Etiket arşivi: okuma programı

Barla Lahikasından Kalbe Gelenler

Rabbimize zerrat adedince şükürler olsun ki bir programın sonuna daha gelmenin hüznünü yaşıyoruz.. kardeşler vaktin nasıl geçtiğini anlayamadıklarını ifade ediyorlar. Barla lahikâsının samimi ve kalbî olarak kaleme alınmış mektupların arasında kâh sürurla kâh hüzünle muhatap olarak hususan Hulusi ve Sabri abilerin mektupları okuyunca kendimden utandım diyebilirim…

Onlar ;

mektuplarının neşredileceğini bilmemişler.. Üstad a ait ne varsa kendilerinin gibi bilmişler..

hayattaki bütün maksadlarını Kur’an a hizmet bilmişler..

Üstadımızın hissiyatıyla tam hislenmişler vs..
 
Ve,

Sevk-i menfaat,
Hırs-ı câh,
Küfür ve inad,
Gaflet ve kesel,
Şirk ve dalâl,
hastalıkları olanların Nurlardan istifade edemeyeceklerini bizlere ta o zamanlardan yazmışlar ..

Ve,
Gönül ister ki hemen Risaletü’n-Nurun umumunu yazıversem de mâmelekimde bulunan dürr-i yektâları istidadım nisbetinde mütâlaaya başlasam diyen Sabri abi gibi.. söylemek, hislenmek..

Ve,
Nefs-i emmarenin zebunu cin ve ins şeytanlarının hedefi olmaktan kurtulamadık ise de bu hasbî ve Kur’ânî hizmetten zevk alıyoruz, lâyıkıyla yapamıyorsak da yolunda bulunuyoruz. ifade eden Hulusi ağabey gibi teselli oluyor..

Ve,
Cenab-ı Zülcelâli ve’l-kemal Hazretleri muhterem Zât-ı üstadânelerini dünyalar durdukça, Nur Risalelerini rehberlikte, delâlette ve nur dellâllığında ilâ-âhirüddeveran kaim buyursun.. Amin (Asım abi),
 
Yâ Rab, şu Kitab-ı Mübînin infaz-ı ahkâmını teshil ve teysir ve dellâl-ı Kur’ân’ı da, âmâl ve makasıdında muvaffak ve cemi’ ihvanımla beraber bu kemter kulunu da, hulûl-i ecelime değin, Kitab-ı Mübîne hâdim buyur, duasıyla arîza-i âciziyeye hâtime veririm.(Hulusi abi)

Abiler gibi dua etmekten başka çare bulamadığımı itiraf edebilirim …
 
Ahmet Gözütok
Edebiyatçı-Yazar
 
www.NurNet.org

Şehzadeler Şehri’nde Risale-i Nur okumak

amasya.okuma“Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimâli var.”1 diyen Bediüzzaman Hazretleri ne kadar mükemmel bir hakîkate işâret etmiş.

Âhirzamânda sanal dünya ve görsel âlemin, insanları kendisine celb ve esir ettiği bir zamanda okumak ne kadar önemli bir haslet!

Allah’ın ilk emri de zaten oku değil mi? “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alekadan [kan pıhtısından] yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti.”2 ”Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku!”3 Okumak ve yazmak ile ilgili Rabbimiz böyle hitap ediyor biz kullarına. Oku emrini öncelikle kendi nefsimize almalıyız. Çünkü Rabbimiz “Oku!” diye direkt nefsimize hitap etmektedir. Sanırım okumak çok yönlü olmalı. İnsanı, çiçeği, böceği, hayvanları ve bitkileri mânâ-i harfî olarak tefekkürî okumak. Tekrâr tekrâr tâ başa dönerek okumak. Çünkü tekrârda te’kîd vardır. “Tuğla tuğla üstüne koymak tekrâr değil te’sîstir.” der Zübeyir ağabey.

