Etiket arşivi: Şehid

Abdullah Yeğin Ağabey’in Şehid Metin Yüksel İçin Yazdığı Taziye Mektubu

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin talebelerinden Abdullah Yeğin Ağabey, Molla Sadrettin Yüksel Hoca’nın oğlu Metin Yüksel’in şehit edildiği sırada Almanya’da bulunuyordu.

Şehadet haberini alan Abdullah ağabey taziye mektubu yazdı. Mektubunda Metin Yüksel’in annesine ve kardeşlerine de başsağlığı dileyen Abdullah ağabey, On Yedinci Mektub’u okumalarını tavsiye ediyor.

Metin Yüksel’in kardeşleri için “Metin’in okuduğu Risale-i Nur derslerine devamlarını, heyecanlı hallerden sakınarak derslerine iyi çalışmalarını beklerim” ifadesini kullanan Abdullah ağabeyin 2 Mart 1979 tarihli mektubu şöyle:

Muhterem Sadreddin Efendi Hocam,

Bu gün bana gelen bir mektupta, sizin mübarek Metin’in şehid edildiğini bildiriyor. Cenâb-ı Hak rahmet eylesin, sizleri şehid babası yapan Allah’a duâmızda cümlemizin şehidlerle beraber olmasını niyaz ederiz. Dünyada hiçbir emeline ermeden sırf İslâmiyet’ten gelen heyecanından başka kusuru olmayan, İslâm gençliği olarak derslerine de dikkat eden bu fedakâr kardeşimizi şehid eden ne yaptığını yapacağını bilemeyen zavallılar, umduklarının aksi ile Cenâb-ı Hak’tan silleyi yiyecekler i̇nşâallah.

Sizin teselliye hususan benim sözlerime belki ihtiyacınız yoktur. Îmânınız, fazilet ve ilminiz teselliye kâfidir. Kardeşleri ve annesi için Üstâd’ımızın Mektubat’ında On Yedinci Mektubu okumalarını veya dinlemelerini tavsiye ile iktifa edeceğim. Cenâb-ı Hak sizlere sabr-ı cemil ihsan eylesin. Dünyanın fitne ve anarşisinden cümlemizi muhafaza ile hepimizi îmân ehlinin yolundan, Kur’ân Cadde-i Kübrâsı’ndan bir an bile ayırmamasını Rahmet-i İlâhiye’den niyaz eder, mübarek dualarınızı beklerim.

Buradaki işlerimiz için muvakkaten diye geldim, fakat bırakıp gelmeye vicdanım râzı olmadı ve buradaki kardeşlerin ısrarlarını çiğnemedim. Bir kaç ay mı veya daha fazla mı bilemiyorum, buralarda Allah müsaade ederse kalacak gibiyim.

Oradaki kardeşlerimiz sizi, benim yerime de ziyaret ederler biliyorum. Son zamanda meydana gelen hâdiseler, İnşâallah İslâmiyet’in lehinedir. Bazı nâhoşluk ve bize göre fena hâdiseler olsa da, her şeyin idaresi elinde olan Rabb-i Rahimimiz, Müslümanları uyanıklığa çağırıyor. Avrupa mukallidi, körü körüne düşmana benzemeyi İslâm’dan uzaklaşmayı ve bunun gibi, dinimiz için çalışmamanın fenalığını ihtar ediyor. Gâvurdan gelen zararı gözlere gösteriyor. Cenâb-ı Hak âkıbetimizi en bahtiyar mü’minlerden, sâlihinden eylesin rahmeti ile..

Buraya ait bir emirleriniz olursa haberlerinizi beklerim. Dua eder, ellerinizden öperim, mübarek dualarınızı rica ederim. Çocukların da gözlerinden öper, Metin’in okuduğu Risale-i Nur Derslerine devamlarını, heyecanlı hallerden sakınarak derslerine iyi çalışmalarını beklerim. Buradan bütün Berlin’deki kardeşlerimiz selam ve hürmetlerini bildiriyorlar ve başsağlığı dilemektedirler.

Allah’a emanet olunuz.

