Etiket arşivi: Suffa Vakfı

BAY-DER Arıtma Tesisleri

Cumartesi sabahı bir ağabeyimin davetiyle, gitmeden önce varlığından bile haberdar olmadığım bir derneğin programına katıldım. İyi ki de katılmışım.

Kuruluşundan bu yana yakından tanıdığımız Suffa Vakfı’nın şemsiyesi altında bir hizmet şekli olarak başlayan Bağımsız Yaşam Projesi, 2013 yılında Bağımsız Yaşam Derneği (BAY-DER) ismi ile derneğe dönüşmüş.
İlk yola çıktıkları günden bugüne kadar da iki yüzden fazla kardeşimize ulaşmayı başarmışlar.

Peki, ne yapıyormuş bu Bağımsız Yaşam Derneği ya da kısaca BAY-DER?

Adından da anlaşılacağı üzere; “Bağımlıların” arınıp “Bağımsız” bir “Yaşama” kavuşabilmeleri için onlara yol gösteriyor.

Fakat bunu yaparken, sahip oldukları iki özellikleri var ki, onları benzerlerinden ayırıyor:

Öncelikle bu işi ilâç kullanmadan yapıyorlar. Programda dinlediğimiz “Bağımsızların” çoğu, hayatlarının on yıldan uzun bir kısmını “Bağımlı” olarak yaşamışlar. Bu süre içinde onlarca defa hastaneye yatırılmışlar, defalarca ilaç tedavileri uygulanmış, çipler takılmış, fakat maalesef sonuç alınamamış bu gençlerde.

BAY-DER ise ilaç kullanmak yerine, “Bağımlının” maddeyi bırakıp bu tarafı tercih edebilmesi için, temiz tarafta kendisine o maddeden daha fazla ilgisini çekecek bir şeyler sunmak gerektiği düşüncesiyle, “Bağımsızlığını” daha önce kazanmış kişiler –ki onlara Ex-user deniyormuş– ve psikolojik danışmanların eşliğinde bir ruhsal arındırma programı uyguluyor. İlave olarak da gençlere manevi destek sağlayan uzmanlar mevcut.

Bu arındırma sisteminden yüksek verim alabilmelerini, ilgilenme süresine bağlıyorlar. Her bir vakayı en az üç ay yakından izliyorlar. Diğer kurumlarda yoğunluk nedeniyle hastalar bir hafta on gün içerisinde bırakılmak zorunda kalıyorlarmış.

Zaten gördüğüm kadarıyla yoğunluk bu mücadelede başarılı olamamanın en büyük sebebi. Bir bağımsız kardeşimiz de bunu dile getirdi sahnede. “Zaten bırakmayı isteyecek duruma gelmek kolay bir şey değil!” dedi o kardeşimiz ve devam etti “Temizlenmeye karar verip ilgili kuruluşu aradığımız zaman da bize altı ay sonraya randevu veriyorlar. Ama altı ay sonra artık aynı istekte olmuyorsunuz ki…”

BAY-DER dekilerin en önemli ikinci özellikleri ise bu iş için hastadan veya ailesinden hiçbir ödeme almamalarıdır. Bu da hastaların onlara, dolayısıyla da onların hastalara ulaşmasını oldukça kolaylaştırıyor.

Katıldığım programda bağımsızlığını kazanmış kardeşlerimiz ve aileleri konuştu sırayla. Aileleri dediysem de çoğunlukla anneleri. Fakat en çarpıcı konuşmayı bir baba yaptı. Çıktı sahneye aldı eline mikrofonu, bir bize baktı, bir oğluna baktı ve sarılıp oğluna hüngür hüngür ağladı. En sonunda da “Bu ağlamam üzüntüden değil!” diyebildi zorlukla ve indiler sahneden. Zaten program boyunca o yumruk gırtlağımızdan hiç eksik olmadı ki!

Konuşmalar elbette çok etkileyiciydi. Fakat bazı notlar aldım yine de sözler arasından cımbızla. Meselâ 2016 yılında, Türkiye’de uyuşturucudan ölenlerin sayısı terörden ölenlerin sayısından daha fazlaymış. Bunca terör olaylarına rağmen…

Yine bu işin önemli bir yerinde bulunan, psikoloji eğitimi almış bir bağımsız kardeşimiz küçük yaşlardaki yeme bozukluklarının bu pisliğe zemin hazırladığını tespit etmiş.

Çok enteresan bir durumu da paylaştı kardeşlerimiz bizimle. Sokakta kalan bağımlıların ilk gittikleri yerler camiler oluyormuş. Bu nedenle dernek olarak imam ve müezzinlerle özel olarak ilgileniyor, onları bilgilendirmek için ayrıca çaba sarf ediyorlarmış.

Başka bir ilginç tespit de, bağımlılığın torbacılar eliyle değil arkadaşlar eliyle yayıldığıydı. Buradan gençlerde arkadaş seçiminin ne kadar önemli olduğu çıkıyor ortaya.

Dikkatimi çeken bir başka nokta ise her türlü hayat tarzından ailelerin çocuklarının bu illete bulaşmış olmasıydı. Bizim hayat tarzımız buna müsait değil, bize bulaşmaz diye bir şey yok! Okumuşu da geldi oraya, cahili de, çarşaflısı da, küpelisi de… Farkında olmasak bile tehlike sandığımızdan çok daha yakınımızda.
Hepimizin bilmesi gereken bazı şeyleri dile getirip bitireyim yazımı:

Bağımlılık bir hastalıktır. Tedavi edilmelidir. Fakat bu tedavi bağımlıların tek başına başarabilecekleri bir şey değildir. Toplum olarak bu kardeşlerimizin tedavisi için seferber olmalıyız. Oradaki bir annenin söylediği gibi, herkes bu çocuklar için “onun yerinde benim çocuğum da olabilirdi” düşüncesiyle hareket etmedikçe çözüm zor.

Bağımlılık bulaşıcı bir hastalıktır. Arkadaş eliyle bir virüs gibi topluma yayılır. Konuşmacılardan bir tanesi en az yüz kişiyi bu illete başlattığını söyledi programda. Diğerleri rakam vermediği için bilmiyorum.

