Etiket arşivi: Ramazan-ı Şerif

Ramazan duası

Ramazana Dair Hulusi Yahyagil Ağabeyin Duası:

“Cenab-ı Hakk ve Feyyaz-ı Mutlak Hazretleri, cümlemizi idrakiyle müşerref olduğumuz mübarek Ramazan’ın gündüzlerini tam ve kâmil oruç tutmaya ve gecelerini teravih namazı ve sair ibadetlerle ihyaya muvaffak eyleye. Her gecesinde Leyle-i Kadir sevabı almak mümkün olan bu mübarek ayın hürmetine yurdumuzu ve sair İslam memleketlerini kaht ve gala ve şamatat-ı a’da, gizli ve aşikar dinsiz hain zümrenin tasallut ve tahakkümünden, semavi ve arzi her türlü musibetlerden muhafaza eyleye. Gadre uğramış, zulüm görmüş, hürriyetlerini kaybetmiş ve bu gibi musibetlere hedef tutulmuş, din kardeşlerimizi nihayetsiz lütuf ve keremiyle halas ve muhafaza eyleye.

Ehl-i imanın bütün hastalarına acil şifalar, dertlilerine devalar, borçlularına borç eleminden kurtulmalar, yolcularına selametler, ticaretle iştigal edenlerine, ‘Sıdk ve emaneti iltizam eden tacir, enbiya, sıddıkîn ve şühedayla beraberdir’ hadis-i şerifi mantukunca doğruluk ve eminlik tevfik eyleye.

Bu mübarek ayda ehl-i imanın ihtiyaç içinde olanlarına yardım etmek lüzumunu idrak edip bilfiil yardıma muvaffak eyleye.

Hadd-i buluğumuzdan bu zamana kadar işlediğimiz büyük ve küçük umum günahlarımıza ciddi pişmanlık duyarak Rabb-ı Rahimimize iltica etmek ve afv ve mağfiret-i İlahiye’ye nail olmak cümlemize müyesser eyleye. Âdem (a.s.) zamanından bu zamana kadar dar-ı bekaya intikal etmiş ehl-i imana ve bütün geçmişlerimize rahmet ve evlatlarımıza hayatlarının devamında tarik-i müstakimde hidayetler nasib eyleye. Şahsi ve içtimai hayatımızda iman ve İslam dairesinde amellere muvaffak edip, bizleri, efradı aile, akraba ve taallükat ve tekmil din kardeşlerimizi salah-ı hal ile müzeyyen ederek rahmet-i İlahiye’ye layık eyleye.

Suri ve manevî bütün müşkilatlarımızı hall ü asan eyleye.

Bu mübarek ayın orucuyla hayvani ve şehevani amellerden kurtararak melek evsafına yaklaşmak ve Ramazan’dan sonra da bu hali nihayetsiz lütuf ve keremiyle muhafaza etmek cümlemize nasib ve mukadder eyleye. Asakir-i İslamiyeyi dâhili ve harici her türlü düşmanlara, her zaman ve her yerde mansur ve muzaffer eyleye. Devlet adamlarımızı maneviyata, memleketin ümranına ve milletin refahına hadim eyleye. Vadelerimiz hitamında cümlemize ol kelime-i münciye-i mübareke olan, ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah’la ihtitamlar nasip eyleye. Şefaat-ı Ahmediyeye (a.s.m.) nail eyleye. Cennete ve rü’yet-i Cemaliye cümlemizi taltif buyurarak, haklarımızdaki hesapsız nimetlerini itmam eyleye.

Azamet-i Hüda ve bu duamızın indallahta kabülü için tekbir,

“Allahü ekber, Allahü ekber, Lailahe illallahu vellahu ekber, Allahu ekber ve lillahilhamd”

Ya İlahî tekmil işlerimizin sonunu hayreyle. Dünyada zelil olmaktan, ahirette azaptan koru. Ey yardımı bol olan Rabb’imiz! Senin yardımın âli ve boldur. Ve her türlü noksanlardan berisin.

Ya İlahî! Malikimiz sensin. Bizler memlüküz. Fatihül ebvab sensin. Rahmet kapılarını bize ancak sen açarsın. Gücümüzün yetmediği hesapsız ihtiyaçlarımız var. Sebeplerin sahibi de sensin. Sebeplerini hazırla da, isteklerimizi ihsan buyur. Bize istemeyi öğret ki, istediklerimizi ver Ya Rabb’i!

