Etiket arşivi: Suffa Vakfı

Bediüzzaman vefat yıldönümünde hatimlerle anılacak

Yakın dönemin büyük İslam alimlerinden Üstad Bediüzzaman Said Nursî, vefatının 52. yıldönümünde dualarla anılıyor.

Sevenleri, Bediüzzaman Hazretleri’ni vefat yıldönümünde 4444 hatim okuyarak anmaya hazırlanıyor. Suffa Vakfı‘nın organize ettiği hatim kampanyasının duası ise 24 Mart Cumartesi günü Süleymaniye’de bulunan Suffa Vakfı binasında yapılacak. Bediüzzaman Hazretleri’nin, ortaya koyduğu fikirleriyle Türkiye ve dünya için büyük bir değer olduğunu söyleyen Suffa Vakfı Genel Başkanı Mustafa Karaman, bu büyük değere vefa göstergesi olarak hatim kampanyası başlattıklarını dile getirdi. Bediüzzaman’ın her geçen gün daha iyi anlaşıldığını ve sevildiğini belirten Karaman, “Milleti için maddî ve manevî her türlü fedakârlığı göze alan, dünya namına kendisi için bir şey bırakmayan, çile ve ızdırap dolu bir hayat yaşayan Bediüzzaman, ortaya koyduğu fikirleriyle bugünün insanlarına büyük hizmetlerde bulundu.” dedi. Bir ay önce başlattıkları kampanyanın büyük ilgi gördüğünü ifade eden Karaman, herkesi bu hatim halkasına katılmaya davet etti. Karaman, hatim okumak isteyenlerin de 0212 512 12 02 No’lu telefon numarasına bilgi vermelerini istedi.

Zaman

Van Depreminde Vefat Eden Vatandaşlarımız İçin Mevlid-i Şerif!

Suffa Vakfı Sosyal ve Kültürel Faaliyetler Koordinatörlüğünün 11 Mart 2012 Pazar günü Süleymaniye Camii’inde öğle namazını müteakiben; Van depreminde vefat eden vatandaşlarımıza ve tüm şehitlerimize ithafen Ülkemizin seçkin Hafızları tarafından Mevlid-i Şerif ve Kur’an-ı Kerim ziyafetine tertiplenecektir.

Bu Kur’an-ı Kerim ziyafetine davetlisiniz.

Program ayrıntıları:
YER: SÜLEYMANİYE CAMİİ
TARİH: 11 MART 2012 PAZAR
SAAT : 13:00 (ÖĞLE NAMAZINI MÜTEAKİBEN)

PROGRAM KATILIMCILARI
· FATİH CAMİİ İMAM HATİBİ HAFIZ OSMAN ŞAHİN
· SÜLEYMANİYE CAMİİ İMAM HATİBİ HAFIZ EKREM NALBANT
· KUR’AN-I KERİMİ GÜZEL OKUMA DÜNYA BİRİNCİSİ
HAFIZ ALİ TEL
· KUR’AN-I KERİMİ GÜZEL OKUMA DÜNYA BİRİNCİSİ
HAFIZ BÜNYAMİN TOPÇUOĞLU
· DÜNYA HAFIZLIK BİRİNCİSİ HAFIZ MUSTAFA
KIZILCAOĞLU
· KUR’AN-I KERİMİ GÜZEL OKUMA DÜNYA BİRİNCİSİ
HAFIZ MEHMET BİLİR
· SÜLEYMANİYE CAMİİ İLAHİ KOROSU

Suffa Vakfı

Silivri’de İftihar Vakti

İstanbul’da, Kur’ânın hakikatlarını müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve isbat eden Risale-i Nur Külliyatından istifade eden ve bu hakikatleri insanlara ulaştırmaya çalışan hizmet gurupları temsilcileri, geleneksel olarak ifa edilen iftar yemeğinde Silivri’de bir araya geldi.

İftar yemeğinden sonra, kılınan akşam namazının akabinde hizmet gurupları yapmakta oldukları hizmetlerden örnekler verdiler.

İstanbul İlim ve Kültür Vakfından Prof. Faris Kaya, akademisyenler konferansları ve yurt içi ve dışında yapılacak olan seminer ve konferansları, yurtdışında araştırma yapan akademisyenlere sağlanan burslar hakkında bilgi verdi.

Üstad Bediüzzaman hakkında da üstadın çocukluğunda biraderi olan molla Abdullah ile aralarında geçen muhaverede

– ben seksen kitap okudum.

dediği kitapların listesinin çıkarıldığını belirtti.