Bağımlılık kronik bir hastalıktır. Bağımlılıktan kurtulan kişi ölene kadar, zaman zaman vücudu tarafından o maddeye yönlendirilir. Bu yüzden olayın öncelikle kafada bitmesi ve öyle kalması çok önemlidir. Ayrıca düzenli, sağlıklı bir aile ve çevre de bu mücadelede bağımsızın en önemli yardımcıları ve destekleridir.

Bağımsızlığını kazanmış bir kişi için, bağımlılıktan kurtulma mücadelesi veren kardeşlerine kılavuzluk ve destek olma davası, tekrar eskiye dönmeme yolunda önemli bir imkân sağlar.

Bu konuda hepimize görev düşüyor. En azından kendimizi ve çevremizdekileri koruma yolunda bilinçlenmemiz lâzım. En küçük bir gayreti küçük görmemeliyiz. Orman yangınını başlatan kıvılcım gibi hızla yayılarak büyüyor bu illet. Kıvılcımken söndürmek en kolayı… Yukarıda, bir kişinin en az yüz kişiyi bu illete bulaştırdığını söylemiştim. O kardeşimizi en başta kurtarabilseydik, hasta ettiği yüz kişi ve onların da hasta ettiği pek çokları belki hiç bu pisliğe bulaşmayacaktı. Alınan neticelere bu gözle bakmak gerek.

Son olarak orada verdikleri dernek broşüründen bir sayfayı sizlerle paylaşmak istiyorum.  Pek çok vakada başlangıç noktası olan sigara ile ilgili birkaç not düşmüşler bu sayfada. Fotoğraftan sonra da web ve sosyal medya bilgilerini vereceğim. İhtiyaç duyan bu bilgilerle kendilerine ulaşabilir.

Muhiddin Yenigün

 


BAYDER

web: http://bayder.com.tr

10 Aralık Cumartesi Akşamı Tezgahlanan İhanet Üzerine: Lanetliyoruz.

Hainleri biliyoruz.
Gayelerini anlıyoruz.
Milletimiz ve devletimiz ile el ele, maksat ve gayemize yürüyoruz.
Engel olamayacaklar.
İnayeti İlahiye ile başaracağız.
Bizi bu kutsal dava ve yürüyüşümüzde durduramayacaklar. Ali maksatlar ve büyük gayeler; büyük bedellerle nasip olur. Zahmet ve meşakkat, ızdırap ve çile; alamet-i makbuliyettir. Zira ülkemizi; top yekün bir millet olarak iç ve dış kuşatmalardan kurtarıyoruz. Güzel, hayırlı ve doğru yoldayız. Devletimizin ve hükümetimizin; bu kutsal istiklal ve istikbal mücadelesinde son nefesimize kadar bir kuvvet-üzzahr olarak arkasındayız. Türkiye bize mezar olmadan, iç ve dış düşmanlara ve ihanet şebekelerine gülzar olamaz. Milletimizin ve devletimizin; ipi göğüslemeye ramak kaldığı bu zamanda, ihanetlerini daha acımasız bir şekilde yapacaklardır.
Bir numaralı akıl hocaları olan iblis ve şeytanın adeti icabı, mertçe değil namertçe karşımıza çıkmaları fazla devam etmeyecektir.
Yüzlerindeki maskeler düştü. İç ve dış tezgahlar ortaya çıktı. Bir dert görünürse devası asandır. Zulümlerinin ve ihanetlerinin son oyunlarını sergiliyorlar. Biraz daha canımız yanabilir. Ama aydınlığa ve kurtuluşa çıkmamızı engelleyemeyeceklerdir. Çünkü murad-ı ilahi böyle takdir etmiştir. Allah(cc) nurunu tamamlayacaktır. Bu nurun tamamlanmasında, bu millet mazide olduğu gibi yine bu davanın piştarı, öncüsü ve rehberi olacaktır. Kaderle çarpışılmaz.
İlahi muradla mücadele edilmez. Bu şekilde davrananlar başlarını örse vurarak parçalanmaktan kurtulamayacaklardır. Emareler görünüyor, müsterih olalım. Bu şuurla, bu idrakle hareket edelim. Birliğimize, dirliğimize ve milletçe uhuvvetimize zarar verecek ve bizleri ihtilaf ve tefrikaya atacak hiç bir meseleye, malzemeye ve tezgaha alet olmayalım. Bizler içeride vahdet ve uhuvvetimizi muhafaza edersek, hariç ve dış mihraklar bir halt edemeyeceklerdir.
Bu vesile ile dün akşam vukua gelen o menfur ve lanetli hadisede; şehadet mertebesine yürüyen canlarımıza Allah(cc)’tan rahmet diliyoruz.
Yaralılarımıza acilen şifalar temenni ediyoruz ve milletimizin top yekün başı sağolsun diyoruz.
Suffa Vakfı olarak; bütün vatandaşlarımızı ve sivil toplum örgütlerini, böyle hadisata karşı müteyakkız olmaya ve ihtiyatla hareket etmeye davet ediyoruz.
Ümit var olalım. Şu istikbal inkılabatı içerisinde en yüksek gür sada İnşallah İslam’ın ve O’na hizmet edenlerin sadası olacaktır.
Bu gibi cigersuz hadiseler; nasip olacak yüce bir davanın ve büyük bir nimetin mukaddematı ve habercisi mesabesindedir.
Cenab-ı Hak’tan dua ve niyazımız odur ki; bize daha pahalıya satmasın, daha fazla bedeller ödetmesin. Camiamızdan istirhamımız ise; mevlid gecesini idrak edeceğimiz bu günde; ülkemizin ikbal ve istikbali için kendilerini feda eden şehitlerimize ve hastane köşelerinde sıkıntı çeken hastalarımıza maddi ve manevi anlamda azami mertebede kendilerine terettüb edeni ifa etmeleridir.
Hepimizin başı sağolsun.

