Etiket arşivi: rehber

Acılarım olmasa hiç arar mıydım?

Ah, başka çare yok galiba, hep yetinmem gerekir. Güzel bir yarayla geldim dünyaya, varım yoğum buydu.” Franz Kafka, Bir Köy Hekimi’nden.

Epeydir aşağılardayım. Hayallerimin aşağısında. Düşlerimin, ideallerimin, planlarımın, potansiyelimin, hedeflerimin aşağısında. Olanlar olabileceklerin aşağısında. Çıkmaya çalışıyorum. Cennet uzakta. Cennet düşlerime yakın. Bunu biliyorum. Olamadığım herşey için üzülüyorum. Eksik kalan her güzellik için. Hata benim. Cennetimle aramızda endişelerim kadar mesafe var. Yürümeye korktuğun yoldur ‘uzak’ dediğin. Düştüğümde de ilk hissettiğim bu idi: Korku ve pişmanlık. Hz. Âdem (a.s.) babamızın ve Havva annemizin cennetten dünyaya indirilişi gibiydi çocukluktan gençliğe çıkmak. Bu kadar yara başka nasıl olur? Belli ki düştüm. Canım acımaya başladı. Yaralarımla acıyı öğrendim. Acılarım bana aramayı öğretti. Yolumdan emin olmadığım her yerde cehennem cennetten daha yakın. Arıyorum. Rehbersizlik beni aşağı çekiyor.

Bu fakir Said, Eski Said’den çıkmaya çalıştığı bir zamanda, rehbersizlikten ve nefs-i emmârenin gururundan gayet müthiş ve mânevî bir fırtına içinde akıl ve kalbim hakaik içerisinde yuvarlandılar. Kâh Süreyya’dan serâya, kâh serâdan Süreyya’ya kadar bir sukut ve suud içerisinde çalkanıyorlardı.

Her ‘acaba’ bir zebani gibi. Her ikircik zemherir. Bir zakkum-u cehennem ki, telaşımın meyvesi, ismi ‘keşke’. Yanlışlar çok. Yanlışlar bir sürü. Yanlış istemediğin kadar. “Özgürlüğe yönelen irade boşluğa düşer!” diyor ya Thomas Mann Mario ile Sihirbaz’da. Aynen öyle. Hata, bildiğin ihtimal hesabı, karelerini alıp çarp dur birbiriyle rakamları, bitmiyor. Her olandan daha üstün bir olabilecek var gibi görünüyor. Bu görünüş olanların en iyilerini bile eksik kılıyor. Mürşidimin dediği gibi:Nereye gittikleri anlaşılmayan çok yollar var. Doğru bir tane kalıyor bazen. Çok düzlem içinde bir doğru. Onu seçmem gerekiyor, ama ben, o ‘o’ mu, emin olamıyorum.

Yük ağır, ben de gayet âcizim. Nazarım da kısa, yol da zulümatlı. Daha ilkokulda öğrettiler bize. Doğru tek noktaya bakarak çizilmez. En az iki nokta lazım. Bir tanesi benim, o tamam, fakat ikincisi? Bakmam gerekiyor bir yerlere. Bir nokta daha lazım. Bir noktaya daha ihtiyaç var. Doğru yerde olduğuna emin olduğum bir ikinci nokta. Nerede o?

Ey sıratını çizmek için gayrında bir mihenge muhtaç, gayba iman etmeye muhtaç, ikinci noktayı arayan arkadaşım! İhsanına bak ki, Allah sana bir nokta değil yalnız, bin doğru vermiş. O çizgilerin birbirine paralelliği ve sıklığı bir caddeye dönüşmüş, hatta, cadde-i kübra olmuş. İnsan cinsinden yaratılan doğrular bunlar. Peygamber deniyor onlara. Onların yaşadıklarını kendi yaşanmışlıkların üzerine koyup istikametini öylece çizebilirsin. Pusulalı cetvel gibi şeylerdir onlar. İnsanda vicdan ve akla mantık gibidirler. Onlardan sonra yıldız misal sahabiler var, asfiyalar var, evliyalar var, âlimler var, ârifler var. Peygamberlerin netliğinde olmasa da onlar da cetvel. Onlar da birer varis-i nebi olup yol gösterirler.

İşte, o zaman müşahede ettim ki, Sünnet-i Seniyyenin meseleleri, hattâ küçük âdâbları, gemilerde hatt-ı hareketi gösteren kıblenâmeli birer pusula gibi, hadsiz zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmünde görüyordum. (…) Ne vakit Sünnete yapışsam yol aydınlaşıyor, selâmetli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat kalkıyor gibi bir hâlet hissediyordum.

