Etiket arşivi: şiddet

Mübarek Şefkat Kahramanları – Kadına şiddet

Konumuzun başlığını Bediüzzaman’ın kadınlara taktığı ad olan“Mübarek şefkat kahramanları” koyma ihtiyacı duydum, zira son zamanlarda dünyada ve ülkemizde kadına yapılan şiddet ve cinayetler gösteriyor ki toplumuz kadına şefkat kahramanı olarak bakmaktan çok uzaklaşmış. Bu noktaya nasıl geldik, neleri ihmal neleri yanlış yaptık. Hayatın en büyük lezzeti fıtrî vazifenin içindedir. Kadının fıtrî vazifesi hepimizin malumu sadakat ile yuva kurmak, anne olmak, yavrularını koruyup kollamak, hane içini çekip çevirmektir. Eskiler dâhiliye nazırı derlerdi.

Bu dünyada karşılık beklenmeden yapılan işlerden biride anneliktir, kadınlar bu vazifeyi mukabelesiz ve fedakarane yaparlar. Anne evladını tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda edebilir, kendini evladına kurban eder. Fakat fena cereyanlar ve su-i istimaller onun bu şefkat kahramanlığını köreltmiştir. Kadına, fıtratının rağmına saadet vaat etmeyi sözde görev edinen cereyanlar, erkeğin tahakkümünden kadını kurtarmayı, para ile moda tabirle ekonomik özgürlük ile bunu yapacaklarını sanıyorlar. Genel-İş Sendikası’nın yayınladığı Türkiye’deki kadın emeğine ilişkin raporunda, kadınların ekonomiye katılımının düşük olduğunu söylüyor. İşkadınları, çalışan kadın oranının yüzde 50’ye çıkarılmasını istiyor. Peygamberimiz(sav)’in eşi müminlerin annesi Hazret Hatice validemizde bir tüccardı, kadınlarımız müsait işlerde çalışmıştır elbet ama günümüzde kadın hiçte hak ettiği yerde değildir. Peygamberimiz(sav)”kadınlar size emanettir” buyurdu, maalesef biz bu emaneti koruyamadık.

Bediüzzaman Hazretleri annelere “Sizin hanenizdeki masum evlatlarınızla masumane sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.” Diyerek asıl zevkin, eğlencenin, huzurun,sevincin, mutluluğun adresini gösteriyor. İnsanın ilk ve en tesirli mualimi onun validesidir” der Bediüzzaman. Anneden alınan telkinat ve manevî dersler kişiliğimizi oluşturur, sonra eğitim yolu ile öğrendiklerimiz annenin manevî derslerinin üstüne bina edilir. Şefkati, merhameti, acımayı, dürüstlüğü, adaleti, gayreti ve daha nice güzel ahlâkı annesinden öğrenen çocuk emin olun tahripkâr ve tacizkâr olmayacaktır.

Bir anne Allah’ın kendisine ikram ettiği şefkati, su-i istimal edilip masum çocuğunun elmas hazinesi hükmünde olan ahiretini düşünmeyerek, o çocuğun masum yüzünü geçici fâni şişeler hükmünde olan dünyaya çevirirse şefkati sû-i istimal etmiş olur,o çocuk huzuru mahşerde “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şikâyet eder.

Eğer anne o şefkati sû-i istimal etmeyerek evladını, ebedî cehennemden, dalalet içinde ölmekten kurtarmaya çalışsa, o evladın bütün ettiği hasenatının bir misli, annesinin amel defterine geçecek annesinin vefatından sonra her vakit hasenatları ile ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi âhirette de değil davacı olmak, bütün ruhu canı ile şefaatçi olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlat olacak.

“Hemşirelerim kat’iyen beyan ediyorum ki kadınların saadeti uhreviyesi gibi saadeti dünyevileri de ve fıtratlarındaki ulvi seciyeleri de bozulmaktan kurtulmanın çarei yegânesi, dairei islâmiyedeki terbiyeden başka yoktur.” Bu zamanda Bediüzzaman’ın bu kurtuluş reçetesine çok ihtiyacımız var. Bu mübarekleri ifsat eden komiteler kahrolsunlar, Allah bu hemşirelerimi de bu serserilerin şerlerinden muhafaza eylesin, âmin.

