Etiket arşivi: oku

Kütüphaneler Haftası Vesilesiyle…

En  “SEVGİLİden  Gelen  En Uzun “MEKTUP”!..

 Beş yaşında kadar gözüken küçük çocuk, etrafındaki kendi kendine sessizce bir şeyler okuyan büyüklerine sırayla göz gezdirdi. Sonra, bir an durgunlaştı ve aniden boşalıp:

 “-Ben niçin okuyamıyorum?” diye hıçkırıklarla ağlamaya başladı.

  Büyükleri, şefkatle onu teskine çalıştılar.

Aslında ne kendisinin ne de büyüklerinin, bu mevzuda bir hatasından veya ihmalinden bahsedilemezdi. Genellikle çocuklar okuma-yazmayı, altı yaşını bitirdikten sonra kaydoldukları ilköğretim okulunun birinci sınıfındayken öğrenirlerdi. Okula gidememiş erkekler askerdeyken, kadınlar ise okuma-yazma kurslarında okur-yazar hale gelirlerdi. Fakat gene de, o küçük çocuğun:

-Ben niçin okuyamıyorum?

diye hıçkırarak ağlaması, insana tesir ediyor ve bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

 Bir köy ilkokulu öğretmeni, talebelerini okumaya ve yazmaya alıştırmak için;

“-Bulduğunuz  her yazıyı okuyun  ve bulduğunuz her boş kağıdı yazıyla doldurun..” tavsiyesini tekrarlarmış.

İslâmın ilk emrinin “Oku!” olduğunu bilen çoktur: “Yaratan Rabb’inin adıyla (ve Rabb’in adına) oku.”(Alak Sûresi, 96/1). Bu âyette, “-Neyi?” sorusunun cevabı olacak bir nesne bulunmadığından, O’nun rızasına uygun olan bütün okumaları da içine almaktadır. Bulduğu her yazılı kağıdı okumanın Allah’ın (c.c.) “Oku!” emrine dahil olduğunu söyleyebilmek, mümkün değildir. Ancak, bu tavsiyenin okuma-yazmaya karşı direnci kırmak ve köy çocuklarının bu mevzudaki atâletini gidermeye faydası olabilir.

Bütün mülk, tesir, fiil, Allah’a (c.c.) aittir. İnsanın elindeki ve onunla dünya hayatı boyunca imtihan olduğu tek şey: “Seçmek”tir (meyelânı ile, irade-i cüz’iyyesi ile). Her şeyi okumamalıdır. Okumak, akıl midesini doldurmaktır. Mideye her şey, rastgele doldurulmaz; seçim yapmak şarttır. Çünkü, doldurulan şeylerin bazısı gıda olsa da; bazısı zehir, bazısının hazmı güç, bazısı  da obezite (şişmanlık) yapıcı olabilir.

İnsanın okumaya en fazla istek duyabileceği yazılı metin: “Sevgiliden gelen mektup”tur. Okuma biliniyorsa; bu mektup, kalp atışı hızlanarak, yudum yudum  içer veya teneffüs eder gibi okunur, koklanır, öpülür, muhafaza edilir. Okumasını bilmeyen bir ana, sevgili oğlunun askerden veya uzak bir yerden gönderdiği mektubunu alınca ne kadar çok sevinir; eline alır, öper, koklar, satırları üzerinde göz gezdirir ve hemen onu kendisine okuyacak birini bulup, okunanları sevgi gözyaşlarıyla dinler. Sevdiklerinden gelen mektupları bizzat kendisi okuyabilmek için okuma kursuna giden yaşlı analar da çoktur.

Evet, mevcûdatta  sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsân ve kemâl, Bâki-i  Hâkikî’nin hüsün ve ihsân ve kemâlâtının işarâtı ve çok perdelerden geçmiş zaif gölgeleridir; belki cilve-i esmâ-i hüsnânın gölgelerinin  gölgeleridir.

                                                               (Risale-i Nur Külliyâtı-Üçüncü Lem’a).