Kusurlu Kardeşiniz Abdullah Yeğin (2.3.979)

(Şehid Metin Yüksel Kardelenlerin Kan Kırmızı Açtığı Gün, Mehmet Ali Tekin, s. 214)

Metin Yüksel Kimdir?

17 Temmuz 1958’de Bitlis’e bağlı Kolongo Yaylası’nda doğan Metin Yüksel, İslam âlimi Molla Sadrettin Yüksel Hoca ile Sarete Yüksel Hanım’ın oğludur. Dokuz yaşında ailesiyle İstanbul’un Fatih ilçesine yerleşen Metin Yüksel, eğitim hayatı boyunca öğrenci olaylarında ön saflarda rol aldı ve Akıncılar adı verilen öğrenci hareketinin liderliğine yükseldi.

İslâmî görüşleri ve karşı görüşlü kişi ve örgütlerle mücadeleleriyle bilinmektedir. 12 Eylül Darbesi öncesi dönemin sağ-sol çatışmalarında Millî Selamet kanadının gençlik lideri haline geldi. 26 Ekim 1977 günü Darüşşafaka Lisesi’nin önünde üç arkadaşı ile birlikte sekiz sol görüşlü kişinin saldırısına uğrayan Metin Yüksel, ikisi midesine, biri de dizine olmak üzere üç kurşun yarası almasına rağmen çatışmadan sağ kurtuldu.

23 Şubat 1979 tarihinde Fatih Camii’nin avlusunda bir cuma namazı çıkışında bir grup tarafından kendisine pusu kuruldu. Kurulan pusu sonucunda, Metin Yüksel 21 yaşında şehid edildi.

Abdulkadir Çelebioğlu

Ammar Bin Yasir (r.a.) Kimdir?

Ammar(ra) 570 yılında doğmuştur. İslam’dan önce de Hazreti Muhammed(sav)’in arkadaşıydı. Çocukluk ve gençlik yıllarını Mekke sokaklarında birlikte geçirmişlerdir Hatice el-Kübra ile evlenmesine vesile olanlardandır.

Babası Yasir (ra)’dır , aslen Yemenlidir; kaybolan bir kardeşini aramak üzere diğer üç kardeşi ile birlikte Mekke’ye gelmiş. Kaybolmuş olan kardeşlerini bulamayınca birlikte geldiği kardeşleri Yemen’e dönmüş, Yasir ise Ebu Huzeyfe el-Mahzumî’nin himayesine girerek Mekke’de kalmış. Ebu Huzeyfe onu Sümeyye isimli cariyesi ile evlendirmiş. Ammar bu evlilikten dünyaya gelmiş ve sahibi tarafından azad edilmiştir.

Ammar b. Yasir, İslâm’la şereflenen ilk kırk kişiden, Müslümanlığını ilan eden ilk yedi kişiden biridir.

Babası Yasir ve annesi Sümeyye(ra), evlatlarının İslâm’ı kabulünden hemen sonra Müslüman olmuşlardır

Ammar bin Yasir’in annesi ve babası, Hazreti Muhammed(sav)’in akrabaları ve yakın dostları dışında İslam’ı kabul eden ilk kişilerdi.

Sırf imanlarından dolayı akla gelmedik işkencelere maruz kalırlar. Efendimiz(sav) onların yanından geçerken, “Ey Yasir ailesi! Sabredin, yeriniz cennettir.” buyururdu.

Mekke müşrikleri onlara işkence yapıp öldürmüşlerdir. Böylece Ammar(ra)’ın annesi ve babası, İslam’ın ilk şehitleridir.

Annesini ve babasını gözlerinin önünde ve işkenceler altında kaybeden Ammar(ra) müşriklerin işkenceleri altında inliyordu. Yapılan eziyetlere artık dayanamayacağını anladığı bir anda, müşriklerin teklifini kabul ederek, “Muhammed’den hoşlanmadığı; müşriklerin ilâh olarak kabul ettikleri Lat ile Uzza’nın iyiliği” konusunda bazı sözler söylemek zorunda kalır Ammar (R.A.)bütün bu olanları Peygamberimiz (sav)’e anlatıp “Perişan oldum ya Rasulallah!” deyince Efendimiz sorar:

Kalbini nasıl buldun?” Ammar cevap verir:

İman ile dopdolu.” Bunun üzerine Efendimiz şöyle buyururlar:

Eğer bir daha seni yakalarlarsa aynı şekilde davran!”

