Etiket arşivi: Sema Maraşlı

Güçlü Kadın ve Ailede Güç Dengesi

Güçlü Kadın ve Ailede Güç Dengesi

Tek ve mutlak güç sahibi olan Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

İnsan olarak hepimiz aciziz. En güçlü insan Allah’ a teslim olan insandır. Gücün karşısında teslimiyet olursa bütünlük oluşur. Güç ile savaşan kaybeder. Müslüman teslim olan demektir.

“Ben güçlü bir insanım” dese biri benim aklıma ilk “Hakkın tokadını bekliyor galiba” düşüncesi gelir.

İnsan tümden güçlü olabilen bir varlık değil. Bazı konularda başka insanlara üstünlükleri olabilir bazı konularda zayıflıkları.

Allah (c.c) kadın ve erkeğe farklı konularda üstünlükler verdiğini bildiriyor bize Kur’an-ı Kerimde. (Nisa suresi 32) Kadın ve erkeğin fiziksel ve psikolojik farklılıkları iki tarafın güçlü yanlarıdır.  Şefkat ve teslimiyet kadınların güçlü yanı iken liderlik ve başarı da erkeğin güçlü yanıdır. İkisi bütünleştiğinde bir denge ortaya çıkar ve ailede güç dengesi ancak böyle kurulur.

Cinsiyet özelliklerimiz yanında bir de karakter farklılıklarımız var elbette. Bir kadın liderlik vasıflarına sahip olabilir ya da bir erkek yumuşak huylu olduğu için yönetmek hevesi olmayabilir. İşte burada dinimizin emirleri bizi hizaya koymalı. Kadın liderlik vasıflarını evinin dışında kullanmalı, eşine reis olmaya çocuklarına baba olmaya çalışmamalı. Çünkü evin reisi Allah tarafından erkek olarak tayin edilmiş. (Nisa suresi 34) Erkek de sorumluluktan kaçarak reisliği karısına bırakmamalı.

İş yerinde patron yumuşak huylu diye bu kimseye saygısızlık etme hakkı vermez. Bunun tam tersi de yani  patronun da iş yerinde bir düzen sağlamaması “ne haliniz varsa görün” deyip kendi sorumluluklarını yerine getirmemesi de “o yumuşak huylu biri” diyerek kimse tarafından mazur görülmez. Ona beceriksizlik ve yetersizlik denir.

Erkeğin yumuşak huylu olması evinde reis olmasına engel değildir. Yeter ki Allah’ın verdiği bu görevin şuurunda olsun ve karısından korkmasın. Adalet ve şefkatle hareket etsin.

Kadının liderlik vasıflarına sahip olması da kocasına teslim olmamasına ve ona patronluk etmesine mazeret olmaz.

Her erkek ailesinin liderliğini yapma potansiyeli ile doğar fakat  çocukken kendi ailesinin yanlış tutumları ile bu özelliği törpülenmiş olabilir. Fakat erkek farkındalık oluşturarak liderlik vasıflarını ortaya çıkarabilir zaten fıtratında var.

Şimdi gelelim güçlü kadın mevzuna. Mal, mülk, para, pul, meslek, beceri, bilgi, zeka bunlar gerçekte güç değildir. Toplum bunlara güç atfetmiştir. Güç, insanın bunlara sahip olmasında değildir. Çünkü bunlar nefsi azgınlığa sevk edecek imtihan sebepleridir.

“Güçlü insan” nefsinin dizginlerini eline almış, nefsini terbiye edebilmiş insandır. Yoksa Allah’ın verdiği nimetlerle şımaran ve bu nimetleri kötüye kullanan değildir.

Güç kişinin duruşundadır. Güç erkeğin erkekçe duruşunda, kadının kadınca duruşundadır. İki tarafın birbirine benzememesindedir.

Güç, kişi tarafından dillendirilen bir şey olduğunda çirkinleşir ve yanlış anlaşılabilir.

Bir erkek “Ben güçlü bir erkeğim” dese evlilik problemlerini anlatırken ne düşünürsünüz? Önce herhalde “Güçlüyüm” derken neyi kast ediyor?” diye düşünürsünüz. Zira insan tümden güçlü olan bir varlık değildir. “Güçlüyüm” derken maddi gücünü mu kast ediyor, karısı karşısında güçlü bir duruş sergilediğini mi, yoksa cinsi gücünü mü, yoksa karısına kötü ve sert davranıyor da bunu güç vurgusu ile örtemeye mi kalkıyor, gibi pek çok soru akla gelebilir.

Ayrıca acaba tam tersi bir durum mu var “karısının karşısında kendini yetersiz mi hissediyor da güçlü olduğunu vurgulama ihtiyacı duyuyor” diye de düşünülebilir. Ya da ne “Ne görgüsüz adam gücü ile övünüyor” diye insanda olumsuz bir duygu uyandırabilir.

Toplumun güç atfettiği şeyler üzeriden erkeğe güç vurgusu daha çok yakışırken bunun dillendirilmesi hoşa gitmiyor, Fakat bunun tam tersi kadınlar tarafından sürekli dillendiriliyor. “Ben güçlü bir kadınım” sözünü kadınlar övünerek söylüyorlar. Kimse de kadınlara “Ayıp ya! Bu ne had bilmezlik bu ne görgüsüzlük sürekli güç vurgusu yapıyorsunuz.” demiyor. Zira medya sürekli “Güçlü kadınlar” vurgusunu yaptığı için bu “güç görgüsüzlüğü” normalleşmiş durumda.

Feminist ve kapitalist sistem kadınlara güç vurgusu yaparak onların yüklerini artırmaya çalışıyor. Kadınlarda altından kalkamadıkları yüklerin acısını kocalarına ve topluma yönlendiriyorlar.

Tekrar üzerini çizeyim: Kadınların mal, mülk, para, meslek, kariyer, zeka ve bazı becerilere sahip olmasında değil problem. Bunlar hem imtihandır hem nimettir. Bunlar mutluluk ve mutsuzluk sebebi de değildir. İş yerinde müdür, patron olup eve gelip kocasına patronluk taslamayan saliha itaatkar eş olan hanımlar da var. Yeter ki bu konuda farkındalık geliştirmiş olsun.