Düşünecek olursak, Allah’ın (c.c.) mâsivâsını (O’nun haricindekileri); Allah’ın (c.c.) hüsün, kemâl ve ihsânının gölgelerinin gölgesi, mecazî ve çok küçük tecellîleri için sevip, o muhabbet sebebi sıfatların asıllarına en yüksek derecede sahip olan Allah’ı (c.c.) sevmekteki ihmalkârlık ve O “Hakikî Sevgili”nin  bize gönderdiği uzun mektubu  olan Kur’an’a karşı alâkasızlık; ne kadar  tezat, haksızlık, vefasızlık, katı kalplilik ve yabanîlik değil midir?

Bugün Kur’an okudunuz mu?

 (Prof.Dr.Mustafa NUTKU)

Kâinat Büyük Bir Kitaptır

          Yazı, icat edildikten sonra insanlar düşüncelerini yazıya dökmüşler, nice eserler yazmışlardır. Günümüze kadar her dilde, sayısız, küçük, büyük kitaplar yazılmıştır ki kendini okuyacak okuyucuları beklemektedir.

Borges, ’’Dünyada okunmayı bekleyen o kadar çok iyi kitap var ki’’  diyor. Öyleyse hangi kitaptan okumaya başlamalıyız? İnsanlar yazının icadından önce de, sonra da evrene bakıp onu anlamaya çalışmışlar, onu okumaya gayret etmişlerdir. Dünyada kâinat kitabından daha güzel, daha anlamlı bir kitap var mı ki, ondan başlayalım? Yok, öyleyse ilk önce, kâinat kitabını okumaktan başlamalıyız.

            Kâinat adı verilen bu kitap; kader kalemiyle zamanın yaprakları üzerine yazılmış ve kudret eliyle yapılmıştır. İçindeki harika sanatlarla büyük bir kitap olarak okuyucuya sunulmuştur.

*kader kalemiyle yazılan bu kitab-ı kainatın (SÖZLER,10.Söz)

*kâinatın sayfalarında ve zamanların yapraklarında kalem-i kudretle yazılan âyât-ı tekviniyeyi (SÖZLER,12.Söz)

*kitab-ı kainattaki intizamat-ı san’atı (SÖZLER,13.Söz)

*o san’at bir kitap suretinde tezahür edip, kâinatı bir kitab-ı kebir hükmüne getirdiğinden, (MEKTUBAT,20.Mektup)

            Kâinat kitabının içindekilerini doğru okumak, manalarını anlamak ve yaratılış delillerini iyi tefsir etmek gerekir ki o kitabın yazılma sebebi anlaşılsın.

*kitab-ı kebirin manalarını ve ayat-ı tekviniyesinin hikmetlerini tefsir edecek (ŞUALAR,15.Şua)

         Bu büyük kitap; bildiğiniz kitaplara benzemez. Evrende bulunan her şey o kitabın hikmetli küçük kitapçıklarıdır. Bu büyük kitabın bir harfi yüz kelime kadar, bir kelimesi yüz satır kadar ve bir satırı bin bölüm kadar ve bir bölümü de binlerce küçük kitap kadar anlamlar taşır.

*Hem bütün kâinatı envâıyla beraber bir kitab-ı kebîr-i hikmet ve öyle bir kitap ki, her harfi yüz kelime, her kelimesi yüzer satır, her satırı bin bab, her babı binler küçük kitap hükmüne getiren (ŞUALAR,4.Şua)

Yeryüzü, bu evren kitabın bir tek sayfası, bahar mevsimi ise bir formasıdır. Her ilkbaharda üçyüzbin ayr ayrı kitaplar halinde bitkiler ve hayvanlar birbiri içinde hatasız, yanlışsız, karıştırmadan, şaşırmadan mükemmel ve muntazam bir tarzda yazılır. Bazen ağaç gibi bir kelimede bir kaside, çekirdek gibi bir noktada kitabın tam fihristesini yazan bir kalem olduğunu gözümüzle görürüz. İşte bu evren kitabı çok anlamlı ve her kelimesi hikmetli büyük bir kitap olarak yazılmıştır.