Suffa vakfından Osman Bostan açılan yeni dershanelerden ve bu sene faaliyete başlayacak olan açık lise öğrencilerine yönelik hizmetlerinden bahsetti.

Hamidiye Vakfından Maruf Ekinci Topkapı bölgesine yurt içinden gelecek ağabeylerin katılımıyla açılacak olan yeni hizmet binasının özelliklerini ifade edildi.

Harem’den katılan Nurettin Yaşar’da Risale-i Nur Külliyatından tarihçeyi hayatın sonundaki hafız Ali ve talebelerinin Balkanlarda yapmış oldukları hizmetleri ve Selanik’te açılan yeni medresenin meyvelerinin başladığını ve bu Ramazanda teravih kılınması gibi müjdeli haberlerden konuşarak hizmetlere maddi ve manevi dua edilmesinin ehemmiyet ve önemi üzerine durdu.

Program teravih namazının beraber kılınmasıyla son buldu.

Feyzullah Okur / NurNet.Org

Fotoğraflar:

Küçükçekmece’de Neşeli Kış Dersleri

İstanbul Küçükçekmece’de Suffa  Vakfı  bünyesindeki  Dersanede cumartesi akşamları neşeli kış dersleri devam ediyor. (www.suffavakfi.org.tr)

Buradaki derslere  Ortaokul-Lise talebelerinden katılanlar olduğu gibi, ilerlemiş yaşına rağmen,  aksatmadan şevkle derslere devam eden abilerimiz de var. Derslere gelen gençler, bir yandan okullarına devam ediyorlar bir yandan da manevi yönlerini kuvvetlendiriyorlar.

Yazın meşgaleleri, hem gecelerin kısalması, hem şuhûr-u selâsenin gitmesi ve ekser kardeşlerimin bir derece hisse alması ve daha sâir bazı esbabın bulunması, elbette bir derece neş’eli kış dersine fütur verir. Fakat onlardan gelen fütur, size fütur vermesin. Çünkü o dersler, ulûm-u imaniyeden olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter.

Bâhusus, siz daima bir-iki hakikî kardeşi de bulursunuz.

Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenâb-ı Hakk’ın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-i imaniyenin istimâından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemîleriniz çoktur.

Hem mütefekkirâne o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş:

Semâvât zemine gıpta eder ki, zeminde hâlisen lillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar, kendi Sâni-i Zülcelâlinin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı san’atını birbirine göstererek Sânilerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.

Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi, her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibarıyla inşaallah o cümledendir.

www.NurNet.org


 

Size koyun olmadığınızı bir anlatabilsek…

İstanbul’a seyahatlerimin birinde, Beyazıt’ta Fakülte Apartmanında ki sohbette Arap alimlerinden üç tane mühim Alim misafir olarak bulunuyordu. Derste ise üstadımızın 26. Mektup üçüncü mebhasta ki milliyetçilik mevzuu işleniyordu. Muazzez Üstadımız orada “Allah bir kavim gönderir. Allah onları sever, onlarda Allah’ı sever. Müminlere karşı şefkatli ve merhametli, kafirlere karşı izzetli ve şiddetlidirler” mealindeki ayete bu necip kavmin masadak olduğunu ve sahabeden sonra dini mubini İslam’a kemaliyle yine bu milletin hizmet ettiğini ifade ediyordu. Hatta bu necip kavmin altıyüz yıldan beri değil, Abbasilerden beri cehd ve gayretle mücahede ettiğini söylüyordu. Ders bu mevzu mihverinde bir saat kadar devam etti. Arap misafirlerimiz; çay sohbetinde yanıma gelerek okunan dersten çok istifade ettiklerini, risalelerdeki hakikatlerin harika ve orijinal olduğunu ve kendilerini mest ettiğini ifadeden sonra; Üstadımızın bu asrın bir müceddidi olduğunu söylediler. Daha sonra konu ile ilgili olarak şöyle bir hatıra naklettiler.

Hocam bizim ilkokul kitaplarında şöyle bir hikaye vardır. Hikâye ise şudur;

Aslan yavrusunu yaptıktan sonra ölmüş. Bu yavru, koyunları emerek onların içerisinde büyüyor.

Koyunlardan biri, “sen bizim cinsimizden değilsin. Sen esasında aslansın. Dağların, ormanların kralısın. Gel bir kükre de ayıların, tilkilerin ve çakalların seslerinden ve tehlikelerinden kurtulalım” der.

Aslan ise; “hayır ben sizin cinsinizdenim, koyunum” diye ısrar eder.

Koyun ise; aslanı ikna etmek için bir su kuyusunun başına götürür ve orada arslana sudaki görünen şeklini gösterir.

