Etiket arşivi: Prof. Dr. Fatih Satıl

Yemişlerin Sultanı: Üzüm

Kur’an-ı Kerîm’de çokça zikredilen meyvelerden birisi olan üzüm 11 ayette geçmektedir. Rabbimiz biz kullarına sunduğu ikram ve nimetlerle ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Gökten su indiren O’dur. Sonra Biz onunla her çeşit bitkiyi çıkarırız. O bitkiden bir filiz, ondan da büyüyüp birbirinin üstüne binmiş taneler, başaklar çıkarırız. Hurma tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm, zeytin ve nar bahçeleri yetiştiririz…” (En’âm, 99)

Kur’an-ı Kerîm’de pek çok bitki arasından üzümün çokça zikredilmiş olması tesadüfî değildir. Çağımızda çok daha iyi anlaşılmıştır ki, bu bitkinin insan sağlığında çok önemli bir yeri bulunmaktadır.

Üzümün insan sağlığı açısından önemi

Üzümün, ilk ortaya çıkan filizlerinden, son hâline kadar her halinden faydalanılır. İlk oluşan incecik yeşil filizlerinin ekşimtırak bir tadı vardır ki bazı hastalıklar için kullanılır. Üzüm olgunlaşmadan önceki hali olan koruk hoş bir yiyecektir. Bundan, safra hastalarına faydalı şuruplar yapılır. Olmamış üzüm suyu (koruk) ve asma filizlerinin suyunu içmek vitiligo ve sedef hastalıklarının ilerlemesini durdurur. Ayrıca, yemeklerde kullanılmak için ekşi elde edilir. Üzüm suyunda yoğun bir şekilde bulunan potasyum minerali vücut sıvılarında basınç oluşmasına yardımcı olur ve asit-baz dengesini sağlar.

Üzüm, tıbbî faydaları çok olan kuvvetli bir gıdadır. Araba için benzin ne ise insan hareketinde de enerji odur. Üzüm, kalorisi yüksek olan bir gıdadır ve bu nedenle büyük bir enerji kaynağıdır.

Üzümün yorgunluğa iyi gelmesi, kalorisinin yanı sıra, içindeki C vitamininden kaynaklanmaktadır. İçerdiği A, B1 ve B6 vitamininin yanı sıra kalsiyum ve fosfor sayesinde zindeliğe vesile olur.

Bedenî ve zihnî gücün artmasında faydalı olarak yaratılır. Kan yapımında yararlıdır. Kalbin kuvvetlenmesine sebeptir.

Üzümün idrar artırıcı özelliği de vardır, kanın temizlenmesinde rol oynar. Vücutta biriken zararlı maddelerin dışarı atılmasına vesile olur. Yüksek tansiyonu düşürmesi yanında yatıştırıcı etkiye sahiptir. Kabızlığa iyi gelir. Hâsılı üzüm “yemişlerin sultanı” denmeyi hak edecek bir meyvedir.

Hem gıda hem de yemiş

Risale-i Nur’da üzümün hem gıda hem de yemiş olması ile ilgili olarak şu ifadeler yer alır: “…Evet, bu iki meyve (hurma ve üzüm), hem gıda ve kut, hem fâkihe ve yemiş, hem çok lezzetli taamların menşeleri olmakla beraber, susuz bir kumda ve kuru bir toprakta duran bu ağaçlar, o derece bir mucize-i kudret ve bir harika-i hikmettir ve öyle bir helvalı şeker fabrikası ve ballı bir şurup makinesi ve o kadar hassas bir mizan ve mükemmel bir intizam ve hikmetli ve dikkatli bir sanattırlar ki, zerre kadar aklı bulunan bir adam, “Bunları böyle yapan, elbette bu kâinatı yaratan zât olabilir” der.”

Ceviz içli çekirdek

Özelliklede zihin açıcı özelliği nedeniyle sınavlardan önce çekirdekli kuru üzüm tavsiye edilir. Ama birçoğumuz üzümü yerken çekirdeğinden muzdarip oluruz ve atarız. Halbuki üzümün çekirdeği bugün ilaç olarak kullanılmaktadır.