*bu kâinat kitab-ı kebîri ki, birtek sayfası olan zemin yüzünde ve birtek forması olan baharda, üçyüz bin ayrı ayrı kitaplar hükmündeki üç yüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber, birbiri içinde, yanlışsız, hatasız, karıştırmayarak, şaşırmayarak, mükemmel, muntazam ve bazan ağaç gibi bir kelimede bir kasideyi ve çekirdek gibi bir noktada bir kitabın tamam bir fihristesini yazan bir kalem işlediğini gözümüzle gördüğümüz bu nihayetsiz mânidar ve her kelimesinde çok hikmetler bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu mücessem Kur’ân-ı ekber-i âlem.   (ŞUALAR,11.Şua)

Bu büyük evren kitabı içinde sayısız küçük kitapçıklar yazılmıştır. Bütün mevcut varlıkların hayatı; geçmişleriyle birlikte Levh-i Mahfuz’un defterleri olan İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübinde kayıt altına alınmıştır.

Bu kitabın yazarı, ağaçların programlarını çekirdeklerinde ve insanların geçmişini hafızalarında yanlış yapmadan yazdırmıştır. O’nun ilmi çok geniş olup her yazılmış varlığa çok hikmetler koymuştur. Hatta her bir ağacın meyveleri adedince sonuçları olabilir. Her canlıya parçaları, hücreleri sayısınca faydalar koyabilir. Örnek olarak insanın diline konuşma, yutma ve gıdaların çiğnenmesine yardım gibi birçok vazifeler vermekle beraber gıdaların tatları adedince onları alan tat cisimcikleri koymuştur.

*kâinatı, eczaları adedince risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuzun defterleri olan İmam-ı Mübîn ve Kitab-ı Mübînde, bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve programlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hâfızalarda, sahiplerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin her şeye ihatasına ve her bir mevcuda çok hikmetleri takan, hattâ her bir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve her bir zîhayatta âzâları, belki eczaları ve hücreleri adedince maslahatları takip eden, hattâ insanın lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince zevkî olan mizancıklarla teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin her bir şeye şümulüne; hem bu dünyada numuneleri görülen celâlî ve cemâlî isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebedü’l-âbâdda devam edeceğine ve bu fâni âlemde numuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şâşaalı bir surette dâr-ı saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlerine ve beraber bulunmalarına bi’l-icmâ, bi’l-ittifak şehadet ve delâlet ve işaret ederler. (ŞUALAR,3.Şua)

         Bu büyük evren kitabının bir harfini yazmak için hepsini yazacak, sonsuz bir gücü olmalıdır. Çünki her bir harf her bir cümleye bakar, özellikle canlı bir varlık harf hükmündedir, diğer bütün varlıklarla ilişkilidir, ondan ayrılamaz. Hepsi bir bütünün parçalarıdır.

*Bir zerreyi îcad etmek için bütün kâinatı îcad edecek bir kudret-i gayr-i mütenâhî lâzımdır. Zîrâ, şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın herbir harfinin, bâhusus zîhayat herbir harfinin herbir cümlesine müteveccih birer yüzü ve nâzir birer gözü vardir. (A.MUSA, İmani ve hakiki güzel Mektuplar)

Bu büyük evren kitabı ve varlıkların çeşitli mektupları, sadece bir kez yazılmış, sabit ve değişmez şeyler değildir. Bu kitap, devamlı devamlı yeniden yazılan ve bir anlam taşıyan,  herbir sayfasında ise yazılmış binlerce mektup bulunduran bir kitapdır.

 *kâinat kitab-ı kebîrini ve mevcudatın muhtelif mektubatını ânen feânen tazelendirmek, yani yeniden yeniye mânidar yazmak, yani birtek sayfada ayrı ayrı binler mektubatı yazmak (MEKTUBAT,24.Mektup)

Evren adı verilen şu büyük kitabın her bir harfi, özellikle de canlı olarak gördüğümüz her bir varlığın, her şeye bakan bir yüzü ve her şeye nezret eden bir gözü vardır. Her bir varlık diğerine bakar, onunla irtibatlı ve hepsi bir düzen ve intizam içinde birbirleriyle bağlıdır.