Orada kendini dikkatlice seyreden Arslana “bir de dön bana bak” der. “Biz sana benziyor muyuz? İstersen gel bir de beraber kükreyelim” der.

Koyun meler, Aslan da kükreyince, o sesi duyan haşarat ve hayvanlar her biri bir tarafa kaçarlar.

Arap misafirler, hikayeyi anlattıktan sonra; “Hocam; size koyun olmadığınızı bir anlatabilsek var ya… Bu, sizin ve alemi İslam’ın hatta insaniyetin kurtuluşuna vesile olacaksınız.” diye bu hikayeyi bize anlattılar.

Bir gün Suffa Vakfı’nda Cumartesi dersinde Ahmet AKGÜNDÜZ onuncu sözün on birinci hakikatini okuyordu. Karşımda yarım sakallı olan bir zat, dersi dikkatle dinliyordu. O zat dersten sonra, kalkıp hemen yanımıza geldi. Ahmet AKGÜNDÜZ, bu zatın kendisinin Felsefe hocası Niyazi ÖKTEM Bey olduğunu söyledi.

Bana hitaben, “Hocam; dersi dikkatle dinledim. İzahlarınızdan da çok müstefit oldum. Anladığıma göre Haşir cismani olacak değil mi?” diye sordu. “Gerçi ben haşre inanıyorum. Fakat bu dirilmenin cismani değil de ruhani olacağını düşünüyordum”.

Ben de cevaben: “Cenab-ı Hakkın Adl ismi ve Rahmeti iktiza ediyor ki, dünyada olduğu gibi Ahirette de insanlar ruhen ve cismen beraber haşredileceklerdir.” “Çünkü; dünyada mademki ibadetler, imtihanlar, lezzetler ve keyifler, cihatlar hem ruhani, hem de cismani olduğuna göre, ahirette de aynen öyle olması icab eder. Çünkü ahirette sadece ruhen dirilme Allah’ın adalet ve şefkatine muvafık olmaz.” “Zira, ibadet yaparken yorulan beden, oruç tutarken acıkan beden, cihatta yara alan, kanı akan ve şehit olan beden olsun da; cennete yalnız ruh gitsin, ceset gitmesin hiç adalet ve merhamete muvafık olur mu?.” “Ayrıca Cenab-ı Hakkın nurani olan güzel isimleri, dünyada kesafetli olan bedende daha fazla tecelli ve tezahür ettiğine göre; azami tecellinin yeri olan Ahirette de, haşirin hem cismani, hem de ruhani olması iktiza eder.”

Daha sonra bana “Eflatunu, Aristo’yu, Farabi ve İbn-i Sinayı nasıl bilirsiniz Hocam?” diye sordu. Ben de cevaben; bunların büyük fikir adamları olduğunu, hatta İbn-i Sina ve İbn-i Rüştün eserlerinin Avrupa’da asırlarca ders kitabı olarak okutulduğunu söyledim. Niyazi Öktem bey ise tebessüm ederek; “Hocam bu insanlar, haşrin cismani değil de ruhani olacağını itikat ediyorlar buna ne dersiniz dedi.”

Ben de cevaben; Allah’ın lütfu ve ihsanıyla birden aklıma geleni söyledim ve dedim; “Niyazi bey; acaba İbn-i Sina ve Farabi gibi zatlar, kayısı yemişler midir?.” O da “Elbette yemişlerdir” dedi. Ben de “kayısı yiyen bir mütefekkir, nasıl olur da haşri cismaniyi kabul etmez?. Bu aklen tezat değil midir?. Zira her insan her sahada mütehassıs olamaz. Felsefe sahasında büyük olan o insanlar, iman ve itikat sahasında mübtedi kalabilirler ve kalmışlardır. Çünkü onlar meseleye sadece akıl gözleri ile baktıklarından akılları gözlerindedir. Bunlar, her şeyi maddede ararlar. Her şeyi maddede arayanların ise akılları, maneviyatta kördür.” “Malumdur ki elbette böyle bir akıl mahluk ve maduttur, her şeyi idrak edemez. Bu hikmete binaen, Cenab-ı Hak akla yardımcı olarak; semavi dinleri, kitapları ve peygamberleri göndermiştir. Ta ki akıl ve nakil ittifak ederek insanları dünya ve ahiret saadetine kavuştursun.”

Niyazi Bey, son derece memnun ve mesrur olarak bizimle vedalaşıp, “Hocam çok teşekkür ederim. İtikada dair mühim bir müşkilimi hallettiniz. Allah selamet versin…”

Mehmed Kırkıncı/ Hayatım Hatıralarım