Etiket arşivi: sıkıntı

Sıkıntı ve Şerlerin Def’i (Kötülüklerden Kurtulmak) İçin Okunabilecek Dualar

Bir Müslüman dua etmeden önce bunları bilmelidir;

Dua, kulun Rabbine yönelip O’ndan yardım dilemesidir.

Dua bir ibadettir.

Nasıl ki, bir çocuk eli yetişemediği bir ihtiyacını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister; yani acizlinin diliyle dua eder ve isteklerini elde eder.

Öyle de, insan bütün canlılar içinde nazik ve nazlı bir çocuğa benzer. Cenab-ı Hakkın dergâhına acziyle ağlamak veya ihtiyacıyla dua etmekle yönelir.

Başa gelen çeşitli sıkıntılar ve belalar, insana aczini ve güçsüzlüğünü hatırlatıp onu Rabbine yönelmeye zorlar, bu bir rahmettir.

Dua bir ibadet olduğuna göre, onun sadece ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılması gerekir. Bunun için insan âcizliğini, yalnızlığını ve çaresizliğini bütün ruhuyla hissedip kendisine yardımcı olacak, korkulardan, endişelerden kurtaracak yegâne zatın Allah olduğunu düşünerek ellerini semaya kaldırmalıdır.

İşte Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nâzırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezelî ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazan daha iyisini verir, bazan da zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Dua bir ibadet olduğuna göre mükâfatı âhirette verilir. İnsanı duaya sevk eden sebepler ise o ibadetin vaktidir.

Meselâ hava kurak gidip yağmursuzluk devam ettiği zamanlarda yağmur duasına çıkılır. Güneşin batması akşam namazının vakti olduğu gibi, kuraklık da o duanın vaktidir. Yoksa o dua yağmuru yağdırmak için değildir. Çünkü o takdirde dua Allah rızası için değil de, sırf yağmurun yağması için edilmiştir. Bundan dolayı da kabule layık olmaz.

İnsan o kadar dua ettiği halde belalar gitmez, hastalıklar geçmez ve netice itibariyle o an için istekler yerine gelmemiş görünür. İnsan, “Duam kabul edilmedi” dememeli, “Duamın vakti bitmedi, daha çok dua etmem gerekir” demelidir.

Dua kulluğun ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam duası ile gösteriyor ki, bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılâı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum.

Dua iki kısımdır:

Birincisi, fiilî dua: Sebeplere teşebbüs etmek fiilî duadır. Çift sürmek gibi. Toprak rahmet hazinesinin kapısı olduğundan çiftçi o kapıyı sabanıyla çalar. Bu dua doğrudan Cenab-ı Hakk’ın isim ve ünvanına yönelmiş olduğundan çoğunlukla kabul olunur.

İkincisi, kavlî dua: Dil ve kalple yapılan dua: İnsanın eli yetişmediği bir kısım ihtiyaçlarını istemesidir. Bunun en mühim tarafı, en güzel meyvesi şudur:

Dua eden adam anlar ki, Birisi var, benim kalbimden geçenleri işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, âcizliğine merhamet eder, fakirliğine medet eder.”

Şerlerin defi için okunması tavsiye edilen dualardan bazıları şunlardır.

  • İnnalillahi ve inna ileyhi raci’un, allahümme ecirni fi musibeti vahluf li hayran minha.” (kuran harfleriyle okunması tavsiye olunur)

Anlamı: Şüphesiz ki bizler, Allah’ın kullarıyız ve (âhirette) dönüşümüz de yalnızca O’nadır. Allah’ım! Başıma gelen mûsibet sebebiyle bana ecir ver ve bana ondan daha hayırlısını bağışla. 

  • Ayrıca *Fatiha Suresi 19 kere okunabilir.
  • Yine Kafirun-İhlas-Felak-Nas beraber çok okuyunuz .

 

  • Tekasür Süre-i Celilesi

Bismillahirrahmânirrahîm.

Elhakümüt tekasür Hatta zürtümülmekabir Kella sevfe ta’lemun Sümme kella sevfe ta’lemu Kella lev ta’lemune ılmel yekıyn Le teravünnelcehıym Sümme leteravünneha aynelyakıyn Sümme le tüs’elünne yevmeizin anin neıym

Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüves-semi’ul alim, duasını üç defa okuyabilirsiniz.

Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri mâ haleka” duası.

Lâ havle velâ kuvvete illa billah-il-aliyyilazim duası

Estagfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüverrahmanürrahim el-hayy-ül-kayyumüllezi la-yemutü ve etubü ileyh Rabbigfir li” 25 kere okunması.

Tavsiye edilen dualardan bir kaçıdır.

Bu duaların asıl harflerinden okunması daha doğru olacaktır.

Allah tesirini halk etsin, niyetlerinizi ve dualarınızı en güzel şekilde kabul etsin.

Amin.

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

Kaynak:
Kuranı Kerim
Risalei Nur külliyatı
sorularlaislamiyet
Veysel Akkaya 
Mumsema
Dualar iksiri

Sıkıntı Strese Ve Dua Üzerine Kısa Notlar

Hastalıklarla vücut direncinin artmasında ki ilişki, musibetler ve sıkıntılarla insanın gelişmesi, olgunlaşması ve huzura kavuşması arasındaki ironik ilişki gibidir. Bilimin geldiği son noktada virüslerin, bakterilerin yani bizim hastalanmamıza neden olan mikropların aslında bağışıklık sistemimizin gelişmesi adına çok faydalı görevler yaptığı şeklindedir. Evet, hastalıklar insanlara eza vermek dışında bağışıklık sistemi güçlendirmeye de yarar. Yani virüsler, bakteriler sadece kişiyi hasta etmek için değil, hastalıklara karşı bağışıklık sistemini güçlendirme görevini de yaparlar. Aynen bunun gibi insanın başına gelen musibetler (virüsler, bakteriler gibi) insana geçici olarak sıkıntı yaşatabilirler ama aynı zamanda bu sıkıntılar sayesinde rikkat, şefkat, merhamet, empati vs. gibi insani duyguların gelişmesinin yanında, bu sıkıntıları veren hakiki mercii tanıma ve ona yönelmeyi de sağlarlar; tabi insan bunun ardında ki hikmeti bilebilirse…

—————————————————————————0—————————————————————————————

Perde arkasındaki hayırları görebilen kişi dua ile isteme makamına ulaşır. İşte tam da bu anlamda dua istemektir ve o belaları, musibetleri veren makamı bilmektir. O yüzden Mevlana: “Hiç bir şey isteyemiyorsan bela iste, belki vereni bulursun” der.

Hadiste denilir ki: “Kula Allah musibet gönderir. Yani bir ok isabet eder. Kul onu anlarsa rahmete dönüşür. Anlamazsa gazap üstüne gazap celbeder.”

—————————————————————————0—————————————————————————————

Günümüz insanının en önemli problemlerinden biri nesnelerde boğulup öz ben’ini yitirmesidir. Bu yitimin önüne geçecek en önemli ilaç ise dua ve ibadetlerdir ve aslında tüm ibadetler kişinin öz beni’ni bulması içindir; yani numuneyi değil aslolanı bulması ve keşfetmesi…

Bazılarımızın rutin olarak yaptığı dualardan birinde geçen ifade gibi; “Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, membalarını göster…”

—————————————————————————0—————————————————————————————

Hayat sonsuzluk filminin ön tanıtımıdır. Kendi hazırladığınız fragmanınız iyi olursa (dünya hayatınız) filminizin galası da (ahiret hayatı) iyi olacaktır; ama her filmde illaki istenilmeyen sahneler, sıkıntılı kareler olduğu gibi hayat serüveninde de aynı karelere sıkça rastlamak mümkündür. Bu sıkıntılı durumları fazla yıpranmadan aşanların sıkça kullandıkları arketiplerden biri: “Bu da geçer ya Hu!” inancıdır.

—————————————————————————0—————————————————————————————

Mutsuzluk değişimin, dönüşümün olmasına izin verememek, yani olana direnmektir. Mutsuzluk geçmişe tutunmaktır. Oysa geçmişe tutunanlar otobanda son sürat araba kullanırken sürekli dikiz aynasına bakarak yol almaya çalışanlar gibidir ve maalesef kaza yapmaları kaçınılmazdır.