            Evrenin meydana gelmesi, atomlara ve atomaltı parçacıkların yaratılmasına bağlıdır. Ve gerek ilk yaratılışta gerekse ondan sonra, atomlar ve atom altı parçacıklar; devamlı değişim, hareketlilik, düzen ve bir intizam içindedir. Bu değişim, titreşim ve hareketlilik; ancak kudret kalemiyle yazılabilir.

*Tahavvülât-ı zerrât, Nakkaş-ı Ezelînin kalem-i kudreti, kitâb-ı kâinatta yazdığı âyât-ı tekviniyenin hengâmındaki ihtizâzâtı ve cevelânıdır (SÖZLER,30.Söz)

        Bu büyük evren kitabı, bir ve tek olan, kimseye ihtiyaç duymayan yazarının, kudret kalemiyle yazılan ve içinde yeryüzünden gökyüzüne kadar anlamlar yüklü olan, mucizevî bir kitaptır.

*şu kitab-ı kainatı kalem-i kudret-i samedaniyenin yazması ve zat-ı ehadiyetin mektubu (SÖZLER,22.Söz)

*kâinat baştan başa gayet mânidar bir kitab-ı Samedânî ve mevcudat ferşten Arşa kadar gayet mucîzane bir mecmua-i mektubat-ı Sübhaniye (ŞUALAR, 2.Şua)

Dr. Selçuk Eskibuçuk

www.NurNet.org

Risale-i Nurlara Sarılmak

Müslüman dinini iyi öğrenecek ki,                        

burada iman cevherini kaybetmesin.

O Mârifetullah’ta ilerleyecek ki,

Öbür âleme rahatlıkla göçebilsin.

 

Risaleleri durmadan okuyacak ki,

saldıran sefahatlerden kurtulabilsin.

Nurları araştırıp inceleyecek ki,

yakini bir imana sahip olabilsin.

 

Okuyanlarla çok temas edilecek ki,

Nurların üstünlüğü açık fark edilsin.

Derste ki uhuvvet net görülecek ki,

Çekinmeden onlara sarılabilinsin.

 

Ara vermeden derslere gidilecek ki,

öbür aleme bir ak yüzle gidebilsin.

Bu fikirle daim yaşayabilmeli ki,

ebedi alemde kârı elden gitmesin.

 

Vaktimizi  boş yere harcamamalı ki,

menfilere karşı mukavemet edilsin.

Hedefimizi sağlam tayin etmeli ki,

vücut dinamikliğe sahip olabilsin.

 

Biz Nurları okuyup araştırmalı ki,

bu fitneli asrın mahiyeti bilinsin.

Derslerden alâkamızı kesmemeli ki,

beklenen netice elde edilebilsin.

 

Ana hedef imanla ölmek olmalı ki,

Nurlardan ona sermaye temin edilsin.

İnsan önünü sağlam görebilmeli ki,

çaresi için Nurlarla sarmaşabilsin .

 

Müslüman ana kültürünü alacak ki,

noksanını tamamlama peşine koşsun,

Gayesi peşine durmadan koşmalı ki,

ihlas ile can vermeye durmadan coşsun.

 

Rabbine kulluğunu unutmayacak ki,

ana bahtiyarlığı elde edebilsin,

O huzuru daimiyi koruyacak ki,

yakini imanla ruhunu verebilsin.

 

 Nurlardan çok hayır gören,

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Okumak ve Bilmenin Ehemmiyeti!

Pek muhterem ve Aziz Kardeşlerim!

İnsan için ilim kadar kıymetli bir meziyet yoktur. Bu insan kulağından ve gözünden ne alabildıysa odur, başka olamaz. Yani: Nasıl kimselerden söz işitmişse ne okudu ise o renkle renklenir. Dinimizde Namaz çok mühimdir, fakat Namazı kılmadan evvel , o namaz nasıl kılınır öğrenilmesi lazım.