İşte bu olay üzerine Allahu Tealâ şu ayeti indirmiştir:

İmana eriştikten sonra Allah’ı inkâr eden kimseye gelince: Kalbi imanla dolu olduğu halde zorla inkâr etmiş kimse değil de kalbini bile-isteye inkâra açmış olanların üzerine Allah katından bir hışım çökecek ve onların payına çok büyük bir azap düşecektir.” (Nahl/106)

Ammar b. Yasir(ra) uzun boylu, kara yağız, elâ gözlü ve geniş omuzlu bir kişi idi.

Ammar b. Yasir (ra), Bedir’de, Hendek’te, Rıdvan biatında ve Rasulullah(sav)’ın bulunduğu bütün savaşlarda O’nun ile birlikteydi.

İrtidad savaşları esnasında, Ammar(ra), yalancı peygamberlik iddiasında bulunan Müseylime’nin lideri olduğu Yamama Kabilesi güçlerine karşı savaşmış bu savaşta bir kulağını kaybetmiştir.

Hicret esnasında inşa edilen ilk mescidin inşaatında bulundu. Ömrünü, Allah’a ve Rasulü’ne karşı sadakat ve hassasiyetle nakış nakış dokudu. Efendimiz (sav) onun bu özelliğine şu ifadelerle işaret buyurur: “Aranızda ne kadar daha kalacağımı bilemiyorum. (Ebu Bekr ile Ömer’i işaret ederek) benden sonra onlara uyun. Ammar’ın hidayeti gibi hidayet bulun; İbn-i Mesud’un söylediklerini tasdik edin!”

Bir başka zaman da “Ammar, her ne zaman iki iş arasında muhayyer bırakılmış ise, hep en doğru olanını seçmiştir.” buyurdu. Bir tartışma sonrasında Allah Rasulü, Ammar’ı şöyle savundu: “Kim Ammar’a düşmanlık ederse, Allah da ona düşmanlık eder. Kim Ammar’a buğz ederse Allah da ona buğz eder.”

Hz. Ömer (R.A.), Ammar’ı Kûfe’ye vali tayin etti ve Kûfe’lilere şöyle bir mektup yazdı: “Ammar’ı size emir, Abdullah b. Mesud’u vezir ve muallim olarak gönderdim. Onlar Muhammed ashabının seçkinlerindendir; onlara uyun!”.

Sıffin Savaşı’nda 657 yılında Muaviye güçleri tarafından şehit edilmiştir.

Teni yere serildiğinde 93 yaşında idi. Hz.Peygamber (sav) hayatta iken: “Sana müjdeler olsun ya Ammar! Seni azgın bir topluluk öldürecektir.” buyurduğu için, Ammar b. Yasir’in şehit düşmesi birçok kişinin uyanmasına vesile olmuştur. Huzeyme ibnu Sabit(ra) cemel savaşında Hz Ammar(ra)’la birlikte Hazreti Ali(ra)’nin safına katılmış fakat hangi taraf haklı olduğu hususunda mütereddid olduğu için kılıç çekmemiştir Sıffın’ada katılmış yine kılıç çekmemiştir, ancak Ammar (ra) şehid edilince kılıcını çekip savaşmış, bu davranışının sebebini ben kulaklarımla (aleyhissalatı vesselamın)Ammar(ra)’a “seni asi bir grup öldürecek” dediğini işittim diyerek açıklamıştır. Ammar (ra) öldürülünce artık hakikat bana zahir oldu der ilerler ve ölünceye kadar savaşır.

Ammar b. Yasir (ra), Hz. Ali (ra) Efendimiz’in kıldırdığı cenaze namazından sonra şehit olduğu yerde elbisesiyle yıkamadan defnedildi.

Allah bizleri Hazreti Muhammed (sav) efendimizin “İliklerine kadar iman ile dolu olan adam!” buyurduğu Ammar bin Yasir(ra)’in şefaatine nail eylesin. Amin..