Suffa Vakfı İcra Heyeti

Suffa Vakfı: Son Hadiselere Bakış Açımız

İç ve dış mihraklar, hasım ve düşmanlarımız ittifak ederek; tarih boyu bu millete ve Anadolu insanına reva gördükleri zulmü, cinayeti ve ihaneti, bu defa da paralel terör örgütünü kullanarak, alçak ve sinsi planlarını bir daha devreye sokmuşlardır.
Vatanımızın, ülkemizin ve milletimizin birliğine ve dirliğine kastetmek, maddi ve manevi anlamda terakki edip ayağa kalkmasını engellemek için, bütün imkanlarını seferber etmişlerdir.
Fakat bu planları; Allah’ın(cc) inayeti, milletin feraseti ve Cumhurbaşkanımızın dirayeti sayesinde akamete uğrayarak, bu darbe teşebbüsü en az zayiat ile şimdilik durdurulmuştur.
Bu; tehlikenin tamamen bittiği ve ortadan kalktığı anlamına gelmez. Zira büyük nimetler, büyük külfetleri de beraberinde getirir.
Ülkemizin; ayağa kalkma, İslam aleminin birliğine ve kardeşliğine kuvvet verme, uluslararası arenada varlığını hissettirme hedef ve maksadına matuf adımlar attıkça; bu mukabeleler, operasyonlar ve ihanetler her zaman mukadderdir ve beklenmelidir.
Bu mevzuda, topyekun bir millet olarak; uyanık olmaya, hep birlikte hareket etmeye, devletimizin ve hükümetimizin arkasında durmaya, hürriyet ve istiklalimizi her ne pahasına olursa olsun sahiplenmeye, muhafaza etmeye azami gayret göstermeliyiz.
Bu mücadeleyi verirken; kargaşa, terör ve anarşiye fırsat vermeden, asayişi ihlal edici her türlü hareket ve faaliyetten istinkaf ederek, hukukun doğru işlemesine ve güvenlik birimlerinin işlerini suhuletle ifa etmesine elimizden geldiği kadar destek ve yardımcı olmalıyız.
“Batan geminin lüks kamarası olmaz” kaidesince; vatanımıza, hürriyetimize ve milletimize isabet edecek az bir zarar, kendimize ait hususi faaliyet alanlarımızda ve hizmetlerimizde bomba tesiri yapar. Burada ehemmi mühimme tercih etme mecburiyetindeyiz. Zira “ümmeti, milleti ve toplumu ilgilendiren bir hukuk velev sünnet ve nafileler kabilinden dahi olsa; şahsi feraizden daha ehemmiyetlidir” bir kaide-i mukarreredir.
Şu unutulmamalıdır ki: maddi ve manevi bütün faaliyetlerimiz, menfaatlerimiz, faziletlerimiz, ibadetlerimiz, huzur ve saadetimiz; vatanımızın, bayrağımızın, milletimizin ve istiklalimizin emniyet ve istikrarı sayesindedir.
Ülkemizin müptela olduğu bu musibet ve badirenin atlatılması ve suhuletle halledilebilmesi için fevkalade hal ilan edilmiştir. Bu fevkalade halin uygulanması esnasında, mahiyeti itibariyle bazı sıkıntılar, problemler ve sıradışı muameleler zuhur edebilir.
Bu hususta devletimizin ve hükümetimizin azami hassasiyet göstereceğine, kurunun yanında yaşın da yanmaması için itinalı davranacağına güven ve itimadımız tamdır.
Buna rağmen ülke çapında cereyan eden ve yekvücut milleti ilgilendiren bu operasyon ve yeniden yapılanmada, yüzde yüz adaleti uygulamak ve hakkı ile emniyeti temin etmek sizler de takdir edersiniz ki kolay olmayacaktır.
Bazı nadanlar, naehiller, tarafgirler, menfaat zebunları, şahsi ve özel meselelerini ülkenin meselesi ile karıştıranlar, kin ve haset sahipleri, darbe teşebbüsünde bulunup muvaffak olamayarak canı yananlar, siyasi anlamda ikbal ve istikbal peşinde koşanlar, anarşi ve teröre prim verenler, hassaten ülkemiz üzerinden operasyon yapmaya alışmış fırsat bekleyen düşmanlarımız ve onların istihbarat örgütleri bu zor zamanı ve vetireyi fırsat bilerek; hukuku ve emniyeti iğfal edip asayişi ihlal edeceklerdir. Bu güruh ve mihraklar; sapla samanı birbirine karıştırarak milleti ihtilafa sevk etmeye, devletle vatandaşın arasını açmaya, bazı dernekleri ve vakıfları ihbar ederek hükümet ve idareyle çatışma zemini hazırlamaya, mağdurlar üzerinden operasyon yapmaya gayret göstererek, bu fırsatı ve dumanlı havayı kullanacaklardır.
Hatta, bu haysiyetsiz insanlar ve hainler; sosyal medya üzerinden ifşalar, iftiralar, ihbarlar, yanlış yönlendirmeler, şantaj ve montajlarla müthiş bir dezenformasyon ve bilgi kirliliği alanı oluşturarak, ihanetin bir başka versiyonunu ortaya koymuşlardır.
Bu hususta, camiamıza şunları istirhamla hatırlatmak isteriz:
1 – Ülkemizin, vatanımızın ve milletimizin beka ve istiklali için büyük olaylar ve hadiseler cereyan etmektedir. Büyük hadiselerde ve olaylarda, yalnız kusurları görmek ve göstermek aldatıcıdır. Zira; mahiyeti itibariyle bazı eksikler ve kusurlar olacaktır.
2 – Bilgi kirliliğine ve dezenformasyona sebebiyet veren şahıslara, bilgilere, paylaşımlara haberlere ve kurumlara itibar etmeden, soğukkanlılığımızı muhafaza etmeliyiz. Dezenformasyonu artıracak şekilde, mücadele ve münakaşa ortamından uzak durmalıyız. Bu gibi aldanmış ve aldatılmış şahıslara veya kurumlara karşı fikren mukabele edip cevap vermeliyiz. Ülkenin başını ağrıtacak, asayişi ve emniyeti ihlal edecek ve karıştıracak bilgi ve paylaşımlardan uzak durmalıyız.
3 – Bu kusurların ve yanlışların muvakkat olduğunu düşünerek, meselelere sabır ve temkinle yaklaşmalıyız. Durum ve vaziyeti, o mahallin en etkili ve yetkili resmi kurumlarına ve idarecilerine arz ederek neticeyi beklemeliyiz.
4 – Bir meselede haklılık kifayet etmez. “Faydalılık” da düşünülmelidir. Haklı olan bir adam; hakkını takip ederken, hasmının ve düşmanının işine yarayıp, ekmeğine yağ sürmemelidir. Aksi halde hakkından ve hukukundan feragat etmeyi faziletli bir davranış olarak benimsemelidir.