Çetin KILIÇ
Kaynaklar;
Risalei Nur Külliyatı
Nahide Çelikbağ – Bizim Aile Dergisi
Amerikanın sesi

Şiddetin Kaynağı Erkeklik Değildir!

Şiddetin Kaynağı Erkeklik Değildir

Dünya iki yüzlülükte altın çağını yaşıyor. Hemen her alanda bir ikiyüzlülük almış başını gidiyor. Araştırmaların, bilimin bunca ilerlemesine, üniversite mezunlarının, akademisyenlerin bunca çoğalmasına karşın en önemli sosyal konular içerik olarak köydeki Dilber teyzenin seviyesini aşmıyor çoğunlukla.

Mesela şiddet mevzu. Tüm dünyada yükselen bir şiddet var fakat bu görmezden gelinerek, bilimsel çalışmalar hasır altı edilerek, sanki sadece kadına şiddet varmış gibi bir algı oluşturuluyor.

Ülkemiz üzerinden bakarsak,  2017 yılı içinde toplam 409 kadın öldürülmüş bunun yanında 1778 de erkek öldürülmüş. Toplam cinayet sayısında 2018 verilerini bulamadım. Yazdığınızda sadece kadın sayıları çıkıyor. Çünkü öldürülen erkekler çocuklar hiç gündemimizde değil. Sanki çocuk ve erkekler insan değil, öldürülmeleri hiç problem değilmiş gibi hareket ediliyor. Kadına şiddetten başka şiddet yokmuş gibi bir algı oluşturuluyor. Oysa şiddet genel olarak her yıl hızla artıyor fakat sadece kadına şiddete odaklanıldığı için işe yarayacak çözümler de üretilmiyor.

Kadına şiddet konusununda da bilimsel çalışmalar yapılsa o da yok. Şiddetin sebebi nedir sonuçları nedir, nasıl azaltılır, pek kimsenin umurunda değil.

“Erkek saldırgan- Kadın kurban” Suçlu bulunmuş ne de olsa.

Her ne kadar bilimsel olmasa da çözümü de bulmuşlar kendilerine göre. Çözüm: Cinsiyet eşitliği. “Kadına şiddeti bitirmek için erkekliği bitirmemiz lazım” dediler ve erkekliğe savaş açıldı.

En basitinden bir örnek vereceğim. Önceki yıl İstanbul’da Ayşegül isminde bir öğretmeni boşanma safhasındaki eşi önce kayınvalidesini sonra Ayşegül öğretmeni öldürdü.

Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk twitter hesabından okul geçidinde karşıdan karşıya geçerken erkeğin önde  göründüğü bir trafik görsel ile beraber mesaj yayınlamıştı. Mesaj şöyleydi:

“Bu levhalar gibi daha pek çok şey cinsiyet eşitsizliğinde toplumsal bir bilinçaltı oluşturuyor. Bu algının önüne geçebildiğimiz, kız çocuklarına verilmesi gereken önemi önce eve, sonra okul sıralarına, devamında da hayatın tamamına taşıyabildiğimiz, bütün bir toplum yek avaz ‘Şiddete son’ diyebildiğimiz zaman, o zaman Ayşegül öğretmenin hatırasına daha güçlü sahip çıkacağız. Bunları cesurca yapabilmemiz için bize gayret, Ayşegül öğretmene Allah’tan sonsuz rahmet diliyorum.”

Bakan Selçuk, bir erkek bir kadın figürünün olduğu levhayı “erkek önde kadın arkada bu değer vermemek” diye yorumlamış. Oysa bu görsel çocuğunu karşıya geçiren bir baba kız olarak algılanmaya daha müsait, sonuçta okul geçidi ve erkek büyük görünüyor. Bakan Selçuk bunu kendince yorumlamış ve böyle söylemiş. Velev ki biri mecbur olarak önde görünecekse o zaman kadın önde olduğunda şiddet mi bitecek? Bunun da çaresini bulmuşlar. Değişen görselde kız önde arkasında kadın mı erkek mi belli olmayan bir figür var.

Ayşegül öğretmenin öldürülme sebebi ülkemizde cinsiyet eşitsizliği olmamasından kaynaklanıyormuş. Bakan Selçuk erkeğin ayrılma aşamasındaki kadını öldürmesini kadına değer vermemeye bağlamış. Cinsiyet eşitliği olsaymış bu cinayetler olmayacakmış. Ne kadar yüzeysel bir yorum. Hem de Milli Eğitim bakanından. “Suçlu erkeklik” Çözüm erkekliği azaltıp erkekleri kadınlaştırmak.