Ya İlahi! Bizleri senin emirlerini yerine getirmeye çalıştırdıklarına, lütfu fazlınla emniyette bulundurduklarına, kaza ve kaderine razı, belalarına sabir, nimetlerine şakir olup, zikrinden lezzet, kitabından ferah alanlarına, gecede ve gündüzde maddî ve manevî şerlerden esirgeyip necat verdiklerine, dünyadan nefret ve ahirete muhabbet ettirip Senin likana müştak kıldıklarına, yüzlerini sana çevirtip, Senin rahmet kapında niyaz ettirdiklerine, ölümü, başta Habibullah (a.s.m.) geçmiş ahbablara visal vesilesi olarak bildirdiğin makbul kullarının zümresine dâhil eyle! Ferman-ı Alişanın olan Kur’anda bizlere öğrettiğin gibi diyoruz: ‘Ya Rab! Resullerinin lisanı üzere bize vaat ettiğin sevabı ver ve kıyamet gününde bizi rezil ve rüsvay eyleme!’ Muhakkak sen dua edene icabet eder, vadinde hâşâ, hulfetmezsin.

Ya İlahî! Bizleri senin rızan için sabahlat ve yine senin rızan için akşamlat, yaşat ve vadelerimiz doluncaya kadar cemaat içinde emin kıl. Ve böylece emanetlerine ihanet etmemiş kulların olarak kendine döndür Ya Rabb’i.

Ya İlahi! Bizlere hakkı hak olarak gösterip uymayı, batılı batıl olarak gösterip sakınmayı müyesser eyle. Müslümanlardan olduğumuz halde vefat ettirip salihlere ilhak buyur. Zalimlerin şerlerini üzerlerimizden kaldır. Mü’minlerin makbul dualarına ortak et. Ve takdir buyurduğun musibetlerden bizleri lütfunla esirge Ya Rabb’i.

Ya İlahî! Ümmeti Muhammedi mağfiret buyur, şefaatına mazhar kıl, rahmeyle, yardım eyle, üzerlerine hayır kapılarını aç, kalplerini muhabbetinle teshir eyle, hallerini ıslah eyle. Fesada gitmekten muhafaza buyur, derecelerini yükselt, gamlarını gider. Muhammed (a.s.m.) hürmetine bütün Ümmet-i Muhammed’in (a.s.m.) kötülüklerinden geç Ya Rabb’i.

Ey tövbe edenleri ve affetmeyi seven Rabb’imiz! Tövbelerimizi kabul ve bizleri lütfunla affet. Ey korkulara ve ‘Aman Ya Rabb’i’ diyenlere eman veren Rabb’imiz, bizlere de eman ver. Ey mütehayyirlere delil olan Rabb’imiz, bizleri hidayette, sırat-ı müstakimde sabit kıl. Ey isteyenlerin yardımcısı olan Rabb’imiz, bizlere yardım eyle. Ey ümitleri kesilenlerin ümidi olan Rabb’imiz, ümitlerimizi kesme. Ey asilere rahmeyleyen Rabb’imiz, bizlere de rahmeyle. Ey günahkârların günahlarını mağfiret buyuran Rabb’imiz, günahlarımızı mağfiret buyur, her türlü kötülüklerimizi ört Ya Rabb’i. Sadık dindarlardan olduğumuz halde hayatımıza ve o mübarek kelime-i şehadet olan ‘Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah’la nefesimizi vermeyi nasip eyle, Kalblerimizi muhabbetinle doldur ve nurlandır Ya Rabb’i. Sadrımızı aç, ayıplarımızı ört. İşlerimizi kolaylaştır. Yüzlerin ak ve kara olarak görüleceği günde yüzlerimizi ak eyle, kalplerimizi pak eyle, kabirlerimizi nurlandır, Cennet bahçelerinden bir bahçe eyle, günahlarımızı mağfiret buyur, kalblerimize senin sevginden başka sevgilerin girmesine imkân verme, muratlarımızı ve maksutlarımızı ihsan buyur.

