Etiket arşivi: Şener Dilek

Ben yanmayacağım, sen yanmayacaksın, o yanmayacak. Peki kim aydınlatacak?

Bir Nur Talebesi manen cemiyetin üstüne, yani cemiyetin geleneklerinin ve örfünün üstüne çıkacak. Bu ancak idealist bir düşünce ile mümkün olur. Dava ruhu, ruha ruh olacak. Sokağa zevk ve sefa prensibi ile baksan helak olursun. Şehvet nazarıyla baksan erirsin. Nur Talebesi dava ruhu ve idealist dünya gözü ile bakacak. İşte o zaman bütün dünya nazarında zibil gibi olur. La itibareleh.

Bir Nur Talebesi kasden bizzat cemaatin ruhu olan tesanüdü bozsa, melekût aleminden manen tard edilir. Onun cürmü dünyaya sığmaz, seyyiesini ancak mizan-ı kübra tartar. Bir Nur Talebesinin şahsi kusuru olabilir, bu onun şahsını ilgilendirir ve affa mazhar olabilir. Bundan daha dehşetlisi şahs-ı maneviye karşı olanıdır ki, bu ise cinayet-i azimedir. Cenabı Hak bu tür kusurlardan bizleri muhafaza etsin. Amin.

Nur Talebesinin; çapası şefkat, makası hikmet, gıdası hakaik, güneşi ise hilm ve mülayemet olacak. Nur Talebesi çerağ-ı hakaik olacak, hakikat meş’alesi… Bir Nur Talebesi nefsini kabza-i kahrına almadıkça, tebliğatta müessir olamaz. Tenvir edenin nurani olması lazımdır. Nur, zulmeti mekan ittihaz etmez.

Avam-ı nasın imanını kurtarma vazifesini şefkatkarane yükleneceğiz. Risale-i Nurla ilgili herşeye (eserlere, dershanelere ve kardeşlere) sahip çıkacağız. Nur Talebesinin bu zamanda şefkatinin hikmetinden fazla olması lazım gelir.

Ben yanmayacağım, sen yanmayacaksın, o yanmayacak. Peki kim aydınlatacak?

Sungur ağabeyimizden Çok Şey Öğrendik

Sungur Ağabey’in vefat etmesi üzerine Hastaneye gelenlerden biri de Prof. Dr. Şener Dilek’ti. Risale Haber’e konuşan Dilek, Sungur ağabeyle ilgili şunları söyledi:

“Mustafa Sungur Ağabey ömrünü Kur’an ve iman hizmetlerine adamış büyük bir zattı. Risale-i Nur’un şahs-ı manevi dairesi içinde Sungur ağabeyimizden çok şey öğrendik. Üstadımızın tabiriyle; o “nurun kahramanıydı”. Bizim de rehberimizdi. Sungur Ağabeyimize Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum, hepimizin başı sağolsun.”

Okumanın Engelleri…

Okurken şeytanın desiseleri:

1.Hatırlatmalar.Tam okumaya başlayınca hayal insanı alır götürür.Bir hatıra,bir hadiseyi hatırlatır.Okumaktan koparır.