Problem şu ki kadınların bunlarla kendine bir güç atfederek erkekleri yönetmeye çalışması. Bu kendine de zarar, aileye de zarar, topluma da zarar.

Zira kadın güçlü olduğu zannı ile hareket ettiğinde erkeğin sorumluluklarını da üstleniyor, erkeği pasifleştiriyor. Ailede çocuklarla ilgili kararları kadınlar alıyor. Eve ne alınıp satılacak, kim gelecek kime gidilecek, kimlerle görüşülecek gibi pek çok kararı kadınlar erkeklere dayatıyor. Çünkü kendini güçlü diye tanımlayan yada öyle inanan kadınlar neredeyse her konuda en iyisini kendilerin bildiğinden eminler.

Kocalarına en kıytırık önemsiz şeyleri bile güvenmiyor her konuda kendi dediği olsun istiyorlar. Kendi güçlerini artırmak adına adamın güçlerini sömürüyorlar ve sonra da o adamdan sevgi bekliyorlar şefkat bekliyorlar. Adamın sorumluluklarını üstlenip onu güçsüzleştirip sonrada “ben fedakarlık ettim, kıymetim bilinmiyor” diye sızlanmaya kimsenin hakkı yok. Kadınların kontrolü ele almalarının altındaki bir sebepte kader inançları ile ilgili sıkıntı yaşamaları, kısmete rızalarının olamaması her şeyi kendi istedikleri gibi yapma ve yaşama arzuları da etkili oluyor.

Tabii bu arada erkeğin de sorumlulukları kadına bırakmaması lazım o da ayrı problem. Bu konu ile de ilgili yazmıştım ve inşallah yazmaya da devam edeceğim.

Bu bağlamda son yazım “Güçlü Kadında Sevgi Açlığı” yazım, bazı güçlü kadınları kızdırdı. Sanki ben  “Erkekler, güçlü kadınları sevmeyin” diye bir çağrıda bulunmuşum da bu yüzden kocalarından sevgi göremeyecekler. Oysa ben sadece bir gerçeğe dikkat çektim. Dini ve bilimsel kaynaklarda bu gerçeği söylüyor. Pek çok Batılı da boşanmalar da en büyük etkenin günümüzde kadın ve erkek arasında güç çatışması olduğunu söylüyor.

Güçlü kadın” vurgusu üzeriden kadını yüceleştirilirken erkeğin konumu konuşulmuyor.  “Güçlü kadın” karşısında erkek ya evde reisliği kadına bırakıp ona teslim oluyor bir köşede mobilya gibi yaşamaya razı oluyor ya kadına teslim olmaya karşı çıkıyor bir ömür güç çatışmaları içinde birbirlerini tüketiyorlar ya da erkek öcünü kadını aldatarak çıkarmak gibi sinsi ve günah yollarına başvuruyor ya da ayrılmak istiyor. Velhasıl güçlü kadın karşısında erkeğin de kadının da pek iç açıcı bir durumu yok. Zira iki güç her zaman çatışır.  Erkeğin kadına teslimiyeti fıtrata uygun değil. Allah gücü erkeği teslimiyeti kadına yakıştırmış. Gücün karşısında gönüllü teslimiyet ikisini kaynaştırır, yakınlaştırır ve birbirinde eritir.

Bazılarının itirazı ise ailede rollerin konuşulması üzerine. Kavvam, itaat, saliha eş gibi kavramların konuşulmasından yanlış anlaşılmasından rahatsız olanlar var. Dilimizde bu kavramların kullanımı ile ilgili kadın ve erkeklerin yanlış anladığı ile ilgili kaygı duyanlar var.

Bunun çözümü Kur’an-i kavramları görmezden gelmek ve yok saymak değildir. Doğru anlaşılana kadar konuşmaktır, doğrusunu dilimize yerleştirmektir. “Güçlü kadın” kavramı nasıl dilimize yerleşti ise biz de “Saliha kadın” kavramını yerleştirmek için uğraşmalıyız.

Ve “Kavvam” kavramını da tabii ki de. Ailenin temeli olan bu iki kavramı bol bol konuşmalı, tartışmalı, yazmalı ve dillendirmeliyiz ki zihnimize işlesin, toplam geneline yaygınlaşsın. Erkek sorumluluk üstelenmeden reis olamayacağını bilsin reisliği evde hava atıp kadını incitmek zulmetmek için kullanmasın; kadın da eşine itaatkar ve Saliha bir eş olmak için elinden gelen gayreti göstersin.

Kur’an-ı Kerimi hayat rehberimiz yapalım.

İşimize gelmeyen yerde rehberi arkamıza alırsak mutluluk yolunu bulamayız.

Sema MARAŞLI

Kaynak: Ailevecocuk.net

www.NurNet.Org

Feminizm: Bir Menfaat ve Münafıklık Hareketi

Feminizm: Bir Menfaat ve Münafıklık Hareketi

Bir İslam ülkesi olarak maalesef ki Batı toplumlarının problemlerinden kendimizi koruyamamışız. Sadece azıcık daha iyiyiz. Fakat onların boğuştuğu dertlerle bizler de boğuşmak zorunda kalıyoruz.

Oysa bizim, mükemmel bir dinimiz var; bizi o sıkıntılardan koruyacak. Dinimizin yeterince kıymetini bilmediğimiz ve teknoloji olarak bizden ileride olan Batı uygarlığına hayranlığımız sebebi ile onların mikroplarını ve hastalıklarını bizler de alıyoruz.

Müs­lü­man bir ül­ke­de feminizme hiç­bir şe­kil­de ihtiyaç yok. Ba­tı­ ülkelerinde fe­mi­nizm ha­re­ke­ti­nin çı­kış ama­cın­da on­lar bakımından hak­lı­lık var­dı.

Hı­ris­ti­yan din adam­la­rı Hz. Âdem’in ka­rı­sı tarafından kan­dırılarak yasak meyveyi yediğine inandıkları için yüz­yıl­lar bo­yun­ca in­sa­nın cen­net­ten çı­ka­rıl­ma­sı­nın sorumluluğunu ka­dı­na yük­le­miş ve ka­dı­nı bir şey­tan gi­bi gör­müş­ler.