Çetin KILIÇ /LÜLEBURGAZ

KAYNAKLAR

Hadis Ansiklopedisi

Hz. Ömer’den, kardeş katiliyle barışma örneği…

Hz. Ömer Efendimiz’in, üvey annesi Esma’dan doğan Zeyd adında bir kardeşi vardı. Üvey kardeşi olmasına rağmen Zeyd’i çok seviyordu. Çünkü Zeyd hem İslam’a kendisinden önce girmiş, hem kendisinden önce hicret etmiş hem de tüm gazalarda Peygamberimiz’in yanında hazır bulunmuştu.

Bedir’de ise bir başka fedakârlık göstermişti. Savaş öncesinde kendisine verdiği zırhı giymeyerek, ‘Ben senden yaşlıyım önce ben şehit olarak gitmeliyim, zırhı sen giymelisin.’ diyerek zırhsız cepheye yürümüş, böylece zırh ortada kaldığından ikisi de savaşa zırhsız olarak gitmişlerdi!..

Ancak Zeyd’e çok arzu ettiği şehidlik, Hazreti Ebu Bekir’in (ra) zamanında Yemame’de sahte peygamberlere karşı girşilen savaşta nasip olmuştu. Gösterdiği büyük fedakârlık sonunda zafer kazanılmış, nihayet çok arzu ettiği şehitlik rütbesine de Yemame’de erişmişti.

Üvey kardeşi Zeyd’in ölüm haberini duyunca çok üzülmüş, takdirlerini de şöyle dile getirmişti:

– Rabb’imiz Zeyd’e rahmet eylesin, iki güzel konuda beni geçmiştir. Biri benden önce İslam’a girmiş olması, diğeri de yine çok arzu ettiği şehitlik makamına benden önce kavuşmuş bulunmasıdır.

Üvey kardeşi olmasına rağmen Zeyd’in ölümüne çok üzülen Hz. Ömer (ra), bir gün Medine’de Mütemmim’le karşılaşır. Mütemmim de, aynı şekilde Yemame Savaşı’nda öldürülen kardeşi Malik için söylediği içli şiirlerle gözyaşı dökmektedir.

– Eğer ben de senin gibi güzel şiir söyleyebilseydim kardeşim Zeyd için içli şiirler söyler, kendimi birazcık olsun rahatlatırdım, der. Mütemmim’in buna cevabı çok etkili olur:

– Ey Ömer der, şayet benim kardeşim de senin kardeşin Zeyd gibi Müslümanlar safında müşriklere karşı savaşırken ölseydi ben üzüntülü şiirler söylemez, aksine sevinçli mersiyeler dizerdim. Ne yazık ki benim kardeşim müşriklerle birlikte Müslümanlara karşı savaşırken öldürüldü. Üzüntümün şiddeti, müşriklerin safında iken gitmesindendir. Bu değerlendirmeyi etkilenerek dinleyen Hz. Ömer:

– Ey Mütemmim der, beni şimdiye kadar böylesine gerçekçi sözle kimse teselli etmedi, Zeyd’in üzüntüsünü azaltmış oldun bu hatırlatmanla…

Böylece Zeyd’in acısını azaltmaya çalışan Hazreti Ömer, bir süre sonra kendisi halife seçilir, Medine’de çarşıyı kontrol ederken Zeyd’in savaştaki katiliyle barışta yüz yüze geliverir.

Bu sırada can yakıcı sorusunu sorar:

– Yemame’de Zeyd’i sen mi öldürdün? Zeyd’in katili önce biraz şaşırır gibi olursa da toparlanarak beklenmedik cevaplar verir.

