Etiket arşivi: sergi

eger-huzur-ve-mutluluk-getirmeyecekse-bir-medeniyet-ne-ise-yarar21 Nisan tarihine kadar Antalya / Kepez Belediyesi Erdem Beyazıt Kültür Merkezinde açık kalacak olan sergi, 1876-1960 yılları arasında yaşamış olan Bediüzzaman Said Nursi’nin bütün hayatını kapsıyor.
Serginin açılışıyla birlikte düzenlenen “Günümüz Dünyasında Risale-i Nur’un Doldurduğu Boşluk”  konulu panelde Barla Platformu Başkanı Said Yüce’nin tam metin konuşması:

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin pek muhterem talebeleri,
Değerli misafirler, Kıymetli Basın mensupları Değerli hanımefendiler, beyefendiler..

Değerli misafirlerimiz,
Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı ve Risale-i Nur’ların telif ve neşir yıllarının anlatıldığı, Birinci Said dönemi ile başlayan Barla, Kastamonu Emirdağ yılları ve Nur’a uçan pervaneler ile devam eden  sergilerimizin bir yenisini bugün Antalya’da açmaktayız. Risale-i Nur’un hikayesi, sadece bir kitabın veya sadece bir müellifin hikayesi değildir. O, içinde nice destanlar barındıran bir büyük davanın adıdır.
Barla’dan itibaren, Risale-i Nur’un telifiyle başlayan dönemde, Bediüzzaman, her ne kadar o günün yönetimince halktan tamamıyla tecrit edilmek istenmişse de, onun etrafında bir kahramanlar topluluğu her zaman var olagelmiştir. Risale-i Nur Müellifi, kaderini onlarla paylaşmış, çilesini onlarla beraber çekmiş, gelecek nesillerin dünya ve ahiretlerini aydınlatacak bir iman davasını onlarla birlikte inşa etmiştir.
Bugün, bizden evvelki nesillerin hayal bile edemeyecekleri bir refah seviyesinde yaşıyoruz. Fakat bu refah seviyesinin bize aradığımız huzur ve mutluluğu getirdiğini söylemek kolay değildir. Herhangi bir anda, dünyanın dört bir yanında cereyan etmekte olan savaşları, dökülen kanları, terör olaylarını, insanların birbirlerine verdikleri zararları dikkate aldığımızda, sadece maddi imkanların insanlığa aradığı huzur ve mutluluğu vermediğini, veremeyeceğini açıkça görüyoruz. Huzur ve mutluluk bir yana dursun, gelişen imkanlar, insanların tahrip gücünü de inanılmaz bir şekilde arttırıyor ve hayatımızı dört bir yandan tehdit ve tehlikelerle kuşatılmış bir hale sokuyor.

Bu da bizi, “Eğer huzur ve mutluluk getirmeyecekse bir medeniyet ne işe yarar?” sorusuyla karşı karşıya getiriyor.

Bugünlerden çok önce, böyle bir geleceğe insanların dikkatlerini çekmeye çalışan bir büyük mütefekkirin sesi yankılanıyordu ülkemizde. “Dünya büyük bir manevi buhran geçiriyor” diyordu bu ses. Ve buhranın kaynağına işaret ediyor, çözümünü gösteriyordu:

Manevi temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felaketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sari illete karşı İslam cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, batıl formülleriyle mi? Yoksa İslam cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaimi teksif etmiş bulunuyorum.
Bu ses, bir insan ömrü içinde çağların inkılaplarına şahit olmuş ve bu büyük hadiseler içinde çekmediği çile kalmamış bir İslam alimine, Bediüzzaman Said Nursi’ye ait idi.

Bediüzzaman, insanlığın, İslam dünyasının ve Anadolu’nun kurtuluşu için çok önemli formüller geliştirdi. Bu formüllerin en önemli ve kapsamlı olanı, Medresetü’z-Zehra ideali idi. Doğu vilayetlerinde din ve fen ilimlerinin beraberce okutulacağı ve Türkçe ile beraber Arapça ve Kürtçenin de konuşulabileceği bir üniversite anlamını taşıyan bu proje, hem bu milletin fertlerini birbirine en sıcak duygularla kaynaştıracak, hem de yeni yetişen nesilleri yıkıcı ve bölücü cereyanlara karşı sağlam bir yapıya kavuşturacak bir formül içeriyordu.

