkese kitap verdik.

Cenab-ı Hakka yüz binlerce şükürler olsun ki daha yola çıkmadan düşündüğümüz ve dertlendiğimiz tercüme hususunda da bize öyle bir kapı açtı ki hayretler içinde kaldık. Tanıştığımız iki zat’a, -birisi sonradan Müslüman ve aslen Arjantinli-, kitaplarımızı verdiğimizde tercüme hususundan da bahsettik. Onlar bu konuda bize yardım edebileceklerini söylediler. İkisi de İngilizce öğretmeni olan bu zatlar kariyer ve tecrübe sahibi, önceden kitap tercümesi yapmış kişiler. Hatta yerli alan bu kardeşimiz, konusunda profesyonel birisi. Haftada 18-20 saat, ikisi ayrı bir şekilde çalışıp yani toplam 35-40 saat çalışarak tercüme işiyle alakadar olacaklar. Önümüzdeki altı ay zarfında inşaallah büyük risalelerden 2-3 kitap basmayı planlıyoruz. Ve bir ay gibi bir zaman dilimi içinde de bize en elzem olan küçük kitaplardan 5-6 tane basmayı planlıyoruz.

Müstecab Dualarınız istirham ediyoruz.

Buraya geldiğimizde Aziz Üstadımızın Emirdağ Lahikasında buyurdukları:

Bu zamanda onun bir mu’cizesi ve nuru olan Risale-i Nur dahi, felsefe-i maddiyeden gelen dehşetli dalalet-i ilmiyeye karşı avam-ı ehl-i imanın taklidî olan imanlarını, o dalalet-i ilmiyenin savletinden kurtarıp, umum ehl-i imana bir nokta-i istinad ve yakın ve uzaklarda olanlara dahi, zabtedilmez bir kal’a hükmüne geçmiştir ki; bu emsalsiz dehşetli dalaletler içinde, yine avam-ı mü’minînin imanını şübhelerden ve İslâmiyetini hakikatsızlık vesveselerinden muhafaza ediyor.

manasını ve burada en başta ehl-i imanın Risale-i Nur’a ne kadar şedid ihtiyaç içinde bulunduğunu idrak ettik.

Ahmet  Hasan ve Arif

Latin Amerika – Arjantin

www.NurNet.org

Balıkesir Okuma Programı ve Hatıralar

Ben ve sınıf arkadaşım üniversitemizin  yarı yıl tatili gelmesi sebebiyle final sınavlarımızın hemen ardından 26 Ocak akşamı Balıkesir’e okuma programımızı yapmak için yola çıktık.

17 Ocak ile 6 Şubat arasında Balıkesir’in Bigadiç ilçesinde düzenlenen bu okuma programına biraz geç dahil olduk. Fakat bizim için çok istifadeli geçti çok şükür.

Arkadaşım ve ben zaten daha önceki okuma programlarına da katıldığımız için çok heyecanlı değildik. Fakat Balıkesir’e giderken öğrendik ki otobüste bizimle beraber aynı okuma programına giden iki arkadaş daha varmış. İşte bu arkadaşların ikisi de ilk defa okuma programına katılıyorlarmış. Bu yüzden onlar bizden daha heyacanlı idiler.

Biz de arkadaşımla beraber daha önceki tecrübelerimize dayanarak, bu arkadaşlara okuma programlarının nasıl bir şey olduğunu başladık anlatmaya. Onların heyacanlarını yenmeye çalıştık. Anlattığımız bazı şeyleri sizinle de paylaşmak istiyorum ki bu programları hiç bilmeyen ve katılmak isteyebilecek olan kardeşlerimize yardımcı olalım.

Senede iki defa düzenlenen  bu okuma programlarına öğrencilerin katılımı bir kış,  bir de yaz tatili dönemlerinde oluyor. Her üniversitenin tatile giriş dönemleri farklı olduğundan, programların toplam süresi genelde kışın 1 hafta, yazın ise 2 haftaya kadar sürebiliyor. Dersleri farklı zamanlarda biten öğrenciler de bu süreler içerisinde okuma programlarına istedikleri zaman dahil oluyorlar.

Bu programların amacı, okul dönemleri içerisinde derslerden veya başka nedenlerden dolayı Risale-i Nur’lar ile çok iştigal edememiş genç üniversite talebelerini daha çok Risalelere muhatap etmek, istifadelerini arttırmak ve talebelerin başka yerler görmesini, başka arkadaşlar  tanımasını sağlamak ve bu vesileyle talebelerin hem ilmi hem de manevi olarak tecrübelenmesini ve gelişmesini sağlamaktır. Bunlarla birlikte en önemli gayesi elbette Rızay-ı İlahidir.

“Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında yapılan bu programlar ‘Nur Dersanelerinin’  birbirleriyle iletişime geçerek ve o dersanelerde kalan talebe kardeşlerin başka dersanelerde programa katılması suretiyle gerçekleştirilmektedir.” Diye arkadaşlarımıza anlatıyorduk. Ve devam ettik…

“Acaba programların içerisinde neler oluyor? Sadece okuma mı yapılıyor?” diye bize merakla sorular soruyorlardı. Bizde onlara dedik ki; “elbette sadece okuma yapılmıyor. Bunun dışında yaz programlarında daha çok olmak üzere bir çok aktiviteler yaptığımızı söyledik. Mesela, biz geçen yaz programında piknikler yaptık, kaplıca sularına ve su parkına yüzmeye gittik, halı saha maçları düzenledik, sabah yürüşü yaptık ve bunun gibi aktiviteler yaptık” diye  arkadaşlara söyledik.

Söyleşirken bir kardeşin Aydın Üniversitesi Dış Ticaret Bölümün’de, diğerinin ise Marmara İlahiyat Fakültesin’de okuduğunu da öğrendik.

Uzun sohbetimizin ardından sabaha karşı Balıkesir Bigadiç’e ulaştık. Bizi orada hemen karşılayıp kalacağımız Bigadiç Merkez Nur Dersanesi’ne götürdüler ve 1 haftalık kış okuma programımız başlamış oldu.

Oraya gider gitmez geçen yaz programından tanıştığımız tanıdık yüzleri gördük. Bunun için hiç kaynaşma sorunu yaşamadık diyebiliriz. Arkadaşlarla hasret giderdikten sonra hemen programa başladık. Onlar da teheccüd namazına  kalkmışlardı ve sabah namazını bekliyorlardı. Beklerken kimisi Kuran, kimizi cevşen, kimisi de Risale-i Nur okuyordu. Onları görünce biz de teheccüd namazımızı ve sabah namazımı kıldık ve istirahate çekildik.

Bu programda sabah 9’da kahvaltımız oluyordu ama biz yol yorgunu olduğumuz için biraz daha uyuduk. Sonra kahvaltı yaptık ve mutfağın kapısında asılı duran günlük programı gördük ve ona göre hareket etmeye çalıştık.

Hemen eklemeliyim, böyle programlarda kahvaltılar, ikram saatleri, aktivite zamanları gibi zamanlarda muhabbetler o kadar güzel oluyor ki, “anlatılmaz yaşanır” derler ya aynen öyle işte. Ayrıca bu saatler dünyanın dörtbir tarafından gelmiş arkadaşlarla kaynaşmayı çok güzel arttırıyor. Mesela Doğu Türkistan’dan gelen bir kardeşimiz vardı, onunla beraber çok güzel muhabbetimiz oldu. O bizi anlıyordu ama daha tam Türkçe konuşamıyordu.

Gittiğimiz ilk günün akşamı arkadaşlarla beraber otobüsle Balıkesir’de bulunan kaplıca sularına gittik. Orada herkes gönlünce eğlendi ve havuzun keyfini hep beraber çıkardık. Kaplıcalara giderken otobüste çektiğimiz resimlerden birkaçını sizinle paylaşıyorum.

Programımız devam ediyordu, biz de alabildiğine Risaleleri okuyarak kendimizi geliştirmek istiyorduk. Programımızda her zaman olduğu gibi benim çok sevdiğim mütala saatleri de vardı. Bu saatlerde bizim başımızda duran tecrübeli abiler eşliğinde tam bir beyin fırtınası yapıyorduk. Herkes sorular soruyor ve abiler de cevaplarını hemen Kuran’ın bir tefsiri olan Risale-i Nur’daki bölümlerden açıklamalı olarak veriyorlardı. “Arkadaşlar, Risale-i Nur cevap vermek için bize her zaman yeter” diyorlardı. Biz de buna her defasında şahit oluyorduk. “Demek ki daha fazla okuma yapmamız lazım” diye herkes içinden geçiriyordu eminim. Bu şekilde Risalelerin değişik bölümleri irdeleniyor, bilgi dağarcığımız artıyor ve öğrendiklerimiz bizi daha çok okumaya teşvik ediyordu.

Risale okuma saatlerimiz hakikaten çok huzurlu geçiyordu. Bol bol kainatı tefekkür etme imkanımız oluyordu. Bundaki lezzet bir başka; kainatın efendisini ve sultanını tanımak, sanatlarını okumak, O’nu daha iyi anlamak  ve O’nun yolunda olmak ve o yolda mutlu olmak ne büyük saadet. İşte bunları ve çok fazlasını kazandıran bir eser Risale-i Nur.