– Ya Ömer, önce beni bir dinle, sonra yapacağını yap, senin adaletine karşı güvenim tamdır, diyerek açıklamasını şöyle yapar:

– O savaşta ben müşrikler arasında imandan mahrum biriydim, Zeyd de müminler arasında imanla şereflenmiş biriydi. Zeyd o sırada beni küfür üzere iken öldürse de şu anda kavuştuğum imandan beni mahrum bıraksaydı, Zeyd ne kazanırdı beni imansız olarak cehenneme göndermekle? Lütfen bunu bir düşünün!.. Ama Rabb’imin takdirine bak ki, Zeyd’in eliyle beni cehenneme göndermedi, yaşatıp bana Müslüman olma şerefi nasip etti. Benim elimle de Zeyd’e şehitlik takdir edip ona da cennetin en yüksek makamını münasip gördü… Sen bu iki İlahi takdirin hangi yanından üzüntü duyuyorsun? Benim Zeyd’in eliyle küfür üzere ölmeyip bana iman nasip etmesinden mi, yoksa Zeyd’in benim elimle şehit olup da cennetteki şehitlik makamına yükselmesinden mi? Bu iki İlahi takdirin hangisinde üzülecek sonuç var?

Bu yaklaşımı dikkatle dinleyen Hazreti Ömer’in bir vasfı da ‘vakkaf’lıktı. Yani doğruyu bulunca anında fren yapıp durmak. Yine öyle oldu. Aynı vasfını burada da gösterdi. Söylenenleri tam değerlendirerek dedi ki:

– Şükrederim Rabb’ime ki, savaşta kardeşime şehitlik takdir etmiş, karşı safta yer almış katiline de iman nasip eyleyip bize din kardeşi yapmış!..

Bundan sonra Müslümanlar Zeyd’in katiline intikam duygusuyla bakılmaması için halk içinde kol kola birlikte yürümüşler, artık savaşın bitip barışın başladığını, toplumun geçmişi unutarak geleceğe barış içinde bakmasını, kan davasına yer olmadığını fiilen ifade etmiş, topluma mesajı böyle vermişler!

Ne dersiniz, bu tarihî kol kola yürüyüşten günümüze de mesajlar çıkar mı?

Ahmed Şahin / Zaman

Şanlı Şehidimizin Ardından – Bir Hayalim Var!!

11 Mayıs 2010’da hizmet-i Nuriye için gittiği Filipinler’de uğradığı silahlı saldırı sonucu Rahmet-i Rahman’a kavuşan aziz şehid abimiz hafız Cevdet Baybara’nın hatırasına ithafen aşağıdaki yazısını takdim ediyoruz. Yazıyı okuyunca aziz ağabeyimizin ruhumuza hayat veren hizmet-i nuriyeye ait teşvikleri ile ne kadar intibaha geldiğinizi kendiniz görecek, hakiki Nur talebesinin ölümü de hayatı gibi şu kainatı nura boyamaya vesiledir, “şehitler ölmez” hakikatine kanaat getireceksiniz. İnşallah ağabeyimizin ruhunda in’ikas eden Üstadımıza bir adım daha yaklaşacaksınız..

Şanlı, kararlı, ideallerine kilitlenerek yaşanmış, Nurla yıkanmış 33 yıllık hizmet-i Kur’aniye ile geçen ömrünü Rabbimize arz ederken kendisine rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil duası ile “Ya Rabbi! Bizleri hakiki Nur talebesi eyle, iman ve Kur’an davasında hasbi, ciddi, fedakarane, bir ömür nasip eyle. Şehadet ile hüsn-ü hatimeye mazhar olup, Üstadımız ve merhum ağabeyimizin mekanına, Cennet-ül Firdevsine bizleri de dahil eyle.  Amin” diyoruz.

Merhumun Mektubu :

Bir Hayalim Var!!!

Martin Luther King’in meşhur “Bir hayalim var” sözü var bilirsiniz… Bu cümle bana bir şeyler hatırlatıyor, sizlerle paylaşacağım. Yanlışlarımı “Huz Ma Safa” denizine atın. Doğrulara mukabil de dua edin..

Hepimizin bir hayali olmalı.. Hepimizin bir ideali.. Nerdeydik, Nerdeyiz, Nerde olmalıyız, Nerde olacağız inşallah? sualleri ile nefsimizi sürekli tasdi’ etmemiz, sorgulamamız gerekir.

Bu hepimiz için geçerli..