Bu yüzden de ka­dınlar Batı toplumunda çok ezil­miş, aşağılanmış, sö­mü­rül­müş. Batı’da kadınlar bazı haklar elde etmek için bu mücadeleye ihtiyaç duydular ve pek çok haklar elde ettiler. Gelinen noktada ise artık feminizme ihtiyaçları kalmadı, fakat feministler çalışmalarına son hız devam ediyorlar.

Kadınlar fazlasıyla haklar elde ettiler hatta erkeklerin haklarını da gasp ediyorlar ve buna hakları varmış gibi davranıyorlar. Zira feminizmin hak davası artık bir menfaat davasına dönüşmüş durumda.

İs­lam top­lum­la­rın­da ka­dın her za­man kıy­met­li ol­muş­tur. Di­ni­miz ka­dı­na gerekli hak­la­rı­nı ver­miş­tir. Bazı İslam ülkelerinde kadına haksızlık yapılıyorsa, bu dinimizden kaynaklanan bir eksiklik değil, yanlış politikalardan kaynaklanan hatalardır, Yanlış uygulamalar ise çözümden çok problem üreten Batı kanunları ile değil, ken­di di­ni­mizin kıymetli kaynaklarından çıkarılmalı.

Fa­kat ma­ale­sef ki Müs­lü­man kadınlar, fe­mi­niz­me pek bir sa­hip çık­tı­lar.  Açıkça feminist olanlar, feminist fikirlerden faydalanılması gerektiğini söyleyenler var. Bir de gizli feministler var. Fe­mi­niz­min bü­tün fikir­le­ri­ni ka­bul ediyorlar fakat fe­mi­nist ol­duklarını kabul etmiyorlar. “Biz feminist değiliz. kadın haklarını savunuyoruz.” diyorlar.

Bu ka­dın­lar hem di­nin ni­met­le­rin­den, ai­le ku­ru­mu­nun sı­cak­lı­ğın­dan, hem de fe­mi­niz­min nef­se hi­tap eden yönle­rin­den fay­da­lan­mak is­ti­yor­lar. So­rar­sa­nız fe­mi­nist de­ğil­ler; fakat kadınlar ve erkeklerle ilgili söylemlerine baktığınızda fikirlerinin feminizmden devşirme olduğu görülüyor. Boş yere “Biz sadece kadın haklarını savunuyoruz.” diye kimseyi kandırmaya çalışmasınlar.

Açık ya da gizli fark etmez, bakalım Müslüman feminist olabilir mi? Feminizmin fikirleri ile hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim âyetlerini bir karşılaştıralım. Bakalım ne kadar uyuşuyor?

Al­la­h’­ın si­zi bir­bi­ri­niz­den üs­tün kıl­dı­ğı şey­le­ri ar­zu­la­ma­yın, er­kek­le­re ken­di ka­zan­dık­la­rın­dan bir pay ol­du­ğu gi­bi, ka­dın­la­ra da ken­di ka­zan­dık­la­rın­dan bir pay var­dır.  Al­la­h’­ın lüt­fun­dan is­te­yin. Şüp­he­siz ki Al­lah (her şe­yi) hak­kıy­la bi­len­dir.” (Ni­sâ sure­si, 32)

Allah celle celaluhu, erkeklerin ve kadınların eşit olmadığını fakat birinin diğerinden daha üstün olmadığını da bizlere bildiriyor. Kadın ve erkeğe birbirinden farklı noktalarda üstünlük verildiği açıklanıyor.

Bu âyet-i kerîme, erkeklerin dinin bazı hükümlere bakarak kendilerini kadınlardan üstün görüp övünmeleri ve kadınların da erkeklere özenen sözler sarf etmeleri üzerine indirilmiş. Kadın ve erkek insan olarak eşittir; fakat yaratılışlarında bir eşitlik yok, farklılık vardır. Yaratılışları eşit olmadığı için hak ve sorumlulukları bakımından da eşit değildirler.

Oysa feminizm kadın ve erkeğin eşit olduğunu iddia eder. Dinimiz ise eşitlik yok diyor. Zira eşit­lik iddiası ya­ra­tı­lı­şa ters­tir. Ya­ra­tı­lı­şa ters olan, el­bet­te di­ne de ters­tir.

Fe­mi­nizm fıt­ra­ta kar­şı bir ha­re­ket­tir. Eşit­lik da­va­sı ka­dın­la­rı er­kek­le­re kar­şı aman­sız bir ya­rı­şa sok­tu. Fark­lı ola­nın eşit ol­ma­sı müm­kün de­ğil­dir, bu ada­le­te ay­kı­rı­dır. Ka­dın ve er­ke­ğin eşit ol­ma­ma­sı, bi­ri­nin da­ha iyi, bi­ri­nin da­ha kö­tü ol­du­ğu­nu gös­ter­mez. Su ve ateş bir­bi­ri­ne eşit de­ğil­dir fa­kat bi­ri­nin di­ğe­ri­ne üs­tün­lü­ğü yok­tur.

Âyet-i kerîmede iki tarafa da hitaben, “si­ze ve­ril­me­miş ola­nı ar­zu­la­ma­yın” di­ye de ikaz­ var. Oysa fe­mi­nizm Rab­b’i­mi­zin “ar­zu­la­ma­yın” de­di­ği­ni ka­dın­la­ra ar­zu­lat­mak üze­ri­ne kur­gu­la­nı­yor.

Bazı Müslüman feministler “biz farklılığı kabul ediyoruz, eşitlik davasında değiliz” diyorlar fakat çalışmalarına baktığınızda Batılı feministlerden hiç bir farkları yok, hatta ve hatta onları geçmiş durumdalar.

Ellerinden gelse şu âyetleri Kur’an-ı Kerîm’den çıkaracaklar.

Erkeklerin, kadınlar üzerinde ma’rûf  hakları olduğu gibi, kadınların da onlar üzerinde vardır. Yalnız erkeklerinki onlara göre (aile reisliği ve vazîfeleri bakımından hukûken) bir derece fazladır. Allah mutlak gaaliptir, hüküm ve hikmet sahibidir.”  (Bakara suresi, 228)

Görüldüğü gibi yine eşitlik yok. Erkek açıkça aileye idareci tayin edilmiştir.