Ey gizli lüfufların sahibi Rabb’imiz! Bizleri korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail eyle. Ya İlahi, bizleri, ana babalarımızı ve onların ana ve babalarını meşayih ve üstadlarımızı bahusus Üs tad Be di üz za man Said Nursî (r.a.) Hazretleri’ni ve umum merhum Nur talebelerini, sevdiklerimizi, akraba ve taallükatımızı, komşularımızı ve bütün din kardeşlerimizi, bize iyilik edenleri, hayır dua edenleri ve bizden hayır dua isteyenleri ve bizde hakları olanları ve bütün Ümmet-i Muhammed’i (a.s.m.) mağfiret buyur.

Ya İlahî, bizleri ve bütün ehl-i imanı belalardan, borçlardan, musibetlerden, hastalıklardan, şerlerden ve şerlilerin şerlerinden muhafaza buyur. Beldemizi ve sair bilad-ı müminini her türlü afat-ı araziye ve semaviyleden koru. Din ve mukaddesat düşmanlarını kendi dertlerine düşürerek kötü emellerinde muvaffak eyleme. Bizleri ashab-ı yeminden eyle, kitabımızı sağımızdan verdir. Bütün hayır niyetli yolculara selametler, fariza-i haccı yapmak isteyenlere kolaylıklar, gidemeyenlere de halis niyet ve hayırlı ziyaretler nasip eyle Ya Rabb’i.

Ya Erhamer-Rahimin. Sonsuz rahmetini, ism-i azamın, Kur’an-ı Hakim’in, Habib-i Ekremin ve makbul Kulların Leyle-i Kadrin ve diğer mübarek gecelerin hürmetine dualarımızı kabul buyur. Amin..”

Çocuklarımızın oruç günlüğü olmalı!

Çocuk” ve “oruç” kelimeleri yan yana gelince genellikle çocuklara oruç tutmayı nasıl sevdirmeli konusu konuşulur. Minicik bedenlerin büyüklerin bile bazen tutmakta zorlandıkları orucu benimseyebilmeleri için değişik yollar ve yöntemler tarif edilir. Hatta bununla ilgili “tekne orucu” tabirimiz bile vardır.

Yazar Nurdan Damla, çocuklara orucu sevdirmek için ise farklı bir yöntem öneriyor: “Ramazan Günlüğüm”. Kendisinin de bir Ramazan günlüğü olan ve bunu kitaplaştıran Damla, farklı bir aktivite olması nedeniyle ailelere Ramazan günlüğünü tavsiye ediyor.

“Ramazan Günlüğüm” isimli çalışması Nesil Çocuk Yayınları arasında çıkan Nurdan Damla ile çocuk ve oruç üzerine konuştuk.

Ramazan deyince aklınıza gelen ilk şey nedir?

Üç sevinç: Huzur, sükunet ve arınma süreci. Yeryüzünde var oluşun; kul olarak var oluşun, beşer olarak var oluşun, halife olarak var oluşun en tatlı baharıdır Ramazan. Yeni bir diriliş, yeni bir sıgaya çekiliş ve yeni bir kulluk atmosferini dem be dem yudumlamak isterim. Anları dolu dolu yaşamak, o kutlu coşkuya tatlı ahenkler katmak duygusu tüm benliğimi sarmalar.

Çocukluğunuzdaki Ramazanlardan biraz bahseder misiniz?

Ramazan-ı Şerif’in gelişiyle birlikte mahalle arkadaşlarıyla aramızda “kim daha fazla oruç tutacak” diye tatlı bir rekabet olurdu. Ayrıca merhum babam ezan vaktinin gelişinin takibini biz çocuklarına verirdi. Pür dikkat müezzini takip ederdik. Müezzinin ilk “Allahu Ekber” nidasını işitmek bir başka çocukluk coşkusuydu. Kız kardeşim çok zayıf ve güçsüzdü. O haliyle de oruç tutmak isterdi. Anneciğim ise ona kıyamazdı. Sahur vakitleri adeta bir kaçamak olurdu. Ama o yine de cin gibiydi. Sofra hazır olduğu anda hemen uyanır ve feryadı koparırdı. “Neden beni uyandırmadınız? Ben de oruç tutacağım” der ve o cılız haliyle oruç tutardı. Allah’a hamdolsun ki muhitimiz ve ailemiz orucu bize sevimli gösterdiler. Kim akşama kadar dayanırsa ona “itfaiye” dediğimiz bir çok yiyecek hediye edilirdi: Şeker, sakız, çerez, lolipop, çikolata, incir, ceviz vs.