Sünneti hayatıma katmayı bu yüzden seviyorum. Bir netlik katıyor hayata. Bir netlik katıyor seçimlerime. Doktor doğru merceği gözüne taktığı anda gözlerinin yaşadığı sevinç gibi. Herşey berraklaşıyor. Adımlar netleşiyor. Sünnet ümmetin gözlüğüdür. Miyopluğunu alır zamanın. Miyopluğunu alır vahiyden uzaklığın. Takıverirsen gözüne yollar kolaylanır. Hem üzülmezsin de artık, korkmazsın, bunlar korunmuş doğrulardır. Keder durduğu yerden emin olmayanların gönül sıkletidir. Kadere iman edenin kederden emin olmadığını nerede görülmüş? En nihayet, arkadaşım, Bakara 38’de dendiği gibi halimiz: Dedik ki; ‘Hepiniz oradan aşağı inin. Tarafımdan size bir yol gösterici geldiğinde kim benim hidayetime uyarsa onlar için korku yoktur ve onlar artık hiç üzülmezler.”

Ahmet Ay – hicbisey.com

Okullarda Rehberlik Dersi Gerekli midir ?

        Okullarda iki haftada bir yapılan rehberlik dersi  kimi Öğretmenlere göre kağıt evrak kalabalığı kimilerine göre de çok önemli bir derstir. Ben de bu dersin çok önemli olduğunu düşünenlerdenim. Bu düşüncemi  Öğretmenliğimde, Rehberlik saatinde uyguladığım etkinliğin sonucuyla  açıklamaya çalışacağım.

        Altıncı Sınıflardan bir sınıfın Sınıf öğretmeniydim. Bir gün rehberlik saatinde etkinlik olarak öğrencilere şu soruyu sordum.

’’Hayatınızda sizi etkileyen, derslerinizi olumsuz yönde etkileyen  olay veya olayları yazınız.’’diyerek bu soruyu cevaplandırmalarını istedim.

       Etkinliği yapıp öğrencilerden kağıtları topladıktan sonra evde okumaya başladım.Öğrencilerin yazdıklarını okudukça öğrencilerin hayatlarında , başlarından geçen olayları  okudukça çok ama çok duygulandım.Bu olaylardan örnek olması amacıyla üç öğrencinin yazdıklarını aktaracağım.

        Birincisi: Erkek öğrenciydi kâğıtta şunu yazmıştı. Hocam benim annem babam boşanmış. Bana dedem bakıyor. Annemde babamda şimdi başka kişilerle evliler. Onları hatırlamıyorum. Ben bir çocuğu anne babasıyla görünce onu kıskanıyorum. Acaba bende anne babamla gezecek miyim? diye hep kendime soruyorum. Annem ve babamın ayrı olması okulumu ve tüm  hayatımı da etkiliyor hocam.

         İkincisi de  bir kız öğrenci. Arka sıralarda oturan içine kapanık bir öğrenciydi. O da,etkinlik  kağıdında şunları yazıyordu.Bundan 2 sene önce ailemle bir köyde pamuk topluyorduk .Çadırımız tarlada kurulmuştu. Ailem pamuk toplamaya giderken annem beni  3 yaşındaki kardeşime bakmam için çadırda bıraktı. Çadırın yakınından sulama kanalı geçiyordu. Ben oyuna daldığım bir anda kardeşim gitmiş sonra aradım bulamadım. Aileme haber verdim. Ailem geldiğinde kardeşimin ölü bedenini su kanalından çıkardılar. Bu olaydan sonra ailem hep beni suçladı bende  kendimi suçlu olarak görmeye başladım Bu olayı her hatırladığımda kendimden nefret  ederim. Bu olayı hiç unutamıyorum.

         Üçüncü öğrenci de bir kız öğrenci idi adı Hülya idi. Bu öğrenci hep öğretmen masasının önündeki sırada otururdu. Yüzü sapsarı idi derslerde de hep uyuklardı. Neden uyukladığını sorduğumda hep rahatsız olduğunu söylerdi. Bu öğrenci de şunları yazıyordu. Hocam ben Akdeniz Anemisi hastasıyım hep tedavi görüyorum ,hatırladığımdan beri  hep hastayım.Hayattan zevk  almıyorum. Okula geldiğimde hastalığımı unutmaya çalışıyorum. Öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı çok seviyorum. Hastalıktan dolayı tedavi gördüğüm için derslerden geri kalıyorum.