5 – Gerek şahsımızla ve gerekse de hizmetimizle ilgili olarak; emniyet mensuplarımızın ve devlet idarecilerimizin taleplerine ve isteklerine müspet yaklaşmalıyız. Bu ağır şartlarda, vatanımız ve milletimiz adına vazife ifa eden bu kardeşlerimize yardımcı olmalıyız.
6 – Bu büyük hadisatın içerisinden çıkarken; mahiyeti itibariyle haksız ve yanlış muameleye muhatap olmuş vatandaşlarımız ve kardeşlerimiz varsa, onlar üzerinden maduriyet operasyonu yapmak isteyen mihraklara ve tahrikçilere fırsat vermeyelim. Bu hususta camiamıza tavsiyemiz; müspet hareket etmek, itidal-i demmi muhafaza etmek, bu muamelelere ve yanlışlara “muvakkat” nazarı ile bakmak, devletimize ve emniyet mensuplarımıza güvenmektir. Zira “yanlış hesap Bağdat’tan döner” meşhurdur.
7 – Bu darbe teşebbüsüne kalkışanlar ve bunların dışarıdaki üst akılları; durmayacaklardır. Bir de, ikmal edemedikleri bu teşebbüsün tahriki ile daha tehlikeli ve daha dehşetli kıyama ve hadisata sebebiyet verebilirler. Millet olarak, müteyakkız ve uyanık olmaya devam edeceğiz. Hükümetimizin talimatlarına riayet ederek, vazifemizi azami derecede ifa etmeye çalışacağız.
8 – Çevremize ve etrafımıza, ülkemizin maruz kaldığı meselenin ehemmiyetini ve ciddiyetini nazara vererek gündemi sıcak tutmaya gayret göstereceğiz. Ancak; bu teşebbüsün devam etmeyeceğini, istikbalde güzel günlerin geleceğini müjdeleyerek, ye’sin kırılıp ümidin kuvvetlenmesi için fikri ve manevi anlamda takviyede bulunacağız.
9 – Musibetler ve belalar; hususi ibadetlerin, duaların, ilticaların ve yalvarmaların bir nevi vakitleridir. Bu hususta camiamızın herbir ferdi, kendisine terettüp edenin azamisine gayret göstermelidir. Bu şahs-ı manevi ve bu halet-i ruhiye ile, hükümetimizin ve devletimizin arkasında manen bir kuvvet-üz zahr vazifesi ifa etmelidir.
10 – Camiamızın istikbale yönelik planlanmış ve programlanmış bazı faaliyet ve çalışmaları var ise; ilan edilen olağanüstü hal şartları muvacehesinde tekrar gözden geçirilmelidir. Bu hususta ölçü ve mizan; hükümetimize ve emniyet mensuplarımıza yardımcı ve destek olma gayesine matuf olmalıdır.
11 – Bu son hadisat ve darbe girişiminden sonra herkesin; eşini, işini, dostunu, arkadaşını, meslektaşını, dava arkadaşını top yekün dost ve ahbabını bir daha gözden geçirerek, müteyakkız olmalarını tavsiye ederiz.
Son Hadisat ile İlgili Bazı Mülahazalar:
–          Bu darbeciler, her şeyi planladılar ve programladılar. Fakat müsebbib-ül esbabı unuttular.
–          “Fıtri kuvvet mukavemetsuzdur.” Milletin; hesaba katılmayan bu hamiyetli gücü ve davranışı, bunların bütün mukavemetlerini yıkmıştır.
–          Bu millet, misyonu ve vizyonu itibariyle tarih boyu; ahlak nokta-i nazarından şahıslar bazında, cihat nokta-i nazarından ise kavimler ve milletler bazında vazifelidir. Bu vazife bazen incelse de, kopmamıştır. İşte bu son hadisat, milletimizin o vazifeyi tekrar deruhte edeceğini ispat etmiştir.
–          Bu vatan ve bu Anadolu; cebel-i cudi gibi hıfz ve himaye altındadır. Tarih boyu da böyle olmuştur. Kimsenin istilaya, gücü ve takati kifayet etmeyecektir.
–          Bu milletin; bu vatanda ikametinin tensibi ve takdiri bir tesadüf değil, belki de kaderin bir plan ve programıdır.
Bu plan ve program; istikbale yönelik bazı vazifeler ve gayelere matuftur. Bu son hadise de, bu vazife ve gayelerin tahakkukunun bir miladı ve başlangıcı olacaktır. Yani kahır tecellisi içinde, lütuf tezahür edecektir.
–          Allah(cc); dinini koruyacak ve nurunu tamamlayacaktır. Bu bir ahd-i ilahidir. Bu ahd-i ilahi ve koruma ise; bin yıldan beri bu aziz ve necip milletle tahakkuk etmiştir. Çünkü Cenab-ı Hakk (cc), adetullah ve sünnetullah kaidesine binaen her neticeyi bir sebebe bağlamıştır.
İşte bu nurun tamamlanması ve bu dinin muhafazası mazide olduğu gibi; istikbalde de bu millet ve Anadolu insanının istihdamı ile inşallah tahakkuk edecektir. Bu ulvi ve yüce vazifeden dolayı bu millet, inayet altındadır ve himayetin tasarrufundadır.
–          Muazzez Üstadımız buyuruyor ki: “Acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-asa bir baharda geleceksiniz.” Bizim milletin kış mevsimi geçti, bahara giriyoruz. Bahardan sonra da yaz beklenir. Dolayısıyla biz millet olarak yaza girerken, düşmanlarımız ve hasımlarımız ise kışa giriyorlar. O halde; olaylara ve hadisata, fikret ve ibret gözlüğü ile bakmalıyız.
–          “Yeis; mani-i herkemaldir.” Yeis; Allah(cc)’ın, kudret ve rahmetine itirazdır. Mümin yeisle hemhal olamaz. O halde, imanın keyfiyeti mü’mini ümitlendirmelidir. Bu hakikate binaen, son hadiseye yeisle değil, ümit gözüyle ve nazarıyla bakmalıyız.
–          Cenab-ı Hak; alemi iki manevi sistemle idare eder. Bu, ya celalidir veya cemalidir. Gece ve gündüz gibi. İman ve küfür gibi. Cennet ve cehennem gibi. Kış ve yaz gibi. Med ve Cezir gibi. Cazibe ve dafia gibi. Kabz ve bast gibi. Havf ve reca gibi.
Yani; sistem bir mekik gibi çalışıyor. Cemal, bizzat sevilir. Celal dolayısıyla sevilir Ve cemali ikmal eder. Cemal tecelliyatı bizi sevindirir. Celal tecelliyatı ise, bizi üzer ve canımızı yakar. Fakat; celalin ilcaatından olan hadisat, belki de cemalin tecelliyatından daha müessir, daha faydalı, daha mükemmel neticeler verebilir. Çünkü; “cemalin gözünce celal, ne kadar cemildir” sözü meşhurdur. O halde, bu son olay ve darbe teşebbüsü, biraz canımızı yaksa da neticesi itibariyle inşallah hayra tebdil edilecektir.