Disiplinli bir hayat… Ferasetli bir nazar.. Dikkatli bir yürüyüş.. ve sürekli istikbale matuf büyük düşünen bir kafa.. İmkanlar el vermez hiçbir zaman.. imkanların olmasını beklemek, imkansızlıkta boğulmaktan başka bir şey değildir. İmkanlar zorlanır; kader, gayretine dua hullesi biçer de, Lutf-u Rabbani sana hususi iltifatta bulunur.. Evet “Bir hayalim var” sözü, fena ve fani bir adamın da olsa, bir hakikatin ifadesi..

Bendeniz bir zaman, bir ticari firmanın giriş duvarında kocaman harflerle şu sözleri okumuştum: “ZOR’U HEMEN BAŞARIRIZ, İMKANSIZ BİRAZ VAKTİMİZİ ALIR…

Bu hatıramı çoğunuz benden duymuşsunuzdur. Bu sabah, Cagayan dershanesinden hislerimi sizinle biraz paylaşmak istedim.

15 yaşında, Şeyh Fethullah’a “Bediuzzaman” lakabını taktırmak (itirafında bulunmak) zorunda bıraktıran…Daha 20 yaşlarındayken, önce Bitlis valisi Ömer Paşa, sonra Van’da İşkodralı Tahir Paşa konağında yıllarca misafir kalan.. 31 yaşında İstanbul’a gidince, soluğu Yıldız sarayında alıp, ille de Sultan’la görüşmek istiyorum diye Mabeyn’de arbede çıkarabilen.. Başında sarıklı kalpak, omuzunda şal-şepik, belinde sırmalı kama, ayağında boyalı çizme ile Ferahpaşa tiyatrosunda Mizancı Murad bey’i 2 cümle ile susturan.. Ayasofya’da 10.000 kişiye hitaben gür sesiyle “kabr-i kalb’ten hakaik çıplak çıktı, na-mahrem olanlar nazar etmesin” diye haykırıp, sözünün gideceği yere mesajını gönderdikten sonra, talebesi Molla Suleyman’a hiçbir şey olmamış gibi, “bugün seni ibret için sinemaya goötüreceğim” diye omuzuna girip, sadece 2 kişi Çayhane’den aşağı yürüyerek inen...

Kah Dersaadet’te Zabtiye nazırı ile Bakırkoy sahilinde, kah Batum’da Rus polisi ile Şeyh San’an tepesinde, kah şarkta aşiret reislerinin postlarının dibinde, kah Şam’da Emevi camiinde yüzlerce alimin karşısında minberde.. kah Sultan Reşad’la Kosova treninde 2 kimya muallimi ile münazarada, kah 19.000 altın lira tahsisatın 1000 altınını nakid koparıp, soluğu Artemit’te üniversite temeli atmakta cevelan eden… 40 yaşında Milis Albayı sıfatıyla harbe girdiğinde, Muş’tan 30 topu kurtarıp Bitlis’i boşalttırdıktan sonra, düştüğü su arkında ayağı kırılınca 33 saat buz gibi suda sabırla bekleyip, saati gelince Ruslara teslim olan.. Kosturma’da Volga kenarındaki camide kalırken, Komutan’a ayağa kalkmamasından ötürü, kendisini hayretle pencerelerden seyr etmek için gelen 7-8 yaşlarındaki Tatar kızlarından yüzünü saklayan..

İstanbul’da Padişah fermanı ile Dar-ül Hikmetül-İslamiye azası seçilmişken, Çamlıca Yusuf Izzettin Paşa köşkünü terk edip Yuşa tepesinde bir odacıkta halvete girdiği esnada, Sadrazam (başbakan) Said Halim Paşa’nın: ‘Yalısı ile birlikte kocaman bir orman arazisinin Medresetuz-Zehra için hibe teklifi’ne karşı: “Beni Dünyaya çağırma, Ona geldim, Fena Gördüm” diye cevab veren…

Ankara’da Meclis’teki meşhur zatı namaz kılmadığı için hain ilan ettikten sonra, Karacaoğlan yokuşu başındaki Yenigün matbaasının sahibi Yunus Nadi ile hararetli tartışmaların akabinde, dehşetli bir zındıka fikrinin neşv u nema bulacağını hissetmesine mukabil, Zeyl-üz-Zeyl’i yine bu matbaada bastıran..  Van’a gidip, ayaklarını mezar taşı addettiği Van kalesinden aşağıya sarkıtıp; istikbale, 300 seneden sonraki yüksek asrın arkasında oturan bizlere hitab eden.. Burdur’da Vali’nin Feyzi Paşa’ya yaptığı şikayete mukabil: “Ona hürmet ediniz” cümlesini dedirtip, belki de necatına vesile olacak bir sözü ona dedirten..