Uzmanlar, üzüm çekirdeklerinin faydalarını saymakla bitiremiyorlar: Üzüm çekirdeği, zayıflamış kan damarlarını güçlendirip normal sağlıklarına dönmesine, dolaşım bozukluklarının düzelmesine ve önlenmesine vesile olacak bir yapıda yaratılır. Üzüm çekirdeği damarların yenilenmesinde rol aldığı için ayrıca anti-aging faydası vardır.

Ayrıca çekirdek, bağ dokularını güçlenmesine sebep olup, cilt sarkmasına engel oluyor. Cildin elastik, yumuşak ve düzgün olmasında faydalı olup sağlayarak yaşlılığı geciktirir. Üzüm çekirdeğinde tavsiye edilen miktar ise günde 150 ile 300 miligram.

Üzüm çekirdeğinin içerdiği proantosiyanidin, bilinen en güçlü faydası antioksidandır. Üzüm çekirdeğinin antioksidant yararı vitamin E’den 50, vitamin C’den de 20 kat daha fazladır.

Evet, üzüm tanelerinin içerisine çok hassas mizanla yerleştirilmiş olan bu vitaminler ve gıdalar çok maharetli sanat ve çok hikmetli bir intizamla yaratılmışlardır. Bunu Risale-i Nur’un şu ifadeleriyle anlatalım: “…Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve lâtif ve renkli bir mahfazayı giydirmek; ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hafızası ve programı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak; ve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak; ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı dikkat, aynı hikmet, aynı harika-i sanatı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette bedahetle gösterir ki; bu işi yapan, bütün kâinatın Hâlıkı’dır. Ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak Onun fiilidir.”

Prof. Dr. Fatih Satıl – zaferdergisi.com

Bedenin ritmi: Biyolojik saat nedir?

Bazı sabahlar saatiniz çalmasa da neden kendiliğinizden uyanırsınız? Ya da neden tam da öğün saatlerinde yemek yeme ihtiyacı hissedersiniz? Gün içinde karşılaştığımız bazı olaylarda adeta bir saat bize neyin, ne zaman yapılması gerektiğini hatırlatır. İşte bu, Yüce Rabbimiz’in vücudumuza yerleştirdiği bir saattir. Ancak gerçekte ne beynimizde akrep ve yelkovan vardır, ne de içimizdeki organların bunlara bakacak gözleri… Bilim adamları bedenimizin derinliklerinde saklı bu saati, “Biyolojik Saat” olarak isimlendirmektedirler.

Biyolojik Saat Nedir?

Evrendeki her şey gibi, canlıların vücut faaliyetleri de belirli bir düzen içerisinde gerçekleşir. Bunlar günlük, aylık ya da yıllık periyotlar içerisinde olabilir. 

Günlük olan, yani 24 saatlik periyotlarla gerçekleşen bu duruma “Biyolojik Saat” denir. Biyolojik saat, adından da anlaşılabileceği gibi canlılarda zamanı ölçmeye yarayan bir mekanizmadır. En güzel örnek, uyku döngümüzdür. Günün belirli saatlerinde uyur, belli saatlerinde uyanık kalırız ve bunu sürekli tekrar ederiz. Ruh halimiz, hormon düzeylerimiz, uyku düzenimiz, beslenme saati, vücut ısımız ve metabolizmamız, hepsi günlük bir ritim içinde çalışır.

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı gibi, insanlar da dâhil yaşayan organizmaların bir iç biyolojik saati olduğu bilinen bir gerçekti. Ancak, bugüne kadar bu saatin nasıl çalıştığı konusunda yeterince bilgi edinilememişti. İşte 2017 Nobel Tıp Ödülü’nün sahipleri, Biyolojik saatimizi inceleyen ve iç yüzünü aydınlatan ABD’li bilim insanları Jeffrey C. Hall, Michael Rosbash ve Michael W. Young oldu. 

Nobel Tıp Ödülü Getiren Buluş: Biyolojik Saatin Çalışma Mekanizması 

Jeffrey Hall ve Michael Rosbash, örnek organizma olarak meyve sineklerinin DNA yapısında, period geni diye adlandırılan bir kısmın, biyolojik saatin düzenlenmesinde etkili olduğunu buldular. Ancak bu buluş biyolojik saatin nasıl çalıştığını açıklamada yeterli değildi. Çünkü period geninin aktivitesinin durdurulabilmesi için, sitoplazmada üretilen PER geninin çekirdeğe ulaşması gerekiyordu. Peki, bu nasıl gerçekleşiyordu? Bu soruya da cevap bu yılki Nobel Tıp Ödülü’nün üçüncü sahibinden geldi. Michael Young “zamansız” ve “çift zamanlı” diye adlandırılan iki gen daha keşfetti. Bu iki genin PER proteininin hücre çekirdeğine girebilmesini ve period geninin aktivitesinin durdurulmasını sağladığını gösterdi. Böylece 24 saatlik bir döngünün nasıl gerçekleştiği çözülmüş oldu.