Evet, nasıl ve neyi okumak? Önce Allah’ın adıyla “Bismillâh” ile başlayarak okumak. İnsanın simâsındaki Ehâdiyet tecellisini okumak, âlem-i asgar (küçük âlem) olan insanı okumak, önce enfüsî sonra afakî tefekkür sırasına uyarak, eşyâyı ve eşyâda tecelli eden esmâyı okumak.

Kur’ân’ı, kelâm-ı ezelî olarak, Cebrâil’in (as) Efendimiz’e (asm) okuduğu anı hatırlayarak okumak. Risâle-i Nûr’u, Kur’ân’a muhâtap olarak ve kudsiyetini Kur’ân’dan aldığını bilerek ve me’hazdaki kudsiyete şeffaf bir ayna olduğuna inanarak okumak.

Cisimleşmiş Kur’ân ve tecellî-i esmâ olan kitab-ı kâinat satırlarını okumak. Bürhan-ı nâtık (konuşan delil) olan Efendimiz’in (asm) hayatını ve onun (asm) hayatının her bir karesini ve sünnetini okumak ve yaşamak. Asr-ı Saâdet’in karelerini, her asra bakan cihetlerini atlamadan satır satır okumak. Sinekleri, böcekleri, hayvanları, bitkileri ve hâkezâ bütün mahlûkatı okumak.

Velhasıl “Kâinat mescid-i kebirinde Kur’ân kâinatı okuyor.”4 İşte onu dinlemek, o nûr ile nûrlanmak için onun sevdasına kapılarak geldik Şehzâdeler Şehri Amasya ilimize.

Gazetemizde hep gençlerimizin okuma programlarını ve onların tefekkürlerini okuyorduk. Şevk dolar ve gençlerimizi tebrîk ederdik. Âhirzamânda genç olmak zordu, ancak gençlerimiz o zorluğa rağmen okumayı başarıyorlardı. Ne bahtiyar gençlerdi onlar? “Dünya mâdem fânidir. Hem mâdem ömür kısadır. Hem mâdem gâyet lüzûmlu vazîfeler çoktur. Hem mâdem hayât-ı ebediye burada kazanılacaktır.”5 Öyleyse bizler de bir şeyler yapmalı ve okuma halkasına katılmalıydık.

Önce bölge toplantılarında aldık okuma programı kararını. Çünkü şahs-ı mânevînin kuvvet-i zahrını hissetmeliydik âlemimizde. Karar, Şehzâdeler Şerhi Amasya ili olarak tespit edilmişti. 6-12 Ağustos 2012 tarihleri arası Amasya ilimizde 5 ilden (Samsun, Tokat, Amasya, Çorum, Ordu) en az ikişer kişi katılacaktı programa. Meşâgil-i dünyeviye veya zarûrî gerekçeler olacak ki Çorum ve Ordu illerimiz programa katılamadılar. Biz Samsun’dan Selim ağabeyle 5 Ağustos günü yola çıktık. Tokat ekibi ise daha kalabalık gelecek biliyoruz. Hakîkaten de öyle oldu. Ahmet Kara ağabey, Mehmet Erbaş hocamız, Ömer hocamız, Halil hocamız ve hafta sonu da M. Ali Kaya ve Cihad hocalarımız Tokat ekibi olarak programa iştirâk ettiler.

Burada Amasya cemaati ağabeylerimize ayrı bir paragraf açmak zarûretini hissediyorum. İlk gün ihlâsı, sîmâsı ve etvârı ile i’timâd ve muhabbet evsâflarını üzerinde toplayan Oğuz ağabey o mütebessim hâli ile karşıladı bizleri. Engin, Tekin, Sedat, Burhan ve diğer ağabey ve kardeşlerimiz de aynı samîmiyet ve muhabbetle muhâtab oldular bizlere. İftâr ve sahûr programlarında ciddî hazırlıklar yaparak mahcûbiyet yaşattılar bizlere. Allah onlardan ebeden râzı olsun. Nûrun fedakâr kahramanları olmanın insicâmını ve sevdâsını yaşattırdılar bizlere.

