Etiket arşivi: risale-i nur

Risale-i Nur’u Diyanet’e kazandıran başkan: Ahmet Hamdi Akseki

Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Diyanet İşleri Başkanı, görev yaptığı zor dönemde İslam aleyhine yapılan tahribatı en aza indirmek için çalışan âlim Ahmet Hamdi Akseki vefatının 69. yılında rahmetle anılıyor.

Saltanat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerini görüp yaşadı. Görevde bulunduğu zamanlar dahil, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesi ile namaz kılınması yönündeki görüşlere şiddetle karşı çıktı. Batı emperyalizmine yol açacak tarzdaki Garpçılık ve milliyetçilik akımlarına karşı mücadele verdi. Risâle-i Nur ve Bediüzzaman Said Nursi‘ye karşı samimi duygular besledi. Said Nursi’den Risâle-i Nur isteyince iki takım el yazması gönderildi.

Akseki, Başkanlığı döneminde ısrarla kendisine Risâle-i Nur gönderilmesini istedi

Akseki ile Bediüzzaman arasında samimi ve dostane bir münasebetin özellikle 1947 yılından itibaren artmaya başladığı, karşılıklı haberleşmelerden anlaşılmaktadır. Gerek Bediüzzaman’a gerekse Risâle-i Nurlara yakın alaka gösteren Akseki, Başkanlığı döneminde beş-altı kez ısrarla Risâle-i Nurların kendisine gönderilmesini istemiştir. 

Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur, Ankara’da (1950) bulunduğu sırada Diyanet Riyasetine uğrayarak Akseki ile görüşmüştür. Bu görüşmede hürmet ve övgülerini dile getiren Akseki, Bediüzzaman’a selam söylemiştir. 

Diyanet olarak Risale-i Nur’u tedricî tedricî neşrine çalışacağız

Bu görüşmeden sonra Ankara’dan ayrılıp Emirdağ’a gelen Mustafa Sungur, iki takım Külliyatı, biri Akseki’ye diğeri de Müşavere Kuruluna verilmek üzere Ankara’ya götürmüştür. Bediüzzaman, Külliyat ile birlikte mektup da yollamıştır. Mustafa Sungur, emanetleri yerine ulaştırdıktan sonra şu notu göndermiştir:

“… kıymetli mektubunuzu Diyanet Riyaseti Başkanı Ahmed Hamdi Efendiye teslim ettik. Sevinçler içinde mübarek mecmua ve Nurları kendi hususî kütüphanesine koydu. ‘İnşaallah bunları kendi öz ve has kardeşlerime okumak için vereceğim ve bu suretle tedricî tedricî neşrine çalışacağız’ dedi. … mektubunuzdaki emirlerinizi yapacağını söyledi. ‘Fakat şimdi hemen birden bire bunların neşri olmaz. Ben bu eserleri has kardeşlerime okutturup, meraklılara göre ileride neşrederiz. İnşaallah tam ve parlak şekilde ileride neşrine çalışacağını” söyledi. 

Akseki: Bediüzzaman’ın eserleri, Kur’an ve hadis çerçevesi içindedir

Akseki’nin görüşlerini aktaranlardan birisi de uzun süre Risâle-i Nur hizmetinde bulunan Selahaddin Çelebi’dir. Hem Şerafettin Yaltkaya hem de Ahmet Hamdi Akseki’nin Başkan bulundukları dönemlerde kendileriyle görüştükten sonra yaklaşımlarını aktarmaktadır. Yaltkaya’nın; “Diyanet Riyaseti Kur’an ve hadisten başka hiçbir eserle ilgilenmez” şeklindeki ifadelerine karşılık daha sonra başkanlık yapan Akseki şu ifadeleri kullanmıştır:

“Üstadın hayatı, eserleri, Kur’an ve hadis çerçevesi içinde bulunmaktadır. Onda menfi milliyetçilik ve ırkçılık yoktur…”

Akseki bu ve benzeri ifadeleri kullanırken o sırada yanında bulunan Nazif Paşa; Üstadı 31 Mart hadiselerinden beri tanıdığını, o isyanda yaptığı çok tesirli konuşmalarla Avcı Taburlarının itaate getirdiğini söylemiştir. 

Görmez’den Akseki-Said Nursi muhabbetine vurgu

Görev yaptığı sürede Risale-i Nur’un Diyanet bünyesinde neşredilmesinde büyük emekleri olan Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez de Akseki ile Bediüzzaman arasındaki münasebetlere vurgu yapmıştı. 

Görmez, “Ahmet Hamdi Akseki Diyanet İşleri Başkanı iken Said Nursi için şunları söylemiş. ‘Ey medresede arkadaşım. Ders halkalarında kardeşim. Kur’an’ın hakikatlerini genç nesillere anlatmak için bu eserlerin sahibi sensin.’ Bu sözlerin karşısında Said Nursi’nin cevabı ise, Ahmet Hamdi Akseki’ye görevini hatırlatarak, ‘dinsizlik cereyanının revaçta olduğu dönemde Diyanet dairesinin vazifesidir’ demiştir. 

Risale-i Nur’un bir kısmını neşretmeyi arzulamasına rağmen ömrü yetmemiştir

Yine Görmez, Diyanet tarafından basılan Risale-i Nur eserlerinin önsözünde aynı muhabbete şöyle değinmişti:

“1947 yılında Diyanet İşleri Başkanı Merhum Ahmed Hamdi Akseki, Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye yıllarından beri tanıyıp dostu olduğu ve devrin ulemâsı arasındaki yüksek mevkiini takdir ettiği Bediüzaman’dan ısrarla bir takım Risâle-i Nûr Külliyatı istemiştir. Ancak o günlerde Külliyât’ın elyazması ve bazı nüshalarının teksir olması münasebetiyle tashih gerektiği ve 1948-1950 yılları arasında Bediüzzaman’ın Afyonda hapiste bulunmasından dolayı ancak 1950 yılında bir takımı Din İşleri Yüksek Kurulu’na verilmek üzere, iki takım hâlinde gönderebilmiştir. Merhûm Ahmed Hamdi Akseki eserlerin bir kısmını neşretmeyi arzulamasına rağmen buna ömrü yetmemiştir.”

Said Nursi’den Akseki’ye gönderilen mektup

Afyon hadisesi başlamadan evvel Diyanet İşleri Reisi Ahmed Hamdi Akseki, Said Nursî’den iki takım Risale-i Nur eserlerini, bir takımını Diyanet İşleri Kütüphanesine koymak, bir takımını da şahsına alıkoymak için istemişti. Fakat hapis hâdisesi çıktı, gönderilemedi. Üstad, hapisten sonra Emirdağı’na geldiği vakit, evvelce hazırlanan iki takımı tashih ederek Ahmed Hamdi’ye gönderdi ve aşağıdaki mektubu kendisine yazdı. (Emirdağ Lahikası)

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ

Muhterem Ahmed Hamdi Efendi Hazretleri; Bir hâdise-i ruhiyemi size beyan ediyorum: Çok zaman evvel zâtınız ve sizin mesleğinizdeki hocaların, zarurete binaen ruhsata tâbi ve azîmet-i şer’iyeyi bırakan fikirler, benim fikrime muvafık gelmiyordu. Ben hem onlara, hem sana hiddet ederdim. “Neden azîmeti terk edip ruhsata tâbi oluyorlar?” diye, Risale-i Nur’u doğrudan doğruya sizlere göndermezdim. Fakat, üç dört sene evvel, yine şiddetli, kalbime, size tenkitkârâne bir teessüf geldi. Birden ihtar edildi ki:

“Bu senin eski medrese arkadaşların olan başta Ahmed Hamdi gibi zatlar, dehşetli ve şiddetli bir tahribata karşı ‘ehvenüşşer’ düsturuyla, mümkün olduğu kadar bir derece bir kısım vazife-i ilmiyeyi mukaddesatın muhafazasına sarf edip tehlikeyi dörtten bire indirmeleri, onların mecburiyetle bazı noksanlarına ve kusurlarına inşaallah kefaret olur” diye kalbime şiddetli ihtar edildi.

Ben dahi sizleri ve sizin gibilerini, o vakitten beri yine eski medrese kardeşlerim ve ders arkadaşlarım diye hakikî uhuvvet nazarıyla bakmaya başladım. Onun için benim bu şiddetli tesemmüm hastalığım vefatımla neticelenmesi düşüncesiyle, sizi Nurlara benim bedelime hakikî sahip ve hâmi ve muhafız olacağınızı düşünerek, üç sene evvel mükemmel bir takım Risale-i Nur’u size vermek niyet etmiştim. Fakat şimdi hem mükemmel değil, hem tamamı değil; fakat ekseriyet-i mutlaka eczaları Nur şakirtlerinden gayet mühim üç zatın on-on beş sene evvel yazdıkları bir takımı sizin için hastalığım içinde bir derece tashih ettim. Bu üç zatın kaleminin benim yanımda on takım kadar kıymeti var. Senden başka bu takımı kimseye vermeyecektim.

Buna mukabil onun mânevî fiyatı da üç şeydir:

Birincisi: Siz mümkün olduğu kadar Diyanet Riyasetinin şubelerine vermek için, mümkünse eski huruf, değilse yeni harfle ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki Diyanet Riyasetinin şubelerine yirmi otuz tane teksir edilmektir. Çünkü haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyasetinin vazifesidir.

İkincisi: Madem Nur Risaleleri medrese malıdır. Siz de medreselerin hem esası, hem başları, hem şakirtlerisiniz. Onlar sizin hakikî malınızdır. Münasip görmediğiniz risaleyi şimdilik neşrini geri bırakırsınız.

Üçüncüsü: Tevafuklu Kur’ân’ımız mümkünse fotoğraf matbaasıyla tab edilsin ki, tevafuktaki lem’a-i i’câziye görünsün. Hem baştaki Türkçe târifatı ise, o, Kur’ân ile beraber tab edilmesin, belki ayrıca bir küçük risalecik olarak ya Türkçe veya Arabîye güzelce çevirip öylece tab edilsin.

Ahmet Hamdi Akseki kimdir? İşte hayatı

Antalya’nın Akseki ilçesinin Güzelsu nahiyesinde 1886 yılında dünyaya gelen Ahmet Hamdi Akseki, 5-6 yaşlarında Kur’an okumaya başladı ve ilk Arapça derslerini Mecidiye Medresesi’nde Abdurrahman Efendi’den aldı.

Birçok ilim yuvasında eğitim gören ve tahsili boyunca geçimini mühür kazıma işi ile sağlayan Akseki, 1905’te İstanbul’a giderek Medresetü’l Mütehassısin’de doktora eğitimi aldı ve birincilikle mezun olup 32 yaşında 3 fakülteyi tamamladı.

Akseki, Medresetü’l-Mütehassısin’in son sınıfındayken Heybeliada’daki Mekteb-i Bahriyye-i Şahane’ye din dersleri, din felsefesi ve ahlak dersleri hocası olarak tayin edildi.

Ayrıca 1908’den sonra yazı hayatına başlayan ve bazı makaleleri “Beyrut” ile “Mısır” gazetelerince alıntılanan Akseki, Balkan Harbi’nden önce Sebilürreşad dergisinin Bulgaristan ve Romanya muhabirliğini yaptı. Akseki, izlenimlerini “Bulgaristan Mektupları” başlığı altında bu dergide yayımlandı.

Milli Mücadele’yi yazı, vaaz ve konferanslarıyla destekledi

Milli Mücadele için Anadolu’ya geçerek yazı, vaaz ve konferanslarıyla Anadolu harekatını destekleyen Akseki, Ocak 1922-Kasım 1923 tarihlerinde Ankara Lisesi’nde ulum-i diniyye muallimliği yaptı. Akseki, bu görevi yürütürken Umur-ı Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti Tedrisat Umum Müdürlüğü’ne tayin edildi.

Akseki, medreselerin müfredat programlarını ıslah ederek hazırladığı rapor ve layihalar ile Darülhilafe medreselerinin sayısını 13’ten 38’e çıkardı.

Akseki, Diyanet İşleri Reisi Mehmet Rifat Börekçi’nin isteği üzerine 1924’te Diyanet İşleri Reisliği Hey’et-i Müşavere azalığına tayin edildi. Akseki, bu görevi sırasında Elmalılı Hamdi Yazır’ın “Hak Dini Kur’an Dili” tefsiri ile “Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi”nin yayıma hazırlanması için çalıştı.

Öte yandan, 1920 yılında kurulan Tarikat-ı Salahiyye Cemiyetinin üyesi olduğu ve bu cemiyetin faaliyetlerine katıldığı gerekçesiyle 1925’te Ankara İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Akseki, cemiyetle ilgisi bulunan 11 kişinin idama, bir çoğunun da ağır hapse mahkum edildiği mahkemede, suçsuz bulunarak beraat etti.

Dini, Batı kalıpları içinde değerlendirenlerle mücadele etti

Kur’an’ı ve hadisi esas alarak İslami ilimlerin canlandırılmasını, gelişmelerin ışığında İslami müesseselerin yeniden düzenlenmesini gerekli gören Akseki, bir taraftan hurafe ve batıl inançlar ile diğer taraftan da dini, Batı kalıpları içinde değerlendiren, modası geçmiş bir müessese şeklinde gösterip İslam’a hücumda bulunanlarla mücadele etti.

Akseki, “garpçılık” ve “milliyetçilik” hareketlerine karşı çıktı, Müslüman toplumların kurtuluşu için “İslam birliği” fikrini savundu.

Kur’an’ın Türkçe tercümesiyle namaz kılınması tartışması

Kur’an-ı Kerim’in Türkçe tercümesiyle namaz kılınması yönündeki temayüllere karşı gelen Akseki, bu yönde bir kanaate sahip bulunan Diyanet İşleri Başkanı Mehmed Şerafettin Yaltkaya’nın isteği üzerine rapor hazırladı. Akseki, raporda, Kur’an’ın Türkçe tercümesiyle namaz kılınması uygulamasının, dini ve ilmi hiçbir dayanağı bulunmadığını ortaya koydu.

Arapça, Farsça ve İngilizce bilen Akseki, İslam dini ve ahlakı ile ahlak ilmi üzerine yazdığı eserler ile halkın uzun süre ihmal edilen dini bilgi ihtiyacının karşılanmasında büyük hizmet verdi.

Diyanet İşleri Başkanlığı yanındaki camiye adı verildi

Başkan yardımcısıyken Diyanet İşleri Başkanı Yaltkaya’nın ölümü üzerine 1947’de bu göreve getirilen Akseki, 9 Ocak 1951’de Ankara’da vefat etti.

Naaşı Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilen Akseki, resmi hizmetinin yanı sıra 70’e yakın eser kaleme aldı.

Akseki’nin başlıca eserleri arasında “İslam Dini”, “Dini Dersler 1-2”, “İslam Dini Fıtridir”, “İslam Dini Tabii ve Umumi Bir Dindir”, “Ahlak Dersleri” ile “Askere Din Kitabı” yer alırken yayınlanmış ve yayınlanmamış çok sayıda eseri bulunuyor.

Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığınca kurumun binasının yanına 2012’de inşa edilen ve aynı anda 6 bin kişinin ibadet edebildiği camiye Akseki anısına, “Ahmet Hamdi Akseki” adı verildi.

www.NurNet.org

Kaynak:RisaleHaber

Bak! Azrail beni almak için gelmiş; orada bekliyor

İstanbul’da bir hastanede, 9 yaşında bir kız… İsmi: Esra…

Hastalığı: Kanser… Hastalığı vücuduna yayılmış… O hasta halinde ve ölümün soluğunu her geçen an gittikçe daha da yakınında hissederek hayat yürüyüşünün son durağına yaklaşırken, hasta yatağında uyanık olabildiği zamanlar, devamlı olarak kitap okuyormuş.

Bir akşam, okuduğu kitaptan başını kaldırarak, annesine:

“ – Babamı çağırabilir misin, anne?” demiş.
Küçük kızının vücuduna yayılmış kanserle günden güne eriyişini görürken, ölüm habercisi bu hastalığın sevgili kızından ayrılık getireceğini bilerek, dünyadan o kesin ayrılığının acısına dayanabilmek bir yana, o ayrılık anının yakında muhakkak gelecek oluşunu düşünmenin büyük acısına dayanabilmenin bile kendisine çok zor geldiği annesi, kızının bu anî arzusu karşısında çekinerek sormuş:

“ – Babanı çağırmamı niçin istiyorsun?”
Hasta kız, önce bunu açıklamak istememiş; bir an düşünmüş ve:

“ – Çağırmasan da olur.. Hem çağırsan, gelinceye kadar belki geç olur..” sözleri üzerine annesinin merakı daha da artmış:

“ – Babanı çağırmamı önce isteyip sonra niye vazgeçtin?” diye sorunca, kızı gayet sakin bir şekilde;
“ – Anne, ben artık âhiret âlemine gidiyorum da.. o­nun için..”cevabını vermiş. Bu sözleri üzerine annesinin gözünden, artık tutamadığı gözyaşları boşanırken, kızı gene o çok sakin haliyle:

“ – Bak! Azrail (AS) beni almak için gelmiş; orada bekliyor..” diyerek odanın bir köşesini parmağıyla işaret etmiş. Annesi, kızından ayrılık vaktinin geldiğini anlayıp elleriyle yüzünü kapatarak hüngür-hüngür ağlarken, kızına gayr-i ihtiyarî sormadan da edememiş:

“ – Azrail (AS) nasıl? Biraz tarif eder misin?”

“ – Çok güzel…” demiş, küçük kız…

Daha sonra da, içinde bulunduğu o maneviyat âleminden dünya haline tekrar avdet etmiş gibi, annesinin o ardı-arkası kesilmeyen yüksek sesle ağlayışından rahatsız olmuş bir tavırla annesini, 9 yaşındaki çocukluğundan beklenemeyecek büyük bir kemal ve vekar haline girerek, tesellîye çalışmış:

“ – Niye bu kadar çok ağlıyorsun ki, anne? İmanı olan ve imanıyla yaşayanlar için ölüm ve âhirete gitmek, korkulacak bir şey mi? Dünyada daha fazla yaşasaydım, dışarıdaki insanların ekseriyeti gibi, dinde lâkayt, ibadette ihmalkâr halde uzun bir dünya hayatım olsaydı, benim için daha iyi mi olacaktı? Öyle olmam seni daha çok mu sevindirecekti? “

Kızının, yaşının çok üstünde bir olgunlukla kendisine verdiği bu hakikat dersi karşısında, annesinin sanki birdenbire gözyaşı pınarları kurumuş; yüksek sesle ağlaması aniden durmuş..