ETCEP projesi ile okullardan uygulanan cinsiyet eşitliği çalışmalarını bir hatırlayalım. Cinsiyeti yok sayan, kadın erkek rollerini ortadan kaldıran, cinsiyetini kendin seç, eğitimleri ile mi yoksa “Erkekler de pembe giyer” “Kız işi erkek işi yoktur” gibi pankartlar ile mi, yoksa küçük kızların eline “Çocuk da yaparım kariyer de” pankartı, erkek çocuklarının eline “Aslan parçası değilim” yazıları ve erkek çocuklarına “Herkes rahmi kadar konuşsun” gibi kızların içinde utandıracak, edep dışı pankartlar taşıtarak ve rahmi olmadığı için erkekleri aşağılayarak mı erkeklere kadına değer vermeyi öğreteceklermiş. Buna kargalar bile güler.

Bu çalışmalarla ancak kız çocuklarını erkeklere karşı düşman edersiniz, erkek çocuklarını da aşağılayarak cinsiyetinden utandırıp psikolojisini bozarsınız. LGBT nin de önünü açarsınız.

Ayşegül öğretmenlerin öldürülmemeleri cinsiyet eşitliği eğitimine kaldıysa işimiz yaş demektir. İnsana değer vermek böyle öğretilemez. Önce bu sığlıktan kurtulmak lazım.

Ortada bir sonuç varsa o sonucu oluşturan sebepler de vardır. Sebepleri değiştirmeden sonucu değiştiremezsiniz. Sebep ne olursa olsun hiç kimsenin birbirini öldürme hakkı yoktur. Bu ayrı bir konu. Cinayetin sebebini görmek, katile hak vermek değildir. Başka cinayetler olmasın diye alınabilecek tedbirler açısından gereklidir.

Mesela bu olayda ortada iki yıldan beni boşanamayan ayrı yaşayan bir karı-koca var. Bir büyük, bir de iki yıl önce ayrılık aşamasında doğmuş bir çocuk var ve baba tam da kadını çocuğun doğum gününden önce öldürmüş. Bu baba iki yıl boyunca çocuklarını görebilmiş mi? Neden önce kayınvalidesini öldürdü? Neden boşanamamışlar. Kadın istediğinde hakimler çok çabuk boşuyor. Nafaka davaları mı oldu şiddetli.

Bunları hiçbiri öldürmesini haklı çıkaramaz. Fakat bunları yok da sayamayız. Belki de bunların hiç biri değildi kocası psikopattı. Sebep her şey olabilir fakat erkekliği sebep göstererek cinsiyetçilik yapamazsınız. Bu bütün erkeklere hakaret olur, erkekleri aşağılamak olur.

Biz sebepleri görelim, çözüm üretilsin. Kanunların adaletsizliği yüzünden beş yıl, on yıl boşanamayan yeni bir hayat kuramayan insanlar var. Yıllarca çocuğunun hasreti ile yanan babalar var. Nafakasını ödediği evladının yüzünü unutmuş. Üzüntüden psikolojisi bozulmuş. Neredeyse bütün cinayetler boşanma aşamasında oluyor fakat çoğu kişi “erkekler boşanmayı kabullenemiyorlar” sığlığından öte geçemiyor.

Sen kanunlar vasıtası ile erkeği evden at, nafakaya mecbur kıl, çocuğunu görmek için haczetmek zorunda kalsın, bazıları hacizle bile göremiyor, malının mülkünün yarısını cebren al, erkeğe her türlü sosyal, psikolojik şiddeti uygula, sonra erkek de cinnet geçirip boşanamadığı kadına şiddet uygularsa “şiddetin sebebi erkeklikten” deyip çık.

Ayrıca şiddet konusunda uzmanlar yüzde seksen alkol ya da uyuşturucu etkisi var diyorlar fakat nedense alkol dile getirilmiyor, erkekliği suçlamak daha çok işine geliyor birilerinin.