Barla’da Şamlı talebesinin kasketini asabilmesi için kapı önündeki tahtaya çivi çaktıran.. Kağıdın olmadığı, yazının yasak olduğu bir devrede 600.000 nüsha el yazısı kopyayı Anadolu’nun dört bir tarafına neşr eden.. Isparta’ya gideceği senede 9 dişini birden kaybederken, 120 talebesi ile hayvan vagonlarında taşındığı Eskişehir’deki mahkemede idamla yargılanmaya ve dişsiz mübarek ağzıyla savunmaya hazırlanan.. Kastamonu’da 3 ay kaldığı karakol hayatını, nezaketin en ulvisi ile, yıllar sonra “beni karakolda misafir ettiler” cümlesiyle yad eden… İrtibat vesilelerinin büsbütün yasaklandığı anlarda, Nur Postacıları adıyla sivil posta ağı kurarak, teknoloji ve imkansızlıklara meydan okuyan… Denizli’ye giderken yolda talebesi Ziya ile Ankara’ya kadar gelirken, arkada kalan İnebolu hapishanesindeki talebelerine “Vasbir li-hukmi Rabbik” ayetinin işaretine mazhar olduklarını ifade eden bir pusula göndererek teselliyi her tarafa neşr eden..

Afyon’da dayanamayıp, “Üstadım! Ahirette 2 elim yakanda olacak..” diye haykıran talebesine hiç hiddetlenmeyip, şefkatle bağrına bastıktan sonra, yıllarca ona dua eden… Emirdağı’nda, sarhoş ev sahibine namaz kılmasını telkin ederek, onu hem içkiden kurtaran, hem namaza başlamasına vesile olan.. Isparta’da Pakistan Milli Eğitim Bakan yardımcısı Ali Ekber Şah ile saatlerce en beliğ Arapça ve Farsça üslub ile muhatab olan.. İstanbul’da Rum Fener Ortodoks Patriğini ziyaret ederek, küfr-ü mutlak’a karşı, beraber çalışılmasını telkin eden… Vefatından evvel, hem Menderes, hem Celal Bayar, hem CHP genel sekreteri Hilmi Uran’a yazdığı mektuplarla onlara istikamet hattını gösteren.. Bağdat Paktı’nı, Cemiyet-i Akvam’i, komünizme karşı hür dünyayı destekleyen..

Eserlerini Vatikan’a, Kore-Japonya, Suriye – Mısır – Irak – Arabistan, Yunanistan – ABD – Finlandiya gibi merkezlere bizzat gönderten..

Ve vefat ettiğinde terekesi olarak 50 lirayı geçmeyecek bir tereke bırakarak, asli hayata intikal eden..

BU KAHRAMAN BEDİUZZAMAN’IN TALEBELERİ BİZLER MİYİZ?

Herkes kendisine sorabilir..

Ben kendime soruyorum… Ve kendim, böyle bir Zat’a nisbet edilmekten, yani Nur Talebesi diye yad edilmekten şu halimle hicab ediyorum.

Şahsım olarak söylüyorum, Azmimi yenilemeli.. Gayretimi gözden geçirmeli.. fedakarlığıma yeniden nazar etmeli.. Ve neler yapmam gerektiğine dair yeniden bir silkinmem gerektiği kanaatine varmış oldum…

Hislerimi paylaştım.. Yanlışlarım varsa bana geri gönderiniz.. Kusuruma da bakmayınız..

Ama evet, “Bir hayalim var” …  Her zaman için..   ve her yerde…

Ve çok iyi biliyorum ki, hayallere ulaşmanın yolu, hayaller değil, realiter gayretlerdir.

Selam ve dua ile..


Cevdet Baybara (R.A)

Cagayan De Oro / Philippines (www.nurnetwork.org)

Ruhuna Fatihalar..