Kanser hastası, kanser hastalığı vücuduna yayılmış olan 9 yaşındaki kız, annesiyle bu son konuşmasından sonra, yüksek sesle kelime-i şehadet getirmiş; daha sonra da, başı yavaşça sol tarafına düşerek ruhunu teslim etmiş.

Annesinin biraz evvel pınarları kurumuş gibi durmuş olan gözyaşları yeniden, fakat bu defa sessizce çağlamış.. O sırada sevgili kızının artık ruhsuz olan bedeninin yanında, yatağında okuduğu son kitap ile bir kalem, dikkatini çekmiş. 9 Yaşındaki kızının dünyadan âhirete giderken, kendisini fevkalade hayrete sevk eder derecede gösterdiği o çok yüksek ruh halinin sırrı, hasta yatağında son olarak altını da çizerek okuduğu o kitap sayfalarında kendini ilân ediyor gibiymiş. Kitap, “Hastalar Risalesi” ve altını çizerek okuduğu son bölümü de: “SEKİZİNCİ DEVA” imiş.

***

SEKİZİNCİ DEVA

Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar keffâretü’z-zünûb olduğu hadis-i sahihle sabittir. Hem hadiste vardır ki: ‘Ermiş ağacı silkmekle, nasıl meyveleri düşer; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker.’
Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır; bu hayat-ı dünyeviyede dahi kalb, vicdan, ruh için manevî hastalıklardır. Sen eğer sabredip şekva etmezsen, şu muvakkat bir hastalık ile daimî pek çok hastalıklardan kurtuluyorsun.
Eğer günahları düşünmüyorsan, yahut âhireti bilmiyorsan veya Allah’ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki, milyon defa sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür. o­ndan feryâd et.
Çünki, bütün dünyanın mevcûdatıyla kalbin, rûhun ve nefsin alâkadardır. Mütemâdiyen firak ve zevâl ile o alâkalar kesilip, sende hadsiz yaralar açılır. Bâhusus Âhireti bilmediğin için, ölümü idam-ı ebedî tahayyül ettiğinden, âdeta, güya, yara bere içinde, dünya kadar hastalıklı bir vücudun var.
İşte en evvel, hadsiz yaralı ve hastalıklı bu büyük mânevî vücudun hadsiz hastalıklarına kat’î ilaç ve kat’î şifa verici bir tiryak olan îmân ilâcını aramak ve itikadını düzeltmek gerektir ki, o ilâcı bulmakta en kısa yol, bu maddî hastalığın yırttığı gaflet perdesinin altında sana gösterdiği aczin ve za’fın penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâlin kudretini ve rahmetini tanımaktır.
Evet, Allah’ı tanımayanın, dünya dolusu belâ başında vardır. Allah’ı tanıyanın dünyası nurla ve mânevî sürûrla doludur¸derecesine göre, îman kuvvetiyle hisseder. Bu îmândan gelen mânevî sürur ve şifâ ve lezzet altında, cüz’î, maddî hastalıkların elemi erir, ezilir.”

                                                    ***

Dr. Sadullah Nutku ve Prof. Dr. Ayhan Songar (her ikisine de Allah rahmet eylesin) bir uçak seyahatinde yan yana iki koltukta oturuyorlarmış. O yolculuklarında ilk defa tanışıp görüşmelerinden önce, Dr. Sadullah Nutku, cebinden “Hastalar Risalesi”ni çıkarıp kendi kendine, sessizce okumağa başlamış. Yanında oturan Prof. Dr. Ayhan Songar göz ucuyla bu kitaba bakmış, çok alâkasını çekmiş; ardından, tanışmışlar.

Yolculuklarının kalan kısmında Dr. Sadullah Nutku, kitabı yüksek sesle okumuş; Prof. Dr. Ayhan Songar da dikkatle dinlemiş ve o zamana kadar bilmediği Risale-i Nur Külliyatının, psikiyatri mütehassısı bir profesör olarak da kendisini çok ilgilendiren devalarından bazılarını dinlerken, bir ara kendini tutamayarak:

“ – İnsan bu manevî devaları dinlerken, hasta olmayı temennî edeceği geliyor!” demiş.

Prof. Dr. Ayhan SONGAR, daha sonra ihtisası ile alâkalı olarak, kendisine muayene ve tedavi için gelen hastalarına ekseriya “Hastalar Risalesi”ni tavsiye etmiş.

Prof. Dr. Ayhan Songar da bir gün, Esra isimli 9 yaşındaki o küçük kız ve daha başka birçokları gibi kanser hastalığına yakalanmış. O da ecelle randevusuna doğru geri sayımının son günlerindeyken ve 9 yaşındaki o küçük kız gibi, vücuduna yayılmış olan kanser hastalığı ile hastanede yatarken, yanından hiç ayırmadan okuduğu ve vefatında da yatağında yanı başında duran kitap, 9 yaşındaki o küçük kızın ölüm döşeğindeyken okuduğu kitapmış; ilk defa bir uçak yolculuğunda yan yana otururken Dr. Sadullah Nutku’dan dinlediği ve daha sonra da, meşhur bir psikiyatri profesörü olarak o zamana kadar kendisine muayene ve tedavi için müracaat etmiş birçok hastasına tavsiye ettiği, manevî devalar hazinesi: “Hastalar Risalesi”…

Prof.Dr.Mustafa NUTKU

Risale-i Nur Ders kürsüsü Üstad’ın kürsüsüdür!

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Hizmetkarı ve Talebesi Hüsnü Bayramoğlu, Risale-i Nur ders kürsüsünün Üstad’ın kürsüsü olduğunu belirterek, “O makam ciddiyet ister. Vakar ister. Laubalilik ve lakaydlık makamı değildir” dedi.

Hüsnü ağabeyin, “Risale-i Nur derslerinde dikkat edilmesi gereken hususlar”a dair yayınladığı lahika şöyle:

بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪

Aziz Kardeşlerimiz,

Vatan sathında ve yurt dışında istihdam olunduğunuz bütün hizmetlerinizi tebrik ediyoruz, Cenab-ı Hak sizleri ve bizleri sırat-ı müstakimden ayırmasın ve Risale-i Nur hizmetinde daimi sebat, tam sadakat ve kanaat nasib eylesin.

Kıymetli Kardeşlerim;
Nur Hizmetinin en mühim tesiri Hz. Üstadımızın manevi huzurunda Risale-i Nur’ların okunduğu dersleridir. Muazzez Üstadımız; “Çünkü o dersler, ulûm-u îmâniyeden olduğu için bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bâhusus siz daimâ bir iki hakikî kardeşi de bulursunuz. Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakk’ın zîşuur çok mahlukatı vardır ki, hakâik-ı îmâniyenin istimâından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemileriniz çoktur. Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i îmâniye, zemin yüzünün bir manevî zîneti ve medâr-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş:

‎آسْمَانْ رَشْكْ بَرَدْ بَهْرِ زَم۪ينْ كِه دَارَدْ

‎يَكْ دُو كَسْ يَك دُو نَفَسْ بَهْرِ خُدَا بَرْ نِش۪ينَنْدْ

Yâni: Semâvât zemine gıpta eder ki; zeminde hâlisen-lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için bir-iki adam, bir-iki nefes yâni bir-iki dakika beraber otururlar; kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı sanatını birbirine göstererek Sâni’lerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.” (Barla Lâhikası/261) buyuruyor ve hem diyor;

“Yirmi ikinci Söz tashih edilirken dinledim. Gördüm ki; içinde hem küllî zikir, hem geniş fikir, hem kesretli tehlil, hem kuvvetli îman dersi, hem gafletsiz huzur, hem kudsî hikmet, hem yüksek bir ibadet-i tefekküriye gibi nurlar var. Bir kısım şâkirdlerin ibadet niyetiyle risaleleri, ya yazmak veya okumak veya dinlemekliğin hikmetini bildim. Bârekâllah, dedim. Hak verdim.” (Kastamonu Lâhikası/250)

İşte böyle bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır sırrının masadakı olan bir marifetullah dersini dinlemek üzere bir araya gelen cemaatimize Nurlardan okumak nimetine nail olan kardeşlerimiz şu gelen mektupları daima hatırda tutmalıdır ve unutmamalıdır ki Risale-i Nur’un ders kürsüsü Hz. Üstad’ın kürsüsüdür. O makam ciddiyet ister. Vakar ister. Laubalilik ve lakaydlık makamı değildir. 

Hz. Üstadımız Hulusi Ağabey’e o makamda ki hissiyatını takdir ile diyor;
“Cemaata Sözleri okumak zamanında sendeki hissiyât-ı âliye ve fazla inkişaf ve fedakârane hamiyet-i diniye galeyânının sırrı şudur ki: Velâyet-i kübra olan veraset-i nübüvvetteki makam-ı tebliğin envarı altına girdiğin içindir. O vakit sen, dellâl-ı Kur’ân Said’in vekili, belki mânen aynı hükmüne geçtiğin içindir. “(Barla Lâhikası/255)

Binaenaleyh Risale-i Nur’u cemaate okumak nimetine mazhar olan kendisinden birşey katmadan mübelliğ-i Nur olmalıdır. 

Nur’un birinci talebesi Hulusi Beyin bir başka mektubu da bu hususta calib-i dikkattir;
“Ben burada inşâallah emanetçi olduğum Sözler’i inayet-i Hak’la ve duanız berekâtiyle lâyıklı kulaklara duyurabileceğimi ümid ediyorum. Üstadım müsterih olunuz, bu Nurlar ayak altında kalamazlar. Onları dellâl-ı Kur’ân’dan enzâr-ı cihana vaz’eden Hâlık (Celle Celâlühü) bizim gibi, kimsenin ümid ve tahayyül etmeyeceği âciz insanlarla bile neşr ve muhafaza ettirir. Bu işi ben sa’yim ile, kudretim ile kazandım diyen huddâm, o gün görecekler ki, o mukaddes hizmet, zâhiren ehliyetsiz görünen, hakikaten çok değerli diğerlerine devredilmiş olur kanaatındayım. Bu sebeple oradaki kardeşlerimizden Risale-i Nur ile çok alâkadar olmalarını rica etmekteyim. Hulûsî.” (Barla Lâhikası/36)

Hulusi Bey Nurları okuduğundaki hissiyatını ise şöyle ifade ediyor;
“Risaletü’n-Nur, Mektûbâtü’n-Nur’un mütâlaası, tahrir edilmesi, başkalara neşr ve tebliğe alâ-kadri’l-istitâa çalışılması gibi emr-i hayr-i azîme, havl ve kuvvet-i Samedanî ve inayet ve lütf-u Rabbanî ile muvaffak olduğum zamanlar ki; bu evkatta evvelen ve bizzat bu fakir istifade, istifâza, istiâne etmiş oluyor. Bu itibarla mezkûr saatları çok mübarek tanıyor, firakına acıyor, o yaşayışın devamını, tekrarını, kesilmemesini ez-can ü dil arzu ediyorum. Fakat ne çare ki: İğtinam edebildiğim kısacık vakitlerde zihnimi safîleştirip Nurların karşısına, dolayısiyle Kur’ân’ın mu’cizeleri mecmuasına ve aziz, muhterem Üstadımın medresesine ve ol Seyyidü’l-kevneyn Peygamberimiz Efendimiz (A.S.M) Hazretlerinin ravza-i saadetlerine ve nihayet Rabbü’l-Âlemîn Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin huzur-u lâmekanîsine çıkıyorum. Bu sebeble cidden o Nurlarla iştigal etmediğim zamanlar, keşke enfâs-ı ma’dude-i hayattan olmaya idiler, diyorum.” (Barla Lâhikası/36)

Aziz Kardeşlerimiz dikkat buyurunuz, Üstadımız Bediüzzaman’ın Kur’an’ın bu asrın fehmine ve idrakine bakan ayetlerinden aldığı derslerini okuyoruz.

Hz. Üstadımız; “Kur’ân-ı Hakîmin hizmeti esnâsında ve hakàik-ı îmaniyenin dersi vaktinde, o hakàik hesâbına ve Kur’ân şerefine, o makamın iktiza ettiği izzet ve vakar-ı ilmiyeyi ders vaktinde muhâfaza edip, başımı ehl-i dalâlete eğmemek için, o izzetli vaziyeti muvakkaten takınıyorum” (Lem’alar/197) demekle hem bizleri izzet ve vakar-ı ilmiyeye davet ediyor hem Allah muhafaza derste ciddiyetin gitmesini mevhum-u muhalifiyle ehl-i dalalete boyun eğmek olacağını ifade ediyor. 

Bizi yine ciddiyet ve sıdka davet eden şu dersi meselemiz hususunda çok manidardır;

“Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakikata yapıştıran ve o ahlâkı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdkdır.” (İşârât-ül İ’caz/118)

Bu asırda Nebevi ahlak ile tahalluk eden her Nur talebelesi “.. yakından O’nu temâşa eden ve merakla dikkat eden büyük zekâlar, ulvî dehalar; O’nda hiçbir zaman, hiçbir cihette sahtekârlık ve tasannû eserini görmesin!.. Daima ciddiyeti, samimiyeti, ihlâsı bulsun!..” (Sözler/203) gibi ahlak-ı aliyeye yetişmeye gayret etmelidir zira Nübüvvetin delillerinden birisi de ciddiyetidir; “fevkalâde ciddiyeti.. fevkalâde metâneti; dâvâsında nihayet derecede sâdık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.” (Sözler/257). 

“Hem öyle bir ciddiyetle dâvet ve öyle esaslı bir surette terbiye eder ki; düsturlarını asırların cephesinde ve aktârın taşlarında nakşediyor ve dehirlerin yüzlerinde pâyidar ediyor…” (Mektubat/206)

Elhasıl: Hz. Üstadımız mazhar oldukları inayetlerden bizleri de hissedar ederek, vazifemizde her an gayret ve ciddiyet tavsiye ediyor.

Cenab-ı Hak bilhassa Nurların okunduğu derslerde ciddiyet ve vakar-ı ilmi muhafaza ederek halisenlillah okumayı, Risale-i Nur’un bizlere kazandırdığı pek büyük kar ve neticeye mukabil tam sadakat ve sarsılmaz sebat ve kanaat ile ihlas ve takva dairesinde istihdam olunmayı nasib etsin Ve bizleri sırat-ı müstakimden ayırmasın.

Kaynak: NurdanHaber

www.NurNet.org

Barla Lahikası Hakkında . .