Şiddeti azaltmak için cinsiyet eşitliği uygulaması şiddeti gerçekten azaltıyor mu? Araştırma yapsınlar, verileri açıklasınlar, sonuçlarını görelim. Var mı ülkemizde bu konuda bir araştırma, yok. Herhalde kendi kafalarında şöyle bir mantık kuruyorlar. Erkekleri “Ay şekerim manikürüm geldi…” diyecek kıvama getirirsek şiddet biter. Oysa öyle bir durumda şiddet azalmaz sadece yön değiştirir. Cinsiyet eşitliği neticesi eşcinsellik artacağı için şiddet kadın-kadına ve erkek erkeği şeklinde yön değiştirecektir.

Şiddet erkekliğin sonucu değildir. Sadece erkekte fiziki güç, kadından daha fazla olduğu için erkeğin uyguladığı şiddet göze görünüyor. Kadınlar da erkekler kadar şiddet uygularlar fakat farklı yöntemlerle. Kadın gücü yetmeyeceği kişiyi öldürmeye çalışmaz, öldürtür, gücü yettiğini öldürür. Kaza süsü vermek, zehirlemek gibi yöntemlerle hiç açığa çıkmayan ya da yıllar sonra açığa çıkan cinayetler var.

Kadın gücü yettiğine de kendi gücünü gösterir. Mesela çocuk cinayetlerinde annelerin sayısı babalardan üç kat daha fazla resmi verilere göre. Bakıcı dehşetleri, gelin kayınvalide şiddeti, üvey çocuğa uygulanan şiddet…

Erkeği aşağılayarak, kadınlaştırarak gücünü elinden alarak, şiddeti bitiremezsiniz. Şiddet erkekliğin de kadınlığın da neticesi değildir.

Şiddetin cinsiyeti, kadını-erkeği yoktur. Erkeğin fiziki güce sahip olması, koruma ve kollama güdüleri ile cesaretli olması, vatanı korumak için savaşması, onu şiddet yanlısı yapmaz tam aksi korumacı yapar. Babalar, kocalar, oğullar, kardeşler, ağabeyler şiddet yanlısı ilan edildi.

Güç, şiddetin sebebi değildir, şiddetin sebebi gücü yanlış kullanmaktır. Şiddetin, başta  ahlak, maneviyat ve merhamet eğitimi eksikliği olmak üzere pek çok iç sebepleri ve ekonomik sıkıntılar, alkol ve şiddetin özendirilmesi gibi dış etkenleri vardır.

Şiddet uygulayan erkekler, erkek olduğu için ya da kadına değer vermediği için şiddet uyguluyor değil. Şiddet yükselmişse bunun araştırılması ve çözüm üretilmesi gerekir.

Şiddet erkekliğin neticesidir demek, Yaratıcı’ya iftira olur. O halde Allah (c.c) erkeği kadına zulmetsin diye şiddet yanlısı mı yaratmış? Hayır.

Âyet-i kerimede bildirildiği gibi:  “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır, velileridir.” birbirlerini korurlar.

“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen bir Peygamberin ümmeti olarak dinimizi çocuklarımıza ahlaki yapıları ile doğru öğretsek, şiddet diye bir problemimiz olmaz.

Şiddeti yaygınlaştıran medya, dizi ve filmler denetim altında olsa tam aksi sevgiyi, merhameti çocuklara gençlere aşılayabilsek şiddet ciddi şekilde azalır.

Adaletsiz kanunlar, diziler, filmler, alkol gibi şiddeti artıracak her yol açık, toplumda şiddet yükselmiş bizim bulduğumuz yol ise erkekleri günah keçisi ilan edip psikolojik şiddet uygulayarak erkekliği bitirmek. Hadi dini göz ardı ediyorsunuz bari biraz bilimsel çalışın. Tuttuğunuz yolun bir dayanağı olsun. Araştırma sonuçlarını ve neticelerini görelim.

Mesela şiddetin kaynağının erkeklik olduğu üzerine kurgulanıp yazılan İstanbul Sözleşmesi ve 6284 ile kadına şiddet bitecek dendi; fakat şiddet hiç olmadığı kadar arttı. Öldürülen kadın sayısı senede 120 lerden 500 lere çıktı.

Şiddetin arttığı açık şekilde görüldüğü halde, şiddet üzerinden kesesini fonlayanlar İstanbul Sözleşmesini savunuyorlar utanmadan. Bir kanun sonrası şiddet artmışsa ve birileri bunu savunuyorsa o kişiler şiddetten besleniyorlardır. Cinayetleri artırdığı halde İstanbul Sözleşmesini savunanlar kadın kanından beslenen sülüklerdir.