Saat Nerede? 

Biyolojik saat beyinde bulunan bir ana saat tarafından kumanda edilir. Biyolojik saat, insanlarda, beyinde epifiz adını verdiğimiz nohut büyüklüğündeki bir bezin içindedir. Merkezdeki “suprchiasmatic nucleus (SCN)” adı verilen hücre topluluğu clock (saat) proteinleri salgılayarak biyolojik saati komuta eder. Ayrıca, bu ana saat tarafından yönetilen böbrek, akciğer, karaciğer ve damar gibi çeşitli organlarımızda bulunan ve sadece bulundukları organı etkileyen çevresel saatler de vardır. 

Ya Saat Bozulursa… 

Uzak mesafeli uçak yolculuğu (jetlag), vardiyalı çalışma, gece yemeler, gece ışık kirliliği ve ağır hastalık hali gibi durumlarda dış çevre ile biyolojik saatimiz arasında geçici bir uyumsuzluk doğduğunda biyolojik saat bozulabilir.

Bilindiği gibi, uzun uçak yolculuklarından sonra varılan şehirdeki saat farkı nedeni ile yaşanan şaşkınlık, afallama ya da uyku ve iştah sorunları bu bozulmanın bir sonucudur. Çünkü tüm canlıların bedenleri, kusursuz bir denge içerisinde işlemek ve içinde bulunduğu ortamın tüm koşullarına yine en kusursuz şekilde uyum sağlamak amacı ile programlanmıştır. Yaratılışı gereği vücut, her zaman yaşanan bölgedeki düzenini sürdürmek istemekte, ancak gerekli ipuçlarını alamamakta ve bu yüzden de bocalamaktadır. 

Biyolojik saatin bozulması sonucu; hormonal düzensizlik, obezite, diyabet, uyku bozuklukları ve kanser gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Fakat bozulan ritmin ortaya çıkarabildiği en büyük rahatsızlık, bipolar bozukluk-manik depresif bozukluktur. Son yıllarda gittikçe artan SAD (Seasonal Affective Disorder), yani “Mevsim kaynaklı bozukluk” denilen rahatsızlığın sebeplerinden biri de budur aslında. 

Biyolojik Saatimizi Kim Kurdu?

Sonuç olarak biyolojik saat, canlıların her türlü faaliyetlerinin zamanlamasını belirleyen, her an bizi takip eden ve içinde bulunduğumuz ortama göre ayarlamalar yapan, üstün bir aklın ve gücün varlığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla küçük ya da büyük, düzen olan her yerde, mutlaka bu düzenin bir kurucusunun ve koruyucusunun olması gerekir. “O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır” (A’lâ suresi, 2) ayeti bize bu düzenin sahibini bildirmektedir.

Vücutta biyolojik saat tarafından yapılan 24 saatlik programlama bizlere Kuran’da da şu ayetle haber verilmektedir: “O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır.” (Furkan suresi, 47)

Aynı şekilde evrendeki biyolojik saat ile ilgili olarak da şu ayet dikkat çekicidir: “Gökleri ve yeri hak ile yarattı. O, geceyi gündüzün üzerine, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor; Güneş ile Ayı da itaatkâr kıldı. Onların hepsi de belirlenmiş bir vakte kadar akıp gider. Bilin ki, Onun kudreti herşeye üstündür ve O çok bağışlayıcıdır.” (Zumer suresi, 5)

Hayat kılavuzumuz olan Yüce Kitabımız bizlere biyolojik saatimize uygun olarak ibadet vakitlerimizi, Rum Suresi 17. ve 18. ayetlerinde şöyle bildirmektedir: “Haydi siz, akşama ulaştığınızda, sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde göklerde ve yerde hamd kendisine mahsus olan Allah’ı tesbih edin.