  • Takdim
  • (Yirmi Sekizinci Mektup’tan) Yedinci Risale Olan Yedinci Mesele “Onlara söyle ki: Allah’ın lütfuyla ve rahmetiyle -ancak bununla ferahlansınlar.- Bu, onların dünyada toplayıp durduklarından daha hayırlıdır” (Yunus Sûresi, 10:58.) âyetinin, Risale-i Nur talebeleri hakkındaki önemli bir sırrını, yedi İlâhî yardımı açıklar
    Mahrem bir suale cevaptır: Risale-i Nur’un tesiri hakkında sorulan bir sualin cevabı
  • Mukaddeme
  • Yirmi Yedinci Mektup ve Zeyilleri
  • ( 1 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Hulûsi Bey, Kur’ân ve iman hakikatlerini bu asrın insanına anlatmanın önemini belirterek, Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân ve iman hizmetindeki görevinin henüz bitmediğini altı madde ile açıklar.
  • ( 2 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Allah için muhabbetin önemini anlatır.
  • ( 3 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Hulûsi Bey, Kur’ân hakikatlerini duyurmakla görevlendirilen Üstad Bediüzzaman’a hizmet etmenin hayatındaki tek gayesi olduğunu anlatır.
  • ( 4 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Tarikatlar hakkında Üstad Bediüzzaman’dan aldığı dersin önemini ifade eder.
  • ( 5 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Risale-i Nur’un, Nûr isminin bir tecellisi olarak, bu asırdaki insanların ihtiyacına binaen, zamanın şartlarına uygun olarak yazdırıldığını anlatır.
  • ( 6 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfında çok yüksek mânâların bulunduğunu, bu Risalenin diğer bütün Risalelere nisbeten, daha fazla parlayan ve etrafa nur saçan bir yıldız olduğunu ifade eder.
  • ( 7 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Kur’ân hizmetinde, Üstad Bediüzzaman’a “Ashab-ı Kehf” gibi arkadaş olduklarını yazar.
  • ( 8 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Hulûsi Bey bu mektubunda, Kur’ân hizmetinde, acz ve fakrına bakmayarak gayret etmenin önemini anlatır.
  • ( 9 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Mektuplarındaki ifadelerinde niçin Üstad Bediüzzaman’ı taklid ettiğini izah eder.
  • ( 10 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Kur’ân’ın bir nuru olan Risale-i Nur’un, Allah’ın izniyle, insanları karanlıktan aydınlığa çıkardığını dile getirir.
  • ( 11 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi olan On Dokuzuncu Mektubun kendisinde bıraktığı tesiri anlatır.
  • ( 12 ) Hulûsi Bey bu mektubunda, Mektubat’ta yer alan Dördüncü Mektup hakkındaki mülâhazalarını dile getirir.
  • ( 13 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Şu isyan, tuğyan ve küfür asrında Üstad Bediüzzaman’ın, İslâm ümmetine Cenâb-ı Hakkın gönderdiği bir lütuf olduğunu yazan Hulûsi Bey, kendisinin Nur yoluna ulaşmasına vesile olduğu için Üstada duada bulunur.
  • ( 14 ) Abdülmecid Nursî’nin mektubudur. Kendisine ulaşan bazı Risalerden dolayı yaşadığı sevinci dile getirir ve lafzî bir üstada bedel bir çok mürşide kavuştuğunu yazar.
  • ( 15 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Kendisini teselli eden iki cihetin olduğunu yazan Hulûsi Bey, elindeki Risaleler vasıtasıyla sürekli olarak Üstad Bediüzzaman’ın mânevî sohbetinde bulunduğunu, ikinci olarak da Üstada duyduğu muhabbetin “hubb-u fillâh” mertebesinde olduğunu dile getirir.
  • ( 16 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Risale-i Nur’un mânevî bir güneş, her bir risalenin de birer yıldız ve Otuz İkinci Sözün ise bu yıldızlar içinde çok parlak bir yıldız olduğunu belirtir.
  • ( 17 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Her işinde Allah’a dayandığı için, içinde bulunduğu ağır şartlara rağmen ümitsizliğe düşmediğini belirtir.
  • ( 18 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Kendisini Risale-i Nur’un emanetçisi olarak gördüğünü yazan Hulûsi Bey, Cenâb-ı Hakkın inâyeti ve Üstadın dualarıyla, lâyık olan kulaklara duyurabileceğini ümit ettiğini söyler.
  • ( 19 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Risale-i Nur’u mütalâa ettiği, yazdığı ve gücü nispetinde başkalarına tebliğ için harcadığı vakitlerin hayatının en mübarek anları olduğunu beyan eder.
  • ( 20 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Yirmi Dördüncü Sözün Birinci ve İkinci Zeyillerini iki farklı cemaate okuduğunu ve dinleyenlerin hayranlık içinde kaldıklarını dile getiren Hulûsi Bey, bu Risalenin bütün Risalelerin en münevverleri safında mütalâa ettiğini yazar.
  • ( 21 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Mühim âlimlerin ve tanınmış zâtların Yirmi Altıncı Mektup hakkındaki takdir ve övgülerini dile getirir.
  • ( 22 ) Abdülmecid Nursî’nin mektubudur. Risale-i Nur’un toplumdaki her kesimin büyük takdir ve övgüsüne mazhar olduğunu, ancak muhatapların anlayış seviyelerine göre takdir derecelerinin de farklılık arzettiğini belirtir.
  • ( 23 ) Üstad Bediüzzaman’ın yeğeni Abdurrahman Nursî’nin vefatından bir-iki ay evvel yazdığı mektubudur. Üstadının emrine uymayıp ondan ayrı kaldığı ve pişmanlıklarla dolu olan dönem hakkında açıklamalar yapar.
  • ( 24 ) Üstad Bediüzzaman’ın mektubundan bir bölümdür. Onuncu Sözün, yeğeni Abdurrahman’ı bir nevi velâyet mertebesine çıkardığını ve onun için bir mürşid-i hakikî hükmüne geçtiğini yazar.
  • ( 25 ) Sabri Efendinin mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın “Hulûsi-i Sânî ve büyük bir âlim” ifadeleriyle takdir ettiği Sabri Efendinin, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) bin mu’cizesini ihtiva eden On Dokuzuncu Mektup hakkındaki değerlendirmeleri yer alır.
  • ( 26 ) Sabri Efendinin mektubudur. Benzersiz incilere benzettiği Risale-i Nur’un tamamını bir an önce yazıp mütalâa etme arzusunu dile getirir.
  • ( 27 ) Sabri Efendinin mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Sözü eliyle yazdığı sırada, bu Risaledeki mânevî atmosfere kendisini kaptırarak aldığı mânevî feyiz ve zevkleri yazar.
  • ( 28 ) Sabri Efendinin mektubudur. Otuzuncu Sözün, müşrik ve inkârcıları mağlup eden çelik bir kale hükmünde olduğunu belirtir.
  • ( 29 ) Sabri Efendinin mektubudur. Risale-i Nur sayesinde bir senelik sürede çok büyük mânevî terakkî elde ettiğini yazan Sabri Efendi, bu bir senelik zaman diliminin her bir gününe, daha önceden geçirmiş olduğu bütün hayatının bile mukabil olamayacağını dile getirir.
  • ( 30 ) İkinci Sabri olan Ali Efendinin fıkrasıdır. Risale-i Nur’u ehil bir doktora benzeten Ali Efendi, Allah’ın inayetiyle bu eserlerin insanlığın iktiza ettiği insaniyeti bahşettiğini ifade eder.
  • ( 31 ) Sabri Arseven’in mektubudur. İki sene süresince Risale-i Nur’u okumakla elde ettiği ilim ve meziyetleri yazar.
  • ( 32 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Yirmi Sekizinci Sözün her bir kelimesinin birer elmas mahzeni olduğunu ifade ederek, bu Risalenin önemine dikkat çeker.
  • ( 33 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Risale-i Nur’un muazzam hakikatleriyle adetâ yeniden dirildiğini ifade ederek, hayranlığını dile getirir.
  • ( 34 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Yirminci Mektubun, Risale-i Nur’un adetâ bir hülâsası ve özeti olduğunu belirtir.
  • ( 35 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Birinci Sözde besmelenin önemi ve kullanılan temsil yönteminin harikalığı üzerinde durur.
  • ( 36 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Yirminci Sözün Kur’ân-ı Azîmüşşânın son asırdaki teknolojik keşiflere yaptığı işaretleri göstermekle, Kur’ân’ın mu’cizeliğini bir başka açıdan da ortaya koyduğunu, bu yönüyle dost ve düşman herkesi hayrette bıraktığını yazar.
  • ( 37 ) Sabri Arseven’in mektubudur. On Dokuzuncu Mektubu yazarken, diğer zamanlarda sadece bir satır yazabildiği mürekkeple yarım sayfa yazması şeklinde gerçekleşen harika bir hâdiseyi anlatır.
  • ( 38 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Yirmi Altıncı Mektubun meziyetlerini aktarır ve bu risalenin ilim ehli tarafından bütün yönleriyle tedkik edildiği halde eksik veya yanlış bir yönünün bulunmadığını ifade eder.
  • ( 39 ) Şamlı Hâfız Tevfik’in (Tevfik Göksu) mektubudur. On Dokuzuncu Mektubun, Resulüllah’a (a.s.m.) dil uzatan dinsiz ve inkârcıları susturduğunu beyan eder.
  • ( 40 ) Sabri Arseven’in mektubudur. İman hakikatlerini aklî ve naklî delillerle ispat eden Yirmi İkinci Sözü, Allah’ın yardımıyla yazmaya muvaffak olduğunu belirtir.
  • ( 41 ) Üstad Bediüzzaman’ın “hakikî ve birinci kardeşimiz” olarak nitelendirdiği Hakkı Efendinin mektubudur. Yüksek hakikatleri ihtiva eden Risale-i Nur’u anlayabildiği kadarıyla istifade edebilmenin kendisi için büyük bir nimet olacağını ifade eder.
  • ( 42 ) Hakkı Efendinin mektubudur. Kendisinden istenen görüş talebine karşı, ince hikmet ve ilmî hakikatlerle süslenen Risale-i Nur hakkında bir değerlendirmeye ilmi konumunun yeterli olmadığını belirtir.
  • ( 43 ) Üstad Bediüzzaman’ın “İkinci Sabri” olarak nitelendirdiği Hâfız Ali’nin mektubudur. Yirmi Beşinci Sözün, tazeliğini daima muhafaza eden Furkan-ı Hakîmin mahsulü olduğunu ve felsefe çıkmazına saplanmış gafillere müthiş bir darbe vurduğunu açıklar.
  • ( 44 ) Sabri Arseven’in bir mektubudur. Bütün âlemi nurlarıyla aydınlatan Risale-i Nur’u yazıp çoğaltmaya devam ettiğini ifade eder.
  • ( 45 ) Seyyid Şefik’in mektubudur. Otuz Üçüncü Sözün, otuz üç cihetten mânen hasta olan yaralı kalbinin tedavisine vesile olmasını istirham eder.
  • ( 46 ) Üstad Bediüzzaman’ın “İnşaallah Kur’ân’a büyük hizmet edecek” duâsıyla andığı Küçük Hâfız Zühdü’nün mektubudur. Yirmi Beşinci Söz ve Otuz Üçüncü Mektubun kendi iç dünyasında bıraktığı izleri izah eder.
  • ( 47 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Risale-i Nur’un feyziyle yazdığı mektuplarının, Risale-i Nur içine katılmasından dolayı duyduğu mahcubiyeti ifade eder.
  • ( 48 ) Hulûsi Yahyagil’in bir mektubudur. Siyasetin insanlar arasında meydana getirdiği zararlardan dolayı siyasetten nefret ettiğini yazar. Siyaset sebebiyle insanlar arasında meydana gelen ayrılıklara karşı, çok sayıda birlik noktalarının bulunduğunu ifade eder.
  • ( 49 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Birinci, Yirmi Birinci ve Yirmi İkinci Sözleri okuyan bir kişinin, diğer Risalelere eli yetişmezse dahi, kalbî hastalıklarının tedavî olunacağını ve ruhunun aydınlanacağını yazar.
  • ( 50 ) Hüsrev’in mektubundan bir bölümdür. Risale-i Nur’un değil hepsini, bir kısmını dahi insafla okuyanın hakkı teslime, inkârcı ise gittiği yolu terke, günahkar ise tevbeye mecbur olacağını söyler.
  • ( 51 ) Re’fet Beyin mektubundan bir bölümdür. Risale-i Nur’un gayet dikkatli olarak ve tahlil edilerek okunması gerektiğini ifade eder.
  • ( 52 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Risale-i Nur’u Kur’ân’ın bu yüzyıla uzanan nuranî bir meyvesi ve elmas kadar değerli hazinesi olduğunu yazan Sabri Arseven, bu eserleri insanlığın istifadesine sunan Üstad Bediüzzaman’a bir duâ takdim eder.
  • ( 53 ) Hulûsi Beyin fıkrasıdır. Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân’dan çıkararak bütün insanlığın dikkatlerine sunduğu iman hakikatlerinin bütün muhtaç gönüllere ulaşması için temennî ve dualarda bulunur.
  • ( 54 ) İkinci Zeyl: Âdilcevazlı Emrullah oğlu Bekir Ağanın Sözler hakkında dile getirdiği bazı hisleridir. Güneşin nuruna sed çekilemediği gibi, Risale-i Nur’un yayılmasına da sed çekilemeyeceğini açıklar.
  • ( 55 ) İkinci Hulûsi olan Sabri’nin bir mektubudur. Onuncu Sözün, haşir meselesini aklî ve mantıkî delillerle ispat ettiğini beyan eder.
  • ( 56 ) Hüsrev Beyin mektubundan bir bölümdür. Risale-i Nur’u birden kavramanın kolay olmadığını, bunun için daima okumak gerektiğini belirtir.
  • ( 57 ) Hüsrev Beyin mektubudur. Risale-i Nur’un ihtiva ettiği yüksek hakikatlerin lâtif bir şekilde sunulmasının herkesi takdire sevk ettiğini belirtir.
  • ( 58 ) Küçük Hâfız Zühdü’nün mektubudur. On Dokuzuncu Mektubun, adeta Peygamber Efendimizin (a.s.m.) yüksek huzurunda sohbet-i Nebevî şerefine nâil olma zevkini verdiğini belirtir.
  • ( 59 ) Zekâi’nin mektubudur. Mirac Risalesini bir yandan eliyle yazıp çoğalttığını, bir yandan bu Risaleyi mütalaa ettiği sırada yaşadığı bazı hislerini ve kanaatlerini dile getirir.
  • ( 60 ) Zekâi’nin mektubudur. Namaza dair olan Dördüncü, Dokuzuncu ve Yirmi Birinci Sözler’in ruhundaki karanlıkları nasıl aydınlattığını yazar.
  • ( 61 ) Doktor Yusuf Kemal’in mektubudur. Risale-i Nur’dan aldığı dinî, insanî, vicdanî, iktisadî ve ilmî derslerin hayatta kendisini başarılı kılacağını dile getirir.
  • ( 62 ) Doktor Yusuf Kemal’in mektubudur. Risale-i Nur’un, fikir ve düşünce yapısını değiştirdiğini ve kendisini çok güzel bir mecrâya sevk ettiğini ifade eder.
  • ( 63 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın kendisi hakkında ifade ettiği üç farklı şahsiyetle ilgili kanaatlerini dile getirir.
  • ( 64 ) Süleyman Efendinin mektubudur. Risale-i Nur hakkında ruhunda oluşan hissiyatı ayrıntılı olarak dile getirir.
  • ( 65 ) Re’fet Beyin mektubudur. Yirmi Beşinci Sözde anlatılan Kur’ân-ı Kerimin mu’cize oluşuyla ilgili aktarılan bilgileri ayrıntılı olarak değerlendirir.
  • ( 66 ) Âsım Beyin mektubudur. Çoktan beri aradığı iman hakikatlerini Kur’ân’ın burhanlarından süzülen Risale-i Nur’da bulduğunu ve bu eserlerin kalbini aydınlattığını belirtir.
  • ( 67 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hüsrev Efendiye hitaben yazdığı mektubudur. Risale-i Nur talebeleri açısından, Yirmi Yedinci Mektup olan mektuplarının önemini izah eder
  • ( 68 ) Üstad Bediüzzaman’ın Doktor Kemal’e yazdığı mektubudur. Ümitsiz bir hastaya mânevî bir tesellinin bazen bin ilâçtan daha faydalı olduğunu belirtir.
  • ( 69 ) Sabri Efendinin bir mektubudur. Risale-i Nur’daki gaybî tevafukları anlatır.
  • ( 70 ) Sabri Efendinin mektubudur. İçinden geçen gizli bir arzusuna binaen Ramazan Risalesinin aynen gönderilmesinin Risale-i Nur’un kutsiyetine bir işaret olduğunu belirtir.
  • ( 71 ) Zekâi’nin bir mektubudur. Yirmi Yedinci Sözün ehl-i imanı dine hizmete teşvik ettiğini, Otuz Üçüncü Sözün ise beşerin gözünden gaflet perdelerini kaldırdığını açıklar.
  • ( 72 ) Zekâi’nin bir mektubudur. Risale-i Nur’un insanlardaki gizli kalbî hastalıklarını tedavi ettiğini beyan eder.
  • ( 73 ) Zekâi’nin bir mektubudur. Kur’ân-ı Kerimin ulvî bir sesi mahiyetinde olan Risale-i Nur’un, kendisini inkârcılık cereyanından kurtardığını açıklar.
  • ( 74 ) Zekâi’nin bir mektubudur. Risale-i Nur’da yer alan her bir eserin ayrı ayrı mecralardan akarak büyük bir denize dökülen berrak ve saf ırmaklar gibi çağladığını ifade eder.
  • ( 75 ) Ahmed Zekâi’nin mektubudur. Risale-i Nur’daki hakikatlere olan büyük arzu ve ihtiyacını “Ulu pınarın sularından kana kana içmek için acele etmeyeyim mi?” sözüyle dile getirir.
  • ( 76 ) Hüsrev Beyin mektubudur. Kendilerine Risale Nur gibi bir nimeti ihsan ettiği için Cenab-ı Hakka şükürlerini ifade eder.
  • ( 77 ) Hüsrev’in mektubudur. Altıncı Mektuptaki Üstad Bediüzzaman’ın gurbet hâlini düşünerek, hissettiği hazin hâlleri dile getirir.
  • ( 78 ) Lütfi’nin arkadaşı Zeki’nin mektubudur. Risale-i Nur’un sahip olduğu yüksek hakikatlerin bütün karanlıkları aydınlatacağına olan inancını anlatır.