Erkekler, kadınlar üzerine ‘idareci ve koruyucu’durlar. Bu da Allah’ın kimini kimine (cihad, imâmet ve aile reisliği gibi şeylerde) üstün kılması ve bir de erkeklerin onlara mallarından sarf etme vazîfesinin bulunması sebebi iledir. İyi kadınlar gönülden itaatli, saygılıdırlar.” (Nisa suresi, 34)

Fe­mi­nizmin sapkın fikir­ler­i ile zih­ni kir­len­miş olan­lar Rabbimizin em­ri olan, er­ke­ğin ev­de yö­ne­ti­ci­li­ği­ni ka­bul et­miyor­lar.

İslam’da kadın ve erkeğe farklı hükümler gelmesinin sebeplerini anlamamış olabiliriz, hatta kadınlarla ilgili hükümlere yüzeysel bakıldığında bir haksızlık varmış gibi de görünebilir, fakat görünen çoğu zaman yanıltıcıdır. Hz. Mevlana “Görmemiz göz bağı olmuş bize” der.

Rabb’imiz “Hakkıyla bilen benim.” buyuruyor. Bizim de görünene değil Rabb’imize güvenip teslim olmamız lazım.

Rabb’imiz kadının da erkeğin de cinsiyetinden dolayı daha fazla sevap alamayacağını, herkese kazandığı kadar pay olduğunu buyuruyor. Gerçek üstünlük ancak Allah yanında üstün olmaktır. Allah yanında şerefli ve üstün olmanın da ne milliyetle ne de cinsiyetle sağlanacak bir üstünlükle olmadığı Kur’an-ı Kerim’de bizlere bildiriliyor.

Hiç şüphesiz ki sizin Allah yanında en şerefliniz, en takvâlı olanınızdır. Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, her şeyden haberi olandır.” (Hucurat suresi,13)

Takvalı olan Allah’ın emirlerini gönülden kabul eden, nefsinin değil, Allah’ın emrine uygun yaşayan, günahlardan sakınan kişidir.

Kendini dindar diye tanımlayan fakat feminist olan kadınlar, dinimizde kadın-erkek eşitliği olduğu iddialarını desteklemek için bu (Hucurat 13)  âyet-i kerîmeyi iddialarına delil gösteriyorlar. Bu âyet-i kerîme Allah yanında kul olarak üstünlükten bahseder.  Oysa feministlerin iddia ettiği eşitlik, toplum düzeni ile alakalıdır. Toplum ve aile düzeninde ise eşitlik mümkün değildir.

Toplumda yönetim ve düzen için sorumlulukla birlikte gelen statü farkının getirdiği “söz hakkı üstünlüğü” vardır: Müdürün çalışanlara söz hakkı üstünlüğü olduğu gibi.  Ailede de erkeğin yöneticilik vasfından dolayı kadına söz hakkı üstünlüğü vardır.

Feminizmin kadın-erkek eşitliği davası en çok kadınlara zarar vermiştir. Çünkü kadınlar eşit olmak için erkeklere özenip onlar gibi olma hevesine düştüler. Oysa yaratılışları gereği erkek gibi olmaları mümkün değildir.

Sadece kadın-erkek arasında değil, insanlar arasında da eşitlik yoktur. Kimi daha zengindir kimi daha güzeldir kimi daha kabiliyetlidir…

 “Sizi yeryüzünün halifeleri / vazifelileri yapan, size verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz ki Rabb’inin cezası serîdir ve yine şüphesiz O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (En’âm suresi, 165)

Herkes kendine verilene göre de hesaba çekilecektir. İslam’da eşitlik yoktur, adalet vardır.

De ki: “Rabb’im bana adaleti ve itidâli emretti.”  (Araf suresi, 29)

Feminizm İslam’ın özüne aykırıdır. Bu hususta pek çok âyet ve hadîs-i şerîf yazılabilir fakat bir âyet-i kerîme daha yazıp mevzuyu tamamlayayım.

Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velîleri (dostları ve yardımcıları)dır.” (Tevbe suresi,71)

Kadın ve erkek birbirinin dostudur. Feminizm bu âyet-i kerîmenin aksine hareket eder ve kadınları erkeklere düşman etmeye çalışır. Feminizm hareketi bütün dünyada cinsiyetler arası bir savaş başlatmıştır. Sürekli kadınları kışkırtarak erkeklerin zalim, kadınların mazlum olduklarına toplumu inandırmaya uğraşırlar.

Feministler güya kadına şiddeti durdurmak için çalışıyorlar fakat ne hikmetse onların çalışmaları arttıkça kadına şiddette artıyor. Onlar da artan şiddetten nemalanıp caniler üzerinden bütün erkeklere saldırıyorlar ve erkeklere karşı içlerindeki düşmanlığı rahat rahat kusuyorlar.

Feminizmin getirdiği cinsel özgürlüğün İslam’a uymadığı zaten açık açık ortada. Feminizmle birlikte başlayan cinsel özgürlük aldatmacası ile kadınlar erkeklere peşkeş çekilmiştir. İslam’da zina haram olduğu gibi zinaya giden yollar da yasaklanmıştır. Kendini dindar diye tanımlayan feministler farkında olmadan zinanın kapısını da açmaktalar.

Zinâya yaklaşmayın. Çünkü o bir hayâsızlıktır / yüz kızartıcı çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsra suresi, 32)

Feminizm ikiyüzlü bir harekettir. İki yüzlülük münafıklık alametidir.

Feministler eşitliği savunuyorlar fakat istediklerinin eşitlikle hiç alakası yok.

Gerçi Batılı feministler bizimkilerden daha hakkaniyetli. Erkeklerin yaptığı pek çok ağır işi yapma, evin masraflarını ortak ödeme gibi konularda eşit davranmaya çalışıyorlar. Fakat onlar da erkeklere eşit davranılmayan pek çok konuda sessiz kalıyorlar.

Fakat bizim feministlerimiz tam iki yüzlüler.

Mesela erkeğin evde reis olduğunu kabul etmiyorlar fakat evi geçindirme görevini erkeğin üzerine yüklüyorlar. Erkeğin karısının maddi ihtiyaçlarını karşılamamasını şiddet kabul ediyor, kadınları kışkırtıyorlar. Fakat kadın erkeğin maddi ihtiyaçlarını karşılamıyorsa bunu şiddet olarak görmüyorlar.