Amasya insanlarında çok farklı seciyeler hissettik. Çok sıcakkanlı ve sâkin insanlar olarak gördük onları. Şehirde bir sâkinlik ve sessizlik var sanki. Bunun sebebini de âcizâne şöyle tefekkür ettik. Amasya Osmanlı Şehzâdelerinin terbiye-i İslâmiye ile eğitildiği bir şehir. Bu hâl asırlardır devam etmiş olmalı ki şehir insanlarına da yansımış. Zaten târihî mekânları ve camileri ile asırlara götürüyor Amasya bizleri. Târîh kokuyor her tarafı sanki. II. Beyâzıd Camii’nde namaz kılmak ayrı bir huşû’ veriyor insana. Zaten Ramazân Ayı’nın bereketi ve mâneviyatı bütün hasselerimize işliyor program boyunca.

İlk akşam her günümüzü saat saat planlayarak başladık okuma programımıza. Meşveret ile planladık zamanımızı. Sabah saat 09.00-11.00 arası şahsî okuma. 11.00-12.30 müzâkereli ders. 12.30-13.30 arası öğle namazı. 13.30-15.00 şahsî kemalât, Kur’ân ve cevşen okuma. 15.00-16.30 mütalâalı ders. 16.30-18.30 ikindi namazı, serbest okuma ve gezi. 18.30-19.30 Beraber Hizmet Rehberi okunması. 19.30-22.30 iftâr vakti, akşam, yatsı ve terâvîh namazları. 22.30-23.00 cemaat dersi. 23.00-24.00 soru-cevap tarzında külliyattan dersler ve merak ettiklerimiz. 24.00-02.30 uyku saati. 02.30-04.00 arası sahûr. 04.00-06.30 arası sabah namazı ve sabah dersi. (Sabah derslerimizde Hutbe-i Şâmiye derslerinin verimini unutamayız. Harîka hakîkatlerle müşerref olduk. Yeni yeni tefekkür pencerelerinin açıldığını hissettik elhamdülillâh.) 06.30-09.00 arası dinlenme olarak bir günlük programımız tamamlanmış oluyordu. Bu programda çok küçük şahsî aksamaların dışında genelde bir aksama yaşanmadı. Program çok verimli ve bereketli geçiyordu. Bundaki sırrın da şahs-ı mânevînin tezâhürü ve bereketi olduğuna inanıyorduk. Çünkü bu okuma programı bölge meşveret kararı ile alınmıştı.

Son olarak özellikle müzâkereli ve araştırmaya dayalı derslerimizden de bahsetmek istiyorum. Çünkü programın en verimli ve kalıcı olan okumaları bu bölümde olduğuna inanıyorum. Müzâkereli derslerde özellikle fikr-i infirâdîden kaçınmak ve kardeşlerin nazarı ile bakabilmek ve aklı ile düşünebilmek gerekiyor. Şahs-ı mânevînin bereketi ve te’sîri çok önem arzediyor olmalı.

Ayrıca “sırr-ı ihlâs ile iştirâk ve sırr-ı uhuvvet ile tesânüd ve sırr-ı ittihâd ile teşrikü’l-mesâi kâideleri ise o iştirâk-i a’mâlden hâsıl olan umûm yekûn ve umûm nûr6” her birimizin âlemine inikâs ediyor ümidindeyim.