  • ( 79 ) Hüsrev’in mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın, Yirmi Dokuzuncu Mektup hakkında kendisinden istediği mülâhazaları yazar.
  • ( 80 ) Hüsrev’in mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın kendisine gönderdiği mektuptan dolayı duyduğu sevinci ifade eder ve ondan uzak kalışından dolayı da üzüntüsünü dile getirir.
  • ( 81 ) Ahmed Zekâi’nin mektubudur. Otuz İkinci Sözün, kalp ve ruha huzur veren paha biçilmez bir hazine olduğunu açıklar.
  • ( 82 ) Hüsrev’in bir mektubudur. Kur’ân-ı Kerimin tevafuklu olarak yazılmasıyla ilgili kanaatlerini aktarır.
  • ( 83 ) Lütfi’nin arkadaşı Zeki’nin mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın şahsı ve Nur hizmetiyle ilgili duygu ve düşüncelerini ifade eder.
  • ( 84 ) Hüsrev Altınbaşak’ın mektubudur. Risale-i Nur talebelerinin birbirlerine sarsılmaz mânevî bağlarla bağlı bir aile olduklarını ifade ederek, bu hizmette bulunmasından dolayı hissettiği mutluluğu dile getirir.
  • ( 85 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Dellâl-ı Kur’ân olan Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân-ı Azîmüşşânın hakikatlerini asrın idrakine uygun olarak sunduğunu izah eder.
  • ( 86 ) Sabri Arseven’in Üstada yazdığı mektubudur. Yirmi Yedinci Mektup olan Lâhikaların telif, tesis ve tertibinde izlenen metodun önemini açıklar.
  • ( 87 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Mektubun Üçüncü Kısmının, Risale-i Nur’un bütün güzelliklerini üzerinde toplayan bir eser olduğunu açıklar.
  • ( 88 ) Sabri Arseven’in Üstada yazdığı mektubudur. Kur’ân’ın yüksek hakikatlerinin öğrenilmesinde Hulûsi Beyin çok önemli bir rol üstlendiğini dile getirir.
  • ( 89 ) Hulûsi Yahyagil’in mektubudur. Dine ve Kur’ân’a yönelik yapılan saldırılar ve bu saldırılara karşı izlenecek tutum izah edilir.
  • ( 90 ) Binbaşı Âsım Beyin Üstada yazdığı ve Risale-i Nur’u güzel ifadelerle övdüğü bir şiirdir
  • ( 91 ) Hulûsi Yahyagil’in Üstada yazdığı mektubudur. Yirmi Sekizinci Mektubun Beşinci ve Altıncı Meselelerinde yer alan biri şükre, diğeri harem-i şerife dair açıklamalarla ilgili görüşlerini ortaya koyar.
  • ( 92 ) Hulûsi Yahyagil’in mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın “Zaman iman kurtarmak zamanıdır” sözünün hakikatine dair açıklamalarda bulunur.
  • ( 93 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Risale-i Nur talebelerinin özelliklerini beyan eder.
  • ( 94 ) Yüzbaşı Re’fet Barutçu’nun mektubudur. Risale-i Nur’da yer alan her bir Risaleyi gökte parlayan bir yıldıza benzetir ve kıymet itibariyle bu risaleler arasında tercih yapılamayacağını izah eder.
  • ( 95 ) Mehmed Mesud’un Üstada yazdığı mektubudur. Gençlik yıllarından itibaren şeytanın zihnine yerleştirdiği bazı meseleler hakkındaki şüpheli sorulara Risale i Nur’dan cevaplar bulduğunu açıklar.
  • ( 96 ) Hüsrev Altınbaşak’ın mektubudur. Cifir ilminin bir düsturu ve Kur’ân’ın gaybî sırlarının bir anahtarı ve tevafuklara dair olan Rumuzat-ı Semaniyeye dair bazı değerlendirmelerde bulunur.
  • ( 97 ) Yüzbaşı Re’fet Barutçu’nun mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının Sekizinci Remzi olan Rumuzat-ı Semaniyeden aldığı feyizleri yazar.
  • ( 98 ) Rüşdü Efendinin mektubudur. İ’câz-ı Kur’ânîden İhlâs-ı Şerif, Muavvizeteyn, Fatiha-i Şerif Sûrelerindeki harf tevafuklarıyla ilgili sırları anlatan Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Remziyle ilgili görüşlerini aktarır.
  • ( 99 ) Saatçi Lütfi Efendinin mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Remzindeki İhlâs, Nâs, Felâk ve Fatiha Sûrelerinde gösterilen tevafuk sırlarına dair görüşlerini sunar.
  • ( 100 ) Binbaşı Âsım Beyin Üstada yazdığı mektubudur. Risale-i Nur’un meziyet ve özelliklerini çeşitli yönleriyle anlatır.
  • ( 101 ) Ahmet Galip’in mektubudur. Hz. Âdem’den (a.s.) Resul-i Ekrem Efendimize (a.s.m.) kadar erişen nur ve hakikatler manzumesinin bu asırdaki yansıması olduğunu şiir şeklinde ifade eder.
  • ( 102 ) Galip Beyin Arapça olarak yazdığı bir mektuptur. Galip Bey bu asrın insanına hitap eden ve ihtiyaçlarına cevap veren Risale-i Nur’u takdir eden ifadeler kullanmıştır.
  • ( 103 ) Murat Efendinin mektubudur. Risale-i Nur’un yüksek meziyetlerini dile getirir
  • ( 104 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Hicrî on dördüncü asırda Risale-i Nur’un taşıdığı önemi dile getirir.
  • ( 105 ) Ahmed Hüsrev Altınbaşak’ın mektubudur. Kendi nefsinin onu Nur hizmetinden uzaklaştırmaya çalıştığını, ruhunun ise kendisini hizmete çağırdığını yazar ve elinden geldiğince bu hizmete devam etmeye gayret ettiğini belirtir.
  • ( 106 ) Hâfız Küçük Zühdü’nün mektubudur. Bekir Beyle okudukları Yirmi Dokuzuncu Mektubun Yedinci Kısmının dinsizleri susturacağına kanaat getirdiklerini ifade eder.
  • ( 107 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Ehl-i dalâletin ve inkârcıların dinin mukaddesatına karşı yaptıkları hücumlara ve kalbinde oluşan mânevî yaralara Yirmi Dokuzuncu Mektubun Yedinci Kısmının ilâç olduğunu yazar.
  • ( 108 ) Bekir Ağanın mektubudur. Kur’ân’daki hakikatleri içinde bulunduran ve açıklayan Nur risalelerinin, şu yaşanan dönemde, ehl-i imanın kalplerinde açılan yaraları izale ettiğini anlatır.
  • ( 109 ) Ahmed Hüsrev Altınbaşak’ın mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Mektubun Dokuzuncu Kısmının kendisinde hasıl ettiği tesir ve intibaları anlatır.
  • ( 110 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. Şu zamanda iman ve küfür olarak iki büyük akımın insanlar üzerinde çok etkili olduğunu, iman cereyanının kumandasının Cenâb-ı Hak tarafından Üstad Bediüzzaman’a verildiğini açıklar.
  • ( 111 ) Hulûsi Yahyagil’in mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Mektubun Yedinci Kısmının bu asrın insanına ve ehl-i imana vermiş olduğu dersler anlatılır.
  • ( 112 ) Sabri Arseven’in mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Mektubun Dokuzuncu Nüktesininin kendisine sınırsız feyizler ve birbirinden farklı hadsiz mânevî zevkler verdiğini izah eder.
  • ( 113 ) Hüsrev Altınbaşak’ın mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın kendisine gönderdiği ve görüşlerini talep ettiği Kenzü’l-Arş duasıyla ilgili kanaatlerini dile getirir
  • ( 114 ) Hüsrev Altınbaşak’ın mektubudur. Kur’ân-ı Kerimdeki âyet, kelime ve harfler arasındaki tevafukları ortaya çıkaran bir çalışmanın yapılmasıyla ilgili kanaatlerini ortaya koyar.
  • ( 115 ) Nasûhizade Şeyh Mehmed Efendinin şiir tarzında yazdığı mektubudur. Bediüzzaman’la henüz görüşmeden bir ay önce mânevî âlemde görüştüğünü beyan eder.
  • ( 116 ) Binbaşı Âsım Beyin mektubudur. Bediüzzaman’ın bizzat kendisine yazdığı mektupta, kendisine ettiği dualar ve Bediüzzaman’ın kendisini vâris olarak kendi yerine bırakmak istemesiyle ilgili görüşlerini dile getirir.
  • ( 117 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. Hayatın bir emanet olduğunu ve ne zaman alınacağının meçhul olduğunu yazar. Hayat ismine lâyık olarak, o hayatı ihsan eden Allah’ın emri dairesinde harcamak gerektiğini vurgular.
  • ( 118 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Üstad Bediüzzaman tarafından kendisine gönderilen Yirmi Dokuzuncu Mektubun Altıncı Kısmı, Kenzü’l-Arş Duasının feyzinden gelen bir Nükte-i Kur’âniye ve Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının Sekizinci Remzi ve Altıncı Remzi isimlerini taşıyan risaleler hakkındaki kanaatlerini ortaya koyar.
  • ( 119 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hacı Nuh Bey ve Molla Hamid’e gönderdiği mektubudur. Nur talebelerinin yapmakta oldukları Nur hizmetleri hakkında bilgi verir ve Nuh Beyin kendisine gönderdiği hediyeyi niçin kabul etmediğini açıklar.
  • ( 120 ) Üstad Bediüzzaman’ın mektubudur. Kur’ân ve iman hizmetinde bulunan Risale-i Nur talebelerine sosyal hayata ilişkin önemli bazı prensipleri ders verir.
  • ( 121 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Mektubun Üçüncü Kısmının Dokuzuncu Meselesinde emir buyurulan Kur’ân hizmetinden kendisine düşen payı aldığını belirtir.
  • ( 122 ) Hüsrev Altınbaşak’ın mektubudur. Kevser Sûresinin tefsirine ilişkin Risaleyle ilgili mülâhazalarını, intibalarını dile getirir.
  • ( 123 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın kendisine gönderdiği Kenzü’l-Arş Duasının feyzinden gelen İkinci ve Üçüncü Nüktelerle Zeylini içine alan mektubu almakla çok bahtiyar olduğunu ve Üstadın Kur’ân’daki tevafuk sırlarını açmasının mühim bir şükür ve hamdi gerektirdiğini yazar.
  • ( 124 ) Âsım Beyin mektubudur. 29. Mektup olan Telvihat-ı Tis’a Risalesiyle ilgili mülâhazalarını dile getirir.
  • ( 125 ) Re’fet Beyin mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmında yer alan Remizlerle ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 126 ) Ahmet Hüsrev’in mektubudur. Otuz Birinci Mektubun Birinci ve İkinci Lem’âlarını ve Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmından İkinci Remzine ait mühim bir i’câzı alıp okuduğunu yazar ve bununla ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 127 ) Zeki’nin mektubudur. Bazı mazeretlerden dolayı hakikat hazineleri olan Nurlara yeterince zaman ayıramadığını ve elinde yeni eserler bulunmasının kendisini mutlu kılacağını ifade eder.
  • ( 128 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Yûnus Sûresinin 62. âyetinden yola çıkılarak, velâyet yolunun temel işareti olabilecek özellikler dokuz madde olarak ortaya konulur.
  • ( 129 ) Muhammed Sabri’nin mektubudur. Onuncu Sözle ilgili mülâhazalarını dile getirir ve Kevser Sûresinin inkârcılara nasıl hitap ettiğini anlatır.
  • ( 130 ) Ahmet Hüsrev’in mektubudur. Süleyman Efendiyle birlikte okudukları Otuz Birinci Mektubun Otuz Birinci Lem’asının On Birinci kısmının kendilerinde bıraktığı düşünce ve izlenimleri dile getirir.
  • ( 131 ) Bediüzzaman’ın Hüsrev, Lütfi ve Rüştü’ye hitap eden mektubudur. Üstad, talebeler ve ders arkadaşlarıyla ilgili bazı düşüncelerini ortaya koyar.
  • ( 132 ) Kuleönülü Sarıbıçak Mustafa Hulûsi’nin mektubudur. Üstad Bediüzzaman’a talebe olma sürecini anlatıp, Yirmi İkinci Mektupla ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 133 ) Hâfız Halid’in mektubudur. Bediüzzaman’ın Nur İsm-i Celîline mazhar olduğunu çeşitli örneklerle açıklar ve Haşir Risalesiyle ilgili düşünce ve izlenimlerini ortaya koyar.
  • ( 134 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Otuz Birinci Mektubun On Üçüncü ve On Dördüncü Lem’alarıyla ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 135 ) Hüsrev Altınbaşak’ın Fihriste Risalesiyle ilgili mektubudur. Otuz Birinci Mektubun On Beşinci Lem’asının önceki dönemlerde kaleme alınan eserlere göre benzersiz özelliklere sahip olduğunu ifade eder.
  • ( 136 ) Dereli Hâfız Ahmed Efendinin çok mânâlı bir rüyâsını aktardığı mektubudur. Rüyâ Hz. İsa (a.s.) ve Bediüzzaman’la ilgilidir.
  • ( 137 ) Âsım Beyin mektubudur. Fihriste Risalesi ile ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 138 ) Kuleönünden Sarıbıçak Mübarek Mustafa’nın kardeşi Küçük Ali’nin mektubudur. Mânevî açıdan yaralarının derinleştiği bir anda geçmiş yaralarını nasıl unuttuğunu ve Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur’la tanışma sürecini anlatır.
  • ( 139 ) Kuleönü’nden İbişoğlu Mehmed’in mektubudur. Yaptıkları hizmete devam ettiklerini ve daha önce Risale-i Nur’a karşı olanların zaman içinde nasıl değiştiklerini anlatır.
  • ( 140 ) Kuleönü’den Hâfız Mustafa’nın mektubudur. Üstadın kendileriyle ilgili şefkat tokatları risalesindeki zikrettiği şefkat tokatından bahseder ve Üstadın Isparta’ya hicretiyle Peygamber Efendimizin dünyaya teşrifi arasında bağlantı kurar.
  • ( 141 ) İmamoğlu Hâfız Mustafa’nın mektubudur. Elle yazıp çoğalttığı Sözler ve Mektubat’taki nüktelerle ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 142 ) Şamlı Hâfız Tevfik’in mektubudur. Ziyaeddin Mevlânâ Şeyh Hâlid (k.s.) ile Bediüzzaman arasındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya koyar.
  • ( 143 ) Mustafa, Lütfi, Rüştü, Hüsrev, Bekir ve Re’fet Beylerin mektubudur. Risale-i Nur’un Isparta’ya ne derece rahmet olduğu bir tevafukla anlatılır.
  • ( 144 ) Şem’î, Mustafa Çavuş, Bekir Bey, Muhacir Hâfız Ahmed, Süleyman Efendilerin mektubudur. Isparta’da Risale-i Nur’un bereketiyle şahid olunan iki yağmur hâdisesinin iki sûrette hizmet-i Kur’âna ve Risale-i Nur’a baktığını anlatır.
  • ( 145 ) Lütfi Efendinin mektubudur. Bismillâhirrahmânirrahîmin sırrını anlatan Risaleyi yazarken yaşadığı ibretli bir hadiseyi ve çok sıkıntı içindeyken Üstaddan himmet istediği günün gecesinde gördüğü bir rüyâyı yazar.
  • ( 146 ) Hüsrev Efendinin mektubudur. Arkadaşlarıyla okuduğu Mirkatü’s-Sünne ve Tiryâk-ı Marazü’l-Bid’a olarak adlandırılan Otuz Birinci Mektubun On Birinci Lem’asıyla ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 147 ) Sabri Efendinin mektubudur. Hazret-i Kur’ân’ın, İslâma hizmet edenleri himaye ettiğini, dinsizlerin plânlarını da sonuçsuz bıraktığını nazara verir. Ayrıca Risale-i Nur’un insanları karanlıklardan ve imansızlık bataklığından kurtardığını dile getirir.
  • ( 148 ) Osman Nuri Efendinin Kur’ân’ı öven ve değerini çeşitli açılardan anlatan bir şiiridir
  • ( 149 ) Hâfız Ali’nin bir mektubudur. On Üçüncü Lem’anın aklı ve duyguları üzerinde yaptığı derin etkilerden bahseder.
  • ( 150 ) Ahmet Hüsrev’in mektubudur. Hikmetü’l-İstiâze ve On Dördüncü Lem’anın Birinci Makamıyla ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir ve Üstadın bazı özelliklerini anlatarak Onu Lokman Hekim’e benzetir.
  • ( 151 ) Sabri Efendinin mektubudur. Risale-i Nur’un herkesi, her an doyurmaya kâfi mânevî gıda olduğunu muhtelif açılardan izah eder.
  • ( 152 ) Zekâi Efendinin mektubudur. İnsanların mizaç ve kalbî meyilleriyle ilgili bazı açıklamalarda bulunur.
  • ( 153 ) Sabri Efendini mektubudur. Hikmetü’l-İstiâzenin ikinci kısmının vesvese hastalığına karşı bir ilâç olduğundan bahseder.
  • ( 154 ) Hâfız Ali’nin (r.h.) mektubudur. Hâfız Ali, Hikmetü’l-İstiâze Risalesinin ikinci kısmında yer alan 8-13 arasındaki işaretleri özetler ve bunlarla düşüncelerini ortaya koyar.
  • ( 155 ) Vezirzâde Mustafa’nın mektubudur. Peygamberimiz (a.s.m.) ve Şâh-ı Geylânî’yle (k.s.) ilgili rüyâsından bahseder.
  • ( 156 ) Âsım Beyin mektubudur. Yirmi Dördüncü Söz, Yirmi Dokuzuncu Söz, Otuz Birinci Mektubun Beşinci Lem’ası ve Mirkatü’s-Sünne Risaleleri ile ilgili düşünce ve izlenimlerini anlatır.
  • ( 157 ) Rüşdü Efendinin mektubudur. Nur talebeliğiyle ve Risalelerle ilgili duygularını ortaya koyar.
  • ( 158 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. On Dördüncü Lem’a’nın besmeleye dair olan İkinci Makamıyla ilgili düşünce ve izlenimlerini ortaya koyar.
  • ( 159 ) Müftü Ahmet Feyzi’nin mektubudur. Bediüzzaman’a medih ve senalardan sonra; kendisininin nur hizmeti halkasına kabul edilmesi için niyazda bulunur.