Bu etkinlikten yaklaşık bir ay sonra Hülya bir hafta sonu kötüleşiyor. Hastaneye götürüyorlar fakat ne çare kurtaramıyorlar Hülya vefat ediyor. Okula  sabah geldiğimde, benim sınıfın öğrencileri, okulun dış kapısında beni ağlayarak karşıladılar. Nedenini sorduğumda Hülyanın vefat ettiğini söylediler.Çok kötü olmuştum.Çocuğunuz gibi gördüğünüz öğrencinizi kaybediyorsunuz.

         Bu yaşadıklarımdan  sonra öğrencilere çok farklı bir şekilde yaklaşmaya başladım ve onların sorunlarıyla bire bir ilgilenmeye başladım. Her bir öğrencinin farklı bir dünya olduğunu ve özellikle kenar mahalle okullarındaki öğrencilerin  maalesef! çok sorunlu ailelerin  çocukları olduğunu bir kez daha fark ettim. Evet, yukarıdaki öğrencilerin etkinlikte anlatmış oldukları olaylar benim çocukları daha yakından tanımamı ve çocukların ruhsal ve sosyal durumuna göre yaklaşmamı sağladı. Şimdi size soruyorum rehberlik saati gerekli mi gereksiz mi? Yorumunu size bırakıyorum.

Hamit DERMAN


Haşir Meydanında Bize Kim Yol Gösterecek?

Rehberimiz olan Kur’ân’ın, hem dünyamız hem de ahretimiz için bize inşallah yol göstereceğinden şüphe etmemek gerekir. Bu konu ile alakalı Peygamber Efendimiz’in (asm) müjdeli haberleri şöyle:

Kur’ân şefaat edicidir. Şefaati kabul edilendir. Şereflidir.Tasdik edicidir. Kim onu rehber edinirse, O’nu Cennete götürür. Kim de onu arkasına atacak olursa, O’nu Cehenneme gönderir.

Kıyamet günü Kur’ân’ın şefaat ettiği kimse kurtulur. Çünkü Kur’ân’ın şefaati Cehenneme girmeye manidir. O’ndan başkasının şefaati ise azabın vukuundan sonra kurtarıcıdır.

Allah katında Kur’ân’dan daha faziletli bir şefaatçi yoktur. Ne bir Peygamber, ne bir melek ve ne de O’ndan başkası!

Bu hadislerden anlıyoruz ki, biz Kur’ân’ı ne derece hayatımızda kendimize rehber edinirsek, dünyanın her türlü sıkıntılarında da ve ahretinde korkulu azaplarından da kurtuluruz.

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

Kamu Yöneticisi

www.NurNet.org

Ey Felaket ve Helaket Asrının Adamı (Şiir)

Ey felaket ve helaket asrının hizmet eri
Devrin Bediüzzamanı insanların rehberi

Ey zamanın kahramanı ey kimseden korkmayan
Ey milyonlarca insanın imanını kurtaran

Ey NURS’tan parlayan güneş ey tükenmeyen ziya
Ey Resul’ün Halifesi ey Âlim ey Evliya

Sen ki Risale-i Nur’u bize ettin armağan
Gizli İslam düşmanları oldu rezil perişan

Kalplerimize imanı nakşettin hece hece
Var kuvvetinle çalıştın durmadın gündüz gece

Önüne setler çekilip zindanlara attılar
İman ve vicdanlarını beş paraya sattılar

Memleketten memlekete insafsızca sürdüler
Defalarca zehirleyip öldürmek istediler

Ama bütün bu zorluklar Sen’i engellemedi
Yapılan tüm haksızlıklar Sen’i etkilemedi

Ömrünün sonuna kadar çektiğin sıkıntılar
Sen’i yolundan etmedi içindeki zor şartlar

Yıllarca devam ettirdin imani hizmetleri
Büyük bir kararlılıkla oldun bir iman eri

Yaymaya muvaffak oldun bu Nur Külliyatını
İman kurtuluşu için adadın hayatını

Kötü niyetli dinsizler Sen’i yok edemedi
İslami neşriyatın da önüne geçemedi

Asi din düşmanlarının boğazlarını sıktın
Putlaştırılmış şeyleri bir bir hepsini yıktın

Şahsını takdir ediyor yaşayan cümle âlem
Hizmetlerini eksiksiz yazıyor Levh-u Kalem

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org