 Eğer bundan bir asır önce ortaya atıldığı zaman derhal bu projenin uygulamasına geçilip de hiç değilse üç tane Doğu vilayetinde bu manada birer üniversite açılmış olsaydı, bu üniversitelerin vücuda getireceği ilim, irfan ve kardeşlik ortamında, hiç şüphesiz, ülkemiz bugünkünden çok farklı bir yerde olurdu. En azından, bugün bizi kara kara düşündüren problemlerin pek çoğu, nice zaman önce tarihe karışmış bulunurdu.
Medresetü’z-Zehra projesi, onun ilk olarak ortaya attığı şekilde değilse de, daha yaygın bir şekilde, bugün Risale-i Nur olarak yaşanmaktadır. Bunun en açık delili, Risale-i Nur okuyan kitleler arasında tahripçi ve bölücü akımların hiçbir zaman kendisine yer bulamamış olması ve Risale-i Nur talebelerinin bulundukları yerlerde bu tür akımlara karşı aşılmaz bir set oluşturmasıdır.
Bundan bir asır önce, Bediüzzaman ülkemizin ve İslam aleminin geleceği hakkındaki uyarı ve tekliflerini yaparken, onun sözlerinin çok iyi anlaşılmamış olmasını bir derece anlayışla karşılamak mümkün olabilir. Çünkü o istikbal hakkında konuşuyordu; çağdaşlarının ekseriyeti ise o kadar uzak bir geleceği görebilecek durumda değillerdi.
Bugün ise, onun verdiği haberlerin gerçekleştiği bir zamandayız. Yırtılacak dediği müstebidane perdeler yırtılmış, esaret altındaki İslam ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmış, “Kur’an’ı Müslümanların elinden almalıyız” diyen İngiliz devlet adamının kütüphanesine Bediüzzaman’ın eserleri okunur olmuştur. Böyle bir zamanda, içimizde nifak tohumlarını yeşertmeye çalışanlara karşı çaresizlik içinde bocalayıp dururken, hala Bediüzzaman’ın teşhis ve tekliflerine karşı duyarsız kalmanın mazereti olamaz.
Birinci Said döneminde araya giren maniler, onun bu projesinin hayata geçirilmesine imkan vermedi. Cumhuriyet döneminde ise, büyük kafalar Bediüzzaman’ı dinlemediler, dinlemek istemediler. O da büyük kafaları dinlemeden bir iman inşası faaliyetine koyuldu. Çünkü kaybedilecek zaman yoktu. O gün takip edilen politikaların sonucunu görmek için beklense, geri dönüşü mümkün olmayan bir noktaya çoktan gelinmiş olacaktı.
Yüce Allah, onu bu davasında yalnız bırakmadı. En çaresiz günlerinde iken, onun imdadına sadakat timsali insanları gönderdi. Şansız, şöhretsiz, sıradan kimselerdi bunlar. Üstad Bediüzzaman, Risale-i Nur adı verilen bu benzersiz eserleri bir bir yazdıkça, onun etrafında kümelenen insanlar da bu eserleri yaymak için hayatlarıyla nice destanlar yazdılar.

Bu vesileyle buradan “Nur” ve “Gül Fabrikası”nın kalemleriyle  destanlar yazan kahramanlarını, fedakar “mübarekler heyetini”, cesaretleriyle eşsiz hizmetler gören “Nur Postacılarını”, Bu muhteşem Kur an hakikatlerini  muhtaçlara ulaştırmada eşlerine cansiperane yardım eden Ümmühan hanımı, Zehra anneyi ve daha nice isimsiz şefkat kahramanlarını  dönemin amansız baskı ve takiplerine karşı sıkı sıkıya kapatılmış perdelerin ardında mum ışığında sabahlara kadar Risale-i Nurları yazan Sav köyünün ve diğer köylerin gelinlerini, genç kızlarını,  yaşlılarını gençlerini hatta çocuklarını, Barla sıdıklarını, Isparta kahramanlarını, iman ve Kur an hizmeti uğrunda şahid olmuş merhum Binbaşı Asım Beyi, Hafız Aliyi, Hasan Feyziyi rahmetle ve minnetle anıyoruz.