  • ( 160 ) Ahmet Hüsrev’in mektubudur. Otuz Birinci Mektubun On Dördüncü Lem’asının İkinci Makamıyla ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 161 ) Re’fet Beyin mektubudur. Şerif Efendiyle birlikte Bediüzzaman’ın yazdığı bütün eserleri okuduklarını ve bu eserlerle ilgili gürüş ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 162 ) Doktor İbrahim’in mektubudur. Diğer kardeşleri gibi imanî meseleleri anlayamaması noktasında üzüntü duyduğunu; ancak “Bu müessesenin bir dağıtıcısı, bir hademesi olursam ne zararı var deyip?” tesellî bulduğunu ifade eder.
  • ( 163 ) Osman Nuri’nin mektubudur. Risale-i Nur’un kendisinde bıraktığı derin his ve tesirleri bir şiirle dile getirir.
  • ( 164 ) Hulûsi’nin mektubudur. Mirkatü’s-Sünne Risalesiyle ilgili bazı açıklamalarda bulunarak, Abdülkadir-i Geylânî Hazretleriyle ilgili bir rüyâdan bahseder.
  • ( 165 ) Sabri’nin mektubudur. Okuduğu Fihriste Risalesiyle ilgili düşünce ve izlenimleri anlatır.
  • ( 166 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. Otuz Birinci Mektubun On Beşinci Lem’asının birinci kısmını okuduğunu yazar ve Sözler’le ilgili bazı mülâhazalarda bulunur.
  • ( 167 ) Abdülmecid Nursî’nin Hulûsi Beye yazdığı mektubun bir bölümüdür. Mektupta kendi ruh hâlini dile getirir.
  • ( 168 ) Re’fet Beyin mektubudur. Sözler, Mektubat ve 33. Sözün fihristleriyle ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 169 ) Hulûsi Beyin Eğirdirli bir kardeşe gönderdiği mektubudur. Otuz Birinci Mektubun On Üç ve On Dördüncü Lem’larıyla ilgili düşünce ve izlenimlerini yazar.
  • ( 170 ) Bediüzzaman’ın Eğirdir Müftüsüne yazdığı bir mektubudur. Mektupta müftünün Nur hizmetine karşı takındığı tavır anlatılır.
  • ( 171 ) Bediüzzaman’ın talebesi Süleyman ile ilgili yazdığı bir mektubudur. Süleyman hakkında kendisine yöneltilen ve menfî iddiaların bulunduğu bir soruya Üstad, çeşitli açılardan cevap verir.
  • ( 172 ) Hulûsi’nin mektubudur. Otuz Birinci Mektubun Birinci, İkinci Lem’aları ve Yirmi Dokuzuncu Mektubun Birinci Remzinin Birinci Makamını almasıyla ilgili bir tevafuktan ve Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının Birinci Remzinin Birinci Makamının Birinci Bâbından ve Nasr Sûresindeki büyük sırlar ve tevafuklardan bahseder.
  • ( 173 ) Sabri Efendi’nin mektubudur. Bediüzzaman’ın kendisine verdiği “İkinci Hulûsi” ismi ile ilgili mülâhazalarda bulunur.
  • ( 174 ) Ahmet Hüsrev’in mektubudur. Şeyh Abdülkâdir-i Geylâni’nin kasidesinde yer alan Bediüzzaman ve talebeleriyle ilgili kısma değinir.
  • ( 175 ) Re’fet Beyin mektubudur. Abdülkadir Geylâni (k.s.) ve İmam-ı Rabbânî’nin (k.s.) âhirzamanda gelip iman hakikatlerini açık bir şekilde neşir ve ilân edecek diye işaret buyurdukları zâtın Bediüzzaman olduğunu yazar ve buna delil olabilecek bazı gerekçeler ortaya koyar.
  • ( 176 ) Re’fet Beyin mektubudur. Minhâcü’s-Sünne Risalesiyle ilgili düşünce ve izlenimlerini dile getirir.
  • ( 177 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. Bediüzzaman’la ilgili bazı açıklamalarda bulunur.
  • ( 178 ) Hulûsi’nin mektubudur. Şeyh Abdülkâdir-i Geylâni’nin (k.s.) eserlerinden okuduğu gaybî ve mânevî haberler karşındaki hâlet-i ruhiyesini bir şiirle dile getirir.
  • ( 179 ) Mesud’un mektubudur. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ve Bediüzzaman’la ilgili bir rüyasını anlatır.
  • ( 180 ) Vezirzâde Küçük Mustafa’nın mektubudur. Cenâb-ı Hakkın, dalâlete giden ruhları, neşrettiği nurlarla kurtulması için Bediüzzaman’ı bu memlekete bir nimet olarak gönderdiğini yazar ve bunu teyid için de iki rüyasını anlatır.
  • ( 181 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Nurlarla meşgul olma sürecini detaylı olarak aktarır. Ayrıca bu mektupta Gavs-ı Âzam Hazretlerinin keramet-i gaybiyesiyle açık bir şekilde Üstad Said Nursî’ye işaret ettiklerini dile getirir. Minhâcü’s Sünnedeki dört nüktenin özetini verir.
  • ( 182 ) Ahmet Hüsrev’in mektubudur. Bediüzzaman’dan aldığı son mektubun tesiriyle kaza ve kadere razı olmak suretiyle mânevî ızdıraplarından kurtulduğunu; âlem-i İslâma indirilen âzim darbelerin, âlemi İslâm hesabına Bediüzzaman’ın omuzuna isabet ettiğini söyler.
  • ( 183 ) Babacan Mehmet Ali’nin mektubudur. Âsım Beyden Üstadın gönderdiği emanetleri aldığını ve alırken yaşadığı heyecanlı ve sevinç dolu halleri dile getirir.
  • ( 184 ) Zeki Zekâi’nin mektubudur. Bediüzzaman’ın büyük zulümlere maruz kaldığını, ancak büyük felâketlerin, güler yüzlü intibahlar doğurduğunu yazar.
  • ( 185 ) Zekâi’nin mektubudur. Derin bir ihtiyaç ve iştiyak içinde Üstadı ziyaret etme isteği içinde bulunduğunu, Üstadın nasihat ve telkinlerine müştak ve muhtaç olduğunu dile getirir.
  • ( 186 ) Müzeyyene’nin mektubudur. Bediüzzaman’ın nurlu nasihatlerine şiddetle ihtiyacı olduğunu, gözlerinden akan yaşlara karşılık kendisini Nurları okumakla teskin ettiğini ifade eder.
  • ( 187 ) Ahmet Hüsrev’in mektubudur. İslâm Cemiyetinin yükselmesi için çalışan Bediüzzaman’ın maruz kaldığı zulümler ve işkenceler karşısında yüreğinin parçalandığını yazar.
  • ( 188 ) Sabri Efendinin mektubudur. Eğirdir’den Hulûsi Beyin mektubunda geçen ifade ve taleplere aynen kendisinin de katıldığını belirtir.
  • ( 189 ) Aydınlı İsmail’in mektubudur. Sözler’i yazmaya başladığını bununla ruhunda bir ferahlık hissetiğini dile getirir.
  • ( 190 ) Aydın’dan Doktor Şevket’in mektubudur. Okudukları kıymetli ve nurlu eserlerle kasvetli kalplerinin aydınlandığını ve buna vesile olanlara minnettar ve müteşekkir olduğunu söyler.
  • ( 191 ) Ahmet Hüsrev’in mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beyin sorularına verdiği cevaplarla ilgili düşüncelerini dile getirir.
  • ( 192 ) Üstad Bediüzzaman’ın Kürt Bekir Bey’e yazdığı bir mektubudur. Dinsiz münafıkların ortaya attığı, “Said Kürttür; bir Kürdün arkasında bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz” desisesine cevap verir.
  • ( 193 ) Zekâi’nin mektubudur. Bediüzzaman sayesinde sabır ve tevekkül gibi saadet ve necât definesinin kıymetini öğrendiklerini söyler.
  • ( 194 ) Galib’in Fârisî fıkrasıdır. Risale-i Nur’dan hissettiklerini Farsça bir şiirle dile getirmiştir.
  • ( 195 ) Âsım Beyin mektubudur. Minhâcü’s-Sünnenin çok kıymetli ve benzeri olmayan bir Risale olduğunu ifade eder.
  • ( 196 ) Ahmet Hüsrev’in mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin meşrebiyle ilgili açıklamalarını Re’fet Beyle beraber okuduklarını ve bundan büyük feyiz aldıklarını söyler.
  • ( 197 ) Babacan Mehmet Ali’nin mektubudur. Nurları bulduktan sonra istikbalini gördükçe kahkahayla güldüğünü, ferahladığını; Said isminde bir zâtın vasıtasıyla esrar-ı Kur’âniyenin kendi imdadına yetiştiğini ve bununla nefsi emmaresinin belalarından kurtulduğunu ifade eder.
  • ( 198 ) Binbaşı Asım Beyin fıkrasıdır. Üstad Bediüzzaman’ın kendisine gönderdiği mektuplarında, yapmış olduğu hizmetleriyle ilgili takdir dolu sözleri ve kendisine yönelik olarak dile getirdiği “Hizmet-i Kur’âniyede kuvvetli arkadaşım ve tarik-i Hakta ve ebed yolunda enîs yoldaşım” gibi ifadeleri karşısında yaşadığı hissiyatı yazar. Risale-i Nur’a hangi vesilelerle ulaştığını anlatır ve bu hizmetin önemini çeşitli yönleriyle dile getirir.
  • ( 199 ) Vezirzâde Mustafa’nın mektubudur. Kalb ve ruhunun Risale-i Nur’un tesiriyle intibaha geldiğini ifade eder; bunu rüyâlarıyla anladığını söyler ve gördüğü iki rüyâyı anlatır.
  • ( 200 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. Risalelerin umumiyetle bir mu’cizelik özelliğinin olduğunu ve Şems-i Sermedînin sönmez bir hakikat ışığı olarak kendisini gösterdiğini, bu yönüyle Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın parlak bir mu’cizesi olduğunu ifade eder.
  • ( 201 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. Mirkatü’s-Sünne Mecmuası ilgili mülâhazalarını yazıp, Risalelerin Kur’ân ömrünün, asırlar senelerinden on dördüncü asırda bir baharı taşıdığını ve Bediüzzaman’ın Kur’ânî elmaslarla o koca baharın bir müjdecisi olduğunu ifade eder.
  • ( 202 ) Hulûsi-i Sâni’nin kısa bir mektubudur. Hafız Ali’nin mektubundaki tavsifata iştirakini bu mektubu ile dile getirir.
  • ( 203 ) Hulûsi Yahyagil’in mektubudur. Çok cüz’î ve nâkıs hizmetlerden, çok büyük neticeler alınmasının sırları üzerinde durarak, peygamberlik güneşinden gelen, Kur’ân’a bağlı olan Risale-i Nur’un, gelişme ve yayılma sistemini özetler.
  • ( 204 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Sözü elle yazıp çoğaltırken “Medarlar” başlığını taşıyan bölüme geldiğinde kalbine doğan intibaları kaleme alır.
  • ( 205 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. Risale-i Nur’un sahip olduğu izah kuvvetini anlatır. İnsaflı bir nazarla yaklaşıldığı takdirde şimdiki zaman zındıklarının ve inkârcılarının kolayca iman edeceklerini belirtir.
  • ( 206 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Yirmi Beşinci Sözün Kur’ân’ı çok parlak bir şekilde ispat eden bir eser olduğunu, farklı benzetmelerle izah eder.
  • ( 207 ) Üstad Bediüzzaman’ın Mustafa Efendiye hitaben yazdığı mektubudur. Üstad, Mustafa Efendiyle olan hediyeleşmelerini anlatır ve risalelerin basılması noktasında dikkat edilmesi gereken hususları nazara verir.
  • ( 208 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beye hitaben yazdığı mektubudur. Hulûsi Beyin bazı hasletlerinin yanısıra, Risale-i Nur’da bir çok yerde askerlikle ilgili misal verilmesinin ifade ettiği mânâ açıklanır.
  • ( 209 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beye hitaben yazdığı mektubudur. Hulûsi Efendinin şikayet ettiği tembelliğe ve onun iki vazifesine değinerek; Sözler’in, Otuz Üçüncü Sözden sonra yazılmamasının sebeplerine değinir.
  • ( 210 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beye hitaben yazdığı mektubudur. İman-ı tahkikî dersinde bulunmanın önemine değinip, yazdığı eserler hakkında talebelerinin fikirlerini sormasının sebebini açıklar. Ayrıca mektupta Hulûsi Efendinin suallerine cevap verir.
  • ( 211 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beye hitaben yazdığı mektubudur. Hediye kabul etmeme prensibiyle ilgili bazı açıklamalarda bulunur.
  • ( 212 ) Üstad Bediüzzaman’ın Nuh Bey, Molla Abdülmecid ve Molla Hamid’e hitaben yazdığı mektubudur. Van’dan gönderilen hediyenin ifade ettiği mânâ anlatılır.
  • ( 213 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beye hitaben yazdığı mektubudur. Hulûsi Beyin, İmam-ı Gazâli’nin bir sözü ve Sa’d-ı Taftezânî’nin bir görüşüyle ilgili sorularına cevap verir.
  • ( 214 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beye hitaben yazdığı mektubudur. Hulûsi Beyin Üstad Bediüzzaman’a yönelttiği İmam-ı Gazâlî’nin ahiretle ve Sa’d-ı Teftazanî’nin ruhun yaratılmasıyla ilgili iki soruya cevap verilir.
  • ( 215 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beye yazdığı mektuptur. Bu mektupta Sözler’le ilgili Hulûsi Beye yönelttiği soruyu tekrarlar. İkinci olarak, göndermiş olduğu Nokta Risalesiyle ilgili kısa bir açıklama yapar ve bu risaledeki bazı eksik noktaların Yirmi Dokuzuncu Sözde tamamlandığını yazar. Ayrıca Şeyh Mustafa’nın yazıp gönderdiği Kader Risalesinden dolayı çok memnun olduğunu, bu risaleyi Abdülmecid’e gönderdiğini ifade eder.
  • ( 216 ) Üstad Bediüzzaman, Hulûsi Beye daha önceden kendisine yöneltilen bazı sorulara dair bir cevap yazdığını söyler ve Hüsrev’in bu soru ve cevapla ilgili bir izah istediğini, buna karşılık bu konuya dair bir zeyil yazıp onlara gönderdiğini yazar.
  • ( 217 ) Muhyiddin-i Arabî hakkındaki sualin cevabına bir zeyildir. Bazı insanların Vahdetü’l-Vücud meşrebine teveccüh etmelerinin altında yatan sebeplerden ikisi açıklanır.
  • ( 218 ) Yirmi İkinci Mektubun Hâtimesindeki Gıybet Bahsine Bir Zeyildir
  • ( 219 ) Üstad Bediüzzaman’ın kendisiyle görüşmek isteyenlere yazdığı ve bazı yakınlarına gönderdiği mektubudur
  • ( 220 ) Üstad Bediüzzaman’ın mektubudur. Bu mektubunda, altı ayrı meselenin izahını yapar. Bu maddelerde salâtla beraber selâmın zikredilmesini, tabiat ve küfrün mânevî bir Cehennem olduğunu, ehl-i küfrün dünyada bazen ehl-i hidayete galip olmasının sırrını, Kur’ân’ın baştan sona mu’cize oluşunu, otuz üç adet Sözlerin ve otuz üç adet Mektupların tamamına neden Risaletü’n-Nur namı verildiğini izah eder.
  • ( 221 ) Hulûsi Yahyagil’in dişlerin kaplanıp kaplanamayacağı sorusuna Üstad Hazretlerinin verdiği cevaptır
  • ( 222 ) Üstad Bediüzzaman’ın “Üç cesetli bir ruh” şeklinde nitelediği, İslâm karyesinden Hâfız Ali, Sabri Arseven ve Kuleönü’nden Sarıbıçak Ali’nin mektubudur. İhlâs Risalesi, Yirmi İkinci Lem’a ve Keramet-i Aleviye Risalesiyle ilgili mülâhaza ve intibalarını dile getirirler.
  • ( 223 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hüsrev Altınbaşak’a yazdığı mektubudur. Hüsrev Altınbaşak’ın Sözler’e başlamadan iki ay evvel gördüğü rüyasını yorumlar ve Hüsrev’in yazdığı Mu’cizât-ı Ahmediye (a.s.m.) Risalesiyle ilgili iltifatlarını yazar.
  • ( 224 ) Üstad Bediüzzaman’ın Sabri Arseven’e yazdığı bir mektubudur. Risale-i Nur’un, nurlu ve hakikî ilm-i kelâmın dersleri olduğundan bahseder. Kendisinin âhirzamanda gelecek ve kelâm ilminin imanî meselelerini en güzel şekilde anlatacak olan büyük şahsiyete bir hizmetkâr ve bir asker olduğunu yazar.
  • ( 225 ) Üstad Hazretlerinin, Sabri, Hâfız Ali, Hüsrev, Re’fet, Bekir, Lütfü ve Rüşdü Efendilere hitaben yazdığı mektubudur. Mektupta, yaşanılan yeni bir hâdisenin tahlili yapılır.
  • ( 226 ) Üstadın Hulûsi Yahyagil’e yazdığı mektubudur. Üstad, talebesi Halil Nâci’nin başına gelen dünyevî bir musibet karşısında yenilmeyeceği temennisini aktarır.
  • ( 227 ) Üstad Bediüzzaman’ın mektubudur. Üstad, Allah’ın yardımı ile kanaat ve iktisadın kendisini ihtiyaçtan kurtardığını belirterek halini arz eder.
  • ( 228 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beye hitaben yazdığı mektubudur. Hulûsi Beyin, maddî rütbesinden çok, mânevî yüksek rütbesinden dolayı istihdam olunduğunu ve ayrı ayrı yerlere gönderildiğini belirtir.
  • ( 229 ) Yıldız Mektubu. Üstad Bediüzzaman’ın Sabri, Hüsrev, Hâfız Ali, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüşdü Efendilere hitaben yazdığı mektubudur. Cemâziye’l-Âhir ayında meydana gelen bir gök olayıyla bağlantılı bir mesele hakkında açıklamalar yapar. Kur’ân nüshasında yer alan Lafza-i Celâllerin (Allah kelimelerinin) tevafukunun çok güzel olduğunu belirtir ve Lafza-i Celâl tevafukunun kaç kez, nasıl oluştuğu ve “Rab” ismiyle olan tevafuku hakkında izah yapar.
  • ( 230 ) Üstad Bediüzzaman’ın mektubudur. Üstad, kendi hattıyla yazdığı fihriste-i hurufu talebelerine gönderip, talebelerinin hattının ne kadar kıymetli olduğunu ortaya koymak istediğini ifade eder.
  • ( 231 ) Hüsrev Altınbaşak’ın mektubudur. Hz. Muhammed’in (a.s.m.) doğumunda bütün putların kırılması gibi, Cemâziye’l-Âhir ayında vuku bulan gökyüzü olayının da Avrupa suretperestliğinin kökünü kesecek diye düşündüklerini ve çok sevindiklerini dile getirir. Üstadın gönderdiği Kur’ân nüshasında görünen tevafukların ne kadar şirin ve hayret verici olduğunu ifade eder.
  • ( 232 ) Hüsrev Altınbaşak’ın mektubudur. Kur’ân-ı Kerimi kendi hattıyla ilk başladığı sıralarda yaşadığı bazı zorlukları ifade eder. Daha sonra yazdığı hatta Lâfza-i Celâllerde tevafuklar olduğunu görünce bu zorlukların zail olduğunu dile getirir.