Araştırmaya dayalı Risâle-i Nûr derslerimizden de çok istifâde ettik. Özellikle Üstad’ın “Cadde-i Kübra-i Kur’âniye” dediği mesleği nedir ve bu bağlamda meslek-meşrep ayrımlarını paylaştık. Yalan bitti! Ya doğru ya sükût bağlamında Külliyat’ı taramamız ve ilgili bahisleri bir bütün olarak okumamız ise çok faklı pencerelerin âlemimizde açılmasına vesile oldu. “Sırr-ı inna a’tayna”dan, âhirzamân eşhaslarına ve hizmetimize tevâfuk eden hadîslere kadar paylaşımlarımız da çok şevk verici ve bir o kadar da merak uyandıran okumalarımızdı. Üstad’ın hayatına tevâfuk eden ve Üç Said’i net olarak gösteren hadîsler ise ayrı bir heyecan verdi bizlere. Nazar konusu, mezheplerin tevhid edilmesi bahsi, insaniyet-i kübra olan İslâmiyet ve müsbet Avrupa bahisleri de çok feyizli geçen derslerimizdi. Ağabeylerimiz hem not alıyor, hem de kısa kısa bahislerin Külliyat’tan yerlerini indeks olarak tutuyordu. Günler geçiyor bizler hızla okumalarımıza devam ediyor ve her gün yeni yeni hakîkat perdelerinin aralanması ile Risâle-i Nûr’dan yeni hakîkatlerle mülâki oluyorduk.

Elhamdülillâh bir haftada enfüsî âlemimizde bir tecdîd ve dezenfekte olmaya vesîle olan okumalarımız olmuştu. Artık ayrılık zamanı gelmişti; ağabeylerimize sarılarak helâlleştik ve mahall-i ikâmetlerimize avdet ettik elhamdülillâh. Tekrârını kaçırmamak dileğiyle herkese çok çok teşekkür ediyor ve özellikle Amasyalı ağabeylerden Allah ebeden râzı olsun diyorum.

Baki Çimiç

www.sentezhaber.com

Dipnotlar:

1- Sözler, 2004, s. 1121, 2- Alâk Sûresi-1,2,3,4,5, 3- Kehf Suresi, 27, 4- Sözler, 2004, s. 58, 5- Mektubat, 2005, s. 118, 6- Lem’alar, 2005, s.399

 

NET Nesil Gençler Mannheim´da buluştu!

Geçtiğimiz ayın başında gerçekleştirilen okuma programında ilk defa Almanya’nın farklı şehirlerinden bir araya gelen gençler, program boyunca uhuvvet ve muhabbetlerini geliştirdiler. Program sonunda ise birbirleri ile irtibatlarını kesmeden daha da kuvvetlendireceklerine dair söz veren gençler sözlerinde durdu ve bir buluşma tertiplediler.

Wittlich ve Mainz bölgelerinden programa katılan gençler, Mannheim´daki kardeşlerini ziyaret ettiler. Barla Medresesinde gerçeklesen buluşmada, 40’a yakın genç Nur talebeleri genel dersten sonra birbirleri ile hasbi hal etme fırsatı buldular. NET Nesil Platformu eğitim sorumlularının yapmış olduğu açıklamalarda “Avrupa’daki Nur Talebelerinin birbirleri ile irtibatta olması ve birbirlerini tanıması hizmetin geleceği açısından çok önem arz ediyor. Hizmet gezileri ve ziyaretleri belirli aralıklarla devam edecek.”

Son yıllarda Avrupa Risale-i Nur hizmetinde, bilhassa genç Nur Talebelerinde gözle görünür bir hareketlenme ve çalışma var. Bu çalışmaların devamı için proje çalışmaları ve aktif okuma programları NET Nesil Platformu tarafından yapılmakta, teşvik ve takip edilmektedir.

www.NurNet.org

“Büyüklere Okumalar” Programı Soma’da Yapıldı

Manisa ve kazalarındaki nur talebeleri tarafından düzenlenen “Büyüklere Okumalar” programının onuncusu 27 Ağustos-3 Eylül tarihleri arasında Soma’da yapıldı. Manisa’dan Gebze’ye, Samsun’a kadar bir çok Risale-i Nur sevdalısı programa iştirak etti.