Prof. Dr. Fatih Satıl – Zafer Dergisi

Macunu İçinde Doğal Diş Fırçası

Hepimiz dişlerimizin sağlıklı olmasını isteriz fakat diş macunlarının kimyasal içerikleri ve zararları hakkında yazılanlar da moralimizi bozar. Peki, size macunu içinde doğal bir diş fırçası var desem!

Bu öyle bir fırça ki, tamamen doğal bir ağaç dalından yapılmış. Ayrıca diş macunuyla kullanılmıyor, çünkü ağacın içinde macundan daha sağlıklı ve etkili doğal bir öz var.

Bu aynı zamanda çevre dostu bir diş fırçası: Ne plastikten yapılmış, ne kimyasal katkı maddeleri içeriyor, ne de alüminyum macun tüpleri var.

Aynı zamanda ekonomik; yani bütün diş fırçalarından daha ucuz.

En önemlisi de çok sağlıklı. İşte bu mucizevî diş fırçasının adı: MİSVAK.

Bilim dünyasında Salvadora persica ismi verilmiş olan ve halk arasında “Erak (Arak) ağacı” olarak bilinen ağacın kalem biçiminde kesilip yontulan dalları ‘misvak’ adıyla insanlar tarafından diş temizlemek amacıyla kullanılır. Hindistan’a kadar uzanan bölgelerde yetişen bu step bitkisi; kokusu güzel, meyvesi yenebilen bir bitkidir.

İçeriğinde neler var?

Uzmanlar, taze ve yaş olan misvakların 20’nin üzerinde faydalı kimyasal bileşik içerdiğini söylüyor. Misvakta diş sağlığında önemli rolleri olan; Beta-sitosterol, m-anisic acid, thiocyanate (SCN), organik bileşikler, glikozitler, flavonoidler, yüksek oranda salvadorin ve trimethylamin gibi alkaloidler, sodyum chlorid ve potasyum chlorid, fluorid, silica, sülfür ve C vitamini ile birlikte az miktarda tanen, saponinler, steroller ve silica gibi çeşitli mineraller bulunur.

Ege üniversitesinde yapılan bir araştırmada liflerinde baklava dilimi şeklinde anizotrop basit prizmatik bitki kristallerinin olduğu anlaşılmıştır. Bu kristaller sayesinde dişlerde mekanik temizliğe de katkı sağlar.

Misvakın faydaları

Dişlerin temizlenmesi ve parlaklık vermesinin yanında tükürük salgılanmasına da yardımcı olan misvakın, ağız ve vücut sağlığına faydaları çoktur.

Misvak ağacı üzerinde yapılan araştırmalarda; misvakın dişleri güçlendiren ve çürümeyi önleyici, lekelere karşı etkili, antiseptik özellikli, diş etlerini sıkılaştıran, ağız içi asit salgısını dengeleyen, kanamayı durdurucu ve beyazlatıcı özelliğe sahip olduğu belirtiliyor.

Misvakta, piyasadaki diş parlatıcılarının içinde de bulunan ‘silica’ vardır ki bu madde dişlerde taş oluşumunu önler.

Misvak diş eti iltihabında da oldukça faydalıdır. Misvakın mikrop öldürme ve iltihap önleyici özelliği, kök ve dallarındaki ‘beta-sitosterol’ maddelerine bağlı olduğu düşünülmektedir. Bilindiği gibi iltihaplanma olduğunda, kandaki asit seviyesinde de bir artış olur. Misvakın içindeki bazik madde bu asiti nötralize ederek dokuyu sakinleştirir. Böylece iltihabın yayılması da önlenmiş olur. Aynı şekilde misvaktaki ‘thiocyanate (SCN) maddesi diş çürümesine yol açan bakterileri ortadan kaldırır.

Misvakın diş sağlığı üzerindeki olumlu etkilerinin yanında vücut için de birçok faydaları vardır

Misvak bitkisinin yaprakları kuvvet verici, ateş düşürücü ve yatıştırıcı, meyveleri ise gaz söktürücü ve idrar artırıcı olarak kullanılır. Misvak yağı eklem ağrılarına karşı faydalıdır. Misvak tohumu mide kuvvetlendiricidir.