Barla’da başlayan macera, Isparta’da, Eskişehir’de, Kastamonu’da, Denizli’de, Afyon’da, Emirdağ’da devam etti. Bu dönemlerin hepsi de ya hapis, yahut hapisten beter bir sürgün hayatı demekti. İnsanlığın en temel problemlerine çözüm getiren ve okuyucuya ebedi bir hayatın hazlarını yaşatan eserler bu şartlar altında telif edildi ve bu şartlar altında elden ele dolaşarak yurt sathına yayıldı.
O büyük insanın vefatından bu yana geçen yarım asır içinde çok şey değişti. Artık bu kitapları okuyan insanlar başlarına bir kötülüğün geleceğinden endişe etmiyorlar. İman hakikatlerinin müştakları, herhangi bir baskına uğrama korkusu taşımadan bir araya geliyorlar ve bu eserlerdeki doyumsuz Cennet kokularını beraberce teneffüs ediyorlar. Eserler memleket sınırlarını aşalı yıllar oldu; artık dünyanın dört bir köşesinde Risale-i Nur’lar yayınlanıyor, okunuyor, son derece nitelikli ilmi çalışmalara konu oluyor.
Fakat o günlerden bugünlere kolay gelinmedi. Bizim bugün rahatça kullandığımız hak ve hürriyetlerimizin faturası, bizden öncekiler tarafından çok ağır bir şekilde ödendi. Bugün biz, kapımızın davetsiz bir misafir tarafından çalınma endişesini taşımaksızın koltuğumuza oturup da bu eserlerden birinin kapağını açtığımız zaman, o kitabın ve bu rahatlığın hangi çileli yollardan geçerek bize kadar ulaştığını düşünmeli ve bizim ebedi saadetimiz için bu çileleri gönüllü olarak çeken insanları bir rahmet duasıyla hatırlamalıyız.
İşte bu sergi, o çileli yolun önemli kesitlerini huzurlarınıza getirmek suretiyle böyle bir hatırlatma görevini üstlenmiş bulunuyor. Bu kesitlerde, Bediüzzaman Said Nursi’nin ilk hayatından başlamak üzere, Risale-i Nur’u doğuran şartlar ve o büyük doğuştan sonra, Bediüzzaman’ın vefatına kadar bu cihanşümul dava uğrunda yaşanan ibret levhalarını bulacaksınız.
Bu vesileyle Kepez Belediyesine, Resnet……Antalya Kültür ve eğitim vakfıyla birlikte düzenlediğimiz bu sergiye katılımınızdan dolayı şükranlarımızı arz ederim
Risale Ajans

Risale-i Nur Müzesi Açılıyor

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı, Barla Platformunun Risale-i Nur ile ilgili olarak düzenlediği sergilerin beşincisi, Risale-i Nur Müzesi ile birlikte açılıyor. Nur’a Uçan Pervaneler adlı sergi ile müzenin açılışı, 14 Ekim Pazar günü İstanbul İlim ve Kültür Vakfının Rüstempaşa Medresesi’ndeki yerinde yapılacak.

Her iki açılışa da Risale-i Nur Külliyatı müellifi Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hayatta olan talebelerinin katılması bekleniyor.

NUR’A UÇAN PERVANELER

İİKV bünyesinde Barla Platformu tarafından düzenlenen serginin bu yılki konusunu, Risale-i Nur’un etkilediği hayatlar teşkil ediyor. Sergi, Risalelerin Isparta, Barla’da ilk olarak kaleme alınmaya başladığı andan itibaren onun etrafında toplanan insanlarla başlayan ve bugün dünyanın dört bir yanındaki Risale-i Nur talebelerine kadar uzanan bir zaman dilimini kapsıyor.