Erkeğin kadından yemek ve  ev işi yapmasını talep etmesini şiddet olarak görüyorlar, kadınları ev işi yapmak zorunda değilsin diye kışkırtıyorlar fakat kadının kocasından maddi isteklerini şiddet olarak görmüyorlar.

Kadınların çalışmasını savunuyorlar fakat kadının istemezse evin ihtiyaçlarına harcama yapmak zorunda olmadığını söylüyorlar. Fakat erkeğin hem evi geçindirip hem ev işleri yapması gerektiğini iddia ediyorlar.

Boşanırken erkeklerin kadınlara nafaka ve tazminat ödemesi gerektiğini savunuyorlar. Madem eşitlik var, kadınlar da erkeklere nafaka ve tazminat ödesin. Kanunlar da var fakat uygulamada yok. İstisnalar haricinde. Feministlerin de buna bir itirazları yok.

Kadın hakları savunucuları sürekli erkeklere ayar vermeye çalışıyorlar. Kadınların hataları yokmuş, onlar her daim masum ve mazlummuş gibi davranıyorlar. Oysa gerçekten iyi niyetli olsalardı kadınların da hatalarını görür onları da uyarırlardı.

Feministler, kadınların erkeklere uyguladığı pek çok psikolojik şiddeti görmezden geliyorlar; fakat erkeklerin evde biraz sesini bile yükseltmesini kadına şiddet sayıyorlar. Bu kadar iki yüzlülük olabilir mi?

Daha çok mesele var. Mesela anne-babanın geride bıraktığı maaşları kız evlatları alırken neden erkek evlatlara verilmiyor?..

Madem eşitlik var, kadınlar neden askere gitmiyorlar? Vatanı neden erkekler savunuyor, neden hep erkekler ölmek ya da öldürmek zorunda kalıyorlar, kadınlar güvenli mekanlarda oturup lafla memleket kurtarırken.

Kadınlar da ev geçindirsin ya da askere gitsin diye yazmadım bütün bunları tabii ki. Elhamdulillah feminist değilim. Sadece feministlerin iki yüzlülüklerini göstermek için istedim.

Kadınların çoğu feminizme sahip çıktılar çünkü nefislerinin hoşuna gidiyor. Hep hakların var fakat sorumluluğu yok. Oh ne âlâ. Hep al fakat bir şey vermek zorunda değilsin.

Kadın hakları savunucuları erkeklerden alırken onlara ne kadar haksızlık ettiklerini fark etseler bari fakat nerdeee! Erkeklerin hakkını teslim etmedikleri gibi kendi elde ettikleri hakları da gözleri görmüyor.

Kadınlar erkeklerden çok daha fazla haklara sahip oldular fakat hâlâ mağdur edebiyatı yapıyorlar. Elde ettikleri bütün haklara rağmen “mağdurum da mağdurum” deyip ağlıyorlar. Kadınlar feminizmin oluşturduğu eziklik paranoyasından çıkamıyorlar. Oysa günümüzde kadınlardan çok erkekler eziliyor fakat kadınlar ısrarla bunu görmek istemiyorlar.

Zira zihinler medyanın dayatması ile kirlenmiş. Olaylara Kur’an penceresinden değil, batı destekli medyanın penceresinden, nefsimizin gözü ile bakarsak onların dili ile okuruz.

Oysa Rabbimiz “Yaratan Rabbinin adı ile oku,” buyuruyor. O halde gönlümüzle bakar,  Rabbimizin adı ile okursak ancak hak ve hakikati görebiliriz.

Müslüman kadınların feminizm tuzaklarına düşmesi çok acı. Menfaat ve münafıklık hareketi olan feminizm hiçbir şekilde İslam dini ile uyuşmaz.

Sema Maraşlı

Kaynak: cocukaile.net

www.NurNet.Org

Feministin Kendini Tanıma Rehberi

Feministin Kendini Tanıma Rehberi

Genç kızın arkadaşı sözlüsünden ayrılmış, morali bozuk o da arkadaşına: “Gel anneme anlat, rahatlarsın, o sana bir yol gösterir.” diyor birlikte onlara gidiyorlar. Genç kız derdini anlatırken aynı odada kadının on yaşlarında oğlu da var.

Ev sahibi hanım genç kızı teselli etmek için “İşte bu erkekler şöyle kötü böyle kötü güvenilmez bunlara…” gibi ağır sözlerle erkeklerin aleyhinde konuşurken odada bir şeyle meşgul olan oğlu, işi bırakıp başını kaldırıp annesine soruyor:

“Anne ben o erkeklerden değilim değil mi?”

Kadının sözleri hem kızlar için hem oğlu için çok kötü. Bazılarının hataları var diye bir cinsiyet tümden kötülenemez. Kadının sözleri kızların zihnini erkekler aleyhine olumsuzluklarla doldururken, onların bir evlilik yapma ihtimalini de baltalamış oluyor aynı zamanda.

Oğlu için de durum vahim. Bir erkek çocuğu kendi cinsiyetinin bu kadar aşağılanmasından dolayı cinsiyetinden utanmaya başlayabilir. Hatta bazılarında kadın olmaya meyil gelişebilir.

Ayrıca kadın yaşananları tek taraflı olarak kızdan dinliyor ve yanlış hüküm veriyor. Velev ki bu olayda yüzde yüz erkek haksız olsa bile bu bütün erkekleri bağlamaz.

Bu kadının sözleri bir istisna olsaydı, bu yazıya konu olmazdı. Maalesef ki bu ve buna benzer sözlerle büyüyor, pek çok kız ve erkek çocuğu. Çocuklar en çok annelerini yanında zaman geçiriyorlar. Bu  arada annelerinin akraba ya da arkadaş kadınlara derdini anlatırken onlar da defalarca annelerini dinliyorlar.

Ve insanların çoğu dertlerini anlatırken hep kendi penceresinden karşı tarafı suçlu çıkararak anlatırlar ki bu şekilde haklı çıkıp rahatlatmaya, vicdanlarının sesini susturmaya çalışırlar. Annenin yanında onu dinleyen kız ve erkek çocukları, annenin masum babanın suçlu olduğuna inanırlar.