Risale-i Nurların okunduğu ve mütala edildiği, nur talebeleri arasındaki muhabbete vesile olan proğram her sene olduğu gibi bu sene de dolu dolu geçti. Bu yıl derslerde genelillikle nübüvvetle ilgili bahisler mütalaa edildi.

Programın son gününde düzenlenen muhabbet pilavında ise Risale-i Nurlardan dersler okundu, hatıralar ve İslam alemindeki hizmetler anlatıldı. Muhabbet pilavına İstanbul’da Risale-i  Nur hizmetinde bulan Ahmet Tanyel ve Mehmet Karasan ağabeyler ile Manisa ve havalisindeki nur talebeleri katıldı.

risale haber

Vakıf’larla 72 Saat

Ankara’da yapılacak olan Vakıf Okuma Programından haberdar olunca ben de katılmak istedim, Allah da nasip etti.

Ankara’ya akşam namazı saatlerinde vardık, birbirlerini sadece Allah için seven bu insanların bu kardeşlerin içinde olmayı Allah’ın bana bir lütfu diye düşünüyorum.

O huzur ve ferahla yemeklerimizi yiyip dersimizi yapıp bize ayrılan odalarda istirahata çekildik.

Saat 04.00 da teheccüt namazı kılmak için kalktık teheccüt namazı ve ardından sabah namazlarımızı da eda edip 8.30 da yapılacak olan kahvaltıya kadar istirahat ettik.

Her grup yemeklerin dağıtımı için sırayla nöbetçi oluyor,

İlk sabah kahvaltısını vermek bizim grubun vazifesi idi, yaklaşık 200 kişiye kahvaltılarını ikram ettik, diğer öğünlerde gelenlerin sayısı gitgide artınca, ben

-İyiki nöbet erken geldi bu kadar insana yemek vermek oldukça yorucu olacaktı diye sesli düşündüm, vakıf olmanın farkını orada gördüm, çünkü böyle düşünen sadece bendim, oysa vakıf kardeşler bunun bir hizmet olduğunu, verilen ikramın, yapılan hizmetin daha fazla insana ulaşması sevap olarak bize dönüyor ve Allah’ın rızasını celp ediyor diye alemlerinde böyle fikirler var olduğunu müşahede ettim.

Toplumumuz bu tip insanlardan bu tip fertlerden oluşsa dünyada hiçbir keder, sıkıntı, kavga gibi olumsuz hiçbir şey yaşanmaz, dahası cenneti dünyada yaşamaya başlarız. Böyle bir kanıya varmama neden olan birkaç örnek arz edeyim;

Hiçbir kardeşimiz kendini düşünmüyor, himmetini başkasına yöneltmiş, kendi içmek için doldurduğu suyu, çayı yanına gelen arkadaşına hiç tereddütsüz sunuyor, abdest almak için sıra bekleyen kardeşlerin sonradan gelene sırasını vermek çok sıradan bir durum, ben iyi yerde oturayım daha rahat odada yahut yatakta yatayım diye böyle bir düşünce alemlerinde yok, bilakis arkadaşımı daha nasıl rahat ettirebilirim diye düşünüyorlar, bunun sohbet esnasında koltuklar boş iken yerde oturulması en güzel kanıtıdır sanırım.

Yapılan sohbet ve meşveretlerde gayeyi hayallerinin;

İnsanlığa nasıl faydalı oluruz? Huzurun reçetesi, mutluluğun ilacı, kötülüğün, anarşinin, savaşların panzehiri olan islamiyeti insanlara nasıl götürürüz? Kuran’ın bu zamandaki tefsiri olan Risale-i Nur’ları dünya insanlarına nasıl tanıtırız ? gibi manaların olduğunu gördüm ve ellerinden gelen her türlü gayreti gösterip hiçbir fedakarlıktan çekinmeden bu davada ilerlediklerine şahit oldum.

”Bir dava uğruna canını verecek erler varsa o davanın zafere ulaşması çok yakındır”diyor bir düşünür.