Sergide, Risale-i Nur talebelerinden başka, yurt içinde ve dışındaki belli başlı yazar, düşünür ve aydınların Bediüzzaman Said Nursi ve Risale-i Nur ile ilgili yorumları da yer alıyor.Nur’a Uçan Pervaneler, Risale-i Nur’un insanlar üzerindeki benzersiz tesirini gerek içerik, gerekse dil açısından inceliyor. Büyük düşünür Cemil Meriç’in “Risale-i Nur’ları okumadan ne Türk dili öğrenilebilir, ne de Türk düşüncesi öğrenilebilir. Risale-i Nur’lar bizim milli hazinelerimizdir” şeklindeki tesbitleri sergide yer alan yorumlar arasında.

Barla Platformu, daha önce de Risale-i Nur ile ilgili olarak, Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatını, sürgün ve hapishanelerde geçen yıllarını konu alan dört ayrı bölümde ele alınan sergiler düzenlemişti. Birinci Said, Barla Yılları, Kastamonu Yılları ve Emirdağ Yılları adlarıyla düzenlenen bu sergiler, yurt içinde ve dışında pek çok yerlerde tekrarlandı ve yoğun ilgiyle karşılaştı.

RİSALE-İ NUR MÜZESİ

Risale-i Nur ile ilgili sergilerin bir özeti, bundan böyle, İstanbul İlim ve Kültür Vakfının bünyesinde açılan bir müzede daimi olarak sergilenecek.

Bediüzzaman Said Nursi’nin ve Risale-i Nur’un hikayesini Birinci Said döneminden başlayarak sırasıyla Barla, Isparta, Eskişehir, Kastamonu, Denizli, Afyon, Emirdağ ve İstanbul dönemleriyle ziyaretçilerin tetkikine sunan müzede, bütün bu dönemlerle ilgili önemli belge ve bilgiler yer alıyor.

Bediüzzaman’a savaşta gösterdiği kahramanlıklar sebebiyle Padişah tarafından verilen savaş madalyası, yüksek bir ilmi rütbe anlamına gelen Mahreç payesi, hapishanede kesekağıdı parçalarına yazılan risaleler, üzerlerine duvar örülerek saklanan el yazması risaleler, en dayanıklı insanların dahi tahammül sınırlarını aşan şartlar altında telif edilen risalelerin orijinalleri, bu belgeler arasında.

AÇILIŞA AĞABEYLERDE KATILIYOR

Nur’a Uçan Pervaneler adlı sergi ile Risale-i Nur Müzesinin açılışı, Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinin de iştirakiyle, 14 Ekim Pazar günü saat 14.00’de İİKV’nin Rüstempaşa Medresesindeki yerinde yapılacak. Medresenin adresi şöyle:

Yer: İstanbul İlim ve Kültür Vakfı, Rüstempaşa Medresesi, Sururi Mahallesi, Medrese Sokak No: 2, Eminönü, İstanbul. Tel : 0212 527 81 84

Medya İletişim :Said Yüce

Cep Tel : 0532 274 43 59

Mail : saidyuce@gmail.com

Risale Ajans

Nur’a Uçan Pervaneler Sergisine Davet

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ile Barla Platformu tarafından düzenlenen “Nur’a Uçan Pervaneler” başlıklı sergi ve müze 14 Ekim 2012 saat 14:00’de Rüstempaşa Medresesinde düzenlenen açılış ile sevenleriyle buluşuyor, Açılışa Üstadın hayattaki talebelerininde gelmesi bekleniyor.

Geçen senelere göre bu sene ana başlıkları arasında Risale-i Nur ile değişen hayatlarıda konuyu alıyor.

Mehmet Fırıncı Ağabeyin davet mesajı;

Muhterem efendim,

Risale-i Nur ile ilgili olarak düzenlemekte olduğumuz sergiler zincirine, bu sene de “Nur’a Uçan Pervaneler” konulu sergimizle devam ediyoruz. 14 Ekim – 4 Kasım tarihleri arasında Rüstempaşa Medresesinde açık kalacak sergimizde, Risale-i Nur’un telifinden bugüne kadar dünyanın dört bir yanında insanlar üzerinde icra ettiği tesiri konu alıyoruz.