Her birimiz hazine üzerinde oturduğunun farkında olmadan dilenen dilenci hikâyesinde ki dilenci gibiyiz. Muazzam yeteneklere, zenginliklere, imkânlara sahip olmamıza rağmen bunların farkında olmadan yaşadığımız için varlık içinde yokluk çekiyor ve mutsuz, huzursuz bir yaşam sürüyoruz. Sonrasında ise bize tüm bu nimetleri verene teşekkür etmek, şükretmek, hamt etmek yerine; Neden bu dünya da fakirlik, zulüm, hastalık, yokluk, kıtlık var? diye isyan ediyoruz.

O halde yapılması gereken; Hz. İsa (as) ın dediği gibi:

Kapıyı çalın açılacaktır. (Namaz)

Dileyin, verilecektir. (Dua)

Ve âlemlere rahmet Peygamberimizin(sav) buyurduğu gibi:  “Şüphesiz dua, başa gelmiş ve gelecek olan şeylere faydalıdır. Onun için ey Allah’ın kulları, duaya sımsıkı sarılın. [Camiü’s Sağir]

Sıkıntılarımıza, dağ başındaki bu çoban kadar sabrediyor muyuz?

Soru sahibi kardeşimiz diyor ki:

Bazen sıkıntı ve musibetlere maruz kalıyor, birtakım rahatsızlıklarla karşılaşıyoruz. Böyle üzüntülü devrelerde sabretmemiz gerekirken, duygularımızı kontrol edemiyor, halimizden şikâyet eder hale de gelebiliyoruz. Yaşlı ninemiz de, ‘Allah razı olmaz halinden şikâyet edenlerden’ diye bizi ikaz ediyor, isterseniz gazetedeki hocanızdan sorun diye de adres gösteriyor. Gerçekten de Rabb’imiz razı olmaz mı maruz kaldığı musibetlerden şikâyet edenlerden? Bu konuda vereceğiniz bilgilerle bizi aydınlatabilir misiniz?

Nasıl bir duygu ve düşünce içinde olmalıyız sıkıntı ve zorluklar karşısında?

***

Konuya maneviyat büyüklerimizin bakışıyla baktığımızda tereddüt etmeden diyebiliriz ki:

– Hayatta eksik olmayan üzüntülü ve sıkıntılı devrelerde duygu ve düşüncelerimizi kontrol etmeli, Rabb’imizin hakkımızdaki takdirlerine gönülden razı olmalı, itiraz ve isyan duygularına benzeyen şikâyetlere asla yönelmemeliyiz. Çünkü biz, Rabb’imizin hakkımızdaki takdirlerine ne kadar razı olursak Rabb’imiz de bizden o kadar razı olmaktadır. Öyle ise Rabb’imizin razı olacağı sabır ve şükür duyguları içinde karşılamalıyız maruz kaldığımız sıkıntı ve musibetleri.

Gazali Hazretleri’nin İhya’sında verdiği şu misal, bu konuda bizi düşündürmelidir:

Rivayete göre Hz. Musa aleyhisselam Tur’daki münacatında; “Rabb’im Sen kullarından ne zaman razı olursun?” diye sormuş. Rabb’imiz de şöyle cevap vermiş:

– Kullarım benden ne zaman razı olurlarsa, ben de onlardan o zaman razı olurum!.

Demek ki Rabb’imizin takdir buyurduğu sıkıntı ve zorlukları sabır ve şükür duyguları içinde rıza ile karşılamalı, asla şikâyetçi duruma girmemeliyiz. Çünkü hayatta eksik olmayan sıkıntı ve musibetler, bizim kulluk imtihanımızdır. İmtihanı kazanmak ise sabırla, şükürle, rıza ile mümkün olur. Şikâyetle, itirazla değil.

Bu sebeple Hz. Ömer Efendimiz der ki:

– İster bollukta olsun isterse darlıkta Rabb’imin hakkımdaki tüm takdirlerine gönülden razı olurum. Bolluk verince memnun olup darlık verince şikâyete yönelmek gibi bir yanlıştan da yine Rabb’imin korumasına sığınırım.