Büyükler sürekli “Eski Ramazanlar kalmadı” diye yakınır. Günümüzdeki Ramazan atmosferi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Her zamanın bir hükmü ve güzelliği vardır. Örneğin çocukluğumun Ramazan’ında merhum annem sahur yemeğini ispirto ocağında yapardı. Mahrumiyet ve meşakkat vardı. Uzun yaz günlerinde oruç tutardık ve sularımız kesilirdi. Bir damla su, altın değerinde olurdu. Yağ, şeker, un karaborsa idi. Sofralar şimdiki kadar bol menülü değildi. Ama her şey bir o kadar lezzetliydi.

Günümüzde bu tür sıkıntılar azaldı. Şükredilmesi gereken çeşitli imkânlara sahibiz. Esasında çok daha rahat ve refah içindeyiz. Ama nedense geçmişe özlem var. Ben bunun sebebini samimiyetin ve takvanın azlığı olarak nitelendiriyorum. Eski Ramazanları bu kadar çok yadedişimizin verasında onlardaki kanaati, şükrü ve rızayı özleyişimiz söz konusudur. Biz bu hususiyetleri özlüyoruz. Ki müminin özelliğidir. Şimdi her şey o kadar bol ki şükretmek kimsenin aklına bile gelmiyor. Garip bir ülfet, tuhaf bir gaflet gözlerimizi bürüyüverdi. Ramazan vesilesiyle bu ülfeti ve gafleti sıyırıp atmak gerekiyor. Oysa nimet ziyadeleştikçe şükür artmalıdır. Her nimetin tefekkürü, tezekkürü ve teşekkürü bihakkın yapılmalıdır. Bunu yaptığımız takdirde eski Ramazanlar inanın içimizde, başköşemizde ve yuvamızdadır.

Sizce çocuklar için oruç ne anlama geliyor?

Onlar çok masum ve zeki varlıklardır. Algı ve olguları yuvadan aldığı terbiyeyle oluşur. Riyasız ve masumiyet duygularıyla büyüklerini “rol model” alırlar. Bir çocuk yetiştiği ortamda Ramazan’ın çok kıymetli bir zaman dilimi olduğunu anlarsa o çocuğun Ramazan algısı elbette ki tarifsiz ve yüce olur. Oruç ibadetini onlara çok iyi kavratmak gerek. Orucun gerçek manada bir teşekkür ve tezekkür olduğu gerçeğini anlatmak durumundayız. Elhamdülillah bu konuda artık çiçek tomurcuğunu çatlattı. Artık her evde rahatlıkla orucun anlam ve manasını kavratmaya çalışan hamiyet ehli kardeşlerimiz evlatlarına bunu çok iyi anlatma yoluna gidiyorlar. Camilerin dolup taşması, umre ziyaretleri, iftar davetleri, sosyal paylaşım ağlarındaki canlılık onların ruh dünyasında olumlu etkiler bırakıyor.

Ailelere, çocuklara Ramazan’ı ve orucu sevdirme konusunda neler tavsiye edersiniz?

Çocuklarımıza “Ramazan günlüğü” tutturulabilir. Teravih namazlarına ve Ramazan’da açılan kitap fuarlarına götürülebilir. Ayrıca onlara güzel sözler söylenmeli. Elimizden geldiğince minik, hoş hediyeler alınmalı. Özellikle kitap ve Kur’an en güzel hediyelerden biridir. Onlara kızmamalı her zamankinden daha çok ilgilenmeli. Efendimizin (a.s.m.) hayatından kesitler sunulmalı. Tatlı bir oyun ve eğlence havası içinde orucun müminin vazgeçilmezi olduğunu kavratmak gerekir. Didaktik bir tarz ve dayatmacı bir üslüp asla yararlı olmaz. Fakirlere yardım ederken çocukla iş gördürmeli. O vicdan rahatlığı ona birçok güzellik katacaktır.  

Toplumda Ramazan şuurunu arttırmak için ne gibi çalışmalar yapılmalı?

Ramazan insan hayatında çok önemli bir zaman dilimidir. Çok kıymetli olanı az bir ücretle satın alma mevsimidir. Gün boyu kuru bir açlık ve susuzluk ve bundan dolayı oflama puflamayla dolu bir oruç tutuyorsak eğer o vakit Ramazan’ın gerçek anlam ve mahiyetinden bihaberiz demektir. O açlığın içindeki ve o susuzluğun verasındaki acziyet ve güçsüzlükle Rabb-i Kerim’imize yalvarmak, O’ndan istimdat etmek o acziyet içinde istemek en büyük kazanımdır.