–          Hadisat ve olaylar turnusol kağıdı gibi; insanların mahiyetlerini deşifre eder, ortaya çıkarır. Çünkü insanlar; yaptıklarında değil, yapamadıklarında gizlidirler. İnsanlar; söylediklerinde değil, söyleyemediklerinde saklıdırlar. İnsanlar; zahirlerinde değil, batınlarında ve iç dünyalarında hakikaten temessül ederler. İşte; bu anlamda ki hadiseler, inayet-i ilahiye ile herkesin içini dışına, batınını zahirine çevirerek bizi uyandırıyor, ikaz ediyor ve hakikatlerle yüzleştiriyor.
–          Buna mümasil ağır hadiseler ve imtihanlar; bir elek gibidir. Hangimizin bakır, hangimizin demir, hangimizin altın, hangimizin kömür, hangimizin pırlanta, hangimizin kum ve kül olduğunu ortaya koymak için ilahi bir plandır.
–          Milletin ihtiyaç duyduğu, ittifak ve beraberlik ruhu bu hadisatla zuhur etmiştir. Hatta, birbirleri ile mücadele eden siyasiler dahi, asgari müşterekte bir araya gelerek bu menfur darbeyi lanetlemişlerdir. Birlik ve beraberlik ruhuna katkıda bulunmuşlardır. Bu da, ülkemizin ve milletimizin ihtiyaç duyduğu ve özlediği bir hal idi. Böylece zuhur etmiş oldu.
–          Müminde; hırsın, ne kadar tehlikeli olduğu ortaya çıkmıştır. Herkes; Cenab-ı Hak’kın takdir etmiş olduğu imkan nispetinde,  hizmet ve vazife ile muvazzaftır. Hiç kimse haddini aşarak hırs gösterip tekellüflerle üstüne olmayan vazifelere ve hizmetlere talip olmamalıdır.
–          Hiçbir hizmet, hiçbir dava, hiçbir meslek, hiçbir mezhep ve hiçbir tarikat; dinin ve islamın kaide ve kurallarını inciterek veya yok farz ederek muvaffak olamaz.  Zira; meşru gayelere, gayr-i meşru yollarla gidilemez.
–          Sevk ve idare şerik kabul etmez. Bir köyde iki muhtar ve bir vilayette iki vali olamaz. Bir memlekette iki padişah olursa, işler birbirine karışır. Eğer “birden fazla ilah olsaydı alemin nizamı fesada giderdi” ayeti kerimesi de, sevk ve idarede çok önemli bir esası sünnetullah ve adetullah kanunu olarak icbar etmektedir.  Ülkemizde cereyan eden son hadise, bu ikilemin ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koymuştur.
–          Hakkı dava eden, İslamiyete hizmet ifa etmek isteyen ne kadar cemiyet, cemaat, vakıf ve dernek varsa; herkes hizmet alanının konumu içerisinde cevelan etmelidir. Bu anlamdaki cemiyet ve cemaatlere iki alan yasaklanmıştır. Tarih boyu, bu iki yasağa uyulmaya çalışılmış ve gayret gösterilmiştir. Aksi hareket edenler ise; büyük bedeller ödemişlerdir. Bu yasak alanların biri ticarettir, diğeri siyasettir. Ticaret yapmak isteyenler, şirket adı altında yapmalıdırlar. Siyaset yapmak isteyenler ise; parti vasfı ve sıfatı içerisinde yapabilirler. Dolayısıyla; Üç mühendis bir araya gelerek, bir sağlık kabini açamayacağı gibi; hak ve hizmet dava eden cemaatler, cemiyetler, tarikatlar, dernek ve vakıflar da bu sıfat ve isimlerle ticaret yapamazlar ve siyasete müdahil olamazlar. Zira; riyakarlık olur.
–          İfrat da tefrit de muzırdır. Fakat; ifrat tefriti doğurduğundan daha ziyade zararlıdır. Muhabbette ve korkuda ifrat; mabudları, aliheleri ve şirkleri zuhur ettirir. Bu yanlışlıklar ve hatalarda; mahiyeti itibariyle tefrit canibini üreterek mücadele zeminini hazırlar ve nifakın tohumları ekilir. O halde; muhabbet ve korkuda şeriatın muvazenesini muhafaza etmek bir zarurettir. Çünkü; “hiç kimse layuhti değildir.”
–          Muazzez Üstadımız Hutbe-i Şamiyenin başında ki bir haşiyede: “Hicri 1371 de fecri sadık çıkacak. Eğer bu, fecri kazip dahi olsa 30-40 sene sonra fecri sadıkı göreceksiniz” buyurmaktadır. 1371, miladi 1951’dir. 1951’de Rahmetli Menderes’in iktidarı ile millet maddi ve manevi nefes almıştır. 1960’da ihtilal ile bu fecir geriye dönmüştür ve fecri kazip olmuştur. 30-40 sene sonra diye ifade edilen 1981’den sonra ki gelişmeler, İnşallah batmayacak ve uzun ömürlü bir fecrin doğacağına alamet ve işarettir. 1981’e 40 sene daha ilave edersek 2021 eder ki; İnşallah Türkiye’nin şaha kalktığı, belki de İslam aleminin önderliğini ve liderliğini yapma ve ifa etme zamanına denk gelmiş olur.
–          Biz de; “üç nur”un birbiri arkası inkişaf edeceği Üstadımız tarafından müjdelenmiştir. Bunun ilki imandır. Bu milletin efradının kahir ekseriyetinin hakaik-i imaniye ile kemal noktaya gelmesidir. İkincisi şeriattır ki; İslam aleminin ittihad-ı İslam adı altında birlik ve beraberliğidir. Üçüncüsü hayattır ki; hakiki İseviliğin zuhuru ile Hristiyanlığın tasaffi etmesidir. Bu üçünün zuhur etmesi ile, kıyametten evvel kısa bir süre dahi olsa Allah(cc) nurunu tamamlayarak, insanlık huzur ve adaletli bir dönemi yaşayacaktır.
NOT: Elimizde istikbalimizin; emniyet, huzur ve selameti hususunda sağlam ve muhkem olarak, maddi ve manevi bu kadar delil ve bürhanlar varken; geçici olan muvakkat arızalarla hadisata yeis ve ümitsizlikle bakmak doğru değildir.
Kaderin de bir planı vardır. O plan da, Allah(cc)’ın nurunu ikmal etmesidir. Kafirler ve onların safında olanlar istemeseler de… Vesselam
Kaynak : Risale Ajans