  • ( 233 ) Milaslı Halil İbrahim Çöllüoğlu’nun mektubudur. Risale-i Nur’un rehberliğinin yeryüzünü aydınlatan bir nur ve insanlığı kurtarıcı bir mürşid olduğunu anlatır.
  • ( 234 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Nur talebelerinin beş çeşit ibadet yaptığından bahseder ve On Yedinci Lem’adaki her bir Nota’nın hangi âyete tekabül ettiği konusunda bilgi verir.
  • ( 235 ) Doktor Abdülbakî Beyin mektubudur. On Dokuzuncu Mektup hakkında övgüler sıralar ve bu risalenin kendi zihninde yer eden Asr-ı Saâdete ait bazı karanlık noktaları aydınlattığını, kalbinin en derin yerlerine nüfuz ederek nurlandırdığını yazar.
  • ( 236 ) Bekir, Re’fet, Hüsrev ve Rüşdü Beyler tarafından yazılan bir mektuptur. Bediüzzaman’ın eserlerinin siyasî gayeler taşımadığını ve iman hakikatlerini açıkladığını belirtilir. Ayrıca sadaka ve hediye kabul etmediği vurgusunu tekrar yapar.
  • ( 237 ) Hulûsi Beyin mektubudur. Risale-i Nur hizmetinin Asr-ı Saadetten beri büyük şahıslarca işaret edilen bir hizmet olduğunu ve onların himayesinin bu hizmet üzerinde devam ettiğini örneklerle dile getirir. Ayrıca İktisat Risalesi, İhlâs Risaleleri ve Yirmi Beşinci Lem’a hakkındaki görüşlerini aktarır.
  • ( 238 ) Kuleönülü Hacı Osman’ın mektubudur. Hastalar Risalesinin mânevî yaraları tedavi ettiğini, bu eserleri yazmayı çok istediğini, ancak okuma-yazması olmadığı için üzülerek bu hizmete bir hizmetçi veya postacı olarak kabul edilmek istediğini belirtir.
  • ( 239 ) Müzeyyene Hanımın bir mektubudur. Üstad Bediüzzaman’ın ne kadar büyük bir mürşid olduğundan ve yazdığı hakikatlerin zulmet ve gafleti nura dönüştürdüğünden bahseder.
  • ( 240 ) Müzeyyene Hanımın bir mektubudur. Risale-i Nur’dan elde ettiği feyizden, yeterince hizmet edememekten duyduğu üzüntüden ve Üstadın Barla’dan ayrılmasının kendisinde bıraktığı derin hüzünden bahseder.
  • ( 241 ) Üstadın Hoca Sabri Efendi ve Hâfız Ali’ye yazdığı bir mektubudur. Üstad Hazretleri, rüyasında Sabri Arseven‘i gördüğünü ve kendisine inayat-ı seb’a (Yedinci Risale olan Yedinci Mesele) adındaki inayetler varken Onuncu Sözün küçük inayetine niçin bu kadar çok önem verdiği sorusunu cevaplar. Bu rüyâdan dolayı, Onuncu Sözdeki bu küçük inayete önem vermesinin üç sebebini anlatır.
  • ( 242 ) Üstad Bediüzzaman’ın Sabri, Hüsrev, Ali, Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüştü Efendilere yazdığı bir mektubudur. Tevafukların, Hâlık-ı Zülcelâlin hususî iltifatı anlamına geldiğini, bu tevafukların önemli olduğunu, doğruluğuna kesin kanaat getirdiğini anlatır ve Onuncu Sözün tevafuklarından örnekler verir.
  • ( 243 ) Mesud Efendinin bir mektubudur. Rüyasında Üstadın kendisini ahiret saadetine ulaştıracağı söylenir ve bu yüzden Üstad Hazretlerinin duasına ne kadar muhtaç olduğunu ifade eder.
  • ( 244 ) Üstadın İbrahim Hulûsi Beye yazdığı mektubunda, Yirmi Altıncı Mektubun Dördüncü Mebhasının Birinci Meselesi ele alınır. Hulûsi Beyin bulunduğu yerde yaptığı hizmetin ne kadar önemli ve başarılı olduğu anlatılır.
  • ( 245 ) Üstad Bediüzzaman’ın biraderlerine yazdığı bir mektubudur. Halet-i ruhiyesini, “Geçmiş ömrü israf ettik, çok mübarek zâtlar, ahbaplar kaybettik, o mübareklerle beraber âhirete çalışamadım” meâline gelen bir şairin mısralarıyla anlatır.
  • ( 246 ) Tevafukat-ı gaybiye ile ilgili yöneltilen bir soruya Üstad tarafından ikna edici cevaplar verilir
  • ( 247 ) Onuncu Söz hakkındaki tenkitlere karşı, Üstadın kardeşi Abdülmecid’in yaptığı savunmanın eksik kalan birkaç yanını izah eder.
  • ( 248 ) Üstadın Hulûsi Beye yazdığı bir mektubudur. İki acemi katibin çoğalttığı Mu’cizât-ı Ahmediyedeki tevafuklardan bahseder ve içindeki tevafukları belirgin bir şekilde gösteren nüshalar yazdırıldığını ifade eder.
  • ( 249 ) Üstad Bediüzzaman’ın mektubudur. Yirmi Dokuzuncu Mektubun doğrudan doğruya i’câz-ı Kur’ân’ın bir aynası olduğunu söyler ve Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesindeki tevafuktan bahseder.
  • ( 250 ) Binbaşı Asım Beyin sorduğu, “Kur’ân âyetlerinin altı bin altı yüz atmış altı (6666) olmasının, Kur’ân’ın yeryüzünde altı bin altı yüz atmış altı (6666) yıl hüküm süreceğine işaret ettiği” sorusuna Üstadın verdiği cevabının yer aldığı mektuptur.
  • ( 251 ) On Beşinci Notanın Üçüncü Meselesidir. Burada Üstad Bediüzzaman, kendimize ait zannettiğimiz her şeyin asıl sahibinin Allah olduğunu, bize ise, sahibinin istediği çerçevede kullanmak üzere, emaneten verildiğini anlatır.
  • ( 252 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Kur’ân hizmeti dairesine yeni girdiği için Üstad Hazretleri tarafından talebeliğine kabul edilmesiyle ilgili açıklamalarda bulunur.
  • ( 253 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Onun evliliğini tebrik eder ve ardından yeni hayatının, Risalelerin hakikatine karşı yeni bir şevk uyandırması temennisinde bulunur.
  • ( 254 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Tekrar hizmete başlamasından duyduğu memnuniyeti ifade eder. Nur talebelerinin en önemli vazifelerinden birisinin bir çocuğa Kur’ân öğretmek olduğunu söyler.
  • ( 255 ) Üstad Bediüzzaman bu mektubunda bir talebesine, yaşadığı hususî müşkilatı çözmeye yönelik tavsiyelerde bulunur.
  • ( 256 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Re’fet Bey ve onun gibi talebelere sahip olmaktan çok memnun olduğunu ve Allah’a şükrettiğini ifade eder. Re’fet Beyin İsm-i Âzamın mahiyetiyle ilgili sorduğu soruya cevap verir.
  • ( 257 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Üç ayların çok önemli olduğunu, bu yüzden çoğaltılmasının ve mütalaasının çok kazanç sağlayacağını belirtir.
  • ( 258 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye yazdığı mektubudur. Bu mektubunda Bediüzzaman Said Nursî, İslâma hücum edenlerin mutlaka cezalarını bulacağını söyler. Buna ilave olarak Bedreddin isimli bir çocuğun Risale-i Nur’a olan ilgisinden dolayı evlatlık mertebesinden talebelik mertebesine yükselmekte olduğunu ifade eder. Ayrıca kendi el yazısıyla bir mektup isteyen Re’fet Beye elle yazmanın kendisine çok zor geldiğini yazar.
  • ( 259 ) Üstad Bediüzzaman’ın mektubudur. Üstadın her mektubun başına “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin” meâlindeki âyeti eklemesindeki hikmeti ve yedi büyük günahın hangileri olduğuna dair soruları cevaplar.
  • ( 260 ) Üstad Bediüzzaman, Mu’cizât-ı Ahmediye Risalesi ile İ’câz-ı Kur’âniye Risalesi olan Yirmi Beşinci Sözün çoğaltılmasıyla ilgili bilgi verir.
  • ( 261 ) Üstadın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Risale-i Nur’un mânevî bir gıda olduğunu anlatır. Ölümlerinden sonra tasarrufları devam eden Gavs-ı Âzam, Mâruf-u Kerhî ve Şeyh Hayâtü’l-Harrânî gibi kutuplardan bahseder.
  • ( 262 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Üstad, sürekli gözlem altında tutulmasından dolayı bazı hizmetlerin aksadığını, ancak bütün bunların, nazarında hiçbir ehemmiyetinin olmadığını anlatır ve Re’fet Beyin, Yemen imamı Zeydîler Seyidi hakkındaki sorusuna kısaca cevap verir.
  • ( 263 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. “Bir şeyden her şeyi yapmak ve her şeyi bir tek şey yapmak” hakikatinden neyin kastedildiğini izah eder.
  • ( 264 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Re’fet Beyin yazısının, yeğeni Abdurrahman’ın yazısına aynen benzediğini belirtir. Ruhen de ona benzemesini çok arzu ettiğini söyler.
  • ( 265 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Bey ve Hüsrev Efendiye hitaben yazdığı mektubudur. Re’fet ve Hüsrev Efendilerin “Es-sebebü ke’l-fâil” (bir şeye sebep olan, o işi yapmış gibi olur) sırrınca, iman hakikatlerini ulaştırdıkları her bir kişinin sevaplarından aynen hisseli olduklarını söyler.
  • ( 266 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Üstad Hazretleri mektubunda, On Dokuzuncu Mektuptaki salâvat-ı şerifenin her sayfada birbirine bakmasının tesadüf işi olamayacağını, gaybî bir kastla derc edilen bir belâgat ve letafetin tereşşuhatı, sızıntıları olduklarını belirtir.
  • ( 267 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Üstad, Re’fet Beyin On İkinci Lem’anın izahıyla ilgili isteğine bir açıklama yapar ve ardından Âl-i Abâ hakkındaki sorusuna kısaca cevap verir.
  • ( 268 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Re’fet Beyin dünyaya gelen kızının doğumunu tebrik eder ve “Erkek çocuk kız gibi değildir” meâlindeki âyete işaret ederek dua eder. Herkesin her Risaleyi anlamaya gücünün yetmediğini, zaten her Risalenin hepsini anlamaya da ihtiyacı olmadığını belirtir. Ayrıca Âlem-i Misâlin mahiyetini izah eder.
  • ( 269 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Aralarında olan üstadlık, kardeşlik ve dostluk görüşmelerinin ne şekilde olduğunu açıklar. “Erkek çocuk kız gibi değildir” meâlindeki âyetle bağlantılı olarak Hz. Peygamber Efendimizden (a.s.m.) rivayet edilen “Erkek çocuklarınızı seviniz” meâlindeki hadis-i şerif hakkında açıklama yapar. Ayrıca İbrahim Hakkı’nın “Cû’ İsm-i Âzamdır” sözü hakkında izahta bulunur.
  • ( 270 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Re’fet Beyin letâif-i aşere ile mânâ-yı ismî ve mânâ-yı harfînin mahiyeti hakkındaki sorularına cevap verir.
  • ( 271 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Müslim-i gayr-ı mü’min ile mü’min-i gayr-ı müslimin ne anlama geldiğini, ecel-i mübrem ile muallâk’ın ne olduğunu, risalelerdeki otuz üç sayısının çokça tekrar edilmesindeki hikmetin ne olduğunu açıklar.
  • ( 272 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Re’fet Beyin soruları ve yazı hizmetinin birçok cihetlerden bir ibadet olduğu hakkında açıklamalar yapar.
  • ( 273 ) Üstad Bediüzzaman’ın Re’fet Beye hitaben yazdığı mektubudur. Re’fet Beyin Ramazan orucunun keffaretiyle ilgili sorusuna cevap verir. Bu tür fıkha yönelik meselelerden ziyade, iman esaslarıyla meşgul olunması gerektiğini belirtir.
  • ( 274 ) Hüsrev Altınbaşak’ın, Üstad Bediüzzaman‘ın kendisine kızdığını zannedip, bir meseleye dair üzülerek yazdığı mektubundan bir bölümdür.
  • ( 275 ) Hâfız Ali’nin mektubudur. “Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve simalarınızın farklılığı da yine Onun âyetlerindendir” meâlindeki âyetten yola çıkarak Risale-i Nur’un her bir parçasının gördüğümüz şu âlemin tılsımını tam olarak açan ve keşfeden anahtar olduğu yorumunu yapar.
  • ( 276 ) Üstadın Bediüzzaman’ın mektubudur. Rüşdü Efendinin kendisine gönderdiği otuz liradan, üç banknotu onun adına hayırlı işlere kullanmak üzere aldığını ve kalan yirmi yedisini geri gönderdiği söyler. İhtiyacı olmadığı ve düsturuna ters olduğu için gönderdiğini belirtir.
  • ( 277 ) Üstadın Hulûsi Beye yazdığı bir mektubudur. Hüsrev Altınbaşak’la ilgili yaşadığı bir tevafuktan, Yirmi Dokuzuncu Sözdeki tevafuktan ve bu tevafukun fıtrî ve ihtiyarsız olmasından dolayı bir keramet sayılabileceğinden söz eder. Ayrıca Risale-i Nur şakirtleri ve yazıcılarının çoğalmasından; ne vakit az fütur başlasa, bir teşvik kamçısı hükmünde bir gelişmenin yaşandığından bahseder.
  • ( 278 ) Üstad Bediüzzaman’ın mektubudur. Risale-i Nur mesleğinin bir şevk ve zevk kaynağı olan tevafuk lâtifelerinden bazı örnekler sunulur.
  • ( 279 ) Üstad Bediüzzaman’ın mektubudur. Kalben rahatsızlığından dolayı Süleyman Efendi, Şamlı Hâfız Tevfik, Abdullah Çavuş ve Mustafa Çavuş’tan başkasını kabul etmediğini kısaca bildirir.
  • ( 280 ) Üstad Bediüzzaman’ın Isparta Cumhuriyet Müddeiumumîliğine yazdığı mektubudur. Dokuz sene boyunca kendisini sebepsiz olarak zorunlu ikamete memur ettiklerini, bu süre içinde hiçbir zaman siyasetle ilgilenmediğini anlatır. Bütün bu sıkıntılara sabırla karşılık verdiği halde kendi aleyhinde bir iddianın yayıldığını söyleyerek bu konuda kendisini savunmak mecburiyetinde kaldığını ifade eder.
  • ( 281 ) Ahmed Nazif Çelebi’nin Üstad Bediüzzaman’a yazdığı mektubudur. Ahzâb Sûresinin 41-47. âyetlerinin mânâ-yı işâriyle Risale-i Nur’a baktığını; âyetlerde sayılan vasıflara haiz olması ve vazifelerini yerine getirmesi cihetiyle Risale-i Nur’a remizler ve işaretler olduğunu ifade eder.
  • ( 282 ) Ahmed Nazif Çelebi‘nin, bayram münasebetiyle takdim ettiği hediyenin kabul edilmemesi üzerine yazdığı mektubudur.
  • ( 283 ) Abdurrahman Tahsin’in Üstad Bediüzzaman’a yazdığı mektubudur. Risale-i Nur dairesinde olmaktan duyduğu memnuniyeti ve hızlı yazamamaktan hissettiği üzüntüyü ifade eder. Mektubunda Üstadı konu alan şiirine de yer verir.
  • ( 284 ) Ahmed Nazif Çelebi’nin Üstad Bediüzzaman’a yazdığı mektuptan bir bölümdür. Maddî ve mânevî şeklinde olarak nitelendirdiği Nur hizmetlerinden çekinmenin mümkün olmadığını, Risale-i Nur’un aracılığıyla Allah’a, Kur’ân’a ve Resul-i Ekreme (a.s.m.) sıkı sıkıya bağlandığını ifade eder.
  • ( 285 ) Üstad Bediüzzaman’ın bir mektubudur. Risale-i Nur hizmetinde kendi vazifesinin tamamlandığını, ama talebelerinin vazifelerinin bitmediğini beyan eder. Onlara kalan bu vazifelerin Risale-i Nur’un izahını tamamlama, haşiyelerle açıklama ve ispatı olduğunu söyler.
  • ( 286 ) Yusuf Toprak’ın Üstada yazdığı mektubudur. Mânevî yaralarına bir doktor ararken Üstadın eserleriyle karşılaştığını ve o yaralara ilâçlar bulduğunu, bu hizmette ömrünü harcayacağına söz verdiğini bildirir.
  • ( 287 ) İhsan Sırrı’nın Üstada yazdığı mektubudur. Babası vesilesiyle aldığı selâmdan çok memnun olduğunu; Risale-i Nur dairesi içine girmeye çok muhtaç olduğunu ve bunu çok arzuladığını ifade eder.
  • ( 288 ) Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi’nin Üstada yazdığı mektubudur. Mektubunda Risale-i Nurun mahiyetini ve Üstadının ona olan mazhariyetini anlattığı çok veciz bir şiirine yer verir.
  • ( 289 ) Üstadın Hulûsi Beye yazdığı mektubudur. Bayramını, ciddî hizmetini ve sadakatini tebrik eder. Kendisinin her zaman muhataplarının ilk safında yer aldığını belirtir. Onunla aralarındaki irtibatın mahiyetinden bahseder.
  • ( 290 ) Üstad Bediüzzaman’ın bir mektubudur. Tahirî Beyin ziyaretinden; Hulûsi Beyin istediği Risalelerden; Risale-i Nur’un ciddî fütuhatından ve perde altından tenvir kaidesine âzamî itaat etmenin zaruretinden bahseder.
  • ( 291 ) Üstad Bediüzzaman’ın Hulûsi Beye yazdığı mektubudur. Kendisinin nurlu hizmetini tebrik eder ve kardeşler arasındaki ilk sıradaki yerini koruduğunu söyler. Risale-i Nur’un fütuhatının büyük kahramanlarla, her yerde devam ettiğini belirtir.
  • ( 292 ) S.A. imzalı bir mektuptur. Kendisini merak etmemesini söyler.
  • ( 293 ) Üstad Bediüzzaman’ın bir mektubudur. Nur’un makinistleri olarak nitelendirdiği talebelerinden Terzi Mehmed, Halil İbrahim ve mâsumların küçük kahramanlarından Talât ve arkadaşlarından duyduğu memnuniyeti ifade eder. Namazın kısaltılması ve takdim-tehiri ile ilgili fıkhî soruya kısaca cevap verir.
  • ( 294 ) Üstad Bediüzzaman’ın, kardeşi Abdülmecid’e yazdığı mektubudur. Oğlu Fuad’ın genç yaşta vefatının, onu dünyanın kötü hallerine bulaşmadan kurtardığını, Risale-i Nur’un vesilesiyle imanla kabre girdiğini hissettiğini, diğer yeğeni Abdurrahman gibi, onu da duasına daima katacağını bildirir.