2.Rehavet ve uyku.Yemek sonrası veya yorgunluk veya uykusuzluğu bahane eder.
3.Tehir,ötelemek.Sonra yaparsın.Şunu da yap sonra rahat rahat okursun gibi.
Okumadan önce şeytanın çok desisesi vardır.Belli bir müddet okuduktan sonra açılıyor.Okuma ilerlerken hakikatler de açılırsa, bu sefer kitabı bırakmak istemiyor.Velayet-i Kübra’nın hakikatlerine ulaşmak okumakladır.Okuyarak mükemmelleşmek.İleriye dönük bütün problemlerimiz okuyamamaktan kaynaklanıyor.Zübeyr Ağabey’de söylüyor.
Ülfet en büyük düşmanımız.Üstad: “Her sabah ve akşam o levhaya bakar dersimi alırım” diyor.”Dost istersen Allah yeter.Evet o dost ise her şey dosttur…” levhası.Biz bir levhayı takınca bir gün sonra süs eşyası olur,hemen ülfet ederiz.Muhakemat’ta:”Mananın mehiri dikkattir” diyor.Kızıl-İ’caz’ın başında:”Maksadım sathi zihinleri dikkate alıştırmaktır”diyor.
Sözler’in ilk başında:
1.“Nefsimle beraber dinle.”
2.”Nefsime demiştim”
3.”Nefsime diyeceğim”
3.”BEN NEFSİMİ HERKESTEN ZİYADE NASİHATE MUHTAÇ GÖRÜYORUM”
Bir Kur’an talebesini son nefese kadar yaşaması gereken hali bu olmalı; “NEFSİNİ HERKESTEN ZİYADE NASİHATE MUHTAÇ GÖRMEK”
Allah, yüksek ehl-i hakikate bir hastalık vermiş.İŞTİYAK VE AÇLIĞINI HİSSETMEK HASTALIĞI. YANİ,KUR’AN’IN HAKİKATLERİNE DOYMAMA,MARİFETULLAH’A DOYMAMA HASTALIĞI VERMİŞ.Onlar acıkdıkça yemişler,yedikçe de acıkmışlar.
Nefis hem kabile,hem nakile hükmündedir.Yani hem kabul ediyor,hem de naklediyor.Hakikatleri kabul ve nakletmek.Nefsin iknası çok önemli.Nefsi çalıştırmak lazım.

Prof.Dr.Şener DİLEK

Meşrebi ne olursa olsun dava-yı Kur’aniyeye hizmet edenin ebediyyen minnettarıyım

Bir Nur Talebesi için en acı olan Risale-i Nura karşı mahcubiyettir. Kitaplar rafta, okumuyor. Bir Nur Talebesi bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl okumazsa ne olur? Bu dehşetli zamanda okumadan kendini muhafaza etmek mümkün değildir.

Nur Talebesi, din-i İslamın meddahıdır. Bütün dünya beni medhü sena etse inandıramazlar ki ben iyiyim. Eğer bir Nur Talebesinde hayat ve yaşamak hissi din hissine galebe çalarsa o zat manen semavi tokada müstehak olmuş olur. Bir Nur Talebesinde dava ruhu istihsana çıkmazsa nakıstır. Bir şeyi ziyade beğenmek, ziyade sevmek, ziyade o şeyde fani olmak. Herşeyi bilmez bir şeyi bilir. İstihsanın esası kesretten kopuş ve hırz-ı can etmektir. Vahdete takarrup için, kesretten kopuş. Seninle olayım, isterse aç kalayım.

Meşreb ve mesleği ne olursa olsun dava-yı Kur’aniyeye hizmet edenin ben ebediyyen minnettarıyım. Böyle bir ruh Hz.Mus’ab’ın meşrebi. Meselelere şahsiyet alemi ile değil, hizmet alemiyle bakıyor. Hizmet edeni, hizmet namına kucaklıyor.

Üstadın hizmet rehberinde çizdiği modele, ihlas, sadakat, uhuvvet, tevazu ve mahviyet şartlarına uymayan bir Nur Talebesi medreseye yüz tane adam getirir, ileride belki bin tane götürür. Hizmet düsturları Risale-i Nurun rayıdır. Bunlar olmazsa sen makam-ı rızaya, makam-ı mahbubiyete, makam-ı sıddıkiyete çıkamazsın. Onların esası da sırr-ı ihlas ile sırr-ı uhuvvettir.

Risale-i Nur’un faidesi iki türlüdür: Biri istifade, diğeri istifaza… İstifade idrake, istifaza ise kalbe bakar. Kalp ne derece sade ve berrak olursa, o derece feyze mazhariyet artar. İnsan ne nisbette masumlaşırsa o derece feyz-i ilahiye mazhar olur. En büyük feyze peygamberler mazhar olmuşlardır. İstifaze, istifadeden daha önemlidir. Çünkü malumat bir adamı yalnız başına davada tutamaz. Hizmet ettiren istifazadır, füyüzat ve kudsiyettir. Füyüzat ve kudsiyete ulaşmak ise göze hakim olmaktan geçer. İnsan manen öyle bir hazinedir ki, nihayetsiz istidatlar taşır. Birisi iştiha ile bir harama baksa, belki bin istidadını birden köreltir.