Sergimizle beraber, Bediüzzaman Said Nursi ile Risale-i Nur’un tarihini kapsayan ve pek çok tarihi belge ve eşyanın da sergilendiği müzemizin açılışı yapılacaktır

Sergi ve müzenin açılışında sizleri görmek bizi bahtiyar edecektir

Mehmet Fırıncı

İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Başkanı

Açılış:

Tarih : 14 Ekim 2012

Saat : 14:00

Adres : Rüstempaşa Medresesi, Sururi Mahallesi, Medrese Sokak No:2 Eminönü İstanbul

Not : Açılış, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Talebelerinin Katılımıyla Yapılacaktır.

Tarih : 02.10.2012

Risale Ajans

Birinci Said Dönemi Sergisi – İstanbul

Birinci Said Dönemi Sergisi (1876-1927), 07-15 Mayıs 2011′de Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Sultanahmet Meydanı’nda! Risale-i Nur’un telif ve neşir yıllarına ait dönemlerini ele aldığımız bir büyük hayatın bu defa ilk dönemini inceliyoruz.

1876-1927 yıllarını kapsayacak olan sergimiz, çağımıza damgasını vurmuş olan büyük İslam âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin “Birinci Said” olarak adlandırdığı ilk dönemini ele alacak. 07-15 Mayıs tarihleri arasında açık kalacak olan sergimizde sizi de aramızda görmek bizi mutlu edecektir.

Açılış
Tarih : 07 Mayıs 2011 Cumartesi
Saat : 11:00
Yer : Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Sultanahmet Meydanı /İstanbul
Ziyaret Saatleri : 09:00 – 19:00  Tel : 0212 527 81 81
Birinci Said Dönemi Sergisi Basın Bülteni (PDF)


Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sakitane Nur’un sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temaşa eden Saidler, Hamzalar, Ömerler, Osmanlar, Tahirler, Yûsuflar, Ahmedler, vesaireler!..

Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, “Sadakte” deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennetasa bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.

Hayatını yüzyıllar sonrasının insanlarına adayan bir büyük dâvâ adamıydı Bediüzzaman. Dünyanın en fırtınalı bir döneminde hayata gözünü açtı. Milletinin cehaletten ve her türlü istibdaddan kurtuluşu için çözüm arayışı onu maceradan maceraya sürükledi. Başından geçen tecrübeler, onun olağanüstü zekâ ve hafızasıyla birleşince, kendisinin “Birinci Said” olarak adlandırdığı, zamanın harikası bir kişilik ortaya çıktı. Aslında bütün bunlar, ilerdeki yıllarda telif edilecek ve dünyaya mal olacak olan Risale-i Nur Külliyatı için bir hazırlık döneminden ibaretti. İlâhî kader, böylece, Nurs’lu Molla Said’i, Risale-i Nur Müellifi Bediüzzaman yapıyordu.

Kaynak: iikv.org

Erzurum Bediüzzaman Sergisi

30 Nisan-6 Mayıs 2011 tarihlerinde Bediüzzaman Said Nursi ve talebelerinin hayatlarından kesitlerin yer aldığı Barla, Kastamonu ve Emirdağ sergisi Erzurum‘da da açılacak.

Erzurum Kültür ve Eğitim Vakfı ile Kültür Sanat ve Diyaloğu Geliştirme Derneği işbirliği ile Bediüzzaman Said Nursi ile yakın talebelerinin hayatını yansıtan sergi, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı desteğiyle Erzurum’a getirilecek.

Risale-i Nur‘un ilk telif yıllarıyla başlayan ve Bediüzzaman‘ın vefatına kadar uzanan 1926-1960 yılları arasını kapsayacak ve bu döneme ait önemli belge ve hatıraları gün ışığına çıkaracak sergi, 30 Nisan-6 Mayıs tarihleri arasında Erzurum AVM‘nin yanında bulunan Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi‘nde ziyaret edilebilecek.

Açılışa, Bediüzzaman Said Nursi‘nin hayattaki talebeleri de katılacak.

Kaynak: iikv.org