Kenya Kitap Fuarı ve Risale-i Nur Bayramı 2012

Esselamun Aleykum Verrahmetullahi ve berakatuhu biadedi zerratil kainati ve murekkebatiha…

Mayıs 2011 yılından bu zamana kadar inayet-i ilahiye ve dua-yı kabul-u şahs-ı maneviye ile zuhura gelen hizmet ve hadiselerden açıklayacağız

2011 Ramazan ayında Nairobi de bir iftar programı ve iki saat kadar süren Risale-i Nur’dan dersler ve Üstad ve Risalelerin takdimi yapılarak ilk defa bu üniversitede Müslüman Hristiyan beraber üniversite öğrencilerine Nurların ilk ilanatı yapıldı. Ve yine Ramazan ayında iftar ve erzak yardımları vesilesiyle gittiğimiz Garissa eyaletinde oranın en büyük lisesi, ortaöğretim ve yetimhanesine sahip Young Müslim Association(Genç Müslümanlar Derneği) sahipleri ve idarecileriyle tanışıp Risale-i Nurları takdim ettik. Tevafuku latifedendir ki 25 sene evvel Türkiye’den bu okula birkaç Risale gönderilmiş ve kimin gönderdiği bilinmiyor. Fakat herhalde o risaleler tohum olmuş ki Mersin ilinin Kenya Bahçesinde binlerle Risale-i Nur ağaç ve meyveleriyle netice vermiş ve veriyor inşallah.

RİSALE FM

Bu okul ve yetimhanenin sahibi olan Şeyh Muti Resul Efendi. Medine de üniversite yıllarında Risalelerle tanışmış ve Urduca ve Arapça lisanıyla okumuş ve tam bir Osmanlı ve Bediüzzaman hayranı. Ne vakit kendisini ziyarete gitsek mutlaka Üstad’dan ve Risalelerden bahseder, tatlı sohbetler eder.

Ve yine bu eyalette ismi Risale FM olan yerli ve Müslüman bir radyo kanalı var. Bu Risale FM radyosunun açılış tarihi Mersin ilinin Kenya’ya açtığı Risale-i Nur dershanesinin tarihine tevafuk ediyor. Bu radyoda İngilizce Risale-i Nur dersleri, cevşen ve hizb-ul hakaik evradları verilmektedir. 2012 Mart ayında Filipinlerden gelen Muhammed Rıza Ağabey bu radyoda canlı olarak Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman’ın tanıtımını yapmıştır ve yine bu ayda Muhammed Rıza Ağabey Nairobi Üniversitesinde de Kenya International Risale-i Nur Symposium organizasyonunda konuşmacı olarak Hristiyan ve Müslüman öğrencilerine bunun yanı sıra Papazların da katıldığı sempozyumda büyük bir dinleyici kitlesine Risale-i Nurlardan Inter Faith Dialogue konulu mevzuda gayet müessir bir konuşma yaptı.

Uluslararası Bediüzzaman Sempozyum zincirinin bir halkası da Kenya da yapılmış oldu. Sempozyum sonunda bila istisna Hristiyan din görevlileri de dâhil hepsinin İslamiyet hakkındaki kanaatleri tamamen değişti ve İslamiyet’in sulh ve selamet dini ve Peygamber Efendimizin bir şefkat peygamberi olduğunu tamamen kabul ve ikrar ettiler.

MÜSLÜMAN OLANLAR DEVAMLI ARTIYOR

Bu seneki Ramazan Ayının kudsiyetinden ve umum Alem-i İslamiyet’in yaptığı dua-yı umumiyeden gelen feyizden olsa gerektir ki Hristiyan aleminin kalpleri İslamiyet’e meyletmeye başladı. Dershanemize gelen iki üniversiteli talebelerden ikiside İslamiyet’i iyice düşündüklerini ve kabul etmeye yaklaştıklarını söylediler. İsimleri aynı olan yani; Joseph(Cozef) olan bu iki üniversiteli bu Ramazan ayında lütfen bizi Yusuf olarak çağırın demeye başladılar. Henüz daha niyet halindeler ama Müslüman olmaları çok yakın bizde dua ediyor bekliyoruz. İnşallah sizlerin şahsı manevisinin kuvvetli dualarıyla hidayet-i ilahiye vuku bulur inşallah.