Kaynak:SorularlaRisale

www.NurNet.org

Emirdağ Lahikası Risalesi Hakkında . .

Emirdağ Lâhikası – 1

  • ( 1 ) “Üstad Bediüzzaman, dünya ve siyasete karıştı” demek bir divaneliktir
  • ( 2 ) Mühim bir suale hakikatli bir cevaptır: Risale-i Nur yüz binlerin ebedî hayatını kurtardı
  • ( 3 ) Kerametlerin yazılma sebebi
  • ( 4 ) Ankara ehl-i vukufunun ittifakla verdikleri raporun sûretidir
  • ( 5 ) Denizli mahkemesinin ittifakla verdiği karar suretidir
  • ( 6 ) Kendi kendime bir hasbihaldir (Üstada oynanan gizli oyunlar)
  • ( 7 ) “Kendi Kendime Hasbihal” namındaki parçaya lâhika olarak Adliye Vekiliyle ve Risale-i Nur’la alâkadar mahkemelerin hakimleriyle bir hasbihaldir
  • ( 8 ) Üstad, hükûmetin maaş teklifini reddetmiştir
  • ( 9 ) Risale-i Nur belâlardan korunmaya vesiledir
  • ( 10 ) Âyetü’l-Kürsî’nin tetimmesi olan üç âyetin nüktesi
  • ( 11 ) Meyve Risalesinin önemi
  • ( 12 ) Hürriyetten men edilen Üstadın şekvâsı: “Bu istida, üç makamata gönderilmiştir. Oradaki kardeşlerime bir me’haz olmak için gönderildi”
  • ( 13 ) Bakanlar Kurulu ve Meclis Başkanına yazılan maruzat
  • ( 14 ) Yağmur duası yapıldığı halde yağmurun gelmemesinin sebebi
  • ( 15 ) Hizbü’l-Kur’ânü’l-Muazzam Kur’ân’ın bir nümune-i kudsîsidir
  • ( 16 ) Leyle-i Regaiple gelen rahmet
  • ( 17 ) Cenâb-ı hak tazyikleri, baskıları Risale-i nur lehine çeviriyor
  • ( 18 ) Üstadın siyasetle alâkadar olmamasının sebebi
  • ( 19 ) Miraç Risalesinin tevafuklu bir kerameti
  • ( 20 ) Risale-i Nur’un mesleği şefkat olduğu için çocuk, kadın ve hastaların ilgisini daha çok çeker
  • ( 21 ) Risale-i Nur’un vazifesi rû-yi zemindeki bütün muazzam mesâilden daha büyüktür
  • ( 22 ) Hâfız Mustafa’nın yaptığı hizmetler, bu memleket ve âlemi İslâmı minnettar ettirir
  • ( 23 ) Risale-i Nur’un beraati, yağmurun gelmesine vesile oldu
  • ( 24 ) “Risale-i Nur, Kur’ân’ın malıdır, benim kusurlarım ona sirayet etmez”
  • ( 25 ) Hazret-i Ali’nin (r.a.) Âyetü’l-Kübrâ ile selâmete çıkılacağını haber vermesi
  • ( 26 ) Risale-i Nur’un serbest kalmasının sebebi: Meyve Risalesi ve Hüccetü’l-Bâliğanın sarsılmaz hakikatleri
  • ( 27 ) Kerametlerin yazılma sebebi
  • ( 28 ) Risale-i Nur’un zuhurundan kırk sene önce hissedilmesi
  • ( 29 ) Hiss-i kablelvukuun tetimmesi: Nur talebelerinin hayatı kader-i İlâhîyle Risale-i Nur’a göre tanzim ediliyor
  • ( 30 ) Meyvenin Dördüncü Meselesi, merak duygusunun yanlış kullanılışı
  • ( 31 ) Denizli ikinci bir Isparta’dır
  • ( 32 ) İkramı izhar mektubunun tetimmesi: Talebelere metanet, sebat veren gaybî işaretler
  • ( 33 ) Üstadın merdümgirizlik hastalığının hikmetleri
  • ( 34 ) Bu zamanda en büyük vazife imanı kurtarmaktır
  • ( 35 ) Masum ve ümmîlerin yazdığı risaleler
  • ( 36 ) Tavâif-i beşerin ihtiyaçları yazdırılıyor
  • ( 37 ) Risale-i Nur mesleği Sahabe mesleğinin bir cilvesidir
  • ( 38 ) Hülâsatü’l-Hülâsa ruhlara iman nurunu telkin eder
  • ( 39 ) “Bâki bir hakikat, fâni şahsiyetler üstüne bina edilemez”
  • ( 40 ) Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi Hz. Hasan’ın bir muavini ve mütemmimidir
  • ( 41 ) On adama iman dersi vermek bin adamı irşattan daha mühimdir
  • ( 42 ) Risale-i Nur âsâyişi muhafaza eder
  • ( 43 ) Afyon Emniyet Müdürlüğüne (Bu millet gelecekte dünyaya karşı Risale-i Nur’a muhtaç olacak)
  • ( 44 ) Alevîlere münafık denemez
  • ( 45 ) İhanet plânı akîm kaldı
  • ( 46 ) Risale-i Nur’un tab’ında ihlâs ve tesanüdün önemi
  • ( 47 ) Tahriklere karşı metanet ve tesanüd gerekir
  • ( 48 ) Talebelerin yaptığı hizmetlerden Üstadın duyduğu memnuniyet
  • ( 49 ) Risale-i Nur’un serbest olmamasının ve tab edilmemesinin sebebi
  • ( 50 ) Hasan Feyzi’nin Risale-i Nur’la alâkalı mektubuna cevap
  • ( 51 ) Hasan Feyzi’nin Üstad ve Risale-i Nur’la alâkalı mektubu
  • ( 52 ) Nur talebelerinin keşif ve keramet aramamalarının sebebi, sırr-ı ihlâstır
  • ( 53 ) Risale-i Nur, ilimle hakikate yol açar, felsefî dalâletlere galebe çalar
  • ( 54 ) Sabri, Hulûsi ve Hakkı’nın sadakat ve metaneti
  • ( 55 ) Hasan Şükrü’nün memnun eden mektubu
  • ( 56 ) Hizmet-i Nuriyeyi tam yapan talebeler: Küçük Ali, Büyük Mustafa ve Hâfız Mustafa
  • ( 57 ) Hülâsatü’l-Hülâsa ulvî bir inşirah verir, usancı izale eder
  • ( 58 ) Talebelerin bayram tebriki
  • ( 59 ) Küçük Ali’nin istinsah ettiği Sikke-i Tasdîk-i Gaybî mecmuası
  • ( 60 ) Halil İbrahim’in Risale-i Nur’u metheden fıkrası
  • ( 61 ) Halil İbrahim’in kasidesi
  • ( 62 ) Zekâi Efendinin kasidesi
  • ( 63 ) Matbuat lisanı ile konuşmanın zamanı
  • ( 64 ) Bolşevizm, küfr-ü mutlak ve fikr-i tabiata karşı Risale-i Nur
  • ( 65 ) Afyon Emniyet Müdürlüğü’ne bir rica
  • ( 66 ) İstanbul’da komünistleri protesto
  • ( 67 ) Risale-i Nur’un yangındaki kerameti
  • ( 68 ) Risale-i Nur yalvarmaz
  • ( 69 ) Hasan Feyzi’nin manzumesi Sikke-i Tasdîk’teki imâlar tarzındadır
  • ( 70 ) Camideki kulübeciğin kaldırılması
  • ( 71 ) Hasan Feyzi’nin Sikke-i Tasdik’ten aldığı ilhamla yazdığı kasidesi
  • ( 72 ) Allah nurunu tamamlayacaktır -kâfirler hoşlanmasa da-
  • ( 73 ) Münafıkâne desiselere karşı sebat gerekir
  • ( 74 ) Âsâyişi ihlal bahanesiyle artık kimseyi kandıramazlar
  • ( 75 ) İtham ve hakaretlere karşı sabrı seçtim
  • ( 76 ) Afyon Emniyet Müdürüne şikâyet mektubu
  • ( 77 ) Hocalar kendi malları olan Risale-i Nur’a sahip çıkıyor
  • ( 78 ) Risale-i Nur gibi bir hakikat güneşi, üflemekle sönmez
  • ( 79 ) Zahiren çirkin perdeler altında, güzel neticeler vardır
  • ( 80 ) Risale-i Nur, komünizm yangınına su yetiştiriyor
  • ( 81 ) Vasiyetnamemdir
  • ( 82 ) Asâ-yı Mûsâ mecmuası ile Haşir Risalesi ve Mucizât risalelerinin yazılması
  • ( 83 ) Halil İbrahim’in tevafuklara medar mektubu
  • ( 84 ) Zaman telif değil, neşir zamanıdır
  • ( 85 ) Tevafuklar birer keramet-i Nuriyedir
  • ( 86 ) Mânevî kışın maddî hastalığa da sebep olduğu
  • ( 87 ) Üstadı yeniden zehirlediler: “Şahsım Risale-i Nur’a ve şakirtlerine siperdir”
  • ( 88 ) Çalışkanlar hanedanı! Risale-i Nur ve şakirtlerini himaye etmeye vazifelidir
  • ( 89 ) Talebelerden gelen hizmet haberleri
  • ( 90 ) Ehl-i hakikatin enfüsî tefekkürü
  • ( 91 ) Eski Said yok; yenisi ise herşeye tahammül ediyor
  • ( 92 ) Celcelûtiye’de Risale-i Nur’a açık işaretler var
  • ( 93 ) Mu’cizât Mecmuasının çoğaltılması ve tashihin önemi
  • ( 94 ) Kastamonu talebelerinin Ispartalılarla omuz omuza vermesi
  • ( 95 ) Taarruz anında kar, fırtına ve zelzelenin gelmesi
  • ( 96 ) Sava ve Safranbolu talebeleri
  • ( 97 ) Yeşil oğlu Mehmet Salih’in Dahiliye Vekiline yazdığı Üstad ile ilgili ricanâmesi
  • ( 98 ) Eski bir dost: Mehmed Salih
  • ( 99 ) Yeşil Salih’e cevap
  • ( 100 ) On üç yaşındaki Hatice’nin yazdığı Asâ-yı Mûsâ
  • ( 101 ) Komünizm, Müslüman-Hıristiyan ittifakını bozmaya çalışacak
  • ( 102 ) Nurlar umumun malıdır; hiçbir tarafa tabi olmaz
  • ( 103 ) Risale-i Nur’un büyük kahramanları: Hüsrev ve Tahirî
  • ( 104 ) Üstadın sergüzeşte-i hayatı
  • ( 105 ) Cevşenü’l-Kebîr’in sevabı hakkındaki hadis-i şerif
  • ( 106 ) Neden resmî hocalar Risale-i Nur’dan kaçıyor?
  • ( 107 ) Hıllet, ihlâs ve uhuvvet şahsî medihleri kabul etmez
  • ( 108 ) Tashihlerdeki sıkıntılara bedel iki ücret ve üç ayların sevabı
  • ( 109 ) Risale-i Nur’u yazmak mahrumiyete değil, berekete vesiledir
  • ( 110 ) Samimî ve çalışkan Konyalı Sabri ve kahraman Rüştü
  • ( 111 ) Muhacir Hâfız Ahmed Üstada: “Mezarın Barla’da olmalı.”
  • ( 112 ) Zaman ve mekân Nur talebelerinin beraberliğine engel değildir
  • ( 113 ) Tebrike gelen mübarek güvercin
  • ( 114 ) Feyzi ve Emin Efendilerin sadakatlerinin kerameti
  • ( 115 ) Risale-i Nur’a set çekildiğinde, belâ fırsat bulup gelir
  • ( 116 ) Emirdağ zabıtasıyla bir hasbihal
  • ( 117 ) Kapımı kırsalardı zelzele yalnız ihtar için olmayacaktı
  • ( 118 ) Nur’un fütuhatı sırasında yağmurun gelmesi
  • ( 119 ) Risale-i Nur’un serbestliğini kuşlar tebrik ediyor
  • ( 120 ) İnebolulu Mehmed Zekeriya Efendinin hizmetleri
  • ( 121 ) Evrad-ı Bahaiye’deki Risale-i Nur’a işaret
  • ( 122 ) Isparta yangını ve Isparta medresesinin vazifeleri
  • ( 123 ) Abdülmecid Efendinin haşirle ilgili yazısına düzeltme
  • ( 124 ) Kastamonu’nun hanım talebeleri
  • ( 125 ) Müjdeli ve tesellikâr mektuplar
  • ( 126 ) Teksir makinesi, yazıya da kuvvet verecek
  • ( 127 ) İstirahatim için ehl-i siyasete tenezzül etmem
  • ( 128 ) Büyük Ali’nin varisi, tam bir Abdurrahman olan Küçük Ali
  • ( 129 ) Asâ-yı Mûsâ risalesinin tashihinin bitmesiyle gelen üzüm
  • ( 130 ) Maddî ve manevî Said’ler benim vazifemi görebilirler
  • ( 131 ) Maddî ve manevî Said’ler benim vazifemi görebilirler
  • ( 132 ) Siyaset ve Nur mesleği
  • ( 133 ) Yirmi Beşinci Söz niçin yazılmıştır?
  • ( 134 ) Risale-i Nur felsefenin zararlı kısmıyla mücadele eder
  • ( 135 ) Rumuzat-ı Semaniye Risalesi
  • ( 136 ) Nazif, Salâhaddin Çelebilerin ve Ahmed Kureyşî’nin hizmetleri
  • ( 137 ) Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar’ın Câmiü’l-Ezher’e gönderilmesi
  • ( 138 ) Hasan Feyzi Yüreğil’in Üstada bedel hastalanması
  • ( 139 ) Günah cihetinden ölmek, sevap cihetinden yaşamak
  • ( 140 ) Bir Hasan Feyzi gitti, yerine bir dârü’l-fünun gelecek
  • ( 141 ) Ahmet Nazif ile Mustafa Osman Efendiler ve onların hizmet arkadaşları
  • ( 142 ) Nurları yazmanın ve sadakatle talebelik yapmanın neticeleri
  • ( 143 ) Suikastın ikisi akîm kaldı, biri bir kahramanı aldı
  • ( 144 ) Sıddık Süleyman ve Nur Santralı Sabri’nin ziyareti
  • ( 145 ) Üstada yapılan ve yirmi senedir süren zulümler, işkenceler
  • ( 146 ) Hasan Feyzi’nin ruhunu ve sadakatini taşıyan yeni talebeler
  • ( 147 ) Hasan Feyzi, diğer Hasan Feyzi’leri vazife başına davet edip öyle gitti
  • ( 148 ) “Bu sıkıntılı zamanda nefsim sabırsızlıkla beni tâciz ederken, bu fıkra onu tam susturdu, şükrettirdi. Size de faydası olur diye leffen takdim edilen bu fıkra, başımın yanında asılı duruyor.”
  • ( 149 ) Üstad: “Nefsimi ölüme razı ettim.”
  • ( 150 ) Hacı Hafız Mehmed’in ölümü ve talebeler arasındaki makamı
  • ( 151 ) “Herkes Allah’ı bilir, yeni ders almaya ihtiyaç yoktur” şeklindeki itiraza cevap
  • ( 152 ) Küfr-ü mutlakın hücumu karşısında İslam tarihindeki ihtilâflı meseleleri tartışmanın yanlışlığı
  • ( 153 ) Zülfikar’ın çıkışı, din lehinde müjdeli gelişmelerin müjdecisidir
  • ( 154 ) Geçmiş olayları tartışma konusu yapmanın zararları
  • ( 155 ) Risale-i Nur hizmetinin, Cenâb-ı Hakkın ve Resullah’ın rızasına uygun düştüğü sahih rüyalarla da tasdik ediliyor
  • ( 156 ) Hizmette izlenecek yol: “sırren tenevveret”
  • ( 157 ) Üstadın yerine kendi hayatlarını ortaya koyanlar
  • ( 158 ) Hacı Hâfız’ın kerametli vefatı
  • ( 159 ) Sadık Beyin sadakat ve hizmeti
  • ( 160 ) Bazı büyük hocaların risalelere uzak durmalarının sebebleri
  • ( 161 ) Has şakirtlerin Risale-i Nur’a kendi malı gibi sahip çıkması
  • ( 162 ) Risale-i Nur âsâyişi temin eden mânevî inzibat memurudur
  • ( 163 ) Üstadın çocukların yaptığı hizmetten memnun olması
  • ( 164 ) Üstadın Dahiliye Vekili Hilmi Uran’a ikaz ve tavsiyeleri
  • ( 165 ) Jandarma Komutanı ve bir milletvekilinin Üstadı ziyareti
  • ( 166 ) İsveç, Norveç ve Finlandiya’nın Kur’ân’ı kabul etmeleri
  • ( 167 ) Siyasî kafalar Risale-i Nur’u çabuk anlayamaz
  • ( 168 ) Üstad yapılan bütün hizmetlerden haberdar oluyor ve yapılanları takdir ediyor
  • ( 169 ) Balıkesir’in cesur hocasını tebrik
  • ( 170 ) “Neden bütün meziyetleri Risale-i Nur’a verip, kendini çok kusurlu bir hâdim gösteriyorsun ?”
  • ( 171 ) Nurlarla meşgul olmak her türlü belâyı def eder
  • ( 172 ) Semavat dinsizliğe karşı hiddete geliyor
  • ( 173 ) Üstad hiçbir hediyeyi kabul etmiyor
  • ( 174 ) Zülfikar, Asâ-yı Mûsâ dinsizlik cereyanına karşı Kur’ân’ın iki keskin kılıcıdır
  • ( 175 ) Üstadın Isparta adliyesine yaptığı dua
  • ( 176 ) Risale-i Nur’un hakikatleri dünyanın hiçbir menfaatine âlet edilemez
  • ( 177 ) Kainat Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ’nın fütuhatlarını alkışlıyor
  • ( 178 ) Risale-i Nur Diyanet Riyasetinde takdir görüyor
  • ( 179 ) Ölüm gerçeği: Asıl güzellikler, toprak perdesinin arkasında
  • ( 180 ) Kur’ân ebedî hayat için okunur
  • ( 181 ) Üstad Bediüzzaman’dan talebelerine: “Benim vazifem size verildi”
  • ( 182 ) Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar’ın Ravza-i Mutahharayı kendine bedel ziyaret etmesi.
  • ( 183 ) Rİsale-i Nur hizmeti, Medine âlimlerinin manevî bir evlâdı, bir talebesi ve küçük bir şubesidir
  • ( 184 ) Beşeriyetin ebedî hayat ihtiyacını Kur’ân karşılayacak
  • ( 185 ) Al-i beyt muhabbeti Alevileri küfr-ü mutlaka düşmekten korur
  • ( 186 ) Üstadın, çocukların yazdığı risalelerden duyduğu memnuniyeti
  • ( 187 ) Risale-i Nur’la İştigal marifetullah, zikrullah, huzur-u kalbî ve muhabbet-i imaniye verir
  • ( 188 ) İnsanları hizmetten alıkoyan, maişet derdi, tamah, korku, makam sevgisi gibi manevî engellere işaret eder
  • ( 189 ) Üstad geçmiş tehlikelerden Risale-i Nur’un kerametiyle korundu
  • ( 190 ) Üstad hizmete zarar verir diye hem hastalığını hiçe saydı, hem dünya savaşını izlemedi
  • ( 191 ) İnsanlığın başına gelen felaketler ve Kur’ân’ın irşadı, insanoğlunu ebedî saadeti aramaya sevk edecektir
  • ( 192 ) Ankara Mahkemesince risalelerin geri İade edilmesi hayırlı bir gelişmedir
  • ( 193 ) Hapishaneler Nur medresesine dönüşüyor
  • ( 194 ) Çocukların Üstada olan ilgisinin sebebi, onların Nur talebesi olup manevî tehlikelerden kurtulacaklarına İşarettir
  • ( 195 ) Hüve Nüktesi
  • ( 196 ) Risale-i Nur ağır şartlar altında İntişar ediyor
  • ( 197 ) Risale-i Nur, hiçbir şeye âlet edilemez
  • ( 198 ) Üstad, Risalelerin iktibasına izin veriyor
  • ( 199 ) Risalelerin gerçek fiyatı: bir kişinin en az on kişiye okutması
  • ( 200 ) Mu’cizatı Kur’ân tab edilip Hindistan’a gönderiliyor
  • ( 201 ) Üstad yazılan risaleleri satın alabilmek için zarurî eşyalarını satıyor
  • ( 202 ) Nurların yayılmasını önlemek için kurulan komplo boşa çıktı
  • ( 203 ) Üstadın Hüve Nüktesinin sonuna eklenmesini istediği bir bölüm
  • ( 204 ) Nurların korunması, inayet-i İlâhiyedir
  • ( 205 ) İlmin izzetinin muhafazası Üstadı harama baktırmıyor
  • ( 206 ) Risale-i Nur’un şahs-ı mânevisi bir çeşit Mehdi telâkki ediliyor
  • ( 207 ) Bismark ve Carlyle’in Kur’ân ve Peygamberi tasdikleri
  • ( 208 ) Üç merkezde üç berberin benzer hizmetleri memnuniyet verici
  • ( 209 ) Kur’ân talebelerine ilişmek semayı hiddete getirir
  • ( 210 ) Siyasî tarafgirliğin zararlarını anlatır
  • ( 211 ) Nur avukatı Ahmed Feyzi’nin Risale-i Nur’la ilgili istihraçları
  • ( 212 ) Üstadın parayla risale satın alması
  • ( 213 ) İslâm âleminde risalelerin takdir görmesi
  • ( 214 ) Emirdağ’da beş teyyare ile Üstadın takip edilmesi
  • ( 215 ) Üstad, evine yapılan baskının kanunsuzluğunu açıklıyor
  • ( 216 ) Yasak ettikleri Kur’ân nüshası Diyanet Başkanlığında
  • ( 217 ) Risale-i Nur belâların def’ine bir vesiledir
  • ( 218 ) Şerefler orduya, kusurlar reislere verilir
  • ( 219 ) Üstadın kıyafetine ilişmek isleyen Ankara Valisi Nevzat Tandoğan tokat yiyip intihar ediyor
  • ( 220 ) Gençlik Rehberi gençleri dine çekiyor. Risale-i Nur’a yapılan zulümler musibeti celbediyor
  • ( 221 ) Risale-i Nur ve talebeleri Allah’ın himayesi ve inayeti altında