Sevgili Peygamberimiz (asm) misvak kullanmayı tavsiye etmişlerdir

Bundan yaklaşık 1400 yıl önce âlemlere rahmet olarak gönderilen Kâinatın Efendisi Peygamberimiz (asm), beden, ağız ve diş sağlığına dikkat çekerek: “Misvak kullanınız. Çünkü o ağzı temizler ve Allah’ın (cc) rızasına vesile olur” buyurmuşlardır.

Prof. Dr. Fatih Satıl – zaferdergisi.com

Kaynaklar:

1. Almas K. Al-Zeid Z. (2004). The Immediate Antimicrobial Effect of a Toothbrush and Miswak on Cariogenic Bacteria A Clinical Study. J Contemp Dent Pract. 15:105-14.

2. http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=29770

3. Halawany H.S. (2012). A review on miswak (Salvadora persica) and its effect on various aspects of oral health. The Saudi Dental Journal. 24: 63–69.

Üç Harfli Mucize: DNA

DNA, her hücrenin çekirdeğinin içinde bulunan ve organizmaya ait tüm genetik bilgileri taşıyan çift sarmal şeklindeki bir moleküldür. Hücrelerde DNA, kromozom olarak adlandırılan genetik birimlerde saklanırlar. Bu yapıyı, bir makara etrafına sarılmış ipliğe benzetebiliriz. Ancak elektron mikroskobu ile görülebilen bir kromozom içindeki DNA ipliğinin uzunluğu bazen 10 cm’yi bulabilir. Bir hücredeki bütün DNA’lar açılsaydı 2 metre uzunluğunda bir iplik kadar olurlardı. İnsan vücudunda 100 trilyondan fazla hücre olduğunu düşünürsek bir insandaki toplam DNA’nın uzunluğu da yaklaşık 200 milyar kilometre olacaktır.

2 metre uzunluğundaki DNA, 6 mikron büyüklüğündeki hücre çekirdeğine nasıl sığıyor?

İlk başta karmaşık ve biraz da imkânsız gibi görünen DNA paketlenmesi işi bilim insanlarınca “süper kıvrımlar” görüşü ile açıklanmaktadır: Yani DNA kıvrılarak boncuk şeklinde ve daha sonra kendi üstüne tekrardan kıvrılarak bir süper kıvrım (supercoil) şekli verilir. DNA, bu şekilde kendi üzerine katlanan çifte sarmal halinde olmasaydı genetik kodumuz belki de vücudumuza sığmazdı. 

Peki, bu kadar karmaşık ve ilim gerektiren bu işi; akılsız, kör ve cansız maddelerden oluşmuş bir DNA molekülünün kendi kendine yaptığı söylenebilir mi?

Muhteşem Bir Yaratılış Harikası: DNA

Bilim insanlarına göre bir insanda 70-100 trilyon civarı hücre bulunmaktadır. Her bir hücrede birer tane DNA molekülü vardır. Sadece bir DNA’nın içinde 3 milyar farklı konuda bilgi yer alır. Bu bilgileri bir yere yazacak olsak toplam 1 milyon sayfalık bir seri kitap oluşturabiliriz ki, bu da yaklaşık 1000 cilt demektir. Yani, çıplak gözle bile göremediğimiz bir hücrenin içerisindeki, belki özel mikroskoplarla 100.000 kez büyüterek görebileceğimiz bir molekülün içine 1000 cilt kitabın taşıdığı bilgiye sahip bir kütüphane yerleştirilmiş. Daha doğrusu bir insan vücuduna bunun gibi 100 trilyon kütüphane yerleştirilmiş.

Yeryüzünde bunu başarabilecek herhangi bir teknoloji var mıdır? Bu muazzam bilginin evrim süreci içerisinde tesadüf eseri olarak hücrelerin içine yerleşmiş olması mümkün müdür? Ne tesadüflerin, ne sebeplerin, ne de insan yapısı teknolojinin bu hayranlık uyandırıcı eseri meydana getirecek gücü olmadığı açıktır. İşte insan genom projesinin yürütücüsü Prof. Dr. Francis Collins de DNA’daki bu muhteşem yapıdan öyle etkilenmiş ki “DNA”da Allah’ı gördüm” diyerek, Allah’ın ilmine hayranlığını dile getirmiştir.