Bunlar gibi daha nice üniversite talebesi kardeşler İslamiyet’e çok yakınlar. Hatta içlerinde bir yıldan fazladır Risale okuyan ve sohbete gelenler var. Hatta bazı Hristiyan talebeler cep telefonlarına Risaleleri indirmişler ve oradan okuyorlar biz bu hali gördüğümüzde inanın çok şaşkınlık yaşadık, Barekallah dedik. Rabbim tez çabuk hidayet ver diyerek sevinçle dua ettik. O kadar ki kalpleri ve akılları çoktan İslamiyet’e teslim olmuş fakat hissiyat, çevre ve aile baskıları vs. sebeplerden dolayı daha henüz niyet halindeler. İnşallah Nuru hidayet kalplerine ilka olunur da hidayet vuku bulur.

Bunun bir numunesini dershanede geçen yıl ilk Müslüman olan Hamza’nın giderek artan şevk ve gayretiyle daima etrafına Risale-i Nurları anlatmasıyla etkilenip merak edenlerden bir tanesi bu geçen pazar gününde Dershanemizde Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Tevafuk-u latifedendir ki yeni ismi ENVER olan bu kardeşimiz 33 pencereler Risalesini okuduktan sonra aynı günde karar verdi. Bu kardeşle beraber 33 pencereleri okuduktan sonra Müslüman olan üçüncü kardeşimiz.

KİTAP FUARLARI VE DEVLET GÖREVLİLERİ İLE İLİŞKİLER

Hakikaten Kenya Doğu Afrika ülkesinin kültür ve ekonomi merkezi hükmündedir. Eğitim ve okuma-yazma seviyesi gayet yüksek olan bu ülke insanları okumayı ve araştırmayı çok seviyorlar. Kitapçı dükkanları ve kırtasiyelerden hariç kitap satıcılarını sokaklarda, kaldırımlarda kitap tezgahlarını görmek mümkün. Belki de bu yüzdendir ki bu ülkede uluslararası konferanslar seminer ve kitap fuarları organizeleri tertip edilmektedir. Kenya Yayınevleri Derneğinin düzenlediği 15. Nairobi Uluslararası Kitap Fuarına ilk defa bu sene Türkiye’den Sözler Yayınevi ve Çare Derneği adına Risale-i Nur eserleri Kenya okur severlerine takdim ve arz edildi.

Beş gün süren bu kitap fuarı birçok profesör, üniversite öğretim görevlileri, öğretmenleri, üniversite öğrencileri ve bazı siyaset adamları ve bakanlar ziyaret ettiler. İstanbul Suffa Vakfı adına Kenya’dan Türkiye’de üniversite de okutmak için burslu 100 öğrenciyi Türkiye’ye götürmek için buraya gelen Şemseddin Türkan ağabeyin de kitap fuarı zamanına tevafuk etmesi de ayrıca bir inayet-i ilahiye olmuştur. Bu burslu öğrencilerin Kenya’dan olması ve sayı çokluğu burada gayet büyük yankı uyandırdı. Birçok resmi kanallara ve mercilere ulaşmaya vesile oldu. Şemseddin Türkan ağabeyin davetiyle Kenya’ya yeni atanan Türkiye Büyükelçisinin kitap fuarındaki standımızı ziyaret etmesi ve Kenya Milli Eğitim Bakanının standımızı açılış gününün aynı anda iki önemli bürokratın standımızda bulunması çok önemli. Her iki bürokratta 30 dakikaya yakın beraber sohbet ve dinler arası uzlaşma ve beraberlik adına muhavereleri ve Şemseddin abinin her iki bürokrata Risale-i Nur kitaplarını ve Meşhur Türk Lokumlarını hediye etmesi Kenya Basın Camiasında büyük bir ilgiyle izlendi.

Standımızı ziyaret eden bürokratlar, öğrenciler ve eğitim görevlilerinden her biri ziyaretçi defterimize bizim hakkımızda yani Risale-i Nurlar hakkında düşünce ve görüşlerini yazdılar. Bu olay üzerine Kenya’nın büyük yayınevleri bizden kitap satın almak istediler, kitaplarımızı yani Risaleleri merak ettiler okudular. Devlet ve özel üniversitelerden iki üç tanesi Risale-i Nurlardan satın aldılar. Her birisinden onar tane sipariş verdiler. Sizin yeriniz nerede fatura verebilir misiniz diye soru sordular. Bizde inşallah yakında resmi bir yer ve ofis açacağız dedik..

Fuar esnasında standımıza ilgi ve merak epeyce fazla idi. Türkiye’yi ilk defa temsil etmemiz standımızın dekorasyonunun gayet cazibedar olması ki bunda Suffa’dan Uğur abinin kitap dekorasyon ve süsleme sanatında uzman olması ve yaptığı kırk dakikalık bir emek neticesinde öyle güzel oldu ki standımızın önünden geçen insanların yüzde doksanı bakmadan edemedi ve birçoğu fotoğraf çekti ve çektirdi.

Ziyarete gelenlerin ve kitap alanların birçoğu İslamiyet’i, Peygamber Efendimizi ve mucizelerini gayet merak eden ve araştıran şahıslardı. Çoğunun ismini ve adresini aldık ve kontak adreslerini bize verdiler.

RİSALE-İ NUR’LAR İÇİN HAPİSHANLERE ÖZEL İZİN

Bu kitap fuarının birçok menfaatlerinden sadece bir tanesi şu oldu ki; Kenya Kadınlar Hapishanesinde görevli ve hukuk bölümünde okuyan Abdurraşid isminde birisinin standımıza gelip ve sonra dershanemize davet ettikten sonra kendisi bize hapishanede ders yapabilirsiniz hizmet edebilirsiniz diye teklifte bulunması üzerine bizde ertesi gün oraya gittik maksat ve niyetimizi anlattık. Risale-i Nur’ların hapishane hayatına bakan ve teselli mektuplarını içeren muhteviyatlı eserleri takdim ettik. Kenya’nın baş hapishane müdürü olan Abdullah Bandid ismindeki zevat-ı muhterem ki bu zat hem alim, hem radyoda her gün dini program yapan bu zat teklifimizi memnuniyetle kabul etti. Bizi tüm Kenya hapishanelerine rahat gidebilmemiz için özel izin ve belge vereceğine söz verdi.