Kur’an-ı Kerim nazil olurken Allah bize ilk Ayeti Kerimeyle “Oku” diyerek okumayı emrediyor. Oku derken, Allahın adıyla oku. Yoksa Allahın adı anılmamadan, besmele çekilmeden yapılan her hangi iş ebter dir(bereketsizdir). Evet Allah ilk ayetle bize ilmi emrederken ilmin kıymet ve ehemmiyeti ortaya çıkmış oluyor.

İslâm kadar ilme önem veren başka bir din yoktur. Kur’an-ı Kerim’de sadece ilim kelimesi yüzbeş defa zikredilir. Bu kökten gelen diğer kelimelerle birlikte bu sayı sekiz yüzellidokuzu bulur. Ayrıca “akıl, fikir, zikr” gibi kelimeler Kur’an-ı Kerim’de çok zikredilir.

Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’de “Sakın ha cahillerden olma” (el-En’âm, 5/35) buyurulmuştur. Kur’an-ı Kerîm’in açıkça ifade ettiğine göre “Kulları içerisinde Allah’tan ancak âlimler korkar” (el-Fâtır, 35/28).

Kur’an-ı Kerîm’de ilmin her çeşidi övülmüş, bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağı açıkça belirtilmiştir: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? ” (ez-Zümer, 39/9). Mehmet Akif Bu ayeti kerimeyi açıklarken: Olmaz ya tabii biri insan biri hayvan diyor.

Yine Kur’an-ı Kerîm’de “Allah, içinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin değerini yükseltir” (el-Mücadele, 58/15) buyurulur

Peygamberimiz a.s.m. biz ümmetine bir çok Hadisi şeriflerle ilmin kadru kıymetini önümüze seriyor:

1- “Alimler yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleridir. Onlar benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir” (Keşfü’l Hafâ, H. No: 751).

2- Peygamber efendimiz (s.a.s), dualarında; “Allah’ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır” [Tirmizî, Daavât, 128);] “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım” [Tirmizî, Daavât, 68)] buyurururdu.

Görülüyor ki, dünya ve ahiret saadetinin anahtarı ilimdir. İlim amellerin en faziletlisidir. Yukarıdaki emir ve sözlerin ışığında İslâmiyet’le ilim birbirinden ayrılmaz iki şeydir.

3- “İlim öğrenmek için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allahın yolundadır.” [ Tirmizi İlim 2,(2696) İbni Mace)17, (227)]

4- “Kim ilim talep ederse, onun bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur” [ Tirmizi İlim 2, (2650)]

5- ” Hikmetli söz Müminin yitiğidir. onu nerede bulursa hemen alsın.” [Tirmizi ilim 19 (2688)]

6- ” Alimin ibadet edene üstünlüğü, benim sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir” [Tirmizi İlim 19,(2686)]

7- “İlim Çinde dahi olsa gidin alın” [ Binbir Hadis 126]

8- ” Sağlam imanın dayanağı, onun tahsili ve elde ettiği ilimdir.”[ Kütübü Sitte]

9- “Allah indinde ilim kadar faziletli biri şey yoktur” [Kütübü Sitte (4104)]

10- “İlim taleb etmek üzere yola çıkan hiç kimse yoktur ki, melekler onun bu yaptıklarından memnun olmasınlar. Onu üzere kanatlarını germemiş olsunlar.” [ Kütübü Sitte (6051)]

11- “Kim ilim öğrenmek için bir yola suluk ederse, Allah onu cennete giden yollardan birine dahil etmiş demektir…” [Ebu Davud ilim 7, (4108)]

12- “Kime ilimden sorulur, oda bunu ketmedip söylemezse (kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir.” [Ebu Davud ilim 9, (3658) Tirmizi ilim 3,(2651)]

13- “İlimden faydalanmak maksadı ile geçen bir saat. İbadet ve taatla geçirilen bir gün, üç ay oruç tutmaktan hayırlıdır.” [Binbir Hadis (535)]

14- “İlmi beşikten mezara kadar talep edin” [Kütüb-ü Sitte]

Hazreti Ali Kerremasllahu vecheh nin ilim hakkında şöyle güzel bir sözü var: “Bana bir harf öğretenin ben Kölesi olurum” demiş.