DNA, Kaderden ve Külli Bir Programdan Haber Veriyor

DNA, hücrelere yerleştirilmiş bir programın varlığını bizlere işaret ediyor. Bedenimizin boy, göz rengi, yeteneklerimiz vb gibi özelliklerinden, yani kaderden (plandan) ve külli (her şeyi kapsayan) bir programdan haber veriyor. Yani DNA, kaderin mücessem (gözle görülür) bir delili ve her şeyi kuşatan bir ilmin, varlıklar üzerindeki ilahi kontrol ve idarenin apaçık bir göstergesidir.

Kur’an’ın asrımıza bakan bir tefsiri olan Risale-i Nur’da “vahdehu” kelimesinin tefsiri verilirken hem DNA’ya hem de her canlının bütün programının çekirdeğinde yazılı olduğuna şu ifadelerle değinilmektedir: 

“Hem her şey’in evveline ve âhirine bakıyoruz, hususan zîhayat nev’inde (canlılarda) görüyoruz ki: Başlangıçları, asılları, kökleri, hem meyveleri ve neticeleri öyle bir tarzdadır ki; güya tohumları, asılları; birer tarife, birer proğram şeklinde bütün o mevcudun cihazatını tazammun ediyor (içinde barındırıyor). Ve neticesinde ve meyvesinde; yine bütün o zîhayatın manası süzülüp onda tecemmu’ eder (toplanır), tarihçe-i hayatını ona bırakır. Güya onun aslı olan çekirdeği, desatir-i icadiyesinin (yaratılışı ile ilgili kurallarının) bir mecmuasıdır (kitabıdır). Ve meyvesi ve semeresi ise, evamir-i icadiyesinin (yaratma ile ilgili emirlerinin) bir fihristesi hükmünde görüyoruz.” Bu cümleler arasında geçen “tarife,” “birer program,” “tarihçe-i hayat,” “desatir-i icadiye,” “mecmua,” “evamir-i icadiyesinin bir fihristesi” tabirleri DNA molekülünü ne kadar veciz ve güzel tanımlıyor.

Prof. Dr. Fatih Satıl – Zafer Dergisi

Allahın Dikkatimizi Çektiği Meyve: ZEYTİN

Zeytinin besin değeri ve faydaları

Allah’ın üzerine yemin ettiği meyvelerden biri olan zeytin, Kur’an-ı Kerîm’de altı kez zikrediliyor. Yüce kitabımızda “mubareketin zeytunetin” ifadesiyle zeytinden “bereketli, kutlu, uğurlu, sayısız yarar sağlayan” anlamlarına gelen mübarek bir ağaç olarak bahsedilmekte ve zeytinyağına da dikkat çekilmektedir.

Başka bir ayette ise zeytin meyvesinin değerli bir katık olduğundan söz edilmektedir: “Tûr-i Sinâ’da yetişen bir ağaç da meydana getirdik ki, bu ağaç, hem yağ, hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (zeytin) verir.”

Zeytin ve zeytinyağı, Peygamberimiz (asm) döneminde de önemli gıda maddeleri arasında yer alıyordu. Efendimiz, “Zeytinyağını yiyin ve onunla yağlanın. Çünkü o, bereketi bol ve mübarek bir ağacın meyvesinden çıkartılmaktadır” tavsiyesinde bulunmuştur. Son yıllarda yapılan araştırmalar, zeytinin önemli bir sağlık kaynağı olduğunu ortaya koymuştur:

Zeytinin besin değeri ve faydaları

Zeytinin içeriğindeki A, D, E ve K vitaminlerinin çocuklarda kemik ve diş gelişimine yardımcı olduğu, kalsiyum kaybını engelleyerek kemiklerin güçlenmesine katkı sağladığı, yaşlılarda ise kemik erimesini (osteoporoz) azalttığı yapılan çalışmalardan anlaşılmıştır.

Yapılan bilimsel çalışmalarla zeytinyağının, içerdiği E vitamininin insan hücrelerinin yenilenmesine katkıda bulunarak yaşlanmayı geciktirdiği, beyin fonksiyonları üzerindeki yıpratıcı etkisini azalttığı, cildi güzelleştirdiği ve haricen kullanıldığında saçlara parlak bir görünüm kazandırdığı kanıtlanmıştır. Günde 15-20 zeytin yemek stres ve yorgunluğa iyi gelmekte ve daha sağlıklı yaşam sürmemizi sağlamaktadır.