İslam büyüklerinden Fudayl bin İyad da sabır ve rıza konusunu şöyle anlatır:

– Kul, Allah’ın verdiği nimetlerden nasıl razı oluyorsa, takdir ettiği musibetlerden de öyle razı olmalı, şikâyete yönelmemelidir ki, hayat boyu eksik olmayan sıkıntılara karşı sabır imtihanını kazanmış olsun.

Sıkıntılara sabır ve rıza konusunda en ibretli misali Gazali Hazretleri, dağdaki çoban örneğiyle vermektedir bizlere. Rivayete göre gece-gündüz ibadetle meşgul olan büyüklerden bir zata, gece rüyasında cennetteki komşusu gösterilir. Bakar ki dağda koyunlarını otlatan bir çoban cennetteki komşusu. Merak edip gündüz çobanı görmeye gider. Cennette kendisine komşu yapan amelini öğrenmek ister. Ancak çobanda farklı bir hal göremez de sorar:

– Üç gündür incelediğim halde sende farklı bir özellik göremedim. Acaba bilmediğim gizli bir halin mi var, der? Çoban şöyle cevap verir:

– Benim farklı bir amelim yoktur. Ancak şöyle küçük bir halim var diyerek sıkıntı ve zorluklara karşı gösterdiği sabır ve tahammül tavrını anlatır:

– Ben der, bolluk verdiğinde Rabb’imden nasıl razı olursam, darlık verdiğinde de öyle razı olurum. Hatta hastalık verse sıhhat istemem, fakirlik verse zenginlik talep etmem. Neyi layık görüyorsa onu ben de uygun bulur gönülden razı olurum, asla şikâyete yönelmem!.

Misafir zat dudaklarını ısırarak bağırır:

– Sen buna küçük amel mi diyorsun? der. Buna Rabb’imizden gelen “kazaya rıza hali” derler. Böyle kazaya rıza duygusuna sahip olan insanlardan Rabb’imiz o kadar razı olur ki, onu cennetine layık kul olarak kabul eder. Şimdi anladım Rabb’im dağ başındaki bir çobanı neden cennetliklere komşu olmaya layık gördüğünü!. Yani ‘kazaya rıza’ halini!.

– Ne dersiniz, bu örnekler bizlere bir şeyler söylemiş oluyor mu? Biz de dağ başındaki bu çoban kadar sabır ve rıza duygusuna sahip miyiz, bir düşünsek mi?

Ahmed Şahin / Zaman

Can Sıkıntısı..

Amerikan pop müziğinin tanınmış solistlerinden Mariah Carey, eşinden ayrılınca bunalıma girdi, hastanelerde yattı, psikolojik tedaviler gördü, halen doktor nezaretinde çalışmalarına devam etmektedir.

Sahneye çıkmak, şarkılar söyleyip oynamak, alkışlanmak bir solistin yarım saatini alır. Gelmek, gitmek derken iki saat böyle geçsin, peki yirmi iki saat ne yapacak? İnsan “canım sıkılıyor” dediği anda kuyuya düşmüştür.

Canı sıkılan insan her şeyden evvel işsizdir. Bu dünyada her insan için pek çok iş var; fakat bir insan sevdiği işi yapar, sevmediğini yapmazsa boşta kalır. Bir de tembelse can sıkıntısı arttıkça artar. Bu halden kurtulmak için içki, kumar, uyuşturucu gündeme gelir; işte bunlar Mariah Carey gibi genç bir kızı hastane köşelerine atar. Carey’nin serveti, evi, arabası var. Her şeyi olmak da felaket! İnsan bir şeyler almak için çalışacak, aldığı şeyden sevinecek ki hayatın tadı çıksın.

Hollywood’un gözde artistlerinden yirmi yedi yaşındaki Gwyneth Paltrow da psikolojik tedavi görüyormuş. Bir artist film çalışmaları yapar, halden hale girer, sonra? Artistler hep başkasının hayatını yaşar, kendi hayatını yaşamaya vakit bulamaz. Peki “kendi hayatı ne?” Bu sorunun da cevabı bulunamadı. Modern dünyada “Herkes kendi hayatını yaşamalıdır” dendi, pek çok insan tahtakurusu gibi yaşadı. Paltrow, iki defa nişanlanmış, gönlünü eğlendirecek birisini bulamayınca, onun da canı sıkılmış, o da boşluğa düşmüş, hayatının civataları sökülünce soluğu psikiyatride almış.