Emirdağ Lâhikası – 2

  • ( 1 ) Üstad talebelerine icazet veriyor
  • ( 2 ) Üstad, Diyanet Başkanı Ahmet Hamdi Beyden risalelere sahip çıkmalarını istiyor
  • ( 3 ) Hediye kabul etmeyen Üstada bu kuralı bozduran üç hadise
  • ( 4 ) Diyanetin risaleleri ileride neşretmeyi vaad etmesi
  • ( 5 ) Kur’ân’ın camilerde tercümesinin okunmasına karşı ikaz
  • ( 6 ) Hocalar ehvenüşşer düsturuyla hareket ederek tehlikeyi azaltmaya çalıştılar
  • ( 7 ) Üstad: Hüsrev Risaleleri ve tevafuklu Kur’ân’ı Ankara’ya götürsün
  • ( 8 ) Hâfız Mustafa’nın vefatıyla ilgili tâziye
  • ( 9 ) Üstad hayatının devamıyla Nur talebelerine siper oluyor
  • ( 10 ) İstibdat ve zındıka cereyanının kuvveti kırılıyor
  • ( 11 ) Celâl Bayar’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesini Üstad tebrik ediyor
  • ( 12 ) Din siyasete değil, siyaset dine âlet edilebilir
  • ( 13 ) Her türlü baskıya rağmen, Nurlar gençler arasında yayılıyor
  • ( 14 ) Zübeyir’in Üstadı müdafaa eden mektubu
  • ( 15 ) Ezanın minarelerde okunmasını tebrik ve demokratlara dua
  • ( 16 ) Genç Saidlerin sayısı artıyor
  • ( 17 ) Beraat etmiş risalelere keyfî olarak el konuyor
  • ( 18 ) Üstadın devlet yetkililerine mektubu
  • ( 19 ) Demokratlar masonlara ve komünistlere karşı uyarılıyor
  • ( 20 ) Risale-i Nur’lar on senelik medrese ilmini bir senede verir
  • ( 21 ) Üstad risaleleri ücretsiz vermiyor
  • ( 22 ) Talebeler, Risale-i Nurlara yapılan zulmü demokratların kaldırmasını ister
  • ( 23 ) Risalelerin imhasına izin verilmeyecek
  • ( 24 ) Demokratlarla Nur talebelerinin arasını bozma teşebbüsü
  • ( 25 ) Risalelerin yakılma kararı Halkçıların bir oyunu
  • ( 26 ) Lozan’ın iç yüzü ve Yahudilerin dini yok etme plânları
  • ( 27 ) Ankara’daki güzel gelişmeler
  • ( 28 ) İhvan-ı Müslimînin risaleleri Arapça’ya tercüme etmek istemesi
  • ( 29 ) Cumhurbaşkanı Doğu Üniversitesinin gerekliliğini kabul ediyor
  • ( 30 ) Siyaset tarafgirliği mânâyı zedeler, ihlâsı kırar
  • ( 31 ) Hizmet haberleri, Üstadın hastalıklarına ilâç oluyor
  • ( 32 ) Asâ-yı Mûsâ’nın Arapça’ya tercüme edilmesi
  • ( 33 ) Türkler Peygamber övgüsüne mazhar oluyor
  • ( 34 ) Üstadın yapılmasını istediği birkaç tashih
  • ( 35 ) Nurcuların şevkiyle Cevşenü’l-Kebir nurlandıracak
  • ( 36 ) Üstadın sofimeşrebli tenkitçiliği affetmesi
  • ( 37 ) Demokratlar risalelere ve Nurculara yapılan bu işkenceye engel olmalılar
  • ( 38 ) Abdurrahman ve Ceylân’a olan muhabbet
  • ( 39 ) Ankara’da Üstadın yerine görev yapan genç Saidler
  • ( 40 ) Üstad ehli imanın tenkitlerini bir çeşit nasihat olarak kabul eder
  • ( 41 ) Meşrep farklılıkları kardeşliği bozmamalı
  • ( 42 ) Lemeat: Risale-i Nur’un çekirdeği
  • ( 43 ) Üstadın, ülkede az da olsa hürriyetin başlamasından duyduğu memnuniyeti
  • ( 44 ) Allah’ın adaleti ve inayeti
  • ( 45 ) Nur talebesi hanımlara evlilik konusunda tavsiyeler
  • ( 46 ) Nurcuların hapse girmelerinin hikmetleri
  • ( 47 ) Bazı milletvekillerinin Üstad ve hizmetini takdirleri
  • ( 48 ) Demokratlar görev başına çağrılıyorlar
  • ( 49 ) Risale-i Nur ehl-i tarikatın da en büyük dairesidir
  • ( 50 ) Halka kabul ettirmek, Allah’a aittir
  • ( 51 ) Üstadın canlı mektupları
  • ( 52 ) Celâl Bayar Üstada teşekkür ediyor
  • ( 53 ) Üstadın talebelerinden bazı istekleri
  • ( 54 ) Küfre karşı gençleri koruyacak olan Risale-i Nurdur
  • ( 55 ) Camiü’l-Ezher’e risaleler gönderiliyor
  • ( 56 ) Adnan Menderes’in Üstada haberi “Merak etmesin, meyus olmasın”
  • ( 57 ) Eflâni ve Safranbolu talebeleri Isparta kahramanlarına benziyor
  • ( 58 ) Başbakan ve İçişleri Bakanına risalelerin iadesi için mektup
  • ( 59 ) Vatikan’dan gelen teşekkür mektubu
  • ( 60 ) Sabır ve tahammül oyunları bozuyor
  • ( 61 ) Seyyid Salih’in İslâm ülkelerine ziyareti
  • ( 62 ) Mersin ve Tarsus Emniyeti risaleleri iade ediyor
  • ( 63 ) İşaratü’l-İ’câz iade ediliyor
  • ( 64 ) “Hüve Nüktesi” küfr-ü mutlakın belini kırıyor
  • ( 65 ) Şiddetli kış ve zelzele ilâhî bir ihtardır
  • ( 66 ) Üstad, hayatındaki inayetleri anlatır
  • ( 67 ) Nurların parlamasına engel olunamıyor
  • ( 68 ) Risale-i Nur zabıta görevi yapıyor
  • ( 69 ) Konuşan yalnız hakikattir
  • ( 70 ) Birisinin hatasıyla başkası mesul tutulamaz
  • ( 71 ) İşârâtü’l-İ’câz Risale-i Nur’un bir fihristesi ve menbaıdır
  • ( 72 ) Kur’ân’ı, mütehassıslardan oluşmuş bir heyet tefsir edebilir
  • ( 73 ) Kur’ânın maksatları: Tevhid, Nübüvvet, Haşir ve Adalet
  • ( 74 ) Üstadın siyasetten ve şimdiki medeniyetten uzak durmasının sebepleri
  • ( 75 ) İttihad-ı İslâm’a dair müjdeli gelişmeler
  • ( 76 ) Çocukların Üstada muhabbetinin sebebi
  • ( 77 ) Evleri bir medrese-i Nuriye yapmak
  • ( 78 ) “Neden dini siyasete alet yapmakla suçlandım?”
  • ( 79 ) Mahkemenin ertelenmesindeki hayır
  • ( 80 ) Afyon Mahkemesinin adaletsiz kararı
  • ( 81 ) Talebeler Medresetü’z-Zehrânın mânevî hakikatini gösteriyor
  • ( 82 ) Eski Said kırk sene sonraki olayları önceden hissetmiş
  • ( 83 ) Teşehhütte okunan Tahiyyat Miraç’ta İlâhî huzurda okunmuştur
  • ( 84 ) Ülfet perdeleri hakikatleri gizliyor, marifet-i İlâhiye yollarını kapatıyor
  • ( 85 ) Mahlûkata mânâ-yı harfiyle bakmaya engel olan perdeler
  • ( 86 ) Ankebût Sûresindeki âyet hakkındaki vehmi yok eden bir i’caz pırıltısı
  • ( 87 ) Gençlik Rehberi’nde “Dini siyasete âlet var” diyen ehl-i vukufa cevap verilsin
  • ( 88 ) “Vukufsuz” ehl-i vukufun raporundaki suç unsurlarına cevap
  • ( 89 ) 1952’de İstanbul’da görülen Gençlik Rehberi mahkemesine, ehl-i vukufa cevaben verilen itiraznamedir
  • ( 90 ) Gençlik Rehberi’nin tekrar müsaderesi anarşilik ve dinsizlik hesabınadır
  • ( 91 ) Hulûsi Yahyagil: Mesleğim Risale-i Nur dairesinde istihdamdan ibarettir
  • ( 92 ) Üstad İhtiyarlar Risalesini gençlere, Hastalar Risalesini sıhhatte olanlara yazmış
  • ( 93 ) Şahs-ı mânevî Mehdilik yapar, aksi halde mağlup olur
  • ( 94 ) Talebeleri medyumlukla kandırmaya çalışıyorlar
  • ( 95 ) Yirmi sekiz yıllık asılsız iddialar
  • ( 96 ) İki mühim eserin çoğaltılması
  • ( 97 ) Siz bu asrın hidayet serdarısınız
  • ( 98 ) Hal-i hazırdaki partiler ve Demokrat Partinin dikkat etmesi gereken iki nokta
  • ( 99 ) Değil dünya hayatımı, âhiret hayatımı dahi millet-i İslâmiyeye feda ederim
  • ( 100 ) Nur talebeleri ve İhvan-ı Müslimîn mensupları arasındaki farklar
  • ( 101 ) ed-Difa gazetesi yazarı Risale-i Nur’un Arap ülkelerindeki durumunu anlatıyor
  • ( 102 ) Adnan Menderes’e hatırlatılan üç kanun-u esasî
  • ( 103 ) Dindar Demokratlara tavsiye: Ayasofya’yı açın, Risale-i Nur’u neşredin
  • ( 104 ) Büyük Cihad’da yayınlanan Üstadın şekvâsına açılan dava
  • ( 105 ) Samsun Mahkemesinden gelen tebliğe verilen cevap
  • ( 106 ) Gayet ehemmiyetli bir hâdise, bir istida ve bir şekvâdır (es-Sıddık dergisinde yayınlanan risale)
  • ( 107 ) Nurları himaye etmek Diyanet dairesinin hakikî vazifesidir
  • ( 108 ) Asâ-yı Mûsâ ve Gençlik Rehberi’nin kerametle muhafazası
  • ( 109 ) Doğunun kalkınmasında Şark Üniversitesinin rolü
  • ( 110 ) Doğu Üniversitesi hakkında tahrifçi bir gazeteye cevaptır
  • ( 111 ) Ankara Mahkemesine havale edilen dava ve Zübeyir
  • ( 112 ) Üstadın ziyaretçilere dair bir mektubu (“Risale-i Nur’u okumak, ziyaretten on defa daha kârlıdır”)
  • ( 113 ) Hizmette Urfa’nın ehemmiyeti
  • ( 114 ) Üstadın Urfa’ya özel duası
  • ( 115 ) Üç hastalığa Âyet-i Hasbiyeyle gelen şifa
  • ( 116 ) Görüşmek isteyenlere Üstad buyuruyor: “Risale-i Nur’un her bir kitabı bir Said’dir”
  • ( 117 ) Şark Üniversitesinin İslâmî programı: Risale-i Nur
  • ( 118 ) Yazıları beş vecihle iftira ve yalan olduğunu gördüğüm bir gazeteyi bana okudular. Böyle iftiraların hem Isparta’ya, hem neşredenlere büyük zararı var
  • ( 119 ) Üstadımızın köylerde dolaştığına dair çıkarılan uydurma habere karşı bir cevaptır; mûcib-i merak hiçbir şey yoktur
  • ( 120 ) Deniz zahiren hiddetlendi, mânen şefkatkârâne okşadı
  • ( 121 ) Üstadın İstanbul’a gelişi ve ifadesinin alınması
  • ( 122 ) Üstadın vasiyetnâmesi
  • ( 123 ) Vasiyetnamenin Haşiyesidir
  • ( 124 ) Adnan Menderes’in Konya nutkunun tahrif edilmesine dair bir açıklaması
  • ( 125 ) Isparta’nın hayır kazanmasının yolu: Risale-i Nur’un iade edilmesine çalışmak
  • ( 126 ) Üstadın kabrini gizlemesinin sırrı
  • ( 127 ) Üstadımızın Afyon Mahkeme heyetine gönderdiği yazının suretidir
  • ( 128 ) Üstadın Demokrat Partiyi desteklemesinin gerekçeleri
  • ( 129 ) Din aleyhindeki üç cereyan ve Demokratları garplılaşma cereyanına karşı ikaz
  • ( 130 ) Üstad, çektiği işkenceye rağmen Adliye memurlarına beddua etmez
  • ( 131 ) Dindar Hürriyetçilerin Üstada Diyanet’te vazife teklifi
  • ( 132 ) İmanın dünyada dahi bir nevi cennet lezzetini benim hayatımda temin ettiğine dair
  • ( 133 ) İhlâsı muhafaza etme düsturu sohbete mâni oluyor
  • ( 134 ) Üstadın Isparta Tugay camiinin temeline harç atması
  • ( 135 ) Hüseyin Avni ve Tahsin Tola’nın seçimleri kazanamamasının hikmeti
  • ( 136 ) Vasiyetnamenin bir zeyli (Üstad Nur’un sermayesiyle talebelerin ihtiyaçlarının karşılanmasını vasiyet eder)
  • ( 137 ) Muhalif gazetelerin Üstada ve Nur talebelerine attıkları iftiralara cevap
  • ( 138 ) “Mahkeme-i Kübrâya Şekvâ”ya bir zeyl
  • ( 139 ) Medresetü’z-Zehra ifsat komitesinin dalaletlerinden bu milleti koruyacak bir tedbirdir, ırkçılık zararlıdır
  • ( 140 ) Bir ihsan-ı İlâhî olarak gelen hastalık
  • ( 141 ) Üstadın istiğnaya verdiği ehemmiyet
  • ( 142 ) Cumhuriyet gazetesinin yalan haberi
  • ( 143 ) Nur medreselerine devam, talebe-i ulum şerefini kazandırır
  • ( 144 ) Risale-i Nur’un satılan nüshalarının sermayesi Risale-i Nur’un malıdır
  • ( 145 ) Risale-i Nur’un sermayesi, hizmette olan ve nafakasını temin edemeyen talebelerin tayinine sarf edilecek
  • ( 146 ) Tarihçe-i Hayat’ın ehemmiyeti
  • ( 147 ) Üstadın Namık Gedik, Adnan Menderes ve Tevfik İleri’den dilekleri
  • ( 148 ) Eski Partinin Risale-i Nur’a minnettar olması gerekir
  • ( 149 ) Üstad savcılara hakkını helal ediyor
  • ( 150 ) Üstadın hükümetçe Emirdağı’na sevkinin hikmeti
  • ( 151 ) Umum Nur talebelerine Üstad Bediüzzaman’ın vefatından önce vermiş olduğu en son derstir

Kaynak:SorularlaRisale

www.NurNet.org