Nimeti verenin Rabbimiz olduğu gerçeği sıkça nazara verilmeli. Kuru bir ekmek parçası ve bir yudum suyun ne denli kıymetli ve ulaşılmaz olduğunu günümüzün kuş sütü eksik olmayan sofralarında burun kıvıran insanlarına kavratabilmek adına oruç çok önemli ve yerinde bir ibadettir. Oruç bir sabır egzersizidir. Kişi beklemeyi o sayede öğrenebilir. Hele ki günümüzün sabırsız ve aceleci insanları için oldukça gerekli bir ibadettir. 

Bu gerçekliği tahattur edebilmek adına davetlerimiz, etkinliklerimiz ve diyaloglarımız bu minval üzere olmalı. Teşekkür edebilmeyi öğrenmenin ne denli güçlü bir ibadet olduğu gerçeği sıkça gündeme getirilmelidir. Bizler başta şahsi yaşantımızla, sonrasında aile, yakın çevre, toplum ve cemiyet bazında orucun bir arınma, bir hatırlama, bir şükür, bir dua mevsimi olduğunu hayata geçirmeliyiz. Bu meyanda Efendimizin (a.s.m.) “Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştınız, güçleştimeyiniz” hadis-i şerifi çerçevesinde lisan-ı halle örnek olmalıyız. Sevdirerek ve ürkütmeden hayatın içine taşımamız gereken bir oruç gerçekliği var.

Ramazan’ın çocuklar üzerindeki etkisi konusunda ne söyleyebilirsiniz?

Tabii çocuklar bir değişiklik olduğunun farkındalar. Ama bunu bir oyun, zevk, eğlence mahallinden ziyade sabır, şükür ve tefekkür üçgeni içinde kavratmak gerek. Geçtiğimiz yıllarda bazı belediyelerin sazlı sözlü olarak düzenlediği Ramazan şenliklerini tasvip etmemiz mümkün değil. İnsanlar camiyi bırakıp söze ve saza ve eğlenceye koşuyorsa eğer orada durup çok iyi düşünmemiz lazım. Biz ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz? Hangi cenaha hizmet ediyoruz? İşte bu meyanda çocuk algısını iyi yönlendirmek gerek. Ramazan’ın kutlu akışı içinde Kur’anî atmosferin teneffüsü arttırılmalı. Kur’an’ın ana mesajı sıkça anlatılmalı.

Ramazan’dan sonra Ramazan’a has hangi alışkanlıklarınızın devam etmesini isterdiniz?

Uzun yaz günlerinde nefisler terbiye edilerek insan adeta “melekvari” bir duruma dönüşür. Bu durumda sosyal hayata olumlu yönde etki eder. Emniyet ve asayiş raporlarına göre, Ramazan-ı Şerif’te suç işleme oranları düşmektedir. Bu  pozitif durumun devamını elbette isteriz. Hatta “keşke on iki ayda oruç olsun” deriz.

Salih Altın

Moral Dünyası Dergisi

Şikâyet yok; çünkü mükafatı büyük

Ramazan için maddi manevi hazırlık yapanlar da var, “Bu sıcaklarda nasıl oruç tutacağız?” stresine düşenler de. Allah’ın kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemeyeceğine iman eden Müslümanların, birbirlerinin ibadet şevkini kırmamaları konusunda ilahiyatçılar uyarıyor.

Ramazan-ı Şerif’in yaklaştığı şu mübarek günlerde gerek televizyon kanallarından gerekse çevremizden “Sıcak havalar Ramazan’da bunaltacak, gün çok uzun, oruç tutmak zor olacak.” tarzı cümleleri sıkça duyar olduk. Ramazan’ı geçtiğimiz yıllara kıyasla daha sıcak ve uzun geçireceğimiz doğru. Ancak bu mübarek ayın günahların yakılmasına da büyük bir vesile ve bereket kaynağı olacağını hep hatırlamak gerekiyor. Sıcak havalarda oruç tutmanın faziletini ortaya koyan bir menkıbe konuyu özetliyor:

Haccac ve adamları Mekke ile Medine arasında yolculuk ya­parken bir suyun başında mola verir. Sofra kurulunca Haccac “Etrafa bakın, fakir biri varsa getirin beraber yiyelim.” der. Hizmetçiler yakınlarda üzerinde bir hırka olan birini görür ve uyandırıp adamı Haccac’ın yanına götürürler. Haccac,

-Gel beraber yemek yiyelim, der.