Babaların çoğu da çocuklarını karşılarına alıp, “durum benim açımdan da şöyle şöyle” demediği için çocukların olayı babalarının açısından görme imkanları olmaz.  Sadece anneyi dinledikleri için inanırlar ki babaları anneyi bu kadar üzmese anneleri de kendiler de mutsuz olmayacaklardır. Kısacası hayata ve evliliğe genellikle annenin gözünden bakarlar çocuklar.

Bu çocuklar büyüdüklerinde bir de kadın hakları ve feminist söylemlere muhatap olunca bir genç kızın hatta delikanlının feminist olmaması zordur. Fakat pek çoğu feminist olduklarının farkında olmazlar.

Feminist söylemleri dillendirenlerin pek çoğu feminist olduklarını kabul etmiyorlar. Kabul edemedikleri için bu illetten kurtulamıyorlar. Farkında olmadığımız şey bizi kontrol eder, farkında olduklarımızı biz kontrol edebiliriz. Bu yüzden feministlerin kendilerini tanımaları için küçük bir rehberi yazmaya karar verdim.

Aşağıdaki maddelerden sizde varsa feminist olabilirsiniz, dikkat!

1-“Erkekler hep böyle…” gibi erkekler hakkında toptancı olumsuz cümleler kuruyorsanız,

2-Ezilen kadınları görüyor fakat ezilen erkekleri görmezden geliyor ve “hep erkekler kadınlara şiddet uyguluyor…” ezberini tekrar ediyorsanız,

3-Kendinizin ya da genel olarak kadınların mutsuzluğundan dolayı erkekleri suçluyor, kendi hatalarınızı görmüyorsanız,

4-Kadınların haklarını, erkeklerin sorumluluklarını söyleyip duruyorsanız,

5-Erkeklerle güç yarıştırıyorsanız, onlarla rekabet halindeyseniz, erkeklere karşı genel bir öfkeniz varsa,

6-Fırsat buldukça erkeklere sataşıyor ve onlara psikolojik şiddet uyguluyorsanız,

7-Bazı erkeklerin uyguladığı fiziksel şiddeti görüyor fakat bazı kadınların kocalarına uyguladığı psikolojik şiddeti görmezden geliyorsanız,

8-Nafaka, tazminat… gibi erkeklere yapılan haksızlıklara itiraz etmiyorsanız,

9-İslam’ın evlilik ve aile ile ilgili hükümlerinden rahatsızlık duyuyorsanız…

Bu maddelerden bir ya da bir kaçı sizde varsa feministsiniz. Acilen kurtulmaya çalışın. Allah kurtarsın.

Not: Sizler de tespitlerinizi yazın, rehberi genişletelim.

Sema Maraşlı

Kaynak: cocukaile.net

www.NurNet.Org

Öfkeyi Atmak ve Affetmek İçin

Öfkeyi Atmak ve Affetmek İçin

Sevmediğiniz ya da sinir olduğunuz biri (insan sevdiklerine de sinir olabilir) varsa ya da etkisinde kalıp unutamadığınız olaylar durumlar ya da kötü haber aldığınız anlar varsa o anlara ya da o kişilere de aynı şekilde yapabilirsiniz. Bu şekilde olayların duygularını silerseniz sizi etkilemez.

Fobilerde kullanabilirsiniz. Herhangi bir şeye fobiniz varsa o şeyi hayal edip ya da karşınıza alıp ona bakarak da yapabilirsiniz. Mesela bazı gelinlerin kayınvalide fobileri vardır:) Kadın hiçbir şey yapmasa bile onu görünce her şeyine sinir olur, olumsuz duygular içinde kalır, bu duygulardan kurtulamazlar. Zira geçmişte bir konuda kayınvalideye çok sinir olmuştur onu her gördüğünde beyin aynı olumsuz duyguları hatırlar, kadının o gün bir şey yapmasın gerek kalmaz. Ona da aynı şekilde yapılırsa çook faydası olur.

Kayınvalideyi karşında hayal edip aynı âşık olunan kişiyi unutmak için yapıldığı gibi aynı metotla yapılmalı. Ya da öfke ve kızgınlık biriktirdiğiniz kim varsa. Bu iş yerinde sizin enerjinizi bozan, görünce huzurunuzu kaçıran biri de olabilir.

İnsan sevdiklerini daha zor affediyor. Pek çok kişi anne ya da babasına ya da kardeşlerine bazen hepsine birden kin besler. Genellikle kıskançlık duygusundan ya da onların hatalı tutumlarından dolayı. Eşinize ya da anne-babanıza belki evladınıza, kısaca kızgınlık duyduğunuz kim varsa onları da aynı yöntemle affedin, rahatlayın.

Sema Maraşlı

Kaynak: cocukaile.net

www.NurNet.Org

Aşk Acısına Çare (Ve Başka Temizliklere)

Aşk Acısına Çare (Ve Başka Temizliklere)

Genç okurlarımdan aşk acısı üzerine pek çok e-posta geliyor. Genellikle okul ortamında birini sevmişler, evlenmek nasip olmamış, engeller çıkmış, bazıları hiç söyleyememişler, onlar da o kişiyi unutamadıkları için yüzleri gülmez, hayattan zevk alamaz olmuşlar. O kişiyi düşünmekten kendilerini alamıyorlar. Unutmak ve kendilerine gelmek için ne tavsiye edeceğimi soruyorlar.

Uzun süren üzüntüler zihin sağlığını bozuyor.  “Akıl bir incir çekirdeğinde zıpladı mı geri dönmesi zor.” demiş atalarımız. Aşk acısı yüzünden aklını bile kaybedenler olur. Öncelikle hiçbir şeye çok üzülmemek lazım. Tabii bunu söylemek kolay, yapmak o kadar kolay değil diyeceksiniz. Haklısınız. Zira insan bazen bir şeye bozuk plak gibi takılır ne yapsa da o konuyu kafasından atmakta zorlanır. Fakat çaresiz dert yok.