İlimlerin Şahı ve padişahı İman ilmi” olduğunu Üstadımız Bediüzzaman hazretleri: Mübarek sözü ile, bu zamanda iman, ilimsiz ayakta duramayacağını tasdik etmiş.

Evet! Şüphe yok ki İslam dininde İmandan sonra ilim gelir. Bununla beraber, bu zaman öyle bir zamandır ki, o İman cevheri mevcut düşmanlar karşısında ilimsiz dayanamıyor. Çünkü Karşımızdakiler bize ilimle saldırıyorlar. Bu sebepten Peygamberimiz a.s.m. “Euzu bil-lahi min lisanil alim” yani: (Bilgili dinsizlerin şerrinden Allaha sığınırım) buyurmuşlardır. Bu düstur: Bildiğini kötüye kullanan kimseler çok şerli olduğunu bize gösteriyor. Bundan dır ki Bediüzzaman Hazretleri: “Risale-i Nurlardan eğer yeteri kadar kuvvet alamadı iseniz onlarla tartışmayın” diyor. Çünkü Allah korusun, sizi imansız brakmaya o sebep olabilir.

Bu se Biz Nur Talebeleri İlimlerin Şahı ve padişahı olan İman ilmini ihtiva eden Risale-i Nurları çok okuyacağız. Her kes zamanına göre kendine: Ben günde ne kadar okuyabilirim sayfa sayısını kendine tayın ettikten sonra. Yani: en az 5 sahife olmak şartı ile onu okumadan yatıp uyumayacak demeli. Bu hususta okumanın sayfa numarasını ve insana sağladığı faydaları Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin dilinden sağdaki panoda göreceksiniz.

Bakın İlim hususunda İstiklak Marşı Şairimiz Mehmet Akif şiiri ile ne diyor:

İslamda ilim herkese iman gibi farzken,

Uğrunda ümürler boyu tahsil çağı azken,

Her yükselişin yolu imanla ilimken,

Har sahada hâkim yaşamak hakkı bizimken,

Cehlin niye biz kapkara kâbusuna daldık,

Öz cevherimizden nice yüz yıl geri kaldık.

Evet! Asrı karanlıktan kurtaran

Rabbin eli Üstad Bediüzzaman,

İman kurtarıcısıdır bu kahraman.

O çok ızdırap çekti sabretti durdu,

Mucize vâri birçok mefkûre kurdu.

Küfre karşı bize elmas kılıç sundu,

Nurlara dünyalar oldu kendi yurdu.

Rabbim, bu halkı Sen ilimsiz bırakma,

Rahman İsminle kuru onları yakma.

Ey insan! Fırsat sendeyken, çıkmadan can,

Nedamet et kardeşim, eldeyken imkân.

Tevbe et gelmeden o “İrciî” emri,

Unutma ki gelecek hesabın devri.

KADİRİN abdi

*************************************************

RİSALE-İ NUR OKUYUN DERSE GİDİN

Okuyun, kıymetli kardeşler, insan olduğunuzdan,

Okuyun, kızlar ve erkekler, çok düşman olduğundan,

Okuyun, bu kitaplar, çok faydalı olduğundan,

Okuyun, Rabbimizin ilk emri “Oku!” olduğundan.

Okuyun, etrafımızı fitne, fesat sardığından,

Okuyun, onlarla çok müşkül hallolduğundan,

Okuyun, bütün ehl-i tahkikin malı olduğundan,

Okuyun, ilerde sayısız pusu kurulduğundan.

Okuyun, âteist felsefeye cevap olduğundan,

Okuyun, o sizi cehaletten kurtaracağından,

Okuyun, kâinat kitabını net okuttuğundan,

Okuyun, bu zat bildiklerini hep yaşadığından.