Adam yemem diyerek Haccac’ın teklifini redder. Cevaba şaşıran Haccac sebebini sorunca: Beni senin sofrandan daha iyi bir yere çağırdılar.

-Nereye çağırdılar?

Adam: Allah’ın misafirliğine çağırdılar. Ben oruç tutuyorum.

Haccac böyle sıcak günde oruç mu tutuyorsun?

Adam şöyle cevap verir: Evet, bu sıcak günde oruç tutuyorum ki kıyamet gününün sıcaklığından kurtulayım, der.

Sorun ibadetlere bakış açımızda

Zaman Gazetesi Kürsü sayfası editörü Süleyman Sargın konuya farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Bu tarz vesveselerde sorunun, ibadetlere bakışımızdan kaynaklandığını ifade eden Sargın ibadetlerin bir mükellefiyet olduğunu belirtiyor, ama bir külfet olmadığının altını çiziyor: “İstemeye istemeye, zorla yaptığımız işler değildir ibadetler. İbadet kulun Rabb’ine en büyük armağanıdır. Rabbin kula verdiği sınırsız ikrama, ihsana karşı bir teşekkürdür. Bu teşekkürün nasıl olacağını da bize en güzel kullar vesilesiyle yine Rabbimiz öğretmiştir. İbadetin temelinde Rabb’imize duyduğumuz hürmet ve muhabbet vardır. İnsan hiç sevdiğine verdiği hediyenin hesabını yapar mı? O hediyeyi nasıl ucuza getireceğim diye düşünür mü? Eğer böyle düşünüyorsa sevgisinde problem var demektir. Orucu da, namazı da, kurbanı da, zekâtı da bu gözle ele almak lazım. Onlardan şikâyet tavrı, hediyeyi verdiğimiz ulu makama karşı saygısızlık olur. Ramazan’ın sıcak günlere gelmesi, kulluğun tadına varmış insanları tedirgin etmek bir yana sevindirir. Çünkü hediyenin kalitesi artacaktır. Vergiden kaçırmanın yollarını arayan insanlar gibi, ibadetlerden kurtulmaya bahane aramak, ibadetin özünü, manasını bilmemek demek. Ramazanı Rabb’imizle en yoğun alışverişimizin olduğu bir mevsim olarak görmeli ve elden geldiğince O’na en güzeli takdim etmenin gayreti içinde olmalıyız. Elbette ki Rabb-i Rahîmimiz bize zulmetmek istemiyor. Hasta ve güçsüz kullarını bir kısım ibadetlerden muaf tutuyor. Onlar da bunu bir hak olarak görmemeli, oruç tutamadıklarından ötürü iç dünyalarında hep bir eksiklik hissetmelidirler. “Rabbim, eğer sağlığım yerinde olsaydı ben bir gün bile orucumu aksatmaz, sana hediyelerin en güzelini verirdim ama yine Senin takdirinle sağlığım buna elvermiyor. Ne olursun bu niyetimi oruç olarak kabul buyur.” duasıyla günlerini geçirmelidirler. Sözün özü, Ramazan insanın kulluğa liyakatı adına bir fırsattır. Kulun Cennet’e ehil hale gelmesi adına bir imkândır ve ötede inşaallah Cemâlullah’ı müşahede etmek için gerekli olan kıvamı yakalama yolunda çok önemli bir nimettir.”

Sıcakta oruç, sabır ve iman işidir

Prof. Dr. Faruk Beşer/Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim dalı Başkanı: Kısa ve serin günlerde herkes oruç tutabilir. Hatta namazını kılmayan pek çok insan bile böyle zamanlarda Ramazan orucunu tutar. Bunu biraz da sağlık sebebiyle yaparlar. Oysa namaz oruçtan daha önemli bir ibadettir. Şu halde uzun ve sıcak günlerde oruç tutmayı sağlayan yegâne sebep, kişinin Allah’a olan saygısı ve imanıdır. Bu saygıyı ve imanı gösterebilmesi için, imkânsız hale gelmedikçe orucunu tutmalıdır ki, sabır imtihanını kazanmış ve sabretmeye alışmış olsun. İnsanların böyle bir ibadete sabırları, biraz da imanları kadardır. İman arttıkça sabır da artar.