AB ye girmek için ya da feministlerin ve yardakçılarının keyfi olacak diye kadını erkeği birbirine düşman eden İstanbul Sözleşmesi ve 6284 devam edemez, acilen iptal edilmeli, daha fazla kadın öldürülmeden.

Milli Eğitimin ETCEP projesi ile ilgili yazım ve görsellerin linki

http://www.cocukaile.net/etcp-projesi-ve-milli-egitim/

Aşağıda da Milli Eğitim Bakanının yayınladığı mesaj, öncesi ve sonrası değişen trafik görseli.

Kaynak: http://www.cocukaile.net

www.NurNet.org

Çocuğunuzun Şiddete, İstismara Maruz Kaldığını Nasıl Anlarsınız?

Hangi yaşta olursa olsun bir çocuk evde üvey ya da gerçek ebeveynleri, bir akrabası, okulda öğretmeni, akranları ya da sokakta hiç tanımadığı kişilerce duygusal, fiziksel ya da cinsel tacize, istismara maruz kalabilir. Belki de en önemlisi; özellikle de okul öncesi dönemdeki çocukların zihinsel ve dil gelişimleri henüz yeterince olgunlaşmadığı için duygularını, kaygılarını, korkularını söze dökememeleridir ki bilinçaltına bastırılan korkular örneğin rüyalarla kendisini gösterir.

Daha da kötüsü; çocukların yaşadıkları bazı davranışları bir taciz olarak görmemeleri; görseler bile örneğin tacizci bir aile üyesiyse eğer çeşitli korkular nedeniyle ifade etmekten kaçınmalarıdır. Bazı çocuklar özellikle cinsel içerikli bazı eylemleri bir oyun olarak da görebilmekte, dolayısıyla da normalleştirmektedirler.

Bazı kız çocukları babaları tarafından cinsel olarak istismar edilmelerini bir sevgi gösterisi olarak algılayabilmekte; örneğin her babanın çocuğunu böyle sevdiğini düşünmektedirler. Babalarının annelerine cinsel içerikli çeşitli davranışlarda bulunduğuna tanıklık eden bazı erkek çocukları da benzer davranışları okulda kız arkadaşlarına uygulamaktadırlar çünkü ne yazıkki bunların zararsız bir sevgi ifadesi olduğunu öğrenmişlerdir. Kısacası, yaşanılan travmalar derecesine, süresine ya da biçimine göre çeşitli olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Tüm bu sonuçları da aslında çocuğun yaşadıklarını kendince, kendi dilince ifade etmesi olarak düşünmek mümkündür. Tabi bu olumsuz sonuçlardan bazıları çocuğun yaşadığı gelişim döneminin getirdiği geçici birtakım sıkıntılar da olabilir.

Burada önemli bir ipucu; diyelim ki o güne kadar altını hiç ıslatmayan çocuğun bir anda sürekli olarak altını ıslatmaya başlaması ya da aslında son derece sakin mizaçlı olan çocuğun 1-2 haftadır öfke patlamaları yaşaması, hayvanlara ya da oyuncaklarına zarar vermesi gibi dikkat çekici davranışlardır. Bu noktada da ailenin bir profesyonel yardım alması sorunun daha da büyümemesi için önemli olacaktır.

Peki, bir şiddet eylemine, tacize, istismara maruz kalan bir çocukta ne tür davranışlar göze çarpar? Yaşanılan travma kendisini ne tür olumsuz sonuçlarla gösterir?

Çocukta kaygı, korku, suçluluk duygusu ve utanç göze çarpabilir…
Değersiz hissettirilen, aşağılanan, utandırılan, küfredilen, sürekli tehdit edilen, terk edilen, reddedilen ya da hırsızlık gibi antisosyal davranışlarda bulunmaya teşvik edilen bir çocuk kötü rüyalar görebilir…
Nedeni belirsiz fiziksel sağlık sorunları yaşayabilir; örneğin tahlillerin tamamı temiz çıkmış olsa da son birkaç gündür hep karnı ağrımaktadır…