Neyse konumuza dönelim… Günlerimiz bir bir geçiyordu. Biz de hem keyif alıyor hem de rızay-ı ilahi yolunda güzel bir şeyler yapmanın verdiği huzurla mutlu oluyorduk.

Daha birçok anlatılacak şey var ama ben biraz kısa tutmak istiyorum. Sizi sıkmak istemiyorum.

Daha sonra o otobüste tanıştığımız iki arkadaşla ve dersanede tanıştığımız diğer kardeşlerle çok güzel dolu dolu bir hafta geçirdik. Elhamdülillah.

Gitme vaktimiz geldiğinde bizden önce programa dahil olup bir haftasını tamamlayan birçok arkadaş memleketlerine dönmüştü bile. Biz dersanede on kişi kadar kalmıştık. Oysa ilk geldiğimizde otuza yakındık. Sayımız azalmıştı ama muhabbetimiz hiç azalmamıştı.

Biz de bavulumuzu hazırlayıp Şubat’ın 2’sinde oradaki arkadaşlarla ve abilerimizle vedalaşarak, İstanbul’a doğru yola çıktık.

Programımızın bittiğine üzülürken yeni haberini aldığımız gelecek yaz programını düşünmeye başlamıştık bile. Abilerin dediğine göre  önümüzdeki 2011 yaz programında Urfa’ya oradan da Suriye’ye gidilecekmiş. Biz de daha şimdiden merakla yaz tatilini beklemeye koyulduk.

Şunu söyliyeyim ki ben dersanede kalmıyorum. Çünkü ailem de okulumda İstanbul’da. Ama elimden geldiğince Nurlarla meşgul olmaya ve okuma programlarına katılmaya çalışıyorum. Yani bu programlara yalnızca Nur dersanelerinde kalan öğrenciler değil isteyen tüm öğrenciler katılabilir. Üniversite gençliği için yapılan böyle programlar olduğu gibi, liseli gençler için de çeşitli okuma programları yapılıyor.

Allah nasip ederse, önümüzdeki yaz programına katılıp Urfa ve Suriye’deki atmosferi de sizlerle paylaşmak istiyorum.

Allah’a emanet olun… Selam ve Dua ile…

 

 

 

www.NurNet.org

 

Meşrebi ne olursa olsun dava-yı Kur’aniyeye hizmet edenin ebediyyen minnettarıyım

Bir Nur Talebesi için en acı olan Risale-i Nura karşı mahcubiyettir. Kitaplar rafta, okumuyor. Bir Nur Talebesi bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl okumazsa ne olur? Bu dehşetli zamanda okumadan kendini muhafaza etmek mümkün değildir.

Nur Talebesi, din-i İslamın meddahıdır. Bütün dünya beni medhü sena etse inandıramazlar ki ben iyiyim. Eğer bir Nur Talebesinde hayat ve yaşamak hissi din hissine galebe çalarsa o zat manen semavi tokada müstehak olmuş olur. Bir Nur Talebesinde dava ruhu istihsana çıkmazsa nakıstır. Bir şeyi ziyade beğenmek, ziyade sevmek, ziyade o şeyde fani olmak. Herşeyi bilmez bir şeyi bilir. İstihsanın esası kesretten kopuş ve hırz-ı can etmektir. Vahdete takarrup için, kesretten kopuş. Seninle olayım, isterse aç kalayım.

Meşreb ve mesleği ne olursa olsun dava-yı Kur’aniyeye hizmet edenin ben ebediyyen minnettarıyım. Böyle bir ruh Hz.Mus’ab’ın meşrebi. Meselelere şahsiyet alemi ile değil, hizmet alemiyle bakıyor. Hizmet edeni, hizmet namına kucaklıyor.

Üstadın hizmet rehberinde çizdiği modele, ihlas, sadakat, uhuvvet, tevazu ve mahviyet şartlarına uymayan bir Nur Talebesi medreseye yüz tane adam getirir, ileride belki bin tane götürür. Hizmet düsturları Risale-i Nurun rayıdır. Bunlar olmazsa sen makam-ı rızaya, makam-ı mahbubiyete, makam-ı sıddıkiyete çıkamazsın. Onların esası da sırr-ı ihlas ile sırr-ı uhuvvettir.

Risale-i Nur’un faidesi iki türlüdür: Biri istifade, diğeri istifaza… İstifade idrake, istifaza ise kalbe bakar. Kalp ne derece sade ve berrak olursa, o derece feyze mazhariyet artar. İnsan ne nisbette masumlaşırsa o derece feyz-i ilahiye mazhar olur. En büyük feyze peygamberler mazhar olmuşlardır. İstifaze, istifadeden daha önemlidir. Çünkü malumat bir adamı yalnız başına davada tutamaz. Hizmet ettiren istifazadır, füyüzat ve kudsiyettir. Füyüzat ve kudsiyete ulaşmak ise göze hakim olmaktan geçer. İnsan manen öyle bir hazinedir ki, nihayetsiz istidatlar taşır. Birisi iştiha ile bir harama baksa, belki bin istidadını birden köreltir.