İçki evvela insanı uçurur; fakat bu uçuşta paraşüt yoktur. Öyle düşer ki en yakını da ondan uzaklaşmak zorunda kalır, yine can sıkıntısı…

Haberlerden öğrendiğimize göre Pearl Harbor filminin başarılı oyuncusu Ben Affleck de alkol tedavisi görüyormuş. Tedavi görmeden evvel alkol uçurumuna yuvarlanan pek çok sarhoşu gördü, peki kendisi neden aynı yolu seçti?

Eğer insanlar kendini yönetecek olgunlukta dünyaya gelselerdi o zaman dine, eğitime, alime gerek yoktu. İçki, kumar, fuhuş öyle bir mıknatıstır ki her insanı kendine çeker. Bunun karşısında öyle bir eğitim, öyle bir iman olmalı ki, insanı kendine çekerken onu her türlü felaketten kurtarıp her türlü saadete sevk etsin. Felaketin maddi boyutları ölçülür, saadet ise insanın iç dünyasındadır, onu yaşıyan bilir.

Hıristiyan ülkeler kalkınmış; fert başına düşen milli gelir bizdekinin on misli. Her işsize hatta çalışmak istemeyene de geçineceği kadar para ödenir. Sosyal devletler, ferdi parasızlıktan kurtarmış can sıkıntısından kurtaramamış. Eğlenceler günün her saatini doldurmuyor; ilim, ibadet hiç arama, bu insan ne yapacak? Böylece gelişmiş ülkelerde içki yaygın. İçki beraberinde öyle şeyler getiriyor ve öyle bir hayat tarzı ortaya çıkıyor ki insan paçavradan farksız.

Müslümanlar, İslam’ın kurtarıcı vasfını ortaya koyabilseler, insanlık bu dini seve seve kabul eder. Ne yazık ki pek çok Müslüman’ın da canı sıkılıyor.

Silahların öldürdüğü insanlardan daha fazlası haram bataklığında perişandır.

Hekimoğlu İsmail

Bir Sıkıntı Bin Hayır Kapısı Açar!

Sual: “Çok dertlerim var. Bazen altında ezilecek gibi oluyorum. Bana bir tesellî var mı? Bu sıkıntılarımın benim için hayır ciheti var mı?”

Dünyanın hiçbir derdi bizi yıldırmamalı. Çünkü biz mü’miniz; Allah’a inanıyoruz, güveniyoruz, itimad ediyoruz. Îmânımız bize öyle bir ümit ve ricâ kapısı açıyor ki, aslında yüz bin dünya derdi de gelse yine hafif kalır, yine çekilir cinsten olur.

Fakat biz şüphesiz, dertten ve belâdan Allah’a sığınıyoruz, sığınmalıyız. Çünkü Allah’a sığınmak bir ibâdettir.

Cenâb-ı Hak bütün canlıların, bütün hayvanâtın, bütün mahlûkatın, bütün kullarının yegâne umududur. Herkes, her derdinde, her kederinde, her ıztırabında yalnız Cenâb-ı Allah’a sığınır, yalnız Cenâb-ı Allah’tan ümit eder. Umutların tükendiği her noktada, Allah’ın rahmet ve umut kapısı hep açıktır. Emîn olmalıyız ki, Allah Kendisine ilticâ edenlere şefkatle ve merhametle yardım eder. Mü’min, bütün kapılar yüzüne kapansa da, yalnız Allah’tan ummaya devam eder, Allah’tan umudunu hiçbir zaman kesmez.

Şu âyetlerdeki ümit bize yetmez mi?