 Zeytindeki mucizevî madde: oleuropein

Zeytinde buruk, acı ve yakıcı tat hissinden sorumlu olan oleuropein ve tyrozol gibi çok sayıda fenolik bileşikler bulunur. Aslında Allah (cc), zeytinin sağlık üzerideki olumlu etkisini bu fenolik maddelerle vermektedir. Zeytinyağı ve zeytin yaprağı özünün içerdiği ‘oleuropein’; beyin, baş-boyun, akciğer, karaciğer, mesane, prostat ve cilt kanseri ile lösemide koruyucu etkiye sahiptir. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde, sızma zeytinyağının tümörleri küçülttüğüne dair sonuçlar elde edilmiştir. 12 gün boyunca ‘oleuropein’ maddesi verilen farelerde, tümörlerin yüzde 50 oranında küçüldüğü görülmüştür. Araştırmalar; bu madde ile kanserin önlendiğini ortaya koyarken, DNA’nın da hasardan korunduğunu gösteriyor.

Kalp ve damar sağlığına faydası

Zeytin ve zeytinyağı, içerdikleri yağ asitleriyle kandaki kolesterol oranının kontrol altında tutulmasına sebep olmaktadır. Yani, zeytinyağı, kanda dolaşan LDL adlı zararlı kolesterol düzeyinin azalmasına, aynı zamanda HDL adlı faydalı kolesterol düzeyinin ise yükselmesine vesile olduğu için kalp ve damar hastalarına ilaç olarak tavsiye edilmektedir. Zeytinyağı ayrıca vücut için zaruri ihtiyaç olan omega-6 yağ asidi (linoleik asit) içermektedir. Bundan dolayı, damar sertliği ve şeker hastalığı için önerilmektedir. Zeytin meyvesi içerdiği doymamış yağ asitlerinden dolayı, hem sindirimin hem de bağırsak faaliyetlerine faydalıdır.

 Zeytin çekirdeği yutulmalı mı?

 Zeytin çekirdeğinin faydalarını hepimiz duymuşuzdur, ancak zeytin çekirdeğinin kullanım şekli ile ilgili olarak karşıt ifadelerin olduğunu da bilmek gerekir.  Zeytin çekirdeği selülozik lif yapısındadır, bu nedenle şimdilik bilinen bilimsel bulgulara göre ne midede ne de ince barsak ve kalın barsakta öğütülemez. Bu sebeple çekirdek, bağırsak sisteminin yapısı dolayısıyla bazı kıvrımlarda peristaltik hareketlerle ilerleyemez hatta bazen darlık bile yapabilir. Ayrıca, zeytin çekirdeğinin iki ucu da sivri olduğundan dolayı bağırsaklarda tahrişe sebep olabilir. Bu nedenle zeytin çekirdeğinin doğrudan yutulması tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Zeytin çekirdeği şifa amaçlı kullanılacaksa; çekirdeğin tüm olarak yutulması yerine öğütülmüş halde ya da eczanelerde satılan ekstreler kullanılabilir.

Kur’an’da neden zeytin üzerine yemin ediliyor?

Bu konu Risale-i Nur’da özetle şöyle izah edilmektedir: Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerinin içinde incir ve zeytinden özel olarak bahsetmesinin sebebi; o iki meyvenin çok faydalı olması ve yaratılışlarında da, dikkat çekici çok nimetlerin bulunmasıdır. Çünki zeytin sosyal hayatta, ticarette, eskiden aydınlatmada ve gıda olarak insanlar için çok önemli olduğu gibi; incir de nokta kadar bir çekirdekte koca incir ağacının programını saklamaktadır. Bu bir hârika kudret mucizesi olduğu gibi; yenmesi, faydaları ve çoğu meyvelerin aksine, uzun süre saklanabilmesi ve daha başka faydalarındaki nimet-i İlahiyeye, ayetteki yemin ile dikkat çekiyor.  Son söz olarak; ayetlerde çeşitli nimetlere dikkat çekilmesinden, insanların, nimetleri görmeye ve kendilerini rızıklandırmasına karşılık Âlemler Rabbini sevmeye ve Ona itaat etmeye davet edildiğini de anlıyoruz.

Prof. Dr. Fatih Satıl

Zafer Dergisi