Benzer yaş dönemindeki çocuklardan farklı olarak ani duygusal iniş çıkışlar, örneğin nedensiz öfke patlamaları gösterebilir…
İlgi, sevgi, şefkat görebilmek umuduyla sanki bir bebekmiş gibi davranabilir, örneğin böyle konuşmaya başlayabilir…

Yaşadığı travmayı oyunlarında aktarabilir; onu yeniden yaşayabilir. Örneğin oyunda kendisini çaresiz bir kurban olarak sunabilir ya da kahraman, kurtarıcı rolünü üstenebilir. Ya da örneğin evcilik oynarken kendisini annesiymiş gibi sunabilir. Bunu yapmadan önce de annesinin makyaj malzemelerini kullanabilir, mutlaka onu elbiselerini giymek isteyebilir…

Yaşadığı travmayı hatırlatan kişi, yer ya da şeylere karşı tepki gösterebilir. Herzaman gitmekten çok zevk aldığı parka tekrar gitmek bir yana; parkın adını duyduğunda bile stres tepkileri gösterebilir, öfkelenebilir, ağlayabilir…

Özellikle de belirli arkadaşlarından uzaklaşabilir, onlarla sürekli kavga edebilir ya da artık hiçkimseyle oyun oynamak istemeyebilir…
Dikkat ve konsantrasyon sorunları ya da öğrenme güçlüğü yaşayabilir…
Ya tamamen bağımsızlık, kendi başınalık ya da örneğin son 2 haftadır annesine aşırı bağımlılık gösterebilir…

Yaralanmalarla sonuçlanacak ciddi riskler alabilir, sanki artık bedenini hiç önemsemiyor gibidir. Örneğin kendini kesebilir çünkü bilinçaltısal olarak yaşadığı tacizi hak ettiğine inanmaktadır…
Cinselliğe, cinsel konulara, karşı cinse, cinsel organlarını keşfe aşırı önem verebilir, sürekli onlarla meşgul olabilir…

Okuldaki arkadaşlarını taciz edebilir; onlara, eşyalara ya da hayvanlara saldırabilir…
Kimseye güvenmeyebilir, arkadaşlarının ya da öğretmeninin davranışları hakkında aşırı şüpheci davranabilir…

Kendini hep yeniden kurbanlaştırabilir; örneğin okulda herkesin çekindiği çocuğa özellikle sataşıp onun kendisini dövmesini sağlayabilir, onu tahrik edebilir. Böylelikle de yaşadığı travmayla (annenin reddi ya da ihmali, babanın cinsel istismarı gibi) belirmiş olan değersizlik duygusu onaylanmış olur…

Bir işi başlayıp bitirmekte; örneğin ödevlerini yapmakta zorlanabilir, hep bir performans kaygısı ve başarısızlık korkusu yaşayabilir…

Yaşadığı travma yaşamı üzerindeki kontrol duygusunu kaybettireceği yani hayatının kendi kontrolünün dışında sürdüğünü hissettireceği için kontrol duygusunu yeniden kazanmasını sağlayacak arayışlara girebilir. Örneğin oyuncaklarının nasıl organize edileceği, hangisiyle nezaman ne kadar oynanacağı gibi konularda aşırı takıntılı davranmaya başlayabilir…

Yaşadığı travmayla baş etmek için kendince çözümler üretebilir; örneğin ensest mağduru bir kız çocuğu yatağa artık hep babası eve gelmeden önce girebilir…
Yaşadığı şiddetin kendisinden kaynaklandığına inanıyorsa eğer evde daha az konuşmaya başlayabilir…
Rüyalarında canavarlar ya da tanımlayamadığı nesneler görebilir…

Bir fırtınaya, gök gürültüsüne, çarpışma sesine, üniformalı bir güvenlik görevlisine, ateşe, yıkık bir bina görmeye, çığlıklara, sigara kokusuna, belirli bir parfüme ya da sallantıya karşı aşırı duyarlı olabilir…
Günün özellikle de belirli bir saatinde, akşamları ya da o dayısının evine gittiklerinde huzursuzluk yaşayabilir.

Tarık Solmuş

cocukaile.net

Duyarlılık ve Mahcubiyet Hissi

Önceki gün bir arkadaş telefon etti: “Hocam, biliyorsunuz bizim kız 3 yaşında. Kızımızın araç koltuğuna oturması yasal bir mecburiyet. Ancak koltuğa oturtacağımız sırada ciyak ciyak bağırıyor, tepiniyor… Baş edemiyoruz… Bize bir yol gösterin.”