Filipinler, Japonya, Amerika, Malezya, Bulgaristan, Yunanıstan dahası Balkanlar, Orta doğu, Uzak doğu ülkeleri ile münasebete geçilmiş, oralarda dershaneler açılmış. Hıristiyan, Ataist, Budist vs. her türlü dinden olanlara Risale-i Nur’ları dağıtıp okumalarını temin etmişler ve ediyorlar.

Katiyen biz daha rahat nasıl yaşarız? Kendimiz için neler yapabiliriz? diye bir düşünce akıllarında zerre kadar yer tutmuyor.

Çanakkale’ye okumak için giden kardeş oradaki sefahati görünce “benim bu insanlara yardım etmem lazım, bu hizmete kuvvet vermem gerekir” diyerek vakıf olarak dersanede kalmaya başlıyor. Oysa ilk gün “imanım zedelenir” diye korkup kaydını bile yaptırmadan geri dönmeyi düşünmüştü.

Ben bu kardeşimizin yaptığını İspanya’yı fetih için giden Tarık bin Ziyad’ın yaptığından daha farklı göremiyorum.

Dershanelerdeki çorbaya kanaat getirip dünya insanlarını, gençlerimizin, çocuklarımızın, dahası herkesin istikballerini dert edinen, cenneti kazanıp hakiki ve ebedi saadetlerinin teminine çalışan bu kardeşlerimizi görünce, “kendisi çamur yiyip bize bal tulumbacıkları sunan üzüm asması” geldi aklıma.

Sahabeden birinin evine götürdüğü misafire ikram edecek sadece bir kişik yemek olunca gece karanlıkta lambayı yakmayıp kendi kaşığını tabaktan boş olarak götürüp getirdiğini hatırladım.

Bu arada Şemsettin Türkan ağabeyimizin dershane ziyaretinde anlattıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Prens Charles’tan Mandela’ya Kofi Annan’dan Jackues Chirak’a kadar bir çok devlet büyüğüne Risale-i Nur’ları hediye eden, yüzlerce ülkenin kütüphanesine bu kitapların koyulmasını temin eden bu ağabeyimiz, ikiz kulelerde 110. katta akşam güneşi batışını seyrederek yanındakilerle birlikte ezan okuyup cemaatle akşam namazını kıldığını anlattı.

Fransız uçağında yolculuk esnasında namaz kılmak için hosteslerin kendisine hostes kabininde namaz kılmasını temin ettiğini daha sonra bu jestleri karşısında onlara kitap hediye ettiğini dinledik.

Bu kardeşlerimiz dernekler kurup ülkemize gelen yabancı öğrencilerin her türlü ihtiyacını karşılamaya çalışan, onlara Türk misafirperverliğinin en üst seviyede örneklerini gösteren, değişik ülkelerin kitap fuarlarına gidip kitap okumayı seven insanların, okudukları kitapların arasına Risale-i Nur’ları da ekliyorlar, onlarla tanışıp dinimizi anlatıyorlar.

Bütün bunları yapan insanları öyle zannettiğiniz gibi zengin ve imkanları bol diye düşünmeyin, onlar sadece Allah’a inanmışlar, gücünü kuvvetini ve yaptıklarının karşılığını sadece Allah’tan bekleyen pırıl pırıl yüzleri olan, geleceğe istikbale ümitle bakan sımsıcak insanlar.

Vakıfların fedakarlıklarının seviyesinin, sadece dünyalarını değil ahiretlerini de feda edebilecekleri bir seviyede olduğunu anladım.

Allahım beni de bu insanlarla birlikte haşret” diye dua ediyor duama iştiraklarınızı bekliyorum. Amin…

Çetin

Editörün notu: Bütün mesaisini iman ve Kuran hizmetine sarf eden, islamiyetin ihyası ve insanların ebedi hayatlarının kurtuluşu için çalışan, vakitlerini ilim ve irfan tahsili ile geçiren Kuran talebelerine vakıf denmektedir.

www.NurNet.org