Aşk acısını ve üzüntüyü atmak ve unutmayı kolaylaştırmak için bir reçete vereceğim (evet böyle bir şey var)  bu yöntem sadece aşk acısı için değil, aynı zamanda öfkesini atamayan ve affedemeyenler için de iyi bir yol.

Öncelikle şunu bilelim ki bedenimiz akılsız bir et parçası değil. Sanki düşünceler ve duygular beyinde gerçekleşiyor da vücudun diğer bölümleri sadece hayatta kalmamız için fiziksel işlemler yapıyor gibi genel bir algı var, oysa her organ ayrı bir hücre yapısından oluşuyor. Hücrelerimiz canlı ve akıllı. Her organın hafızası var. Bu yüzden bütün vücut organlarını korumak, sevmek (onlarla konuşabilirsiniz) ve onlara teşekkür, Yaradan’a şükretmek gerekiyor.

Yoğun duygular yaşandığında onlar da etkileniyorlar. O organın vücutta yaptığı işi karşılık gelen duygu o organı etkileniyor.

Sevgi duygusu ve sevdiği ile ilgili problemler ya da üzüntüler ve kayıplar, kalbin civarını etkiler.

Vücudumuzda duygusal merkez; sadr, göğüs, bağır, döş, eskilerin “iman tahtası” dedikleri bölümdür. Kalbin çevresi. Sevinçleri üzüntüleri sıkıntıları bu bölge kaydediyor. Göğsün ortasında da timüs bezi var, titreştiğinde mutluluk hormonu salgılıyor, bağışıklık sisteminiz kuvvetleniyor.

Bu kısa bilgilerden sonra,

Sıkıntılardan, acılardan kurtulmak için,

İlk adım tabii ki: Dua

İnşirah (Elemneşrahleke) suresini çokça okuyun.

“(Resûlüm!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? (Kalbine dayanıklılık ve ferahlık vermek ve hikmetle doldurmak için)

Sırtına ağır gelmiş (belini bükmüş) olan yükünü senden indirip hafifletmedik mi?

Senin namını da (dünya ve âhirette) yükseltmedik mi?

diye başlıyor sure.

Âyet-i kerîmede sıkıntılarının göğüste biriktiğini ve bazı sorumlulukların insanın sırtına ağır geldiğini, beli büktüğünü Rabbimiz bize açıklıyor. Âyetlerin devamında da her zorlukla birlikte kolaylığın yaratıldığını hatta bir zorluğa karşı iki kolaylık yaratıldığını bildiriyor Rabbimiz.

Bu âyeti kerîmeleri, sıkıntılı zamanlarınızda ve taşımakta zorlandığınız yüklerden kurtulmak için şifa niyetine bolca okuyun. Kur’an şifadır.

İçiniz daralıp sıkıldığında (kalp hastaları için de çok ferahlık verir)  elinizi kalbinizin üzerine koyup 7 kez İnşirah suresinin tamamını okuyun. Zaten kısa surelerdendir toplam 8 âyet. Bilmeyenler ezberlesin. 7 kez okuduktan  sonra da 3 kez de salavat okuyun. İstediğiniz salavatı okuyabilirsiniz, şifa için bu salavatı okumak da iyidir.

“Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin tıbbi’l-ku­lû­­bi ve devâihâ ve âfiyeti’l-ebdâni ve şifâihâ ve nûri’l-eb­sâri ve diyâihâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.”

Manası:

Allah’ım! Kalblerin tabibi ve devası, bedenlerin âfiyeti ve şifası, gözlerin nuru ve ışığı olan Efendimiz Muham­med aleyhisselâma,  âline ve ashabına salât ve selâm eyle.

İkinci Adım

Bağrınızı Döveceksiniz.

Evet doğru okudunuz “Bağrınızı döveceksiniz” Atasözlerimizin ve deyimlerimizin pek çoğunda hikmetler var. Âyet-i kerîmelerle de uyumlu. Göğsün daralması ile ilgili başka âyet-i kerîmeler de var.

İnsanlar bilinçsizce büyük acılarda bağırlarını vururlar. Zira şifanın şifreleri hepimizin içinde var. Büyük sıkıntılarda farkında olmadan yaparız.

Bağrı  dövmek için illa büyük acılar, cenazeler olması gerekmiyor. Herhangi bir şeye sinirlendiğinizde, üzüldüğünüzde, korktuğunuzda, öfkelendiğinizde yüksek duygu yaşadığınızda, vücudunuzun ritmi bozulduğunda bağrınızı tık tıklarsınız o olay olumsuz kayda geçmez ve çabuk sakinleşir kendinize gelirsiniz. Ya da bu yolla geçmişin birikmiş duygularını temizleyebilirsiniz.

Bu bölgeye pıt pıt, tık tık parmak uçlarınızla vurmak o bölgenin kaydettiği duyguları titreştirip o duygulardan kurtulmanıza sebep olur.

Aşk Acısı İçin Nasıl Kullanılacak?

Sessiz sakin bir yerde abdest alıp oturun.

7 Fatiha 3 salavat  ve inşirah suresi  okuyup şifa için dua edip başlayın.

Aşık olduğunuz aklınızdan atamadığınız kişiyi düşünün. Onun en çok hangi halleri sizi etkilemişse o haliyle gözünüzün önüne getirip sanki karşınızdaymış gibi gözünüzde canlandırın ve duyguyu hissedin.

Sevinç, ağlama isteği, kalp çarpıntısı ya da daralması gibi el ayak titremesi gibi vücudunuzda etkisine de dikkat edin.

Sonra göğsünüzde köprücük kemiği altından başlayarak göğüs başlangıcına kadar parmak uçlarınızla bağrınıza vuruş yapın.  (Göğüslerin ve kalbin üzerine doğrudan vurmayın, üst kısmını tıktıklayın)

Bu arada ona söylemek isteyip söyleyemediğiniz ne varsa hayaline söyleyin. Zira beyin gerçek ve hayali ayırt etmez, gerçekmiş gibi algılar ve söylemiş olmanın rahatlığını yaşarsınız. Bu arada ara vermeden vuruşlara devam edeceksiniz.

Birkaç dakika böyle vurun.

Sonra sol el altta sağ el üstte, iki elin avuç içleri üst üste gelecek şekilde (hanımların namazdaki duruşu gibi) elleri bağlayıp iki göğüs ortasına hafifçe bastırarak üç kez derin derin nefes alın. Burnunuzdan nefes alıp ağzınızdan verin.