Sordum: “Araca bindiğinizde siz emniyet kemeri takıyor musunuz?”

Arkadaş biraz mahcup vaziyette cevap verdi: “Öyle bir alışkanlık edinemedim hocam.”

Tebessüm ederek çocuk dünyasını anlatmaya başladım: “Bu yaşlardaki bir çocuğun davranış kazanması, anlatarak, ikna ederek değil, görerek olur… Çocuk neyi görüyorsa öyle biri olur… Yetişkinlerin yapmadığı bir davranış çocuktan istenirse çocuk korkar, kaygılanır ve güvensizlik hissetmeye başlar… O yüzden siz emniyet kemerini takmadan çocuğunuzdan emniyet kemerini takmasını istemek pedagojik olarak oldukça yanlış bir ebeveyn tutumudur.”

Biz yetişkinler nedense yapmadığımız şeyleri çocuklardan istemekten çekinmiyoruz… Çocuğun karşısında mahcubiyet hissetmiyoruz…

Çok yakın bir arkadaşımla çay içip sohbet ediyoruz… Bir ara arkadaşım günümüz çocuklarının ders yapma konusundaki eksikliklerinden bahseder oldu… Ve kendi çocuğundan örnek verdi: “Hocam, bizim oğlanı oturtup bir saat ders yaptıramıyoruz. Bıraksak akşama kadar televizyon izleyecek, sabaha kadar internette oyun oynayacak. Bir kenara oturup şöyle sakin sakin bir kitap okumuyor.”

Merak edip sordum: “Evinizin içinde belirli bir kitap okuma saati var mı? Koltuğun bir kenarına siz, diğer kenarına da eşiniz oturup belli saatlerde kitap okuyor musunuz?”

Arkadaş ne demek istediğimi anladı ve sustu. Sonra kafasını kaldırıp “İyi de hocam, biz akşama kadar çalışıp çabalıyoruz, kafamız beynimiz bir kelime dahi götürmüyor artık eve vardığımızda.” dedi.

Azıcık dikkat etse, kendi çocuğunun da sabah erkenden evden çıktığını düşünür, akşama kadar okulda zihnen yorulmuş olabileceğini çok rahatlıkla kavrayabilirdi…

Çocuk eğitimi böyle bir şey değil…

Galiba biz, çocuğa karşı “mahcup olma” hissini kaybettik…

Sadece yapmadığımız bir şeyi çocuktan istemek değil, örneğin çocuğa psikolojik şiddet uygulamak da utanç verici bir şey… Ama birçok yetişkin, hâlâ, sokak ortasında çocuğunun kulağından tutup eve doğru götürüyor olmayı bir marifet zannediyor…

Ne garip değil mi?

Birçok anne babaya bakıyorum, hiç mahcup olmadan çocuklarına bağırabiliyor, hakaret edebiliyor… Hâlbuki bu, çok kötü bir çocuk yetiştirme yöntemi… İnsan çocuğuna şiddet uygularken utanmalı…

Utanma ne zaman biter? Kişinin duygu dünyasını hissetme yeteneğini kaybettiğinde…

Eğer bir yetişkinin duyarlılığı yok olursa oturup hep beraber ağlamak gerekir…

Zira duyarlılığı kaybolmuş olan yetişkinin yanında yetişen çocuk da duyarlılığını kaybeder… Duyarlılığını kaybeden kişi, mahcubiyet hissini de kaybeder…

Ve böylesi biri, acınacak kişi olur…

Pedagog Dr. Adem Güneş

Şiddetin Rengi (Şiir)

Şiddetinin yüzündeki renkler

sarı, kızıl ve yeşiller

ne dost bildiler bir gün

ne de genç ihtiyar

 

Olmasa da renklerin öfkesi

kuşattı onları şiddetin renkleri

ansızın masum bedenleri

al renge boyadılar

 

Uçtu nice yeşil renkli kuşlar

gökyüzüne gülümseyerek

el salladılar onlara

gözü yaşlı sevgililer

Sevgi semalarını dolduracak mı bir gün,

binlerce beyaz kanatlı melekler?

kucak kucak kar da yağacak mı?

nasıl örtülecek dökülen al renkler?

bir umut var mı beklenen paketten?

Dr.Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.Org