* “De ki: ‘Rabbine kavuşmayı uman kimse, salih amel işlesin. Rabbine kullukta hiç şirk koşmasın.’” 1 “Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever. Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? O halde Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.” 2

Acziyetini bilen bir kulun Allah’a tevekkül edeceğinden eşsiz bir tesellî bulacağını beyan eden Bedîüzzaman, Fâtihâ Sûresindeki “Nestaîn” 3 kelimesinin tevekkül mânâsını içerdiğini, bu mukaddes kelimenin dertli kullara tesellî verdiğini ve Allah’ın recâ ve ümit kapısını her an açık tuttuğunu kaydeder.4

Bediüzzaman Saîd Nursî’ye göre, celâlî ve cemâlî isimler vicdana tecellî edince ümit ve korku hâsıl olur.5 Allah’ın emrine muhatap olan insanlar, korku ve ümit ortasında bulunmalıdırlar. Takvâyı umarak Rabbine ibâdet etmesi gereken insan, ibâdetini hiçbir şekilde yeterli saymamalı, ibâdetine itimat etmemeli, dâimâ ibâdetinin artmasına çalışmalıdır.6 Ümidin kaynağı hiç şüphesiz îmandır. Îman, dünya ve âhireti, nimetlerle süslenmiş iki sofra olarak insanın önüne sürer. Îmân nimetini bize ihsan eden Rabbimiz, ümit bakımından bize elbette kâfidir, yeterlidir.7

Recânın ve umudun cemâlî bir tecellî olduğunu8 kaydeden Üstad Bediüzzaman, Cenâb-ı Hakk’ın, tesellî isteyen kullarının dâima refîki, en yakın arkadaşı ve en sâdık dostu olduğunu, recâ ve umut makamı mâhiyetinde, şefkatini kullarından aslâ esirgemediğini9 beyan eder.

Üstad Hazretlerine göre, mü’min için hiçbir zaman umutsuzluk ve yeis söz konusu değildir.10 Ölüm bile mü’mini ye’se ve ümitsizliğe atamazken, mü’minin başka hangi sebeple ümitsizliğe düşmesi beklenebilir ki?

Zira ölüm yokluk ve umutsuzluk kapısı değildir.11 Mü’min için ölüm, mekân değiştirmekten ibârettir. Kabir ise, karanlıklı bir kuyu ağzı değil, nûrâniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünyâ da bütün ihtişâmıyla, âhirete nisbeten bir zindan hükmündedir. Dünya zindanından Cennet bahçelerine çıkmak, dünya hayatının rahatsız edici dağdağalarından rahat âlemine ve ruhların uçtuğu meydana geçmek ve mahlukâtın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp Rahmân’ın huzuruna gitmek bin can ile arzû edilir bir seyahattir ve eşsiz bir saadettir.12

Cenâb-ı Hak ölüm esnasında bu can ve ten mülkünü bizden, bizim için muhafaza etmek üzere alacak, fakat sonra tekrar geri iâde edecek ve fiyat olarak da—inşâallah—Cenneti ihsan edecektir.13

O halde Allah’a dayanmalıyız, Allah’a sığınmalıyız, Allah’a duâ etmeliyiz. Dünyanın hangi sıkıntısı olursa olsun; bilmeliyiz ki, bir kapıyı kapayan Rabbimiz, bize sayısız kapı açmaya kâdirdir. Ve yine bilmeliyiz ki, sabrettiğimiz ve Allah’tan ümidimizi eksik etmediğimiz takdirde, her sıkıntının perde arkası mutlak hayırdır, mutlak sevaptır, Allah’ın rızâsıdır ve her sıkıntı aslında birer âhiret azığı teşkil etmektedir.

DUÂ

Ey Dâfi’ü Kerîm! Zorluklarımızı kolaylıklara, darlıklarımızı genişliklere, korkularımızı umutlara, dertlerimizi devâlara, musîbetlerimizi rahmetlere, hastalıklarımızı âfiyetlere, seyyiâtımızı hasenata tebdil eyle!

Aczimizi kudretine, zaafımızı kuvvetine, fakrımızı gınana şefaatçi kıl! Bizi emrettiğin gibi dosdoğru istikametten ayırma! Âmin!

Süleyman Kösmene

www.saidnursi.de

Dipnotlar:

1- Kehf Sûresi: 110. 2- Âl-i İmrân Sûresi: 159, 160. 3- Fâtiha Sûresi: 5. 4- İşârâtü’l-İ’câz, s. 32. 5- A.g.e., s. 66. 6- A.g.e., s. 154. 7- Şuâlar, s. 85. 8- İşârâtü’l-İ’câz, s. 66. 9- A.g.e., s. 32. 10- Sözler, s. 580. 11- Mektûbât, s. 13. 12- Sözler, s. 187. 13- A.g.e., s. 31.