Okuyun, fikri siyasetten uzaklaştırdığından,

Okuyun, zamanın yarasına iyi geldiğinden,

Okuyun, bizlere ihlas-ı kazandıracağından,

Okuyun, her şey onlarla iyice görüldüğünden.

Okuyun, bu zamanda geçerli ilim olduğundan,

Okuyun, iki hayata faydası çok olduğundan,

Okuyun, bir gün bizi buradan kovacaklarından,

Okuyun, önümüzde ebedi hayat olduğundan.

Okuyun, kâinat bizim için yaratıldığından,

Okuyun, biz kâinata hülâsa olduğumuzdan,

Okuyun, ücreti fazlasıyla verileceğinden,

Okuyun, mezardaki cevapları öğrettiğinden.

Allahım bu mübarek aylar ve geceler hürmetine, Peygamberimiz a.s.m ve diğer Peygamberler a.s. hürmetine Üstadımızın Ruhaniyeti ve Nur talebeleri hatrına, bizleri Kur’anı ahkamına uyanlardan eyle Kur’anın tefsirlerinden bu zamanın ihtiyaçlarına cevap veren Risale-i Nurları çok okumak iyi anlamak ihlasla amel etmek nasip ve müyesser eyle Amin Velhamdülil-lahi Rabbil’alemin.

Nurların Kemter Talebesi

Abdülkadir Haktanır

Rabbin eli Üstad  Bediüzzaman,

Risale-i Nur’ları Okurken Şu Hususlara Dikkat!

1. “Risale-i Nurları” okurken, “niyetimiz yalnız ve yalnız rıza-i İlahi olmalıdır.”

2. “Risale-i Nurları” okurken, “ihlâsı ve samimiyeti asla elden bırakmamalıyız.”

3. “Risale-i Nurları” “Kur’an’ı anlamak ve hayatına aktarmak” yani yaşamak için okumalıyız.

4. “Risale-i Nurları” “hakkını vererek okuyan” ve “okuduğunu elinden geldiği kadar yaşamaya çalışanlar” “imanla kabre girecekler” ve “kurtuluşa erecekler” inşallah.

5. “Risale-i Nurların” bu zamanın “bütün dertlerine” ve “yaralarına” “en etkili bir ilaç”, “en mükemmel bir çare” ve “en hızlı bir tedavi yöntemi” olduğunun farkında olmalıyız.

6. “Risale-i Nurun” “Kur’an’ın” bu zamandaki “en güzel tefsiri ve açıklaması” olduğunun idrakinde olmalıyız.

7. “Risale-i Nurları” “ibadet şuuruyla” okumalıyız.

8. “Risale-i Nurları” okumanın bizi her daim “Allah’a yönlendirdiğinin” farkında olmalıyız.

9. “Risale-i Nurları” okurken “tefekküre” özen göstermeliyiz. “Risale-i Nurlardaki tefekkürün” “bir sene nafile ibadete bedel olduğunun” farkında olmalıyız.

10. “Risale-i Nurları” okumanın “bela ve musibetlere karşı kalkan” olduğunu ve insanı koruduğunun farkında olmalıyız.

11. “Risale-i Nurları” okumanın aynı zamanda “Bediüzzaman Said Nursi” ile “manen görüşme olduğunun” farkında olmalıyız.

12. “Risale-i Nurları” okurken “bütün Müslümanlara” ve “hasseten nur talebelerine duada bulunmalıyız.” Bu şekilde onlarında yaptığı duaların içine “biz de dâhil oluruz.” “Bu kadar muazzam dua da inşallah makbul olur.”

13. “Risale-i Nurların” “Kur’an’i dille yazıldığının” farkında olmalıyız.

14. “Risale-i Nurlarda” kullanılan “kelimelere dikkat” etmeliyiz. Her bir kelimenin en “uygun yerde ve en uygun anlamda” kullanılmış olduğunu bilmeliyiz.

Bahattin DOĞAN

www.NurNet.org