Fitne insana dört kapıdan girer: Göz, kulak, burun, ağız. Ağızdan illa helal lokma girmesi lazım. Bu noktada bizim için beşaret var. Medresede yenilen yemek kirli de olsa temizdir. Bu asırda en büyük fitne gözden içeri giriyor. Çeşm-i basiret göze hakimiyetten sonra açılır. Gözüne hakim olmayan şifa-i sadr bulamaz. Bir insana füyüzat gelmezse o insanın malumatı kabuk olur, dilde kalır. Risale-i Nur bu demek değildir. Risale-i Nur hayattır, tatbikattır. Risale-i Nur hizmeti görünmek değil, olmaktır. Görünmek ile olmak arasında çok büyük bir uçurum vardır.

Bir Nur Talebesinin bu hakikatlerden tam istifade etmesi için gözüne hakim olması lazımdır. Can çekişen bir adama en güzel huriler musallat olsa, onlara şehvet damarı uyanır mı? Elbette hayır. Bu manada bir Nur Talebesi can çekişiyor. Çünkü hidayet-i amme yükünü omuzlamış. Bu halde iken taife-i nisaya nasıl nazar eder. Bir Nur Talebesinde gabavet olsa dahi, tam müttaki olduktan sonra Risale-i Nur’dan fevkalede istifade edebilir. Risale-i Nur’daki bazı esrarların açılmasında aslan payı, ittika’nındır. Bir Nur Talebesinde ittika kırılırsa, Risale-i Nur’la alakadarlığı fikir ve dil seviyesinde kalır. Kudsiyet, nuraniyet ve tesirat hasıl olmaz. Malumat kabilinden bilgi olur.

Risale-i Nur hizmetinde veraset, hususiyet, kabuliyet, makbuliyet ve mazhariyet vardır : Veraset: Zengin bir baba öldüğü zaman malı bir çocuğuna kalmaz. Miras bütün çocuklarına aittir. Demek bütün çocukları manen o malı korumakta mes’uldür. Bu açıdan Nur Talebelerinin hepsi mes’uldür. Her Nur Talebesi vâristir. Risale-i Nur’u anlayan bir Nur Talebesi zerrat-ı mevcudat kadar mes’uldür. Çünkü Nur hizmeti hidayet-i ammeye mazhardır.

Prof.Dr. Şener Dilek’in Notlarından

Samimi muhabbet, karşılıksız ivazsız bir kardeşlik olsa…

Dört tip Nur Talebesi vardır :
Birincisi; Risale-i Nurdaki hakikatlerle anlaşır, cemaatle anlaşamaz.
İkincisi; Cemaatle anlaşır, hakikatlerle anlaşamaz.
Üçüncüsü; Hem cemaatle, hem de hakikatlerle anlaşır.
Dördüncüsü; Ne cemaatle, ne de hakikatlerle anlaşır.

Bir Nur Talebesinde mukavemet ve kayyumiyet felsefesi hükmetmelidir. Bunların çeşitli göstergeleri vardır. Mesala, bir Nur Talebesi yalnız kaldığı zaman mukavemetini devam ettirebiliyorsa mukavimdir. Kayyumiyet ise hizmetteki sebat ve devamdır. “Buranın hizmeti benimle kaim ve daim, ben hizmete gitmezsem hizmet çatlar, derse gitmezsem hizmet yıkılır”  tarzında bir halet-i ruhiyedir.

Bir Nur Talebesinin iki türlü düşüşü vardır. Biri ani ve def’i. Bu tür düşüşde ayılma çabuk olabilir.  İkincisi tedrici düşüş. Bu birinciden daha tehlikeli.  Hayattaki tavizler ile insan tedricen yıkılır ama farkında bile olmaz.

Bir Nur Talebesi kardeşini kıskansa, rahmet ve taksimat-ı ilahiyeyi ittiham etmiş olur. Kardeşini kıskanan bir Nur Talebesi yerinde sayar bir adım dahi atamaz.  Bir Nur Talebesi kendisini uhuvvet ve tesanüde mecbur bilecek. Meselemiz ferdi ve şahsi bir mesele değil. Mesele Kur’anın hakkaniyeti bütün kalplere çakılsın. Cemaatin en büyük kuvveti tesanüddür. Samimi muhabbet karşılıksız ivazsız bir kardeşlik olsa o cemaat dağlardan daha rasihdir.

Prof.Dr. Şener Dilek’in Notlarından