Fitne insana dört kapıdan girer: Göz, kulak, burun, ağız. Ağızdan illa helal lokma girmesi lazım. Bu noktada bizim için beşaret var. Medresede yenilen yemek kirli de olsa temizdir. Bu asırda en büyük fitne gözden içeri giriyor. Çeşm-i basiret göze hakimiyetten sonra açılır. Gözüne hakim olmayan şifa-i sadr bulamaz. Bir insana füyüzat gelmezse o insanın malumatı kabuk olur, dilde kalır. Risale-i Nur bu demek değildir. Risale-i Nur hayattır, tatbikattır. Risale-i Nur hizmeti görünmek değil, olmaktır. Görünmek ile olmak arasında çok büyük bir uçurum vardır.

Bir Nur Talebesinin bu hakikatlerden tam istifade etmesi için gözüne hakim olması lazımdır. Can çekişen bir adama en güzel huriler musallat olsa, onlara şehvet damarı uyanır mı? Elbette hayır. Bu manada bir Nur Talebesi can çekişiyor. Çünkü hidayet-i amme yükünü omuzlamış. Bu halde iken taife-i nisaya nasıl nazar eder. Bir Nur Talebesinde gabavet olsa dahi, tam müttaki olduktan sonra Risale-i Nur’dan fevkalede istifade edebilir. Risale-i Nur’daki bazı esrarların açılmasında aslan payı, ittika’nındır. Bir Nur Talebesinde ittika kırılırsa, Risale-i Nur’la alakadarlığı fikir ve dil seviyesinde kalır. Kudsiyet, nuraniyet ve tesirat hasıl olmaz. Malumat kabilinden bilgi olur.

Risale-i Nur hizmetinde veraset, hususiyet, kabuliyet, makbuliyet ve mazhariyet vardır : Veraset: Zengin bir baba öldüğü zaman malı bir çocuğuna kalmaz. Miras bütün çocuklarına aittir. Demek bütün çocukları manen o malı korumakta mes’uldür. Bu açıdan Nur Talebelerinin hepsi mes’uldür. Her Nur Talebesi vâristir. Risale-i Nur’u anlayan bir Nur Talebesi zerrat-ı mevcudat kadar mes’uldür. Çünkü Nur hizmeti hidayet-i ammeye mazhardır.

Prof.Dr. Şener Dilek’in Notlarından

Samimi muhabbet, karşılıksız ivazsız bir kardeşlik olsa…

Dört tip Nur Talebesi vardır :
Birincisi; Risale-i Nurdaki hakikatlerle anlaşır, cemaatle anlaşamaz.
İkincisi; Cemaatle anlaşır, hakikatlerle anlaşamaz.
Üçüncüsü; Hem cemaatle, hem de hakikatlerle anlaşır.
Dördüncüsü; Ne cemaatle, ne de hakikatlerle anlaşır.

Bir Nur Talebesinde mukavemet ve kayyumiyet felsefesi hükmetmelidir. Bunların çeşitli göstergeleri vardır. Mesala, bir Nur Talebesi yalnız kaldığı zaman mukavemetini devam ettirebiliyorsa mukavimdir. Kayyumiyet ise hizmetteki sebat ve devamdır. “Buranın hizmeti benimle kaim ve daim, ben hizmete gitmezsem hizmet çatlar, derse gitmezsem hizmet yıkılır”  tarzında bir halet-i ruhiyedir.

Bir Nur Talebesinin iki türlü düşüşü vardır. Biri ani ve def’i. Bu tür düşüşde ayılma çabuk olabilir.  İkincisi tedrici düşüş. Bu birinciden daha tehlikeli.  Hayattaki tavizler ile insan tedricen yıkılır ama farkında bile olmaz.

Bir Nur Talebesi kardeşini kıskansa, rahmet ve taksimat-ı ilahiyeyi ittiham etmiş olur. Kardeşini kıskanan bir Nur Talebesi yerinde sayar bir adım dahi atamaz.  Bir Nur Talebesi kendisini uhuvvet ve tesanüde mecbur bilecek. Meselemiz ferdi ve şahsi bir mesele değil. Mesele Kur’anın hakkaniyeti bütün kalplere çakılsın. Cemaatin en büyük kuvveti tesanüddür. Samimi muhabbet karşılıksız ivazsız bir kardeşlik olsa o cemaat dağlardan daha rasihdir.

Prof.Dr. Şener Dilek’in Notlarından