Aynı zamanda burada Şemseddin abi için mahkûmlara konferans düzenleyeceğiz ki bu yolla birçok kişi hapishanede Müslüman olmuş.

İnşallah belki de, Kenya’da niçin olmasın… Risaleler mahpuslar için tam bir teselli kaynağı.

Bize mümkünse bu Risalelerden tayyarelerle gönderirseniz çok müteşekkir olacağız. Makbul ve müstecap dualarınıza muhtaç,

Kenya Risale-i Nur Talebeleri.

Sri Lankalı Gazeteci Asım Alavi: İslâm Âlemi Bediüzzaman’ın Metoduna Muhtaç

40 ülkeden 100 genç ‘birlik ve barış’ mesajı verdi

Geçtiğimiz Pazar günü, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde okuyan 40 civarında ülkeden 100’e yakın öğrenci “Unity & Peace Platform (Birlik ve Barış Platformu)” çatısı altında İstanbul Boğazı’nda bir yat gezisinde buluştu.

Kültürlerarası Köprü Derneği (ICBA), Rumeli Anadolu ve Balkanlar İlim ve Eğitim Vakfı (RUBA), Hamidiye Kültür ve Eğitim Vakfı, Suffa Vakfı, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı (İİKV), Kültürler Arası Eğitim ve Dostluk Derneği (KADDER), Eddai-Kültür Eğitim Vakfı, Üsküdar Kültür ve Eğitim Vakfı (ÜSKEV) gibi 10 civarında sivil toplum kuruluşunun temsilcilerinin yer aldığı programın takdim ve yöneticiliğini ICBA Yönetim Kurulu Üyesi Zübeyir Tercan yaptı.

İSLÂM YAŞAR: İSTANBUL BOĞAZI RİSÂLE-İ NUR AÇISINDAN DA TARİHî MEKÂN

Uluslar Arası Sivil Toplum Kuruluşları Konseyi Genel Sekreteri Şemsettin Türkan’ın açılış konuşmasıyla başlayan yat gezisinde edebiyatçı-yazar İslâm Yaşar, tur boyunca boğazın iki yakasında yer alan tarihî mekân ve yapılarla ilgili bilgiler verdi. Büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Said Nursî’nin hatıralarının bulunduğu Boğaz’daki Nur menzilleri hakkında da bilgiler veren Yaşar, “İçerisinde bulunduğumuz mekân aynı zamanda Said Nursî ve Risale-i Nur hareketi açısından da tarihî bir mekândır. Etrafı seyrederken bu gözle de bakmanızı arzu ederim” dedi.

Boğaz’ı süsleyen mevsim çiçeklerine değinmeyi ihmal etmeyen Yaşar, İlâhî sanatları da tefekkür etmek gereğine de dikkat çekti.

FARKLI RENKLER, FARKLI DİLLER

Gezi süresi boyunca çeşitli ülkelere mensup öğrenciler mikrofona gelerek kendileri ve ülkeleri hakkında verdikleri kısa bilgilerin yanında, organizasyonun farklı kültür ve renklerin İslâm kardeşliği potasında erimesinin güzel bir örneği olduğuna dikkat çektiler.

Ugandalı Musa Mahad Kato’nun, okuduğu aşr-i şerifte “Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da O′nun âyetlerindendir. Bilgi sahibi olanlar için bunda ibretler vardır. (Rum Sûresi: 22)” meâlindeki âyet-i kerimeyi de tilâvet etmesi ayrı bir duygu atmosferi meydana getirdi.

Filistinli Muhammed’in Peygamberimizle (asm) ilgili bir ilâhi söylemesinin ardından Rusya’dan gelen Almir ve Ugandalı Aman da duygularını paylaştılar.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nden Abdurrahim ise “Hepimizi burada birlik ve barış içerisinde bir araya getiren İslâmdır” diyerek, Müslümanların ne kadar büyük bir nimete sahip olduğuna dikkat çekti.

Son olarak, Unity & Peace Platform Koordinatörü ve Ruba Vakfı Yön. K. Bşk. Yrd. Nurettin Kıray’ın dış ülkelerde gerçekleşen Risale-i Nur hizmetleri ve Risale-i Nur’un farklı dillere tercüme çalışmaları hakkında verdiği bilgilerin ardından katılımcılar topluca hatıra fotoğrafı çektirdiler.

SRİ LANKA THE TREND GAZETESİNDEN ASIM ALAVİ:İslâm âlemi Bediüzzaman’ınmüsbet hareket metoduna muhtaç

Sri Lanka’dan Ekmel’in bir ilâhi okuduğu, Azerbaycanlı Şahin’in ve Kamerunlu Hamza’nın duygu ve düşüncelerini paylaştığı program, yine Sri Lankalı bir gazeteci olan Asım Alavi’nin “Lütfen Bediüzzaman’ın yazdığı Risale-i Nurlardan mutlaka istifade ediniz” mesajıyla devam etti.

Kendisiyle özel olarak da görüştüğümüz Alavi, Risale-i Nur’u birkaç senedir tanıdığını ve bu eserlerle ilgili olarak kendisinin en çok Bediüzzaman’ın İslâm’a hizmet metodu dikkatini çektiğini belirtti. Risale-i Nur’u Sri Lanka’da yaklaşık 80 milyon insanın konuştuğu Tamil diline çevirme çalışmalarını da sürdükdüklerini ve şu ana kadar Küçük Sözler, İhlâs Risalesi, Hutbe-i Şamiye ve Hanımlar Rehberi’ni Tamilce’ye tercüme ettiklerini belirten Alavi, Bediüzzaman Said Nursî’nin “müsbet hareket metodu” üzerine bir kitap yazdığını da belirtti. Sri Lanka’da ‘radikal İslâm’ eğiliminin çokça var olduğunu, Said Nursî’nin müsbet hareket metodu üzerine kitap çalışmasını bu sebeple yaptığını belirten Alavi, “Şu an bütün İslâm âleminin Said Nursî’nin bu hareket tarzına çok büyük ihtiyacı var” dedi.

İSMAİL TEZER / Yeni ASYA