Derler ki, ileride daha sıcak ve daha susuz günlerin geleceğini bilmek, böyle günlerde oruç tutmayı kolaylaştırır. İbn Recep der ki: (Letaif 551) “Oruç tutanlar sıcağa ve susuzluğa tahammül ettikleri içindir ki, Allah (cc) onlara cennette özel bir kapı ayırmış ve ona Rayyan Kapısı demiştir. Rayyan susuzluktan kanma demektir. O kapıdan girenler diledikleri meşrubatı içecek ve artık bir daha susuzluk çekmeyeceklerdir.

Yine o, oruç tutmak için özellikle sıcak ve uzun günleri seçen saliha bir kadından söz eder. Niçin böyle yaptığını soranlara, bir şeyin fiyatı ucuzsa onu herkes satın alabilir, dermiş.

Beyhakî, (Şuabu’l-iman III,21) şu anlamda bir hadisi şerif nakleder: “Altı özellik vardır ki, bunlar safi hayırdırlar: Allah düşmanlarıyla silahlı cihad, yaz günlerinde oruç, musibet anında güzel bir sabır, haklı olduğunda bile mirayı/üstün gelme tartışmasını terk etme, bulutlu günlerde sabahı erken kılma ve kışın soğuk günlerinde bile güzelce abdest alma.

Mekke Ramazan’da fethedildi

Yrd. Doç. Dr. Osman Bilgen/Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi: Ramazan’ın yaz aylarına denk gelmesi inanan insanlarda bir gevşeme meydana getirmemelidir. Unutulmamalıdır ki Efendimiz ve onun şanlı sahabeleri, İslam’ın var olma mücadelesi diyebileceğimiz Bedir Savaşı’nı sıcak bir Ramazan günü yapmışlar ve İslam’ı bize hediye etmişlerdir. Bedir mücadelesi 17 Ramazan 2/13 Mart 624 tarihinde gerçekleşmiştir. Bedir Savaşı’nın miladi olarak mart ayında gerçekleşmiş olmasının Türkiye’nin iklim şartlarını dikkate alarak değerlendirmekte fayda var. Zira Hicaz bölgesi, Türkiye’ye göre çok daha sıcak bir iklime sahiptir. Yine Efendimiz bir Ramazan günü Mekke’yi fethetmek için Medine’den çıkmış (13 Ramazan 630), çölün sıcaktan kavrulmuş kumları üzerinde 7 günlük bir yolculuktan sonra 20 Ramazan 630’da Mekke’yi fethederek tevhid inancını Arap yarımadasına yerleştirmiştir. Görüldüğü gibi Hz. Peygamber ve ashabı Ramazan’ın meşakkati ve sıcağın bunaltmasına rağmen üzerlerine düşen görevi yapmışlardır.

Kendinizi neye inandırırsanız o olur!

Prof Dr. Recep Yaparel (Dokuz Eylül Üniversitesi Din Psikolojisi Ana Bilim Dalı): İbadetler davranış değil birer eylemdir. Dolayısıyla bir zorunluluğun gereği olarak yapılmaz.

Orucun bir ibadet olarak varlık sebebi ortaya koyulduğunda insanların bu bilinçle birtakım zorlukları aşması kolaylaşır. Hatta çoğu zaman o zorluğu hissedemez. Zaten zorluğun var olması tek başına zorluk yaratmaz. O durumla ilgili algılarımız son derece önemlidir. İnsan bir şeyin zor olduğunu düşündüğünde o şey zor hale gelir. “Havalar çok sıcak, gün çok uzun, nasıl oruç tutacağız?” söylemleri oruç ibadetinin yerine getirilemeyecek kadar zor olduğu algısı oluşturuyor. Çünkü kendisini onun zor olacağına baştan inandırmıştır. Hâlbuki onu yapmaya niyet ettiğinde derdini veren dermanını da verecektir. Meşakkati varsa kolaylığı da var. Olaylara kolaylığı açısından bakılmalıdır. Böyle bakıldığı takdirde aynı ibadet daha kolay görünür. Zorluk açısından bakarsa zor olur. Yüklenen anlam ve onu algılama biçimi bireyin psikolojisini belirler, eylemlerini etkiler.

Reyhan Gül / Zaman Gazetesi