Nefes alırken az önce düşündüğünüz görüntüden tamamen uzaklaşarak huzurlu ve sevinçli hissedeceğiniz bir yerde olduğunuzu hayal edin. Mesela Kâbe’nin karşısında ya da  Mescidi Nebev-i de (mübarek yerler hayal edildiğinde dünya insana daha basit gelir) ya da bir bahçe, güzel bir manzara da olabilir,  göz önüne getirilerek üç derin nefes alınıp verilir.

Sonra tekrar o kişi düşünülür, en çok aklınıza gelen görüntüleri ve söyleyemediğiniz sözleri söyleyip yine bağrınıza parmaklarınızla vuruş yapın.

Tekrar nefes ve güzel bir yer içinde olma hayali.

Tekrar bir kaç dakika vuruş daha.

Sonra o kişiyi düşünün ve duygularınızı bir kontrol edin. Bedeninizin tepkilerine bakın. Baştaki kadar hala kuvvetli mi? Kendinizi rahatlamış o kişiyi gözünüzün önüne getirdiğinizde herhangi biri gibi hissedene kadar yapın.

Kısacası bağrınıza basamadığınızı böylece bağrınızdan atın.

Sonra ona karşınızdaki hayaline “Seni Allah rızası için affediyorum” deyin affettiğinizi hissedene kadar vuruş yapın ve onun için dua sözleri söyleyin. Allah sana iyilik versin, dünya ve ahret mutluluğu versin gibi…

İşin en zor kısmı burası. Nefis affetmek istemiyor zira olumsuz duyguların altında çoğunlukla kibir var. Kinin, kıskançlığın, hasedin… Bana bunu nasıl yapar! Ben bunu hak etmedim. Kıymetimi bilmedi…İçimizi kinle (kibirle) dolduruyoruz.

Şeytanı rahmetten kovduran kibir, gönlümüzün kapılarını rahmete kapatmamıza sebep oluyor.

Oysa imtihan dünyası, her şeyi yaşayabiliriz. Başkalarının başına gelen bizim de başımıza gelebilir, onlardan bir üstünlüğümüz yok. Ayrıca başımıza gelen şeylerin pek çoğunda kendi hatalarımız söz konusu fakat Rabbimizin rahmeti o kadar geniş ki hatalarımızı affediyor hatta şer gibi görünen durumları hayra çeviriyor.

Affetmek zor geliyor, acıdan zevk alıp, öfkeden beslenmek alışkanlığa dönüşebiliyor bazen insanda. Affetmek ile ilgili çok âyet-i kerîme var, Rabbimiz “affedin” diyor. Her şey imtihanın bir parçası. Affetmediğiniz kişi göğsünüzde yer işgal eder, sizi daraltır. Affetmek kişinin onunla olan olumsuz bağını kesmesi ve kendini özgürleştirmesi demektir. İçinizden o kişiyi atıp rahatlamanız demektir.

Affettiğinize inandığınızda elinizi kalbinizin üzerine koyun ve 7 tane İnşirah Suresi (Elemneşrahleke)  ve 3 salavat okuyun. Sonra da abdest alıp enerjinizi tazeleyin. Başta da abdestli olup âyetleri abdestli okursanız iyi olur.

Öfkeyi Atmak ve Affetmek İçin

Sevmediğiniz ya da sinir olduğunuz biri (insan sevdiklerine de sinir olabilir) varsa ya da etkisinde kalıp unutamadığınız olaylar durumlar ya da kötü haber aldığınız anlar varsa o anlara ya da o kişilere de aynı şekilde yapabilirsiniz. Bu şekilde olayların duygularını silerseniz sizi etkilemez.

Fobilerde kullanabilirsiniz. Herhangi bir şeye fobiniz varsa o şeyi hayal edip ya da karşınıza alıp ona bakarak da yapabilirsiniz. Mesela bazı gelinlerin kayınvalide fobileri vardır:) Kadın hiçbir şey yapmasa bile onu görünce her şeyine sinir olur, olumsuz duygular içinde kalır, bu duygulardan kurtulamazlar. Zira geçmişte bir konuda kayınvalideye çok sinir olmuştur onu her gördüğünde beyin aynı olumsuz duyguları hatırlar, kadının o gün bir şey yapmasın gerek kalmaz. Ona da aynı şekilde yapılırsa çook faydası olur.

Kayınvalideyi karşında hayal edip aynı âşık olunan kişiyi unutmak için yapıldığı gibi aynı metotla yapılmalı. Ya da öfke ve kızgınlık biriktirdiğiniz kim varsa. Bu iş yerinde sizin enerjinizi bozan, görünce huzurunuzu kaçıran biri de olabilir.

İnsan sevdiklerini daha zor affediyor. Pek çok kişi anne ya da babasına ya da kardeşlerine bazen hepsine birden kin besler. Genellikle kıskançlık duygusundan ya da onların hatalı tutumlarından dolayı. Eşinize ya da anne-babanıza belki evladınıza, kısaca kızgınlık duyduğunuz kim varsa onları da aynı yöntemle affedin, rahatlayın.

Boşananların eski eşlerine yapmalarını özellikle tavsiye ederim. Zira eski eşe öfke sizi yer bitirir. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir. Eski eşiniz yüz kötülük etmişse siz onu sürekli hatırlayarak kendinize binlerce kötülük edersiniz. Bu metotla bir kere sizi en çok üzen anları vuruş yaparak hatırlayıp bir daha da dönmemek üzere o konuları kapatın. Zaten öfkeniz gittiğinde hoş olmayan anıları da hatırlamaz olursunuz. Eski eşinizi affedin, onun iyiliği için dua edin. Gönlünüzü temizleyin ki yeni birine yer açılsın.

Ayrıca en önemlisi gönül temiz olmalı ki manevi hayatın tadı hissedilsin. Ne güzel söylenmiş şair: “Padişah konmaz saraya, hâne mâmur olmadan.” Gönüller Allah’ın evi, temiz tutalım inşallah.

Sema Maraşlı

Kaynak: cocukaile.net

www.NurNet.Org